Bizi Takip Edin

Amerika

ABD’li yetkililerin Husilere saldırılarla ilgili mesajlaşmaları ortaya çıktı

Yayınlanma

Atlantic dergisinin ünlü yazarı Jeffrey Goldberg pazartesi günü yayınladığı bir haberde ortaya çıkan Başkan Yardımcısı JD Vance ve Savunma Bakanı Pete Hegseth arasındaki mesajlaşmalar, Avrupalıların ABD’nin Yemen’deki Husi direnişini bitirme çabalarını nasıl “bedavaya getirdiklerine” inandıklarını ortaya koyuyor.

Goldberg, mesajlaşma uygulaması Signal grubuna kendisinin “yanlışlıkla” eklenmesi nedeniyle bu mesajları aldığını söylüyor.

Yöneticiler komitesi adı verilen bir gruba eklendiğini belirten muhabir, bu terimin genellikle savunma, dışişleri ve hazine bakanları ile CIA direktörünün de aralarında bulunduğu en üst düzey ulusal güvenlik yetkililerinden oluşan bir grubu ifade ettiğine işaret ediyor.

Goldberg, “Söylemeye gerek yok ama ben yine de söyleyeyim, Beyaz Saray’da yapılan bir yöneticiler komitesi toplantısına hiç davet edilmedim ve uzun yıllardır ulusal güvenlik konularında yaptığım haberlerde ticari bir mesajlaşma uygulaması üzerinden toplantı yapıldığını hiç duymadım,” diye yazıyor.

Mesajlaşmalarda ‘Vance’ olarak tanımlanan ve Başkan Yardımcısı JD Vance olduğu anlaşılan bir kullanıcı sohbette “Avrupa’yı tekrar kurtarmaktan nefret ediyorum” diyerek Yemen’e yönelik saldırılara devam edip etmeme konusundaki çekincelerini dile getiriyor.

Vance, “ Suudi petrol tesislerine yönelik riski en aza indirmek için önceden yapabileceğimiz şeyler varsa bunu yapmalıyız,” diyor.

Başkan Yardımcısı, ABD ticaretinin sadece yüzde 3’ünün, Avrupa ticaretinin ise yüzde 40’ının Süveyş Kanalı’ndan geçtiğini belirtiyor ve “Halkın bunu ya da bunun neden gerekli olduğunu anlamaması gibi gerçek bir risk var. Bunu yapmak için en güçlü neden, Başkanın da dediği gibi, bir mesaj göndermektir,” diyor.

Savunma Bakanı Pete Hegseth ise, “VP [Başkan Yardımcısı]: Avrupa’nın bedavacılığına duyduğunuz nefreti tamamen paylaşıyorum. Bu iğrenç bir şey,” diye karşılık veriyor. Buna rağmen Hegseth, ‘bu işi dünya üzerinde yapabilecek tek gücün’ kendileri olduğunu düşünüyor.

Hegseth, ne olursa olsun mesaj vermenin zor olacağını, çünkü kimsenin ‘Husilerin kim olduğunu bilmediğini’ savunuyor.

‘Bu yüzden konuya odaklanmak gerektiğini’ belirten Pentagon şefi, “1) Biden başarısız oldu ve 2) İran finanse etti,” diyerek propaganda yapılması gerektiğine işaret ediyor.

“Birkaç hafta ya da bir ay beklemek hesapları temelden değiştirmez,” diyen Hegseth, beklemenin ‘2 acil risk’ yarattığını ileri sürüyor: “1) Bu sızar ve kararsız görünürüz; 2) İsrail önce harekete geçer ya da Gazze’deki ateşkes bozulur ve biz bu işe kendi şartlarımızla başlayamayız.”

Hegseth, meselenin Husilerle ilgili olmadığını, olayın ‘temel bir ulusal çıkar’ olan seyrüsefer özgürlüğünü yeniden tesis etmek ve ‘Biden’ın çökerttiği caydırıcılığı yeniden tesis etmek’ olduğunu belirtiyor.

Bu noktada, daha önce sessiz kalan “S M” (Beyaz Saray Özel Kalem Müdür Yardımcısı Stephen Miller) konuşmaya katılıyor.

Miller, “Duyduğum kadarıyla Başkan net konuşmuş: Yeşil ışık, ancak karşılığında ne beklediğimizi Mısır ve Avrupa’ya yakında açıklayacağız. Ayrıca böyle bir şartı nasıl uygulayacağımızı da bulmamız gerekiyor… Eğer ABD büyük bir maliyetle seyrüsefer serbestisini yeniden tesis etmeyi başarırsa, bunun karşılığında daha fazla ekonomik kazanç elde etmesi gerekir,” diyor.

Yemen direnişini hedefleyen bu mesajlaşmalardan kısa bir süre sonra saldırılar gerçekleşti.

Mesajlaşmalarda Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, ABD’nin Husilere yönelik saldırıyla ilgili maliyetleri hesaplayacağını ve Trump’ın talebi üzerine “Avrupalılardan tahsil edeceğini” söylüyor.

Mesajların sızması ABD ve Avrupa’da büyük bir tartışma da başlattı. Kongre üyeleri ve ulusal güvenlik çalışanları Signal mesajlaşmalarından ‘şok olmuş’ durumdalar.

Silahlı Hizmetler Komitesinde yer alan eski ordu mensubu Demokrat Temsilci Pat Ryan, “Eğer Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçileri bunun nasıl gerçekleştiğine dair DERHAL bir oturum düzenlemezlerse, bunu kendim yapacağım,” dedi.

POLITICO’ya konuşan bir Demokrat Kongre danışmanı “S**tirin gidin,” diyerek bunun bir “operasyonel güvenlik kabusu” olduğunu söyledi.

Pentagon yetkilileri de, yetkililerin böylesine hassas görüşmeler için bir Signal sohbetini kullanmış olmalarına şaşırdıklarını ifade ettiler.

Bir Savunma yetkilisi “Hayır, hayır kullanamazlar. Kesinlikle inanılmaz,” dedi. İkinci bir Savunma yetkilisi ise, “Savunma Bakanlığı ya şu anda güçlü bir siber güvenlik duruşuna sahip değil ya da Hegseth bu konuyla ilgilenmiyor,” dedi.

Beyaz Saray’da ulusal güvenlik danışmanı Mike Waltz’ın görevden alınması gerekebileceği yönünde tartışmalar da başladı.

Üst düzey bir Beyaz Saray yetkilisi POLITICO’ya yaptığı açıklamada, Waltz ile ne yapılacağı konusunda diğer yönetim çalışanlarıyla çok sayıda tartışmaya dahil olduklarını söyledi.

Beyaz Saray’ın yarısının Waltz’un görevden alınması gerektiğini düşündüğünü söyleyen yetkili gibi, iki üst düzey Beyaz Saray yardımcısı da Başkanın “kötü bir pozisyona” düşmesini engellemek için Waltz’ın istifa etmesi gerektiği fikrini ortaya attı.

Amerika

Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’

Yayınlanma

Yazar

Türkiye bağlantılı rüşvet iddiaları nedeniyle soruşturulan mevcut New York Belediye Başkanı Eric Adams’a göre, kentin yöneticisini belirleyecek bir sonraki seçimler, “mavi yakalı” bir aday ile “takım elbiseli ve gümüş kaşıklı” başka bir aday arasında geçecekti.

Adams’ın “mavi yakalı” adayı elbette kendisiydi. Ağzında gümüş kaşıkla doğan aday ise (sürpriz!) Zohran Mamdani idi.

Kimin aklına gelirdi… Demokratların New York belediye başkan adayı olmaya en yakın isim, Hindistan kökenli, ataları “12 İmam Şiiliği” mensubu, “demokratik sosyalist” Zohran Mamdani.

Bedava toplu taşıma, konut krizine çözüm ve “İsrail’i telin” gibi bir programla öne çıkan Mamdani’nin adı, Aralık 2022’deki bir New York Magazine sayısı ile ABD’nin gündemine –Hollywood yıldızları vesilesiyle– giren “nepo baby” (nepo bebek) terimiyle duyulmuştu.

Neydi nepo bebek? “Anası kadir gecesinde doğurmuş” desek yetmez. Aileden şanslı, ağzında gümüş kaşıkla doğmuş, anne-baba-atasının mesleğinde yükselmiş, görece zengin/kalburüstü ünlüler için kullanılan bir terim.

City&State New York, Batı Yakası için yapılan nepo bebek listesini kıskanmış olacak ki, bir de Doğu Yakası (New York) listesi hazırlamış. Tarih, 20 Aralık 2022. Listede eski Vali Andrew Cuomo (babası da eski vali) da var, Trump’ın avukatı olarak bilinen Andrew Giuliani (onun babası da eski vali) de.

İşte Mamdani, ta 2022 sonunda bu listeye girmiş. Şöyle tanıtılıyor:

“Annesi, Oscar adayı yönetmen Mira Nair’dir. Mamdani’nin siyasete girmesine doğrudan yardım etmemiş olabilir ama kısa süren rap kariyerinde bir miktar etkisi olmuş olabilir.”

Mamdani’nin annesi Mira Nair, “Salaam Bombay!”, “Mississippi Masala” ve “Monsoon Wedding” gibi filmlerin yönetmenliğini yapmış. Baba Mahmood Mamdani ise uluslararası ilişkiler ve antropoloji alanında tanınmış bir profesör.

Nair, 2013 yılında İsrail’de düzenlenen bir film festivaline davet edilmiş ama sosyal medyada “apartheid sona erene kadar” bu ülkeye gitmeyeceğini açıklamış.

Mahmood Mamdani ise, geçen yıl Gazze’deki işgali protesto etmek için Columbia’da kurulan çadırlarda bilgilendirme toplantıları düzenlemiş ve üniversitenin protestolara verdiği tepkiyi eleştirmiş.

Mahmood Mamdani, Columbia’da postkolonyalizm alanında önemli bir isim. Akademik çalışmaları, Afrika’da sömürgeciliğin mirası gibi konuları ele alıyor. Batıda yaygın “postkolonyal” çalışmalar, bu konuda mükemmel bir eleştiriye imza atmış Aijaz Ahmad’ın deyişiyle, sömürge dünyadaki egemen sınıfların mensuplarının veya çocuklarının Batıda, özellikle de Batı akademisinde kendilerine yer edinmesi için altın bir fırsat sunuyor.

Nair’in kariyeri de tuhaf. Zohran’ın da doğduğu Uganda’da tanışıyorlar Mahmood ile. Yönetmen, “Mississippi Masala” filmi için araştırma yapıyor. Ama, New York Times’a söylediğine göre, filminde “beyaz bir kahraman” olmasını isteyen yapımcılar para vermek istemiyor.

Ama her nasılsa Nair, nihayetinde “birkaç milyon dolar” buluyor ve filmin çekimlerine Uganda’da, ünlü aktör Denzel Washington’ın başrolü ile başlıyor.

Nair’in konumunu küçümsemeyin: Warner Bros. Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nı yönetmesi için yönetmenimize teklif götürmüş ama Nair, Jhumpa Lahiri’nin aynı adlı çok satan romanından uyarlanan The Namesake’i çektiği için teklifi geri çevirmiş.

***

Aile her şey değil, ama aile önemli. Eski Büyük Britanya İmparatorluğu sömürgelerinden gelme “renkli” mülk sahipleri, Batılı egemen sınıf aristokrasisine katılmakta hiçbir sorun yaşamıyorlar.

Hindistan’ın çalışkan marksisti Prabhat Patnaik, emperyalist ülkelerdeki bu “Üçüncü Dünyalı” yöneticilerin öne çıkması olgusunu “uluslararası orta sınıfın oluşum eğilimi” olarak analiz ediyor. Uzun bir alıntı yapıyorum:

“Bu olgu [Üçüncü Dünya’dan gelen siyasetçilerin veya işadamlarının öne çıkması – eç] sadece bahsi geçen büyüdükleri ülkelerin ne kadar ‘adil’ olduğunu vurgulama fırsatı yaratmakla kalmaz, aynı zamanda Üçüncü Dünya ülkelerindeki orta sınıftan insanların bu şehirlerde ‘eşit muamele’ göreceğine ve bunun sonucu olarak da dünyanın ‘adil’ bir düzene sahip olduğuna ve başarılı olmak için hangi ülkede doğduğunun önemsiz olduğuna ikna edilmesini de sağlar. Sömürgelerdeki orta sınıftan insanların eskiden yaşadığı sorunlarından biri de, sömürge idaresi altında kendi ülkelerinde ayrımcılığa maruz kalmaları ve resmi mevkilerde hiçbir zaman belli bir noktadan sonra yükselememeleriydi. Bu tecrübe orta sınıfa sömürgeci boyunduruğu devirmeleri gerektiğini hissettirmiştir. Buna karşın, mevcut Üçüncü Dünya orta sınıfının güncel tecrübeleri, onları artık böyle bir ayrımcılığın olmadığına ve dolayısıyla emperyalizm olgusunun da artık bir geçerliliğinin kalmadığına ikna ediyor.”

Bu da bizi, Nietzsche’ci bir “birbirine karışmış, milli sınırları takmayan bir (aristokratik) egemen sınıf” idealine yakınlaştırıyor. Buna, Homi Kharas gibi, olumlayarak “küresel orta sınıf” diyenler de var. Bu “küresel orta sınıfın” bir ideolojik paketi var ve bu paket gezegenimizi kurtaracak: Küresel ısınma ile mücadele edecek; küresel sermaye piyasalarını ve şirketleri “sürdürülebilirliğe” yönlendirecek…

Onun da ötesinde, Patnaik’in tezini doğrulayacak şekilde, emperyalizme de “inanmıyorlar.” Mamdani’nin eşi, Şamlı sanatçı Rama Duwaji’nin​​ “Suriyeli” olduğunun altı sürekli çiziliyor. Duwaji’nin biyografisinde New Yorker, Washington Post, Apple, Spotify, VICE, BBC ve Tate Modern ile çalıştığını görüyoruz. İran ve Hizbullah’a yakın ABD’li bir kampanya hesabı, Duwaji’nin Beşar Esad hükümetine karşı dış destekli isyana destek verdiğini ve mamdani’nin “kontrollü muhalefet” olduğunu yazıyor. Tablo tamamlanıyor.

***

Ağzında gümüş kaşıkla doğdu diye bir insan “sınıfını” sahiplenmek zorunda değil. Tarihte örneği çok.

Ama Mamdani bunlar arasında değil.

Öyle olmamış olacak ki, New York’ta kimlerden oy aldığına yönelik bir New York Times araştırması, tir tir titrediği söylenen Wall Street’in yüreğine su serpecek cinsten.

NYT, Mamdani’nin gentrifikasyonun (soylulaşma) yaşandığı mahallelerde artan katılım ve Asya ve Hispanik toplulukların güçlü desteği sayesinde öne geçtiğini yazıyor.

“Demokratik sosyalist” Mamdani, Brooklyn’in zengin “brownstone” evleriyle çevrili mahallelerinde, Yukarı Manhattan’ın çeşitli mahallelerinde ve Queens’te Güney Asya kökenli nüfusun yoğun olduğu bölgelerde yüksek oy oranları elde etti.

New York’taki brownstone evlerinin pahalı olduğunu hatırlatmak isterim: Bu evlerin bu kadar pahalı olmasının ana nedenlerinden biri, basitçe nadir olmaları. Bu evlerin sayısı sınırlıdır ve daha fazlasını inşa etmek mümkün değil.

Yine NYT araştırmasından aktarıyorum: New York’taki ekonomik krizi çözmeyi vaat eden Mamdani, çoğunluğu üniversite mezunu olan bölgelerde ve orta ve yüksek gelirli mahallelerde rakiplerinden daha iyi bir performans gösterdi. Asya kökenli nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerin çoğunda kazanan Mamdani, Hispanik nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde ise başlıca takibi Cuomo’yu az farkla geride bıraktı.

İlginç bir veri: Cuomo, siyahi nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde ve düşük gelirli nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde daha fazla destek aldı. Mamdani ise, Manhattan’ın Upper West ve East Side bölgesinde, önemli bir kısmı Yahudi seçmenlerden oluşan yaşlı ve varlıklı seçmenleri kazanmakta zorlandı.

NYT araştırmasından olduğu gibi aktarıyorum:

“Şehrin ilk Müslüman ve Güney Asyalı belediye başkanı olacak Mamdani, Queens’teki Ridgewood ve Brooklyn’deki Greenpoint gibi genç, sol eğilimli seçmenlerin yaşadığı gentrifikasyon [soylulaşma] geçiren mahallelerde en yüksek oy oranını aldı. Güney Asyalı nüfusun yoğun olarak yaşadığı Queens mahallesi Jamaica Hills’teki seçmenler de Mamdani’yi büyük bir farkla tercih etti.”

Araştırma, Mamdani’yi yüksek ve orta gelirli New York ahalisinin ekseriyetle oy verdiğini gösteriyor. Düşük gelirli ahalinin neredeyse yarısı ise Cuomo’ya oy vermiş.

***

Joe Biden’ın ortadan kayboluşu ve Kamala Harris’in yenilgisi sonrasında Demokratlar içinde bir yeniden yapılanma arayışı olduğu biliniyor.

Mamdani’nin en önemli destekçilerinden New York Temsilcisi Alexandria Ocasio-Cortez’in eski danışmanı Saikat Chakrabarti, San Fransisco’da Nancy Pelosi’yi koltuğundan etmek için kolları sıvadı.

Teksas doğumlu ve Hindistan asıllı Silikon Vadisi gediklisi Chakrabarti, tam da “nepo bebek” sınıfından. Yazılım mühendisi bu aktivist, “Yeşil Mutabakat” ve “Yeni New Deal” hedefiyle biliniyor. “Amerika için Misyon” başlıklı manifestosunda, nükleer enerji karşısındaki bürokrasiden yakınıyor ve nükleerin yeniden kamuoyunda normalleşmesi için orduyu göreve çağırıyor, Nazilere sempatisiyle bilinen Hindu milliyetçisi Subhas Chandra Bose’nin fotoğrafının yer aldığı bir tişört giyiyor, “Adalet için Demokratlar” isimli “ilerici” grupta yer alıyordu.

Chakrabarti AOC kampanyasından atıldı, ama programı olduğu gibi sahipleniliyor. Nisan ayında NPR’da yer alan habere bakılırsa, aralarında Silikon Vadisi gediklisinin de yer aldığı genç bir kuşak, “yeni AOC’ler” olmaya adaydı. Trump’a karşı daha “agresif” olmayı savunan bu genç kuşak, eski Demokratlardan hiç memnun değildi.

Mamdani’nin de buraya oynadığını görmek güç değil. İlk başarının ardından, Memdani’nin kampanya ekibi “genele” seslenmenin yolları arıyor. Bir ara polise fonların kesilmesini savunan Mamdani, şimdi bu pozisyonundan geri adım atmış görünüyor.

Şirketlerin Mamdani’yi alt etmek için 20 milyar doları gözden çıkardığı ileri sürülüyor. Mamdani’nin kampanyası ise ilk etapta 8 milyar dolarıi hızla toplayabileceklerine inanıyor. Mamdani yanlısı süper PAC’ler, ne kadar para toplayabilecekleri konusunda herhangi bir sınırlama ile karşı karşıya değil ve “New Yorkers for Lower Costs” [Düşük Fiyatlar için New Yorklular] grubu, ön seçimlerde 1,5 milyon dolar topladı.

Wall Street Journal (WSJ) ise daha fazlasını yazıyor. Mamdani’ye verilen geniş desteğin, Wall Street’in son yıllarda nasıl değiştiğini ortaya koyduğunu öne sürüyor ve şöyle diyor:

“Bağışçıların işverenlerini listelediği şehir seçim kampanyası finans kayıtlarına göre, Mamdani’ye büyük bankalardan Cuomo’ya yapılan bağışlardan daha fazla bireysel bağış yapıldı. Fakat bunların çoğu, giderek büyüyen teknoloji personeli ve diğer finans dışı çalışanlar arasındaydı. Örneğin, üç Goldman Sachs yazılım mühendisi Mamdani’ye doğrudan bağış yaptığı belirtildi. Kayıtlara göre, Goldman’da sadece bir finansçı Cuomo’ya doğrudan bağış yaptı.”

Dahası, yine WSJ, Mamdani’yi sessizce destekleyen diğer bankacıların “kayıt altına alınacak şekilde” konuşmak istemediğini, hatta birinin “sahte isim” kullanmaya çalıştığını aktarıyor.

POLITICO’ya göre, ön seçim zaferinin ardından Mamdani, Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer ve Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Hakeem Jeffries ile özel olarak görüştü. Her ikisi de “müesses nizam” New York Demokratları.

İki lider, Mamdani’ye hemen tam destek vermedi ama sosyal medya sitesi X’te onun hakkında olumlu yorumlar yaptı ve yakında kendisiyle yüz yüze görüşmeyi planladıklarını söyledi.

Mamdani’ye yakın ve isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir kişi, bu açıklamaları “olumlu yeşil ışık” olarak nitelendirdi ve ekibinin ön seçimlerden sonraki kısa sürede yaptıklarından “çok, çok umutlu” olduğunu söyledi.

Yine Mamdani, salı gecesi New York Başsavcısı Letitia James tarafından sahneye çağrıldı. James, Başkan Donald Trump ile girdiği hukuki mücadelelerle tanınan, eyaletin en sevilen ve en etkili Demokratlarından biri.

Bu hamle de, Mamdani’ye federal düzeyde Demokratların gözünde bir miktar meşruiyet kazandırmayı amaçlıyor gibi görünüyor. Eyaletin kongre heyetinin başkanı ve liberal Yahudi siyasi çevrelerin en saygın isimlerinden biri olan Temsilci Jerry Nadler, ön seçimlerde Mamdani’nin rakiplerinden birini destekledikten sonra çarşamba günü Mamdani’yi desteklediğini açıkladı.

***

Peki İsrail karşıtlığı? Filistin dostluğu?

Yahudi Kamu İşleri Konseyi (Jewish Council for Public Affairs) genel müdürü Amy Spitalnick, NYT’ye konuşuyor. Spitalnick, kendini “liberal Siyonist” olarak tanımlıyor. Siz bundan, “İsrail’in kendini savunma hakkı var ama iki devletli çözüm de belki olur” diyen türde Siyonistleri anlayın:

“Antisemitizmle ilgili meşru endişeler, hem belediye başkanlığı seçimlerinde hem de daha geniş anlamda üniversiteler ve demokrasi hakkındaki tartışmalarda, toplulukları birbirine düşürmek için istismar ediliyor.”

Bu türden bir “Filistin dostluğu” Batıda hayli yaygın. Amerikan Demokratları, her zaman “islamcı dostu” Britanya, kısmen Soros Vakfı bu şebekenin arkasında. Netanyahu’nun “beni devirmek isteyenlerin arkasında Soros var” demesi boşuna değil. Ortadoğu’da yeni bir “emperyalist mimari”nin İsrail merkezli mi, yoksa İsrail’in de yer aldığı daha geniş bir (Müslüman) ülkeler koalisyonu ile mi şekilleneceğine ilişkin bir kavga bu. Demokratlar ve ABD’deki “ilerici Demokratlar” ikincisine yakın. Mahmood’u, nihayetinde bir “liberal Siyonist” saymak mümkün.

***

Mamdani’nin babası, NYT’ye verdiği demeçte, Cape Town’da bir öğretmenin Zohran’ı, renginin ne olduğu sorusuna verdiği şaşırtıcı cevap nedeniyle şikayet ettiğini hatırlıyor. Sınıftaki diğer çocuklar beyaz, siyah veya renkli (Güney Afrika’da karışık ırktan insanlar için kullanılan bir terim) derken, Zohran “hardal” (mustard) cevabını vermişti. “Çok duygulandım,” diye hatırlıyordu Mahmood.

Aijaz Ahmad’a dönüyorum. Ahmad, Batıda “Üçüncü Dünya Edebiyatı” kategorisinin ortaya çıkışını incelerken, 1960’lı yıllarda Asyalı göçmenlerin küçük burjuva ve profesyonel (beyaz yakalı?) kesim içinde yerini almasına işaret ediyor. Ahmad, özellikle beşeri ve sosyal bilimler alanında, “postkolonyal” çalışmaların da yükselişi ile birlikte, Batılı üniversitelere giren göçmenlerin ekseriyetle kendi ülkelerinin üst sınıf ailelerine mensup olduklarına işaret eder. Bunlar eziliyorlardı; ama ezilmişliklerine kanıt olarak “sınıf”ı sunmaları mümkün değildi: işçi sınıfından değillerdi ve yerleştikleri yeni Batı ülkesinde de işçi sınıfından olmaya niyetleri yoktu. Bu yeni profesyonel takımı, sömürgecilikten faydalanan ailelerden geliyorlardı. Ahmad, bu nedenle yeni göçmen profesyoneller arasında marksizmin tukaka ilan edilip Edward Said’den mülhem oryantalizmin alıcı bulmasını manidar buluyordu. Batılı “beyaz” antikomünistler, sömürge dünyasından müthiş bir müttefik bulmuşlardı.

Mamdani, işte bu postkolonyal küresel entelijansiyanın meşru çocuğu olarak tarih sahnesine çıkıyor. 

Okumaya Devam Et

Amerika

Amerikan borsaları uçuşa geçti

Yayınlanma

Amerikan borsaları, son 3 aydaki kayıplarını büyük oranda telafi ederek büyük bir ralliye başladı.

S&P 500 dün yeni bir rekorun kıyısına gelerek, Donald Trump’ın nisan ayında açıkladığı “Kurtuluş Günü” gümrük vergilerinin ardından yaşanan trilyonlarca dolarlık çöküşten muazzam bir geri dönüş yaptı.

ABD’nin ekonomi politikası ve jeopolitik durumuyla ilgili belirsizliğin devam etmesine rağmen, S&P 500, nisan ayında yaklaşık %20 değer kaybetmeden önce, şubat ayında kaydettiği rekor seviyeye %0,1’den az bir farkla kapattı.

Endeks, o günden bu yana inişli çıkışlı bir seyir izleyerek toparlanmaya başladı ve dün gün içi işlemlerde kısa süreliğine rekorunu aştı.

Salı günü, teknoloji ağırlıklı Nasdaq 100, genel piyasayı geride bırakarak tüm zamanların en yüksek kapanışını kaydetti. Bu, Trump’ın İsrail ve İran’ın ateşkes üzerinde anlaştığını açıklamasının ardından geldi ve yatırımcıların olası bir petrol kriziyle ilgili endişelerini hafifletti.

Çözülmemiş jeopolitik çatışmalar ve Trump’ın hâlâ devam eden gümrük vergisi politikaları arasında, Capital Wealth Planning’in portföy yöneticisi Kevin Simpson, CNBC’ye “geri dönüşün büyüklüğüne şaşırdığını” söyledi.

Trump, nisan ayında tehdit ettiği en sert gümrük vergilerinin bir kısmını geri aldı ve o zamandan beri ABD’nin başka ülkelerle yaptığı ticaret anlaşmaları piyasaları memnun ediyor.

Simpson, yatırımcıların “mega cap teknoloji ve yapay zeka coşkusunun hakim olduğu bir piyasada düşüşleri satın almaya istekli” göründüğünü söyledi.

Nvidia, Çin’in DeepSeek’in ABD’li girişimlerden daha maliyet etkin olabileceği endişelerini hafifleten beklentilerin üzerinde kazançlarla bu hafta rekor seviyeye ulaştı.

Palantir, S&P 500 ve Nasdaq 100’de yıl başından bu yana en fazla değer kazanan şirket oldu. Wired’ın haberine göre, veri şirketi giderek yüksek ücretli devlet ihalelerine giriyor ve kısa süre önce Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) için bir “gözetim” platformu geliştirmek üzere 30 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı.

Wells Fargo stratejisti, iki faiz indirimi, “Büyük Harika Yasa”nın kurumlar vergisi indirimleri ve deregülasyonun nihayetinde şirket kazançlarını artıracağını ve piyasaları daha da yukarı taşıyacağını öngörüyor. 

Fakat bu arada daha fazla dalgalanma da bekleniyor.

Okumaya Devam Et

Amerika

ABD’den İran’a ‘teklif’: Uranyum zenginleştirmeden vazgeç, 30 milyar doları al

Yayınlanma

Trump yönetimi, nükleer silah elde etmesini engellemek amacıyla İran’a uranyum zenginleştirmeyi durdurması karşılığında 30 milyar dolarlık bir teklif sunmayı değerlendiriyor. CNN’in haberine göre, barışçıl nükleer program için kullanılacak bu fonun ABD yerine Arap ülkeleri tarafından sağlanması ve Washington’un müzakerelere liderlik etmesi planlanıyor.

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, Tahran ile müzakerelere geri dönme çabaları kapsamında, İran’a barışçıl nükleer programını geliştirmesi için 30 milyar dolara kadar finansal erişim sağlama olasılığını tartıştığı bildirildi.

CNN‘in konuya vakıf kaynaklara dayandırdığı haberine göre, bu teklifin karşılığında Tahran’ın uranyum zenginleştirmeyi tamamen durdurması talep ediliyor ve bu maddenin “müzakereye açık olmadığı” vurgulanıyor.

Plana göre, paranın ABD tarafından değil, Arap ülkeleri tarafından sağlanması öngörülüyor. Bir yönetim yetkilisi, “ABD bu müzakerelere liderlik etmeye hazır. Birilerinin nükleer programın uygulanması için ödeme yapması gerekecek, ancak biz böyle bir taahhüt altına girmeyeceğiz,” dedi.

AB, İran’ın ABD saldırılarından önce Fordo’dan uranyum stoklarını çıkardığına inanıyor

Masadaki diğer teklifler

Amerikalı yetkililer, masada başka tekliflerin de olduğunu belirtti. Bu teklifler arasında İran’a yönelik bazı yaptırımların potansiyel olarak kaldırılması ve Tahran’ın yabancı bankalardaki 6 milyar dolarlık dondurulan varlıklarına erişim hakkı tanınması yer alıyor.

Bir diğer fikir ise ABD’nin Basra Körfezi’ndeki müttefiklerinin, ABD saldırılarında hasar gören Fordo nükleer tesisinin yerine, yine uranyum zenginleştirme kabiliyeti olmayacak şekilde yeni bir altyapı inşa etmesinin maliyetini karşılaması.

Washington’dan ‘kapsamlı barış’ hamlesi

Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, CNBC‘ye yaptığı açıklamada ABD’nin “kapsamlı bir barış anlaşması” yapmayı hedeflediğini söyledi.

Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, tüm tekliflerin İran’ın nükleer silah elde etmesini engellemeye yönelik olduğu vurgulandı.

Beyaz Saray, son iki haftada yaşanan olayların, yani İsrail ile karşılıklı saldırılar ve ABD’nin İran’ın nükleer merkezlerine yönelik saldırısının ardından Tahran’ın Washington’un şartlarını kabul edeceğini umuyor.

Uzmanlar şüpheli: Teklif ters tepebilir

CNN‘in aktardığına göre, İran uzmanları ise tam tersine, yaşananların ülke yönetimini nükleer silaha sahip olmaları gerektiği konusunda daha da ikna edeceğini düşünüyor.

Bu hafta başında İran parlamentosu, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile işbirliğinin askıya alınmasını onaylamıştı. İran yönetimi, 22 Haziran gecesi gerçekleşen ABD saldırısından önce de ajans yetkililerinin tesislerine erişimini önemli ölçüde kısıtlamıştı.

UAEA’nın mayıs ortası verilerine göre, İran’ın elinde yaklaşık 409 kilogram yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum bulunuyordu.

Bloomberg, bu miktarın teorik olarak on adet nükleer savaş başlığı üretmek için yeterli olduğunu yazmıştı. Ajansın Genel Direktörü Rafael Grossi, bu maddenin yerinin bilinmediğini bildirdi.

Tahran, saldırıya uğrayan tesislerdeki uranyum stoklarını önceden taşıdığını iddia ederken, UAEA ise stokların önemli bir kısmının saldırıdan kurtulmuş olabileceğini değerlendiriyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English