Bizi Takip Edin

Amerika

Amerikan küçük işletmelerinin gelecek beklentileri ‘kasvetli’

Yayınlanma

Amerikan küçük işletmelerinin “iyimserliği” nisan ayında üst üste dördüncü ayda da geriledi ve işlerini genişletmek için yatırım planlayanların oranı 2020’den bu yana en düşük seviyeye indi.

Bu bulgular, Çin ile ticaret savaşının yumuşaması öncesine ait olmakla birlikte, devam eden güven kaybı, yüksek gümrük vergileri ve genel belirsizlikle bağlantılı iktisadi risklere ilişkin en son uyarı niteliğinde.

Bağımsız İşletmeler Ulusal Federasyonu (NFIB) küçük işletme iyimserlik endeksi geçen ay neredeyse 2 puan düşerek ekim ayından bu yana en düşük seviyesine geriledi.

Aylık anketi gerçekleştiren küçük işletmelerin lobi grubu NFIB’nin iktisatçıları, “Çok az sayıda küçük işletme mal ve hizmet ihracatı yapıyor, fakat milyonlarca işletme faaliyetleri için ithal mal tedarik ediyor ve bu tedarik zincirleri şu anda risk altında,” diyorlar.

Gümrük vergisi politikasının, özellikle göreceli fiyatları (maliyetleri) ani ve dramatik bir şekilde değiştirdiğine ve göreceli fiyatların tüm kararları etkilediğine dikkat çekiyorlar.

Endeks, küçük işletme sahiplerinin temel beklentilerindeki önemli bir bozulmaya da işaret ediyor. Firmaların yalnızca yaklaşık %18’i önümüzdeki altı ay içinde sermaye harcamaları (örneğin yeni ekipman veya binalar için harcamalar) planlıyor. Bu oran, Nisan 2020’den bu yana en düşük seviyeye geriledi.

Daha az sayıda işletme sahibi, gelecekte iş koşullarının iyileşeceğini öngörüyor ve bu oran ekim ayından bu yana en düşük seviyeye geriledi.

Küçük işletmeler işleri büyütemiyorlar

NFIB, şu anda işlerini büyütmek için uygun bir dönem olduğunu belirten işletme sahiplerinin sayısının “tarihi düşük” seviyede olduğunu bildirdi. İşlerini büyütmek için uygun bir dönem olmadığını belirtenlerin büyük çoğunluğu, bunun nedeni olarak “iktisadi koşulları” gösterdi.

Küçük işletmeler arasında iyimserlik seçimlerden sonra hızla artmış, fakat bu artış kısa sürede kaybolmuştu.

Nisan ayında yapılan son anket sonuçları, “Kurtuluş Günü” gümrük vergisi duyurusu ve Çin hariç tüm ülkelere uygulanan gümrük vergilerinin askıya alınmasını yansıtıyor.

Hazine Bakanlığı, geçen ay gümrük vergilerinden 8,7 milyar dolarlık gelir elde ettiğini ve bu rakamın rekor olduğunu açıkladı.

Amerikan küçük işletmelerini ve “reel sektörünü” anlatan “Main Street”in bildirdiği endişeler büyük ölçüde geleceğe ilişkin olumsuz beklentilere dayanıyor.

Bu durum, Çin mallarına uygulanan gümrük vergilerinin önemli ölçüde azaltılmasına yönelik geçici anlaşmanın küçük işletmeler tarafından memnuniyetle karşılanacağının bir işareti.

Anket sorularında, işletmelerin mevcut durumuna dayanan olumlu noktalar da vardı. Birçok işletme sahibi geçen ay hâlâ işçi almayı planlıyordu.

Son çeyrekte nominal satışlarında artış olduğunu bildiren işletme sahiplerinin net payı arttı, fakat NFIB, satışlarında artış bildiren işletme sayısının “durgunluk bölgesinde” kaldığı konusunda uyarıda bulunuyor.

Batı kıyısındaki limanlar zorda

Öte yandan Başkan Donald Trump’ın, pazartesi günü Çin’den ithal edilen mallara uygulanan yüksek gümrük vergilerini geçici olarak geri çekmeyi kabul etmesi Batı kıyısı limanlarına kısa süreli bir nefes aldırdı, fakat sektör hala çalkantılı bir dönemden geçiyor.

POLITICO’nun aktardığına Long Beach Belediye Başkanı Rex Richardson pazartesi günü düzenlediği basın toplantısında, liman ve işçi liderlerinin Long Beach Limanının istihdam üzerindeki etkisini gösteren yeni bir araştırmayı duyururken, “Bu hâlâ bir kriz,” dedi.

Trump’ın Çin ile gümrük vergilerini yüzde 145’ten yüzde 30’a düşürme anlaşması, Long Beach ve Los Angeles’ın nakliye ve lojistik sektörlerinde artan tedirginliği hafifletmeye yetmedi.

Bu iki liman, Çin’den gelen ve şu ana kadar seferlerini iptal eden onlarca gemi hesaba katılmasa bile, ülkenin en yoğun limanları ve tarifeler Kaliforniya’daki işçilerin yük boşaltma ve nakliye işlerinde daha az vardiyaya kalmasına neden oldu.

Nakliye ve tarım sektörlerinden temsilciler, Kaliforniya Hazine Bakanı Fiona Ma’nın çağrısıyla pazartesi öğleden sonra Sacramento’da düzenlenen bir toplantıda işten çıkarmaları ve iptal edilen siparişleri ayrıntılı olarak anlattı.

Supply Chain Federation’ın başkanı ve CEO’su Amanda Blackwood, “Açıkçası, Trump’ın ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum. Eğer kargaşa ve baskı yaratmanın fırsatlar doğuracağına inanılıyorsa, bu umudunuzu takdir ediyorum. Ancak bu gerçekçi değil, değil mi? Piyasada kargaşa sadece kargaşaya yol açar,” dedi.

Batı kıyısına gelen ithalat hacimleri son birkaç ayda iniş çıkışlar yaşadı ve en son hafta sonu ve pazartesi günü ani bir artış gösterdi.

Long Beach Limanı CEO’su Mario Cordero, ABD ile Çin arasındaki son gümrük tarifesi değişikliğinin liman faaliyetlerine yansımalarının bir ila iki ay süreceğini söyledi.

2 Nisan’daki “kurtuluş günü” tarifelerinden sonra Batı kıyısı limanlarındaki konteyner hacmi 2 milyon metreküpten 1,5 milyon metreküpe kadar düşmüştü.

Amerika

ABD doları 1973’ten bu yana yıla en kötü başlangıcını yaşadı

Yayınlanma

Donald Trump’ın ticaret ve ekonomi politikaları, küresel yatırımcıları dünyanın en güçlü para birimine olan maruziyetlerini yeniden gözden geçirmeye sevk ederken, ABD doları 1973’ten bu yana en kötü ilk yarıyı yaşıyor.

Pound, euro ve yen dahil olmak üzere altı para biriminden oluşan sepet karşısında doların değerini ölçen dolar endeksi, 2025 yılında şu ana kadar yüzde 10’un üzerinde değer kaybetti. Bu, altınla desteklenen Bretton Woods sisteminin sona ermesinden bu yana en kötü yıl başlangıcı oldu.

ING’de döviz stratejisti Francesco Pesole, Financial Times’a, “Dolar, Trump 2.0’ın tutarsız politikalarının günah keçisi haline geldi” dedi.

“Başkanın dur-başla gümrük vergisi savaşı, ABD’nin büyük borçlanma ihtiyacı ve Federal Rezerv’in bağımsızlığına ilişkin endişeler, doların yatırımcılar için güvenli liman olarak cazibesini zedeledi”, diye ekledi.

ABD Senatosu, Trump’ın “büyük ve güzel” vergi tasarısına ilişkin oylamaya hazırlanırken, dolar pazartesi günü yüzde 0,2 değer kaybetti.

Bu tarihi yasa, önümüzdeki on yıl içinde ABD’nin borç yüküne 3,2 trilyon dolar ekleyecek ve Washington’un borçlanmasının sürdürülebilirliği konusundaki endişeleri artırarak ABD Hazine piyasasından kaçışa neden oldu.

Doların keskin düşüşü, 1973’teki yüzde 15’lik kayıptan bu yana en kötü ilk yarı performansını ve 2009’dan bu yana en zayıf altı aylık performansını sergilemeye başladı.

Para biriminin düşüşü, yılın başında Trump’ın ticaret savaşının ABD dışındaki ekonomilere daha fazla zarar verirken, ABD enflasyonunu körükleyerek para birimini rakiplerine karşı güçlendireceği yönündeki yaygın tahminleri boşa çıkardı.

Bunun yerine, birçok Wall Street bankasının bu yıl dolar ile eşit seviyeye düşeceğini öngördüğü euro, yatırımcıların dünyanın en büyük ekonomisindeki büyüme risklerine odaklanması ve Alman tahvilleri gibi güvenli varlıklara olan talebin artmasıyla %13 artışla 1,17 doların üzerine çıktı.

Tahvil grubu Pimco’nun küresel sabit getirili menkul kıymetler baş yatırım sorumlusu Andrew Balls, Trump’ın nisan ayında yaptığı “karşılıklı gümrük vergileri” açıklamasına atıfta bulunarak, “Kurtuluş Günü açısından, ABD’nin politika çerçevesi açısından bir şok yaşandı” dedi.

Balls, doların dünya çapında fiili rezerv para birimi olarak statüsüne yönelik önemli bir tehdit bulunmadığını savundu. Ancak bunun “ABD dolarında önemli bir zayıflama olmayacağı anlamına gelmediğini” de ekledi ve küresel yatırımcıların dolar pozisyonlarını daha fazla korumaya yöneldiğini vurgulayarak, bu hareketin doların değer kaybetmesine neden olduğunu belirtti.

Okumaya Devam Et

Amerika

Şili cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanıyor: Aşırı sağa karşı komünist aday

Yayınlanma

Şili kasım ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanıyor. Anketlerin seçmenlerin sağa kaydığını gösterdiği bir ortamda, sol partiler Komünist Parti’nin ortak bir adayı üzerinde birleşti.

Şili Komünist Partisi’nden Jeannette Jara, pazar günü yapılan ön seçimlerde oyların yüzde 60’ından fazlasını alarak, yüzde 28 oy alan merkez sol Demokratik Parti’den Carolina Tohá’yı yendi. Sol partiler daha önce cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kazanan adayın arkasında birleşeceklerini taahhüt etmişti.

Jara’nın adaylığı, anketlerin aşırı sağcı Cumhuriyet Partisi adayı José Antonio Kast’ın organize suç ve göçle ilgili artan endişelere odaklanan kampanyasıyla yarışı önde götürdüğünü göstermesinin ardından geldi.

Jara, zaferinin ardından destekçilerine “Birbirinize sıkı sıkı sarılın ve pes etmeyin, böylece Şili’nin aşırı sağına mümkün olan en geniş cepheyle karşı koyabiliriz” dedi. “Önümüzdeki görev budur” diye ekledi.

Jara, “Özgür, bağımsız ve egemen bir ülke olmaya devam edeceğiz” vurgusunu yaptı.

Şili Komünist Partisi’nden bir adayın zaferi, görevdeki solcu cumhurbaşkanı Gabriel Boric’in onay oranını yüzde 30’un üzerine çıkaramaması üzerine, solun daha “ılımlı” bir isim seçeceği yönündeki analistlerin beklentilerini boşa çıkardı.

Şili’de cumhurbaşkanları arka arkaya yeniden seçilemez.

Kamuoyu araştırma grubu Cadem’in pazar günü yayınladığı bir ankete göre, Kast oyların yüzde 24’ünü alırken, Jara yüzde 16, geleneksel muhafazakar Evelyn Matthei yüzde 10, merkez sağ aday Franco Parisi yüzde 10, Tohá ve liberter Johannes Kaiser ise yüzde 4’er oy alacak.

Jeannette Jara kimdir?

Santiago’nun işçi sınıfı mahallelerinde büyüyen Jara, 14 yaşında Komünist Parti’ye katıldı.

Bu yılın başlarına kadar Boric‘in çalışma bakanı olarak görev yapan Jara, 40 saatlik çalışma haftasının getirilmesi, asgari ücretin artırılması ve müzakerelerine katkıda bulunduğu emeklilik reformu gibi hükümetin bazı önemli başarılarının yüzü oldu.

Seçilmesi halinde, iş yaratma, toplu pazarlıklar ve zenginlere daha yüksek vergiler yoluyla işçilerin satın alma gücünü artıracağına söz verdi. Rakibi Tohá, Boric’in eski içişleri bakanı, Jara’nın ekonomik platformunu “1950’lere ait iç tüketim harcamalarını [artırmaya] yönelik bir bahis” olarak kınadı.

Siyasi analist Kenneth Bunker, seçmenlerin aralık ayında yapılacak ikinci turda Jara ve Kast arasında zor bir seçimle karşı karşıya kalacağını söyledi. Kast, artan çete suçlarıyla mücadele etmek ve yolsuzluğu önlemek için “şok politikalar” vaat etti.

Bunker, “Ancak Kast ve Matthei’nin ikinci tura kalma ihtimali de azımsanmayacak kadar yüksek” diye ekledi. “Her ikisi de Jara’dan daha rahat bir şekilde güvenlik, ekonomi ve göç hakkında konuşuyor ve kampanya sırasında anti-komünist söylemlerin yoğunlaşması muhtemel” değerlendirmesini yaptı.

Katledilişinin 50. yılında Allende’yi savunmak

Okumaya Devam Et

Amerika

Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’

Yayınlanma

Yazar

Türkiye bağlantılı rüşvet iddiaları nedeniyle soruşturulan mevcut New York Belediye Başkanı Eric Adams’a göre, kentin yöneticisini belirleyecek bir sonraki seçimler, “mavi yakalı” bir aday ile “takım elbiseli ve gümüş kaşıklı” başka bir aday arasında geçecekti.

Adams’ın “mavi yakalı” adayı elbette kendisiydi. Ağzında gümüş kaşıkla doğan aday ise (sürpriz!) Zohran Mamdani idi.

Kimin aklına gelirdi… Demokratların New York belediye başkan adayı olmaya en yakın isim, Hindistan kökenli, ataları “12 İmam Şiiliği” mensubu, “demokratik sosyalist” Zohran Mamdani.

Bedava toplu taşıma, konut krizine çözüm ve “İsrail’i telin” gibi bir programla öne çıkan Mamdani’nin adı, Aralık 2022’deki bir New York Magazine sayısı ile ABD’nin gündemine –Hollywood yıldızları vesilesiyle– giren “nepo baby” (nepo bebek) terimiyle duyulmuştu.

Neydi nepo bebek? “Anası kadir gecesinde doğurmuş” desek yetmez. Aileden şanslı, ağzında gümüş kaşıkla doğmuş, anne-baba-atasının mesleğinde yükselmiş, görece zengin/kalburüstü ünlüler için kullanılan bir terim.

City&State New York, Batı Yakası için yapılan nepo bebek listesini kıskanmış olacak ki, bir de Doğu Yakası (New York) listesi hazırlamış. Tarih, 20 Aralık 2022. Listede eski Vali Andrew Cuomo (babası da eski vali) da var, Trump’ın avukatı olarak bilinen Andrew Giuliani (onun babası da eski vali) de.

İşte Mamdani, ta 2022 sonunda bu listeye girmiş. Şöyle tanıtılıyor:

“Annesi, Oscar adayı yönetmen Mira Nair’dir. Mamdani’nin siyasete girmesine doğrudan yardım etmemiş olabilir ama kısa süren rap kariyerinde bir miktar etkisi olmuş olabilir.”

Mamdani’nin annesi Mira Nair, “Salaam Bombay!”, “Mississippi Masala” ve “Monsoon Wedding” gibi filmlerin yönetmenliğini yapmış. Baba Mahmood Mamdani ise uluslararası ilişkiler ve antropoloji alanında tanınmış bir profesör.

Nair, 2013 yılında İsrail’de düzenlenen bir film festivaline davet edilmiş ama sosyal medyada “apartheid sona erene kadar” bu ülkeye gitmeyeceğini açıklamış.

Mahmood Mamdani ise, geçen yıl Gazze’deki işgali protesto etmek için Columbia’da kurulan çadırlarda bilgilendirme toplantıları düzenlemiş ve üniversitenin protestolara verdiği tepkiyi eleştirmiş.

Mahmood Mamdani, Columbia’da postkolonyalizm alanında önemli bir isim. Akademik çalışmaları, Afrika’da sömürgeciliğin mirası gibi konuları ele alıyor. Batıda yaygın “postkolonyal” çalışmalar, bu konuda mükemmel bir eleştiriye imza atmış Aijaz Ahmad’ın deyişiyle, sömürge dünyadaki egemen sınıfların mensuplarının veya çocuklarının Batıda, özellikle de Batı akademisinde kendilerine yer edinmesi için altın bir fırsat sunuyor.

Nair’in kariyeri de tuhaf. Zohran’ın da doğduğu Uganda’da tanışıyorlar Mahmood ile. Yönetmen, “Mississippi Masala” filmi için araştırma yapıyor. Ama, New York Times’a söylediğine göre, filminde “beyaz bir kahraman” olmasını isteyen yapımcılar para vermek istemiyor.

Ama her nasılsa Nair, nihayetinde “birkaç milyon dolar” buluyor ve filmin çekimlerine Uganda’da, ünlü aktör Denzel Washington’ın başrolü ile başlıyor.

Nair’in konumunu küçümsemeyin: Warner Bros. Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nı yönetmesi için yönetmenimize teklif götürmüş ama Nair, Jhumpa Lahiri’nin aynı adlı çok satan romanından uyarlanan The Namesake’i çektiği için teklifi geri çevirmiş.

***

Aile her şey değil, ama aile önemli. Eski Büyük Britanya İmparatorluğu sömürgelerinden gelme “renkli” mülk sahipleri, Batılı egemen sınıf aristokrasisine katılmakta hiçbir sorun yaşamıyorlar.

Hindistan’ın çalışkan marksisti Prabhat Patnaik, emperyalist ülkelerdeki bu “Üçüncü Dünyalı” yöneticilerin öne çıkması olgusunu “uluslararası orta sınıfın oluşum eğilimi” olarak analiz ediyor. Uzun bir alıntı yapıyorum:

“Bu olgu [Üçüncü Dünya’dan gelen siyasetçilerin veya işadamlarının öne çıkması – eç] sadece bahsi geçen büyüdükleri ülkelerin ne kadar ‘adil’ olduğunu vurgulama fırsatı yaratmakla kalmaz, aynı zamanda Üçüncü Dünya ülkelerindeki orta sınıftan insanların bu şehirlerde ‘eşit muamele’ göreceğine ve bunun sonucu olarak da dünyanın ‘adil’ bir düzene sahip olduğuna ve başarılı olmak için hangi ülkede doğduğunun önemsiz olduğuna ikna edilmesini de sağlar. Sömürgelerdeki orta sınıftan insanların eskiden yaşadığı sorunlarından biri de, sömürge idaresi altında kendi ülkelerinde ayrımcılığa maruz kalmaları ve resmi mevkilerde hiçbir zaman belli bir noktadan sonra yükselememeleriydi. Bu tecrübe orta sınıfa sömürgeci boyunduruğu devirmeleri gerektiğini hissettirmiştir. Buna karşın, mevcut Üçüncü Dünya orta sınıfının güncel tecrübeleri, onları artık böyle bir ayrımcılığın olmadığına ve dolayısıyla emperyalizm olgusunun da artık bir geçerliliğinin kalmadığına ikna ediyor.”

Bu da bizi, Nietzsche’ci bir “birbirine karışmış, milli sınırları takmayan bir (aristokratik) egemen sınıf” idealine yakınlaştırıyor. Buna, Homi Kharas gibi, olumlayarak “küresel orta sınıf” diyenler de var. Bu “küresel orta sınıfın” bir ideolojik paketi var ve bu paket gezegenimizi kurtaracak: Küresel ısınma ile mücadele edecek; küresel sermaye piyasalarını ve şirketleri “sürdürülebilirliğe” yönlendirecek…

Onun da ötesinde, Patnaik’in tezini doğrulayacak şekilde, emperyalizme de “inanmıyorlar.” Mamdani’nin eşi, Şamlı sanatçı Rama Duwaji’nin​​ “Suriyeli” olduğunun altı sürekli çiziliyor. Duwaji’nin biyografisinde New Yorker, Washington Post, Apple, Spotify, VICE, BBC ve Tate Modern ile çalıştığını görüyoruz. İran ve Hizbullah’a yakın ABD’li bir kampanya hesabı, Duwaji’nin Beşar Esad hükümetine karşı dış destekli isyana destek verdiğini ve mamdani’nin “kontrollü muhalefet” olduğunu yazıyor. Tablo tamamlanıyor.

***

Ağzında gümüş kaşıkla doğdu diye bir insan “sınıfını” sahiplenmek zorunda değil. Tarihte örneği çok.

Ama Mamdani bunlar arasında değil.

Öyle olmamış olacak ki, New York’ta kimlerden oy aldığına yönelik bir New York Times araştırması, tir tir titrediği söylenen Wall Street’in yüreğine su serpecek cinsten.

NYT, Mamdani’nin gentrifikasyonun (soylulaşma) yaşandığı mahallelerde artan katılım ve Asya ve Hispanik toplulukların güçlü desteği sayesinde öne geçtiğini yazıyor.

“Demokratik sosyalist” Mamdani, Brooklyn’in zengin “brownstone” evleriyle çevrili mahallelerinde, Yukarı Manhattan’ın çeşitli mahallelerinde ve Queens’te Güney Asya kökenli nüfusun yoğun olduğu bölgelerde yüksek oy oranları elde etti.

New York’taki brownstone evlerinin pahalı olduğunu hatırlatmak isterim: Bu evlerin bu kadar pahalı olmasının ana nedenlerinden biri, basitçe nadir olmaları. Bu evlerin sayısı sınırlıdır ve daha fazlasını inşa etmek mümkün değil.

Yine NYT araştırmasından aktarıyorum: New York’taki ekonomik krizi çözmeyi vaat eden Mamdani, çoğunluğu üniversite mezunu olan bölgelerde ve orta ve yüksek gelirli mahallelerde rakiplerinden daha iyi bir performans gösterdi. Asya kökenli nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerin çoğunda kazanan Mamdani, Hispanik nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde ise başlıca takibi Cuomo’yu az farkla geride bıraktı.

İlginç bir veri: Cuomo, siyahi nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde ve düşük gelirli nüfusun çoğunlukta olduğu bölgelerde daha fazla destek aldı. Mamdani ise, Manhattan’ın Upper West ve East Side bölgesinde, önemli bir kısmı Yahudi seçmenlerden oluşan yaşlı ve varlıklı seçmenleri kazanmakta zorlandı.

NYT araştırmasından olduğu gibi aktarıyorum:

“Şehrin ilk Müslüman ve Güney Asyalı belediye başkanı olacak Mamdani, Queens’teki Ridgewood ve Brooklyn’deki Greenpoint gibi genç, sol eğilimli seçmenlerin yaşadığı gentrifikasyon [soylulaşma] geçiren mahallelerde en yüksek oy oranını aldı. Güney Asyalı nüfusun yoğun olarak yaşadığı Queens mahallesi Jamaica Hills’teki seçmenler de Mamdani’yi büyük bir farkla tercih etti.”

Araştırma, Mamdani’yi yüksek ve orta gelirli New York ahalisinin ekseriyetle oy verdiğini gösteriyor. Düşük gelirli ahalinin neredeyse yarısı ise Cuomo’ya oy vermiş.

***

Joe Biden’ın ortadan kayboluşu ve Kamala Harris’in yenilgisi sonrasında Demokratlar içinde bir yeniden yapılanma arayışı olduğu biliniyor.

Mamdani’nin en önemli destekçilerinden New York Temsilcisi Alexandria Ocasio-Cortez’in eski danışmanı Saikat Chakrabarti, San Fransisco’da Nancy Pelosi’yi koltuğundan etmek için kolları sıvadı.

Teksas doğumlu ve Hindistan asıllı Silikon Vadisi gediklisi Chakrabarti, tam da “nepo bebek” sınıfından. Yazılım mühendisi bu aktivist, “Yeşil Mutabakat” ve “Yeni New Deal” hedefiyle biliniyor. “Amerika için Misyon” başlıklı manifestosunda, nükleer enerji karşısındaki bürokrasiden yakınıyor ve nükleerin yeniden kamuoyunda normalleşmesi için orduyu göreve çağırıyor, Nazilere sempatisiyle bilinen Hindu milliyetçisi Subhas Chandra Bose’nin fotoğrafının yer aldığı bir tişört giyiyor, “Adalet için Demokratlar” isimli “ilerici” grupta yer alıyordu.

Chakrabarti AOC kampanyasından atıldı, ama programı olduğu gibi sahipleniliyor. Nisan ayında NPR’da yer alan habere bakılırsa, aralarında Silikon Vadisi gediklisinin de yer aldığı genç bir kuşak, “yeni AOC’ler” olmaya adaydı. Trump’a karşı daha “agresif” olmayı savunan bu genç kuşak, eski Demokratlardan hiç memnun değildi.

Mamdani’nin de buraya oynadığını görmek güç değil. İlk başarının ardından, Memdani’nin kampanya ekibi “genele” seslenmenin yolları arıyor. Bir ara polise fonların kesilmesini savunan Mamdani, şimdi bu pozisyonundan geri adım atmış görünüyor.

Şirketlerin Mamdani’yi alt etmek için 20 milyar doları gözden çıkardığı ileri sürülüyor. Mamdani’nin kampanyası ise ilk etapta 8 milyar dolarıi hızla toplayabileceklerine inanıyor. Mamdani yanlısı süper PAC’ler, ne kadar para toplayabilecekleri konusunda herhangi bir sınırlama ile karşı karşıya değil ve “New Yorkers for Lower Costs” [Düşük Fiyatlar için New Yorklular] grubu, ön seçimlerde 1,5 milyon dolar topladı.

Wall Street Journal (WSJ) ise daha fazlasını yazıyor. Mamdani’ye verilen geniş desteğin, Wall Street’in son yıllarda nasıl değiştiğini ortaya koyduğunu öne sürüyor ve şöyle diyor:

“Bağışçıların işverenlerini listelediği şehir seçim kampanyası finans kayıtlarına göre, Mamdani’ye büyük bankalardan Cuomo’ya yapılan bağışlardan daha fazla bireysel bağış yapıldı. Fakat bunların çoğu, giderek büyüyen teknoloji personeli ve diğer finans dışı çalışanlar arasındaydı. Örneğin, üç Goldman Sachs yazılım mühendisi Mamdani’ye doğrudan bağış yaptığı belirtildi. Kayıtlara göre, Goldman’da sadece bir finansçı Cuomo’ya doğrudan bağış yaptı.”

Dahası, yine WSJ, Mamdani’yi sessizce destekleyen diğer bankacıların “kayıt altına alınacak şekilde” konuşmak istemediğini, hatta birinin “sahte isim” kullanmaya çalıştığını aktarıyor.

POLITICO’ya göre, ön seçim zaferinin ardından Mamdani, Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer ve Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Hakeem Jeffries ile özel olarak görüştü. Her ikisi de “müesses nizam” New York Demokratları.

İki lider, Mamdani’ye hemen tam destek vermedi ama sosyal medya sitesi X’te onun hakkında olumlu yorumlar yaptı ve yakında kendisiyle yüz yüze görüşmeyi planladıklarını söyledi.

Mamdani’ye yakın ve isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir kişi, bu açıklamaları “olumlu yeşil ışık” olarak nitelendirdi ve ekibinin ön seçimlerden sonraki kısa sürede yaptıklarından “çok, çok umutlu” olduğunu söyledi.

Yine Mamdani, salı gecesi New York Başsavcısı Letitia James tarafından sahneye çağrıldı. James, Başkan Donald Trump ile girdiği hukuki mücadelelerle tanınan, eyaletin en sevilen ve en etkili Demokratlarından biri.

Bu hamle de, Mamdani’ye federal düzeyde Demokratların gözünde bir miktar meşruiyet kazandırmayı amaçlıyor gibi görünüyor. Eyaletin kongre heyetinin başkanı ve liberal Yahudi siyasi çevrelerin en saygın isimlerinden biri olan Temsilci Jerry Nadler, ön seçimlerde Mamdani’nin rakiplerinden birini destekledikten sonra çarşamba günü Mamdani’yi desteklediğini açıkladı.

***

Peki İsrail karşıtlığı? Filistin dostluğu?

Yahudi Kamu İşleri Konseyi (Jewish Council for Public Affairs) genel müdürü Amy Spitalnick, NYT’ye konuşuyor. Spitalnick, kendini “liberal Siyonist” olarak tanımlıyor. Siz bundan, “İsrail’in kendini savunma hakkı var ama iki devletli çözüm de belki olur” diyen türde Siyonistleri anlayın:

“Antisemitizmle ilgili meşru endişeler, hem belediye başkanlığı seçimlerinde hem de daha geniş anlamda üniversiteler ve demokrasi hakkındaki tartışmalarda, toplulukları birbirine düşürmek için istismar ediliyor.”

Bu türden bir “Filistin dostluğu” Batıda hayli yaygın. Amerikan Demokratları, her zaman “islamcı dostu” Britanya, kısmen Soros Vakfı bu şebekenin arkasında. Netanyahu’nun “beni devirmek isteyenlerin arkasında Soros var” demesi boşuna değil. Ortadoğu’da yeni bir “emperyalist mimari”nin İsrail merkezli mi, yoksa İsrail’in de yer aldığı daha geniş bir (Müslüman) ülkeler koalisyonu ile mi şekilleneceğine ilişkin bir kavga bu. Demokratlar ve ABD’deki “ilerici Demokratlar” ikincisine yakın. Mahmood’u, nihayetinde bir “liberal Siyonist” saymak mümkün.

***

Mamdani’nin babası, NYT’ye verdiği demeçte, Cape Town’da bir öğretmenin Zohran’ı, renginin ne olduğu sorusuna verdiği şaşırtıcı cevap nedeniyle şikayet ettiğini hatırlıyor. Sınıftaki diğer çocuklar beyaz, siyah veya renkli (Güney Afrika’da karışık ırktan insanlar için kullanılan bir terim) derken, Zohran “hardal” (mustard) cevabını vermişti. “Çok duygulandım,” diye hatırlıyordu Mahmood.

Aijaz Ahmad’a dönüyorum. Ahmad, Batıda “Üçüncü Dünya Edebiyatı” kategorisinin ortaya çıkışını incelerken, 1960’lı yıllarda Asyalı göçmenlerin küçük burjuva ve profesyonel (beyaz yakalı?) kesim içinde yerini almasına işaret ediyor. Ahmad, özellikle beşeri ve sosyal bilimler alanında, “postkolonyal” çalışmaların da yükselişi ile birlikte, Batılı üniversitelere giren göçmenlerin ekseriyetle kendi ülkelerinin üst sınıf ailelerine mensup olduklarına işaret eder. Bunlar eziliyorlardı; ama ezilmişliklerine kanıt olarak “sınıf”ı sunmaları mümkün değildi: işçi sınıfından değillerdi ve yerleştikleri yeni Batı ülkesinde de işçi sınıfından olmaya niyetleri yoktu. Bu yeni profesyonel takımı, sömürgecilikten faydalanan ailelerden geliyorlardı. Ahmad, bu nedenle yeni göçmen profesyoneller arasında marksizmin tukaka ilan edilip Edward Said’den mülhem oryantalizmin alıcı bulmasını manidar buluyordu. Batılı “beyaz” antikomünistler, sömürge dünyasından müthiş bir müttefik bulmuşlardı.

Mamdani, işte bu postkolonyal küresel entelijansiyanın meşru çocuğu olarak tarih sahnesine çıkıyor. 

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English