Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Bright Star 23: ABD’nin ‘ya hep ya hiç’ politikası değişiyor mu?

Yayınlanma

ABD ve Mısır tarihlerindeki en büyük ortak tatbikat yarın sona eriyor.

Parlak Yıldız 2023 (Bright Star 23) tatbikatı Mısır’ın kuzeybatısındaki El-Alemeyn bölgesinde yer alan Muhammed Necib Askeri Üssü’nde 31 Ağustos’ta başladı. Mısır ordusu 26 Ağustos’ta yaptığı açıklamada söz konusu tatbikata 34 ülke ve 8 bin askerin katılacağını duyurmuştu. ABD ve Mısır hava, kara ve deniz unsurlarının katılımıyla 1980’den beri iki yılda bir yapılan tatbikatta 1995’ten beri diğer dost ülkeler de yer alıyor.  

Bu yıl 18. düzenlenen tatbikat 2020 yılında Kovid-19 salgını nedeniyle kesintiye uğramış, 2021 yılında ise 21 ülkenin katılımıyla yapılmıştı.

Aşağıda çevirisini okuyacağınız analiz, 40 yılı aşkın süredir düzenlenen bu tatbikatın neden bu yıl daha görkemli ve yoğun katılımla yapıldığını açıklamaya çalışıyor. ABD-Mısır ilişkilerine mercek tutan analize göre tatbikat ABD’nin yıllardır bölge ülkelerine dayattığı “ya benimlesin ya karşımda” politikasının değişmekte olduğunun işareti.

***

Mısır’da artırılan askeri tatbikatlar ABD’nin müttefikini yakınında tutma arzusunu yansıtıyor

Amr Emam

ABD, Mısır ve diğer 32 ülkeden binlerce askeri bir araya getiren tatbikatlar ABD’nin, ayyuka çıkan farklılıklara rağmen müttefikini yakınında tutma arzusunu yansıtıyor.

Mısır’ın Batı Çölü’nde ABD, Mısır ve diğer 32 ülkeden binlerce askeri bir araya getiren askeri tatbikat devam ediyor. Muhammed Necib Askeri Üssü’nde, 31 Ağustos’ta başlayan Parlak Yıldız 2023 (Bright Star 23) tatbikatı, 1981’de başlatıldığından bu yana Mısır ve ABD arasında yapılan en büyük askeri tatbikat olma özelliğini taşıyor.

Tatbikatın yapıldığı üs, Orta Doğu ve Afrika’daki en büyük üs olma özelliğini taşıyor. Libya sınırından yüzlerce kilometre uzakta bulunan üs, Kaddafi sonrası Libya’daki kargaşaya ve Türkiye’nin Kuzey Afrika ülkesinde varlık ve nüfuz kazanma girişimlerine yanıt olarak Temmuz 2017’de Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi tarafından açıldı.

Aralarında 1.500 ABD askerin de bulunduğu katılımcı ülkelerden binlerce asker, 14 Eylül’e kadar konvansiyonel ve düzensiz savaş senaryolarında birlikte çalışma ve bölgesel güvenlik ve işbirliği konularında eğitim görecek.

İki yılda bir düzenlenen bu askeri tatbikat, dünden bugüne Kahire ve Washington arasındaki ilişkilerin bir göstergesi oldu.

Bu yıl tatbikatın yoğunluğu, katılan asker sayısı ve Amerikan yetkililerinin tatbikata verdiği önem, Washington’da Barack Obama’nın Amerikan diktasına boyun eğmeyen müttefiklere karşı uyguladığı cezalandırıcı politikalarda değişikliğe işaret ediyor.

Washington’un ruh halinin göstergesi

Kökleri Mısır ve İsrail arasındaki ABD destekli 1978 Camp David Anlaşmalarına uzanan Parlak Yıldız, terörle mücadelede Mısır-Amerikan işbirliğini vurguluyor, şiddetin yayılmasını önlemeye ve bölgesel güvenliği teşvik etmeye odaklanıyor.

Yine de bu tatbikat, Washington’ın, Mısır’ın dış ve iç politikalarına onay veya ret ölçütü işlevi görüyor.

Washington’da Kahire’nin tutumundan memnuniyetsizlik duyulduğunda tatbikat iptal ediliyordu.

Tatbikat, 2009’dan sonra tamamen durdu ve 2017’ye kadar, 2011 de dahil uzun süreli Başkan Hüsnü Mübarek’e karşı yapılan halk ayaklanmasıyla birlikte, yaşanan karışıklıklar nedeniyle yapılmadı.

2013 yılında dönemin ABD Başkanı Barack Obama, Mısır polisinin İslamcı Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin destekçilerinin bulunduğu iki kampa yönelik baskınları protesto etmek amacıyla Parlak Yıldız tatbikatını iptal etti.

2015 yılında, Mursi’nin halk desteğiyle ordu tarafından devrilmesi de Mısır’daki siyasi gelişmeler nedeniyle tatbikat yapılmadı.

Tatbikat ancak 2017’de, dönemin başkanı Donald Trump’ın Mısır’ın es-Sisi’si ile ‘iyi bir kimya’ olarak adlandırdığı, Mısır-ABD ilişkilerinde yeni bir sayfa açıldığı dönemde yeniden başladı.

Tatbikat bu yıl, ABD ile Mısır arasındaki ilişkiler bir kez daha sınanırken düzenleniyor.

ABD, son iki yılda Mısır’daki insan hakları koşullarını ve “Kahire’nin ifade özgürlüğüne müdahalesi” olarak tanımladığı durumu açıkça eleştiriyor.

Ukrayna savaşının etkileri

Bu arada Ukrayna’daki savaş, savaş alanlarından çıkan soğuk savaş rüzgarlarının Washington’daki karar alma çevrelerine yayılmasına neden oluyor.

Washington’daki stratejistler bir kez daha diğer ülkeleri ya ABD’nin yanında (Rusya’ya karşı) ya da karşısında (Rusya ile birlikte) diye kategorize etmeye hazır.

Ancak Kahire’nin Amerikan dünya görüşüne tamamen uyum sağlaması giderek zorlaşıyor.

Ukrayna’daki savaş, Mısır’ı milyarlarca dolarlık turizm gelirinden mahrum ederek, ithalat için daha fazla para ödemek zorunda bırakarak ve gıda güvenliğini tehlikeye atarak şimdiden Mısır’a ağır bir bedel ödetti.

Mısır, Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) yeni bir kredi talep etmek zorunda kaldı, geçen yıldan bu yana üç kez para biriminin değerini düşürdü ve borçların geri ödenmesi gibi uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesini engelleyen finansman açığını kapatmak için varlıklarını yerli ve yabancı özel sektöre satmak zorunda kaldı.

Çatışmanın her iki tarafına da katılmanın hiçbir faydasını görmeyen Mısırlı karar alıcılar, çatışmanın çözümü için diyalog çağrısında bulunuyor. Ülkelerini kalkındırmaya ve artan nüfusunu beslemeye odaklanmak istiyorlar ve Mısır’la hiçbir ilgisi olmayan bir savaş çarkının dişlisi olmakla ilgilenmiyorlar.

Washington, Kahire’nin çatışmadaki tarafsızlığından hoşnut değil ve Mısır’ı bu tutumunun bedelini ödeyebileceği konusunda açıkça uyardı.

Önemli ortak

Mısır aynı zamanda ABD ile ilişkilerini de sürdürmek istiyor.

Ne de olsa Amerika’nın mali desteği (1978’den bu yana askeri yardım olarak yaklaşık 50 milyar dolar ve ekonomik yardım olarak 30 milyar dolar) Mısır ekonomisinin gelişmesi ve dünyanın en güçlü 14. ordusu olan Mısır ordusunun modernizasyonu için hayati önem taşıyor.

ABD Mısır’a büyük yatırımlar yapıyor; Amerikan şirketleri enerji, altyapı, tarım ve turizm gibi Mısır ekonomisinin tüm sektörlerine 24 milyar dolara yakın yatırım yaptı.

ABD aynı zamanda yıllık 9,1 milyar dolarlık ticaret hacmiyle Çin’den sonra Mısır’ın en büyük ikinci ticaret ortağı.

Amerika’nın Mısır’daki siyasi, güvenlik ve ekonomik yatırımları da bu Arap ülkesinin ABD için önemini yansıtıyor.

Süveyş Kanalı’nı kontrol eden ve işleten Mısır, bölgesel güvenlik ve istikrarda önemli rol oynamanın yanı sıra terörizm ve aşırıcılığa karşı savaşta önemli bir ortak ve bölgedeki dini ılımlılığın kilit bir savunucusu.

ABD ile istihbarat düzeyinde işbirliği yapıyor ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinliler ile İsrail arasındaki gerilim de dahil bölgesel gerginliklerin önlenmesinde etkili olabiliyor.

İsrail ile 1979’da imzaladığı barışı koruyor, Libya ve Lübnan gibi bölgedeki sıcak noktalardaki yangınların söndürülmesine yardımcı oluyor.

Bağımsız rota

Geçen iki yıl içinde Mısır, ABD’den gelen Rusya karşıtı kampa katılması yönündeki baskılara direndi. Ayrıca ABD yönetiminin Ukrayna’ya roket ve füze gibi silah sağlama taleplerine de direndiği bildiriliyor.

Mısır’ın ABD taleplerini reddetmesinin ardında Moskova ile olan köklü ilişkileri ve anlaşmazlık içinde olduğu ülkeler de dahil diğer ülkelerle dengeli ilişkiler sürdürmek istemesi yatıyor.

Rusya da Kahire için önemli. Önemli bir silah tedarikçisi, Mısır’da büyük yatırımları var ve birçok bölgesel dosyada Kahire ile birlikte çalışıyorlar.

Rus mühendisler şu anda Mısır’ın batısında bir nükleer enerji santrali inşa ediyor. 30 milyar dolara mal olan bu tesisin 25 milyar doları uygun şartlı Rus kredisiyle sağlanıyor.

Rusya ayrıca Süveyş Kanalı bölgesinde, önümüzdeki on yıllarda Mısır’da ekonomik kalkınmanın ana itici gücü olması hedeflenen büyük bir sanayi bölgesi inşa ediyor.

Soğuk Savaş zihniyeti

Mısır tüm yumurtaları tek bir sepete koyma dersini zor yoldan öğrenmiş gibi görünüyor.

Barak Obama yönetimi 2013 yılında, Mısır ordusu ve polisi Sina’da IŞİD’in bir koluyla yoğun bir şekilde savaşırken, Apache saldırı helikopterleri, Harpoon füzeleri, M1-A1 tank ekipmanları ve F-16 savaş uçakları gibi büyük kalemler de dahil Mısır’a askeri ve ekonomik yardımı kesmişti.

Kahire’deki karar alıcılar arasındaki muhtemel görüş, Washington’daki bazı kişilerin kafasında yaşayan Soğuk Savaş zihniyetinin hem modasının geçtiği hem de hızla gelişen dünyaya uygun olmadığı yönünde.

Mısır, silah ve gıda kaynaklarını çeşitlendirmenin yanı sıra, Batı’nın hegemonik uygulamalarını dengelemeyi amaçlayan yeni uluslararası ittifakların da bir parçası olmaya çalışıyor.

Gelecek yıl ocak ayından itibaren BRICS’e katılacak olan Mısır, pratikte çok kutuplu hale gelen dünyada alternatiflere kapı açması için bu yeni ittifaka büyük umut bağlıyor.

Belki de Washington’daki bazı kişiler, gözlerini bu yeni gerçeklere ve Kahire’deki politikaları şekillendiren yeni zihniyete açıyorlardır; bu nedenle Obama’nın birkaç yıl önce bölgenin eksenlerinden biriyle uğraşırken izlediği düzeltici politikanın yerine Mısır’la kur yapmayı bir politika seçeneği olarak koyuyor olabilirler.

Belki de Washington’daki bazı kişiler bu yeni gerçekleri ve Kahire’deki politikaları şekillendiren yeni zihniyeti de göz önüne alıyorlar, bu yüzden bölgenin önemli oyuncularından biri ile ilgili birkaç yıl önce Obama’nın izlediği rota düzeltici politika yerine yakınlaşmayı bir politika seçeneği olarak değerlendiriyor olabilirler.

Ortadoğu

İran ve E3 ülkeleri İstanbul’da yeniden müzakere masasında

Yayınlanma

İran ve E3 ülkeleri, nükleer müzakereler kapsamında 16 Mayıs’ta İstanbul’da yeniden masaya oturacak. İran, Avrupa’nın dışlandığı bir diplomasiye karşı olduğunu vurgularken, görüşmelerin doğrudan ilerlemesini istiyor.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, İran ve E3 ülkeleri olarak bilinen İngiltere, Fransa ve Almanya ile nükleer görüşmelerin 16 Mayıs Cuma günü İstanbul’da yapılacağını açıkladı. Irakçi, görüşmelerin dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde gerçekleşeceğini belirtti.

İran resmi ajansı IRNA’ya göre Irakçi, kabine toplantısı sonrası gazetecilere yaptığı açıklamada, “ABD ile dolaylı görüşmeler devam ederken, Avrupa ile doğrudan temaslara da hazırız” dedi. Irakçi, Avrupa ülkelerinin izlediği politikalar nedeniyle müzakerelerde bir ölçüde yalnızlaştığını ifade ederek, “Biz bu yalnızlaşmayı istemiyoruz, görüşmelerimizi sürdürüyoruz” diye konuştu.

“Pasifliği bırakın, yeniden başlayalım”

Öte yandan Irakçi, Fransız Le Point dergisinde yayımlanan makalesinde, Avrupa’nın Orta Doğu’daki diplomatik etkisinin giderek azaldığını vurguladı ve İran-Avrupa ilişkilerinde “yeni bir başlangıç” çağrısında bulundu.

E3 ülkeleri olan Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık’ı “stratejik pasiflikle” suçlayan Irakçi, bu ülkelerin ABD’nin 2015 nükleer anlaşmasından (KOEP) çekilmesinin ardından Washington’ın yaptırımlarına uyum sağlamasının Avrupa’nın güvenilirliğini zedelediğini belirtti.

Ayrıca KOEP kapsamında yer alan “snapback” mekanizmasının kötüye kullanılmasının, geri dönülmez bir krizi tetikleyebileceği uyarısında bulunan Irakçi, bunun Avrupa’nın anlaşmadaki rolünü tümüyle sonlandırabileceğini dile getirdi.

Trump’ın açıklamalarına sert tepki

İranlı Bakan, gazetecilere yaptığı açıklamada ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinde İran’ı hedef alan açıklamalarına da yanıt verdi. Irakçi, Trump’ı “İsrail’in suçlarını görmezden gelmekle” suçlayarak, “ABD Başkanı, bölgede gerçek tehdidin kim olduğunu gizlemeye çalışıyor” dedi.

İsrail’in Gazze’de yaklaşık 60 bin kişiyi katlettiğini belirten Irakçi, “Gazze’yi abluka altına alan Siyonist rejimdir. Tüm bunlar göz ardı edilirken İran bir tehdit gibi sunuluyor. Bu bir saptırmadır” ifadelerini kullandı.

Trump, Riyad’da düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) – ABD Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, “İran’la bir anlaşma yapmak istiyorum. Ama bunun için İran’ın terörü ve vekalet savaşlarını desteklemeyi bırakması, en önemlisi de nükleer silah peşinde koşmaktan kalıcı ve doğrulanabilir şekilde vazgeçmesi gerekiyor” demişti.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Trump-Şara görüşmesi: Beş şart masaya kondu

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump, Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile Riyad’da bir araya geldi. Trump-Şara görüşmesi, 25 yıl aradan sonra iki ülke liderleri arasındaki ilk temas oldu. Trump’ın Şara’ya beş kritik talep ilettiği açıklandı.

ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile görüştü. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) liderleriyle yürütülen diplomasi trafiği kapsamında gerçekleşen Trump-Şara görüşmesi, iki ülke arasında 25 yıldır gerçekleşmeyen doğrudan temaslara sahne oldu.

Esad döneminin sona ermesinin ardından yeniden şekillenen Suriye denkleminde, bu görüşme “yeni bir başlangıç” olarak yorumlandı. Toplantıya, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın bizzat katıldı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise çevrim içi olarak dahil oldu.

Trump normalleşme için Şam’a haham ve pastör gönderiyor

Önce İsrail’le normalleşme…

Görüşmenin ardından Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, “Başkan Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın davetiyle Ahmed Şara ile görüştü. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da görüşmeye telefonla katıldı” ifadeleri yer aldı.

Leavitt’e göre, Erdoğan Trump’ı Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırdığı için takdir etti, Suudi Arabistan’la birlikte barış ve kalkınma için ortak çalışacaklarını belirtti. Selman da Trump’ın kararını “cesur” olarak nitelendirdi.

Beyaz Saray’ın açıklamasına göre Trump görüşmede, Ahmed Şara’dan aşağıdaki beş konuda adım atmasını istedi:

  • İsrail ile imzalanan İbrahim Anlaşmalarına katıl
  • Suriye’deki tüm yabancı teröristlerin ülkeden ayrılmasını sağla
  • Filistinli teröristleri sınır dışı et
  • IŞİD’in yeniden toparlanmasını önlemek için ABD’ye destek ver
  • Kuzeydoğu Suriye’deki IŞİD kamplarının yönetimini üstlen

Bu taleplerin daha önce ABD tarafından Şam yönetimine iletildiği ve Şara yönetiminin “yabancı teröristler” dışında kalan maddelerde kademeli adımlar attığı bilgisini Washington’a bildirdiği ortaya çıkmıştı.

Suriye’deki Filistin direnişi kıskaca alındı

Bu süreçte bazı Filistinli direniş örgütlerinin hedef alındığı ve liderlerinin gözaltına alındığı biliniyor. İsrail ile ilişkilerin normalleşmesine yönelik söylemler de artmış durumda.

Şara’dan yatırım ve ticaret çağrısı

Beyaz Saray açıklamasında, Şara’nın görüşmede İranlı askeri güçlerin Suriye’den çekilmesini “tarihi bir fırsat” olarak değerlendirdiği aktarıldı. Şara, ABD ile kimyasal silahların yok edilmesi ve terörle mücadelede ortak çıkarları olduğunu vurguladı.

Ayrıca 1974’te İsrail ile yapılan Kuvvetlerin Ayrılması Anlaşması’na bağlılığını yineleyen Şara, Suriye’nin doğu ile batı arasında ticareti kolaylaştıracak jeopolitik bir köprü olmasını hedeflediklerini belirtti. Amerikan şirketlerini, ülkesindeki enerji sektörüne yatırım yapmaya davet etti.

Reuters: BAE, İsrail ve Suriye arasında gizli diplomatik kanal kurdu

Erdoğan: Karar tarihi, yatırım fırsatları doğuracak

Anadolu Ajansı’nın geçtiği habere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan toplantıda Türkiye’nin, Suriye’nin komşularıyla iş birliği yapan, tehdit oluşturmayan, istikrarlı bir ülke olmasını arzuladığını vurguladı. Erdoğan, bu hedefe ulaşmak için çaba göstermeye devam edeceklerini söyledi.

Erdoğan’ın, Şam yönetiminin IŞİD ve diğer terör örgütleriyle mücadelesine Türkiye’nin destek vereceğini belirttiği; özellikle IŞİD’li teröristlerin tutulduğu kampların güvenliği ve yönetimi konusunda Türkiye’nin katkıya hazır olduğu kaydedildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’ın yaptırımları kaldırma kararını “tarihi bir adım” olarak nitelendirerek, bu yaklaşımın diğer ülkelere de örnek olması gerektiğini ifade etti. Erdoğan, kararın ardından Suriye’de birçok alanda yatırım olanaklarının doğacağına inandığını da dile getirdi.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Nükleer anlaşma için Araplarla işbirliği teklifi

Yayınlanma

Tahran yönetimi, nükleer krizden çıkış için ABD’ye, Suudi Arabistan ve BAE gibi Arap ülkelerinin yer alacağı yeni bir nükleer anlaşma modeli sundu. Çok uluslu bu yapıda sivil yakıt üretimi devam edecek, ancak denetim artırılacak.

İran, ABD ile yaptığı son temaslarda, uranyum zenginleştirmeye devam edebileceği ancak daha sıkı denetime tabi olacak çok uluslu bir ortaklık önerdi.

New York Times’ın dört İranlı yetkiliye dayandırdığı haberine göre, Tahran, Washington’un nükleer programı tamamen sonlandırma talebine karşılık olarak, bölgedeki Arap ülkeleriyle ortaklaşa yürütülecek bir uranyum zenginleştirme girişimi ve ABD yatırımlarını içeren alternatif bir plan sundu.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi’nin, Pazar günü Umman’da ABD’nin Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile yaptığı doğrudan ve dolaylı görüşmelerde bu teklifi ilettiği aktarıldı.

İran medyasında “müzakere masasında yeni plan” başlığıyla geniş yer bulan öneri, Devrim Muhafızları’na yakın Farhikhtegan gazetesi tarafından “hizmet mi, ihanet mi?” şeklinde sorgulandı.

Suudi Arabistan ve BAE ile ortaklık

İran ile iki büyük bölgesel rakibi olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu yapıya dahil edilip edilemeyeceği henüz net değil. İran ile ABD arasında 45 yıldır diplomatik ilişki bulunmaması, ayrıca Amerikan özel sektörünün İran’daki nükleer projelere yatırım yapma konusundaki çekinceleri, planın uygulanabilirliğini belirsiz kılıyor.

Suudi Arabistan’da konuşan ABD Başkanı Donald Trump, İran’ı bölgedeki militan gruplara destek vermekle eleştirirken, diplomatik bir çözümün bölgeyi daha güvenli hale getireceğini söyledi.

“İran’la bir anlaşma yapmak istiyorum” diyen Trump, “Eğer böyle bir anlaşma sağlanırsa çok memnun olurum. Bu, bölgenizi ve dünyayı daha güvenli kılar” dedi.

Ancak İranlı liderleri uyaran Trump, bir karar verme zamanının geldiğini vurguladı: “Artık bekleyecek fazla zaman yok. Karar şimdi verilmeli.”

Nükleer anlaşma önerisinin detayları

İran’ın sunduğu teklif, üç ülkenin yer alacağı kalıcı bir nükleer konsorsiyum oluşturulmasını içeriyor. Buna göre İran, nükleer silah üretiminden uzak, düşük seviyede uranyum zenginleştirmeye devam edecek. Üretilen yakıt ise sivil kullanım için diğer Arap ülkelerine gönderilecek.

Bu yapı, İran’ın yüzde 3,67 oranında zenginleştirmeye izin verilen 2015 tarihli nükleer anlaşmasına benziyor. Ancak yeni öneride, muhtemelen ABD dahil olmak üzere diğer ülkelerden temsilciler sahada sürekli denetim sağlayacak.

Dört İranlı yetkili, bu planın 2015 anlaşmasından farklı olarak süresiz olacağını belirtti. Bu durum, ABD’yi önceki anlaşmadan çeken Başkan Trump’a, selefi Barack Obama’dan daha fazla kazanım elde ettiği iddiasını da destekleyecek bir zemin sunabilir.

Uluslararası Kriz Grubu’nun İran Direktörü Ali Vaez, öneriyi “denemeye değer yeni bir yaklaşım” olarak değerlendirdi: “Taraflar artık sıfır toplamlı taleplerden vazgeçip, her iki tarafın da itibarını koruyabileceği ortak bir yol bulmalı.”

Müzakereler olumlu

Umman’daki görüşmeler öncesinde İran ile ABD arasındaki gerilim, askeri çatışma ihtimalini gündeme getirmişti. Ancak hem Tahran hem Washington, diplomatik çözümden yana olduklarını ilan etti.

ABD tarafının talepleri netleşmemişken, Witkoff Breitbart News’e verdiği röportajda, İran’ın nükleer programını tamamen sona erdirmesini ve Natanz, Fordow ile İsfahan’daki üç temel tesisin kapatılmasını istediklerini söyledi.

İranlı yetkililer ise bu talebin “kırmızı çizgi” olduğunu defalarca dile getirdi. Irakçi, İsrail’in suikastlarına atıfla “nükleer programımız için kan döküldü” diyerek, uranyumu barışçıl amaçlarla zenginleştirme hakkının İran için bir “ulusal onur” meselesi olduğunu belirtti.

Ancak Irakçi ve Witkoff’un Umman’daki üç saatlik görüşmesinin ardından yapılan açıklamalar, daha yumuşak ve yapıcı bir tona sahipti. Görüşmelerin teknik düzeyde, özellikle nükleer tesisler ve yaptırımların kaldırılmasına ilişkin finansal konular üzerinde devam edeceği belirtildi.

Umman Dışişleri Bakanı Badr bin Hamad Al Busaidi, sosyal medya paylaşımında “Görüşmelerde yapıcı ve özgün fikirler ortaya kondu. Her iki taraf da onurlu bir anlaşma hedefliyor” dedi.

Irakçi, Amerikalılarla buluşmadan önce Suudi Arabistan’ı ziyaret etti; ardından Birleşik Arap Emirlikleri’ne geçti. Suudi Arabistan ve BAE’nin bu ortaklığa katılıp katılmayacağı henüz netlik kazanmadı.

Her iki ülke de İran-ABD arasında bir anlaşma sağlanmasını ve bölgesel bir savaşın önlenmesini destekliyor. Aynı zamanda kendi sivil nükleer programlarını geliştirme yönünde hedefleri bulunuyor. BAE, 2020 yılında Arap dünyasının ilk nükleer enerji santralini açmıştı. Ancak ABD ile yaptığı anlaşma, uranyum zenginleştirmesini yasaklıyor.

“Bölgesel konsorsiyum” fikri daha önce gündeme gelmişti

İran’ın eski diplomatı ve 2015 nükleer müzakerelerinde yer alan Seyyid Hüseyin Museviyan, bu bölgesel nükleer konsorsiyum fikrini ilk kez 2023’te Princeton Üniversitesi’nden fizikçi Frank von Hippel ile birlikte yazdığı bir makalede gündeme getirmişti.

Museviyan, bu önerinin ABD’nin endişelerinin çoğunu gidereceğini savunarak, İran’ın zenginleştirme kapasitesini ve uranyum stoklarını sınırlayarak hem mevcut hem de gelecekteki tehditleri azaltabileceğini söyledi.

“Trump böyle bir bölgesel nükleer anlaşma açıklarsa bu büyük bir başarı olur” diyen Museviyan, “Bu gelişme İran kaynaklı tehdidi ortadan kaldırır, bölgedeki zenginleştirme faaliyetlerini sınırlar ve Amerikalılar için yeni fırsatlar doğurur” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English