Avrupa
Credit Suisse’i kurtarmak: İsviçre Ulusal Bankası ve hükümet devrede

ABD’de Silikon Vadisi Bankasının (SVB) batmasının ardından yatırımcıların yatırımlarını ve mevduatlarını daha büyük finans kuruluşlarına yöneltmeye başlaması bankacılık sektöründeki çatlakları büyütüyor.
SVB’nin ardından Avrupa’da kriz İsviçre’de tetiklendi. Dünyanın en büyük bankalarından Credit Suisse’in piyasa değerinin üç gündür dibe vurmasının ardından, bankanın en büyük yatırımcılarından Saudi National Bank de yeni hisse alımına gitmeyeceğini duyurmuştu.
Credit Suisse yönetimi, büyük çalkantı üzerine İsviçre Ulusal Bankasından (merkez bankası) kamuoyu önünde kendisini desteklemesini istedi. Gelen son haberlere göre ise banka, İsviçre Ulusal Bankasından 50 milyar frank (yaklaşık 53,7 milyar dolar) borç alacak.
Credit Suisse hisseleri, merkez bankasının likidite desteğinin etkisiyle güne yüzde 40’a yakın yükselişle başladı.
Bunun üstüne, İsviçre hükümetinin bugün Credit Suisse gündemli bir özel oturum için toplanacağı yerel medya tarafından aktarılmaya başlandı.
Tehlike henüz geçmedi
Bloomberg’in aktardığına göre, Credit Suisse’in tahvillerini temerrüde karşı sigortalamanın maliyeti düştü ama sıkıntılı bölgede kalmaya devam ediyor.
Öte yandan banka, yaklaşık 3 milyar franka (3,23 milyar dolar) kadar nakit karşılığında bazı üst düzey borçları geri satın almayı planlıyor.
Banka, sermaye, fonlama likiditesi ve kaldıraç gereksinimleri için yüksek standartlara tabi olduğunu söyleyerek ‘sağlıklı olduğunu’ da savundu.
UBS, en önemli rakibini yutacak mı?
İlginç bir iddia ise JP Morgan analistlerinden geldi. JPMorgan Chase & Co. analistlerine göre Credit Suisse’in yaşadığı sıkıntılar büyük olasılıkla İsviçre bankasının devralınmasıyla sonuçlanacak. Kian Abouhossein liderliğindeki analistler üç senaryo ortaya koydu ve rakip UBS’in olası bir talip olduğu bir devralmanın en olası olduğunu söylediler.
Abouhossein bugünkü notunda Credit Suisse’in sermaye pozisyonunun sorun olmadığını, fakat ‘durumun IB stratejisi ve devam eden franchise erozyonu ile ilgili devam eden piyasa güveni sorunlarıyla ilgili olduğunu’ yazdı ve ekledi: “Statüko artık bir seçenek değil.”
Bir başka Bloomberg haberinde ise İsviçre hükümetinin sermaye artırımı için bankanın bir kısmına ortak olmayı da düşündüğü aktarılıyor.
Bloomberg’in hesaplamalarına göre, Credit Suisse’in sıkıntıları gerçekten başladığından bu yana iki kredi kuruluşunun piyasa değerleri radikal bir şekilde farklılaştı. UBS şu anda rakibinden yedi kat daha değerli.
Bankanın sorunları yeni değil
Öte yandan Credit Suisse, güven kaybı kaynaklı yönetici ayrılıklarıyla da sarsılıyor. Asya Pasifik hisse senetleri eş başkanı ve Japonya hisse senetleri başkanı Nick Silver, bölge hisse senetleri satış başkanı Jonathan Jenkins ile birlikte bankadan ayrılıyor. Bloomberg’in bildirdiğine göre, Güney Asya hisse senetleri başkanı ve Tayland ülke müdürü Chris Prasertsintanah da ayrılmaya karar verdi.
Şirketin geçen yılki 7,3 milyar franklık (7,9 milyar dolar) zararı önceki on yılın kârını silip süpürdü ve bankanın son yıllarda yaptığı ikinci strateji değişikliği şu ana kadar yatırımcıları kazanmayı ya da müşteri çıkışlarını durdurmayı başaramadı.
Bankanın mali sağlamlığına ilişkin endişeler arttıkça müşteriler geçen yılın son üç ayında 100 milyar dolardan fazla varlık çekmiş ve 4 milyar franklık bir sermaye artırımında hissedarlara başvurduktan sonra bile çıkışlar devam etmişti.
Credit Suisse’in başarısızlıkları arasında Bulgaristan’da uyuşturucu tacirlerinin kara para aklamasına izin verdiği için mahkum edilmesi, Mozambik’teki bir yolsuzluk davasına karışması, eski bir çalışan ve bir yöneticinin karıştığı casusluk skandalı ve müşteri verilerinin medyaya büyük ölçüde sızdırılması yer alıyor. Ayrıca Lex Greensill ve New York merkezli başarısız yatırım şirketi Archegos Capital Management ile olan ilişkisi de işlerini sağlam bir şekilde kontrol edemeyen bir kurum hissini pekiştirdi.
Özellikle 2022’nin üçüncü çeyreğinden itibaren bankadaki mevduat miktarında 400 milyar franktan 250 milyar frankın aşağısına doğru dramatik bir düşüş yaşanmaya başladı.
Avrupa
Estonya’dan AB’ye petrol resti: Yaptırım paketini veto edebiliriz

Estonya, Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın düşürülmemesi halinde Avrupa Birliği’nin Rusya’ya yönelik 18’inci yaptırım paketini veto etme tehdidinde bulundu. Estonya Dışişleri Bakanı Margus Tsahkna, varil başına 60 dolar olan mevcut tavan fiyatın 45 dolara indirilmesi konusunda ‘çok kararlı’ olduklarını belirtti.
Estonya, Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın düşürülmesini öngören maddenin paketten çıkarılması durumunda, Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’ya yönelik 18’inci yaptırım paketini bloke edebileceğinin sinyalini verdi.
Dışişleri Bakanı Margus Tsahkna, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Estonya’nın bu konuda net bir tutum sergilediğini vurguladı.
Tsahkna, ERR‘ye verdiği demeçte, “Petrol tavan fiyatının düşürülmesinin bu pakette yer alması gerektiği konusunda çok net bir pozisyondayız. Bu konuda çok güçlü bir duruşumuz var,” ifadelerini kullandı.
Bakan, daha düşük bir tavan fiyat belirlenmesinin yeni yaptırım paketinin en güçlü unsuru olacağını da sözlerine ekledi.
Dışişleri Bakanı, varil başına 60 dolar olan mevcut tavan fiyatın 45 dolara indirilmesi teklifinin, Avrupa Komisyonu tarafından sunulan ilk öneride de yer aldığını açıkladı.
Akdeniz ülkeleri karşı çıkıyor
Delfi‘de yer alan habere göre, başta Malta olmak üzere büyük denizcilik sektörüne sahip Akdeniz ülkeleri, bu maddenin paketten çıkarılmasını istiyor.
Bu nedenle Estonya’nın, yeni bir tavan fiyat belirlenmemesi hâlinde 18’inci paketin kabulünü veto etmeye hazır olduğu belirtiliyor. Avrupa Birliği’nin dış politika kararları, tüm üye devletlerin oy birliğini gerektiriyor.
Tsahkna, Estonya’nın tutumunun, Avrupa Komisyonu tarafından önerilen yaptırım paketini orijinal hâliyle kabul etmek olduğunu ve bazı ülkelerin tavan fiyat maddesini çıkararak paketi zayıflatma girişimine karşı olduklarını vurguladı.
Bakan, AB’nin büyük ülkelerinin de Estonya’nın bu duruşunu destekleyeceğini umduğunu dile getirdi.
G7 ve ABD’den olumlu sinyaller
Mevcut 60 dolarlık tavan fiyatın iki yıldır yürürlükte olduğunu hatırlatan Tsahkna, Batılı büyük güçlerin böyle bir adımı desteklememesi nedeniyle fiyatın bugüne kadar düşürülmediğini belirtti.
Fakat son dönemde G7 ülkelerinin de Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatı daha da düşürmeye hazır olduğuna dair işaretler ortaya çıktı.
Tsahkna ayrıca, son günlerde ABD’den de Ukrayna’da askeri müdahalesini sürdüren Rusya’ya yeni kısıtlamalarla baskı yapma hazırlığına dair sinyaller geldiğini kaydetti.
Bakan, ABD Senatosunda Lindsey Graham ve Richard Blumenthal’ın girişimiyle hazırlanan paket ile AB’nin yeni yaptırım paketinin aynı anda yürürlüğe girmesinin Moskova üzerinde ciddi bir baskı kurabileceğini ekledi.
Müzakereler sürüyor
Bununla birlikte Tsahkna, yeni yaptırım paketi üzerindeki uzlaşma sürecinin henüz devam ettiğini ve Estonya da dâhil olmak üzere ülkelerin nihai kararını vermediğini vurguladı.
Yeni yaptırımların görüşüleceği bir sonraki müzakere turu, bugün Brüksel’de büyükelçilerin katılımıyla gerçekleştirilecek.
Yaptırım paketinin onaylanması için bir diğer olasılık ise salı günü yapılacak Dış İlişkiler Konseyi toplantısı olarak görülüyor. Ancak yaptırımlar resmi olarak daha sonra ve farklı bir formatta da onaylanabiliyor.
Rusya’ya petrol tavan fiyatı uygulanması, AB üyesi ülkelerin ticari gemilerinin, tavan fiyattan daha yüksek bir bedelle satılan Rus petrolünü taşımasını yasaklıyor.
Aynı zamanda, AB merkezli sigorta şirketlerinin ve diğer hizmet sağlayıcıların bu tür gemilere hizmet vermesi de engelleniyor.
Bu uygulamanın temel amacı, petrol ve diğer ham madde satış gelirlerini kesmek. 45 dolarlık bir tavan fiyat, Rusya’yı petrolünü dünya piyasa fiyatlarının çok daha altında satmaya zorlayacak.
Petrol fiyatlarındaki son durum
Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya askeri müdahalesinin ardından petrolün dünya piyasa fiyatı düşüşe geçti.
Savaşın başında varil başına 110 doların üzerine çıkan Brent ham petrolünün fiyatı, 2025 yılı başına kadar 80 dolara geriledi ve sonrasında 60 doların altına düştü.
Bugün ise fiyatlar yeniden 70 dolar civarında seyrediyordu. Rus ham petrol fiyatını yansıtan Ural endeksi ise 2022 başındaki 100 dolar civarındaki yükselişin ardından sonraki üç yıl boyunca ağırlıklı olarak 60 ila 80 dolar aralığında kalırken, bugün 66,45 dolar seviyesindeydi.
Avrupa
Birleşik Krallık’ı ziyaret eden Macron: Monarşiyi seviyoruz

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İngiltere ve Fransa’yı, Brexit gibi gündemlerden uzaklaşarak göç ve savunma gibi konularda “yan yana” çalışmaya çağırdı.
Üç günlük İngiltere ziyaretinin başında Parlamento’nun iki meclisine hitap eden Macron, Brexit’in “derinden üzücü” olduğunu ancak son birkaç yılda “bu ittifakın daha da güçlendiğini” vurguladı.
İngiltere’nin artık AB üyesi olmasa da Avrupa’nın kenarında durmasının mümkün olmadığını söyledi. İki ülkenin yasadışı göçle mücadelede “birlikte hareket edeceğini” taahhüt etti.
Brexit’ten bu yana bir AB liderinin yaptığı ilk devlet ziyaretinde Macron, savunma, ticaret ve göç konularında ortak çıkarları vurguladı ve iki ülkenin Avrupa’nın güvenliği konusunda “özel bir sorumluluk” paylaştığını savundu.
Macron, “Avrupa’da, revizyonist komşularla karşı karşıya olan iki ülkemizin kıtanın güvenliği konusunda özel bir sorumluluğu olduğu yönünde bir beklenti var” dedi. “Ve bunu açıkça ifade etmenin zamanı geldi” diye ekledi.
Konuşma, iki ülkenin ABD’de giderek izolasyonist bir politika izleyen Trump yönetimi gibi zorluklarla karşı karşıya olduğu bir dönemde, Fransız liderin İngiltere ile ortak bir cephe oluşturma çabası olarak değerlendirildi.
Macron, İngiltere’nin AB’den ayrılma kararının “derin bir üzüntüyle karşıladığımız, ancak saygı duyduğumuz bir karar” olduğunu söyledi ve son yıllarda İngiltere ile ilişkilerin iyileştiğini ekledi.
Ancak iki ülke arasında hala belirgin ayrılıklar var.
Tartışmalı başlıklar
Sığınmacıların Fransa’ya iadesi konusunda bir göç anlaşması henüz imzalanmadı ve Macron, bazı İngiliz siyasetçiler tarafından düzensiz göçle mücadele konusunda yeterince çaba göstermediği için eleştiriliyor.
Macron, “başka yerlerde daha iyi bir yaşam umudunun meşru olduğunu” belirtirken, “insanları kabul etme kurallarımızın istismar edilmesine izin veremeyiz” diye ekledi. İngiltere ve Fransa’nın, kıtadaki göçmen akınını durdurmak için üçüncü ülkelerle işbirliği yapmasının hayati önem taşıdığını söyledi.
Son zamanlarda başka gerilimler de yaşandı. Fransa, AB ile İngiltere arasında son dönemde yürütülen müzakerelerde, özellikle balıkçılık hakları konusunda, ancak aynı zamanda İngiliz şirketlerinin yeni AB silahlanma fonuna erişim koşulları konusunda da sert bir tutum sergiledi.
Ancak Macron, mayıs ayında imzalanan AB-İngiltere anlaşmasında öngörülen yeni bir gençlik hareketliliği programının oluşturulması da dahil olmak üzere, ilişkilerin yeniden inşa edilmesinin hayati önem taşıdığını söyledi.
Macron, “Manş Denizi’nin daha da genişlemesine izin vermeyelim” diyerek “öğrenciler, araştırmacılar ve sanatçılar için değişim programları” çağrısında bulundu. “Çocuklarımız da bizim sahip olduğumuz fırsatlara sahip olmalı” dediğinde milletvekilleri ve lordlar uzun süre alkışladı.
Macron’un devlet ziyaretinin ilk gününde yaptığı konuşma, salı gecesi Windsor Kalesi’nde Kral Charles’ın ev sahipliğinde düzenlenecek devlet yemeği de dahil olmak üzere bir dizi resmi tören ve siyasi görüşmenin öncüsü oldu.
Macron, “Monarşiyi seviyoruz, özellikle de kendi ülkemizde değilse” diye espri yaptı.
Yakınlaşmanın devam etmesi çağrısında bulunan Macron, “Sonunda tekrar bir araya geldik. Ve on yıllar boyunca tekrar bir araya gelmeyi sağlayalım. Ortak geleceğimiz bizi birbirimize bağlıyor. El ele, omuz omuza, birlikte yürüyelim, bu bizim ortak kaderimiz” dedi.
Avrupa
Fransız polisi, Le Pen’in partisi Rassemblement National ofisine baskın düzenledi

Fransız mali polisi, ülkenin aşırı sağcı Rassemblement National (RN) partisinin genel merkezine baskın düzenleyerek son seçim kampanyalarıyla ilgili belgelere el koydu.
Parti lideri Jordan Bardella, X’te yaptığı paylaşımda, Fransa mali polisi tugayından yaklaşık 20 silahlı memurun çarşamba sabahı partinin Paris ofisine baskın düzenleyerek e-postalara, belgelere ve muhasebe bilgilerine el koyduğunu söyledi. Bardella, baskının nedenini bilmediğini belirtti.
Bardella, “Son bölgesel, cumhurbaşkanlığı, parlamento ve Avrupa seçim kampanyalarıyla ilgili tüm dosyalar, yani partinin tüm seçim faaliyetleri bugün yargının elinde” dedi.
Polis memurlarının iki soruşturma hakimi eşliğinde hareket ettiğini de belirtti.
Operasyon, RN’nin üç kez cumhurbaşkanı adayı olan Marine Le Pen ve diğer parti üyelerinin AB fonlarını zimmetlerine geçirmekten suçlu bulunarak 2027 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmalarının engellenmesi ihtimalinin ortaya çıkmasından aylar sonra gerçekleşti. Le Pen, karara itiraz ediyor.
Bardella, “Bu olağanüstü ve eşi görülmemiş operasyon, açıkça yeni bir [tür] taciz. Bu, çoğulculuğa ve demokratik geçişe yönelik ciddi bir saldırı. Beşinci Cumhuriyet döneminde hiçbir muhalefet partisi böyle bir zulüm görmemişti” dedi.
-
Ortadoğu1 hafta önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Söyleşi2 hafta önce
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
-
Görüş1 hafta önce
Altı Gün Savaşı’ndan ‘On İki Gün Savaşı’na
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran-İsrail savaşı ve Orta Asya
-
Avrupa2 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Jerusalem Post: Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde Çin’in Orta Doğu stratejisi
-
Amerika2 hafta önce
Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’
-
Dünya Basını1 hafta önce
Kimler faşist olabilir? Önce Mussolini’nin İtalya’sına, sonra İsrail’e bakalım