Diplomasi
Davos’ta Trump’tan ‘ortodoks’ politikaların ölüm ilanı

ABD Başkanı Donald Trump, dün Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’na (WEF) video konferans yoluyla seslendi ve on yıllardır gündemde olan, fakat özellikle 2008 krizinden sonra aşınan “ortodoks” iktisadi politikaların ölümünü yüksek perdeden ilan etti.
Ana akım iktisatçıların bu tür yaklaşımların ekonomiye zarar vereceği yönündeki uyarılarına rağmen, eski politikalar başarısız olduktan sonra iktisadi büyümeyi canlandırmak hedefi ile ekonomide artık yeni deneylere girişilecek.
Trump, “İş dünyasına mesajım basit: Gelin ürününüzü Amerika’da yapın, biz de size dünyadaki en düşük vergi oranını verelim. Fakat ürünü burada yapmazsanız, gümrük vergisi ödemek zorunda kalırsınız,” diyerek buna ilişkin ipuçlarını verdi.
Ama “turpun büyüğü” heybesinden daha sonra çıktı. Suudi Arabistan ve OPEC’e çağrı yaparak petrol fiyatlarını düşürmelerini isteyen Trump, ham petrol fiyatlarının düşmesiyle birlikte “faiz oranlarının derhal düşmesini talep edeceğini” de söyleyerek bombayı bıraktı.
Aynı şekilde tüm dünyada da faizlerin düşmesi gerektiğini kaydeden ABD Başkanı, küresel faiz oranlarının ABD’yi takip etmesi gerektiğini savundu.
Wall Street’ten ‘heteredoks’ politikalara zımni destek
Trump’ın gümrük vergisi tehditlerinin patronlar katında da kimi olumlu yankılar bulduğunu söylemek mümkün. Örneğin Bank of America CEO’su Brian Moynihan Axios’a verdiği bir mülakatta, tarifelerin “ölçülü” kullanılması halinde destekleyebileceklerinin sinyalini vererek, “Daha düşük regülasyon yükü, daha yüksek kâr marjları ile sonuçlanacak ve tarife yükünü farklı şekilde yönetmemize olanak sağlayacak,” dedi.
Moynihan, ilk Trump yönetimi sırasında konulan gümrük vergilerini “absorbe ettiklerini” ve bunların “istenen etkiyi yaratmadığını” söyleyerek, “On yıl sonra, eğilimlere ve dünyanın geri kalanına göre aşırı bir iktisadi büyümeden konuşuyoruz,” ifadelerini kullandı.
Wall Street’ten gelen olumlu yanıtlar Moynihan’dan ibaret edeğil. JPMorgan CEO’su Jamie Dimon da dün CNBC’de gümrük vergileri hakkında sorulan bir soruya verdiği yanıtta, “[Gümrük vergileri] Eğer biraz enflasyonistse ama ulusal güvenlik için iyiyse, öyle olsun. Yani, aşın artık bunu,” dedi.
Jake Sullivan’dan kritik konuşma: Küresel ekonomide yeni bir dönemin ilanı
Bessent’in uyarıları: Hazine artık bizi kurtaramaz
Trump’ın bir sonraki Fed başkanı olması muhtemel adaylardan Kevin Warsh geçen hafta Wall Street Journal’da yazdığı bir yazıda, “Trump yönetimi mali ve parasal bir karmaşayı devralıyor,” diye yazmıştı.
Nitekim yeni Hazine Bakanı Scott Bessent de Kongre onay oturumunda borca dikkat çekti. Bessent, önümüzdeki yıllarda açıkların GSYİH’nin %7’si civarında olacağını belirtti ve “durgunluk ya da savaşın olmadığı durumlarda bunu daha önce hiç görmediklerine” işaret etti.
“Endişeliyim çünkü ABD Hazinesi birçok kez ulusu kurtarmaya çağrıldı,” diten Bessent, bunlar arasında İç Savaş, Büyük Buhran, İkinci Dünya Savaşı ya da son COVID-19 salgınını sıraladı.
Bessent’e göre Hazine, tüm hükümet ve Kongre ile birlikte, borçlanma kapasitesini birliği kurtarmak, dünyayı kurtarmak ve Amerikan halkını kurtarmak için kullandı ama şu anda ABD’nin sahip olduğu şeye bakılırsa, artık bunun aynısını yapmak için fazlasıyla zor.
Kongre Bütçe Ofisi geçen cuma günü yaptığı açıklamada 2025 yılında 1,9 trilyon dolarlık bir bütçe açığı öngördü ki bu da öngörülen GSYİH’nin %6,2’sine tekabül ediyor.
Ofis, ulusal borcun bu yıl GSYİH’nin yaklaşık %100’ünden, durgunluk, savaş ya da diğer krizlerin olmaması halinde, 2035’te %119’una yükseleceğini öngörüyor.
Milei’den liderlere ‘artık senaryoya göre hareket etmeyin’ çağrısı
Trump’ın ve Elon Musk’ın kıtanın güneyindeki müttefiki Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei de Davos’ta yaptığı konuşmada benzer bir noktaya işaret etti.
Milei, ana akım iktisadi düşünceyi eleştirerek, “Tüm küresel liderlere söylüyorum, senaryodan kurtulmanın zamanı geldi,” dedi.
WEF gibi forumlar aracılığıyla teşvik edilen fikirlerde “fena halde yanlış olan bir şeyler” bulunduğunu savunan Arjantinli, “yeni bir altın çağ” başlatmak için “bu ideolojik zincirleri kırmanın şart olduğunu” vurguladı.
Mario Draghi’den AB için kritik konuşma: Radikal bir değişime ihtiyacımız var
AB’nin ABD’ye taviz sinyalleri
Zincirin ilk halkasının Atlantik’in öte yakasında kırıldığı açık. Atlantik’in bu yakasında ise endişe hakim. Trump konuşmasında, Brüksel’in rekabet kurallarını ihlal ettikleri gerekçesiyle ABD’li teknoloji şirketlerine kestiği cezaları “bir tür vergilendirme” olarak nitelendirerek AB’ye de sert tepki gösterdi.
Trump, “Onlar Amerikan şirketleri ve bana kalırsa bunu yapmamaları gerekiyor. Bu bir çeşit vergilendirmedir. AB ile çok büyük şikâyetlerimiz var,” diye konuştu.
Tam bu noktada Avrupalı liderler ekonomileriyle ilgili acı verici bir tercihle karşı karşıya: Ya yeni bir yaklaşım benimseyecekler ya da yıllardır sürdürdükleri mücadelenin daha da gerisine düşecekler.
Avrupa Birliği’nin ekonomiden sorumlu komisyon üyesi Valdis Dombrovskis ise çarşamba günü CNBC’ye yaptığı açıklamada, bloğun iktisadi çıkarlarının savunulması gerektiğinde AB’nin “orantılı bir şekilde” karşılık vereceğini söyledi.
Almanya, mali kurallarını gevşetme eğiliminde
Bu kapsamda, mali yönden şahin AB ülkelerinin başını çeken Almanya’daki “borç freni” tartışmaları hayli öğretici. Anayasal borç freni, enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarı konusunda on yıllardır en sert tutumları aldığı bilinen Alman Merkez Bankası Bundesbank, anayasal borç freni reformuna yeşil ışık yaktı.
Başkan Joachin Nagel, uzun süredir devam eden borç kuralının iyi işlediğini söyledi ama ekledi: “Fakat şimdi tektonik bir değişim dünyasında yaşıyoruz ve bunu ele almamız gerekiyor. … Alışılmışın dışına çıkmaya başlamalıyız.”
Keza Davos’ta konuşan Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, altyapı yatırımları için borçlanmanın genişletilmesini istedi; ki bu fikrin, geçen yıl trafik lambası hükümetinin dağılmasına neden olduğu unutulmamalı.
Berlin’in Washington’a sınai ve ticari bağımlılığı
Dahası, Almanya’nın ABD’ye ticari ve sınai bağımlılığı şu anda geri dönülemez bir noktada. ABD, 2015’ten bu yana Almanya’nın en büyük ihracat pazarı konumunda. 2024’te ise, 2015’ten bu yana ilk kez, Çin’in önüne geçerek Almanya’nın en büyük ticaret ortağı konumuna yükseldi.
ABD, Alman dış yatırımları için açık ara önde gelen destinasyon. Bundesbank istatistikleri, 2022 yılında ABD’deki doğrudan ve dolaylı Alman yatırımlarının 448 milyar avroya ulaştığını, Çin’deki doğrudan Alman yatırımlarının ise sadece 122 milyar avro olduğunu gösteriyor.
Federal Cumhuriyet, ABD ile ticaretten diğer ülkelerle ticaretten kazandığından daha fazlasını kazanıyor: 2023 gibi erken bir tarihte, ABD söz konusu olduğunda Almanya’nın ihracatının ithalattan fazlası 63 milyar avrodan fazlaydı.
ABD ile ticarette yüksek bağımlılık, bu nedenle ABD’nin olası gümrük tarifelerinin Almanya’yı özellikle zorlayacağı anlamına geliyor.
Örneğin Fransa bu meselede daha iyi durumda olacak; zira dış ticaret ortakları sıralamasında ABD, Almanya, Çin, İtalya ve İspanya’nın ardından sadece beşinci sırada yer alıyor.
Bunun yanı sıra, ABD’nin Meksika’dan ithalata uygulayacağı gümrük vergileri de Alman şirketleri için ciddi sonuçlar doğuracak. Pek çok Alman firması Kuzey Amerika serbest ticaret anlaşması USMCA’den faydalanarak ABD pazarı için Meksika’da düşük ücretlerle mal ürettiriyor.
Örneğin, Volkswagen’in ABD’de sattığı araçların neredeyse yüzde 60’ı Meksika’nın Puebla kentindeki VW de México tarafından üretiliyor. 2024 yılında ABD’de yeni tescil edilen Audi araçların yüzde 29’u da Meksika’da üretilmişti.
Bu nedenle Alman sanayiciler de temkinli ve ABD’nin “suyuna giden” bir yaklaşım belirleme taraftaruç Alman Sanayi Federasyonu (BDI) yönetim kurulu üyesi Wolfgang Niedermark geçen hafta perşembe günü “AB ekonomik işbirliği tekliflerinde bulunmalı” talebinde bulundu.
Christine Lagarde: Gümrük tarifelerine hazırlanmalıyız
Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Christine Lagarde da çarşamba günü CNBC’ye verdiği demeçte, Avrupa’nın “hazırlıklı olması” ve Donald Trump’ın potansiyel ticaret tarifelerini öngörmesi gerektiğini söyledi.
Lagarde, Trump’ın başkanlığının ilk gününde genel gümrük tarifeleri uygulamamasının “çok akıllıca bir yaklaşım” olduğunu, zira genel gümrük tarifelerinin her zaman beklenen sonuçları vermediğini savundu.
Lagarde, bu nedenle Trump’ın gümrük vergilerinin “daha seçici ve odaklı” olmasını beklediğini söyledi.
WEF zirvesinde CNBC’den Karen Tso’ya verdiği demeçte AMB Başkanı, “Avrupa’da yapmamız gereken şey hazırlıklı olmak ve karşılık vermek için neler olacağını tahmin etmektir,” dedi.
Lagarde, “ithal ikame” teorisinin, yani ABD’deki üretimi güçlendirmek amacıyla Avrupa’dan yapılan ithalatın azaltılmasının, “sorgulanabilir olduğunu” çünkü ABD ekonomisinin şu anda neredeyse “sıcak olduğunu” söyledi.
AMB lideri, “[ABD] işgücü piyasasına bakarsanız, çok düşük bir işsizlik oranına sahip olduğunuzu görürsünüz. Kapasiteye bakarsanız, zaten neredeyse tam kapasite çalışıyor. Dolayısıyla artık ithal etmeyeceğiniz şeyleri üretebileceğiniz ya da çok daha yüksek fiyatlarla ithal edeceğiniz fikri… biraz zaman alacak bir şey,” uyarısında bulundu.
Lagarde, ithalatçıların da uzun süre düşük marjlarla iş yapamayacağını, bunun da eninde sonunda “paranın tüketiciye geçeceği” anlamına geldiğini sözlerine ekledi.
Lagarde ayrıca Avrupa içinde ticaretin önündeki engellerin kaldırılması çağrısında bulunarak, tek bir pazar yaratma arzusuna rağmen, mal ve hizmetlerin zaman zaman bozulmadan seyahat etmesini engelleyen bariyerlerin hâlâ mevcut olduğunu belirtti.
AMB Başkanına göre bu, aynı zamanda ABD’nin değişen ticaret politikasına verilebilecek cevaplardan da biri. Lagarde’a göre içeride güçlü olunursa bunun önemli olduğunu savunarak, “Korumacı bir yaklaşıma geçmek istediğimizi söylemiyorum, çünkü düşük bariyerlerin bize öğrettiği şey ticaretin aslında çok yararlı olduğudur,” dedi.
Diplomasi
NATO, Rusya’yı ve Arktik’i uydudan gözetleyecek

NATO, ABD yönetimiyle yaşanabilecek istihbarat sorunlarına karşı SINBAD adlı kendi uydu gözetleme sistemini devreye alıyor. Yapay zeka destekli proje, Rusya’nın askeri hareketliliğini, Ukrayna’daki savaşı ve stratejik önemi artan Arktik bölgesini izleyecek.
NATO, ittifakın istihbaratında ana rolü oynayan ABD ile işbirliğinde yaşanabilecek sorunları göz önünde bulundurarak kendi uydu gözetleme araçlarına geçiş yapıyor.
Bloomberg‘e konuşan NATO Dönüşüm Müttefik Yüksek Komutanı Pierre Vandier, yeni sistemin ittifakın Rusya sınırları, Ukrayna’daki savaş ve Arktik gibi “devasa toprakları” gözlemlemesine ilk kez olanak tanıyacağını belirtti.
SINBAD (Geniş Alan Tespiti için Akıllı Gösterge ve Uyarı) adı verilen girişim için NATO, ABD’li uydu görüntüleme tedarikçisi Planet Labs ile anlaştı.
Şirket, dünya genelindeki belirli bölgeleri yıl boyunca tarayarak yüksek frekanslı görüntüler elde edecek ve yapay zeka, herhangi bir değişikliği tespit ederek uyarılar oluşturmak için kullanılacak.
‘Rusların Ukrayna’da duracağından emin değiliz’
NATO komutanı Vandier, yeni uydu gözetleme imkanlarının hem mevcut görevleri hem de Ukrayna’da bir barış anlaşması durumunda ortaya çıkabilecek ihtiyaçları karşılayacağını ifade etti.
Vandier, “Bugün Rusların Ukrayna’da duracağından emin değiliz,” diyerek Doğu Avrupa ülkelerine zamanında istihbarat sağlamanın önemini vurguladı ve “Onlara şunu söyleyebileceğiz: Sizi izliyoruz,” dedi.
Yetkililere göre, bir barış anlaşmasına varılması halinde uydu istihbaratı, NATO ülkelerinin ateşkesin uygulanmasını denetlemesine yardımcı olacak.
Bu denetim, Ukrayna’da barış gücü misyonu planlayan “gönüllüler koalisyonu” içindeki ülkeler tarafından Kiev’in alması gereken garantilerin önemli bir parçası olarak görülüyor.
Pilot proje Ocak 2026’da genişleyecek
Bir ittifak yetkilisine göre SINBAD, NATO’nun Ocak 2026’da planlanan daha büyük ölçekli bir uzay istihbaratı konuşlandırması öncesinde gerçekleştirilen bir pilot proje niteliğinde.
Başka bir ittifak temsilcisi ise teknolojinin, Rusya ve Çin‘in bölgedeki artan nüfuzu nedeniyle NATO için giderek daha önemli hâle gelen Arktik’i izlemek için de kullanılabileceğini söyledi.
İsveç ABD’den bağımsız olarak silah ve uzay kapasitesini artıracak
Diplomasi
İsrailli yetkili ifşa etti: ABD, müzakereleri İran’ı aldatmak için kullandı

Üst düzey bir İsrailli yetkili, ABD ve İsrail’in, nükleer programına yönelik saldırıları öncesinde İran’ı aldatmak için ortak bir operasyona katıldığını söyledi.
Jerusalem Post’a (JP) konuşan yetkiliye göre, pazar günü yapılması planlanan nükleer müzakereler, İran’a karşı kullanılan aldatma taktiğinin bir parçasıydı.
Cuma sabahı erken saatlerde İran, devlet televizyonunda pazar günü yapılması planlanan ABD ile nükleer müzakerelere veya bir sonraki duyuruya kadar herhangi bir müzakereye katılmayacağını duyurdu.
İsrailli yetkililer, ABD Başkanı Donald Trump’ın 12 Haziran akşamı yaptığı ve İsrail’in “saldırabileceğini” ima eden açıklamalarının İranlıları uyardığından endişe duyuyordu.
İsrail saatiyle saldırılardan sadece birkaç saat önce, saat 19:00 civarında yapılan bu açıklama, İsrail için bir tür yeşil ışık olarak algılandı.
Bu açıklamanın saldırı operasyonunu açığa çıkarabileceği korkusu, Trump’ın gece yarısı attığı tweet’te “ABD diplomatik bir çözüm arıyor” ifadesini kullanmasına neden oldu.
İsrail’in gece İran’a yönelik saldırılarından İran Genelkurmay Başkanı ve Devrim Muhafızları komutanı da dahil olmak üzere çok sayıda asker, nükleer bilim insanı ve sivil yaşamını yitirdi.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio saldırıdan sonra yaptığı açıklamada İsrail’in saldırısına ABD’nin “katılmadığını”, İsrail’in tek taraflı olarak İran’a saldırdığını ileri sürmüştü.
Başkan Donald Trump ise İran’ı misilleme yapmaması konusunda tehdit etti.
Diplomasi
Trump’ın yeni AB elçisi Heritage Vakfı’ndan Puzder

ABD’deki Heritage Vakfı’nın “Seçkin Misafir Araştırmacı” olarak listelediği fast food yöneticisi Andrew Puzder, ABD’nin yeni AB elçisi olma yolunda.
ABD Cumhuriyetçilerine yakın Heritage Vakfı, Aralık 2021’de mevcut başkanı Kevin Roberts’ın göreve gelmesinden bu yana Trump çizgisinde ilerliyor.
Vakıf, Project 2025 ile Trump yönetimi için bir tür yol haritası hazırladı ve bu yol haritasının bir dizi önemli unsuru ABD hükümetinin politikasına dahil edildi.
Andrew Puzder, kariyeri boyunca önce kürtaj hakkı karşıtı bir aktivist olarak adını duyurdu, ardından Eylül 2000’de milyarlarca dolarlık bir fast food zincirini işleten CKE Restaurants’ın başına geçti. Bu görevi Mart 2017’ye kadar sürdürdü.
Aralık 2016’da Donald Trump’ın ilk kabinesinde Çalışma Bakanı olarak seçilmesiyle geniş bir kitleye tanınmış ama Puzder başarısız olmuştu; Senato’da onaylanması için gerekli çoğunluğu alamayacağı belli olunca adaylıktan çekilmişti.
Daha önce, asgari ücretin ateşli bir karşıtı olduğu ve ayrıca milyonlarca işçinin ücretli fazla mesai yapmasına karşı çıktığı bildirilmişti. Ayrıca bir keresinde, makinelerin “her zaman kibar” olduğu, tatil yapmadıkları ve asla geç kalmadıkları için fabrikaların otomasyonunu desteklediğini de vurgulamıştı.
Fakat Senato’da belirleyici olan, bazı Cumhuriyetçilerin Puzder’in düzenli oturma izni olmayan bir göçmeni ev hizmetçisi olarak çalıştırdığı ve bunun için vergi ödemediği için onay vermemeleri oldu.
Ayrıca Puzder’in eski eşine şiddet uyguladığı iddia edilmişti ama bugün bu iddialar her iki tarafça da reddediliyor.
Bu kez Senato’da ‘sıcak’ karşılandı
2016 yılında Trump’ın seçim kampanyasına finansal destek vermiş olan Puzder, Çalışma Bakanı adaylığının reddedilmesinin ardından ABD Başkanı’nın yakın çevresinde kaldı. Bu arada, Trump’ın ekonomi politikası sözcüsü olarak adı geçmişti.
İkinci göreve başlama töreninden iki gün sonra, 22 Ocak 2025’te Trump, Puzder’i yeniden etkili bir göreve, bu kez ABD’nin AB büyükelçiliğine aday gösterdi.
Atanması için yine Senato’nun çoğunluğunun onayı gerekiyor; bununla ilgili oturum salı günü Kongre’de yapıldı. Söylenene göre, Puzder sekiz yıl öncesine göre “çok daha sıcak bir karşılama” aldı; kendisine yöneltilen eski suçlamalar neredeyse hiç rol oynamadı.
Trump’ın ilk başkanlığı sırasında yöneticilerin önüne konan “seçilme kriterleri” artık değişmiş görünüyor. Cinsel taciz suçlamaları, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth’e de yöneltilmiş fakat bu suçlamalar onun göreve başlamasına engel olmamıştı.
“Önce Amerika” siyaseti Brüksel’e gidiyor
Puzder’in adaylığı, son olarak Heritage Vakfı’nda görev yapmış olması nedeniyle de dikkat çekici. Heritage, Puzder’in ABD’nin AB Büyükelçisi olarak aday gösterilmesini “Önce Amerika” politikasını küresel düzeye taşımak için atılmış önemli bir adım olarak nitelendiriyor.
Vakıf, Trump’ın ikinci başkanlık dönemi için önceden hazırlanan ve şu anda Trump yönetimi tarafından önemli kısımları uygulanmakta olan bir strateji belgesi olan Project 2025 ile öne çıktı.
Belge, Avrupa ile ilgili olarak Washington’un AB ile ABD arasındaki ekonomik ilişkileri ABD’nin lehine iyileştirmesi gerektiğini belirtiyor ve aynı zamanda, “Avrupa’yı Çin bağımlılığından kurtarmak” için transatlantik ticareti güçlendirmek gerektiğini savunuyor.
Ayrıca, Londra’nın “AB’nin yörüngesine geri kaymasını” önlemek için Birleşik Krallık ile ticareti genişletmek de önemli.
Bunun yanı sıra Vakıf, Trump yönetimine “AB içinde yeni müttefikler” kazanmak gerektiğini salık veriyor.
Trumpizmin AB’deki odak noktası: Macaristan ve PfE
Heritage Vakfı, başkan Roberts’ın göreve başlamasından kısa bir süre sonra, AB içinde Başbakan Viktor Orbán liderliğindeki Macaristan ile yakın işbirliği yapmaya yöneldi.
Roberts, Kasım 2022’de Orbán’ı Washington’da görüşmeye davet etti ve görüşmenin ardından Orbán’ın liderliğindeki Macaristan’ın gelişimini övdü.
Ertesi yıl, Heritage Vakfı ve Budapeşte’de 2013 yılında kurulan Orbán’a yakın bir düşünce kuruluşu olan Danube Institut, yakın işbirliği için bir anlaşma imzaladı.
Ayrıca, ABD’li kuruluş, Orbán’ın partisi Fidesz, Fransız Ulusal Birlik (RN), FPÖ, Belçikalı Vlaams Belang, İtalyan Lega, İspanyol Vox ve Portekizli Chega gibi AB üye ülkelerinden bir dizi aşırı sağ partinin işbirliği yaptığı Avrupa için Vatanseverler (PfE) ile de işbirliği başlattı.
Trump’ın Washington’daki göreve başlama törenine katılan bir PfE heyeti, Heritage Vakfı tarafından da kabul edildi. 7 Mart’ta Heritage Başkanı Roberts, Madrid’de düzenlenen PfE genel kurul toplantısı sırasında PfE partilerinin önde gelen temsilcileriyle bir araya geldi.
Heritage Vakfı, toplantı sonrasında “Avrupa sağı, Trump kasırgasından ders alıyor” açıklamasını yaptı.
Heritage bağlantılı kurumlar, “Ulusların Avrupası” için bastırıyor
Heritage Vakfı’nın AB’deki faaliyetleriyle izlediği siyasi yönelim, 11 Mart’ta örgütün temsilcileri ile yakın ilişkili Avrupa derneklerinin temsilcileri tarafından tartışılan bir strateji belgesinde örnek olarak görülebilir.
Bu iki dernekten birincisi Orbán’a yakın Macaristan’daki Mathias Corvinus Collegium (MCC), ikincisi ise Hukuk ve Adalet (PiS) partisine yakın Polonya’daki Ordo Iuris Institute for Legal Culture.
Belge, AB’nin kapsamlı bir yeniden yapılandırılmasını öngörüyor. Bu yeniden yapılandırma ile ulusal devletlerin yetkileri güçlendirilirken, Brüksel’deki kurumların yetkileri azaltılacak.
Avrupa devletler birliğinin dönüşümünün amacı, eski Avrupa ulusları konseptine benzer bir ittifak olan Avrupa Uluslar Topluluğu’nun kurulması.
Avrupa’daki “aşırı sağ” partilerin çoğu, yıllardır bu konsepti savunuyor. Aynı zamanda, ABD Başkanı Trump’ın, şu anda ABD ile aşırı rekabet halinde olan AB’nin zayıflatılması gerektiği yönündeki görüşüne de uygun.
-
Görüş2 hafta önce
ABD Dışişleri’nin Avrupa eleştirisi ne anlama geliyor?
-
Asya3 gün önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Dünya Basını5 gün önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Avrupa2 hafta önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Rusya2 hafta önce
Ukrayna’dan Rus stratejik bombardıman üslerine kamyonlardan kalkan İHA’larla saldırı
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 2
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savaş sonrası Suriye’yi dönüştüren ‘Sünni popülizm’