Bizi Takip Edin

AVRUPA

Deutsche Bank CEO’su krizden çıkışın yolunu buldu: Almanlar daha çok çalışsın

Yayınlanma

Deutsche Bank İcra Kurulu Başkanı Christian Sewing, Almanları ülke ekonomisini yeniden rayına oturtmak istiyorlarsa daha çok çalışmaya çağırdı.

Çarşamba günü Frankfurt’ta düzenlenen Handelsblatt bankacılık zirvesinde konuşan Sewing, “Yatırımcılar bize bir yıldan uzun bir süredir Almanya’nın ve Avrupa’nın performans gösterme kabiliyetinden ve daha da kötüsü performans gösterme isteğinden şüphe duyduklarını söylüyorlar” dedi ve Alman vatandaşlarına “AB ortalaması kadar sıkı çalışmaya geri dönme” çağrısında bulundu.

Sewing, AB vatandaşlarının haftada ortalama 34 saat çalıştığını, Almanya’da ise bu sürenin 28 saat civarında olduğunu söyledi.

Deutsche Bank yöneticisi, “Yurttaşlarımıza daha fazlasını yapmamız gerektiğini söylememiz gerekiyor,” dedi.

Sewing’e göre Almanya’da daha fazla büyümenin ancak Almanların çalışmaya yönelik tutumunu da değiştirdiği, farklı çalışmaya ama genel olarak “daha fazla ve daha sıkı çalışmaya” hazır olduğu takdirde gerçekleşeceğini savundu.

Sewing eyalet seçimlerinden memnun değil

Sewing ayrıca Almanya için Alternatif (AfD) partisinin sırasıyla birinci ve ikinci olduğu Thüringen ve Saksonya’daki son bölgesel seçimlerle ilgili endişelerini de dile getirdi.

“Aşırı görüşlere sahip partilerin güçlü bir şekilde desteklenmesinden üzüntü duyuyorum ve çoğumuz gibi ben de farklı bir sonuç çıkmasını isterdim,” diyen Sewing, ülkedeki siyasi istikrarsızlığın Almanya’nın yatırım yeri olarak cazibesini azaltacağını da sözlerine ekledi.

Sewing, “Mükemmel şirketlerimizin yanı sıra, bu her zaman buraya yatırım yapmak için en güçlü argümanlardan biriydi. Fakat şimdi bu argüman bazı durumlarda sorgulanmaya başlandı,” iddiasında bulundu.

“Finansal merkezi güçlendirmek gerek”

Sewing ayrıca New York, Londra ve Singapur’a ayak uydurabilecek bir finans merkezi olmadığı takdirde uluslararası yatırımcıların gelecekte Almanya’dan uzak duracağını savundu.

Finans sektörünün ekonominin bel kemiği olduğunu ve stratejik önem taşıdığını savunan Deutsche Bank CEO’su, yüksek kamu borcu seviyesinin de önümüzdeki yıllarda “ilgilenilmesi gereken” bir mesele olacağını kaydetti.

Sewing, “Bu durum, kamu sektörünün tek başına üstesinden gelemeyeceği savunma, yapay zeka veya yeşil teknoloji alanlarındaki finansman ihtiyacının önemli ölçüde artmasıyla aynı zamanda gerçekleşiyor,” dedi.

Bu durumun bankaları, kendi bilançoları ve diğer kredi araçlarıyla, özellikle de giderek daha önemli hale gelen sermaye piyasalarında fon yaratarak daha fazla talep edilir hale getirdiğini savunan Sewing, “Buna hazırlanmak bizim görevimiz, ancak desteğe de ihtiyacımız var. Ekonomiyi desteklemek için ihtiyaç duyduğumuz sermayeyi giderek daha fazla bağlamayacak düzenlemelere ihtiyacımız var,” diyerek devletten ve ilgili kurumlardan “yardım” istedi.

Siyasetçilerin, Avrupa Birliği’nin sermaye piyasaları birliğini sadece sözle değil eylemle de desteklemelerinin tam zamanı olduğunu kaydeden bankacı, bunu “bankalara fayda sağladığı için değil, Avrupa için sermaye piyasaları birliğinden daha iyi bir büyüme programı olmadığı için” savunduğunu ileri sürdü.

Bankacılık sektörü krizi hissetmeye başladı

Yıllardır durgun bir seyir izleyen Alman ekonomisinin kısa süre içinde toparlanacağına dair umutlar, Ifo Enstitüsü Başkanı Clemens Fuest’in ülkenin “krize sürüklendiği” uyarısıyla suya düşmüş durumda. 

Bloomberg’e göre “iç karartıcı iktisadi görünüm” yerel bankalara da zarar vermeye başladı.

Ülkenin en büyük kredi kuruluşlarının risk karşılıkları yılın ilk yarısında neredeyse %50 artarken, birçok banka bunun büyük bir kısmının zor durumdaki şirketlere ve tüketicilere verilen kredilerden kaynaklandığını söyledi.

DZ Bank geçen perşembe günü sonuçlarını açıklarken, “Jeopolitik belirsizlikler yılın geri kalan aylarında da ekonomiyi bir bütün olarak etkilemeye devam edecek,” dedi.

Varlıklarına göre Almanya’nın en büyük ikinci bankası olan kredi kuruluşu, risk karşılıklarını bir önceki yıla kıyasla dört kat artırdı.

İflaslar %30 arttı

Tüketici kredi derecelendirme şirketi Creditreform’a göre, Almanya’daki kurumsal iflaslar haziran ayına kadar olan altı aylık dönemde bir önceki yıla göre neredeyse %30 artarak son on yılın en yüksek seviyesine ulaştı.

Mali zorluklarla karşı karşıya olan şirketler arasında kimyasal madde üreticileri OQ Chemicals GmbH ve Heubach GmbH, emtia tüccarı BayWa AG ve pil üreticisi Varta AG bulunuyor.

Bloomberg tarafından derlenen verilere göre, bu firmalara kredi verenler arasında BayernLB, Commerzbank, Deutsche Bank, LBBW ve NordLB yer alıyor.

Commerzbank bu ayın başında yayınladığı ikinci çeyrek raporunda, yüksek borçlanma maliyetleri gibi sorunlar nedeniyle kurumsal iflasların önümüzdeki aylarda artmasının muhtemel olduğunu söyledi. Kredi veren, yılın ilk yarısında kurumsal müşteriler segmentindeki kredi karşılıklarını %52 oranında artırdı.

AVRUPA

AB’nin ABD’den ‘dijital bağımsızlık’ arayışı

Yayınlanma

Avrupa Birliği, transatlantik ilişkilerin gerilmesi ile birlikte ABD’nin dijital altyapı ve hizmetlerine olan yoğun bağımlılığından kurtulmak için de baskı altında.

POLITICO‘da yer alan değerlendirmede Amazon, Microsoft ve Google gibi şirketlerin Avrupa pazarının üçte ikisinden fazlasına sahip olması nedeniyle Avrupa’daki verilerin ağırlıklı olarak ABD bulut hizmetlerinde depolandığına dikkat çekiliyor. Avrupa, küresel mikroçip pazarının sadece yüzde 10’unu oluşturuyor ve ayrıca OpenAI ve Anthropic gibi ABD merkezli şirketler yapay zeka devrimine öncülük ediyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergileri tehdidinde bulunması ve Ukrayna’dan desteğini çekmesi üzerine Almanya’nın yeni şansölyesinin Avrupa’nın “ABD’den bağımsızlığını kazanması” gerektiği uyarısında bulunmasıyla bu durum artık sorgulanır hale geldi.

Avrupa’yı teknolojik açıdan daha “egemen” hale getirme çabaları yaygınlaştı. Avrupa Komisyonu’nun ilk “teknoloji egemenliği” şefi Henna Virkkunen oldu. Almanya’nın yeni iktidar partisi merkez sağ Hıristiyan Demokrat Birliği, şubat seçimleri için hazırladığı programda “egemen” teknoloji çağrısında bulundu.

University College London’da inovasyon profesörü ve İtalya Ulusal İnovasyon Fonu eski başkanı Francesca Bria, “Atlantik ötesinde artan sürtüşme, Avrupa’nın kendi teknolojik kaderini kontrol etmesi gerektiğini her zamankinden daha açık bir şekilde ortaya koyuyor,” diyor.

Geçtiğimiz yıl, Bria’nın da aralarında bulunduğu bazı etkili teknoloji politikacıları EuroStack fikri etrafında bir araya geldi. Bir Avrupa teknoloji altyapısı oluşturmak için, birbiri üzerine yığılmış üç temel teknoloji katmanının ele alınması ve eşzamanlı olarak ele alınması gerektiğini iddia ediyorlar.

Bunlardan ilki mikroçipler gibi altyapı; ikincisi bulut platformları, dijital kimlik ya da dijital avro gibi aracılar; üçüncüsü ise yapay zeka ile bağlantılı ve yönlendirilen uygulamalar.

Egemenlik için “üç katman” olduğunu belirten uzmanlar, bunları şöyle sıralıyor: veri merkezlerine güç sağlamak için Avrupa’da tasarlanan çipler ve Avrupa yapay zeka modellerinin eğitildiği verileri yerel olarak depolayan bulut hizmetleri.

Rekabet ekonomisti Cristina Caffarra ocak ayında POLITICO‘ya verdiği demeçte amacın bu katmanlarda ABD’nin büyük teknolojisini ortadan kaldırmak değil, en azından “Avrupa teknolojisi için bir alan yaratmak” olduğunu söylemişti.

Bria, daha Avrupa egemen bir altyapının, ABD ve Çin ile ilişkilerin soğuması halinde bir risk olan “hiçbir dış gücün AB’nin dijital omurgasının fişini çekememesini” sağlayacağını savunuyor.

Avrupa’nın tüm katmanlarda umut verici pilot projeleri oldu, fakat bunlar ya ölçeklendirilemedi ya da uzun vadede sürdürülemezdi. Bulut, Avrupa’nın en büyük zayıflığı. Bulut hizmetleri birçok kamu ve iş hizmetinin omurgasını oluşturuyor ve hassas verileri depoluyor.

Fransız-Alman Gaia-X’in Avrupalı şirketleri verileri yerel olarak Avrupalı sağlayıcılarda depolamaya ikna etme çabalarına rağmen, Avrupalı bulut sağlayıcılarının payı son yıllarda sürekli olarak azaldı.

EuroStack savunucuları, bu eğilimin ancak sürekli yatırım, garantili hükümet talebi ve veri aktarımı ve güvenliğine ilişkin birleşik kurallarla tersine çevrilebileceğini düşünüyor.

Dijital KOBİ İttifakı Genel Sekreteri ve EuroStack üzerine bir çalışmanın yazarlarından biri olan Sebastiano Toffaletti, Avrupa Teknoloji Satın Alma Yasası’nın Avrupa bulutuna doğru belirleyici bir adım olabileceğini iddia ediyor.

AP’deki Fransız milletvekili Sarah Knafo, Avrupa Parlamentosu için hazırladığı taslak raporda hükümetlerin bazı “stratejik pazarlarda” Avrupalı şirketlerden tedariki tercih etmesini önerdi. Komisyon ayrıca hükümetlerin iklim dostu ürünler satın alması için “Avrupalı satın al” önerisinde bulundu.

Hollanda hükümetine danışmanlık yapan siber güvenlik girişimcisi Bert Hubert, şubat ayında yayınladığı bir blog yazısında“Avrupa toplumlarının ve hükümetlerinin işleyişini Amerikan bulutlarına devretmeye devam etmek çılgınlıktır,” dedi.

Merkez sağ Alman Parlamento üyesi Axel Voss da POLITICO’ya verdiği demeçte “Artık güvenilir ortağımız ABD yok,” dedi ve Avrupa’nın buna karşılık olarak kendi “egemen yapay zekasını ve güvenli bulutunu” geliştirmesi gerektiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya ve Fransa, silahlanmada “Avrupa” kökeni konusunda anlaşmazlık yaşıyor

Yayınlanma

AB’nin savunma sanayisine 150 milyar avroluk bir kaynak aktarımı önerisi, kıtanın yeniden silahlanma hamlesi ve bunun blok dışındaki ülkeleri de kapsayıp kapsamaması konusunda Fransa ve Almanya arasında uzun süredir devam eden mücadelede yeni bir gerilim noktası haline geldi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Amerikan korumasını sona erdirme tehditlerini gerekçe gösteren Avrupa, savunma harcamalarını önemli ölçüde artırma ve soğuk savaştan bu yana zayıflamış olan yerel askeri kabiliyetlerini büyütme sözü verdi.

Geçtiğimiz hafta Avrupa Komisyonu, askeri üretimlerini artırmaları için başkentlere borç verilmek üzere 150 milyar avro toplanmasını önerdi. Genel fikir oybirliğiyle siyasi destek almış olsa da, paranın blok dışında üretilen silahlara harcanıp harcanamayacağı konusunda yoğun lobi faaliyetleriyle birlikte ayrıntılar hâlâ netleştirilmeyi bekliyor.

Perşembe günü yapılan AB zirvesinde aralarında Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’un da bulunduğu çok sayıda lider, girişimin AB üyesi olmayan benzer düşünen ortaklara da açık olması gerektiğini söyledi.

Scholz, “Bununla desteklenebilecek projelerin Avrupa Birliği’nin bir parçası olmayan ama Birleşik Krallık, Norveç, İsviçre veya Türkiye gibi birlikte yakın çalışan ülkelere açık olması bizim için çok önemli,” dedi. 

Fakat Avrupa’nın özerkliğinin artırılmasını ve yerli sanayi üretiminin desteklenmesini uzun zamandır isteyen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “harcamaların bir kez daha Avrupalı olmayan yeni hazır kitler için yapılmaması gerektiğini” söyledi.

Macron Avrupa’nın hava savunma, uzun menzilli saldırılar, istihbarat, keşif ve hedefleme gibi kritik kabiliyetlerindeki boşluklar için uygulanması gereken yöntemin, “sahip olduğumuz en iyi işadamlarını ve işletmeleri belirlemek” olacağını ekledi. 

Fransız lider buna ek olarak her AB üyesi ülkeden “Avrupa siparişlerine öncelik verilip verilemeyeceğini görmek için siparişleri yeniden incelemelerinin” isteneceğini söyledi.

Financial Times’a (FT) göre Brüksel’deki diplomatlar 150 milyar avroluk girişimin, savunma için 1,5 milyar avroluk hibe dağıtan bir fon olan Avrupa Savunma Sanayii Programı (EDIF) üzerinde anlaşmaya varılmasını bir yıldan fazla geciktiren aynı tartışma nedeniyle raydan çıkmasından endişe ediyor.

Paris’in AB dışı bileşenlere harcanabilecek payın sınırlandırılmasını ve üçüncü ülkelerden gelen fikri mülkiyet korumalı ürünlere yasak getirilmesini talep etmesinin ardından bu kış programın uygulanmasına yönelik çabalar durma noktasına gelmişti.

Önümüzdeki 10 gün içinde ayrıntılı teklifi hazırlamakla görevlendirilen üst düzey komisyon yetkilileri, üye devletlerin onayına sunulduğunda engellenmediğinden emin olmak için Paris, Berlin ve diğer başkentlerle yakın irtibat halinde olmaya çağrıldı.

FT’ye konuşan bir AB yetkilisi, “Bu konuda yapılması gereken çok iş var. Bir hafta önce mevcut değildi ve iki haftadan kısa bir süre içinde hazır olması gerekiyor. Tavizler verilecektir,” dedi.

Müzakerelerde yer alan bir AB diplomatı, “Şu anda mükemmeliyet adına değil, hız adına bu işin halledilmesi gereken bir aşamadayız. Fakat Fransa’nın itirazlarını aşarak 1,5 milyar avroyu vermekte isteksiz davranıldıysa, 150 milyar avroyu nasıl vereceğiz?” diye sordu.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, hava ve füze savunması, topçu ve insansız hava araçları dahil olmak üzere yedi kilit kabiliyeti hedefleyecek olan kredilerin “üye devletlerin taleplerini bir araya getirmelerine ve birlikte satın almalarına yardımcı olacağını” ve ayrıca “Ukrayna için acil askeri ekipman” sağlayacağını söyledi.

Halihazırda AB dönem başkanlığını yürüten ve bloğun bakanlar kurulu toplantılarına başkanlık etmekle görevli Polonya hükümeti, hızlı bir anlaşma sağlanması için baskı altında olacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

BSW’li De Masi: Federal seçim sonuçları mercek altına alınmalı

Yayınlanma

Almanya’da federal seçimlerde yüzde 4,97 oy alarak Federal Meclis’e girmeyi kıl payı kaçıran Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) seçim sonuçlarının şaibeli olduğunu savunuyor.

Berliner Zeitung için yazan BSW’nin Avrupa Parlamentosu (AP) vekili Fabio De Masi, partilerin oy verme merkezlerindeki oylama ve sayım hataları hakkında şikayette bulunma hakkına sahip olduğunu, fakat sorunları tespit etmek için gerekli olan seçim merkezlerinden elde edilen verilerin, bazı federal eyaletler tarafından ancak seçimin incelenmesi tamamlandıktan sonra kullanıma sunulduğunu vurguluyor. De Masi, bunun yasaların açık bir ihlali olduğuna işaret ediyor.

Ayrıca, Alman seçim yasasına göre, sadece ikinci oyların yüzde 5’inden azını alan partiler Federal Meclis dışında bırakılıyor (Danimarkalı azınlık ve üç doğrudan vekillik elde edenler istisna olmak kaydıyla). Fakat BSW örneğinde, yüzde 5 engeli nedeniyle gerçekten başarısız olup olmadığı tartışmalı. De Masi’ye göre bir de bu nedenle, bu kadar yakın bir seçim sonucu durumunda bir inceleme yapılması zorunlu.

Partisinin pek çok yerde zorlamak zorunda kaldığı kontrollerde ortaya çıktığı üzere, çok sayıda seçim merkezinde BSW’ye çok az oy çıktığını ileri süren Alman siyasetçi, “Bu nedenle BSW oylarının yeniden sayılması zorunludur,” dedi.

Seçimlerden önce kendileri hakkındaki olumsuz kampanyalara da değinen De Masi, anket şirketi Forsa’nın, seçimden kısa bir süre önce “tamamen mantıksız bir şekilde” BSW’nin yüzde 3 aldığını ileri sürdüğünü hatırlattı.

De Masi, geçmişte olduğu gibi, seçim tarihine yakın dönemde seçim anketlerinin yasaklanmasına acilen geri dönülmesi gerektiğini söyledi.

Doğu Almanya eyalet seçimlerinden sonra da aylarca medyada düşmanca haberlerle karşılaştıklarını savunan BSW’li, “Örneğin, Hamburg eyalet derneğini dağıtmaya çalışan BSW isyancıları olduğu iddia edilen kişiler haftalarca medyada yer aldı ve parti içi demokrasinin namuslu savunucuları olarak gösterildi; ta ki sonunda Hamburg eyalet seçim komitesinde bir polis müdahalesini tetikleyene kadar,” diye yazdı.

Ülkedeki kanaat önderlerinin, BSW’nin kıl payı yenilgisini “bir futbol maçı gibi kutladığını” söyleyen AP vekili, “Bu oyunu görmek çok kolay: seçimlerden önce eski partim Sol [Die Linke], TikTok’taki olumlu videoları nedeniyle önde gelen medyada kutlanıyordu. Yılın başında Die Linke aniden sosyal medyada gözle görülür bir erişim elde etti,” iddiasında bulundu ve BSW’nin, mecliste bir “barış partisi” istemeyenler tarafından saf dışı bırakıldığını savundu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English