Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Diken üstünde Türkiye-Suriye ‘normalleşmesi’

Yayınlanma

Ankara ile Şam’ın ‘istihbari’ düzeyde sürdürdüğü ilişkilerin seviyesinin yükseltilebileceğine dair sinyaller terör örgütlerini harekete geçirdi. Son bir haftada Suriye’nin kuzeyinde yaşananlar, bölgedeki statükonun iki ülke için de büyük tehdit olduğunu bir kez daha gösterdi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Suriyeli mevkîdaşıyla görüştüğünü duyurması ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın “Şam ile ilişkiler direkt hale gelebilir, seviyesi de yükselebilir” açıklamasına MHP lideri Devlet Bahçeli’nin olumlu desteği konuşulurken sınır bölgesi, terör örgütlerinin kışkırtmalarına sahne oluyor.

Bakan Mevlüt Çavuşoğlu, geçen hafta “Bağlantısızlar Toplantısı’nda, Suriye Dışişleri Bakanıyla ayaküstü kısa bir sohbet ettiğini” açıkladı, Şam’ın terörle mücadelesine destek vereceklerini söyledi ve Suriye’nin kuzeyinde Türk bayrağı yakılmasına kadar varan eylemlere neden olan şu açıklamayı yaptı: “Muhalefetle Suriye’deki rejimi bizim bir şekilde anlaştırmamız lazım.” Çavuşoğlu’ndan sonra AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, “Şam ile ilişkiler direkt hale gelebilir, seviyesi de yükselebilir” dedi ve “normalleşme” sürecine Cumhur İttifakı’nın diğer bileşeni MHP Genel Başkanı Lideri Devlet Bahçeli’den destek geldi: “Türkiye’nin Suriye konusunda attığı adımlar değerli ve isabetlidir.”

Tartışmaların odağı: İdlib

Çavuşoğlu’nun açıklamasından saatler sonra, Türkiye sınırında TSK’nın YPG ve IŞİD’den temizleyip Şam’ın terör örgütü olarak gördüğü Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’ nu yerleştirdiği ve Birleşmiş Milletler ile Türkiye’nin de terör örgütleri listesinde bulunun HTŞ dahil irili ufaklı bir çok terör örgütünün barındığı bölgelerden Suriye ordusuna saldırı düzenlenmesinin yanı sıra Türkiye aleyhine de gösteriler yapıldı. Gösterilerde Türk bayrağının yakılması ve TSK gözlem noktalarının taşlanması gibi eylemler, hükümete yakın çevreler tarafından bölgede bulunmayan “YPG ve rejimin” hanesine yazıldı. Böylece yeni adı Suriye Ulusal Ordusu (SMO) olan ÖSO ve hem Rusya hem Suriye ile Türkiye’nin arasındaki en büyük sorunlardan biri olan “İdlib’deki örgütler” aklanmaya çalışıldı.

Ancak Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri yakından takip edenler biliyor ki, gösteriler söz konusu bölgelerde Türkiye aleyhine gerçekleşen ilk eylem değil. Rusya ve İran’la Astana Süreci’nde atılan çeşitli adımlardan sonra bir çok kez TSK’yı hedef alan çeşitli saldırılar yaşandı, bazılarında Türk askerleri şehit oldu. Bu bölgede TSK’ya yönelik saldırılarda, eylemi gerçekleştiren örgüt, hiç bir zaman açıklanmadı. Belki gerçekten hangi örgüt olduğu tespit edilemediğinden… Ancak sırf bu saldırılar bile, bin tane isim altında bölgede barınan örgütlerin, Suriye’nin yanı sıra “gerektiğinde” Türkiye için de büyük bir sorun teşkil ettiğini gösteriyor.

Türkiye’nin, Rusya ile imzalanan mutabakatlarla sorumluluğunu üstlendiği “terör örgütlerini ılımlı muhaliflerden ayırma” görevini yapmadığına/yapamadığına ve sittin sene bölgede varlık gösterip Suriye’nin bu bölgeleri geri almasını engelleyemeyeceğine göre, İdlib hatta Suriye’nin kuzeyindeki diğer bölgelerdeki mevcut statükonun devamı için sürdürdüğü ısrarından vazgeçmesi gerekiyor.

Bir diğer odak: YPG

ÖSO ve onlarca terör örgütünün barındığı bölgelerde yapılan “gösteriler”den sonra dün de diğer bir terör örgütü YPG’den kışkırtma eylemleri peş peşe geldi. Suriye’nin YPG denetimindeki Ayn el-Arap (Kobani) bölgesinden Gaziantep’in Karkamış ilçesi ve Şanlıurfa’nın Birecik ilçesine saldırı düzenlendi. Karkamış’a yapılan saldırıda ölen ve yaralanan olmazken, Birecik ilçesi Çiçekalan Hudut Karakolu’na düzenlenen saldırıda bir asker şehit oldu, yaralanan dört asker ise hastaneye kaldırıldı. Bu sabah yaralı askerlerden birinin daha şehit düştüğü duyuruldu. Saldırı sonrası bölgeye takviye ekipler sevk edilirken TSK’nın “hedefleri” ateş altına aldığı açıklandı ve Milli Savunma Bakanlığı (MSB) “13 teröristin etkisiz hale getirildiğini” bilgisini paylaştı. Karkamış’ta bir camiden yapılan “Türk Ordusu birazdan terör örgütü PKK’ya operasyon düzenleyecektir. Lütfen evlerinizden çıkmayın” anonsu halkta hareketlilik yaratsa da Gaziantep Valisi Davut Gül, anonsların maksadını aştığını, rutinin dışında bir durum söz konusu olmadığını açıkladı ve “Sorumlu kamu görevlileriyle ilgili soruşturma açılmıştır” dedi.

PKK’ya yakın haber siteleri saldırı sonrası TSK’nın Haseke, Kamışlı, Tel Tamir, Münbiç ve Afrin’in bazı noktalarını vurduğunu duyurdu. İngiltere merkezi Suriye İnsan Hakları Gözlemevi ise Türk uçaklarının Ayn el-Arap’ın batısında Suriye yönetimine ait bir askeri üssü hedef aldığını ve en az 11 kişinin hayatını kaybettiğini iddia etti. Suriye’nin resmi haber ajansı Sana da askeri kaynaklara dayandırdığı haberinde TSK’nın Halep kırsalındaki “saldırılarında” üç Suriye askerinin hayatını kaybettiğini, altısının da yaralandığını yazdı. Öncelikle Şam’ın resmi açıklamalarını Sana üzerinden “gayriresmi” şekilde yaptığını hatırda tutmakta fayda var. Yani Suriye askerlerinin hayatını kaybettiğini doğru kabul etmek gerekiyor.

‘Suriye ordusu YPG ile işbirliği yapıyor’ iddiası

Hatırlayalım: TSK’nın YPG’yi sınırından 30 kilometre uzaklaştırmak için 9 Ekim 2019’da başlattığı Barış Pınarı Harekâtı’ndan sonra 22 Ekim’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Soçi Mutabakatı’nı imzaladı. Mutabakatın maddelerinden biri şuydu: “Rus askeri polisi ve Suriye sınır muhafızları, Barış Pınarı Harekât alanının dışında kalan Türkiye-Suriye sınırının Suriye tarafına, YPG unsurları ve silahlarının Türkiye-Suriye sınırından itibaren 30 kilometrenin dışına çıkarılmasını temin etmek üzere girecektir.”

Nitekim mutabakattan sonra Suriye ordusu Ayn el Arap, Münbiç, Tel Tamir gibi 30 kilometre alanında kalan bölgelere Rus askeri unsurlarıyla birlikte girdi. Ancak ne YPG’nin “kazanımlarını” kolay yoldan bırakmaya niyeti vardı ne de Suriye ordusunun ABD destekli YPG ile mücadele edecek gücü. Üstelik Rusya da YPG’nin ABD’nin elinde bir silah olarak kullanılmasındansa bulunacak bir formülle Suriye yönetimine ve ordusuna eklemlenmesini istiyordu. Dolayısıyla mutabakata rağmen söz konusu bölgelerdeki YPG varlığı harekât öncesindeki gibi devam etti, Suriye ordusunun varlığı ise temsiliyet düzeyinde kaldı. Şam’ın Rusya arabuluculuğunda YPG ile oturduğu masadan anlaşma çıkmadı. Çünkü Şam, YPG’nin “özerklik” talebini “Rusya’ya rağmen” hiç bir zaman kabul etmedi. “Rusya’ya rağmen”in anlamı, Rusya’nın YPG’ye özerklik için ısrar etmesinden değil, YPG’nin statüsü ile çok da ilgilenmediğinden… En başta da belirttiğim gibi Rusya’nın esas amacı ABD’nin Suriye’deki “tek silahını” elinden almak.

YPG ile tek başına mücadele edemeyeceğini bilen Şam da bugüne kadar TSK’nın YPG’yi hedef alan tüm harekâtlarından YPG’yi silah bırakmaya zorlamak için faydalandı. Türkiye’nin bölgeye yeni bir harekât düzenleyeceği sinyallerini vermesinden sonra da “bölgeye gelmek için” örgüte silah bırakmayı kabul ettiremedi belki ama YPG denetimindeki bölgelere Suriye bayrağı ve devlet kurumlarına Esad fotoğrafları asılmasını istedi.

Böyle bir ortamda üstelik Türkiye, YPG ile mücadele konusunda Şam ile aynı noktada olduğunu resmi ağızdan açıklamasına ve ilişkilerde vites yükseltme niyetinin beyanına rağmen neden Suriye ordusunu vurdu?

Türkiye’nin olası iki mesajı

Öncelikle Türkiye resmi olarak Suriye ordusunu vurduğunu duyurmadı. Ancak “yanlışlıkla” vurmuş olma ihtimali de sıfıra yakın. Bu tabloda YPG ile birlikte Suriye ordusunun da hedef alınmasının iki amacı olabilir. Birincisi, Suriye ile normalleşme adımı, İdlib ve TSK’nın IŞİD ve YPG’den temizlediği bölgelerde varlık gösteren Ankara’ya yakın “ılımlı muhalefet”te çok büyük tepkiye yol açtı. Türkiye eğitip donattığı unsurların “elinden kayıp gitmesini” istemiyor. Çünkü böyle bir senaryo, sınırda çok daha büyük tehditlere yol açma tehlikesi taşıyor. Çavuşoğlu’nun tartışma yaratan açıklamasından sonra “ılımlı muhalefetle” içli dışlı olan düşünce kuruluşlarındaki analizcilerin “Bütün kazanımlarımızı kaybederiz” diye feryat etmesi bundan. Ankara, Suriye’yi hedef alarak “ılımlı muhalefetteki” tepkiyi dindirmek en azından hafifletmek istemiş olabilir.

İkincisi mesaj ise bölgede yeni bir Türk operasyonuna karşı çıkan ve mücadele edeceğini ilan eden Şam yönetimine: “Bölge sizin denetiminizdeyse bu bölgeden bana yönelecek saldırılardan siz sorumlusunuz. Eğer değilse operasyona itiraz etmeyin.”

Suriye şimdilik, en azından resmi olarak Türkiye’ye karşılık vermedi ama bu “mesajın” normalleşme sürecine Şam nezdinde katkı yapması mümkün değil. YPG’nin çatı örgütü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Medya Sorumlusu Ferhad Şami’nin yaşananlarla ilgili açıklaması kışkırtmanın şimdilik hedefine ulaşmadığını gösteriyor: “…. Şam hükümetinin bombardıman altındaki yerlerde bulunması, Türk devletinin saldırılarını engellemedi. Şam hükümeti, bu saldırılara karşılık vermede kararsız. Bu saldırılar, işgalci Türk devletinin Şam hükümetiyle yaptığı istihbarat görüşmelerinin olduğu bir süreçte yaşanıyor. Bu yüzden bu bir şüphe yaratıyor ve kafalarda soru işaretlerine yol açıyor.”

Yaşananlar gösterdi ki…

İki ülkenin diplomatik ilişkileri ne zaman kurabileceği muamma. Ama bilinen ve bir kez daha görünen gerçek şu: İdlib’deki statüko ve YPG’nin devletleşme süreci Türkiye ve Suriye’nin güvenliğine büyük tehdit oluşturuyor. İdlib ve YPG kaynaklı tehditler ortadan kaldırılmadıkça da Türkiye-Suriye ilişkileri diken üstünde olmaya devam edecek. Ayrıca iki ülke için de hayati olan sorunun çözümü, tehditten aynı derecede etkilenmeyecek Moskova ya da Tahran’da değil. Ufukta Ankara ve Şam’ın anlaşması dışında ikinci bir çözüm seçeneği görünmüyor.

 

 

 

DİPLOMASİ

Zelenskiy: Ukrayna’nın savaştaki kaybı 80 binden az

Yayınlanma

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy, ülkesinin savaşta 80 binden az kayıp verdiğini belirtti, ancak kesin rakam paylaşmaktan kaçındı.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, ordunun Rusya ile devam eden geniş çaplı savaşta 80 binden daha az kayıp verdiğini açıkladı.

Japon Kyodo News‘e mülakat veren Zelenskiy, “Geçenlerde, sanırım Amerikan basınında, Ukraynalıların 80 bin kayıp verdiğine dair bir bilgi yayımlandı. Ancak size şunu söylemek isterim: Hayır. Bu sayı daha az, hem de çok daha az,” ifadelerini kullandı.

Bununla birlikte Zelenskiy, kesin bir rakam paylaşmaktan kaçındı.

Daha önce Wall Street Journal‘ın (WSJ) Kiev’deki kaynakları, Ukrayna’nın 80 bin asker kaybettiğini bildirmişti.

Kaynaklara göre, yaralı askerlerin sayısı ise 400 bine ulaşmıştı.

The Economist ise Batılı istihbarat kuruluşlarının verilerine dayanarak, Ukrayna’nın 60 bin ila 100 bin arasında asker kaybetmiş olabileceğini ve yaklaşık 400 bin askerin de ağır yaralı olduğunu öne sürdü.

Bu arada, Ua Losses adlı internet sitesine göre, 3 Aralık itibarıyla 65 bin 289 Ukraynalı askerin öldüğü teyit edildi. Bu askerlerin ölüm sırasındaki ortalama yaşı 38,2 olarak belirlendi. Her ölüm için 6 ila 8 ağır yaralı olduğu tahmin ediliyor; dolayısıyla gerçek kayıp sayısının çok daha yüksek olabileceği belirtiliyor.

Kiev, son olarak Şubat 2024’te resmi bir kayıp açıklamasında bulunmuştu. O dönemde Zelenskiy, Ukrayna’nın 31 bin asker kaybettiğini duyurmuştu. Ancak Washington Post, bu rakamın “askere alma ve seferberlik sürecine zarar vermemek” için kasıtlı olarak düşük tutulmuş olabileceğini yazdı.

ABD, Ukrayna’dan zorunlu askerlik yaşını 18’e indirmesini istedi

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Çin’den misilleme: kritik hammaddelerin ABD’ye ihracatını engelleyecek

Yayınlanma

Çin, Washington’un Çin çip endüstrisine yönelik baskılarını artırmasının ardından galyum ve germanyum gibi kritik hammaddelerin ABD’ye ihracatını engelleyeceğini açıkladı.

Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki gerilim daha da tırmanırken küresel tedarik zincirleri için daha fazla kesinti tehdidi oluşuyor.

Çin Ticaret Bakanlığı salı günü yaptığı açıklamada, “ulusal güvenlik ve çıkarları korumak” amacıyla ABD’ye yönelik çift kullanımlı kritik hammaddelere yönelik ihracat kontrollerini derhal geçerli olmak üzere güçlendirdiğini duyurdu.

Bakanlıktan yapılan açıklamada “Prensip olarak, galyum, germanyum, antimon ve diğer süper sert malzemelerin ABD’ye ihracatına izin verilmemektedir” denildi.

Bu kapsamlı karar, Biden yönetiminin en geniş ihracat kontrollerini başlatmasından ve ülkenin çip üretim ekipmanı şampiyonlarının çoğu da dahil olmak üzere 140 Çinli kuruluşu ticaret kara listesine eklemesinden 24 saatten kısa bir süre sonra geldi.

Çin’in son hamlesinin kapsadığı ürünler – galyum, germanyum ve antimon gibi hammaddeler, süper sert malzemeler ve grafit dahil – sivil uygulamalar için geliştirilebilmelerinin yanı sıra askeri ürünler için de gerekli olmaları nedeniyle “ikili kullanım” olarak kabul ediliyor.

Çip yapımı ve elektrikli araçlar ve güç sistemleri gibi yüksek voltajlı uygulamalar için gerekli olan grafit ve galyum, Biden yönetiminin 2021’de tedarik zinciri incelemesinde vurguladığı stratejik malzemeler arasında yer alıyor. Washington, bunların üretiminin Çin’de yoğunlaşmasının potansiyel bir tedarik zinciri riski oluşturduğunu söyledi. Çin aynı zamanda önemli bir küresel doğal grafit üretimini de kontrol ediyor.

Ayrıca, geçen ay tungsten, magnezyum ve titanyum gibi kilit malzemeler de dahil olmak üzere sıkı ihracat kontrollerine tabi olan çift kullanımlı malzeme, metal ve ürünlerin ayrıntılı bir listesini açıklayan Ticaret Bakanlığı’na göre, hiçbir çift kullanımlı ürünün ABD askeri kuruluşlarına veya ABD askeri amaçları için ihraç edilmesine izin verilmeyecek. Bakanlık, grafitin son kullanıcılarının da daha sıkı incelemelerle karşı karşıya kalacağını ekledi.

Çin 2023 yılında galyum ve germanyum gibi kritik çip yapım malzemelerinin ihracatını sınırlayacağını söylemiş ancak hangi ülkelerin bu sınırlamalara tabi olacağını belirtmemişti.

Çin Ticaret Bakanlığı sözcüsü son hamlenin ABD’nin kendi ihracat kontrollerini “silahlandırması” ve birçok Çinli şirketi kara listeye almasından kaynaklandığını söyledi. Sözcü, bunun uluslararası kuralları ihlal ettiğini, ticari çıkarlara zarar verdiğini ve küresel tedarik zinciri istikrarını ciddi şekilde bozduğunu söyledi.

Sözcü, “Uyruğu veya konumu ne olursa olsun, bu düzenlemeleri ihlal eden herhangi bir kuruluş veya birey yasal sonuçlara tabi olacaktır” diye ekledi.

Washington’un hamlesine tepkinin bir başka işareti olarak, Çin’deki birkaç büyük endüstri birliği salı günü üyelerini Amerikan çiplerini “dikkatli bir şekilde tedarik etmeye” çağıran açıklamalar yaptı ve ABD hükümetinin “kontrol önlemlerinde yaptığı keyfi değişikliklerin ABD çip ürünlerinin istikrarlı tedarikini ciddi şekilde etkilediği” için bunları “artık güvenilir ve emniyetli” olmayan ürünler diye nitelendirdi.

Çin Otomobil Üreticileri Birliği, Çin İnternet Topluluğu ve Çin İletişim İşletmeleri Birliği de benzer açıklamalar yayınladı.

ABD’den Çin’in çip endüstrisine karşı yeni ihracat kontrolleri

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Ukrayna, NATO üyeliği dışındaki güvenlik garantilerini kabul etmiyor

Yayınlanma

Ukrayna Dışişleri Bakanlığı, NATO’ya tam üyelik yerine önerilen Batılı ülkelerin vereceği güvenlik garantilerini kesin bir şekilde reddettiğini açıkladı.

Bakanlık açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “Ukrayna için en gerçekçi güvenlik garantisi ve Rusya’nın hem Ukrayna’ya hem de diğer ülkelere yönelik saldırgan tutumunu caydıracak en etkili yol, Ukrayna’nın NATO’ya tam üyeliğidir.”

Bakanlık, daha önce Kiev’e nükleer silahlardan vazgeçmesi karşılığında güvenlik ve “egemenlik garantileri sunan Budapeşte Muhtırası’nın olumsuz deneyimine” dikkat çekerek alternatifleri değerlendirme niyetinde olmadıklarını belirtti.

Açıklamada, muhtırayı imzalayan ülkelerden biri olan Rusya’nın “yükümlülüklerini ihlal ederek Ukrayna’ya saldırdığı, nükleer silahsızlanmaya olan güveni zedelediği ve dünya genelinde güvenlik risklerini artırdığı” iddia edildi.

Kiev, bu hatanın ancak etkili, açık ve yasal olarak bağlayıcı güvenlik garantileriyle düzeltilebileceğini ifade etti.

Moskova’dan Batı’ya: Ukrayna ‘kirli bomba’ kullanacak

Bakanlık açıklamasını, “Budapeşte Muhtırası’nın acı tecrübesini geride bırakarak, NATO üyeliğine yönelik herhangi bir alternatif, vekil ya da ikameyi kabul etmeyeceğiz,” sözleriyle sonlandırdı.

Bu arada, Reuters’a konuşan diplomatik kaynaklar, NATO’nun 32 üyesi arasında Ukrayna’nın NATO’ya davet edilmesi konusunda bir uzlaşma işareti bulunmadığını belirtti.

Kaynaklara göre bu konunun 3-4 Aralık’ta Brüksel’de yapılacak toplantılarda ele alınması pek olası görünmüyor.

Fakat, Deutsche Welle’nin haberine göre Ukrayna heyeti, 3 Aralık’taki NATO-Ukrayna Konseyi toplantısında bu konuyu gündeme getirmeyi planlıyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ise geçen ayın sonunda yaptığı açıklamada, kontrol altındaki Ukrayna topraklarının NATO şemsiyesi altına alınması durumunda savaşın sıcak safhasının sona erebileceğini ifade etmişti.

Zelenskiy, “Ukrayna topraklarının bir kısmının NATO’ya alınması söz konusu olamaz. Bu durum, diğer bölgelerin Ukraynalı olmadığı anlamına gelir ve bunu asla kabul edemeyiz,” demişti.

Rus milletvekili Kolesnik: İnsanlara nükleer silahların yarattığı tehdidi hatırlatmamız lazım

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English