Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Dr. Barış Adıbelli Xi’nin Moskova ziyaretini yorumladı: İki kutuplu bir dünyaya doğru

Yayınlanma

Moskova’ya yaptığı üç günlük resmi ziyareti tamamlayan Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, çarşamba sabahı Rusya’dan ayrıldı.

Çinli liderinin ayrılışı sırasında resmi bir tören düzenlendi. Çin ve Rusya devlet bayrakları göndere çekilerek iki ülkenin marşları çalındı. Çinli lider, askeri orkestra eşliğinde kırmızı halıdan uçağına yürüdü. Xi Jinping, Rusya Başbakan Yardımcısı Dimitri Çernişenko, Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrey Rudenko ve çok sayıda başka yetkili tarafından uğurlandı.

Xi Jinping’in Rusya’ya resmi ziyareti pazartesi günü başlamıştı.

Çin Devlet Başkanı, Rus mevkidaşını Çin’i ziyaret etmeye davet etti.

Xi Jinping, salı günü Putin ile yaptığı ortak basın toplantısında, Çin-Rusya ilişkilerinin ikili kapsamın çok ötesine geçtiğini ve dünya ve insanlığın geleceği için çok önemli olduğunu vurguladı. Xi, Çin ve Rusya’nın gerçek çok taraflılığı uygulamak, salgın sonrası ekonomik toparlanmayı desteklemek ve çok kutuplu bir dünya inşa etmek için birlikte çalışacağını sözlerine ekledi.

Kapsamlı Stratejik Koordinasyon Bildirisi

İkinci gün devam eden kapsamlı görüşmelerin ardından, iki taraf, yeni dönem için kapsamlı stratejik koordinasyon ortaklığının derinleştirilmesine ilişkin ortak bildiri yayınladı.

Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu’nun Yeni Dönem İçin Kapsamlı Stratejik Koordinasyon Ortaklığını Derinleştirmeye İlişkin Ortak Bildirisi, iki lider tarafından Kremlin’de imzalandı.

Ukrayna konusunda iki taraf da müzakereleri vurguladı ve krizin çözümünde tüm ülkelerin güvenlik kaygılarına saygı gösterilmesi çağrısında bulundu. Rusya, barış görüşmelerinin mümkün olan en kısa sürede yeniden başlamasına kararlı olduğunu söyledi.

Çin’in Ukrayna krizinin siyasi ve diplomatik çözümü için yapıcı rol oynamaya yönelik iradesinin ve bu konudaki önerilerinin takdirle karşıladığının belirtildiği açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Taraflar, Ukrayna krizinin çözümü için tüm ülkelerin meşru güvenlik kaygılarına saygı gösterilmesi, bloklar arası cepheleşmeden ve ateşe körükle gitme yaklaşımından kaçınılmasının önemini vurgulamıştır. Taraflar, gerginliği artıracak, çatışmanın uzayarak kötüye gitmesine ve dahi kontrolden çıkmasına yol açacak adımlara karşıdır. Taraflar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin onay vermediği her tür tek taraflı yaptırıma karşıdır.”

İkili ticarette 2030 hedefi ve dolar yerine yuan’ın kullanılması

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2030 yılına kadar iki ülkesi arasındaki ticareti “önemli ölçüde artırma” sözü verdiler. Ayrıca ikili ticarette yuan’ın kullanılması gündeme alındı.

RIA Novosti haber servisine göre Putin, “Rusya ile Asya ülkeleri, Afrika, Latin Amerika arasındaki yerleşimlerde Çin yuanının kullanılmasından yanayız” dedi ve bu uygulamanın daha fazla teşvik edilmesi gerektiğini vurguladı.

Putin, Rusya ile Çin arasındaki ticaretin üçte ikisinin zaten ruble ve yuan cinsinden olduğunu kaydetti.

Rusya Merkez Bankası’na göre, 2022’nin başında, Rusya’nın ihracat anlaşmalarının yüzde 50’den fazlası ABD doları cinsindendi, bu rakam, savaşın uzamasıyla eylülde yaklaşık yüzde 35’e düştü.

İki lider ayrıca, Çin-Rusya Ekonomik İşbirliği Önceliklerine İlişkin 2030 Öncesi Kalkınma Planı başlıklı bir ortak bildiri imzaladı.

Bildiriye göre, iki taraf karşılıklı saygı, eşitlik ve karşılıklı yarar ilkelerini sıkı bir şekilde destekleme, iki ülkenin uzun vadeli bağımsız kalkınmasını gerçekleştirme, Çin-Rusya ekonomik ve ticari işbirliğinin yüksek kaliteli gelişimini teşvik etme ve 2030 yılına kadar ikili ticaret hacminin önemli ölçüde artırılması konusunda anlaştılar.

İki taraf, ticaret ölçeğini genişletmek, ticaret yapısını optimize etmek ve e-ticaret ve diğer yenilikçi işbirliği modellerini geliştirmek dahil olmak üzere birçok önemli yönde ekonomik işbirliği yürütme sözü verdiler.

Taraflar, pazar talebini karşılamak için finansal işbirliğini geliştirmeyi ve ikili ticaret, yatırım, krediler ve diğer ekonomik ve ticari işlemlerde yerel para birimi mutabakat oranını istikrarlı bir şekilde artırmayı taahhüt ettiler.

Açıklamaya göre, taraflar, çok yönlü enerji ortaklığını pekiştirecek ve kilit enerji alanlarında uzun vadeli işbirliğini güçlendirecekler.

Taraflar ayrıca, iki ülkede teknolojinin üst düzey gelişimini sağlamak için teknoloji ve inovasyonda değişim ve yüksek kaliteli işbirliğini teşvik etme çağrısında bulundular.

Sanayi işbirliğini geliştirmenin yanı sıra, iki ülkenin gıda güvenliğini sağlamak için tarımsal işbirliğini geliştirme sözü de verdiler.

Xi’nin Moskova ziyaretini, Putin ile verdikleri mesajları ve ziyaretin yankılarını, Dumlupınar Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Barış Adıbelli değerlendirdi.

Xi’nin ziyareti kendisi için de kritik bir dönemde geldi

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Moskova ziyaretini “tarihi” diye nitelendiren Adıbelli, Pekin’in bu ziyarete atfettiği önemi şöyle anlattı:

“Mart ayı Çin için çok önemli bir aydır. Martın ikinci haftasında Çin Ulusal Halk Kongresi toplanır ve kritik kararlar alınır. Kongrede ülkeyi gelecek 5 yılda yönetecek devlet kademeleri için kritik seçim ve atamalar yapılır, aynı seçimler gibi. Bu seferki Kongre daha da önemliydi. Çünkü, bu yılki kongrede ilk defa aynı lidere üçüncü defa devam etme yolu açıldı. Xi, iki dönemden fazla devlet başkanlığı yapan ilk isim oldu. Bu gündem mesela Kongrede de tartışıldı. Yani Xi Jinping, böyle önemli bir siyasi süreçte Moskova ziyareti için vakit bulamayabilir deniyordu. Ancak öyle olmadı ve üçüncü döneminde yeniden seçilen Xi, bu atmosferde Moskova’yı ziyaret etti.”

‘Çin, Batı ve Rusya arasında bir seçim yaptı’

Çin-Rusya ilişkilerindeki son 6 aylık dönemi ve ziyarete etkilerini değerlendiren Adıbelli, şunları söyledi:

“Son 6 ay içinde Çin-Rusya ilişkilerinde gitgeller oldu. Geçtiğimiz dönemde Çin, Ukrayna konusunda NATO’ya tepki gösterdi, Rusya’nın yanında olduğunu gösterdi. Ancak son dönemde yaptırımların etkisinin artmasıyla Çin, savaşın uzamasından dolayı rahatsızlığını belli etti. Hatta Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısında da “savaşı daha fazla uzatmayalım” mesajı verdi ve savaşın kendilerine de zarar verdiğini belirtti. ABD ise Çin’in bu tavrı üzerine umutlandı. Sonrasında ABD Başkanı Biden ve Xi, Özbekistan’da ŞİÖ toplantısında yüz yüze gelerek görüştüler. Ardından ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Pekin ziyareti planlandı. Buzlar eriyor dendi. O sırada Çin balonu krizi gündeme geldi. ABD balona müdahale etti, Blinken’in ziyareti iptal edildi. İlişkiler yeniden gerildi. Ve Çin stratejik olarak bir tercih yapmak zorunda kaldı. Ya Batı ve ABD ile yola devam edecekti ya da geleneksel müttefiki Rusya ile bir araya gelip savundukları küresel düzene yönelik süreci başlatacaklardı.”

‘Görüşmelerde Batı’yı şaşırtan ılımlı bir dil kullanıldı’

Çin liderinin ziyarette kullandığı dili ve üslubu yorumlayan Dr. Barış Adıbelli, Pekin’in Ukrayna krizinde oynamak istediği arabuluculuk rolüne dikkat çekti:

“Çin Ukrayna’da çözüm için geçen ay 12 maddelik bir barış planı sunmuştu. Moskova ziyaretinin ise bu planı görüşmek adına düzenlediği bildirildi. Daha öncesinde mart başındaki parlamento toplantısında Xi Jinping’in ABD’ye karşı çok set açıklamaları var. Balon hadisesi ile birlikte Çin’in kullandığı dil değişti. Çin Dışişleri Bakanlığının aynı şekilde çok set açıklamaları var. Hem Xi Jinping hem de Çin dışişleri, ilk defa, ‘ABD’nin Çin’i kuşatmaya çalıştığını’ söyledi. Küresel Güvenlik planı açıklandı, ardından da ABD’nin hegemonyacılığına dair belge yayınlandı. Ben ilk defa Çin’in dilinin bu kadar sert ve net olduğunu görüyorum. İlk defa Pekin tarafından ‘hegemonya’, ‘çevreleme’ gibi sert ifadeler kullanılıyor. Dünkü ziyaretlerde ise Xi, sert bir ton ve agresif bir dil kullanmadı. Genel çerçevede ikili ilişkilerin gözden geçirilmesi, eksikliklerin giderilmesi adına yapılmış bir toplantı gibi yansıdı basına. Hatta toplantı öncesi Batı ve ABD farklı bir hava bekliyordu. Batı basınında ziyarete ilişkin çok sert başlıklar yer aldı, ‘kabus’ vs. denildi. Ancak iki lider bir araya geldiklerinde ben bu dili ve üslubu görmedim.”

Ukrayna çözümünde Çin’in rolü

Çin’in sunduğu 12 maddelik barış önerisinde, Rusya’nın askerlerini Ukrayna’dan çekmesine dair bir madde olmadığını hatırlatan Adıbelli, ABD’nin de bunu karşılık olarak, “Ukrayna konusundaki önerilerin savaşın yakın zamanda biteceğine dair büyük umutlar vermediğini” söylediğini ve Washington’ın Çin’in Rusya’ya nefes kazandırmaya çalıştığını iddia ettiğini kaydetti.

Xi’nin Pekin’e döndükten sonra, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky ile video konferans aracılığıyla görüşmesinin beklendiğini söyleyen Adıbelli, bunun savaş başladığından beri Xi ile Zelensky arasındaki ilk görüşme olacağını Ukrayna liderinin bu görüşmeye çok istekli ve hevesli göründüğünü vurguladı. Bu bağlamda Xi’nin Moskova ziyaretindeki “ılımlı” üslubunu yeniden hatırlatan Adıbelli:

“Xi Jinping’in daha ılımlı tonu kullanmasının sebebi de savaşı daha fazla kışkırtmamak ve içinden çıkılmaz bir hale getirmemek. Kelimelerini seçerek daha ılımlı bir dil kullandı. Ben bu ziyaretin barış yönü olduğu için, daha çok Rusya ve Çin’in kendi iç ilişkilerine odaklanıldığını düşünüyorum. Ziyarette bildiğimiz kadarıyla ne Çin balonu konuşuldu ne de Karadeniz’de düşen İHA. Meydan okumadan ziyade, ikili ilişkilere odaklanılan bir ziyaretti. Xi Jinping açılış konuşmasında da kısa konuştu ve sakindi. Batı da bence bu duruma şaşırdı ve bunu beklemiyordu” dedi.

Xi’nin, “Batı sürekli benzin dökerek savaşı körüklüyor” sözlerini hatırlatan Adıbelli’ye göre, Xi bu bakışla Moskova’da “kışkırtıcı bir dil” kullanmadı. Adıbelli, Xi’nin Zelensky ile görüşmesinin bu durumu pekiştireceğini kaydetti ve şunları ekledi: “Ukrayna hep, küresel bir barış görüşmesi olsun diyordu. Bölgesel değil, küresel aktörler yer alsın diyordu. Çin bu bağlamda rol oynayabilir.”

Pekin’in diplomasi atağının altındaki pratik gerekçe

Salı günü yapılan kapsamlı görüşmeler sonrası imzalanan ortak metinlere de değinen Dr. Barış Adıbelli, özellikle de enerji işbirliğine dikkat çekti.

Enerji meselesinin Çin’in “en önemli zayıf noktası” olduğunu belirten Adıbelli, şöyle devam etti:

“Çin ulusal güvenliği açısından enerji güvenliğini şöyle ifade ediyor; enerjinin kesintisiz şekilde güvence altına alınması. Çin, Ortadoğu’dan enerji alıyor, ama bu bölgede ABD askeri müdahaleleri sebebiyle kendini güvencesiz hissediyor. Bu anlamda enerjide alternatif Rusya. Çin kalkınma ve büyüme için enerjiye ihtiyaç duyuyor. Kendi enerjisi kendisine yetmiyor. Pekin’in Suudi Arabistan ve İran’ı barıştırmasının en önemli sebeplerinden biri de budur. Çin’in diplomasi atağının arkasında pratik bir sebep var. Ukrayna konusu da aynı şekilde. Arabuluculuk çabalarının altından pratik gerekçeler var.”

Yeni bir küresel düzen vurgusu

Metinlerde, ŞİÖ, BRICS, G20 gibi uluslararası örgütlerle birlikte çalışmaya dair yapılan vurguya da işaret eden Adıbelli, Çin’in son dönemde ortaya attığı Küresel Medeniyet Girişimi, Küresel Güvenlik Girişimi, Küresel Kalkınma Girişimi gibi örgütlenmelere dikkat çekti. Rusya’nın da desteklediği bu forumların, Kuşak Yol İnisiyatifi’nin fikirsel altpasını oluşturduğunu kaydeden Adıbelli, Çin’in bu planının “BM’nin yeniden güçlendirilerek küresel etkisi olan bir kuruluşa kavuşturulmasını ve yeni bir küresel düzen isteğini” içerdiğini ifade etti.

Tarafların, ayrıca, AUKUS ittifakına ve nükleer enerjili denizaltılara ilişkin çekincelerini dile getirdiklerini hatırlatan Adıbelli, Moskova ve Pekin’in, “nükleer silahlandırmayı hızlandırıyorsunuz, o zaman Kuzey Kore ve İran’ın nükleer silahı seni rahatsız etmemeli” mesajı verdiklerini ve uluslararası ilişkilerde “karşılıklılık esası”nı vurguladıklarını söyledi.

Liderlerin, NATO’yu, diğer ülkelerin egemenliğine, çıkarlarına, medeniyet çeşitliliğine, tarihine, kültürüne saygı duymaya, bunları objektif şekilde ele almaya çağırdığını ve NATO’nun Asya-Pasifik’te barışı baltalama konusundaki endişelerini dile getirdiklerini belirten Adıbelli, “Çin her ne kadar eski Soğuk Savaş dilini kullanmayalım dese de tüm bunlar dünyanın yeni bir döneme girdiğini ve bölünmüş bir dünya olduğunu gösteriyor” dedi.

Bu bölünmüş dünyayı, “ABD ve müttefikleri, Çin ve müttefikleri” diye tarif eden Adıbelli, blokların birinde ABD ve İngiltere var, diğerinde de Çin ve Rusya. İngiltere diyorum çünkü AUKUS bunu gösteriyor, bakın AUKUS’a Fransa’yı dahi almadılar. ABD, İngiltere ile hareket ediyor” ifadelerini kullandı.

Dünyanın yeni bir kutuplaşmanın eşiğinde olduğunu söyleyen Adıbelli, “Her ne kadar çok kutupluluk dense de dünya iki grubun etrafında şekilleniyor. Ukrayna savaşında ve BM oylamalarında bunu gördük. Herkes iki blok arasında taraf belirliyor, çekimser kalanları bile ABD kendi blokunda sayıyor” dedi.

“Bu noktada bir soru ortaya çıkıyor: 21. yüzyılda dünyayı kim ya da hangi blok yönetecek?” diyen Adıbelli, bugün bütün küresel mücadelenin bu soru üzerinden yürüdüğü yorumunu yaptı.

DİPLOMASİ

Hindistan ve Birleşik Krallık serbest ticaret anlaşması imzalamak için çalışıyor

Yayınlanma

Hindistan ve Birleşik Krallık yakında bir serbest ticaret anlaşması (STA) imzalamak için çalışıyor. Yeni İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy devam eden müzakereleri ikili potansiyellerini ortaya çıkarmak ve büyüme sağlamak için ortak hedeflerin “tavanı değil tabanı” olarak tanımladı.

Lammy, Başbakan Narendra Modi’yi ziyaret ettiği ve Dışişleri Bakanı S. Jaishankar ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval ile görüşmelerde bulunduğu iki günlük ilk Yeni Delhi ziyaretini perşembe günü tamamladı.

Çarşamba günü geç saatlerde iki taraf bir teknoloji güvenlik girişimi imzaladı. Lammy’nin ofisinden yapılan açıklamaya göre anlaşmanın amacı “her iki ülkede de ekonomik büyümeyi artırmaya odaklanarak kapsamlı stratejik ortaklığı yenilemek ve derinleştirmek”.

Anlaşmanın, telekom, kritik mineraller, yapay zeka ve yarı iletkenler gibi “bu on yılın belirleyici teknolojilerinde” işbirliğini mümkün kılacağı; ticaret, teknoloji, eğitim ve iklim gibi kilit konularda işbirliğini derinleştireceği kaydedildi.

Yeni Delhi ziyareti öncesinde yeni hükümet Lammy’nin, ülkenin her iki ekonomiye de fayda sağlayacak bir STA’yı güvence altına alma taahhüdünü güçlendirmek de dahil olmak üzere İngiltere-Hindistan ortaklığının “yeniden başlatılması” için bastıracağını söyledi.

Keir Starmer başkanlığındaki İşçi Partisi bu ayın başlarında yapılan genel seçimlerde ezici bir zafer kazandı. Analistler Lammy’nin ziyaretinin yeni hükümetin kurulmasından bir ay sonra gerçekleşmesinin Starmer yönetiminin Hindistan ile ilişkilere verdiği önemi yansıttığını belirtiyor.

Lammy, Hindistan’ın başkentindeki temasları öncesinde yaptığı açıklamada “Hindistan 21. yüzyılın yükselen süper gücü, 1,4 milyar nüfusuyla dünyanın en büyük ülkesi ve dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri” dedi.

“Serbest ticaret anlaşması müzakerelerimiz, Bengaluru’dan Birmingham’a kadar ortak potansiyelimizi ortaya çıkarma ve büyüme sağlama hedeflerimizin tavanı değil tabanıdır” dedi ve “Yeşil dönüşüm, yeni teknolojiler, ekonomik güvenlik ve küresel güvenlik konularında ortak çıkarlarımız var” diye ekledi.

Lammy’nin ziyareti üzerine Hindistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, her iki tarafın da “Hindistan-İngiltere STA müzakerelerinde kaydedilen önemli ilerlemeyi takdir ettiği ve erken sonuçlanmasını dört gözle beklediği” belirtildi.

Başbakan Rishi Sunak yönetimindeki önceki İngiliz hükümeti Hindistan ile bir STA imzalamaya hevesliydi ancak Londra’da Delhi yönetiminin Birleşik Krallık seçimlerinden önce bu konuda isteksiz olduğu yönünde spekülasyonlar vardı.

Lammy’nin ziyareti sırasında ayrıca Hint-Pasifik bölgesinde ve ötesinde savunma ve güvenlik işbirliğini derinleştirme ve “devlet dışı aktörlerden kaynaklanan artan tehditleri ele alma kapasitelerini geliştirme” konusunda anlaştılar.

Jaishankar ve Lammy, Rusya-Ukrayna çatışması ve Orta Doğu ve Kızıldeniz’deki durumlar da dahil olmak üzere, ortak ilgi alanlarına giren bölgesel ve küresel meseleler hakkında da görüş alışverişinde bulundular.

Yeni Birleşik Krallık hükümeti Yeni Delhi ile ilişkilerini daha da güçlendirmeye kararlı olduğunu ifade ettiği. Uzmanlara göre, her iki taraf da STA’yı erken sonuçlandırmak istiyor ve yeni Birleşik Krallık hükümetinin parlamentoda “daha güçlü” çoğunluğa sahip olması nedeniyle bu olası görünüyor.

Daha önce Boris Johnson’dan Liz Truss’a ve Rishi Sunak’a kadar başbakanların değişmesi nedeniyle anlaşmanın geciktiği ancak şimdi bunun daha kolay olacağı düşünülüyor.

Bu arada Modi, Hindistan’daki son genel seçimlerde beklenenden çok daha az bir çoğunlukla da olsa nadir görülen bir üçüncü dönem elde etti.

Her iki ülkede de seçimlerden önce, Ocak 2022’den bu yana 14 tur STA müzakeresi yürütülmüş ve görüşmelerin aynı yılın ekim ayına kadar sonuçlandırılabileceği umulmuştu.

Lammy ile görüştükten sonra Modi, X’te Starmer’in Hindistan-İngiltere kapsamlı stratejik ortaklığını genişletme ve derinleştirmeye verdiği önceliği takdir ettiğini paylaştı.

İlişkileri geliştirme konusundaki kararlılığını ifade eden Lammy de ikili teknoloji güvenliği girişimini ve karşılıklı fayda sağlayacak bir STA imzalama arzusunu memnuniyetle karşıladı.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Ukrayna’daki Baykar fabrikası çatışmaların sona ermesinin ardından faaliyete geçecek

Yayınlanma

Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasil Bodnar, Baykar’ın insansız hava aracı üretim tesisinin Rusya ile çatışmaların sona ermesinin ardından faaliyete geçeceği bilgisini verdi.

Euronews‘e mülakat veren Bodnar, Ukrayna tarafının aynı zamanda TUSAŞ ile de işbirliği yaptığına işaret etti.

Büyükelçi, güvenlik gerekçesiyle Türkiye’nin Baykar ile yaptığı anlaşma hakkında daha fazla yorum yapmaktan kaçındı ve Türkiye’nin Moskova ile tahıl anlaşması ve esir takası konusundaki müzakerelerde arabuluculuk yapmasının ‘Türk diplomasisinin başarısı’ anlamına geldiğini belirtti.

Bu yılın şubat ayında Baykar, Kiev yakınlarında bir insansız hava aracı fabrikası kurmaya bildirilmişti.

O dönemde şirketin CEO’su Haluk Bayraktar, fabrikanın inşasının bir yıl süreceğini ve ancak o zaman şirketin kendi içinde üretim tesisleriyle donatılmaya başlanacağını belirtmişti.

2022’nin ağustos ayında Bayraktar, şirketin silahlı insansız hava araçlarını Rusya’ya tedarik etmeyeceğini açıklamıştı.

Baykar, Ukrayna’daki İHA fabrikasının inşaatına başladı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Reuters: Çin’in İran’dan ithal ettiği ham petrol kuzeydoğuda yeni pazar buluyor

Yayınlanma

Tanker takip firmaları ve ticaret kaynakları, İran’dan ham petrol ithalatının geçen yılın sonlarından bu yana Çin’in Dalian limanına ve rafineri şehrine aktığını ve ülkenin petrol alımlarının neredeyse rekor seviyelerde kalmasına yardımcı olduğunu söyledi.

Reuters’a konuşan tüccarlar, Shandong eyaletinin bağımsız rafinaj merkezindeki küçük alıcıların İran ham petrolüne olan talebinin, yüksek ham petrol fiyatları ve beklenenden daha zayıf yakıt talebi nedeniyle kötüleşen rafinaj marjları karşısında azaldığını belirtti. Bu ülkeler 2019’dan bu yana İran’ın Çin’deki ana alıcıları konumunda.

İran, petrolü de dahil olmak üzere 2018’de yeniden yürürlüğe konan ABD yaptırımlarına tabi. Ancak Reuters’ın haberine göre, Çin İran petrolü alımını durdurmadı ve yaptırımlardan çekinen devlet şirketlerinin bıraktığı boşluğu marj odaklı bağımsız tesisler doldurdu.

Tanker akışlarını takip eden bir danışmanlık şirketi olan Vortexa, Ekim 2023 ile Haziran 2024 arasında Dalian’da 23 kargo veya toplam 45 milyon varil İran petrolünün boşaltıldığını söyledi.

Buna Dalian’ın merkezinin yaklaşık 85 km (53 mil) kuzeybatısındaki Changxing adasında boşaltılan 28 milyon varilin de dahil olduğunu söyledi.

Bir başka danışmanlık şirketi Kpler ise aynı dönemde Çin’in Dalian’a 34 milyon varil ithal ettiğini tahmin ediyor.

Bu rakamlar günde 124.000-164.000 varile denk geliyor ki bu da 2024’ün ilk yarısında Çin’in İran’dan ithal ettiği toplam petrolün yaklaşık %13’üne tekabül ediyor.

Analistler Çin’in söz konusu dönemde 1,2-1,4 milyon varil/gün İran ham petrolü ithal ettiğini tahmin ediyor. Vortexa, ithalatın geçtiğimiz Ekim ayında 1,52 milyon varile ulaşarak rekor kırdığını söyledi.

Dalian’ın ithalatı sorulduğunda Çin dışişleri bakanlığı Reuters’e Çin ve İran’ın “uluslararası yasal çerçeve altında her zaman normal ve meşru ticareti sürdürdüğünü” söyledi.

Çin tek taraflı yaptırımlara karşı olduğunu söylüyor. Yine de tanker takipçileri ve tüccarlar, tüccarların Çin’e gönderilen İran petrolünü Malezya, Umman veya Birleşik Arap Emirlikleri gibi başka bir yerden geliyormuş gibi gösterdiklerini iddia etti.

Resmi olarak, Çin gümrükleri Haziran 2022’den bu yana herhangi bir İran petrolü ithalatı bildirmedi.

Dalian sevkiyatları için dört olası varış noktası var: Hengli Petrochemical’ın 400.000 varillik rafineri kompleksi ve 44 milyon varillik depolama çiftliği, devlet devi PetroChina tarafından işletilen iki rafineri,  ve Changxing adasında Liaoning Liman İdaresi tarafından işletilen 30 milyon varillik bir depolama üssü.

Tüccarlar, depolama tesisini Dalian dışındaki rafinerilere bağlayan bir boru hattı olmadığını söyledi.

Hengli’ye yakın üç üst düzey ticaret kaynağı, şirketin sevkiyatların en azından bir kısmını satın aldığını kaydetti.

Kaynaklardan biri Hengli’nin, 2024 yılının ilk birkaç ayında ayda 4 milyon varil satın aldığını tahmin ediyor. Bir diğeri ise alımların ayda 4-6 milyon varil olduğunu söyledi.

Vortexa, tanker takip bilgileri ve analizlerine dayanarak Hengli’nin İran ham petrol sevkiyatlarının alıcısı olduğunu öne sürdü.

Bir Hengli sözcüsü ise şirketin İran petrolü satın almadığını söyledi.

Tüccarlar ve diğer sektör uzmanları, Çin’in diğer büyük devlet ham petrol alıcıları gibi PetroChina’nın da 2018/2019 civarında İran petrolü alımını durdurduğunu kaydetti.

Asya’nın en büyük petrol ve gaz üreticisi olan PetroChina, yorum talebine yanıt vermedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English