Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Dr. Barış Adıbelli Xi’nin Moskova ziyaretini yorumladı: İki kutuplu bir dünyaya doğru

Yayınlanma

Moskova’ya yaptığı üç günlük resmi ziyareti tamamlayan Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, çarşamba sabahı Rusya’dan ayrıldı.

Çinli liderinin ayrılışı sırasında resmi bir tören düzenlendi. Çin ve Rusya devlet bayrakları göndere çekilerek iki ülkenin marşları çalındı. Çinli lider, askeri orkestra eşliğinde kırmızı halıdan uçağına yürüdü. Xi Jinping, Rusya Başbakan Yardımcısı Dimitri Çernişenko, Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrey Rudenko ve çok sayıda başka yetkili tarafından uğurlandı.

Xi Jinping’in Rusya’ya resmi ziyareti pazartesi günü başlamıştı.

Çin Devlet Başkanı, Rus mevkidaşını Çin’i ziyaret etmeye davet etti.

Xi Jinping, salı günü Putin ile yaptığı ortak basın toplantısında, Çin-Rusya ilişkilerinin ikili kapsamın çok ötesine geçtiğini ve dünya ve insanlığın geleceği için çok önemli olduğunu vurguladı. Xi, Çin ve Rusya’nın gerçek çok taraflılığı uygulamak, salgın sonrası ekonomik toparlanmayı desteklemek ve çok kutuplu bir dünya inşa etmek için birlikte çalışacağını sözlerine ekledi.

Kapsamlı Stratejik Koordinasyon Bildirisi

İkinci gün devam eden kapsamlı görüşmelerin ardından, iki taraf, yeni dönem için kapsamlı stratejik koordinasyon ortaklığının derinleştirilmesine ilişkin ortak bildiri yayınladı.

Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu’nun Yeni Dönem İçin Kapsamlı Stratejik Koordinasyon Ortaklığını Derinleştirmeye İlişkin Ortak Bildirisi, iki lider tarafından Kremlin’de imzalandı.

Ukrayna konusunda iki taraf da müzakereleri vurguladı ve krizin çözümünde tüm ülkelerin güvenlik kaygılarına saygı gösterilmesi çağrısında bulundu. Rusya, barış görüşmelerinin mümkün olan en kısa sürede yeniden başlamasına kararlı olduğunu söyledi.

Çin’in Ukrayna krizinin siyasi ve diplomatik çözümü için yapıcı rol oynamaya yönelik iradesinin ve bu konudaki önerilerinin takdirle karşıladığının belirtildiği açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Taraflar, Ukrayna krizinin çözümü için tüm ülkelerin meşru güvenlik kaygılarına saygı gösterilmesi, bloklar arası cepheleşmeden ve ateşe körükle gitme yaklaşımından kaçınılmasının önemini vurgulamıştır. Taraflar, gerginliği artıracak, çatışmanın uzayarak kötüye gitmesine ve dahi kontrolden çıkmasına yol açacak adımlara karşıdır. Taraflar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin onay vermediği her tür tek taraflı yaptırıma karşıdır.”

İkili ticarette 2030 hedefi ve dolar yerine yuan’ın kullanılması

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2030 yılına kadar iki ülkesi arasındaki ticareti “önemli ölçüde artırma” sözü verdiler. Ayrıca ikili ticarette yuan’ın kullanılması gündeme alındı.

RIA Novosti haber servisine göre Putin, “Rusya ile Asya ülkeleri, Afrika, Latin Amerika arasındaki yerleşimlerde Çin yuanının kullanılmasından yanayız” dedi ve bu uygulamanın daha fazla teşvik edilmesi gerektiğini vurguladı.

Putin, Rusya ile Çin arasındaki ticaretin üçte ikisinin zaten ruble ve yuan cinsinden olduğunu kaydetti.

Rusya Merkez Bankası’na göre, 2022’nin başında, Rusya’nın ihracat anlaşmalarının yüzde 50’den fazlası ABD doları cinsindendi, bu rakam, savaşın uzamasıyla eylülde yaklaşık yüzde 35’e düştü.

İki lider ayrıca, Çin-Rusya Ekonomik İşbirliği Önceliklerine İlişkin 2030 Öncesi Kalkınma Planı başlıklı bir ortak bildiri imzaladı.

Bildiriye göre, iki taraf karşılıklı saygı, eşitlik ve karşılıklı yarar ilkelerini sıkı bir şekilde destekleme, iki ülkenin uzun vadeli bağımsız kalkınmasını gerçekleştirme, Çin-Rusya ekonomik ve ticari işbirliğinin yüksek kaliteli gelişimini teşvik etme ve 2030 yılına kadar ikili ticaret hacminin önemli ölçüde artırılması konusunda anlaştılar.

İki taraf, ticaret ölçeğini genişletmek, ticaret yapısını optimize etmek ve e-ticaret ve diğer yenilikçi işbirliği modellerini geliştirmek dahil olmak üzere birçok önemli yönde ekonomik işbirliği yürütme sözü verdiler.

Taraflar, pazar talebini karşılamak için finansal işbirliğini geliştirmeyi ve ikili ticaret, yatırım, krediler ve diğer ekonomik ve ticari işlemlerde yerel para birimi mutabakat oranını istikrarlı bir şekilde artırmayı taahhüt ettiler.

Açıklamaya göre, taraflar, çok yönlü enerji ortaklığını pekiştirecek ve kilit enerji alanlarında uzun vadeli işbirliğini güçlendirecekler.

Taraflar ayrıca, iki ülkede teknolojinin üst düzey gelişimini sağlamak için teknoloji ve inovasyonda değişim ve yüksek kaliteli işbirliğini teşvik etme çağrısında bulundular.

Sanayi işbirliğini geliştirmenin yanı sıra, iki ülkenin gıda güvenliğini sağlamak için tarımsal işbirliğini geliştirme sözü de verdiler.

Xi’nin Moskova ziyaretini, Putin ile verdikleri mesajları ve ziyaretin yankılarını, Dumlupınar Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Barış Adıbelli değerlendirdi.

Xi’nin ziyareti kendisi için de kritik bir dönemde geldi

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Moskova ziyaretini “tarihi” diye nitelendiren Adıbelli, Pekin’in bu ziyarete atfettiği önemi şöyle anlattı:

“Mart ayı Çin için çok önemli bir aydır. Martın ikinci haftasında Çin Ulusal Halk Kongresi toplanır ve kritik kararlar alınır. Kongrede ülkeyi gelecek 5 yılda yönetecek devlet kademeleri için kritik seçim ve atamalar yapılır, aynı seçimler gibi. Bu seferki Kongre daha da önemliydi. Çünkü, bu yılki kongrede ilk defa aynı lidere üçüncü defa devam etme yolu açıldı. Xi, iki dönemden fazla devlet başkanlığı yapan ilk isim oldu. Bu gündem mesela Kongrede de tartışıldı. Yani Xi Jinping, böyle önemli bir siyasi süreçte Moskova ziyareti için vakit bulamayabilir deniyordu. Ancak öyle olmadı ve üçüncü döneminde yeniden seçilen Xi, bu atmosferde Moskova’yı ziyaret etti.”

‘Çin, Batı ve Rusya arasında bir seçim yaptı’

Çin-Rusya ilişkilerindeki son 6 aylık dönemi ve ziyarete etkilerini değerlendiren Adıbelli, şunları söyledi:

“Son 6 ay içinde Çin-Rusya ilişkilerinde gitgeller oldu. Geçtiğimiz dönemde Çin, Ukrayna konusunda NATO’ya tepki gösterdi, Rusya’nın yanında olduğunu gösterdi. Ancak son dönemde yaptırımların etkisinin artmasıyla Çin, savaşın uzamasından dolayı rahatsızlığını belli etti. Hatta Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısında da “savaşı daha fazla uzatmayalım” mesajı verdi ve savaşın kendilerine de zarar verdiğini belirtti. ABD ise Çin’in bu tavrı üzerine umutlandı. Sonrasında ABD Başkanı Biden ve Xi, Özbekistan’da ŞİÖ toplantısında yüz yüze gelerek görüştüler. Ardından ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Pekin ziyareti planlandı. Buzlar eriyor dendi. O sırada Çin balonu krizi gündeme geldi. ABD balona müdahale etti, Blinken’in ziyareti iptal edildi. İlişkiler yeniden gerildi. Ve Çin stratejik olarak bir tercih yapmak zorunda kaldı. Ya Batı ve ABD ile yola devam edecekti ya da geleneksel müttefiki Rusya ile bir araya gelip savundukları küresel düzene yönelik süreci başlatacaklardı.”

‘Görüşmelerde Batı’yı şaşırtan ılımlı bir dil kullanıldı’

Çin liderinin ziyarette kullandığı dili ve üslubu yorumlayan Dr. Barış Adıbelli, Pekin’in Ukrayna krizinde oynamak istediği arabuluculuk rolüne dikkat çekti:

“Çin Ukrayna’da çözüm için geçen ay 12 maddelik bir barış planı sunmuştu. Moskova ziyaretinin ise bu planı görüşmek adına düzenlediği bildirildi. Daha öncesinde mart başındaki parlamento toplantısında Xi Jinping’in ABD’ye karşı çok set açıklamaları var. Balon hadisesi ile birlikte Çin’in kullandığı dil değişti. Çin Dışişleri Bakanlığının aynı şekilde çok set açıklamaları var. Hem Xi Jinping hem de Çin dışişleri, ilk defa, ‘ABD’nin Çin’i kuşatmaya çalıştığını’ söyledi. Küresel Güvenlik planı açıklandı, ardından da ABD’nin hegemonyacılığına dair belge yayınlandı. Ben ilk defa Çin’in dilinin bu kadar sert ve net olduğunu görüyorum. İlk defa Pekin tarafından ‘hegemonya’, ‘çevreleme’ gibi sert ifadeler kullanılıyor. Dünkü ziyaretlerde ise Xi, sert bir ton ve agresif bir dil kullanmadı. Genel çerçevede ikili ilişkilerin gözden geçirilmesi, eksikliklerin giderilmesi adına yapılmış bir toplantı gibi yansıdı basına. Hatta toplantı öncesi Batı ve ABD farklı bir hava bekliyordu. Batı basınında ziyarete ilişkin çok sert başlıklar yer aldı, ‘kabus’ vs. denildi. Ancak iki lider bir araya geldiklerinde ben bu dili ve üslubu görmedim.”

Ukrayna çözümünde Çin’in rolü

Çin’in sunduğu 12 maddelik barış önerisinde, Rusya’nın askerlerini Ukrayna’dan çekmesine dair bir madde olmadığını hatırlatan Adıbelli, ABD’nin de bunu karşılık olarak, “Ukrayna konusundaki önerilerin savaşın yakın zamanda biteceğine dair büyük umutlar vermediğini” söylediğini ve Washington’ın Çin’in Rusya’ya nefes kazandırmaya çalıştığını iddia ettiğini kaydetti.

Xi’nin Pekin’e döndükten sonra, Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky ile video konferans aracılığıyla görüşmesinin beklendiğini söyleyen Adıbelli, bunun savaş başladığından beri Xi ile Zelensky arasındaki ilk görüşme olacağını Ukrayna liderinin bu görüşmeye çok istekli ve hevesli göründüğünü vurguladı. Bu bağlamda Xi’nin Moskova ziyaretindeki “ılımlı” üslubunu yeniden hatırlatan Adıbelli:

“Xi Jinping’in daha ılımlı tonu kullanmasının sebebi de savaşı daha fazla kışkırtmamak ve içinden çıkılmaz bir hale getirmemek. Kelimelerini seçerek daha ılımlı bir dil kullandı. Ben bu ziyaretin barış yönü olduğu için, daha çok Rusya ve Çin’in kendi iç ilişkilerine odaklanıldığını düşünüyorum. Ziyarette bildiğimiz kadarıyla ne Çin balonu konuşuldu ne de Karadeniz’de düşen İHA. Meydan okumadan ziyade, ikili ilişkilere odaklanılan bir ziyaretti. Xi Jinping açılış konuşmasında da kısa konuştu ve sakindi. Batı da bence bu duruma şaşırdı ve bunu beklemiyordu” dedi.

Xi’nin, “Batı sürekli benzin dökerek savaşı körüklüyor” sözlerini hatırlatan Adıbelli’ye göre, Xi bu bakışla Moskova’da “kışkırtıcı bir dil” kullanmadı. Adıbelli, Xi’nin Zelensky ile görüşmesinin bu durumu pekiştireceğini kaydetti ve şunları ekledi: “Ukrayna hep, küresel bir barış görüşmesi olsun diyordu. Bölgesel değil, küresel aktörler yer alsın diyordu. Çin bu bağlamda rol oynayabilir.”

Pekin’in diplomasi atağının altındaki pratik gerekçe

Salı günü yapılan kapsamlı görüşmeler sonrası imzalanan ortak metinlere de değinen Dr. Barış Adıbelli, özellikle de enerji işbirliğine dikkat çekti.

Enerji meselesinin Çin’in “en önemli zayıf noktası” olduğunu belirten Adıbelli, şöyle devam etti:

“Çin ulusal güvenliği açısından enerji güvenliğini şöyle ifade ediyor; enerjinin kesintisiz şekilde güvence altına alınması. Çin, Ortadoğu’dan enerji alıyor, ama bu bölgede ABD askeri müdahaleleri sebebiyle kendini güvencesiz hissediyor. Bu anlamda enerjide alternatif Rusya. Çin kalkınma ve büyüme için enerjiye ihtiyaç duyuyor. Kendi enerjisi kendisine yetmiyor. Pekin’in Suudi Arabistan ve İran’ı barıştırmasının en önemli sebeplerinden biri de budur. Çin’in diplomasi atağının arkasında pratik bir sebep var. Ukrayna konusu da aynı şekilde. Arabuluculuk çabalarının altından pratik gerekçeler var.”

Yeni bir küresel düzen vurgusu

Metinlerde, ŞİÖ, BRICS, G20 gibi uluslararası örgütlerle birlikte çalışmaya dair yapılan vurguya da işaret eden Adıbelli, Çin’in son dönemde ortaya attığı Küresel Medeniyet Girişimi, Küresel Güvenlik Girişimi, Küresel Kalkınma Girişimi gibi örgütlenmelere dikkat çekti. Rusya’nın da desteklediği bu forumların, Kuşak Yol İnisiyatifi’nin fikirsel altpasını oluşturduğunu kaydeden Adıbelli, Çin’in bu planının “BM’nin yeniden güçlendirilerek küresel etkisi olan bir kuruluşa kavuşturulmasını ve yeni bir küresel düzen isteğini” içerdiğini ifade etti.

Tarafların, ayrıca, AUKUS ittifakına ve nükleer enerjili denizaltılara ilişkin çekincelerini dile getirdiklerini hatırlatan Adıbelli, Moskova ve Pekin’in, “nükleer silahlandırmayı hızlandırıyorsunuz, o zaman Kuzey Kore ve İran’ın nükleer silahı seni rahatsız etmemeli” mesajı verdiklerini ve uluslararası ilişkilerde “karşılıklılık esası”nı vurguladıklarını söyledi.

Liderlerin, NATO’yu, diğer ülkelerin egemenliğine, çıkarlarına, medeniyet çeşitliliğine, tarihine, kültürüne saygı duymaya, bunları objektif şekilde ele almaya çağırdığını ve NATO’nun Asya-Pasifik’te barışı baltalama konusundaki endişelerini dile getirdiklerini belirten Adıbelli, “Çin her ne kadar eski Soğuk Savaş dilini kullanmayalım dese de tüm bunlar dünyanın yeni bir döneme girdiğini ve bölünmüş bir dünya olduğunu gösteriyor” dedi.

Bu bölünmüş dünyayı, “ABD ve müttefikleri, Çin ve müttefikleri” diye tarif eden Adıbelli, blokların birinde ABD ve İngiltere var, diğerinde de Çin ve Rusya. İngiltere diyorum çünkü AUKUS bunu gösteriyor, bakın AUKUS’a Fransa’yı dahi almadılar. ABD, İngiltere ile hareket ediyor” ifadelerini kullandı.

Dünyanın yeni bir kutuplaşmanın eşiğinde olduğunu söyleyen Adıbelli, “Her ne kadar çok kutupluluk dense de dünya iki grubun etrafında şekilleniyor. Ukrayna savaşında ve BM oylamalarında bunu gördük. Herkes iki blok arasında taraf belirliyor, çekimser kalanları bile ABD kendi blokunda sayıyor” dedi.

“Bu noktada bir soru ortaya çıkıyor: 21. yüzyılda dünyayı kim ya da hangi blok yönetecek?” diyen Adıbelli, bugün bütün küresel mücadelenin bu soru üzerinden yürüdüğü yorumunu yaptı.

DİPLOMASİ

Katar’ın lobicisi damat

Yayınlanma

Katar Başbakanı, geçen BM Güvenlik Konseyi’ne katılmak üzere geldiği New York’ta çoğunluğu Yahudi işadamları ve milyarderlerden oluşan bir grubun özel toplantısına katıldı. Toplantı, eski ABD Başkanı Trump’ın damadı Jared Kushner ve kızı Ivanka Trump tarafından organize edildi.

Toplantı hakkında doğrudan bilgi sahibi üç kaynağın Axios’a verdiği bilgiye göre toplantıda Katar Başbakanı Muhammed bin Abdurrahman el-Sani, Katar’ın Hamas’la ilişkisine dair soruları yanıtladı.

Katar, Gazze’de devam eden savaş sırasında rehinelerin serbest bırakılmasına ilişkin İsrail ve Hamas arasındaki yürütülen müzakerelere aracılık ediyor. El-Sani toplantıda ülkesinin rehinelerin serbest bırakılması için yürüttüğü çabalardan bahsetti.

Axios’ta yer alan haberde, Katar’ın Hamas ile ilişkileri nedeniyle Kongre üyeleri ve Yahudi örgütleri tarafından baskı görmeye başladığı ve incelemeye alındığı belirtildi. Biden yönetimi ve İsrail hükümetinin bugüne kadar 100’den fazla rehinenin serbest bırakılmasını sağlayan anlaşmada Katar’ın rolünü takdir etmelerine rağmen savaştan sonra Katar’a bu konuda baskı yapacaklarının sinyallerini verdiği aktarıldı. Haberde Hamas ile ilişkileri nedeniyle Katar’ın da ABD ve özellikle Kongre nezdindeki konumuna zarar verebileceği endişesiyle Washington’daki lobi faaliyetlerini artırdığına dikkat çekildi.

Toplantıyı organize eden ve Trump’ın Orta Doğu danışmanlığını da yapan Damat Kushner, Trump’ın görev süresi dolduktan sonra Basra Körfezi bölgesindeki yatırımlar için para toplayan bir özel sermaye fonu kurmuştu. New York Times’a göre Katarlı bir şirket Kushner’in fonuna yaklaşık 200 milyon dolar yatırım yaptı.

New York’taki toplantının katılımcılarından biri Axios’a Katar Başbakanı’nın Hamas ile yakın ilişkilerinin ve Hamas liderlerinin Doha’da ağırlanmasının 2006’da Bush yönetiminin desteğiyle başladığını söylediğini aktardı. Habere göre el-Sani; Obama ve Trump yönetimlerinin de Katar’ı Gazze’deki durumu idare etmek için Hamas’la açık bir kanalı sürdürmeye teşvik ettiğini belirtti. Toplantıya katılan kişiye göre Katar Başbakanı, ülkesinin son beş yılda Gazze’ye maaş, yakıt ve yoksullara yardım için aktardığı milyarlarca doların İsrail hükümetiyle koordine edildiğini ve İsrail hükümeti tarafından onaylandığını söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

COP28 başkanı fosil yakıtların kullanımdan kaldırılması taleplerinin arkasında ‘bilim olmadığını’ savundu

Yayınlanma

Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) ev sahipliğinde Dubai’de düzenlenen COP28’e başkanlık eden Sultan el-Cabir, fosil yakıtların kullanımdan kaldırılmasına yönelik taleplerin arkasında ‘bilim olmadığını’ söyledi.

Geçtiğimiz ay İrlanda’nın eski cumhurbaşkanı Mary Robinson ile birlikte katıldığı bir online etkinlikte Cabir’in “petrolden vazgeçmenin dünyayı mağaralara geri götüreceği” yönündeki ifadeleri gündem oldu.

İlk olarak The Guardian tarafından haberleştirilen açıklamalar pazar günü Dubai’deki Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde yankı buldu ve bazı iklim bilimciler ve aktivistler tarafından sert bir şekilde eleştirildi.

Haberlere yanıt veren bir COP28 sözcüsü ise, bunun “başkanlığın gündemini baltalamaya yönelik bir başka girişim” olduğunu savundu.

Sözcü, “COP başkanı, 1.5C’ye ulaşmanın bir dizi alan ve sektörde eylem gerektirdiğini söylerken tereddütsüzdü. COP Başkanı, fosil yakıtların aşamalı olarak azaltılması ve terk edilmesinin kaçınılmaz olduğu ve 1.5C’yi ulaşılabilir bir seviyede tutmamız gerektiği konusunda nettir” ifadelerini kullandı.

COP28 Dubai’de başlıyor: Hangi tartışmalar gündemde?

Fosil yakıtlar tartışması

COP28’deki en tartışmalı gündemlerden biri fosil yakıtların gelecekteki rolü ve ülkelerin CO2 yayan kömür, petrol ve gaz kullanımını aşamalı olarak durdurmaya başlamaları gerekip gerekmediği üzerine.

Ülkeler COP26’da kömür kullanımını aşamalı olarak azaltma konusunda anlaştılar, ancak gezegeni ısıtan emisyonların ana kaynağı olan tüm fosil yakıtları bırakma konusunda hiçbir zaman anlaşamadılar.

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ülkelerin fosil yakıtları aşamalı olarak terk etmelerini taahhüt eden nihai bir COP28 anlaşmasında ısrar ediyor. Ancak G20 grubu temmuz ayındaki zirvede bu konuda anlaşmaya varamadı. Bazı gelişmekte olan ekonomiler ise fosil yakıtların tamamen kullanımdan kaldırılmasına karşı çıkacaklarını açıkladılar.

BAE ve ekonomileri fosil yakıtlara bağımlı olan diğer ülkeler, COP28’in CO2 emisyonlarını yakalamak ve yeraltında depolamak için tasarlanan yeni teknolojilere odaklanmasını istiyor.

Uluslararası Enerji Ajansı bu emisyon azaltma teknolojilerinin küresel iklim hedeflerine ulaşılması için çok önemli olduğunu söylese de bu teknolojiler aynı zamanda pahalı ve şu anda büyük ölçekte kullanılmıyor.

Öte yandan BM’nin iklim değişikliği tehdidine karşı küresel müdahaleyi desteklemekle görevli birimi olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) tarafından pazar günü yayınlanan bir rapor fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasını “müzakere edilemez” olarak nitelendirdi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres zirvenin ikinci gününde bir açıklama yaptı ve şu ifadeleri kullandı: “Bilim net: 1.5C sınırı ancak tüm fosil yakıtları yakmayı nihai olarak durdurursak mümkün. Azaltmak değil, hafifletmek değil. Net bir zaman çerçevesi ile aşamalı olarak sonlandırmak”

AB komisyon üyesi Ursula von der Leyen de delegelere yaptığı açıklamada, “Fosil yakıtları aşamalı olarak terk etmeliyiz. Ve metan emisyonlarını azaltmalıyız” dedi.

Öte yandan zirvede her iki seçeneğin yanı sıra sadece kömürü hedef alan ya da fosil yakıtları tamamen dışlayan öneriler de masada duruyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Lula sekiz yıl aradan sonra Berlin’de

Yayınlanma

Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva, Latin Amerika ve Avrupa’nın en büyük ekonomilerinin ilişkileri canlandırma arayışları sürerken sekiz yıl sonra ilk kez pazar günü Berlin’e gitti.

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, göreve başlamasından sadece birkaç hafta sonra Lula’yı Brezilya’da ziyaret eden ilk yabancı lider olmuştu.

Almanya Şansölyesi 2021’in sonlarında göreve geldiğinden bu yana ‘Küresel Güney’ ile bağları geliştirme arayışında. Almanya ayrıca, kısmen Çin’e olan bağımlılığını azaltmak ve vasıflı işgücü açığını kapatmak için ticaretini çeşitlendirme çabasında Brezilya’yı kilit bir ortak olarak görüyor.

Fakat Alman İş Dünyası Latin Amerika Komitesine göre, Almanya’nın Brezilya’ya ihracatı son on yılda sadece %3 artarken, bu oran ABD ve Çin’in Brezilya’ya ihracatında sırasıyla %38 ve %87 olarak gerçekleşti.

Her iki ülke de Avrupa Birliği ile Güney Amerika’nın en büyük ticaret bloğu olan ve şu anda Brezilya’nın başkanlığını yürüttüğü Mercosur arasında ticaret anlaşması yapılması için bastırıyor.

Reuters’ın aktardığına göre Alman Ekonomi Bakanlığı sözcüsü Cuma günü yaptığı açıklamada, “Bu anlaşmayı desteklediğimiz ve bunun için çabaladığımız biliniyor ve aynı zamanda gerçekten hızlı bir şekilde sonuçlanmasını istiyoruz,” dedi.

Yirmi yıl süren görüşmelerin ardından 2019 yılında bir ticaret anlaşması üzerinde prensipte anlaşmaya varılmıştı fakat AB tarafından talep edilen ek çevresel taahhütler Brezilya ve Arjantin’in müzakereleri uzatan yeni tavizler istemesine yol açtı.

Lula bu sabah Bellevue Sarayı önünde Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier tarafından askeri törenle karşılandı.

İki devlet başkanı arasındaki görüşmelerin ardından Federal Cumhurbaşkanı Ofisi tarafından yapılan açıklamada, “Brezilya, küresel iklim gündeminin ilerletilmesinde Almanya ve Avrupa için çok önemli bir ortaktır. İklim krizi, yoksulluk ve eşitsizlikle mücadelede Almanya ve Brezilya arasındaki işbirliği daha da güçlendirilmelidir,” denildi.

Alman hükümetine göre görüşmeler ikili ekonomik ve mali politika konuları, yeşil dönüşüm ve enerji, iklim, çevresel kalkınma, gıda, dış politika ve savunma politikası konularına odaklanacak. Toplantıya dokuzu Alman tarafından olmak üzere her iki taraftan da çok sayıda bakan katılacak.

İki lider arasında Filistin meselesinin gerilim yaratıp yaratmayacağı da merak konusu. Lula, İsrail’in Gazze’ye yönelik işgal faaliyetini açıkça kınarken, Alman hükümeti ve Şansölye Scholz İsrail’in en önemli destekçilerinden.

En önemli başlık AB-Mercosur ticaret anlaşması

DW’de yer alan bir analize göre, hem Lula hem de Scholz, AB ile Arjantin, Brezilya, Uruguay ve Paraguay’dan oluşan ve 715 milyonluk bir pazarı temsil eden Mercosur arasındaki serbest ticaret anlaşmasını sert bir şekilde eleştiren ve hatta Güney Amerika ittifakından çekilme tehdidinde bulunan Javier Milei’nin Arjantin başkanlık seçimlerindeki son zaferi karşısında alarma geçti.

Analize göre Lula ve Scholz Berlin’de bir araya gelirken, bu durum muhtemelen 2019’da varılan siyasi anlaşmayı sonuçlandırmaları için acil bir uyandırma çağrısı işlevi görecek.

Macron’un açıklamaları anlaşmaya darbe vurdu

Bununla birlikte müzakerelerin bu yıl sonuna kadar sonuçlanması mümkün olmayabilir. AB’nin ticaretten sorumlu komiseri Valdis Dombrovskis, ticaret anlaşmasını sonuçlandırmak üzere Brezilya’ya yapacağı ziyareti, anlaşmanın bu yıl içinde tamamlanma ihtimalinin azalması üzerine iptal etti. Ticaret şefinin 7 Aralık’ta Mercosur ülkeleri toplantısı için Rio de Janeiro’ya gitmesi bekleniyordu.

Fakat anlaşma, Arjantin’deki hükümet değişikliğinin yanı sıra Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un muhalefetini açıkça ifade etmesi ile de çıkmaza girdi.

Macron, Cumartesi günü BM’nin COP28 iklim zirvesinde Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva ile yaptığı görüşmenin ardından anlaşmanın tamamlanması konusunda belirsizlik yarattı. Fransız lider, ‘çevresel hedeflerin eksikliği’ konusunda endişeleri olduğunu söyledi.

Macron, “Avrupa Birliği ile Mercosur anlaşmasına karşıyım. Bu, [Lula’nın] Brezilya’da yaptıklarıyla ve bizim yaptıklarımızla tamamen çelişen bir anlaşma. Bu anlaşma 20 yıl önce müzakere edilmiş ve bizim onarmaya çalıştığımız ama kötü bir şekilde onarılmış bir anlaşmadır,” dedi.

Fransız lider, Fransız çiftçilerinden, Fransız sanayicilerinden ve Avrupa’nın her yerinden ‘karbonsuzlaştırmaya’ yönelik yeni kurallar uygulamak için çaba sarf etmelerini isteyemeyeceğini savundu. Macron, anlaşma ile birlikte gümrük vergilerinin kaldırılmasına yönelik bir hamle yapamayacağını da sözlerine ekledi.

Fransa’nın yanı sıra İrlanda tarım sektörü de Mercosur anlaşmasına itiraz ediyor. Financial Times’ta (FT) yer alan bir habere göre Macron’un yorumları, yirmi yıldır müzakereleri devam eden bir anlaşmaya yakın olduklarını uman AB yetkililerini hayal kırıklığına uğrattı. İki AB diplomatı bu yıl bir anlaşmaya varma şansının azaldığını söylerken, bir diplomat da anlaşmaya yönelik görüşmelerin 2024 yazına kadar tamamen çökebileceğini belirtti.

Üst düzey bir Brezilyalı diplomat ise Brezilya’nın ‘[Avrupa] Komisyonu ve yeni Arjantin hükümetiyle çalışmaya devam etme niyetinde olduğunu, zira bir anlaşmaya yakın olduklarını’ söyledi. Diplomat, Milei hükümetinin anlaşmanın devam etmesini istediğini belirttiğini ileri sürdü.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English