Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) önde gelen yayın organlarından Foreing Policy dergisinde Stephan M. Walt imzasıyla çıkan makale “Amerika Çok Kutuplu Dünyadan Çok Korkuyor” başlığını taşıyor. Harvard Üniversitesi’nde profesör olan siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler teorilerinde realist akımın bilinen temsilcilerinden Walt, “Biden yönetiminin artık var olmayan tek kutuplu dünya düzeni için mücadele ettiği” tespitini yapıyor ve Amerikan yönetimini “çok kutuplu bir dünyayı kabul etmeye” davet ediyor.
Soğuk Savaş’ın ardından gelen tek kutuplu dönemde, dünyanın çok kutuplu düzene evrileceği yönünde çok sayıda analiz yapıldığını anımsatan Foreign Policy yazarı, Rusya, Çin, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin liderliklerinden çok kutupluluk çağrıları gelmesini şaşırtıcı bulmadığını belirtiyor.
ABD müttefiklerinin “ilginç” eğilimi
Stephan M. Walt, “daha ilginç” olan noktanın ABD’nin müttefiklerinden de yükselen çok kutuplu düzen çağrıları olduğunu belirtiyor:
“Eski Almanya Şansölyesi Gerhard Schröder, ABD’nin tek taraflılığının ‘inkar edilemez tehlikesi’ konusunda uyarmıştı. Eski Fransa Dışişleri Bakanı Hubert Vedrine ‘Fransa’nın bütün dış politikasının, yarının dünyasını bir değil birkaç kutuptan oluşturmayı hedeflediğini’ ilan etmişti. Mevcut Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Avrupa’nın birliğine ve stratejik özerkliğine desteği, benzer bir dürtüyü ortaya koyuyor.”
“Sürpriz Sürpriz: ABD liderleri aynı fikirde değil” diyen Walt, Amerikan yönetimlerinin “tartışmasız üstünlük konumundan vazgeçmek istemediğini” belirtiyor.
1991’den bu yana Amerikan yönetimlerinin ulusal güvenlik ve strateji belgelerine “eşit düzeyde rakiplerin ortaya çıkışını engellemek ve ABD üstünlüğünü korumak” amaçlarının yazıldığını belirten Walt, tanınmış akademisyenlerin de ABD’nin üstünlüğü fikrini; “özgürlüğün geleceği için zorunlu” olduğu iddiasıyla savunduğunu aktarıyor.
“Tek kutupluluğu geri getirmek imkansız”
Foreign Policy yazarı Amerikan akademik çevrelerindeki tek kutupluluğu savunan görüşlere zamanında kendisinin de katkı sunduğunu anımsatıyor. Ancak önerilerinin Amerikan yönetimleri tarafından dikkate alınmadığını da not ediyor.
Walt, ABD liderliğinin, “Rusya’yı askeri bir yenilgiyle zayıf bırakma ve Çin’in kritik yarı iletken teknolojisine erişimini kısıtlayarak Pekin’in yükselişini bastırma” hedeflerinin gerçekleşmesi durumunda bile “tek kutupluluğu geri getirmenin muhtemelen imkansız olduğu” değerlendirmesini yapıyor.
Yazara göre dünya düzeninin gittiği noktayı iki olasılık içinde tarif etmek mümkün: Birinci seçenek ABD ve Çin’in birer kutup olarak belirdiği iki kutuplu bir düzen. İkinci seçenek ise; ABD’nin, eşit olmayan güçlere sahip Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, yeniden silahlanmış Almanya ve Japonya gibi büyük devletler arasında birinci konumda olduğu bir dünya düzeni.
Çok kutupluluğa ilişkin iki görüş
Şekillenmekte olan dünya düzeninin biçimi ve bu biçimin olası sonuçları hakkında teorisyenler arasında görüş farkları olduğunu anımsatan Walt, tartışmayı iki ana başlıkta özetliyor. Klasik realist Hans Morgenthau’nun savunduğu görüşe göre çok kutuplu sistem savaşa daha az meyilli bir dünya düzen getirecek. Bu yaklaşıma göre devletler tehlikeyi çevrelemek ve savaşı engellemek için yeni birliktelikler kurabilir.
Kenneth Waltz ve John Mearsheimer’ın içinde olduğu yapısal realistler ise bu argümana itiraz ediyor. Yazar, bu yaklaşımı savunanların “iki kutuplu sistemlerin daha istikrarlı olduğu” görüşünde olduklarını aktarıyor. Yapısal realistlere göre çok kutupluluğun doğasında yer alan esneklik “büyük bir belirsizlik yaratır” ve statükoyu değiştirmek isteyen güçlere alan açabilir. Bu durum da savaşların kapısını aralayabilir.
Bu yaklaşımları özetleyen Foreign Policy yazarı, çok kutupluluğun sonuçlarının farkında olarak dış politikasını uygun bir şekilde ayarlaması durumunda “ABD için o kadar da kötü olmayabileceği” yorumunu yapıyor.
“Tek kutupluluk ABD için iyi değildi”
11 Eylül saldırıları, Afganistan ve Irak işgalleriyle simgeleşen rejim değiştirme programları, ABD iç politikasında alarm zillerinin çalmasına neden olan ekonomik krizler gibi olumsuzlukları anımsatan Stephan M. Walt, “Tek kutupluluğun ABD için o kadar da iyi olmadığını kabul edelim” diyor.
Harvard profesörü Walt makalesini şöyle sürdürüyor:
“Çok kutupluluğun geri dönüşü, Avrasya’nın farklı güçteki birçok büyük gücü içerdiği bir dünyayı yeniden yaratacaktır. Bu devletler birbirlerine çok yakın olduklarında muhtemelen birbirlerine temkinli bakıyorlar. Bu durum ABD’ye ihtiyaç duyulduğunda ittifaklarını ayarlaması için hatırı sayılır bir esneklik sağlıyor. Tıpkı 2. Dünya Savaşı’nda Stalinist Rusya ile müttefiklik kurduğunda ve Soğuk Savaş döneminde Maoist Çin ile arasını düzelttiğinde yaptığı gibi. Uygun müttefikleri seçme yeteneği ABD’nin geçmişteki dış politika başarılarının gizli bileşenidir.”
Foreign Policy yazarı Stephan M. Walt makalesini bir tespit ve bir soruyla bitiriyor:
“İlk değindiğim noktaya dönersek ABD son birkaç on yılda düzeni sağlamak için Orta Doğu’da, Avrupa’da ve hatta Asya’da harika bir iş çıkarmış gibi görünmüyor. Yerel güçlerin daha kötüsünü yapacağından veya daha kötü yapmalarının Amerikalılar için önemli olacağından yüzde yüz emin miyiz?”