Bizi Takip Edin

AVRUPA

Gutsul’un ikinci Moskova zirvesi, Sandu’nun AB bayraklı gizli ziyareti: Gagavuzya’da son durum

Yayınlanma

Gagavuzya Özerk Bölgesi Başkanı Evgenia Gutsul ve Gagavuzya Halk Meclisi Başkanı Dmitriy Konstantinov’un bulunduğu bir heyet, geçen ay Rusya’nın başkenti Moskova’ya giderek Rusya parlamentosunun üst kanadı Federasyon Konseyi’nin Başkanı Valentina Matviyenko ve Başkan Yardımcısı Konstantin Kosaçev ile bir araya gelmişti.

Ağırlıklı olarak Rusya ile Gagavuzya arasındaki ticari ve ekonomik etkileşim konuları üzerinde durulan toplantıda Gutsul, ‘Gagavuzya’nın Rusya ile iyi ilişkiler içinde olmak istediğini ve Rusya Federasyonu’ndan sürekli destek istediğini’ söylemişti.

Gagavuz Türklerinin lideri, bu görüşmeden yaklaşık bir ay sonra, Rusya’ya ikinci bir ziyarette bulundu ve kendi ifadeleriyle ‘harika haberlerle’ döndü.

Gutsul ve heyeti, Rusya ziyaretinin ardından havalimanında ek kontrollere tabi tutuldu. Konstantinov’a göre, heyetin telefonları bile kontrol edildi.

‘Bravo’

O esnada, Gutsul’a destek için havalimanında toplanan kalabalık, kendisini “Bravo” sloganları ve çiçeklerle karşıladı.

Gutsul, ziyarete ilişkin yaptığı yazılı açıklamada şunları söyledi:

“Promsvyazbank ile birlikte, mayıs ayının ilk gününden itibaren Gagavuz emeklilerine emeklilik katkılarının ödenmesini sağlayacak bir çözüm bulduk! En düşük maaşlardan bazılarını alan devlet çalışanlarımıza da yardımcı olacağız.

Ekibimiz, Moldovalı yetkililerin direnişine rağmen adım adım özerklikteki her aileye destek verecek.”

Gagavuz Türkleri aynı zamanda, Rusya’nın yardımıyla oluşturulan bir insani fondan emekli maaşları ve maaşlara ek ödemeler alacak.

Rus TASS haber ajansına göre, Konstantinov da söz konusu fonla ilgili “Bu insani yardım bir insani fon açtı. İnsanlar zor zamanlarda halkımıza yardım etmeye karar verdiler. Burada suç teşkil eden hiçbir şey yok” açıklamasında bulundu. Konstantinov ayrıca, Moldovalı yetkililerin Rusya’nın özerkliğe yardımını engellemeye çalışabileceğinden korktuğunu ifade etti.

Rus bankası işe yarayacak mı?

Promsvyazbank, Federal Mülk Yönetim Ajansı’na bağlı bir banka. Ukrayna’daki savaşın başlangıcından bu yana ise ABD, Avrupa Birliği ve İngiltere’nin yaptırımları altında.

Gagavuz Türklerinin beklediği ödemenin ise ‘Mir’ sistemi üzerinden yapılması planlanıyor. Visa ve Mastercard’ın Rusya’dan çekilmesinin ardından en popüler sistem halini aldı. Mir, daha önce Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’de de kullanılsa da, bu ülkere ABD yaptırım tehdidi nedeniyle Mir’i terk etmeye başladı. Sistem, aktif olarak Rusya, Belarus, Transdinyester, Tacikistan, Küba, Vietnam ve Laos’ta kullanılıyor.

Ancak Gagavuzya’da bu ödeme sisteminin nasıl işleyeceği tam olarak belli değil, çünkü ‘Mir’ ödeme sistemi Moldova’da çalışmıyor.

Kişinev merkezli NewsMaker’a göre, yapılan anlaşma hakkında yorum yapan Promsvyazbank başkanı Pyotr Fradkov, “Promsvyazbank’ın özellikle insani desteğe ihtiyaç duyan kamu sektörü çalışanları ve emeklilere hesap açma olanağı sağlaması sayesinde, onların yakınları ve dostları artık Promsvyazbank’ın elektronik platformları üzerinden rahat ve kolay bir şekilde sınır ötesi transfer yapabilecek” ifadelerini kullandı ve Rusya’da yaşayan Gagavuzların ‘ayrı bir tarifeyle Promsvyazbank’ta ek, özel hizmetler alabileceğini’ belirtti.

Moldovalı uzmanlar ise, Gutsul’un bu vaadinin de ‘Rusya’dan ucuz gaz sağlama gibi yalan olduğunu’ iddia ediyor. Tek seçeneğin ‘Mir kartlarını kullanmak için Transdinyester’e gitmek olduğu’ ise öne sürülen ‘çözümler’ arasında.

Yani, nasıl hayata geçirileceği henüz belli olmayan bu girişimi, detaylar netleşene kadar Gagavuz liderliğinin siyasi rotasını gösteren bir işaret olarak okumak da mümkün.

Ne olmuştu?

Gagavuzya Başkanı Gutsul, 2023 yılında Moldova hükümetinin Gagavuz Türklerinin emeklilik parasına bloke koyduğunu açıklamıştı.

Moldova haber kuruluşlarından Agora’ya konuşan Moldova hükümet sözcüsü Daniel Vodă ise, “Ülkemizin vatandaşlarından çalınan paralara el konulacak ve bazı suç gruplarının siyasi hırsları körüklenmeden vatandaşlar için kullanılacak” yorumunu yapmıştı.

Moldova hükümetinin Gagavuzlara yönelik siyasi ve ekonomik baskısı yeni değil. Gagavuz Türkleri, tarihsel ve kültürel olarak Rus dünyasına yakın bir halk, ve Moldova’da kapatılan, Ilan Şor’un liderliğindeki Şor Partisi’nden bir başkan tarafından yönetiliyor. Yani ‘suçları’ büyük…

Gutsul, Gagavuzya’da Sosyalist Parti’den 36 yaşındaki rakibi Grigori Uzun’u yenerek Gagavuzya’da başkanlık koltuğuna oturmuştu.

Moldova liderinden AB bayraklı ‘gizli’ ziyaret

Öte yandan, Gutsul Rusya’dayken, Moldova lideri Maya Sandu neredeyse gizlice ve yoğun güvenlik önlemleri altında Gagavuzya’ya gelerek Komrat Üniversitesi öğrencileriyle bir araya geldi. Bölge sakinleri ve ziyaretçi gazeteciler polis tarafından geri püskürtüldü. Binaya yalnızca kontrollü medya temsilcilerinin girmesine izin verildi ve etkinliğin yapıldığı binaya Avrupa Birliği bayrağı çekildi.

Sandu’ya soru soran bir öğrenci, etkinlikten önce ‘siyasi soru sormamaları konusunda uyarıldıklarını’ söyledi. Gagavuz kamuoyunda hakim görüş, etkinliğe yalnızca Gagavuzya’daki Sandu destekçilerinin çağırıldığı yönünde.

Bu görüşün gerçeklik payı var, zira, Sandu’ya soru sormak için bekleyen Gagavuzlar ve çok sayıda gazeteci salona alınmadı ve polisle halk arasında arbede yaşandı.

Yapılan uyarılara rağmen protestolarla karşılanan ziyaretinde Gutsul, “Ucuz propagandanın aksine Kişinev, Gagavuzya’nın gelişimini ve refahını çok ciddiye alıyor” dedi ancak Gagavuzların gündemindeki ekonomik problemlerden ziyade ‘Avrupa Birliği hedefinden’ bahsetmeyi tercih etti.

Özetle, Gagavuzlarla Moldova hükümeti arasındaki çatlak derinleşmeye devam ediyor. Moldova yönetimi, bu özerk bölgeye ancak kurgulanmış ziyaretlerle temas edebilir halde. Gagavuz önderliği ise, çareyi Ruslarda görüyor. Moldova’nın bir diğer tartışmalı bölgesi Transdinyester’in de Rusya’yla ilişkileri düşünüldüğünde, Sandu yönetiminin ‘AB ısrarı’, ülkede gerçek bir bölünmenin önünü açabilir.

Elbette ki bütün bunların sonucunda, Sandu hükümetinin yıkıcı tutumu yerine ‘Kremlin’in parmağı’ aranacak…

AVRUPA

Telegraph: İngiliz ordusu Starmer’ın Ukrayna planına ‘siyasi tiyatro’ diyor

Yayınlanma

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer’ın Ukrayna’da ‘barışı’ korumak için asker göndermeye tamam diyen ‘istekliler koalisyonu’ planları ‘siyasi tiyatro’ olarak nitelendirilerek reddedildi.

Başbakan bu ayın başlarında barışı koruma girişimini önermiş ve birçok ülkenin herhangi bir barış anlaşmasını uygulamaya hazır olduğu konusunda ısrar etmişti.

Fakat hangi birliklerin ve teçhizatın gönderileceğine dair çok az somut ayrıntı ortaya çıktı.

Pazar günü ise, üst düzey askeri kaynaklar The Telegraph’a Starmer’ın “aceleci davranıp hata yaptığını” söyleyerek planları reddetti.

Bu hafta başında Donald Trump’ın özel temsilcisi de planları “kasıntı ve poz” olarak nitelendirerek reddetmişti. Steve Witkoff , bu fikrin Başbakan ve diğer Avrupalı liderlerin “hepimiz Winston Churchill gibi olmalıyız” şeklindeki “basit” düşüncesine dayandığını söylemişti.

Beyaz Saray’ın hem Batı hem de Ortodoks kiliselerinde Paskalya Pazarına denk gelen 20 Nisan’a kadar Rusya ve Ukrayna arasında bir barış anlaşmasına aracılık etme taahhüdünde bulunduğu öne sürülüyor.

Üst düzey bir ordu kaynağı bu süre zarfında Ukrayna’ya yönelik bir destek planının hazırlanmasının “uzaktan yakından mümkün olmadığını” söyledi.

Kaynak, “Tanımlanmış bir askeri son durum ya da askeri-stratejik planlama varsayımı yok. Bunların hepsi siyasi tiyatro,” dedi.

Starmer’ın “ne hakkında konuştuğunu bilmeden sahada askerden bahsederek aceleci davranıp hata yaptığını” kaydeden kaynak, bu nedenle artık bu konuda daha az şey duyduklarını belirtti.

Savunma Bakanlığı kaynakları pazar gecesi koalisyonun ivme kazandığını ve ilgili ülkelerin “barışı sağlamak için adım atmaya hazır olduklarını” ısrarla vurguladılar.

The Telegraph geçen hafta, 30 ülkenin Londra’nın batısındaki Northwood’da bulunan Daimi Ortak Karargah’ta (PJHQ) bir araya gelmesiyle koalisyon tarafından tartışılan öneriler çerçevesinde Kraliyet Hava Kuvvetleri (RAF) savaş uçaklarının Ukrayna semalarında polislik yapacağını ortaya çıkarmıştı.

İngiliz Typhoon’larının yerdeki birliklere hava koruması sağlayabileceği öne sürülmüştü, fakat gönderilebilecek birliklerin sayısı netleştirilmedi.

Bir savunma kaynağı görüşmeleri “erken aşamada” olarak tanımlarken, görüşmelerin 30 ülkenin “birbirini tanımasıyla” ilgili olduğunu da sözlerine ekledi.

Bir askeri kaynak ise, “Bu siyaset. Bunun askeri bir anlamı yok,” dedi.

Kaynak, ne Rusların ne de Amerikalıların Britanya’nın liderlik ettiği koalisyonu desteklediğini sözlerine ekledi ve koalisyon görüşmelerinin “kimsenin görevinin ne olduğunu bilmemesi” nedeniyle karmaşıklaştığı uyarısında bulundu.

Askeri kaynak, “Ukrayna ve çevresinde yaklaşık 700.000 Rus ve silah altında bir milyondan fazla Ukraynalı var. Ülkenin batısında, cephe hattından 400 km uzakta konuşlanmış 10.000 kişilik bir uluslararası güç ne yapacak? Kendisini bile koruyamaz. Görevi nedir? Meşruiyeti nedir? Angajman kuralları nelerdir? Nasıl komuta ediliyor, tedarik ediliyor ve barındırılıyor? Ne kadar süreyle ve neden orada? Kimse bilmiyor,” diye konuştu.

Askeriyeden üst düzey bir kaynak, ordunun Trump’ın Paskalya’ya kadar verdiği süre içinde işe yarayacak bir plan yapabileceğinden emin olmakla birlikte, istekliler koalisyonunun ortaya koyduğu planın gerçekten uygulanıp uygulanmayacağının “siyasi ve diplomatik bir soru” olmaya devam ettiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Litvanya da Rusya sınırını mayınlamaya karar verdi

Yayınlanma

Litvanya Savunma Bakanlığı, Rusya ve Belarus ile olan sınırlarının savunma planını güncellediğini duyurdu.

Yapılan açıklamaya göre, “karşı hareketliliği” daha etkin bir şekilde sağlamak amacıyla, Polonya örneğinde olduğu gibi, kuzeydoğu kanadında çeşitli tahkimat seviyeleri oluşturulacak.

Bu tahkimatlar arasında piyade ve tanklara karşı mayınlı alanlar da yer alacak.

Bakanlık, bölgesel ortakların bu girişimin finansmanı için Avrupa Birliği’nden (AB) destek almayı hedeflediğini belirtti.

Litvanya Savunma Bakanı Dovile Şakaliene, Polonyalı mevkidaşı ile “Doğu Kalkanı” ve “Baltık Savunma Hattı”nın birleştirilmesi konusunu görüştü.

Şakaliene, Finlandiyalı mevkidaşı ile de Finlandiya’nın ortak sınır güçlendirme planına katılımını ele aldı.

Daha önce Polonya, Litvanya, Letonya ve Estonya, askeri tehdidin arttığı gerekçesiyle, piyade mayınlarının yasaklanmasına ilişkin Ottawa Sözleşmesi’nden çekilme kararı almıştı.

Bu kararın hemen ardından Polonya Savunma Bakan Yardımcısı Pavel Bejda, ülkesinin Kaliningrad oblastı ve Belarus ile olan sınırlarını mayınlayacağını duyurdu.

Bejda, Polonya’nın doğu sınırlarını güçlendirmeyi amaçlayan “Doğu Kalkanı” programı kapsamında 1 milyon adede kadar mayın üretmeyi planladıklarını da sözlerine ekledi.

Proje kapsamında ayrıca 800 kilometre hendek, tahkimat, çit ve bir video gözetim sistemi kurulması planlanıyor.

“Baltık Savunma Hattı” ise, benzer önlemlerin yanı sıra 1000 beton sığınağın inşası ve mühimmat depolarının yerleştirilmesini içeriyor.

Bu hattın amacı, “askeri tehdidi caydırmak ve savunmak” olarak açıklandı.

Aralık ayında Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Rusya ve Belarus ile komşu olan altı Avrupa ülkesinin sınırlarını korumak için 170 milyon avro alacağını duyurmuştu.

Polonya’ya 52 milyon avro, Finlandiya’ya ise 50 milyon avro tahsis edildi.

Litvanya, Letonya ve Estonya sırasıyla 15,4 milyon avro, 17 milyon avro ve 19,4 milyon avro aldı. Norveç’e de 15,4 milyon avro sağlandı. Bu ülkelerin hepsi NATO üyesi.

ABD Başkanı Donald Trump da bir çatışma durumunda, savunmaya GSYİH’lerinin yüzde 2’si oranında harcama yapmayan ülkelere askeri yardımda bulunmak istemediğini ifade etmişti.

Avrupa, ABD’nin bloktan tamamen çekilmesinden endişe duyuyor ve bu senaryoya hazırlanıyor.

AB, Mart ayında bölgedeki silahlı kuvvetlerin yeniden silahlandırılması ve modernizasyonu için 800 milyar avroluk bir planı onayladı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Alman siyasi partilerinden İmamoğlu’nun tutuklanmasına tepkiler

Yayınlanma

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ‘yolsuzluk’ iddiaları gerekçe gösterilerek tutuklanmasının dünyadaki yankıları sürüyor.

Avrupa’nın en büyük ekonomisi ve Türkiye’nin en büyük ihracat pazarı Almanya’daki siyasi partilerden karara yönelik tepkiler geliyor.

23 Şubat’taki erken federal seçimlerden birinci parti olarak çıkan CDU/CSU’nun meclis grubunun dış politika sözcüsü Jürgen Hardt, “Tutuklamanın zamanlaması ve siyasi bağlamı, [Recep Tayyip] Erdoğan’ın siyasi rakiplerinden birinin demokratik haklarından mahrum bırakılacağını gösteriyor. Almanya, Erdoğan’ın otokrasiye doğru bir adım daha attığını ve bu işbirliği yolunun kabul edilemeyeceğini açıkça ortaya koymalıdır,” dedi.

CDU/CSU ve SPD’den oluşan olası bir hükümet oluşumuna da değinen Hardt, “Bu, yeni bir Alman hükümetiyle gelecekteki işbirliği için çok sorunlu bir başlangıç olacaktır. Sonuçta, Türkiye ile iyi ilişkiler iktisadi, sosyo-politik ve güvenlik politikaları açısından çıkarlarımıza uygundur,” ifadelerini kullandı.

Hardt, “Türkiye’nin istikrarına ve mahkemelerinin bağımsızlığına duyulan güven ve güvenilirliğin” bu ilişkilerde önemli bir rol oynadığını vurgularken, NATO müttefiki Türkiye’nin ‘güvenilirliğine duyulan güvenin’, Erdoğan’ın ‘tek adam iç politikası’ nedeniyle zarar gördüğünü ve “Ankara’da konuşacak kimse olmadığı için Türk-Alman ilişkileri giderek daha fazla işlemsel anlaşmalara dayanmak zorunda kaldığını” öne sürdü.

Hardt ayrıca Erdoğan’ın siyasi baskısının Türkiye üzerinde olumsuz bir iktisadi etki yaratacağını tahmin ederek, “Türkiye’nin iktisadi verileri zaten çok zorda olsa da, piyasalar bir kez daha Türkiye’deki yasal kesinlik eksikliğine hassas bir şekilde tepki verecektir,” dedi.

Federal Meclis’teki SPD, CDU ve CSU ile bugün (23 Mart) devam edecek olan koalisyon müzakerelerine atıfta bulunarak konuyla ilgili bir açıklamayı erteledi.

Yeşiller parlamento grubunun dış politika uzmanı Max Lucks, Die Welt’e göre, Türk hükümetinin ‘net bir şekilde cezalandırılmasını’ istedi. Lucks, “Almanya şimdi Erdoğan’ı gözle görülür bir baskı altına almalı. Bugünlerde ona Türkiye’deki insan hakları ve demokrasinin bizim için önemsiz bir mesele olmadığını göstermek önemli. Avrupa Konseyi’ndeki ihlal davası güçlü bir şekilde sürdürülmeli ve AB’nin Türkiye ile siyasi ve iktisadi ilişkileriyle yakından bağlantılı olmalıdır,” diye konuştu.

Lucks Die Welt’e verdiği demeçte hükümetin Türkiye’ye savunma teçhizatı teslimatını derhal durdurması gerektiğini söyledi.

AB’nin Türkiye’ye bağımlı olduğu yönündeki değerlendirmelere katılmayan Lucks, Erdoğan hükümetinin bu ‘anlatıyı’ başarılı bir şekilde yaydığını öne sürdü ve “Oysa durum tam tersi: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkeyi sürüklediği ağır iktisadi kriz göz önüne alındığında, Türkiye bize bağımlı. Kremlin’in muhalefete yönelik vicdansız eylemleri övmesi de endişe verici olmalıdır. Mümkün olan her yerde, güvenlik politikası açısından kendimizi mevcut Türk hükümetinden bağımsız hale getirmeliyiz,” dedi.

Lucks ayrıca, “Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan çok daha fazlası” olduğunu ve ülkenin aynı zamanda bugünlerde sokaklara dökülen ve “kendilerinin desteğine güvenen insanlardan oluştuğunu” ileri sürdü.

AfD parlamento grubu başkan yardımcısı ve Dış İlişkiler Komisyonu sözcüsü Stefan Keuter ise prensip olarak başka devletlerin iç işlerine karışmadıklarını, bununla birlikte, İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını “endişeyle karşıladığını” söyledi.

“Türk hükümetinin bu eylemi, Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve siyasi kültür hakkında bir kez daha soru işaretleri yaratmaktadır,” diyen Keuter, Mayıs 2023’te AGİT için uluslararası seçim gözlemcisi olarak Türkiye’de bulunmuştu.

Keuter ayrıca, “Erdoğan’ın uluslararası alanda göründüğü kadar güvende olmadığına” işaret etti.

AfD’li siyasetçi, “Türkiye’de devam eden iç siyasi gerilimler, ülkenin ne siyasi ne de kültürel olarak Avrupa Birliği ile uyumlu olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Bu nedenle bir kez daha Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin kesin olarak sonlandırılması ve tüm üyelik perspektiflerinin iptal edilmesi çağrısında bulunuyoruz. Aynı zamanda Alman hükümeti, siyasi zulmün demokratik bir tartışma aracı olmaması gerektiğini açıkça ortaya koymalıdır,” dedi.

Keuter, Alman hükümetinin “geçmişte olduğu gibi Erdoğan tarafından şantaja maruz kalmasına izin vermemesini ve bunun yerine tutarlı bir duruş sergilemesini” bekliyor.

Partisi, Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin özellikle göç, güvenlik işbirliği ve iktisadi işbirliği alanlarında yeniden değerlendirilmesi çağrısında bulunurken, Keuter, “Son olaylar, Almanya’nın Türkiye’ye olan bağımlılığının –gerek iktisadi, gerekse göç konularında– büyük ölçüde azaltılması gerektiğini vurguluyor,” dedi.

Yakında yeni Federal Meclis’e girecek olan Sol Parti (Die Linke) Federal Başkanı Jan van Aken ise, “Alman hükümeti artık şantaja maruz kalmayı bırakmalı ve Türkiye’nin diktatörlüğe doğru ilerlemeye devam etmesi halinde bunun çok ciddi sonuçları olacağını Ankara’ya açıkça ifade etmelidir. Erdoğan gibi bir otokrat güvenilir bir müzakere ortağı değildir çünkü işine geldiğinde her türlü anlaşmayı iptal eder,” dedi.

Van Aken, Türkiye’ye silah sevkiyatının durdurulmasını ve Almanya ve Avrupa’da PKK’ye uygulanan yasağın kaldırılmasını talep etti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English