Amerika
Julian Assange kimdir?

WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange, İngiltere’de 2019’dan beri tutulduğu cezaevinden serbest bırakıldı ve ülkeden ayrıldı.
WikiLeaks’in sosyal medya hesabından yaptığı açıklamaya göre Assange, kendisini casuslukla suçlayan ABD savcılığıyla, mahkemenin İngiltere’deki hapishanede geçirdiği süreyi sayacağı geçici bir anlaşma yaptı.
Assange’ın 26 Haziran’da Kuzey Mariana Adaları’nda (Pasifik Okyanusu’nda bir ABD toprağı) mahkemeye çıkması ve daha önce kendisine yöneltilen 18 suçlamadan sadece biri olan ulusal güvenlik bilgilerini elde etmek ve ifşa etmek için komplo kurma suçunu kabul etmesi planlanıyor.
Assange ve WikiLeaks’in tarihi
1971 Avustralya doğumlu Assange 2006 yılında anonim kaynaklardan elde edilen gizli bilgileri yayımlama konusunda uzmanlaşmış bir internet sitesi olan WikiLeaks’i kurdu. Site, 2010 yılında ABD dışişleri ve savunma bakanlıklarının diplomatik yazışmaları ile Irak ve Afganistan’daki askeri operasyonlara ilişkin bilgileri kamuya açıkladığında geniş çapta tanındı.
Daha sonra WikiLeaks, ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) bazı ülkelerin liderlerinin telefon görüşmelerini dinlemesiyle ilgili bilgiler de dahil olmak üzere binlerce gizli belgeyi kamuoyuna sundu.
2010 yılında ABD, Assange hakkında 1917 tarihli Casusluk Yasası’nı (en yüksek ceza idam cezası) ihlal ettiği şüphesiyle soruşturma başlattı.
WikiLeaks muhbirlerinin ve editörlerinin gizliliğini sağlamak için Assange, aynı yıl sitenin sunucusunu İsveç’te barındırdı, zira bu ülkenin mevzuatı kullanıcıların anonimliğinin korunmasını garanti ediyordu.
Kovuşturma süreci
Kendisini cinsel tacizle suçlayan iki İsveçli kadının iddiaları üzerine kısa süre sonra İsveç’te hakkında soruşturma başlatıldı. Assange, bu iddiaların siyasi amaçlı olduğunu iddia etti.
18 Kasım 2010 tarihinde Stockholm Bölge Mahkemesi, Assange’ın tutuklanmasına karar verdi. ABD’ye iade edilme korkusuyla ülkeyi terk etmemesi emredilmesine rağmen Assange, Londra’ya gitti.
Aralık 2010’da İsveç’in talebi üzerine Birleşik Krallık’ta gözaltına alındı, ancak iade talebi değerlendirilirken kısa süre sonra 240 bin sterlin kefaletle serbest bırakıldı.
Şubat 2011’de mahkeme Assange’ın İsveç makamlarına iadesine karar verdi ve Haziran 2012’de Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi, Assange’ın avukatlarının temyiz başvurusunu reddetti.
Bunun ardından Assange, siyasi sığınma talebinde bulunduğu Ekvador’un Londra Büyükelçiliğine sığındı. Orada neredeyse yedi yıl kaldı.
11 Nisan 2019’da Ekvador Devlet Başkanı Lenin Moreno, ‘diğer ülkelerin iç işlerine karışmama yönündeki uluslararası kuralı defalarca ihlal ettiğini’ açıklayarak Assange’ı siyasi sığınma hakkından mahrum etti (daha önce Ekvador’da, başkanın karıştığı bir yolsuzluk skandalı patlak vermiş, hükümet sızıntı için WikiLeaks’i suçlamıştı).
Aynı gün Assange, büyükelçilik konutunda İngiliz polisi tarafından gözaltına alındı.
İsveç’teki cinsel saldırı davaları
Bu zamana kadar İsveç’te Assange’a yöneltilen dört suçlamadan üçüne ilişkin soruşturma zaman aşımı nedeniyle sonlandırılmıştı.
Mayıs 2017’de soruşturma durduruldu ve tutuklama emri artık geçerli değildi.
Fakat Mayıs 2019’da İsveç savcılığı davayı yeniden açmaya karar verdi. 20 Mayıs’ta Assange’ın gıyabında tutuklanması için mahkemeye bir talep gönderildi, ancak aynı yılın kasım ayında, davadaki delil yetersizliği ve sunulan delillerin de yeterince ikna edici olmaması nedeniyle soruşturma kapatıldı.
Assange’ın 11 Nisan 2019 tarihinde Londra’da gözaltına alınmasının temelinde 2012 yılında Westminster Sulh Ceza Mahkemesi tarafından kefalet koşullarını ihlal ettiği gerekçesiyle çıkarılan yakalama kararı yatıyor.
1 Mayıs’ta Londra’nın Southwark ilçesindeki mahkeme Assange’ı 50 hafta hapis cezasına çarptırdı ve başka bir suç işlememesi koşuluyla bu sürenin yarısını yattıktan sonra serbest bırakılmasına karar verdi.
Assange, Londra’nın yüksek güvenlikli Belmarsh cezaevine gönderildi. Cezası 22 Eylül 2019’da sona erdi, Assange’ın ABD’ye iade davası sonuçlanana kadar serbest bırakılmamasına karar verildi.
ABD’de gizli bilgileri yaymakla suçlanıyor
ABD’de Assange, Pentagon’a ait gizli bilgileri elde etmek ve yaymak için ABD askeri Bradley Manning (2013’te 35 yıl hapse mahkum edildi, 2017’de affedildi) ile ortaklaşa komplo kurmakla suçlanıyor.
Söz konusu suçlama, Assange’a 6 Mart 2018’de gıyabında yöneltildi, ancak 11 Nisan 2019’a kadar kamuoyuna açıklanmadı.
23 Mayıs 2019’da ABD Adalet Bakanlığı Wikileaks kurucusuna karşı 17 suçlama daha yöneltti.
Gizli bilgi kaynaklarının isimlerini ifşa etmek (Casusluk Yasasının ihlali) ve komplo kurmak da dahil olmak üzere ‘ABD tarihindeki en büyük gizli bilgi ifşası vakasıyla’ suçlanıyor.
Haziran 2020’de ABD Adalet Bakanlığı yeni bir iddianameyi kabul etti. Yeni iddianame, ek suçlamalar içermiyor, fakat ‘hacker saldırıları etrafında dönen komplonun kapsamını genişletiyor’. Adalet Bakanlığı’nın açıklamasına göre, suçlu bulunması halinde Assange’ın toplam cezası 175 yıl hapis olabilir.
Birleşik Krallık’tan ABD’ye iade süreci
ABD’nin Assange’ın iadesi talebine ilişkin duruşmalar 24 Şubat 2020’de Woolwich Mahkemesi’nde başladı.
Duruşmalara aynı yılın eylül ayında, Westminster Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Vanessa Barrightser tarafından Londra Merkez Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.
Barightser, Washington’un talebinin 2007’den beri yürürlükte olan İngiliz-Amerikan suçluların iadesi anlaşmasına uygun olup olmadığına karar vermek zorundaydı (bu belge ‘siyasi suçlarla’ itham edilen şahısların iadesinin yasaklanmasını öngörüyor).
4 Ocak 2021’de mahkeme Assange’ın otizm spektrum bozukluğu ve klinik depresyondan muzdarip olduğu ve intihar etmeye hazır olduğu için ABD’ye iade edilemeyeceğine karar verdi.
Yargıç aynı zamanda, WikiLeaks kurucusuna karşı ABD makamları tarafından yöneltilen suçlamaları meşru ve sağlam temellere dayalı buldu ve savunmanın kovuşturmanın siyasi amaçlı olduğu yönündeki iddialarını reddetti.
Temmuz 2021 başında ABD Adalet Bakanlığı, Londra’daki Yüksek Mahkeme’ye, iade durumunda Assange’ın maksimum güvenlikli bir cezaevine yerleştirilmeyeceği ve ziyaret ve iletişim hakkının kısıtlanmayacağına dair bir teminat verdi. Bu nedenle ABD tarafına Assange’ın iadesinin reddine karşı temyize gitme hakkı tanındı.
10 Aralık 2021 tarihinde, İngiltere ve Galler Temyiz Mahkemesi, Amerikan tarafının temyiz başvurusunu kabul ederek Assange’ın ABD’ye iadesine izin verdi. 15 Mart 2022’de Assange’ın avukatlarının temyiz başvurusu reddedildi.
Haziran ayında, İngiliz mahkemelerinin kararına dayanarak, İçişleri Bakanı Priti Patel iadeyi onayladı. 6 Haziran 2023’te Londra Yüksek Mahkemesi Assange’ın savunması tarafından yapılan itirazı reddetti, ancak karara tekrar itiraz edildi.
26 Mart 2024 tarihinde, bir duruşmanın ardından Londra Yüksek Mahkemesi ABD hükümetinden, iade edilmesi halinde sanığın haklarına saygı gösterileceğine ve ölüm cezasına çarptırılmayacağına dair garanti talep etti.
16 Nisan’da ABD makamları Assange’ın haklarına saygı gösterileceğine dair garantiler içeren belgeleri teslim etti. Belgelerde ABD tarafının ‘idam cezası talep etmeyeceği ve bunu uygulamayacağı’ belirtiliyor.
Ayrıca belgelerde Assange’ın, Amerikan Anayasası’nın ifade özgürlüğünü teminat altına alan Birinci Değişikliği’ne başvurmak için ‘girişimde bulunabileceği’ ifade ediliyor.
20 Mayıs’ta Londra’daki İngiltere ve Galler Yüksek Mahkemesi, Assange’ın, ABD makamları tarafından sağlanan güvencelerin iade durumunda haklarını garanti etmediğini düşünerek, daha önce ABD’ye iade edilmesi kararına itiraz etmesine izin verdi.
25 Haziran’da Assange ile ABD Savcılığı arasında bir ön anlaşmaya varıldığı ve Assange’ın kefaletle serbest bırakıldığı öğrenildi.
Amerika
Anthropic CEO’su Amodei, AI ve ‘beyaz yakalı katliamı’

Anthropic’in milyarder CEO’su Dario Amodei, Axios’a verdiği röportajda, yapay zekanın önümüzdeki bir ila beş yıl içinde tüm beyaz yakalı, giriş seviyesi işlerin %50’sini ortadan kaldırabileceğini ve bu durumun işsizlik oranlarını %10 ila %20’ye çıkarabileceğini söyledi.
Anthropic yakın zamanda yeni AI modeli Claude Opus 4’ü piyasaya sürmüş, bu modelin bir mühendisi test çalışmaları sırasında “tehdit ettiği” açıklanmıştı.
Amodei ayrıca, AI şirketlerinin (kendisininki gibi) büyük paralar kazandıkça gelir eşitsizliğini artıracağını iddia ederek, ABD hükümetine bu sektöre vergi uygulamaya başlaması için çağrıda bulundu.
Hatta Anthropic yöneticisi, AI şirketlerinin modellerinin her kullanımından elde ettikleri gelirin %3’ünü hükümete ödemelerini gerektiren bir “sembolik vergi” önerdi ve bu verginin, “işçilerin yeniden eğitimi” gibi programlara yeniden yatırılabileceğini öne sürdü.
Öte yandan eleştirmenler, “beyaz yakalıların katliamı” retoriğinin, “AI hype makinesinin” bir parçası olduğunu savunuyorlar. Örneğin Mark Cuban, Amodei’nin sakinleşmesi gerektiğini söyleyerek, geçmişteki teknolojik gelişmelerin ve otomasyonun bir süre sekreterler gibi işçileri işlerinden ettiğini fakat nihayetinde yeni endüstriler ve işler yarattığını hatırlattı.
Yine de, AI’ın beyaz yakalıların işlerini elinden alacağı korkusu haklı olabilir. New York Fed’in son raporuna göre, son çeyrekte yeni mezunların işsizlik oranı %5,8’e yükseldi ve 2021’den bu yana en yüksek seviyeye ulaştı.
Verilere göre işsizlik, AI’da hızlı ilerlemeler kaydedilen teknik alanlarda özellikle arttı. Bu ayın başlarında Microsoft, birçok mühendis dahil olmak üzere personelinin %3’ünü işten çıkaracağını duyurdu.
Siber güvenlik şirketi CrowdStrike, AI’ın sektörü yeniden şekillendirdiğini gerekçe göstererek işgücünün %5’ini (500 kişi) işten çıkardı.
Öte yandan AI da henüz tam olarak hazır değil. Birkaç hafta önce Klarna, AI müşteri hizmetleri temsilcilerine geçtikten sonra kararını geri aldı ve tekrar insanları işe almaya başladı.
Amerika
JPMorgan CEO’su Dimon: Bitcoin değil, mermi, tank ve füze stoklamalıyız

JPMorgan Chase Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Jamie Dimon, Reagan Ulusal Ekonomi Forumu’nda yaptığı konuşmada ABD ekonomisi, borçlanma, tahvil piyasalarındaki olası kırılmalar ve ulusal güvenlik konularında değerlendirmelerde bulundu. Dimon, büyüme odaklı politikaların ve vergi kesintilerinin devamının önemine dikkat çekerken, ‘ulusal güvenliğin her şeyden önce geldiğini’ savundu.
Uluslararası yatırım bankası JPMorgan Chase Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Jamie Dimon, geçen hafta düzenlenen Reagan Ulusal Ekonomi Forumu’nda Fox Business‘a verdiği mülakatta, ABD ekonomisinden ulusal güvenliğe, teknolojik gelişmelerden liderliğe kadar geniş bir yelpazede çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Dimon, özellikle Senato’daki harcama kesintileri ve vergi oranlarının devamlılığı hakkındaki yasa tasarısına değinerek, büyüme için işletmelerin yatırım yapmasını sağlayacak istikrarın önemine dikkat çekti.
‘Tasarıyı geçirmelerinden dolayı heyecanlıyım’
Senato’da görüşülen ve bazı senatörlerin harcama kesintilerinin yetersiz olduğu yönünde eleştiriler yönelttiği yasa tasarısı hakkında konuşan Dimon, “Öncelikle tasarıyı geçirmelerinden dolayı heyecanlıyım,” dedi.
Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’ın bu konuda “inanılmaz bir iş çıkardığını” belirten Dimon, Senato’nun da tasarıyı tamamlaması gerektiğini ifade etti.
Dimon, “İstikrarın artırılması, vergi oranlarının devam etmesi, küçük ve büyük işletmelerin yatırım yapmasına olanak tanıması büyüme için gerçekten önemli. 2017’deki tasarıya dönersek, ABD’ye trilyonlarca dolar geri getirdi, birçok iş ve büyüme yarattı. Bu rakamlara bakanlar aslında bunların ne olduğunu söylemiyorlar. Yani işe yarayacak,” değerlendirmesinde bulundu.
Dimon, daha sonra Medicare, Medicaid ve Sosyal Güvenlik gibi alanlarda kesinti yapmak yerine verimliliği artırmaya odaklanılması gerektiğini belirterek, “Bence bu işi olabildiğince iyi bitirmeleri daha iyi. Açık ne kadar küçük olursa o kadar iyi,” diye ekledi.
Vergi kesintilerinin uzatılmasına güvenip güvenmediği sorusuna ise Dimon, “JPMorgan için o kadar değil. Ancak yüzde 28 mi yoksa yüzde 40 mı olacağını bilmeyen küçük işletmelerle konuşursanız, buna ihtiyaçları var. Çok fazla Ar-Ge yapan veya çok fazla ekipman harcaması yapan birçok şirketle konuşursanız, kesinliğe ihtiyaçları var,” yanıtını verdi.
Yatırımların ertelenmemesi için belirsizliğin bir an önce ortadan kalkması gerektiğini vurguladı.
‘Tahvil piyasaları zor bir dönem geçirecek’
Borç ve bütçe açıkları konusundaki endişelere de değinen Dimon, bunun “büyük bir mesele” ve “gerçek bir sorun” olduğunu ifade etti.
Dimon, “Bir gün tahvil piyasaları zor bir dönem geçirecek. Bunun altı ay mı yoksa altı yıl mı olacağını bilmiyorum. Bu yüzden buna odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum,” uyarısında bulundu.
Asıl odaklanılması gerekenin büyüme, iş dünyası yanlısı politikalar, uygun düzenlemeler, izin reformları ve bürokrasinin azaltılması olduğunu belirten Dimon, “Bu büyümeyi sağlayın. En iyi yol bu. Sonra herkesin düzgün bir şekilde reform yapılabileceğini bildiği bazı programlarda reform yapın,” dedi.
Tahvil piyasasında bir “kırılma” olabileceği yönündeki sözlerinin ne anlama geldiği sorulduğunda Dimon, “Halkın anlaması gereken şey, her gün yaklaşık 30 trilyon dolarlık menkul kıymet işlemi yapılıyor. Bunlar dünyanın dört bir yanındaki yatırımcılar. Yabancılar 35 trilyon dolarlık Amerikan menkul kıymetine sahip. ABD’de yaklaşık 30 trilyon dolarlık özel yatırımları daha var. İnsanlar ayaklarıyla oy kullanıyor ve ülkeye, hukukun üstünlüğüne, enflasyon oranlarına, merkez bankası politikalarına, neyi riskten korumak istediklerine ve neyi istemediklerine bakacaklar,” açıklamasında bulundu.
Bu oranların merkez bankaları tarafından belirlenmediğini, ancak etkilenebileceğini söyleyen Dimon, “Eğer insanlar Amerikan dolarının olması gereken yer olmadığına karar verirse, evet, spreadlerin açıldığını, kredi spreadlerinin açıldığını görebilirsiniz. Ve bu bir sorun haline gelir,” diye konuştu.
Bu durumun daha önce Kovid döneminde, 2019’da ve 2020’de yaşandığını hatırlatan Dimon, “Tekrar olacak, size neredeyse garanti edebilirim. Sadece ne zaman veya tetikleyicinin ne olacağını tam olarak bilmiyorum,” dedi.
Dimon, bu tür bir volatilitenin büyük bankalardan ziyade para toplayan küçük işletmeleri ve kredi piyasalarını olumsuz etkileyeceğini kaaydetti.
Yılın ikinci yarısı için büyüme beklentisi
Yılın ikinci yarısı için büyüme beklentileri sorulduğunda Dimon, kendi ekonomistlerinin yüzde 1,5 gibi bir rakam öngördüğünü ancak kendisinin emin olmadığını belirtti.
Kevin Hassett’in yüzde 4’lük büyüme öngörüsüne katılmadığını söyleyen Dimon, “Umarım haklıdır. Sadece bilmiyorum,” diye konuştu.
JPMorgan’ın kendi büyüme rakamlarına da değinen Dimon, şirketin başarısının 15 yıllık sürekli yatırımların, yeni şubelerin, yeni bankacıların ve müşterilere hizmet sunmanın bir sonucu olduğunu belirtti.
Dimon, “Kârlar pek çok farklı nedenden dolayı dalgalanır ama biz bunu yapmaktan hoşlanıyoruz ve şirketimizi büyütebileceğimizden oldukça eminiz,” diye konuştu.
Fintech şirketleri ve yabancı bankalar da dahil olmak üzere ciddi bir rekabetle karşı karşıya olduklarını ifade eden Dimon, “Her zaman bizden daha iyisini yapanlara ve neden yaptıklarına bakarım, sadece ne kadar iyi yaptığımıza odaklanmam,” dedi.
‘Stabilcoinlerin, verilerin ve gerçek zamanlı ödemelerin geleceği var’
Stabilcoin mevzuatının bankalar üzerindeki etkisine ilişkin bir soruya Dimon, “Öncelikle, bir JPMorgan Coin’imiz var. Kripto derken stabilcoinleri, verileri taşımayı, gerçek zamanlı ödemeleri, verileri ve ödemeleri birlikte yapmayı kastediyorsanız, bu işler gerçek. Bunun ön saflarında olacağız,” yanıtını verdi.
JPMorgan Coin’in bugün para ve veri taşıyabildiğini ve gelecekte bunu dış kullanıma açacaklarını belirten Dimon, kara para aklamayla mücadele, banka gizlilik yasası (BSA) ve müşterini tanı (KYC) gibi yasal düzenlemelerin önemine dikkat çekti.
Dimon, “Zaten günde 10 trilyon dolar taşıyoruz ve bu dijital. Blockchain için çok iyi kullanım alanları olacak,” dedi.
JPMorgan’ın teknolojiye yaklaşık 20 milyar dolar harcadığını belirten Dimon, bu harcamanın ağlar, büyük veri merkezleri, yapay zeka politikaları (sadece yapay zekaya şimdiden milyarlarca dolar harcandığını belirtti) ve siber güvenlik (müşterileri korumak için milyarlarca dolar) gibi alanları kapsadığını söyledi.
Çin gözlemleri ve ABD’nin iç sorunları
Yakın zamanda Çin’e yaptığı ziyarete ilişkin gözlemlerini paylaşan Dimon, siber saldırıların büyük bir sorun olduğunu kabul etmekle birlikte, “Onlardan korkmuyorum,” dedi.
Çin’in kendi yolunda ilerlediğini, yapay zeka, otomobil ve robotik gibi alanlara büyük yatırımlar yaptığını belirten
Dimon, “Kısa bir süre içinde yeni ilaçların yüzde 30 veya 40’ına sahip olacaklar. Kendi yollarında gidiyorlar. Ancak zayıf yönleri de var. Hala çok fazla yoksullukları var. Çok zorlu bir komşulukları var. Komşularının çoğu yeniden silahlanıyor. Bizimle uğraşmak zorundalar. Biz hala gezegendeki en müreffeh ekonomiyiz,” ifadelerini kullandı.
Asıl endişesinin Çin değil, ABD’nin “kendi iç sorunlarını çözememesi” olduğunu vurgulayan Dimon, “Eğer Amerika kendi işlerini doğru yaparsa —deregülasyon, izinler, eğitim, iş dünyası yanlısı politikalar, ekonomiyi büyütme, düşük gelirli insanlara ekonomiyi büyüterek yardım etme, göçmenliği düzeltme— harika bir durumda olacağız. 30 ya da 40 yıl sonra önde gelen askeri ve ekonomik güç olacağız. Eğer olmazsak, dünya bugün yaşadığımızdan çok farklı bir dünya olur,” dedi.
‘Bitcoin değil, mermi, tank ve füze stoklamalıyız’
Ulusal güvenlik politikaları hakkında da konuşan Dimon, dünyanın ABD’nin askeri şemsiyesine güvendiğini ve bunun önemli olduğunu belirtti.
“Ülkeler ulusal güvenlikleri için başka yerlere bakmaya başlarsa bu bir sorun haline gelir. Bu, doğrudan ekonomik güvenlikleriyle ilgilidir,” diyen Dimon, ticaretin yanı sıra yatırım, kalkınma finansmanı ve Amerikan değerlerinin eğitimi gibi konuların da önemine işaret etti.
Daha önceki bir ifadesine atıfta bulunularak stoklanması gerekenler sorulduğunda Dimon, “Bitcoin değil, mermi, tank ve füze stoklamalıyız demiştim,” yanıtını verdi.
Ulusal güvenlik için en önemli şeyin dayanıklı tedarik zincirleri olduğunu vurgulayan Dimon, “Tıbbi malzemelerden F-35’lerimize giren her şeye, nadir toprak elementlerine ve ilgili şeylere kadar. İki nano santimetrelik yapay zeka çipleri gibi şeyler. Evet, bu Amerikan ulusal güvenliği için önemli diyoruz. Dayanıklı tedarik zincirlerine ihtiyacımız var,” dedi.
Askeriyenin daha fazla esnekliğe ve çok yıllı bütçelemeye ihtiyacı olduğunu da sözlerine ekledi.
‘Piyasalar rehavet içinde’
Piyasaların mevcut durumu hakkındaki son bir soruya ise Dimon, “Rehavet içinde. Fiyatlar yüksek, işler yolunda gidiyor gibi görünüyor. Fiyatlar bir nevi yumuşak inişe işaret ediyor. Umarım bu doğrudur. Sadece insanlara bunun olma olasılığının diğerlerinin düşündüğünden daha düşük olduğunu ve sürpriz olacağını söylüyorum. Açıklardan jeopolitiğe ve ticarete kadar pek çok şey hareket hâlinde. Karmaşık ve bir şeyler ters gidebilir. Ve işler ters gittiğinde genellikle sürpriz olur,” yanıtını verdi.
Kendi işinin geleceği tahmin etmek değil, gelecek ne olursa olsun müşterilerine hizmet vermeye hazır olmak olduğunu da sözlerine ekledi.
Amerika
Lutnick: Davalar tarife müzakerelerini etkilemeyecek

ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick, Başkan Donald Trump’ın gümrük vergisi yetkisine ilişkin mahkeme mücadelesinin, temmuz ayı sonuna kadar önemli ortaklarla ticaret anlaşmaları üzerinde çalışan yönetimin elini zayıflatmayacağını savundu.
Lutnick, “Fox News Sunday” programında sunucu Shannon Bream’e verdiği demeçte, “Bizimle müzakere eden tüm ülkeler Donald Trump’ın gücünü ve Amerikan işçilerini koruma yeteneğini anlıyor. Bu yüzden bizimle müzakere ediyorlar. Bence bu bize bir hafta, belki bir hafta kaybettirdi. Ama sonra herkes masaya geri döndü. Herkes bizimle konuşuyor,” dedi.
ABD Uluslararası Ticaret Mahkemesinde üç yargıçtan oluşan bir heyet, geçen hafta oybirliğiyle Trump’ın kapsamlı küresel gümrük vergilerini engelleme kararı aldı ve başkanın ulusal acil durum ilanlarını cezai ekonomik önlemlere dönüştürmek için kullandığı yasanın “başkanın sınırsız gümrük vergileri uygulama yetkisi vermediğini” belirtti.
Bir temyiz mahkemesi geçen perşembe günü kararı geçici olarak durdurdu. Fakat bazı uluslararası müzakereciler, yargı kavgalarının ticaret müzakerelerinde kendi ellerini güçlendirebileceğini söylüyor.
Lutnick, Beyaz Saray’ın kararı daha yüksek mahkemelere taşıyacağını ve “başkanın her zamanki gibi kazanacağını” savundu.
Lutnick, “Gümrük vergileri kaldırılmayacak, emin olun. Başkanın o kadar çok yetkisi var ki, bu yetki tuhaf ve olağan dışı bir şekilde elinden alınsa bile, başka bir yetkiyi kullanırız. Kongre bu yetkiyi başkana verdi ve o da kullanacak,” dedi.
Bakan, Trump’ın gümrük vergisi uygulama yetkisi olduğunu çünkü “1,2 trilyon dolarlık ticaret açığı ve bunun tüm sonuçları ulusal acil durum” olduğunu söyledi.
Pazar günü ABC’ye konuşan Ulusal Ekonomi Konseyi Direktörü Kevin Hassett de Trump’ın bu yetkiye sahip olduğunu söyledi ve acil durumun nedeni olarak “tüm Amerikan savaşlarında ölenlerin toplamından daha fazla Amerikalının fentanilden öldüğü” iddiasını gösterdi.
Lutnick ayrıca, Trump’ın en ağır “karşılıklı gümrük vergileri”nin çoğuna ilişkin 90 günlük moratoryumun uzatılmasını öngörmediğini söyledi. Bu moratoryum temmuz ayı başında sona erecek.
Lutnick, “Bence çok, çok fazla anlaşma yapılacak. Bence hepsi hazırlık aşamasında. Şu anda birçok anlaşma imzalayabiliriz, ama bence bunları daha da iyi hale getirmeye çalışıyoruz,” dedi.
Bakan, anlaşma sağlanamazsa, Başkan Trump’ın ne tür bir anlaşma olacağını belirleyeceğini de vurguladı.
-
Dünya Basını1 hafta önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Amerika2 hafta önce
İki İsrail elçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez manifesto yazmış
-
Görüş2 hafta önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Ortadoğu2 hafta önce
Robert Ford: Ahmed Şara ile 2023’te İdlib’de görüştüm
-
Görüş2 hafta önce
İspanya’dan Türkiye’ye bakmak
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın Orta Doğu’daki ‘hasat turu’ dolu dolu sona erdi
-
Diplomasi1 hafta önce
Lavrov’un ziyareti ve Ermenistan’da son durum: Denge mi, savrulma mı?
-
Görüş1 hafta önce
Rusya ile müzakerelerde aklıselimin galip gelme ihtimali