Bizi Takip Edin

Avrupa

Leyen’in ABD ziyaretinde gündem devlet teşvikleri ve Çin

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Kuzey Amerika turu başladı. Leyen, sırasıyla ABD ve Kanada’yı ziyaret edecek.

Leyen’in ABD ziyaretinde ana gündem, geçen yaz Joe Biden’ın imzaladığı Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA) ile birlikte ‘yeşil dönüşüm’e verilen devlet teşvikleri ve bunun AB’de yarattığı endişe.

ABD’de üretilen temiz teknolojilere büyük devlet teşvikleri ve vergi indirimleri getirileceğini hatırlatan Leyen, Alman Başbakanı Olaf Scholz ve hükümet üyeleri ile birlikte buna verilecek cevabı tartıştıklarını söyledi.

Verilecek cevaplar arasında yasanın yorumlanmasını ABD ile müzakere etmek, AB içindeki yatırımları artırmak ve mevcut süreçleri hızlandırmak yer alıyor.

Avrupa’nın elektrikli araç üreticilerinin ABD’nin vergi indirimlerine dahil edildiğini söyleyen Leyen, bununla birlikte bataryalar ve batarya segmentleri hususunda hâlâ daha fazla görüşmeye ihtiyaç duyduklarını belirtti.

Avrupa fonlarının da yeşil dönüşüm yatırımları için kullanılacağını belirten komisyon başkanı, AB’nin iç pazarındaki bariyerlerin azaltılacağını ve ‘büyümeye fren olan’ nitelikli işgücü kıtlığı sorununun çözüleceğini söyledi.

Şili ve Yeni Zelanda ile yapılan serbest ticaret anlaşmalarına ek olarak Avustralya, Meksika ve Latin Amerika’daki iktisadi blok Mercosur ile 2023’ün sonuna kadar serbest ticaret anlaşmaları yapılacağını açıkladı. Anlaşmaların müzakere edildiği diğer iki ülke de Endonezya ile Hindistan.

Masada Çin de var

Öte yandan Beyaz Saray’ın gündeminde ise Çin var. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karine Jean-Pierre’in açıklamasında, ‘Çin Halk Cumhuriyeti’nden gelen meydan okumalara nasıl cevap verilebileceği’nin de görüşüleceği vurgulandı.

ABD yönetimi, bir süredir, Çin’in Ukrayna savaşında Rusya’ya doğrudan askeri yardım yapması halinde yaptırım silahına başvurabileceği sinyallerini gönderiyor.

Geçen perşembe günü, Brüksel’de bulunan ABD, Baltık ülkeleri, Güney Kore, Japonya, Kanada, Polonya ve Ukrayna temsilcileri öğle yemeğinde buluştu. Polonya’nın AB daimi temsilcisi, yemeğin ‘Ukrayna ile ilgili’ olduğunu söyledi. Politico’ya konuşan ismini vermek istemeyen üst düzey bir diplomata göre, yemekte bulunan en az bir temsilci, AB’nin ‘Çin’den Rusya’ya silah sevkiyatı’ kanıtı olmadan AB’nin harekete geçmemesi gerektiği uyarısında bulundu.

Toplantıda bulunmayan bir AB yetkilisi ise, ABD’nin şu ana kadar Çin’in Rusya’ya silah verdiğine dair yeterli kanıt sunamadığını söyledi.

Aynı yetkili, ABD’li yetkililerden de bu konuda birbiriyle çelişen mesajlar geldiğini, örneğin Joe Biden’ın yönetimdeki diğerlerine göre daha yumuşak bir tavır takındığını öne sürdü.

Avrupa

Avusturya Şansölyesi Stocker’den NATO üyeliğine hayır

Yayınlanma

Yeni Avusturya Şansölyesi Christian Stocker, ülkesinin Avrupa’nın kalan birkaç tarafsız devletinden biri olarak statüsünü koruyacağını söyleyerek NATO’ya hayır dedi.

“Merkez sağ” Avusturya Halk Partisi (ÖVP) lideri Christian Stocker, Euractiv’e verdiği son röportajda, “NATO’ya katılmak Avusturya için gündemde değil,” dedi.

30 yıl yerel siyasette görev yapan ve 2019’da milletvekili olan Stocker, dışişleri ve savunma alanlarında çok az deneyime sahip. Bu da, ülkesinin güvenlik konusunda denenmiş ve kanıtlanmış yaklaşımını sürdüreceğini gösteriyor: savunmaya mümkün olduğunca az harcama yaparken, ülkeyi Batı’nın askeri yapısına sessizce entegre etmeye çalışmak.

Asıl soru, Avusturya’nın Avrupalı müttefiklerinin bu durumu kabul etmeye devam edip etmeyeceği.

Avusturya, savaş sonrası işgalin sona ermesi için 1955 yılında anayasasında tarafsızlığı kabul etti. O günden bu yana tarafsızlık, Soğuk Savaş’ta ülkenin hayatta kalması için gerekli olduğuna inanan birçok Avusturyalının zihnine kazındı.

Ülkenin en son 1990’larda ciddi bir şekilde tartıştığı tarafsızlıktan vazgeçmenin siyasi açıdan riskli olacağına şüphe yok.

Ukrayna savaşının ardından İsveç ve Finlandiya tarafsızlık politikasından vazgeçip NATO’ya katıldı ama Avusturya bu konuda tavrını değiştirmedi.

Geçen yıl savunma harcamaları GSYİH’sinin yaklaşık %1’i olan Avusturya, savunma yatırımları konusunda Avrupa’nın en alt sıralarında yer alıyor. Avusturya’nın bu konuda gerisinde kalan diğer ülkeler arasında, yine tarafsızlık politikası izleyen İrlanda ve Malta da bulunuyor.

Röportajda Stocker, hükümetinin güvenlik tehditlerini ciddiye aldığını vurgulayarak, Avusturya’nın savunma harcamalarını GSYİH’nin %2’sine çıkarmayı taahhüt ettiğini fakat bunun 2032 yılına kadar olacağını belirtti.

Öte yandan, Avrupa’nın geri kalanının çoğu, önümüzdeki yıllarda savunma harcamalarını GSYİH’nin %3,5’ine ve üzerine çıkarmayı hedefliyor. Stocker, “Birçok harcamayı kısmaya ve tasarruf etmeye çalıştığımız bir dönemde… savunma bütçesini ikiye katlamak zaten iddialı bir hedef,” dedi.

Durumu daha da karmaşık hale getiren ise Avusturya’nın bütçesinin halihazırda ciddi baskı altında olması.

Uluslararası Para Fonu (IMF) geçen ay, Avusturya’nın bu yıl resesyon yaşayan tek sanayileşmiş ülke olacağını tahmin etti. Avusturya’nın borç yükü AB’nin en yüksekleri arasında yer alıyor ve geçen yılki bütçe açığı %4,7 ile blok sınırlarını çok aştı.

Stocker’ın yeni koalisyon hükümeti –Sosyal Demokratlar ve liberal Neos ile ittifak– AB’nin aşırı bütçe açığı prosedüründen kaçınmak için bu yıl 6 milyar avroluk kesinti yapma sözü verdi, bu da yatırımlar için çok az mali alan bıraktı.

“Önümüzde çok zor iki yıl var,” diyen Stocker, Avusturya’nın bürokrasiyi azaltarak ve yatırım koşullarını iyileştirerek büyümeye dönebileceğini umduğunu da sözlerine ekledi.

Bu arada, şu anda müzakere edilen, savunma harcamaları için Avrupa mali kurallarından muafiyet sağlayan AB’nin “kaçış maddesi”ni devreye sokmak istiyor.

Stocker, bunun için “Kullanabilirsek kullanacağız,” dedi.

Öte yandan AB Avusturya’ya bu izni verse bile, ülkenin borçlanma maliyetleri artacak. Stocker ve hükümeti, karşı karşıya oldukları muazzam baskılar göz önüne alındığında, bunu öğrenecek kadar uzun süre görevde kalamayabilir.

Stocker’in selefi Karl Nehammer, eylül ayında yapılan genel seçimlerde sağcı Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) birinci olması üzerine merkez koalisyon kurmayı başaramayınca ocak ayında beklenmedik bir şekilde istifa etmişti.

Daha önce partisinin genel sekreteri olan Stocker, liderliği devraldı ve FPÖ ile ittifak kurmaya çalıştı fakat bu girişim de başarısız oldu. Ardından, Nehammer’in öngördüğü merkez koalisyonu için ilk görüşmeleri yeniden başlattı ve mart ayında başarıya ulaştı.

Buna rağmen, zayıflayan ekonomiye duyulan hayal kırıklığıyla güçlenen FPÖ, son aylarda güçlendi ve çoğu ankette yaklaşık 10 puan farkla önde gidiyor.

Stocker savunma harcamalarını finanse etmek için ortak AB borcu çıkarılmasına karşı olduğunu açıkça belirtti. Şansölye, Avusturya’nın AB’nin karşılıklı yardım maddesi kapsamında güvenilir bir Batı ortağı olduğunu ve bu maddeden de yararlandığını vurguladı. Onun yorumuna göre, bu madde, bir saldırı durumunda Fransa’nın nükleer şemsiyesinin “Avusturya’yı da koruyacağı” anlamına geliyor.

Stocker, “Avrupa’nın güvenliğini artıran her şey olumludur,” dedi.

Bu konuda Stocker, Ukrayna barış görüşmelerini Viyana’ya getirmeye odaklandığını da söyledi ve “Viyana, gelecekte uluslararası meseleleri müzakere etmek için iyi bir yer olmaya devam ediyor. Bu, Ukrayna savaşı için de bir olasılık olabilir,” iddiasında bulundu.

Şu ana kadar, Rusya konusunda Avusturya’nın tarafsızlık iddiasına şüpheyle yaklaşan Ukrayna, bu teklifi henüz kabul etmedi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya ve göç politikası: Komşuların tepkisi büyüyor

Yayınlanma

Almanya ve yeni federal hükümetin sığınmacıların ülkeye girişini engellemek için aldığı yeni önlemlerin komşu ülkelerle çatışmalara yol açabileceği endişesi hakim.

Berlin’in sığınmacıların ülkeye girişini tamamen engelleme kararının yasallığı AB düzeyinde sorgulanırken, Almanya’nın bu önlemlerine karşı yasal işlem başlatılması bekleniyor ve Avrupa Adalet Divanı’nın (AAD) Berlin aleyhine karar vermesinin muhtemel olduğu ileri sürülüyor.

Geçen hafta potansiyel sığınmacıları tespit etmek için getirilen daha sıkı sınır kontrolleri, hem yurt içinde hem de yurt dışında protestolara neden oldu. Örneğin Kehl belediye başkanı, kontrollerin Fransa’nın Strasbourg kentiyle özenle kurulan işbirliğini sabote ettiğini savunuyor.

Komşu ülkelerin hükümetleri de öfkeli. Örneğin Polonya Başbakanı Donald Tusk, “Polonya’ya göçmen grupları gönderenleri kabul etmeyeceklerini” söyledi. Şansölye Friedrich Merz ise taviz vermeyeceklerini belirtti.

Federal hükümetin hukuki dayanağı

Schengen bölgesinde kalıcı sınır kontrolleri AB hukuku ile uyumlu olmadığından, federal hükümet, eylemlerini Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma’nın (TFEU) 72. maddesine dayandırıyor.

Bu madde, AB üye devletlerine, “kamu düzenini korumak” veya “iç güvenliği korumak” için gerekli olması halinde, AB yasaları yerine ulusal yasalara başvurma hakkı tanıyor.

Federal hükümetin şu anda dayandığı ulusal yasa, Alman İltica Kanunu’nun 18(2) maddesi. Bu madde, “yabancıların güvenli bir üçüncü ülkeden giriş yapmaları halinde girişlerinin reddedileceğini” açıkça belirtiyor. Almanya’nın tüm komşu ülkeleri resmi olarak “güvenli üçüncü ülkeler” olarak sınıflandırılmış durumda.

Berlin şimdi iltica başvuru sahiplerini prensip olarak reddetme yoluna gidiyor. Sadece çocuklar ve hamile kadınlar için istisna yapılacak. Dahası, prosedürün “orantılı” olması gerektiği belirtiliyor.

Bu, sığınmacıların AB’ye girdikleri üye ülkeye geri gönderilmesine izin veren, ama aynı zamanda menşe ülkenin tespit edilmesini de gerektiren Dublin Antlaşması’nı açıkça ihlal ediyor. Berlin ise Dublin’in “pratikte işlevsel olmadığı” için göz ardı edilebileceği yanıtını veriyor.

Berlin zaman kazanmaya çalışıyor

Federal hükümetin eylemlerini meşrulaştırmak için kullandığı hukuki yapının hukuken savunulabilir olup olmadığı konusunda pek çok kişi şüphe duyuyor.

Ayrıca Avrupa Komisyonu’nun tüm bu sürece “eleştirel” yaklaştığı söyleniyor. Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’in, cuma günü Brüksel’i ziyaret eden Şansölye Friedrich Merz’e, Komisyon’da hakim olan “hukuki şüpheciliği” kamuoyuna açıklamayarak “iyilik” yaptığı söyleniyor.

Ne var ki bu, şüpheciliğin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Bu hamleye karşı yasal işlem başlatılacağı kesin olarak görülüyor. Gözlemciler, Berlin’in bu durumda sığınmacıların kabulünü “iç güvenlik” için ciddi bir tehdit olarak neden gördüğünü açıklamak zorunda kalacağını söylüyor.

Merz şimdiye kadar “aşırı kalabalık sığınmacı barınakları, aşırı yüklenmiş okullar ve şiddet” nedeniyle bu kararı aldıklarını söyledi. Avrupa Adalet Divanı’nın (AAD) bunu, özellikle mevcut “azalan sığınma başvuruları sayıları” göz önüne alındığında, yeterli gerekçe olarak kabul edip etmeyeceği henüz belli değil fakat kararların verilmesinin yıllar alabileceği de söyleniyor.

Federal hükümet, o zamana kadar Almanya’ya gelen göçmen akınının önemli ölçüde azalacağını umuyor. Berlin, muhtemelen kendi yaklaşımının tartışmalı niteliğinin farkında olarak zaman kazanmaya çalışıyor.

İçeride tartışma büyüyor

Tedbirlerin hukuki geçerliliğine yönelik şüphelerin yanı sıra, federal hükümetin eylemlerine yönelik büyük bir siyasi eleştiri de var.

Bu eleştiriler, Fransa’nın Strasbourg kentiyle çok yakın işbirliği içinde olan Baden-Württemberg eyaletindeki Kehl gibi, doğrudan etkilenen belediyelerden geliyor.

Kehl’in bağımsız belediye başkanı Wolfram Britz, Avrupa adına “her zaman ortak projeler” gerçekleştirmeleri için çağrıldıklarını, şimdi ise “ortak bir tramvay, ortak köprüler, ortak bir anaokulu” olduğunu açıklıyor.

Britz’in “Strasbourg’dan insanlar Kehl’de çalışıyor, Kehl’den insanlar Strasbourg’da çalışıyor” dediği aktarılıyor. Sınır kontrollerinin büyük ölçüde artırılması, iki şehir arasında uzun trafik sıkışıklıklarına neden oldu. Kontrollerin, Strasbourg’daki tramvay trafiğini de aksattığı vurgulanıyor.

Britz, devamla, “Bu eylemi şiddetle kınayabiliriz. Uzun zamandır aştığımızı sandığımız zamanlara geri döndüğümüzü hissediyoruz,” dedi.

Komşu ülkelerin Berlin’e yönelik öfkesi artıyor

Komşu ülkelerde de artan hoşnutsuzluk dile getiriliyor. Lüksemburg İçişleri Bakanı Léon Gloden, her gün Almanya’dan Lüksemburg’a iş için gidip gelen yaklaşık 52.000 kişi göz önüne alındığında, Almanya’nın sınır kontrollerini reddettiğini geçen hafta dile getirmişti.

Gloden, “sınır ötesi trafiğin gereksiz şekilde aksatılmasının önlenmesini” istemişti.

İsviçre’den de protestolar geliyor. Geçen hafta sonu yapılan açıklamalara göre, yeni kontroller henüz büyük trafik sıkışıklığına yol açmamış olsa da, temel itirazlar var.

Adalet Bakanı Beat Jans, “Almanya’nın planladığı gibi sınırda sistematik olarak geri çevirmeler yapılması, İsviçre’nin bakış açısından yürürlükteki yasaları ihlal ediyor,” dedi ve Berlin’in uygulamalarına karşı olası “önlemler”den söz etti.

Avusturya da eleştirilerini dile getirdi. Avusturya İçişleri Bakanlığı geçen çarşamba günü yaptığı açıklamada, “Almanya’nın alacağı tüm önlemlerde Avrupa hukukuna uyacağını varsayıyoruz. Alman makamlarının bundan sapacak herhangi bir önlem alması kabul edilmeyecektir,” denildi.

Fakat Viyana, AB çapında ortak bir çabayla sınır kontrollerinin daha da sıkılaştırılması konusunda istekli olduğunu da dile getirdi.

Polonya’dan sert açıklama

Polonya Başbakanı Donald Tusk, çarşamba akşamı Varşova’ya ilk ziyaretini gerçekleştiren Şansölye Merz’i kabul ettiğinde özellikle sert eleştirilerde bulundu.

Tusk, diğer hususların yanı sıra, Polonya’da şu anda her gün Almanya’ya iş için gidip gelen yaklaşık 95.000 kişinin ikamet ettiğini belirtti.

Sınırda uzun bekleme sürelerinin günlük yaşamda zaten çok can sıkıcı olduğunu ve azaltılması gerektiğini kaydeden Tusk, “Bu konuda çok ısrarcı olacağım,” dedi.

Varşova, Alman sınır yetkililerinin sığınmacıları tek taraflı olarak reddetmesine de itiraz ediyor. Tusk, Almanya da dahil olmak üzere hiç kimsenin artık Polonya’ya göçmen gruplarını göndermek istediği gibi bir durumun ya da izleniminin olmamasına “büyük önem verdiğini söyledi ve Polonya’nın bunu kabul etmeyeceğini vurguladı.

Merz eleştirilere kulak asmıyor

Merz’in yanıtı, Almanya’nın yeni sınır politikası konusundaki anlaşmazlığın sertleşeceğini gösteriyor.

Haberlere göre, şansölye tüm AB üye devletlerinin “kendi topraklarına girişi düzenleme” hakkını savundu ve bu nedenle, komşu ülkelerle uzlaşmanın gereksiz olduğunu ileri sürdü.

Cuma günü Brüksel’de Merz,sığınmaıcları geri çevirmeye devam edeceklerini fakat bunun “Avrupa hukukuna uygun olarak” yapılacağını da belirtti.

Şansölye, “Almanya bu konuda tek başına hareket etmiyor” diyerek, Avrupalı komşularının Berlin’in adımları hakkında “tamamen bilgilendirildiğini” savundu.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Avrupa Konseyi bünyesinde Rusya için özel mahkeme kuruluyor

Yayınlanma

AB ülkeleri, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve diğer üst düzey Rus yetkililerin “Ukrayna’ya karşı saldırı suçundan” yargılanması amacıyla özel mahkeme kurulmasına siyasi destek verdi. Ukrayna’nın Lviv kentinde 9 Mayıs Cuma günü yapılan toplantıda en az 20 AB ülkesi bu yönde irade beyan ederken, mahkemenin Avrupa Konseyi bünyesinde Lahey’de kurulması ve gelecek yıl faaliyete geçmesi öngörülüyor.

Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve diğer üst düzey Rus yetkililerin “Ukrayna’ya karşı saldırı suçu” işledikleri gerekçesiyle yargılanmaları için özel bir mahkeme kurulmasına yönelik siyasi irade beyanında bulundu.

Karar, 9 Mayıs Cuma günü Ukrayna’nın Lviv kentinde, özel mahkemenin kurulması için oluşturulan devletler koalisyonunda yer alan AB ülkelerinin dışişleri bakanları ve diğer temsilcilerinin katıldığı toplantıda alındı.

Toplantıda en az 20 AB ülkesinin temsilcileri, mahkemenin çalışmalarına ilişkin siyasi mutabakat sağladı.

Reuters‘ın haberine göre, “Lviv Bildirisi” olarak adlandırılan bu girişime en az 37 ülke destek verdi.

Avrupalı yetkililer, gelecekteki yargı sürecinin yasal araçlarına ilişkin taslaklar üzerindeki teknik çalışmaların tamamlanmasını memnuniyetle karşıladı.

Özel mahkemenin, Avrupa’da insan haklarının korunmasını denetleyen kilit organ olan Avrupa Konseyi çerçevesinde faaliyet göstermesi ve gelecek yıl gibi erken bir tarihte faaliyete geçebileceği belirtildi.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, “Bu mahkeme, Ukrayna’ya yönelik saldırganlıktan en fazla sorumlu olanların hesap vermesini sağlayacaktır,” ifadelerini kullandı.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Avrupalı liderlere yaptığı video konuşmasında, Rusya’yı savaş nedeniyle “adalete teslim etmenin Avrupa’nın ahlaki görevi olduğunu” öne sürdü.

Zelenskiy, “Saldırı suçuna ilişkin güçlü bir mahkeme, herhangi bir potansiyel saldırganı iki kez düşündürebilir ve düşündürmelidir,” şeklinde konuştu.

Bir AB yetkilisine göre, mahkemenin Putin ve yetkililerinin görevde olduğu sürece sahip oldukları dokunulmazlığı dikkate alması gerekecek.

Ancak yetkili, savcının soruşturma yürütebileceğini ve dokunulmazlık kalktığında sunulmak üzere muhtemel bir iddianame hazırlayabileceğini ifade etti.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov ise AB’nin özel mahkeme kurma çabalarını görmezden geleceklerini belirterek, “Buna tepki vermiyoruz,” dedi.

Daha önce Deutsche Welle (DW), bir kaynağa dayandırdığı haberinde, Rusya için kurulacak özel mahkemenin 20 Rus yetkilinin yargılanmasını öngördüğünü aktarmıştı.

Kaynak, bu kişilerin “Ukrayna’ya karşı saldırı suçunun planlanması, hazırlanması, başlatılması ve yürütülmesinden sorumlu üst düzey siyasi ve askeri isimler” olduğunu kaydetmişti.

Özel mahkeme, Batılı ülkeler tarafından Hollanda’nın Lahey kentinde, Avrupa Konseyi temelinde kuruluyor. Mahkeme, yargı yetkisini Ukrayna’dan alacak.

AB’den Trump’ın ateşkesine benzer barış taslağı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English