Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Netanyahu değil Ben-Gvir hükümeti

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümeti içindeki siyasi dengelere odaklanıyor. Başbakan Netanyahu’nun siyasi olarak varlığını sürdürebilmesi için, düne kadar İsrail’de en aşırı uç olarak görülen iki bakana nasıl muhtaç olduğunu açıklıyor:

***

Netanyahu’nun Hamas ile savaş yaklaşımını yönlendiren aşırılık yanlıları

Bir zamanlar uç isimler olarak görülen bakanlar Bezalel Smotrich ve Itamar Ben-Gvir Gazze’de ‘pervasız’ bir ateşkes anlaşmasına karşı çıkıyor

Neri Zilber

Binyamin Netanyahu İsrail’de iktidara döndüğünde, koalisyon hükümetindeki aşırı milliyetçilerin tartışmalı varlığına rağmen kontrolün kendisinde olduğunda ısrar etti.

Ancak 14 ay sonra, İsrail Hamas’la savaş halindeyken, bir zamanlar aşırı sağcı olarak görülen kilit isimler – Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir – her zamankinden daha fazla etkiye sahip görünüyor.

Her ikisi de işgal altındaki Batı Şeria’daki yerleşimlerde yaşayan dindar Siyonistler olan bu ikili, savaş sonrası Gazze’den ABD diplomasisine ve Hamas ile İsrailli rehinelerin önemli sayıda Filistinli mahkum karşılığında serbest bırakılacağı olası bir ateşkes anlaşmasına kadar çeşitli konularda sert tutumlar sergilediler.

Ben-Gvir, herhangi bir “pervasız anlaşmanın” hükümetin dağılmasına yol açacağını tehdidinde bulundu ve Netanyahu’yu çatışmaya ara verme ve Filistinli mahkumların serbest bırakılmasına onay vermesi durumunda iktidardan düşebileceği bir konuma soktu. Netanyahu geçen hafta heyetini Kahire’de yürütülen olası bir anlaşmayla ilgili görüşmelerden çekerek içeride rehinelerin ailelerini, dışarıda da İsrailli müttefiklerini kızdırdı.

Deneyimli başbakan, iktidar koalisyonunu sürdürebilmek için Smotrich ve Ben-Gvir’in desteğine güveniyor. Ancak Netanyahu ile çalışmış bir siyasi stratejist olan Nadav Shtrauchler, bu ikilinin kendilerini Netanyahu’dan farklılaştırmaya çalıştıklarını, bir yandan Netanyahu’yu sağdan sıkıştırırken diğer yandan da Gazze savaşı konusunda uzlaşmaya yanaşmayan milliyetçi tabana hitap ettiklerini söylüyor.

Shtrauchler, “Smotrich ve Ben-Gvir tabanın Netanyahu’ya ne kadar kızgın olduğunu görüyor. Sağ kesim [bildirilen şartlarda] herhangi bir anlaşmaya açıkça karşı” diyor: “Eğer Netanyahu bu tür bir anlaşmaya yanaşırsa, bunun iktidardaki son günü olacağını biliyor.”

Netanyahu “mutlak zafere” doğru ilerleme sözü verdi ve geçen hafta sadece “güçlü askeri baskı ve zorlu müzakerelerin” rehineleri kurtaracağını ve Hamas’ın “hayali taleplerinden vazgeçmesi” gerektiğini söyledi.

Rehinelerin akıbeti ve olası bir ateşkes, aşırı sağcı ikilinin İsrail ile Yahudi devletinin en sadık destekçisi ABD de dahil müttefiklerinin arasının açılmasına yol açan en büyük ancak tek alan değil.

Ben-Gvir ve Smotrich uzun zamandır sadece bir Filistin devletine değil aynı zamanda Batı Şeria’nın bazı bölgelerini yöneten Filistin Yönetimi’ne de karşı çıkıyorlar; her ikisi de Filistin Yönetimi’nin “varlığına son verilmesi” çağrısında bulunuyor.

Ancak Biden yönetimi Filistin Yönetimi’nin “yeniden canlandırılması” ve Gazze’de savaş sonrası herhangi bir düzende rol oynaması gerektiğini söylüyor. Son zamanlarda yönetim, Filistin devletine yönelik hamleyi, Gazze çatışmasını sona erdirmenin yanı sıra İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki diplomatik ilişkileri güvence altına almayı amaçlayan daha geniş bir bölgesel girişimle ilişkilendirmeye çalıştı.

Ben-Gvir bu ayın başlarında şunları söyledi: “Amerika bizim dostumuz … [ve müttefikimizdir, ancak Biden yönetimi bize baskı yapmayı bırakmalı.”

Ben-Gvir ve Smotrich tarafından siyasi olarak kısıtlanan Netanyahu, Filistin Yönetimi’nin Gazze’de gelecekte üstleneceği herhangi bir rolü reddetmeye devam ediyor.

Pazar günü Netanyahu’nun kabinesi, Filistin devletinin tek taraflı olarak tanınması da dahil Filistinlilerle kalıcı çözüme ilişkin herhangi bir “uluslararası baskıyı” reddeden kararı kabul etti.

Ben-Gvir ve Smotrich kendi “savaş sonrası” gündemlerine öncülük ederek Netanyahu’nun bakanlarının üçte biri ile birlikte geçen ay “Gazze Şeridini yeniden yerleştirmeyi” amaçlayan bir Kudüs konferansı düzenlediler. Netanyahu böyle bir hareketi desteklemediğini söyledi.

İkili kısa bir süre önce de işgal altındaki Batı Şeria’da şiddet uygulayan yerleşimcilere yaptırım uyguladığı için ABD’ye tepki gösterdi.

Smotrich bu hareketi “antisemitik bir yalan” olarak nitelendirdi ve Biden yönetimini kendisine de yaptırım uygulamaya davet etti. Ben-Gvir, Wall Street Journal’a verdiği bir mülakatta Biden’ı İsrail’e “tam destek” vermediği için eleştirerek eski ABD Başkanı Donald Trump’ı desteklediğini açıkça belirtti.

Washington’daki düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olan Natan Sachs şunları söyledi: “Aşırı sağın ABD-İsrail ilişkilerine verdiği zarar çok açık …[Ben-Gvir ve Smotrich] birçok Amerikalı için siyasi olarak tiksindirici eğilimleri temsil ediyor, özellikle de Biden destekçileri için.”

Ancak Netanyahu Ben-Gvir ve Smotrich’i sorumlu olmaya çağırmayı reddetti. Eski bir üst düzey hükümet yetkilisi şunları söyledi: “Mesaj açık: sıfır bakanlık sorumluluğu ve sıfır tepki. Her şeyi söyleyebilirsiniz ve bunun bir önemi yok. Netanyahu hiçbir şey yapmayacak ve bunu herkes biliyor.”

İki yerleşimci liderin yükselişi başından beri Netanyahu’nun kendi siyasi ihtiyaçlarının bir ürünüydü. Ülke bitmek bilmeyen seçim döngülerine saplanmışken Netanyahu, Smotrich’in Dini Siyonizm partisi ile Ben-Gvir’in Yahudi Gücü partisi arasında birleşmeye aracılık ederek sağcı oyları maksimize etmeye çalıştı.

Bu hamle Netanyahu’nun başbakanlığını garantiledi ancak bu süreç daha önce Arap karşıtı kışkırtıcılıktan hüküm giymiş olan Ben-Gvir’i daha ana akım hale getirdi. Smotrich’in kendisi de Filistinlilere ve LGBTQ topluluğuna yönelik hakaretlerle dolu bir geçmişe sahip.

Ben-Gvir ve Smotrich, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve şimdi de potansiyel olarak Gazze’de yani uluslararası toplum tarafından gelecekteki bir Filistin devleti için ayrılan topraklarda Yahudi yerleşimlerini genişletmeyi amaçlayan yerleşimci hareketinin farklı akımlarından geliyorlar.

Netanyahu zaman zaman aşırı sağ ile ters düştü. Otuz yıllık kariyerinin birçok noktasında Filistinlilerle barış görüşmeleri yürüttü, Batı Şeria’daki yerleşim inşaatlarını dondurdu ve bir Filistin devleti fikrine sözde destek verdi.

Son olarak Aralık ayında ABD’nin baskısına boyun eğdi ve kuşatma altındaki Gazze’ye daha fazla yardımın ulaşmasını sağlamak için Kerem Şalom sınır kapısını açtı. Ancak yardım çabaları, çoğu Batı Şeria’daki yerleşimlerden gelen aşırı milliyetçilerin geçiş noktasındaki protestoları ve malların girişini geciktirmeleri nedeniyle engellendi.

Washington’un ricalarına rağmen Ben-Gvir’in yönetimindeki İsrail polisi, müdahale etmekte başarısız oldu. Netanyahu, aşırı sağın dahil olduğu diğer önemli sürtüşme noktalarında olduğu gibi sessiz kaldı.

Eski yetkili şunları söyledi: “Netanyahu sadece koalisyonunun hayatta kalmasından endişe ediyor, [siyasi olarak] her yönden kan kaybediyor ve çaresiz.”

Netanyahu, Ben-Gvir ve Smotrich’in desteğine sadece iktidarda kalmak için değil, savaşın sona ermesinin ardından yapılması beklenen seçimlerden sonra geri dönme umuduna sahip olmak için de ihtiyacı olduğunu biliyor.

Netanyahu ve Likud son aylarda kamuoyu yoklamalarında büyük düşüş yaşarken analistler İsrail’in en uzun süre görev yapan liderinin yaklaşık yirmi yıldır ilk kez bu kadar gözden düştüğünü belirtiyor.

Siyasi geleceği ve Gazze savaşının gidişatı belirsizliğini korurken, İsrail kabinesi içinde ve Washington ile daha fazla çatışma yaşanması muhtemel görünüyor.

Önde gelen İsrailli yorumcu Ben Caspit bu ay Maariv gazetesinde “Netanyahu 2024’te Itamar Ben-Gvir’den çekindiği kadar Joe Biden’dan çekinmiyor” diye yazdı: “İsrail hükümeti, hepimizin pahasına Ben-Gvir hükümetidir.”

ORTADOĞU

Direniş ahlakı ile İsrail barbarlığı arasındaki fark

Yayınlanma

Hamas, Gazze’de ateşkes ve esir takası kapsamında serbest bırakılan Filistinli ve İsrailli esirlerin durumu karşılaştırıldığında “direniş ahlakı ve İsrail barbarlığı” arasındaki büyük farkın ortaya çıktığını belirtti.

Hamas’tan yapılan yazılı açıklamada, esir takası kapsamında İsrail cezaevlerinden kurtarılan esirler dolayısıyla Filistin halkı, İslam ümmeti ve dünyadaki özgür halklar tebrik edildi.

Açıklamada, dün gece serbest kalan esirlerin karşılanması sırasında Filistinlilerin yaptığı sevinç gösterilerinin direniş etrafındaki kenetlenmeyi kanıtladığı kaydedildi.

İsrail’in tüm baskıcı uygulamalarına rağmen serbest kalan esirleri karşılamak için sokaklara dökülen büyük kalabalıklar “İsrail’e karşı bir meydan okuma” olarak nitelenen açıklamada, bu şekilde Filistin halkının topraklarını ve kutsal değerlerini özgürleştirmeye olan özlemlerinin açıkça görüldüğü belirtildi.

Açıklamada, İsrailli esirler ruhsal ve bedensel açıdan sağ salim teslim edilirken, Filistinli esirlerde bitkinlik ve ihmalin göze çarptığına dikkat çekilerek, “Serbest bırakılan Filistinli ve İsrailli esirlerin durumu, direniş ahlakı ve İsrail barbarlığı arasındaki büyük farkı ortaya koyuyor” ifadesine yer verildi.

Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, İsrail ile varılan ateşkes ve esir takası anlaşmasının birinci aşaması kapsamında dün 3 İsrailli kadın esiri Kızılhaç ekibine teslim etmişti.

Hamas ve İsrail arasında varılan karşılıklı esir takası mutabakatı kapsamında 90 Filistinli çocuk ve kadın esir, geceleyin işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan Ofer Askeri Cezaevinden serbest bırakılmıştı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

“Savaşın devamına Netanyahu değil Trump karar verecek”

Yayınlanma

İsrail ile Hamas arasında ateşkes ve esir takası mutabakatı dün 12.15’te yürürlüğe girdi. 42 gün sürmesi beklenen birinci aşamasının, bazı aksaklıklara rağmen başarılı bir şekilde sonlanması bekleniyor. Ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, anlaşmanın ikinci aşamasına geçmesine izin vermeyi planlamadığını açıkça söylüyor ve savaşın yeniden başlayacağı sinyalini veriyor. Bu, ikinci aşamada serbest bırakılması planlanan 20’den fazla rehinenin hayatını riske atma pahasına olacak. Netanyahu, aşırı sağ koalisyon ortaklarının bu yöndeki baskısı altında ve onların taleplerine boyun eğmezse koalisyon hükümetinin çökeceğini biliyor.

Ancak Haaretz’den Amos Harel savaşın yeniden başlayıp başlamayacağına ve Gazze’yi kimin yöneteceğine Netanyahu’nun değil Trump’ın karar vereceğini yazdı.

Birinci aşamanın tamamlanmasıyla savaşın yeniden başlayacağına ilişkin açıklamaların büyük ölçüde teorik olduğunu iddia eden Harel, “Karar artık Trump’a ait. Başbakan Netanyahu’nun Dini Siyonizm partisinin ilk aşama boyunca hükümette kalmasını sağlamak için Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’e verdiği pek çok söz Trump’ın talepleriyle çatışmaya mahkûm. Amerikan Başkanı Gazze’deki savaşın sona ermesi gerektiğinde ısrar ederse Netanyahu ona karşı gelmekte zorlanacaktır” diye yazdı.

Amos Harel, anlaşma kapsamında Filistinli mahkumların kitlesel olarak serbest bırakılmasının kamuoyunda sert tepkilere yol açtığını, bu tepkilerin nedeninin mahkumların sayısından ziyade serbest bırakılanların çoğunun 1990’larda ve 2000’lerdeki ikinci intifada sırasında çok sayıda İsraillinin öldürüldüğü olaylara karışmış isimler olmasından kaynaklandığını söyledi ve ekledi: “Ancak Gazze’deki durumu takip etme zahmetine katlanan ve Netanyahu’nun açıklamalarına ve propagandalarına kanmayanlar, savaşın sonucunun bu olacağını uzun zaman önce tahmin edebilirdi. Acı gerçek şu ki İsrail 7 Ekim 2023’teki savaşı büyük ölçüde kaybetti. O zamandan bu yana yaptığı tek şey hasarı hafifletmeye çalışmak oldu. Rehinelerin tamamını kurtaracak bir anlaşmaya varmak için İsrail’in büyük tavizler vermesi gerekti. Anlaşmanın ikinci aşaması, ilk aşamada serbest bırakılanlardan daha kıdemli ve daha cani mahkumları içerecek.”

Bu durumun ana nedenlerinden birinin Netanyahu’nun savaş sonrası düzenlemeleri, özellikle de Filistin Yönetimi’ni içeren düzenlemeleri görüşmeyi reddetmesinden kaynaklandığını ileri süren Harel, Trump’ın, Amerikan-Suudi-İsrail anlaşmasının bir parçası olan planlarının da Netanyahu’ya başka bir düzenlemeyi dayatma girişimine yol açabileceğini söyledi.

Harel, özetle şunları kaydetti: “Taraftarlarının gözünde Netanyahu hiçbir zaman suçlu ya da sorumlu olmadığı için, onun adına büyük bir dikkat dağıtma operasyonu yürütülüyor. Bu çaba, vaatleri ile mevcut durum arasındaki uçurumu örtbas etmeyi amaçlıyor.”

“Artık, ve daha önce hiç olmadığı kadar, İsrail ordusu hükümeti tam zafere giden yolda engellemekle suçlanıyor.  Genelkurmay Başkanı Korgeneral Herzi Halevi’nin görevden alınmasını hızlandırma konusu, Likud liderleri, Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir arasındaki görüşmelerde gündeme geldi. Bu, son ikisini koalisyonda kalmaya ikna etme girişiminin bir parçasıydı.”

“Kamuoyuna verilen mesaj, ordunun üst kademelerini bozgunculardan temizlemek için ateşkesten yararlanacağımız ve ardından yeni yönetim altında savaşı yeniden başlatacağımız yönünde. Gerçekte bu sadece halkın kafasını karıştırmaya yönelik bir girişim. Savaşın başarısızlıkla sonuçlanmasının sorumlusu gerçekten subaylarsa, aptalca bir strateji belirleyen ve Hamas’ın yarattığı tehlikeyi hafife alan hükümet, çok ihtiyaç duyulan bir devlet soruşturma komisyonunun kurulmasını engelleme çabalarına devam edebilir.”

Üç İsrailli rehineye karşılık 90 Filistinli esir serbest bırakıldı

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Suriye’deki HTŞ yönetimi Rusya, İran ve İsrail’den ithalatı yasakladı

Yayınlanma

HTŞ yönetimindeki Suriye’nin Maliye Bakanlığı, Rusya, İran ve İsrail’den yapılan ithalatı yasakladı ve bu ülkelerden gelen ürünlere el konulacağını duyurdu. Yeni yönetim, dolar ile ödemelere izin vererek gümrük vergilerini düşürdü. Rusya ise belirsizlikler nedeniyle buğday sevkiyatını durdurdu ve Tartus Limanı’ndaki askeri varlığıyla ilgili sorunlar yaşıyor.

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) örgütünün beraberindeki silahlı grupların iktidarı ele geçirdiği Suriye’nin yeni Maliye Bakanlığı, Rusya, İran ve İsrail’den yapılan ithalatı yasakladı.

Al Araby‘nin haberine göre, bu ülkelerden gelen ürünlere el konulacak. İsrail’den yapılan ithalat zaten uzun yıllardır yasak olmakla birlikte, yeni yasaklar Rusya ve İran’ı da kapsıyor.

Haberde, Suriye’deki yönetim değişikliğinin ardından ülkeye çeşitli ithal ürünlerin girmeye başladığı belirtildi.

Öte yandan başkent Şam’daki mağazalarda Türkiye’den gelen şişelenmiş sular, Suudi gıda ürünleri, Amerikan şekerlemeleri Twix ve Snickers ile Pepsi içecekleri görülmeye başlandı.

Bu gelişmelerin ardından yeni yönetim, finansal işlemlerde dolar kullanımına izin verdi ve gümrük vergilerini yüzde 50-60 oranında düşürdü.

Bu adımın, yerli üreticileri desteklemek ve sanayiyi canlandırmak amacıyla hammadde ithalatını kolaylaştıracağı ifade edildi. Karar, İran ve İsrail vatandaşlarının Suriye’ye girişini yasaklayan düzenlemenin ardından geldi. Ancak bu yasak şu an için Rusya vatandaşlarını kapsamıyor.

Ocak ayı başında ABD, Suriye’deki devlet kurumlarıyla yapılan bazı finansal işlemler, enerji kaynakları için ödemeler ve ülkenin Merkez Bankası üzerinden yapılan transferlerle ilgili kısıtlamaları geçici olarak kaldırdı. Fakat “Rusya veya İran’ın çıkarlarına hizmet eden işlemler” bu kapsamın dışında tutuldu.

Öte yandan, Reuters ajansının kaynakları, Rusya’nın Suriye’ye buğday sevkiyatını yeni hükümetle ilgili belirsizlikler ve ödeme gecikmeleri nedeniyle durdurduğunu bildirdi.

Rus RBK gazetesine konuşan bir kaynak da bu durumu doğrulayarak, “Şu anda Suriye’de muhatap alınabilecek bir otorite yok,” açıklamasını yaptı.

Ayrıca, yeni yönetim Rusya’nın Tartus Limanı’ndaki silah ve askeri teçhizatı çıkarmasına izin vermiyor. Rusya’nın deniz üssünün bulunduğu limanda gemiler yaklaşık iki haftadır bekletiliyor.

Suriye’de rejim değişikliği ve büyük güçlerin sorumluluğu

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English