Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Netanyahu’nun siyasi ölümünü Gazze’nin ‘ertesi günü’ belirleyecek

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, üç aydan uzun süredir Gazze’ye saldırılarını sürdüren İsrail’in neden ertesi gün için bir plan açıklayamadığını anlatıyor. Netanyahu’nun Gazze’nin geleceği için bir karar almaktan neden kaçındığına odaklanan makale, bu kararsızlığın ordu ile siyaset arasında nasıl sorunlar açtığına değiniyor:

***

Netanyahu siyasi olarak hayatta kalmayı Gazze’de alınacak zor kararların önüne koyuyor

İsrail ordusu, ABD ve Arap hükümetleri, Hamas’tan sonra bölgeyi kimin yöneteceğini belirlemek için bir plana ihtiyaç olduğunu söylüyor

Rory Jones ve Dov Lieber

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu uzun kariyerinin en zor siyasi kararlarından biriyle karşı karşıya: Hamas’tan sonra Gazze’yi kim yönetmeli?

Şu ana kadar bu sorudan kaçıyor.

Bu soru her İsrailli lider için zor olurdu çünkü kolay bir seçenek yok. Ancak Netanyahu için özellikle siyasi açıdan kritik bir soru çünkü İsrail ordusunu ve başta ABD olmak üzere başlıca uluslararası ortaklarını tatmin edecek herhangi bir cevap, aynı zamanda iktidar koalisyonunu dağıtma ve iktidarını sona erdirme riskini de taşıyor.

ABD ve önemli Arap hükümetleri, Batı Şeria’nın bir kısmını yöneten ve Hamas’ın Filistin siyasetindeki başlıca rakibi olan Filistin Yönetimi’nin Gazze’yi denetlemesini istiyor. Netanyahu’nun sağcı Likud partisinin büyük bir kısmı ve özellikle de İsrail’in Gazze’yi yeniden işgal etmesini ve yeniden yerleştirmesini isteyen aşırı sağcı koalisyon ortakları buna karşı çıkıyor. İsrail Savunma Bakanlığı bunu reddediyor ve Gazze’yi Filistinlilerin yönetmesi gerektiğini söylüyor. Gazze’de Hamas’ın yeniden güçlenmesine olanak tanıyacak bir siyasi boşluk nedeniyle savaşta elde edilen kazanımların kaybedileceğinden korkan bakanlık bir an önce bir planın yürürlüğe girmesini istiyor.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant geçen günlerde yaptığı açıklamada “Siyasi kararsızlık askeri operasyonun ilerlemesine zarar verebilir” diyerek Hamas’ı fiziksel olarak yok etmenin ötesinde planın ne olacağının hükümet içinde tartışılmamasından duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi. “Planı tartışmak… ve hedefi belirlemek kabinenin ve hükümetin görevidir” diyen Gallant, askeri harekatın kendisine rehberlik edecek bir politikaya ihtiyacı olduğunu da sözlerine ekledi.

Netanyahu için Gazze’nin geleceğiyle ilgili karar verme baskısı, siyasi kariyerini ayakta tutma çabasında şimdiye kadarki en büyük sınav. 74 yaşındaki İsrail Başbakanı güvenliğe odaklanarak ülkenin en uzun süre görev yapan lideri oldu ancak 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’in güneyine saldırmasına ve bin 200 kişiyi öldürmesine yol açan büyük ihmallerle İsrail’in en kötü güvenlik başarısızlığını yönetti.

Kamuoyu keskin bir şekilde ona karşı döndü. Netanyahu’nun iktidarı, erken seçimden kaçınmasına ve parlamentodaki dar çoğunluğunu korumasına bağlı. İsrail’i Hamas’a karşı “tam zafere” ulaştırana kadar görevde kalmaya yemin etti. Analistlere göre Netanyahu’nun umudu, Hamas’ın Gazze’deki üst düzey liderlerinin öldürülmesi gibi gözle görülür bir zaferin kendisini toparlamasına yardımcı olması.

İsrail’in Reichman Üniversitesi’nde siyaset bilimci olan Gadi Wolfsfeld, “Ne kadar uzun süre erteleyebilir ve muğlak kalabilirse, onun bakış açısından en iyi durum budur” dedi: “Karar almamak da bir karardır.”

Ancak mevcut ve eski yetkililer Netanyahu’nun kararsızlığının savaşı kazanmayı zorlaştırdığı konusunda uyarıyor. Geçen hafta İsrail’in askeri ve istihbarat servislerinden 43 eski üst düzey yetkili, ülkenin Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’a bir mektup yazarak Netanyahu’nun başbakanlıktan azledilmesi çağrısında bulundu. İmzacıları arasında Netanyahu’nun emrinde çalışmış birçok istihbarat ve güvenlik şefinin de bulunduğu mektupta, Netanyahu’nun savaşın siyasi hedeflerini tanımlamayı reddetmesinin İsrail için “açık ve mevcut bir tehlike” teşkil ettiği belirtildi.

Mektupta, “Netanyahu, İsrail tarihinin en ağır krizinin yaşandığı bu karanlık saatte bile, kamuoyu önünde hesap vermekten kaçmaya çalışıyor ve iktidara yapışıyor” denildi.

Herhangi bir İsrailli lider, Gazze’deki hâkim güç olan Hamas’ı değiştirmek için kolay bir çözüm bulamayacaktı. Halihazırda Batı Şeria’nın bir bölümünü yöneten Filistin Yönetimi uluslararası alanda yolsuzluğa bulaşmış ve revizyona ihtiyacı olan bir kurum olarak görülüyor. Ayrıca Filistinliler arasında sevilmiyor ve terörizme karşı yumuşak olduğunu düşünen İsrailliler tarafından da güvenilmiyor.

İsrailli yetkililere göre İsrail ordusu, Gazze’deki savaş çabalarının insani yardım ulaştırmak, düzeni ve temel hizmetleri yeniden tesis etmek ve yerinden edilmiş yaklaşık iki milyon sakini yönetmek için acilen bir sivil otoriteye ihtiyaç duyduğuna inanıyor. Yetkililer ve analistler, Gazze’nin güneyinde daralan bir alanda artan mülteci nüfusunun insani krizi kötüleştirdiğini ve İsrail güçlerinin Hamas’ı yenilgiye uğratma çabalarını büyük ölçüde zorlaştırdığını söylüyor.

ABD, Suudi Arabistan ve Mısır da İsrail’i, savaştan sonra Gazze’nin yeniden inşasını denetlemek de dahil Gazze’yi kimin yöneteceği konusunda bir anlaşmaya varmaya çağırıyor.

Bir stratejinin yokluğunda, İsrailli askeri yetkililer Hamas’ın, İsrail’in geçen yılın sonlarında bölgeyi ele geçirdikten sonra birkaç tugayını geri çektiği Gazze’nin kuzeyindeki Gazze şehrinde yeniden toparlanmaya çalıştığı konusunda uyarıyor. İsrail güçleri bu hafta Gazze’nin daha önce çekildikleri bölgelerinde Hamas’a karşı yeni bir operasyon başlattı.

Eski bir İsrailli subay ve King’s College London’da savaş çalışmaları uzmanı olan Ofer Fridman “İşte bu yüzden ordu ile hükümet arasında bu kadar gerilim var. Bir alternatifiniz olmadığı sürece Hamas’ı askeri ve siyasi bir güç olarak yok etme hedefine ulaşmanız mümkün değil” diyor: “Sivil bir otoriteye, bir ortağa ihtiyacınız var. Siyasi bir karar gerekli.”

İsrail’in 7 Ekim’den sonra Gazze’yi bombalaması ve işgali, savaşçılarla siviller arasında ayrım yapmayan sağlık yetkililerine göre 26 binden fazla Filistinlinin ölümüne neden oldu ve İsrail üzerindeki uluslararası baskıyı artırdı.

Netanyahu, İsrail’in Gazze’yi işgalinin amacının Hamas’ı ortadan kaldırmak, bölgede tutulan yaklaşık 130 rehineyi kurtarmak ve Şeridin 7 Ekim’de olduğu gibi bir daha İsrail’e saldırmak için kullanılmamasını sağlamak olduğunu söyledi. Ancak İsrail lideri, Gazze Şeridi’ni kimin yönetmesi gerektiği gibi çetrefilli bir konuda çok şey söylemedi.

Aşırı sağcı koalisyon ortakları İsrail’in Gazze’yi yeniden işgal etmesini ve orada yerleşim yerleri inşa etmesini istiyor ki bu plan İsrail’in uluslararası ortakları, özellikle de İsrail’in şeridin yeniden inşasını finanse edeceğini umduğu Arap devletleri tarafından kabul edilemez.

ABD, Suudi Arabistan ve Mısır, Hamas’tan sonra Gazze’yi yenilenmiş Filistin Yönetimi’nin yönetmesinde ısrar ediyor. Suudiler ayrıca, İsrail’in bir Filistin devleti kurulmasını amaçlayan süreci kabul etmesi halinde Netanyahu’nun da desteklediği, Riyad ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkileri normalleştirmeyi amaçlayan ABD destekli görüşmeleri yeniden başlatmayı teklif etti. ABD, yüzyıllardır süren çatışmanın bir Filistin devleti olmadan çözülemeyeceğini söylüyor.

Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyon ortakları ve kendi sağcı partisi Likud’un büyük bir kısmı hem Filistin Yönetimi’nin Gazze’yi yönetmesine hem de Filistinliler için gelecekte bir devlet kurulmasına şiddetle karşı çıkıyor.

Netanyahu 18 Ocak’ta bir basın toplantısında İsrail’in terör saldırılarını önlemek için Gazze ve Batı Şeria’nın “güvenlik kontrolünü” elinde tutması gerektiğini söyleyerek Filistin devleti fikrini kesin bir dille reddetti. Filistinliler için “egemenlik fikriyle çelişiyor” dedi.

İsrail ordusu, Gazze’de kendi toplumunda iyi bir yeri olan ve Hamas’la bağlantısı olmayan sivillerle çalışmayı önerdi. Bazı hükümet yetkilileri de benzer fikirler ortaya attı. Ancak diğer hükümet üyeleri uygun kişilerin bulunamadığını söylüyor. Bazı analistler Hamas’ın İsrail ile işbirliği yapan Gazzelilere suikast düzenleyebileceği uyarısında bulunuyor.

Bazı aşırı sağcı hükümet üyeleri İsrail ordusunun Gazze’de Hamas’a alternatif tek güç olduğunu söylüyor. Ancak ordu, İsrail’in 2005’te çekildiği Gazze’yi yeniden işgal etmek istemiyor. Savunma Bakanı Gallant, Filistinlilerin bölgeyi yönetmesi gerektiğinde ısrar ediyor.

Çoğu analist çözümün Hamas üyesi olmayan Gazzelileri de içermesi ve yenilenmiş Filistin Yönetimi’ne de bir rol verilmesi gerektiğini söylüyor. Netanyahu’nun ulusal güvenlik danışmanı çözümün bu olabileceğini söyledi. Ancak başbakanın kendisi bunu desteklemedi.

Kamuoyu yoklamaları hiçbir seçeneğin İsrailliler arasında popüler olmadığını gösteriyor. Yine de siyasi analistler bir başbakanın rolünün kriz anında popüler olmayan kararlar almak ve ulusal çıkarların bunu neden gerektirdiğini açıklamak olduğunu söylüyor.

Wolfsfeld, “Doğru zamanda doğru lidere sahip olursanız, iki devletli çözüm gibi konularda kamuoyunun görüşünün çok hızlı bir şekilde değişebileceğini görüyorum” dedi.

Eğer seçimler şimdi yapılsaydı, anketler Benny Gantz’ın Ulusal Birlik Partisi’nin Netanyahu’nun Likud’unu kolayca yeneceğini söylüyor. Gantz, Filistin Yönetimi ile birlikte çalışmayı ve bir Filistin devleti için çalışmayı ne istedi ne de reddetti.

İsrail’in savaş kabinesine 7 Ekim’den sonra katılan Gantz, her iki konuda da Netanyahu’dan daha esnek görülüyor. Netanyahu ise Gantz’ı muğlak olmakla suçluyor. Gantz liderliğindeki bir koalisyonda Netanyahu’yu kısıtlayan aşırı sağcı partiler yer almayacak.

ORTADOĞU

UCM Başsavcısı, tehditlere rağmen o başvuruyu yaptı

Yayınlanma

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han, ABD ve İsrail’in tehditlerine rağmen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında “yakalama kararı” başvurusunda bulundu.

Yakalama kararı için yapılan başvuruda, İsrailli yetkililerle birlikte Hamas yetkilileri için de yakalama kararı istenmesi dikkat çekti.

UCM’den yapılan yazılı açıklamaya göre, Kerim Han Başbakan Netanyahu ve İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’a ilaveten Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, Hamas’ın Gazze’deki lideri Yahya Sinvar ve Hamas’ın askeri kanadı İzeddin el-Kassam Tugayları’nın lideri Muhammed ed-Dayf hakkında “yakalama kararı” başvurusunda bulundu.

Yakalama kararı, UCM Savcılığının talebi üzerine, UCM Ön İnceleme Dairesi tarafından veriliyor.

UCM, kurucu anlaşması olan Roma Statüsü’nün 58. maddesi uyarınca, soruşturma başlattığı bir olaydaki bir kişinin, yargı yetkisine giren; soykırım, savaş suçu, insanlığa karşı suçlar veya saldırı suçu işlediğine yönelik, hakkında makul şüphesi varsa yakalama kararı çıkarabiliyor.

UCM’nin verdiği yakalama kararı gizli olabildiği gibi kamuya açık şekilde de ilan edilebiliyor.

İçeriğine göre değişmekle birlikte, yakalama kararının amacı genellikle şüphelinin UCM’ye teslim edilerek hakkında başlatılan soruşturmanın ilerletilmesi için bizzat Mahkeme huzuruna çıkarılması anlamını taşıyor.

Eğer Netanyahu hakkında yakalama kararı çıkarılırsa bu, Netanyahu’nun Filistinlilere karşı işlediği soykırım, savaş suçu, insanlığa karşı suçlar veya saldırı suçlarından biri ya da birkaçından yargılanacağı anlamını taşıyor.

UCM’nin, Netanyahu dahil üst düzey İsrailli yetkililer hakkında tutuklama kararı çıkarılabileceği ihtimali gündeme geldiği günden bu yana İsrail ve ABD’den UCM görevlilerine tehditler geliyor.

Putin’de yetkili olan UCM Netanyahu’da yetkisizmiş

Bir grup Cumhuriyetçi senatör Han’ı “ağır yaptırımlarla” tehdit etmişti. 12 Cumhuriyetçi senatörün imzaladığı mektupta, UCM Başsavcısına yönelik, “İsrail’i hedef alırsanız, biz de sizi hedef alırız” denmişti. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, UCM’ye yönelik tehditleri kınamış BM raportörleri de ABD ve İsrail’e ilişkin olarak, “Kendilerini hukukun üstünlüğünün şampiyonları olarak gören ülkelerin, bağımsız ve tarafsız uluslararası bir mahkemeyi mesuliyetine engel olmak için sindirmeye çalıştığını görmek şok edici” açıklaması yapmıştı.

Açıklamada, UCM’nin, Gazze ve Batı Şeria da dahil olmak üzere Filistin’deki soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar gibi ağır uluslararası suçları soruşturma yetkisine sahip olduğu belirtilmişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Helikopter kazasında ABD yaptırımlarının rolü

Yayınlanma

ABD’nin İran’a yönelik tek taraflı yaptırımları İran’ın sivil havacılık sektörünü derinden etkiliyor. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın hayatını kaybettiği kazadaki helikopterin yaşı bu durumu bir kaz daha gündeme getirdi. Nitekim eski İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, kazayla ilgili ABD’nin sorumluluğuna dikkat çekti.

ABD’nin İran’a yönelik tek taraflı yaptırımları sivil havacılık sektörünü de etkiliyor. Yaptırımlar nedeniyle Tahran’ın uçak ve uçak parçası ithalatı engelleniyor.

İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi arama kurtarma çalışmaları sırasında facianın meydana geldiği sırada yoğun sis olduğuna dikkat çekerek hava koşulları ve arazinin engebeli koşullarının helikopter enkazına ulaşmayı zorlaştırdığını söylemişti.

Hava koşulları ve ABD yapımı Bell 212 helikopterinin yaşının kazaya neden olmuş olabileceğine dikkat çekiliyor.

The Nation’da yer alan bilgilere göre İran 1968’de hizmete alınan Bell 212’den 1970’li yıllarda çok sayıda satın aldı. 1979 Devrimi’nden sonra gelişmiş avcı uçakları da dahil ABD’den aldığı uçakların çoğunu kullanmaya devam eden İran, Amerikan yaptırımları nedeniyle yedek parça temininde zorluklarla karşılaştı. 1970’lerin başında satın alınan F-4 Phantom ve F-14 savaş uçakları gibi bazı uçaklar bugün halen hizmette.

Yıllar içinde İran envanterindeki ABD yapımı helikopter ve uçaklar için elindeki bazı uçak ve helikopterleri parçalayarak yedek parça ihtiyacını karşılamaya çalıştı. Bu yüzden ABD yapımı uçak filosu yavaş yavaş azaldı.

İran, 1986 yılında Lübnan’da esir tutulan ABD’li rehineler için Washington ve Tahran arasında yapılan görüşmeler sırasında ABD’den Bell 212 için bazı yedek parçalar almayı başardı, ancak kaçakçılık ağlarına da başvurdu. Bell parçaları tedarik ettiğini reddetti ancak ABD’li savunma müteahhidi United Technologies Corp daha sonra sevkiyatı doğruladı.

2011 yılında İspanyol yetkililer, Venezuela’nın İran’a, Bell 212 yedek parçalarının yanı sıra komple uçak satma planını da engelledi.

Yedek parçalara yönelik yaptırımlar

Aşınan ve yıpranan parçaları değiştirecek yedek parçaların bulunmaması uçakların güvenliğini tehdit ediyor. İran hava kuvvetleri, Şah döneminde satın alınan ABD yapımı uçaklarla yıllar içinde çok sayıda ölümcül kaza yaşadı.

2021 yılında Kanada’daki havacılık yetkilileri, ölümlü bir kazayı inceleyen müfettişlerin ana rotor kanatlarını sabitleyen metal pimlerin uçuş sırasında kırıldığını tespit etmesinin ardından Bell 212’leri yere indirdi.

Ancak bakımları iyi yapılan eski uçaklar onlarca yıl uçmaya devam edebiliyor; bunun dikkate değer bir örneği, İngiliz Ordusu’nun 1982’den 2022’ye kadar çok sayıda yenilenmeyle hizmette kalan bir Chinook helikopteri olan Bravo November.

İran, ABD yapımı uçaklar için bazı parçaları, tersine mühendislikle üretmeyi başardı dolayısıyla Reisi’yi taşıyan helikopterin uçuşa elverişli olması mümkün. Bununla birlikte, helikopter gövdesinde buz birikebileceği ve şiddetli rüzgarların ek yük oluşturabileceği dağlık arazide düşük görüş koşullarında uçmanın riskleri yüksek.

Engebeli arazi ve yoğun sis

Avrupa Birliği Havacılık Güvenliği Ajansı “yüksek dağlarla çevrili derin vadiler üzerinde uçmanın pilotun yönünü şaşırtabileceğini” ve bu tür bir arazide seyretmenin “zihinsel ve fiziksel olarak çok yorucu olabileceğini” söyledi.

AB kurumuna göre, derin vadilerde rüzgâr hızı ve yönü aniden ve öngörülemez bir şekilde değişebilir ve bu da “hava hızında önemli dalgalanmalara yol açarak aşırı uçlarda kontrol kaybına neden olabilir.”

Sis özellikle tehlikeli ve 1994 yılında İskoçya’da meydana gelen ve 25 İngiliz istihbarat görevlisi ile dört mürettebatın ölümüne neden olan helikopter kazasının da muhtemelen başlıca sebebiydi.

Askeri helikopter test pilotu ve havacılık uzmanı Simon Sparkes, The National’a yaptığı açıklamada, “Bulut ya da sise yanlışlıkla girmek dünya genelinde helikopter kazalarının en büyük nedenlerinden biri. Sorun helikopterin ya da pilotların sertifikasyonu değil, pilotların koşullar karşısında verdikleri kararlardır” dedi.

Sparkes, “Dağlık bölgelerde güvenli uçuş için çok yüksekten uçmanız gerekir ve hava durumu ya da dağların yüksekliği helikopterin kapasitesini aşabilir. Buna ek olarak, oksijen olmadan helikopterler hipoksi sorunları nedeniyle 10.000 feet’in üzerinde uçamazlar” diyerek zihinsel karışıklık gibi sorunlara neden olabilecek düşük oksijen seviyelerine atıfta bulundu.

Sekiz yıldır faaliyette olan Bell UH-1H Huey-2 helikopterinin birkaç hafta önce Kenya’da düştüğünü hatırlatan Sparkes, “Dolayısıyla pilotların yapması gereken seçimler var. Bazen bu seçimler zor olabiliyor çünkü yolcular, kendilerine hava koşulları nedeniyle seyahat edemeyeceklerinin söylenmesini istemiyorlar. Benzer kazalar muhtemelen sayılamayacak kadar çok” dedi.

“ABD’nin suç listesine dahil edilecek”

Eski İran Dışişleri Bakanı Zarif, devlet televizyonunda yaptığı konuşmada, Reisi ve Abdullahiyan’ın “samimiyetlerine” çok yakından tanık olduğunu söyledi. Zarif, “Bu samimiyetlerinin karşılığını şehadetle aldılar. Geçtiğimiz 45 yılda çeşitli dönemlerde zor durumlarla karşılaştık. Biz bunu aştık, Allah’ın izniyle bu durumu da atlatacağız” ifadelerini kullandı.

Zarif, ortaya çıkan durumun ABD’nin İran’a uyguladığı tek taraflı yaptırımların etkisinin büyük olduğunu savunarak, “Bu konu, Uluslararası Adalet Divanı’nın kararına rağmen sivil havacılık satışlarına ambargo koyan ABD’nin İran ulusuna karşı işlediği suçların kara listesine kaydedilecektir” değerlendirmesinde bulundu.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İran’ı seçime götürecek geçici Cumhurbaşkanı Muhammed Muhbir kimdir?

Yayınlanma

İran lideri Ali Hamaney, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından anayasanın ilgili maddesine göre Cumhurbaşkanlığı görevlerini, seçime kadar Birinci Yardımcısı Muhammed Muhbir’in yürüteceğini bildirdi.

Hamaney’in X medya platformundan Cumhurbaşkanı Reisi’nin helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından taziye mesajı yayımlandı. Reisi’ye rahmet dileyen Hamaney, İran halkına taziyede bulunarak ülkede 5 günlük genel yas ilan ettiğini duyurdu. Hamaney, “Anayasa’nın 131’inci maddesine göre Sayın (Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı) Muhbir, yürütme erkinin başında olup, yasama ve yargı erklerinin başkanlarıyla en fazla 50 gün içinde yeni bir cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamak için gerekli düzenlemeleri yapmakla görevlidir” ifadelerini kullandı.

Press TV’ye göre Muhbir’in 50 gün sonra yapılacak yeni seçimlerde adaylardan biri olması bekleniyor.

Muhammed Muhbir kimdir?

Muhammed Muhbir, 1955 yılında İran’ın Huzistan eyaletinin Dezful kentinde dünyaya geldi. Elektrik mühendisliği mezunu olan Muhbir, ekonomi planlama ve yönetim ile uluslararası hukuk alanında doktora yaptı.

Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcılığı görevine 2021 yılında getirilen Muhbir, İran Düzenin Çıkarını Belirleme Konseyi Üyeliği, Sinabank Genel Müdürlüğü, İmam Humeyni’nin Emirlerini Uygulama Kurumu (Vakfı) Başkanlığı, Mustazaflar Vakfı İktisadi Teşekkülü Gümrük ve Nakliye Direktörlüğü ve Huzistan Vali Yardımcılığı görevlerinde bulundu.

ABD Hazine Bakanlığı, Ocak 2021’de İran lideri Ali Hamaney’e bağlı faaliyet gösteren ve Muhbir’in başkanı olduğu İmam Humeyni’nin Emirlerini Uygulama Merkezi ve yöneticileri “siyasi muhalifler, dini azınlıklar ve sürgündekiler dahil olmak üzere rejim muhaliflerine ait topraklara ve mülklere el koyduğu” gerekçesiyle yaptırım listesine aldı.

Aynı gerekçeyle Temmuz 2010’da Avrupa Birliği tarafından yaptırım listesine alındı ve iki yıl sonra listeden çıkarıldı.

Helikopter kazasından kurtulan olmadı: İran 50 gün içinde seçime gidecek

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English