Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“Operasyonun hedeflerine ulaşmada iki günde beklenmedik başarı yakalandı”

Yayınlanma

yasin atlioglu

Hamas’ın başlattığı operasyonun ardından İsrail’in Gazze’ye yönelik hedef gözetmeyen hava saldırıları devam ediyor. Lübnan’dan ateşlenen füzeye İsrail ordusu ağır silahlarla karşılık verdi. Savaşın Lübnan’a sıçrama ihtimali her geçen saat artarken yapılan sert açıklamalar olası bir ateşkesin yakın olmadığı izlenimi veriyor.

Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu ile Hamas’ın operasyonu ve İsrail’in karşı saldırılarını konuştuk. Hamas’ın temel hedeflerinin unutulan Filistin meselesinin Orta Doğu’nun en önemli siyasî ve insanî krizlerinden biri olduğunun herkese hatırlatılması ve İsrail’in karşı konulamaz bir devlet imajının yıkılması olduğunu belirten Atlıoğlu, “Hamas’ın, operasyonun iki gününde bu hedeflere ulaşma konusunda beklenmedik bir biçimde başarılı bir performans sergilediği söylemek mümkün” diyor.

Atlıoğlu, Hamas’ın operasyonunun İsrail şiddetini meşrulaştırdığı iddiasıyla ilgili, “İsrail, kendi çıkarlarını savunmak veya kendine yönelik tehditleri ortadan kaldırmak için şiddet ve askerî güç kullanırken çoğu zaman bunu meşrulaştırma ihtiyacı duymamış, hatta kendi aleyhine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden çıkan kararları dikkate bile almamıştır” ifadelerini kullanıyor:

-Hamas, bu operasyonu neden başlattı ve tam olarak neyi hedefliyor? Neden şimdi?

Hamas’ın operasyonu, en şeyden önce Filistin’de 70 yıldan fazladır süren çatışmanın ve İsrail’in yayılmacı siyasetinin ürettiği ve biriktirdiği sorunların bir neticesi olarak görülmeli. 1948’de İsrail Devleti’nin kurulması sonrasında Orta Doğu’da Arap devletlerinin ortak ulusal davası olarak başlayan Filistin meselesi İsrail karşısında uğranılan askerî mağlubiyetler ve Arap milliyetçiliğini 1960’ların sonunda eski popülaritesini kaybetmesiyle sona ermişti. 1970’lerden günümüze kadar ise önce Filistin Kuruluş Örgütü, daha sonra da Hamas gibi Filistinli siyasî ve askerî yapılar İsrail’in varlığına karşı Filistinlilerin hakların savunma konusunda ciddi bir mücadele sergiledi. Fakat bu mücadele, İsrail’in işgal, ilhak ve yerleşim kurma yoluyla nüfus yapısını dönüştürme siyasetine engel olamadı. 1948 Arap-İsrail Savaşı ve sonrasında milyonlarca Filistinli kendi ülkelerini terk edip Suriye, Lübnan gibi komşu ülkelerde mülteci durumuna düştü. Bu Filistinliler ve onların çocukları ve torunları, yıllarca barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçların karşılanmadığı mülteci kampların ülkelerine geri dönme umuduyla ayakta kalmaya çalıştı.

1990’lardaki Orta Doğu Barış Süreci, Filistin içinde bölünmüş iki toprak parçası üzerinde Filistinlilere yaşama şansı tanısa ve Filistinli bir siyasî otoritenin ortaya çıkmasını sağlasa da aslında hiçbir sorunu çözmedi. Hatta Filistin’deki çatışmayı daha karmaşık bir hale getirdi ve Filistinli örgütlerin kendi arasında bölünmesinin yolunu açtı. Nitekim İsrail de bundan sonra her fırsat bulduğunda kendine varlığına tehdit oluşturduğu gerekçesiyle Filistinliler üzerine şiddet ve yıldırma siyasetini sürdürdü. Tabii 2011 yılında Suriye’de patlak veren kriz ve iç çatışma Filistin meselesini yeni bir aşamaya soktu. Neredeyse son 10 yıldır Suriye İç Savaşı’nın gölgesinde Filistin meselesi, İsrail baskısı altında zor şartlarda yaşayan Filistinliler ve milyonlarca Filistinli mülteci unutuldu ve gündemden düştü.

Tüm bunlar göz önüne alındığında Hamas’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği operasyon, Filistinlilerin yıllarca biriktirdiği öfkenin patlaması olarak yorumlanabilir. Bu bağlamda operasyonun temel hedeflerinin unutulan Filistin meselesinin Orta Doğu’nun en önemli siyasî ve insanî krizlerinden biri olduğunun herkese hatırlatılması ve İsrail’in karşı konulamaz bir devlet imajının yıkılması olduğu aşikârdır. Hamas’ın operasyonun iki gününde bu hedeflere ulaşma konusunda beklenmedik bir biçimde başarılı bir performans sergilediği söylemek mümkün. Bununla birlikte Hamas’ın bu operasyonu ne kadar sürdürebileceği ve İsrail’in karşı saldırıları karşısında ne düzeyde direnç göstereceği çatışmanın seyri ve belki de çatışmanın asıl kazananın kim olacağını belirleyecektir.

“İran ile işbirliği mümkün”

-İran, bu operasyonun neresinde? Destekçisi mi, yoksa bir eşgüdüm söz konusu mu? İsrail’in karşı saldırısının dozu arttıkça Hizbullah bu mücadeleye katılır mı?

Operasyonun zamanlaması, hedefleri ve iki günde İsrail tarafında yarattığı insan kaybı düşünülürse oldukça profesyonel bir şekilde yürütüldüğü ve stratejik bir aklın ürünü olduğu aşikâr. Aslına bakılırsa İsrailli yetkililer dahil hiç kimse Filistinli örgütlerin böyle bir operasyonu gerçekleştirebileceğini düşünmüyordu. Dolayısıyla operasyon başladığında bu işin arkasında İran, Hizbullah, hatta Suriye gibi aktörlerin olabileceği akla geldi. Dünden beri Batılı medya kurumlarında İran’ın adı daha açık bir biçimde dillendirilmeye başlandı. Bu iddiaların doğruluğu ve devletlerin propagandasının bir parçası olup olmadığı bilinmese de İran’ın doğrudan veya dolaylı destek vermiş olma ihtimali yüksek görünmektedir. Nitekim Suriye, İran ve Hizbullah gibi aktörler 2011 yılından sonra Hamas’la bozulan ilişkileri son yıllarda onarmak için büyük bir çaba göstermiştir.

İran, Körfez ülkeleriyle İsrail arasındaki yakınlaşma, İsrail iç siyasetindeki kaos ortamı gibi faktörleri dikkate alarak bölgesel gücünü göstermek adına Hamas ile işbirliği yapmış olabilir. Tabii İran’ın bu yolla Filistin meselesinin savunucusu olarak kendi itibarını da artıracağı aşikârdır. Hizbullah konusuna gelince. Hizbullah da İran ile birlikte bu operasyonun hazırlanmasında katkı sunmuş olabilir, fakat bu Hizbullah’ın Filistin’deki çatışmaya doğrudan müdahil olacağı manasına gelmez. Hizbullah Şii kimlikli bir örgüt olsa da her şeyden önce Lübnan siyasetinin önemli siyasî bir aktörüdür. Lübnan’ın büyük bir siyasî, ekonomik ve toplumsal çöküş yaşadığı bir süreçte Hizbullah’ın İsrail’e karşı savaş açması örgüt üzerinde siyasî, askerî ve mali açıdan onarılması zor bir büyük bir tahribat yaratabilir, hatta Lübnan’da yeni bir iç savaşın kapılarını aralayabilir.

“Ateşkes olmazsa savaş Lübnan’a sıçrayabilir”

-Hamas’ın bu operasyonu bölgedeki genel gidişatı ve dengeleri hangi yönde değiştirme potansiyeli taşıyor?

Hamas’ın operasyonu, daha önce de belirttiğim gibi Filistin meselesinin yeniden gündeme gelmesi açısından önemlidir. Bundan sonra bölgedeki Müslüman devletler ve liderlerin İran’ın bu yolla itibarını artırmasını dikkate alarak Filistin meselesini göz ardı etmesi mümkün değildir. Kısacası Filistin Orta Doğu siyasetinin gündemine bölgenin en önemli siyasî ve insanî sorunu olarak yeniden geri dönebilir. Türkiye, Katar, Mısır gibi devletler arabulucu olarak ve uluslararası örgütler düzeyinde yapacakları diplomatik girişimlerle çatışmayı çözme yönünde yeni adımlar atabilir. Buna karşılık BAE, Suudi Arabistan gibi devletlerin İsrail ile yakınlaşmaya yönelik siyasetini ne düzeyde etkileyeceğini ve diğer bölgesel aktörlerin nasıl pozisyon alacaklarını söylemek için çatışmanın seyrinin nasıl şekilleneceğine bakmak gerekiyor.

Eğer çatışma daha önce olduğu gibi bir barışla kısa sürede sonlandırılamazsa Filistin içindeki şiddet ve ölümler artacak, belki de çatışma Lübnan gibi komşu ülkelere sıçrayacaktır. Bu beklenen en kötü senaryo. Filistin’de çatışma sürerken Lübnan’da yeni bir iç savaşın başlaması tüm bölgeyi 1970’lerdeki istikrarsızlığa geri döndürebilir. Hatta Suriye’deki iç savaşın da sona ermediği düşünüldüğünde durum 1970’lerden daha da kötü hale gelebilir. Öte yandan bu çatışma bitse de bitmese de İsrail’in bundan sonra Filistinlere karşı daha güvenlikçi bir siyaset izleyeceğini ve son yıllarda yaptığı gibi Suriye topraklarındaki İran unsurlarına yönelik saldırılarını artıracağını söylemek mümkündür.

-Hamas’ın bu operasyon ile İsrail’in saldırılarına meşruiyet kazandırdığına dair yorumlar var. İsrail-Filistin sorununun geçmişini bilen biri olarak bu yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hamas’ın bu operasyon ile İsrail’in saldırılarına meşruiyet kazandıracağı, diğer bir deyişle İsrail’in bu operasyonu Filistinliler üzerine düzenleyeceği intikam saldırılarını meşrulaştırmak için kullanacağı aşikâr. Nitekim Hamas operasyonu Batılı devletler nezdinde ve uluslararası medyada büyük ölçüde İsrail topraklarına ve sivillere yönelik bir saldırı olarak yorumlandı.

Öte yandan İsrail’in kurulduğundan beri uluslararası hukuku ve insan haklarını yok sayan militarist ve güvenlikçi bir devlet yapısına sahip olduğunu da unutmamak gerekiyor. İsrail, kendi çıkarlarını savunmak veya kendine yönelik tehditleri ortadan kaldırmak için şiddet ve askerî güç kullanırken çoğu zaman bunu meşrulaştırma ihtiyacı duymamış, hatta kendi aleyhine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden çıkan kararları dikkate bile almamıştır.

ORTADOĞU

İsrail’den Suriye ve Gazze’de uzun süreli işgal sinyali

Yayınlanma

Suriye’de Baas yönetiminin devrilmesinden saatler sonra Suriye topraklarındaki tampon bölgeye giren İsrail ordusu, bölgede uzun sürece kalacağının işaretlerini veriyor. Ayrıca ateşkes müzakerelerinin hızlandığı bir dönemde İsrail Savunma Bakanı, İsrail’in Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi.

İsrail basını, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun Baas rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’nin Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede başlattığı işgalin gelecek yılın sonuna kadar devam ettirilmesi talimatını verdiğini yazdı. İsrailli yetkililer daha önce bu bölgedeki işgalinin geçici olduğunu iddia etmiş daha sonra kış ayları boyunca işgalin süreceğini söylemişti.

Kanal 12 televizyonunda yer alan haberde, Netanyahu’nun dün gittiği Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede İsrail ordusuna işgalin 2025 sonuna kadar sürdürülmesi talimatı verdiği ifade edildi.

İsrail Başbakanı, dün Savunma Bakanı Yisrael Katz ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’yle birlikte 7 Aralık sonrası işgal edilen Hermon Dağı’ndaki tampon bölgeye gitmişti. Başbakanlık Basın Ofisinden yapılan açıklamada, Netanyahu’nun burada İsrail ordusunun Hermon Dağı’nda tampon bölgedeki işgalinin “geleceğine yönelik yönergeleri belirlediği” belirtilmiş ancak detay verilmemişti. Netanyahu, Hermon Dağı’ndaki tampon bölgede yaptığı açıklamada, buradaki işgalin “İsrail’in güvenliğini sağlayacak düzenleme bulunana kadar” süreceğini belirtmişti.

İsrail Savunma Bakanı Katz da orduya tahkimat kurmalarını ve bölgede uzun süre kalmaya hazırlanmalarını söyledi. Katz, Hermon Dağı’nı “İsrail devletinin gözü” olarak nitelendirdi.

Esad yönetimini deviren saldırıyı yöneten HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani pazartesi günü verdiği bir röportajda İsrail ordusunun Suriye’de asker bulundurması için hiçbir gerekçe olmadığını söyledi. Katz ise yönetimi deviren isyancıları radikal olarak nitelendirdi ve caydırılmaları gerektiğini söyledi.

İsrail’in 1974’te İsrail ve Suriye arasında imzalanan ve Birleşmiş Milletler barış güçlerinin burada konuşlanmasını öngören bir anlaşmayla oluşturulan tampon bölgeye girmesi BM ve Fransa, Türkiye, İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır ve Ürdün gibi ülkeler tarafından kınandı ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eden bir uluslararası hukuk ihlali olarak nitelendirildi. İsrail ise Şam’daki yönetimin çökmesiyle birlikte Suriyeli askerlerin görev yerlerini terk etmelerinin ardından anlaşmanın geçersiz olduğunu iddia ediyor.

Bu arada İsrail’in Gazze Şeridi’nde süresiz işgale hazırlandığına dair işaretler artmaya devam ederken Katz, ordunun işgal altındaki Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze’de de güvenlik kontrolünü sürdüreceğini söyledi. Katz, X’te yaptığı bir paylaşımda “Gazze konusundaki tutumum net. Hamas’ın Gazze’deki askeri ve hükümet gücünü yendikten sonra İsrail, tıpkı Batı Şeria’da olduğu gibi Gazze üzerinde de tam hareket özgürlüğü ile güvenlik kontrolüne sahip olacaktır” dedi. Filistin Yönetimi Batı Şeria’daki bazı bölgeleri kısmen yönetirken İsrail bölgede sıkı güvenlik kontrolünü sürdürüyor ve düzenli olarak askeri baskınlar düzenliyor.

Katz’ın bu açıklamaları Gazze’de ateşkes için yürütülen diplomasinin hızlandığı bir dönemde geldi. İsrail’in Gazze’nin kritik bölgelerinde kuvvet bulundurma ısrarı konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle daha önceki ateşkes müzakereleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Wall Street Journal’a göre (WSJ) Filistinliler ve bazı İsrailliler  “güvenlik kontrolünün” bölgede uzun süreli askeri işgale yol açacağını düşünüyor.

Netanyahu’nun liderliğini yaptığı Likud partisi ve koalisyondaki diğer partilerin üyeleri, bölgede Yahudi yerleşimleri kurmak da dahil çok daha sıkı bir kontrolü desteklediklerini dile getiriyorlar.

Birleşmiş Milletler’in en yüksek mahkemesi olan Uluslararası Adalet Divanı Temmuz ayında verdiği bir kararda İsrail’in Gazze ve Batı Şeria da dahil Filistin topraklarını on yıllardır işgal altında tutarak çeşitli uluslararası yasaları ihlal ettiğini belirtti. Mahkeme, uluslararası hukuka göre işgalin geçici olması gerektiğini ve işgalci bir gücün işgal altındaki topraklarda yaşayanlara karşı yasal sorumlulukları olduğunu söyledi.

Mahkeme, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalinin geçici olmadığını gösteren eylemlerde bulunduğunu ve işgalci bir güç olarak bazı görevlerini ihmal ettiğini söyledi. İsrail mahkemenin görüşüne ve yargı yetkisine itiraz etti.

Gazze’nin işgalinin ilk günlerinden bu yana İsrail ordusu, adını Gazze’deki eski bir Yahudi yerleşiminden alan ve Netzarim olarak bilinen geniş bir güvenlik koridoru inşa ediyor. Askeri üsler, ileri karakollar, elektrik direkleri, baz istasyonları ve hatta bir sinagogdan oluşan koridor, Gazze’yi ikiye bölüyor. Kuzeye geçmek isteyenlerin koridordan geçen iki kontrol noktasından birinden geçmesi gerekiyor.

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün eski hukuk danışmanı ve UAD davalarında çalışmış olan Diana Buttu, WSJ’ye Katz’ın yorumlarının ve İsrail’in Gazze’de askeri altyapı inşa etmesinin uzun vadede “Gazze’deki Filistinlilerin yaşamlarının sadece etkin kontrolü değil, düpedüz askeri kontrolü yönünde ilerlediğini” gösterdiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Hamas, rehine anlaşmasının savaşı sona erdirmesini istiyor

Yayınlanma

Gazze’de ateşkes ve esir takası için müzakereler sürerken İsrail basını Hamas’ın süreli bir ateşkese ikna olmadığını yazdı.

CIA Direktörü Bill Burns, Hamas ve İsrail heyetlerinin önceki iki gün Doha’da yaptığı görüşmelerin ardından Katar Başbakanı ile bir araya gelecek; Trump’ın elçisinin de Kahire ziyaretinin ardından Doha’ya gelmesi bekleniyor.

Axios haber sitesinin İsrailli bir yetkiliye dayandırdığı haberinde, CIA Direktörü Burns’un, Doha’da Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir araya geleceği belirtildi.

Haberde, Burns’un, Katar Başbakanı ile İsrail ve Hamas arasındaki dolaylı müzakerelere ilişkin son durumu ele alacağı kaydedildi.

İsrail devlet televizyonu KAN, 16 Aralık’ta, “kısıtlı yetkilere” sahip bir İsrail heyetinin, Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri için Katar’ın başkenti Doha’ya gittiğini aktarmıştı.

Hamas da yaptığı açıklamada “Katarlı ve Mısırlı kardeşlerimizin himayesinde Doha’da gerçekleşen ciddi ve olumlu görüşmeler ışığında, işgalin yeni koşullar dayatmaktan vazgeçmesi halinde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varmanın mümkün olduğunu teyit etmektedir” ifadelerini kullanmıştı.

Doha’daki görüşmelerin yanı sıra Kahire’de de müzakereler yürütülüyor ve toplantı hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Reuters’a önümüzdeki günlerde bir anlaşma imzalanabileceğini söyledi.

Hamas’ın müttefiki Filistin İslami Cihad’ın başkan yardımcısı Muhammed el-Hind’in de Mısırlı yetkililerle görüştüğü belirtildi.

Görevi henüz devralmayan ABD’nin yeni başkanı Trump’ın kısa süre önce rehineler için atadığı özel temsilci Adam Boehler’in de esir takası ve ateşkes müzakereleri çerçevesinde dün Mısırlı yetkililerle görüşmek üzere Kahire’de olduğu kaydedildi. Boehler’in pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüştüğü bugün de Doha’ya gitmesinin planlandığı belirtiliyor.

‘Daha önce de bu noktaya geldik’

ABD Başkanı Joe Biden’ın, Trump’ın ekibiyle birlikte çalışarak 20 Ocak’taki yemin töreninden önce Gazze için ateşkes anlaşmasını sonuçlandırmaya çalıştığını ifade ediliyor.

Müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş olsa da bazı noktalardaki anlaşmazlıkların sürdüğünü belirten İsrail medyasına konuşan kaynaklar anlaşmanın sonuçlanması noktasında temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby de Fox News’e verdiği röportajda “Daha önce de bu noktaya geldik, ancak sonuca ulaşamadık” dedi.

İsrailli kaynaklar ise daha şüpheci bir tavır sergileyerek anlaşmanın önünde hala büyük engeller olduğunu belirtiyor. Walla haber sitesi, üç üst düzey İsrailli kaynağa atıfta bulunarak, son haftalarda ilerleme kaydedilmiş olsa da taraflar arasında hala büyük farklar olduğunu bildirdi. Özellikle Hamas’ın, herhangi bir rehine anlaşmasının savaşın sona ermesini sağlaması gerektiği konusunda ısrar ettiği kaydedildi. İsrail, belli sayıda rehinenin serbest bırakılması karşılığında bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes istiyor. Hamas ise savaş sonrası Gazze’nin yönetiminde yer almamayı bazı şartlar karşılığında kabul etti. Ancak olası bir anlaşmanın savaşı ve işgali sona erdirmesi konusunda geri adım atmıyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Colani: Suriye, İsrail’e yönelik saldırılar için üs olarak kullanılmayacak

Yayınlanma

HTŞ lideri Colani, Suriye topraklarının İsrail’e saldırı için kullanılmayacağını söylerken Esad yönetimini deviren örgütler güneyde Suriye ordusundan kalan silah ve mühimmatları İsrail ordusuna teslim ediyor.

Esad’ı yönetimini devirerek Şam’da yönetimi devralan El Kaide bağlantılı HTŞ’nin lideri Ahmed eş-Şara (Ebu Muhammed el-Colani) Şam’da aralarında The Times’ın da olduğu yabancı basına konuştu.

İsrail’in Suriye’ye saldırının son bulması gerektiğini söyleyen Şara, “İsrail’in gerekçesi Hizbullah ve İranlı milislerin varlığıydı, artık bu gerekçe ortadan kalktı” dedi.

Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasından sonra İsrail’in ele geçirdiği Suriye topraklardan da çıkması gerektiğini söyleyen Şara, şöyle devam etti: “1974 anlaşmasına bağlıyız ve BM gözlemcilerini yeniden kabul etmeye hazırız. Ne İsrail ne de başka bir ülkeyle çatışma istemiyoruz ve Suriye’nin saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz. Suriye halkının artık bir nefes alması gerekiyor, saldırılar sona ermeli ve İsrail önceki pozisyonlarına geri çekilmeli.”

İsrail, HTŞ liderliğindeki örgütlerin Şam’ı ele geçirmesinden saatler sonra Golan Tepeleri’nde Birleşmiş Milletler tarafından korunan tampon bölgeye girdi. Suriye topraklarında ilerleyen ve kış ayları boyunca çekilmeyi düşünmeyen İsrail, bunun geçici bir savunma hamlesi olduğunu iddia ediyor.

Öte yandan Suriye sınırında bulunan HTŞ ile birlikte Esad yönetiminin devrilmesi operasyonuna katılan örgütler Suriye ordusundan kalan silah toplayıp İsrail ordusuna teslim ediyor. Suriye içinden çekilen videoda kamyonlara yüklenen tonlarca silah ve mühimmat görülüyor. İsrail ordusu mühimmatlardan bazılarının ‘kimyasal savaş malzemesi’ içerdiğini söylüyor.

Kanal 12’nin yayınladığı görüntülerde içinde mühimmat ve silah bulunan yüzlerce kasanın toplandığı ve daha sonra kamyonlara yüklendiği görülüyor. Habere göre, geçen hafta Esad yönetimini deviren isyancılar da silah teslimine yardım ediyor. Habere göre silahlar Suriye ordusuna ait üs ve karakollardan geliyor ve aralarında genellikle göz yaşartıcı gaz olarak kullanılan CS gazı gibi kimyasal silahlar da bulunuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English