Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“Operasyonun hedeflerine ulaşmada iki günde beklenmedik başarı yakalandı”

Yayınlanma

yasin atlioglu

Hamas’ın başlattığı operasyonun ardından İsrail’in Gazze’ye yönelik hedef gözetmeyen hava saldırıları devam ediyor. Lübnan’dan ateşlenen füzeye İsrail ordusu ağır silahlarla karşılık verdi. Savaşın Lübnan’a sıçrama ihtimali her geçen saat artarken yapılan sert açıklamalar olası bir ateşkesin yakın olmadığı izlenimi veriyor.

Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu ile Hamas’ın operasyonu ve İsrail’in karşı saldırılarını konuştuk. Hamas’ın temel hedeflerinin unutulan Filistin meselesinin Orta Doğu’nun en önemli siyasî ve insanî krizlerinden biri olduğunun herkese hatırlatılması ve İsrail’in karşı konulamaz bir devlet imajının yıkılması olduğunu belirten Atlıoğlu, “Hamas’ın, operasyonun iki gününde bu hedeflere ulaşma konusunda beklenmedik bir biçimde başarılı bir performans sergilediği söylemek mümkün” diyor.

Atlıoğlu, Hamas’ın operasyonunun İsrail şiddetini meşrulaştırdığı iddiasıyla ilgili, “İsrail, kendi çıkarlarını savunmak veya kendine yönelik tehditleri ortadan kaldırmak için şiddet ve askerî güç kullanırken çoğu zaman bunu meşrulaştırma ihtiyacı duymamış, hatta kendi aleyhine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden çıkan kararları dikkate bile almamıştır” ifadelerini kullanıyor:

-Hamas, bu operasyonu neden başlattı ve tam olarak neyi hedefliyor? Neden şimdi?

Hamas’ın operasyonu, en şeyden önce Filistin’de 70 yıldan fazladır süren çatışmanın ve İsrail’in yayılmacı siyasetinin ürettiği ve biriktirdiği sorunların bir neticesi olarak görülmeli. 1948’de İsrail Devleti’nin kurulması sonrasında Orta Doğu’da Arap devletlerinin ortak ulusal davası olarak başlayan Filistin meselesi İsrail karşısında uğranılan askerî mağlubiyetler ve Arap milliyetçiliğini 1960’ların sonunda eski popülaritesini kaybetmesiyle sona ermişti. 1970’lerden günümüze kadar ise önce Filistin Kuruluş Örgütü, daha sonra da Hamas gibi Filistinli siyasî ve askerî yapılar İsrail’in varlığına karşı Filistinlilerin hakların savunma konusunda ciddi bir mücadele sergiledi. Fakat bu mücadele, İsrail’in işgal, ilhak ve yerleşim kurma yoluyla nüfus yapısını dönüştürme siyasetine engel olamadı. 1948 Arap-İsrail Savaşı ve sonrasında milyonlarca Filistinli kendi ülkelerini terk edip Suriye, Lübnan gibi komşu ülkelerde mülteci durumuna düştü. Bu Filistinliler ve onların çocukları ve torunları, yıllarca barınma, beslenme, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçların karşılanmadığı mülteci kampların ülkelerine geri dönme umuduyla ayakta kalmaya çalıştı.

1990’lardaki Orta Doğu Barış Süreci, Filistin içinde bölünmüş iki toprak parçası üzerinde Filistinlilere yaşama şansı tanısa ve Filistinli bir siyasî otoritenin ortaya çıkmasını sağlasa da aslında hiçbir sorunu çözmedi. Hatta Filistin’deki çatışmayı daha karmaşık bir hale getirdi ve Filistinli örgütlerin kendi arasında bölünmesinin yolunu açtı. Nitekim İsrail de bundan sonra her fırsat bulduğunda kendine varlığına tehdit oluşturduğu gerekçesiyle Filistinliler üzerine şiddet ve yıldırma siyasetini sürdürdü. Tabii 2011 yılında Suriye’de patlak veren kriz ve iç çatışma Filistin meselesini yeni bir aşamaya soktu. Neredeyse son 10 yıldır Suriye İç Savaşı’nın gölgesinde Filistin meselesi, İsrail baskısı altında zor şartlarda yaşayan Filistinliler ve milyonlarca Filistinli mülteci unutuldu ve gündemden düştü.

Tüm bunlar göz önüne alındığında Hamas’ın İsrail’e karşı gerçekleştirdiği operasyon, Filistinlilerin yıllarca biriktirdiği öfkenin patlaması olarak yorumlanabilir. Bu bağlamda operasyonun temel hedeflerinin unutulan Filistin meselesinin Orta Doğu’nun en önemli siyasî ve insanî krizlerinden biri olduğunun herkese hatırlatılması ve İsrail’in karşı konulamaz bir devlet imajının yıkılması olduğu aşikârdır. Hamas’ın operasyonun iki gününde bu hedeflere ulaşma konusunda beklenmedik bir biçimde başarılı bir performans sergilediği söylemek mümkün. Bununla birlikte Hamas’ın bu operasyonu ne kadar sürdürebileceği ve İsrail’in karşı saldırıları karşısında ne düzeyde direnç göstereceği çatışmanın seyri ve belki de çatışmanın asıl kazananın kim olacağını belirleyecektir.

“İran ile işbirliği mümkün”

-İran, bu operasyonun neresinde? Destekçisi mi, yoksa bir eşgüdüm söz konusu mu? İsrail’in karşı saldırısının dozu arttıkça Hizbullah bu mücadeleye katılır mı?

Operasyonun zamanlaması, hedefleri ve iki günde İsrail tarafında yarattığı insan kaybı düşünülürse oldukça profesyonel bir şekilde yürütüldüğü ve stratejik bir aklın ürünü olduğu aşikâr. Aslına bakılırsa İsrailli yetkililer dahil hiç kimse Filistinli örgütlerin böyle bir operasyonu gerçekleştirebileceğini düşünmüyordu. Dolayısıyla operasyon başladığında bu işin arkasında İran, Hizbullah, hatta Suriye gibi aktörlerin olabileceği akla geldi. Dünden beri Batılı medya kurumlarında İran’ın adı daha açık bir biçimde dillendirilmeye başlandı. Bu iddiaların doğruluğu ve devletlerin propagandasının bir parçası olup olmadığı bilinmese de İran’ın doğrudan veya dolaylı destek vermiş olma ihtimali yüksek görünmektedir. Nitekim Suriye, İran ve Hizbullah gibi aktörler 2011 yılından sonra Hamas’la bozulan ilişkileri son yıllarda onarmak için büyük bir çaba göstermiştir.

İran, Körfez ülkeleriyle İsrail arasındaki yakınlaşma, İsrail iç siyasetindeki kaos ortamı gibi faktörleri dikkate alarak bölgesel gücünü göstermek adına Hamas ile işbirliği yapmış olabilir. Tabii İran’ın bu yolla Filistin meselesinin savunucusu olarak kendi itibarını da artıracağı aşikârdır. Hizbullah konusuna gelince. Hizbullah da İran ile birlikte bu operasyonun hazırlanmasında katkı sunmuş olabilir, fakat bu Hizbullah’ın Filistin’deki çatışmaya doğrudan müdahil olacağı manasına gelmez. Hizbullah Şii kimlikli bir örgüt olsa da her şeyden önce Lübnan siyasetinin önemli siyasî bir aktörüdür. Lübnan’ın büyük bir siyasî, ekonomik ve toplumsal çöküş yaşadığı bir süreçte Hizbullah’ın İsrail’e karşı savaş açması örgüt üzerinde siyasî, askerî ve mali açıdan onarılması zor bir büyük bir tahribat yaratabilir, hatta Lübnan’da yeni bir iç savaşın kapılarını aralayabilir.

“Ateşkes olmazsa savaş Lübnan’a sıçrayabilir”

-Hamas’ın bu operasyonu bölgedeki genel gidişatı ve dengeleri hangi yönde değiştirme potansiyeli taşıyor?

Hamas’ın operasyonu, daha önce de belirttiğim gibi Filistin meselesinin yeniden gündeme gelmesi açısından önemlidir. Bundan sonra bölgedeki Müslüman devletler ve liderlerin İran’ın bu yolla itibarını artırmasını dikkate alarak Filistin meselesini göz ardı etmesi mümkün değildir. Kısacası Filistin Orta Doğu siyasetinin gündemine bölgenin en önemli siyasî ve insanî sorunu olarak yeniden geri dönebilir. Türkiye, Katar, Mısır gibi devletler arabulucu olarak ve uluslararası örgütler düzeyinde yapacakları diplomatik girişimlerle çatışmayı çözme yönünde yeni adımlar atabilir. Buna karşılık BAE, Suudi Arabistan gibi devletlerin İsrail ile yakınlaşmaya yönelik siyasetini ne düzeyde etkileyeceğini ve diğer bölgesel aktörlerin nasıl pozisyon alacaklarını söylemek için çatışmanın seyrinin nasıl şekilleneceğine bakmak gerekiyor.

Eğer çatışma daha önce olduğu gibi bir barışla kısa sürede sonlandırılamazsa Filistin içindeki şiddet ve ölümler artacak, belki de çatışma Lübnan gibi komşu ülkelere sıçrayacaktır. Bu beklenen en kötü senaryo. Filistin’de çatışma sürerken Lübnan’da yeni bir iç savaşın başlaması tüm bölgeyi 1970’lerdeki istikrarsızlığa geri döndürebilir. Hatta Suriye’deki iç savaşın da sona ermediği düşünüldüğünde durum 1970’lerden daha da kötü hale gelebilir. Öte yandan bu çatışma bitse de bitmese de İsrail’in bundan sonra Filistinlere karşı daha güvenlikçi bir siyaset izleyeceğini ve son yıllarda yaptığı gibi Suriye topraklarındaki İran unsurlarına yönelik saldırılarını artıracağını söylemek mümkündür.

-Hamas’ın bu operasyon ile İsrail’in saldırılarına meşruiyet kazandırdığına dair yorumlar var. İsrail-Filistin sorununun geçmişini bilen biri olarak bu yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hamas’ın bu operasyon ile İsrail’in saldırılarına meşruiyet kazandıracağı, diğer bir deyişle İsrail’in bu operasyonu Filistinliler üzerine düzenleyeceği intikam saldırılarını meşrulaştırmak için kullanacağı aşikâr. Nitekim Hamas operasyonu Batılı devletler nezdinde ve uluslararası medyada büyük ölçüde İsrail topraklarına ve sivillere yönelik bir saldırı olarak yorumlandı.

Öte yandan İsrail’in kurulduğundan beri uluslararası hukuku ve insan haklarını yok sayan militarist ve güvenlikçi bir devlet yapısına sahip olduğunu da unutmamak gerekiyor. İsrail, kendi çıkarlarını savunmak veya kendine yönelik tehditleri ortadan kaldırmak için şiddet ve askerî güç kullanırken çoğu zaman bunu meşrulaştırma ihtiyacı duymamış, hatta kendi aleyhine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden çıkan kararları dikkate bile almamıştır.

ORTADOĞU

ABD’nin ateşkes önerisinden sonra Hamaney’in danışmanı Lübnan’da

Yayınlanma

ABD’nin Hizbullah ile İsrail arasında ateşkes sağlanması için Lübnan’a anlaşma önerisini sunmasından saatler sonra İran lideri Ali Hamaney’in Başdanışmanı ve Lübnan Özel Temsilcisi Ali Laricani, Lübnan’da Başbakan Necib Mikati ve Meclis Başkanı Nebih Berri ile ayrı ayrı görüştü.

Lübnan medyası, ABD’nin Beyrut Büyükelçisi Lisa Johnson’ın, Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri’ye, İsrail ordusu ile Hizbullah arasında ateşkes sağlanması amacıyla bir anlaşma taslağı teslim ettiğini yazdı.

Trump’a “hediye” mi sahadaki gerçek mi?

El Cedid televizyonunun isimsiz kaynaklardan aktardığına göre Johnson, ABD elçisi Amos Hochstein adına Meclis Başkanı Berri’ye BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararına dayanan bir anlaşma taslağı veya çözüm önerisi sundu. Anlaşmanın ayrıntılarına değinmeyen El Cedid kanalı, “Berri’nin Hizbullah ile istişare ettikten sonra öneri hakkında yanıt vereceğini” aktardı.

Anlaşma önerisinin Lübnan’a sunulmasından saatler sonra Hamaney’in danışmanı Beyrut’a geldi.

Lübnan Başbakanı Mikati’nin ofisinden yapılan yazılı açıklamaya göre Laricani ve beraberindeki heyet, Mikati tarafından kabul edildi. Toplantıda Mikati, “1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararının uygulanması, ulusal birliğin desteklenmesi ve Lübnanlılar arasında hassasiyet oluşturacak ve bir tarafı diğerinin aleyhine olacak şekilde kayıracak pozisyonlar alınmaması bakımından Lübnan devletinin duruşunun desteklenmesi gerektiğini” vurguladı.

Katz’ın “Hizbullah” açıklaması Halevi’yi bile şaşırttı

Laricani ise ülkeye yönelik saldırıların durdurulması, ateşkes sağlanması ve 1701 sayılı BMGK kararının uygulanmasının Lübnan hükümetinin önceliği olduğunu bildiklerini, İran’ın Lübnan hükümeti tarafından alınan her türlü kararı ve Lübnanlıların üzerinde mutabık kaldığı bir cumhurbaşkanının seçilmesini desteklediğini ifade etti.

Lübnan Meclis Başkanı Berri’nin ofisinden yapılan açıklamada ise görüşmede bölgedeki genel durum, İsrail’in Lübnan’a yönelik devam eden saldırganlığı ve mülteciler meselelerinin ele alındığı aktarıldı.

“Hiçbir şeyi bozmak istemiyoruz”

Laricani, görüşme sonrasında basına yaptığı açıklamada, İsrail’in saldırganlığından kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılması için Lübnanlı yetkililerle istişarelerde bulunduğunu belirtti.

İsrail ordusu Lübnan’da savaşmak istemiyor

ABD’nin, İsrail ile Hizbullah arasında ateşkes sağlanması amacıyla BMGK’nın 1701 sayılı kararına dayanan anlaşmanın taslağını Lübnan Meclis Başkanı Berri’ye sunmasının ardından İran’ın bu anlaşmayı bozmak isteyip istemediğinin sorulması üzerine Laricani, “Hiçbir şeyi bozmak istemiyoruz. Çözümler arıyoruz. Lübnan’ı her koşulda destekliyoruz. Durumu bozanlar Netanyahu ve çetesi. Dostlarınızı ve düşmanlarınızı tanıyın” dedi.

Laricani, Lübnanlı yetkililerin ve Hizbullah’ın kabul ettiği her anlaşmayı desteklediklerini belirterek İran lideri Hamaney’in mesajını Lübnan Meclis Başkanı Berri’ye ilettiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

7 bin Haredi’nin askere çağrılmasına onay: “Likud, ultra-Ortodokslara savaş ilan etti”

Yayınlanma

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, ordunun 7 bin ultra-Ortodoks Yahudi’yi (Haredi) askere çağırma kararını onayladı. Netanyahu’nun Haredi partilerinden koalisyon ortakları öfkeli.

Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, Bakan Katz’ın, 7 bin Haredi’nin askere çağrılması kararını onayladığı belirtildi. Haredileri askerlik görevine çağıran emirlerin İsrail ordusunca 17 Kasım Pazar gününden itibaren kademeli olarak gönderileceği kaydedildi.

Gallant’ın kovulmasının perde arkası: Orduya “haddini bildirme” hamlesi

Eski Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, görevden alınmadan bir gün önce imzaladığı bu kararın Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından göreve getirilen Katz tarafından uygulamaya konulup konulmayacağı tartışılıyordu.

Yedioth Ahronoth gazetesinin 4 Kasım’da yayımlanan haberinde, Gazze Şeridi ve Lübnan’a saldırılarına devam eden İsrail ordusunun, 7 bin askeri göreve çağırmaya ihtiyacı olduğu aktarılmıştı.

İsrail’de Harediler, zorunlu askere alınmalarına karşı askerlik şubelerinin önünde sık sık protestolar düzenliyor.

Netanyahu’nun ultra-Ortodoks koalisyon ortakları, haziran ayında Yüksek Mahkeme’nin on yıllardır yürürlükte olan muafiyetleri kaldırmasının ardından, Yeşiva öğrencileri ve Haredi topluluğunun diğer üyeleri için askerlik muafiyetlerini düzenleyen bir yasanın çıkarılması için baskı yaptı.

Netanyahu hükümetinde “Haredi” krizinde yeni perde

Haredi partileri Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Şas, bu uzun süredir devam eden askerlik muafiyetini yasalaştıracak bir tasarının önündeki en büyük engelin Savunma Bakanı Gallant ve Başsavcı Gali Baharav-Miara olduğunu iddia etti.

Katz’ın, Haredilere askerlik kararını uygulamaya koymasının ardından, Birleşik Tevrat Yahudiliği partisinden üst düzey bir yetkili, “Ortaya çıktı ki mesele başsavcı ya da Gallant değil, Likud, ultra-Ortodokslara savaş ilan etmeye karar verdi” dedi.

Harediler İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor

Çoğu dini gerekçelerle askere gitmeyi reddeden Harediler, 9 milyonluk ülkede nüfusun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor. Ülkedeki Haredi Yahudilerinin büyük çoğunluğu Batı Kudüs’teki Meaşerim Mahallesi’nde ve başkent Tel Aviv yakınlarındaki Bney Brak kentinde yaşıyor. Haredi Yahudilerin çoğu, orduda dinlerinin gerektirdiği şekilde yaşayamayacakları gerekçesiyle askerlik yapmayı reddediyor. Kadın ve erkekler için İsrail’de 3 yıl zorunlu askerlik hizmeti bulunuyor.

“Düşman ordusunda askerlik yapmayız” diyen Harediler polisle çatıştı

Ultra-Ortodoks Yahudilik inancına sahip Harediler ise 26 yaşına kadar Tevrat Kurslarında (Yeşiva) eğitim almaları halinde askerlikten muaf tutuluyor. İsrail’de koalisyon ortağı Haredi partiler, “Tevrat eğitiminin temel hak olduğu” yönünde bir kanunu geçirerek temsil ettikleri kesimin askerlikten muaf tutulmasını yasal güvence altına almak istiyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

BM Özel Komitesinden “Gazze” raporu: Soykırım tanımıyla uyuşuyor

Yayınlanma

Birleşmiş Milletler (BM) Özel Komitesi’nin yayımladığı raporda, İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” belirtildi. Hamas da İsrail’in Gazze’nin kuzeyinde 41 günde 2 bin Filistinliyi öldürdüğünü duyurdu.

İsrail’in, işgali altındaki topraklarda, Filistinli ve diğer Arap halklarına yönelik insan haklarını etkileyen uygulamaları araştıran BM Özel Komitesi raporu yayımlandı.

Ekim 2023-Temmuz 2024 döneminde yapılan incelemelere dayanan raporda, Gazze’deki kitlesel sivil kayıplar ve Filistinlilere “kasıtlı” olarak dayatılan yaşamı tehdit eden koşullara dikkat çekildi. Raporda, söz konusu koşullar göz önüne alındığında İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” kaydedildi.

İsrailli yetkililerin, Filistinlileri, yiyecek ve su gibi yaşamsal ihtiyaçlardan mahrum bırakan politikaları “açıkça” desteklediği belirtilerek şu ifade kullanıldı: “İnsani yardımın sistematik ve hukuksuz şekilde engellenmesi, İsrail’in, yardımları siyasi ve askeri kazanımlar için araçsallaştırma niyetini açıkça ortaya koymaktadır.”

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) bağlayıcı kararlarına rağmen insani yardımların engellendiğinin belirtildiği raporda, “İsrail kasıtlı olarak ölüme ve açlığa neden olmakta, açlığı bir savaş yöntemi olarak kullanmakta ve Filistin halkını toplu olarak cezalandırmaktadır” değerlendirmesi yer aldı.

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

Raporda ayrıca, İsrail’in “kapsamlı bombalama” saldırılarının, Gazze’deki temel hizmetleri “yok ettiği” ve insan sağlığına kalıcı etkileri olacak “çevre felaketine” neden olduğu kaydedildi.

İsrail’in yapay zekâ destekli hedef sistemlerine ilişkin endişelerin de yer aldığı raporda, “(Bu durum), İsrail’in sivil ayrımı yapma ve sivil ölümlerini önlemek için yeterli önlemleri alma yükümlülüğünü göz ardı ettiğini göstermektedir” denildi.

İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bin 210’u çocuk, 11 bin 742’si kadın olmak üzere 43 bin 736 Filistinli öldü, 103 bin 370 kişi yaralandı.

Enkaz altında hala binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.

“Generallerin Planı” kapsamında 41 günde 2 bin kişi katledildi

Öte yandan Hamas’tan yapılan açıklamada, İsrail ordusunun 41 gündür Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olan Cibaliya, Beyt Hanun ve Beyt Lahiya’ya sürdürdüğü kuşatmasına ilişkin bilgi verildi.

İsrail’in 41 gündür kuşatma uygulayıp kara ve hava saldırıları düzenlediği Gazze’nin kuzeyinde, 2 bin Filistinlinin yaşamını yitirdiği, 6 bin kişinin yaralandığı ve yüzlerce kişinin enkaz altında kaldığı bildirildi.

Gazze’nin kuzeyinde yaşayan 80 bin Filistinlinin kuşatma altında mahsur kaldığına dikkat çekilen açıklamada, İsrail’in bölgede soykırım ve etnik temizlik gerçekleştirdiği kaydedildi.

“Generallerin Planı”nın mimarı: Ya teslim olacak ya açlıktan ölecekler

Açıklamada, “İsrail ordusu tüm barınma merkezlerini ve hastaneleri hedef aldı, sağlık personelini alıkoydu, ambulansları imha etti, tıbbi ve insani yardımların girişini engelledi” ifadesi kullanıldı.

Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olarak bilinen Beyt Lahiya, Beyt Hanun ve Cibaliya’nın nüfusu 200 bin olarak tahmin edilirken, bunların yarısından fazlasının Gazze kentine göçe zorlandığı biliniyor.

Bu adımın, daha önce İsrail basınına yansıyan ve “Generaller Planı” olarak bilinen, İsrailliler için yerleşim yeri hazırlığı yapmak amacıyla Filistinlilerin Gazze’nin kuzeyinden tahliye edilmesi adına atıldığı düşünülüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English