Amerika
Pentagon ve güç ideolojisi: Batı medeniyetini kurtarmak

“İsraf” ve “hantallık”… Silikon Vadisi’ndeki muhteris yeni Pentagon müşterilerinin, geleneksel silah şirketlerine ve ürünlerine yönelttikleri eleştiriler böyle özetlenebilir.
Elbette buna bir de “Nietzsche’ci” diyebileceğimiz bir güç ideolojisi eşlik ediyor. Peter Thiel’in “woke” zihniyetini Hıristiyanlığa benzettiğine daha önce işaret etmiştik. Kurbandan yana olma, merhamet, kitle/köle kültürü… Bunlar Nietzsche’nin Hıristiyanlığa atfettiği olumsuz niteliklerdi ve Silikon Vadisi çetesi, bu antidemokratik/antisosyalist “aristokratik isyancının” söylediklerini neredeyse harfi harfine tekrar ediyor.
Pentagon ve genel olarak savunma sanayii, bu güç ideolojisinin hem bir oyun alanı, hem de gerçeklik testine tabi tutulduğu yer olarak öne çıkıyor. Silikon Vadisi’nin transhümanist filozof-kralları, hem kavga ediyor, hem uzlaşıyor.
Önceki yazıda, savunma sanayiinde inovasyon söz konusu olduğunda Vadi’nin abartılı fütürizmine karşı bir de daha konvansiyonel görüşler bulunduğuna değinmiştik. Donald Trump ve birçok Cumhuriyetçinin bu iki anlayışın arasında bir yerde durduğu anlaşılıyor. İşin garibi, bu orta yol, tuhaf sonuçlara yol açıyor.
Tuhaf sonuçların en çok öne çıkanı, ABD’nin İsrail’den devşirdiği “Demir Kubbe” konsepti. Trump ve bazı Kongre üyeleri, ayrıca etkili MAGA’cılar, ABD’nin kendi Demir Kubbe’sine sahip olması gerektiğine inanıyorlar.
27 Ocak’ta Başkan Trump, Pentagon’un “Anavatan’a yönelik herhangi bir yabancı hava saldırısını caydırmak ve vatandaşlarını ve kritik altyapısını bunlara karşı korumak” için “yeni nesil bir füze savunma kalkanı” inşa edeceğini açıkladı.
Başkan Savunma Bakanlığına ABD’yi “eş, yakın ve haydut düşmanlardan gelebilecek balistik, hipersonik, gelişmiş seyir füzeleri ve diğer yeni nesil hava saldırılarına” karşı savunmak üzere “Amerika için Demir Kubbe” önerisinde bulunmak için 60 günü olduğunu söyledi.
Trump’ın başkanlık emrini, makul bir askeri görevden çok pazarlama aldatmacası olarak görenler mevcut. Nitekim Pentagon, Trump’ın duyurusundan dört gün sonra “Amerika için Demir Kubbe” kararnamesini ele almak üzere “endüstrinin yeteneklerini anlamak” için savunma sanayii şirketlerine bir anket gönderdi.
ABD savunma şirketleri, yapabileceklerini abartmalarıyla da biliniyor. “5’li çete” mensubu ve İsrail’deki Demir Kubbe’nin ortaklarından RTX, memnuniyetini gizlemedi. Şirket CEO’su Chris Calio, Trump’ın emrinden bir gün sonra, “Bugün İsrail’in Demir Kubbe’sinin önemli bir ortağıyız. Bu, Raytheon’un temelini oluşturuyor ve bu konuda en iyiler arasında yer alıyorlar… Bunu bizim için önemli bir fırsat olarak görüyoruz, tam da bizim kaptan köşkümüzde olan bir şey,” diye konuşuyordu.
Demek ki askeri-endüstriyel kompleks bozuluyor, yeniden yapılıyor. Ama biz şimdilik Demir Kubbe fantezisine dönelim: “Amerika için Demir Kubbe”, İsrail’in daha az sayıda, daha yavaş ve daha kısa menzilli roket ve füzeleri savuşturmak için kullandığı çok daha mütevazı Demir Kubbe sistemini örnek alıyor. İsrail’in resmi yüzölçümü 21.937 kilometrekare; Atlantik’ten Pasifik’e, Alaska’dan Meksika sınırına kadar uzanan ABD’ninki ise 9.867.000 kilometrekare!
Ama daha önemlisi, maliyet. Nükleer uzman Joe Cirincione’nin hesaplamalarına göre, başta Pentagon olmak üzere tüm devlet kurumlarında “israf”ın önüne geçmek ve devleti küçültmek için harekete geçen Trump yönetiminin bu askeri proje için yaklaşık 2,5 trilyon dolara ihtiyacı var.
ABD’nin şu anda füze savunması için harcadığı yıllık meblağ yaklaşık 10 milyar dolar.
Senato Silahlı Hizmetler Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Roger Wicker da, bu kapsamda Pentagon’a 200 milyar dolar ek bütçe ayrılmasını istiyor. Demir Kubbe’nin yanı sıra gemi inşası, denizaltılar ve yeni nesil savaş uçakları gibi alanlardaki kilit yatırımlar da senatör için önemli sayılıyor.
Burada bir gariplik daha bulunuyor. ABD Kongresi’ndeki senatörler ve temsilciler, kendi eyaletlerindeki savunma sanayii tesislerinin üretime devam etmesi için bazen Pentagon’un istemediği ürünlerin bile piyasaya sürülmesine izin verebiliyorlar. 14 Şubat tarihli bir Wall Street Journal makalesi de buna dikkat çekiyor: Geçmişte Pentagon servisleri, finansmanı kendi istedikleri daha yeni programlara kaydırmak amacıyla potansiyel kesinti listeleri ortaya koyuyorlardı. Bölgelerindeki askeri harcamaları tutmak isteyen Kongre üyeleri ise daha sonra bu kesinti önerilerini rutin olarak reddediyorlardı.
WSJ, “Sonuç, 11 Eylül 2001 saldırılarından bu yana sürekli büyüyen bir Pentagon bütçesi oldu,” diye yazıyor.
Elon Musk’ın DOGE’si geldiğinde işler tersine dönebilir mi? Trump yönetiminin, Pentagon’un 850 milyar dolarlık bütçesinin %8’ini, yani yaklaşık 68 milyar dolar, büyük ölçüde bürokratik şişkinlikten yeni silahlara kaydırmak istediği söyleniyor. Savunma Bakanı Pete Hegseth, DOGE’yi memnuniyetle Pentagon’a davet ettiklerini söylüyor ve “Karargâhta ele alınması gereken israflar, fazlalıklar ve personel sayısı var,” diyor.
Demek ki Amerikan savaş kapasitesi daha keskin hale getirilmek isteniyor. Bunun için eski ile yeninin, geleneksel ile hiper-modernin iç içe geçmesi gerekiyor. Forbes şubat ayında şöyle yazıyor: Bir araştırma şirketine göre, havacılık ve savunma alanındaki küresel yapay zeka pazarının bugün yaklaşık 28 milyar dolar iken 2034 yılına kadar 65 milyar dolara yükseleceği tahmin ediliyor. Bu da %9,91’lik bir yıllık bileşik büyüme oranı anlamına geliyor. Kuzey Amerika tek başına bu pazarın 10,43 milyar dolarını temsil ediyor ve yıllık %10,02 ile daha da hızlı büyüyor.
Ama öncelik Silikon Vadisi çetesinde. Vadi, oynayacağı yeri biliyor: Palantir’in baş teknoloji şefi Shyam Sankar, ABD ile Çin arasındaki rekabeti, “Yapay Zeka silahlanma yarışı” olarak tanımlıyor.
Geleneksel donanım yerine yazılım, insansız hava araçları ve robotlara öncelik vererek askeri tedariki modernize etmeye yönelik bir baskı görme ihtimali artıyor.
Dolayısıyla, Trump yönetimi çelişkili dünyamızın cisimleşmiş hali gibi görünüyor. Musk “israf” diyor, ama Hegseth savunma harcamalarını Biden döneminde son kabul edilen bütçenin (895 milyar dolar) dahi çıkarmaktan söz ediyor. Pentagon’un başına da USAID’e olanların geleceğinden korkanlara, bakanlığının USAID olmadığını söyleyerek garanti veriyor ve ekliyor: “USAID’nin pek çok sorunu var… Önce Amerika ile bağlantısı olmayan küreselci gündemleri takip ediyor. Savunma Bakanlığı böyle değil.”
Demek ki tüm dünyaya yayılan üsleriyle, işgal ve darbe girişimleriyle Pentagon, “küreselci” bir gündemi takip etmiyor.
***
Perry Anderson, New Left Review’un son sayısında “fikirlerin gücü” üzerine yazdığı makalede, “doktrini daha zayıf ve çığırtkanları daha az” olduğu halde, neoliberalizmin dayanak aldığı liberalizmden çok daha güçlü ve yaygın bir ideoloji haline nasıl geldiğini sorduktan sonra, “her marksistin” bildiği bir cevap olduğunu söylüyor:
“Her marksistin aşina olduğu cevap, gelişmiş bir toplumun maddi altyapısının, geri kalan her şeyin dayandığı şey olduğudur; bu olmadan bürokrasi, ordu, meclis, medya, hastane ya da okul, hapishane, yüksek ya da alçak kültür olamaz: her işin yürüyebilmesi için, işleyen bir ekonomiye ihtiyaç vardır. Dolayısıyla, istenmediği takdirde liberal anayasalardan ya da parlamentolardan, liberal gazetelerden ya da podcast’lerden, liberal sanatlardan ya da inançlardan vazgecilebilirken, işleyen bir iktisadi sistemden vazgeçilemez. Bu, herhangi bir siyasi ya da kültürel düzenin olmazsa olmazıdır.”
İşleyen bir iktisadi sistem, şimdilerde kimileri “askeri Keynesçilik” de diyor(*), büyük veri-yapay zeka-risk sermayesi üçgeninde şekilleniyor. Amerikan “güvenlik devleti”nin ve Pentagon’un yarattığı ucube, Silikon Vadisi, “hakkı olanı” talep ediyor.
Bu tezgahta yer çok ve uzlaşının adresi Pentagon: 7 Mart’ta Bloomberg’in geçtiği bir habere göre, Palantir 178 milyon dolarlık sözleşmesinin bir parçası olarak ABD ordusuna mobil savaş istasyonları teslim etmeye başladı. “İnovatif” Anduril ve “5’li çete” mensubu Northrop Grumman gibi alt yüklenicilerle birlikte geliştirilen ürün, dışarıdan bakıldığında sağlam bir askeri kamyon gibi görünüyor. İçeride ise açılır kapanır masalar, çoklu ekranlar ve sunucularla tamamlanmış bir çalışma alanı hissi veriyor.
Palantir’in Titan isimli (Taktik İstihbarat Hedefleme Erişim Düğümü”nün İngilizce kısaltması) aracını geliştirmesi, ilk kez bir yazılım şirketinin Pentagon’un ana savunma yüklenicisi olarak çalışması anlamına geliyor.
Risk sermayedarları destekli yeni şirketlerin savunma sektörüne girmesiyle birlikte, yapay zekanın militarize edilmesi ve Pentagon’un Çin’le “Büyük Güç Rekabeti” için var olan hevesinin hızlandırılması gibi “ayrıcalıkları” da ortaya çıkıyor. Risk sermayesi, Büyük Teknoloji ve özel sermaye arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmacılar, bu birlikteliğin yakın zamanda bazı geleneksel Pentagon yüklenicilerini satın almaya başlayabileceğine bile işaret ediyor.
Sen Jose Devlet Üniversitesinden Roberto J. González, Büyük Teknoloji’nin ezici mali gücü göz önüne alındığında, Microsoft ve Amazon gibi şirketlerin “geleneksel” askeri-endüstriyel kompleksin parçalarını satın almaya başlaması ve Northrop Grumman ve RTX gibi “geleneksel” firmaların gelecek vaat eden savunma teknolojisi girişimlerini satın almaya başlamasının daha olası bir senaryo olduğunu düşünüyor.
Örneğin Pentagon’un seçkin “emektarları”, Red Cell Partners ve Shield Capital gibi girişim sermayesi şirketlerini tercih ediyor. Özel sermaye devi KKR’nin ortaklarından biri de eski CIA şefi David Petraeus.
Pentagon, “Stratejik Sermaye Ofisi” adında bir bölümü de sessiz sedasız açtı. Bu ofis, kamu fonlarını savunma sanayii tabanının “kârlı olmayan” yönlerine yatırmak ve Pentagon’un çok önemli “ulusal güvenlik” uygulamalarına sahip olduğunu düşündüğü teknolojilerin geliştirilmesini hızlandırmak için var gibi görünüyor.
Pentagon’un araştırma bütçesini artırmasıyla birlikte, sadece 2021 ve 2023 yılları arasında risk sermayesinin savunma firmalarına 100 milyar dolar civarında fon sağladığı hesaplanıyor. González, “Günümüzün teknoloji devlerinin neredeyse tamamı savunma sanayinden bir DNA taşıyor ve Pentagon ile uzun bir işbirliği geçmişine sahipler,” diyor. González’in araştırmasının başlığı: “Büyük Teknoloji ve Silikon Vadisi Askeri-Endüstriyel Kompleksi Nasıl Dönüştürüyor?” Tablo tamamlanıyor.
***
Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki sözümona “kültür savaşları”nın en silik olduğu yerin de savaş sanayii olduğu anlaşılıyor.
Trump’ın ve Hegseth’in ordudaki “trans ideolojisini” tersine çevirmeye yönelik hamleler yaptığını reddetmiyorum. Ama bunun, yani Silikon Vadisi ile Pentagon arasındaki sözde “kültür savaşının” Amerikan ulusal çıkarlarını baltaladığına ilişkin anlatının tamamen palavra olduğunun altını çizmek istiyorum.
“Kültür farklılıkları”, California-Silikon Vadisi şirketleri ile ordu arasındaki ortaklıkları hiç engellemiyor. González hatırlatıyor: NSA’in en uzun süre görev yapan direktörü olan Keith Alexander, Amazon’un yönetim kurulu üyesi. Google’ın eski yöneticilerinden Eric Schmidt, hâlâ LinkedIn’den Reid Hoffman’ın da üyesi olduğu Pentagon’un Savunma İnovasyon Kurulu’nun kurucu başkanıydı.
González’e göre var olan “kültürel bölünme” bu şirketler ile Pentagon arasında değil, bu şirketlerdeki çalışanlar ile Pentagon arasında; bu çalışanlar, yaptıkları iş “terörle mücadele” görevlerinde insansız hava araçları tarafından derlenen video görüntülerini tarayan veri eleme yazılımı gibi şeylere katkıda bulunduğunda ahlaki tehlike yaşarlar: “Ben buna kültürel bir bölünme demezdim. Ben buna sınıf savaşının, ironik hale getirecek kadar gerçek bir mekanda tezahürü derdim.”
***
Güç ideolojisi ve “Nietzsche’ci yıkım projesi” uzlaşmanın zeminini oluşturuyor. Somut çıktıları ise Batı medeniyetini korumak, Amerika’nın küresel hegemonyasını garanti altına almak ve Çin’e karşı bir haçlı seferini örgütlemek.
Yine González yazıyor. Biraz uzun ama alıntalamaya değer:
“[Bu üstyapı] birkaç unsurdan oluşuyor: yapay zekanın etkinliği hakkında görkemli iddialarda bulunan bir yapay zeka yutturmaca makinesi; Çin’in askeri ve teknolojik yeteneklerinin abartılması; Amerika’nın tek başına dünyanın demokratik toplumlarını koruma yeteneğine (ve görevine) sahip olduğu fikri; ve ABD hakimiyetini korumanın en iyi yolunun, şirketlerin ihtiyaçlarına öncelik veren büyük ölçüde düzenlenmemiş bir serbest piyasadan geçtiğine dair sarsılmaz bir inanç. Askeri yapay zekaya olan talebin artmasında rol oynayan bu bakış açıları, teknoloji yöneticileri, risk sermayedarları, düşünce kuruluşu analistleri, akademik araştırmacılar, gazeteciler ve Pentagon liderlerinden oluşan birbirine bağlı bir şebeke tarafından yayılıyor. Birkaç yıl içinde bu grup, medya ortamını korkutucu bir senaryo ile doyurdu: Amerika’nın, ‘Yapay Zeka silahlanma yarışında’ Çin’i geride bırakamazsa küresel jeopolitik ve iktisadi üstünlük için destansı bir mücadeleyi kaybetmenin eşiğinde olduğunu iddia ediyorlar. Bu cazip fikir Soğuk Savaş anlatılarını anımsatıyor ve ABD’nin teknoloji sektöründeki askeri harcamalarını meşrulaştırmaya ve hızlandırmaya hizmet ediyor.”
Anderson’ın “işleyen bir iktisadi sistem” ve onun üst yapısına ilişkin tespitini hatırlatalım. Amerikan askeri harcamaları, yapay zeka yatırımları ve vampir risk sermayesi(**) ile desteklenen bir “serbest piyasa” mekanizması bu; sosyal Darwinizm per se de diyebiliriz.
(*) Elbette, Keynesçiliğin tarihte yalnızca askeri yoldan, yani 2. Dünya Savaşı ile, mümkün hale geldiği de iddia edilebilir.
(**) González araştırmasına şu noktaya dikkat çekiyor: “Doğaları gereği, VC [risk sermayesi] firmaları bir ürünü hızlı bir şekilde pazara sunarak ve ardından girişimi satıp veya halka açıp ‘nakde çevirerek’ yatırımdan hızlı geri dönüşler elde etmeye çalışırlar. Bu da VC tarafından finanse edilen savunma teknolojisi şirketlerinin hızlı bir şekilde prototip üretme ve ardından yeterli testler yapılmadan üretime geçme baskısı altında oldukları anlamına geliyor. VC firmaları ‘Pentagon yetkililerine yeni savaş yöntemleri satmakla’, bu yaklaşım stratejik bir çerçeveye uyduğu için değil, kendi iş modelleriyle uyumlu olduğu için ilgilenmektedir.”
Amerika
Trump, Signal skandalını ortaya çıkaran Goldberg ile görüşecek

ABD Başkanı Donald Trump, Signal sohbet skandalının ardından The Atlantic’in genel yayın yönetmeni Jeffrey Goldberg ile röportaj yapmak üzere bir araya geleceğini söyledi.
Goldberg, üst düzey Beyaz Saray yetkililerinin yer aldığı grup sohbetine yanlışlıkla eklendiğini ortaya çıkardıktan sonra, Trump yönetiminin hassas bilgileri ele alma yeteneğinin sorgulanmasına yol açtı.
Trump, Truth Social’da yaptığı paylaşımda, “Bu röportajı meraktan ve kendimle rekabet etmek için yapıyorum, sadece The Atlantic’in ‘doğru’ olup olmadığını görmek için,” dedi.
The Atlantic muhabirleri Michael Scherer ve Ashley Parker da röportaja katılacak. Parker ve Scherer, Trump yönetimi hakkındaki haberleri derinleştirmek için Ocak ayında The Atlantic’e katıldı. İkisi de daha önce Washington Post’ta çalışıyordu.
Trump, röportajın “Bu yüzyılın en önemli başkanı” başlığını taşıyacağını söyledi. Başkan, “Benim bakış açıma göre, ne kadar kötü olabilir ki, ben KAZANDIM!” diye yazdı.
Goldberg, mart ayında Trump yönetiminin üst düzey yetkililerinin Yemen’deki hava saldırılarını tartıştığı ve planladığı bir sohbet grubuna eklenmişti.
Beyaz Saray, mesajların gerçekliğini doğrulamış, fakat Goldberg’in haberinin doğru olduğunu reddetmişti.
Goldberg, ulusal güvenlik gerekçesiyle başlangıçta mesaj dizisindeki bazı ayrıntıları açıklamakta tereddüt etmişti, fakat Beyaz Saray, mesajların gizli bilgi veya savaş planları içermediğini açıkladıktan sonra sohbetin tamamını yayınladı.
Olay, Savunma Bakanı Pete Hegseth’e yönelik eleştirileri ateşledi, özellikle de Hegseth’in Yemen’deki saldırılarla ilgili bilgileri ayrı bir Signal sohbetinde eşi, kardeşi ve kişisel avukatıyla da paylaştığı haberler çıktıktan sonra.
Amerika
Pentagon, transseksüel askerleri tespit edecek

ABD ordusu ve Pentagon, transseksüel askerleri nasıl bulup tespit edeceklerini ve ordudan uzaklaştırmak için nasıl bir yol izleyeceklerini 30 gün içinde belirlemek zorunda.
Bu zorlu görev, askerlerin kendi kendilerini ihbar etmelerine veya meslektaşlarını ispiyonlamalarına bağlı olabilir.
Pentagon’un Çarşamba günü geç saatlerde bir davaya yanıt olarak sunduğu bir notun ardından perşembe günü Savunma Bakanlığı yetkililerine gönderilen bir memoranda, ordunun 26 Mart’a kadar “cinsiyet disforisi” (cinsel kimlik bozukluğu) teşhisi konulan veya tedavi gören askerleri tespit etmek için prosedürler oluşturması emredildi.
Ardından, bu askerleri ordudan uzaklaştırmaya başlamak için 30 gün süreleri olacak.
Bu emir, Başkan Donald Trump’un göreve başladıktan kısa bir süre sonra imzaladığı, transseksüel bireylerin orduda hizmet etmesini yasaklamaya yönelik adımları belirleyen başkanlık kararnamesini genişletiyor. Bu kararname mahkemede itiraz edilmişti.
Üst düzey bir savunma yetkilisi perşembe günü, şu anda aktif görevde, Ulusal Muhafız ve Yedek Kuvvetlerde “cinsiyet disforisi” teşhisi konulan yaklaşık 4.200 asker olduğunu düşündüklerini söyledi.
Personel meselelerini tartışmak için ismini vermek istemeyen yetkili, 2015 ile 2024 yılları arasında psikoterapi, cinsiyet kimliğini doğrulayan hormon tedavisi, cinsiyet kimliğini doğrulayan ameliyatlar ve diğer tedaviler için toplam maliyetin yaklaşık 52 milyon dolar olduğunu söyledi.
Amerikan ordusunda yaklaşık 2,1 milyon asker görev yapıyor.
Trump ve Savunma Bakanı Pete Hegseth, tıbbi durumlarının askeri standartlara uymadığını savunarak onları ortadan kaldırmak için çalışıyor.
Personel müsteşarı Darin Selnick, yeni notunda, “Cinsiyet disforisi tanısı almış, geçmişi olan veya buna uygun semptomlar gösteren bireylerin tıbbi, cerrahi ve ruh sağlığı kısıtlamaları, askerlik hizmeti için gerekli olan yüksek zihinsel ve fiziksel standartlarla bağdaşmamaktadır,” dedi.
Memorandumda, “ordunun ölümcüllüğü ve bütünlüğünün”, transseksüel personelin kendilerini tanımladıkları cinsiyete geçiş sürecinde yaşadıklarıyla “uyumsuz” olduğu iddia ediliyor ve cinsiyetin “değişmez, bir kişinin hayatı boyunca sabit” olduğu belirtiliyor.
Trump’ın başkanlık kararnamesine karşı dava açan altı transseksüel askerin avukatları, mahkeme dosyalarında, bu kararnamenin transseksüel kişilere karşı açıkça “düşmanlık” ifade ettiğini ve onları “eşit olmayan ve gereksiz” olarak nitelendirerek, diğer askerlerin ve halkın gözünde onları aşağıladığını savundu.
İnsan Hakları Kampanyası’nın hukuk işlerinden sorumlu başkan yardımcısı Sarah Warbelow, yeni politikanın askerleri zor durumda bıraktığını ve transseksüel askerleri kendilerini ifşa etmeye zorladığını söyledi.
Warbellow, “Birdenbire kendinizi ifşa etmek zorunda kalacaksınız. Diğer insanlar sizi ifşa etmek zorunda kalacak. Eğer orduda transseksüel olduğunuzu bilen bir en iyi arkadaşınız varsa, bu yeni yönergeye göre, o arkadaşınız, eğer transseksüel bir kadınsanız, bugünden itibaren size [erkek kişi zamiri] ‘o’ ve ‘efendim’ diye hitap etmek zorunda kalacak,” dedi.
Askerler, “arkadaşlarının güvenliği ile doğrudan emirlere uymamak arasında seçim yapmak zorunda bırakılıyor” diyen Warbelow, transseksüel askerlerin, kendilerini ifşa etmemeleri halinde cezalandırılabileceklerini bildikleri için kendilerini ifşa etme baskısı hissedebileceklerini de sözlerine ekledi.
Perşembe günü, ABD yetkilileri, ilk rakamlara göre Donanmada yaklaşık 600, Kara Kuvvetlerinde 300 ila 500 ve Deniz Piyadelerinde 50’den az transseksüel askerin hızlı bir şekilde tespit edilebileceğini söyledi. Yetkililer, bireylerin örneğin belgelenmiş tıbbi tedavilerle tespit edilebileceğini ve bu sayının muhtemelen artacağını kabul etti.
Fakat yetkililer, bazı askerlerin geçiş sürecinden sonra orduya katılmış olabileceği ve kendilerini tanımlayabilecek tıbbi veya cerrahi işlemlerden geçmemiş olabileceği için ilk rakamların gerçek toplam rakamların altında olabileceğini belirtti.
Yetkililer ayrıca, kayıtlardan neyi ayırt edebilecekleri ve neyi rapor edebilecekleri konusunda sağlık gizliliği yasalarıyla sınırlı olabilecekleri konusunda uyarıda bulundu.
LGBT konularını araştıran Palm Center tarafından 2018 yılında yapılan bağımsız bir araştırmada, 2 milyondan fazla askerin arasında tahmini 14.000 transseksüel asker olduğu tahmin edildi.
Pentagon’un yeni politikası iki istisna öngörüyor: Askere alınmak isteyen transseksüel personel, savaş faaliyetlerini doğrudan desteklediğini vaka bazında kanıtlayabilirse veya cinsiyet disforisi teşhisi konmuş mevcut bir asker, belirli bir savaş ihtiyacını desteklediğini ve kimlikle özdeşleştirdiği cinsiyete geçiş yapmadığını kanıtlayabilir ve 36 ay boyunca “klinik olarak önemli bir sıkıntı yaşamadan” biyolojik cinsiyetinde istikrarlı olduğunu kanıtlayabilirse.
Cinsiyet disforisi, bir kişinin biyolojik cinsiyeti ile cinsiyet kimliği uyuşmadığında ortaya çıkıyor.
Muafiyet verilmesi durumunda, başvuru sahibi tuvaletler, yatakhaneler ve hatta “efendim” veya “hanımefendi” gibi resmi hitaplarda sadece biyolojik cinsiyetinin tanınması gibi bir durumla karşı karşıya kalacak.
Warbelow, transseksüel askerlerin, askerlik hizmetlerini etkileyebilecek herhangi bir adım atmadan önce, ordudan ve komutanlarından ek açıklama beklemeleri gerektiğini söyledi ve devam eden davaların bu politikayı etkileyebileceğini de belirtti.
Amerika
Kokainin yasallaşmasını savunan Kolombiya liderine bağımlılık suçlaması

Kolombiya eski Dışişleri Bakanı Álvaro Leyva, ülkenin Devlet Başkanı Gustavo Petro’yu uyuşturucu bağımlısı olmakla suçladı. Leyva, suçlamasını Petro’nun Haziran 2023’teki Paris ziyareti sırasında iki gün boyunca ‘kaybolmasına’ dayandırırken, Petro daha önce yaptığı açıklamada tek bağımlılığının kahve olduğunu belirtmişti.
Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, ülkenin eski Dışişleri Bakanı Álvaro Leyva tarafından uyuşturucu bağımlısı olmakla suçlandı.
Leyva’nın suçlaması, Petro’nun kısa süre önce kokain satışının yasallaştırılması çağrısı yapmasının ardından geldi.
Petro, kokainin “viskiden daha kötü olmadığını” ve “şarap gibi” talep göreceğini savunmuştu.
Petro’nun kendisi ise daha önce tek bağımlılığının kahve olduğunu söylemişti.
Levya’ya göre, bu suçlamanın temelinde Petro’nun Haziran 2023’te Kolombiya heyetinin Fransa’ya yaptığı resmi ziyaret sırasında Paris’te iki gün boyunca “kaybolması” yatıyor.
Financial Times gazetesinin aktardığına göre eski Dışişleri Bakanı, X platformunda yayımladığı açık mektupta, “İşte Paris’te uyuşturucu sorunlarınız olduğunu doğrulayabildim. Maalesef iyileşmeniz gerçekleşmedi,” diye yazdı.
Hangi uyuşturucudan bahsettiğini belirtmeyen Leyva, Ağustos 2022’den itibaren yaklaşık iki yıl boyunca Petro’nun ilk dışişleri bakanı olarak görev yapmıştı.
Mektubunda, “Çok sık yalnızlık, endişe, depresyon ve üstesinden gelmesi zor diğer durumlar yaşadığınız iyi biliniyor,” ifadelerini kullandı.
Daha önce, Kasım 2023’te araştırmacı gazeteci María Jimena Duzán, Petro’nun “sık sık ortadan kaybolmasının” gizli tutmak istediği bir bağımlılıktan kaynaklandığını yazmıştı.
Petro, sosyal medyadan yaptığı açıklamada, “Tek bağımlılığım sabahları içtiğim kahve,” diye yanıt vermişti.
Devlet Başkanı, önemli toplantılara sık sık geç kalması veya katılmaması, hatta bazen günlerce kamuoyunun gözünden kaybolmasıyla biliniyor.
Şubat ayında Petro, ülkede kokain satışının yasallaştırılması çağrısı yaparak, kokainin “viskiden hiçbir farkı olmadığını” ve “şarap gibi” talep göreceğini belirtmişti.
Bundan önce, Kolombiya İçişleri Bakanı Armando Benedetti de kendi uyuşturucu bağımlılığıyla mücadelesini anlatmıştı.
Kolombiya, dünyanın en büyük kokain üreticisi ve Petro’nun devlet başkanlığı döneminde bu uyuşturucunun üretim hacimleri son yirmi yılın en yüksek seviyesine ulaştı.
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi istatistiklerine göre, 2023 yılında Kolombiya’da 2 bin 664 ton saf kokain üretildi (bir önceki yıla göre yüzde 53 artış).
Ülkede kokain yapımında kullanılan koka bitkisinin ekim alanı 253 bin hektara yükselerek neredeyse Lüksemburg’un yüzölçümüne ulaştı.
Petro, Ağustos 2022’de devlet başkanlığı görevine başladı. Sol ve merkez sol siyasi güçleri bir araya getiren “Kolombiya İçin Tarihi Pakt” ittifakından aday olan Petro, ikinci tur seçimlerini az farkla kazanmıştı.
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’da savaşa hazırlık tam gaz: Fransız askeri haritacılar Romanya’da ne arıyor?
-
Görüş2 hafta önce
İran-ABD müzakereleri: Maskat görüşmesi ne anlama geliyor?
-
Ortadoğu1 hafta önce
“Suriye ve İsrail normalleşmeye hazırlanıyor” iddiası
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trump’ın anti-sosyal devleti
-
Dünya Basını2 hafta önce
FT: Xi’nin eli neden Trump’tan daha güçlü?
-
Avrupa2 gün önce
Almanya’da tren fabrikası tank üretimine başlıyor
-
Görüş1 hafta önce
ABD’nin İran’a baskısı: Yay gerildi ama henüz tam çekilmedi
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya’nın Berlin Büyükelçisi: ‘Ukrayna’da yabancı askerlerin konuşlandırılması kabul edilemez’