Bizi Takip Edin

Ortadoğu

PKK kendini feshetti: Türk-Kürt ilişkileri yeniden tanımlanmalı

Yayınlanma

Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan süreçte kongresini toplayan PKK kendini feshetti. “PKK adıyla yürütülen çalışmalar sonlandırıldı” açıklamasının yapıldığı örgüt bildirisinde Lozan ve 1924 Anayasası eleştirildi, Kürt-Türk ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi istendi.

PKK, 12. Kongresi’nde aldığı kararla örgütsel yapısını feshettiğini ve silahlı mücadeleyi sonlandırdığını duyurdu. Bu karar, örgütün kurucusu Abdullah Öcalan’ın çağrısının ardından geldi ve Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendiriliyor.

PKK, 5-7 Mayıs 2025 tarihleri arasında Irak’ın kuzeyinde düzenlediği 12. Kongresi’nde, örgütsel yapısını feshetme ve silahlı mücadeleyi sonlandırma kararı aldı. Örgütün yayın organı Fırat Haber Ajansı’nda yayımlanan kongre kararlarının açıklandığı bildiride, “PKK 12. Kongresi, pratikleşme süreci Önder Apo tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı” ifadelerine yer verildi.

Fesih kararının sadece KCK’nın Türkiye kolu ‘PKK’ ile sınırlı tutulması dikkat çekti. KCK bünyesinde, Türkiye’de PKK, Suriye’de YPG/YPJ, Irak’ta KCK-Bakur ve HPG, İran’da ise PJAK gibi silahlı ve siyasi uzantılar yer alıyor.

Suriye federasyona mı gidiyor?

Süreç Bahçeli’nin çağrısı ile başladı

PKK’nın fesih süreci, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin geçen Ekim ayında Öcalan’a yaptığı çağrının ardından başlamıştı. Bahçeli, 22 Ekim’de Öcalan’a “Türkiye’nin yeni bir çözüm sürecine değil ortak aklı çalıştırmaya, dürüst samimi adımlara, bin yıllık kardeşliği daha da kuvvetlendirmeye ihtiyacı vardır. Türkiye’nin sorunu Kürtler değil bölücü terör örgütüdür. Tek tek Kürt kardeşlerimin sorununu çözmek mecburidir… Terörist başı işin içinde olmazsa bir şey olmaz diyenlere de sesleniyorum. Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin Türkiye Büyük Millet Meclisinde DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” çağrısında bulunmuştu.

Bahçeli’nin sözlerine yanıt veren Öcalan ise 27 Şubat’ta cezaevinden yaptığı açıklamada, örgütün silahlı mücadeleyi bırakması ve demokratik siyasete yönelmesi gerektiğini belirtmişti. PKK, bu çağrıya yanıt olarak kongresini topladı ve fesih kararını aldı.

Lozan ve 1924 Anayasası vurgusu

PKK’nın fesih bildirisinde, Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasına atıfta bulunularak “soykırım” kelimesine yer verilmesi dikkat çekti.

“Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı” denilen metinde, “PKK katı Kürt inkârının, buna dayalı imha siyasetinin, soykırım ve asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda şekillendi” denildi.

“Kürt-Türk ilişkilerini yeniden düzenlenmesi kaçınılmaz”

Bildiride 3. Dünya savaşı koşullarında Türk-Kürt ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi gerektiği savunuldu: “Önder Apo Kürt-Türk ilişkilerinin sorunsallaştığı Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın öncesini referans alarak, Ortak Vatan ve Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti perspektifini ve Demokratik Ulus anlayışını Kürt sorununun çözüm çerçevesi olarak benimsedi. Cumhuriyet tarihi boyunca gerçekleşen Kürt isyanları, 1000 yıllık tarihi Kürt-Türk ilişki diyalektiği ve 52 yıllık önderlik mücadelesi Kürt sorununun ancak Ortak Vatan ve Eşit Yurttaşlık temelinde çözülmesinin kazandıracağını göstermiştir. 3. Dünya Savaşı kapsamında Ortadoğu’da yaşanan güncel gelişmeler de Kürt-Türk ilişkilerini yeniden düzenlemeyi kaçınılmaz kılmaktadır.”

TBMM’ye çağrı

PKK’nın bildirisinde, örgütün tarihi misyonunu tamamladığı ve Kürt sorununun demokratik siyaset yoluyla çözülmesi gerektiği vurgulandı. Bildiride, “Söz konusu kararların uygulanması Önder Apo’nun süreci yürütüp yönlendirmesini, demokratik siyaset hakkının tanınmasını ve sağlam bütünlüklü bir hukuki güvenceyi gerektirir. Bu aşamada Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihi sorumlulukla rolünü oynaması önemli olmaktadır” denildi.

Türk hükümeti: Tarihi adım

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, PKK’nın fesih kararını “bölgesel barış için tarihi bir adım” olarak nitelendirdi ve Türkiye’nin süreci yakından takip edeceğini belirtti. Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik ise, kararın “terörsüz bir Türkiye’ye doğru önemli bir adım” olduğunu söyledi.

CHP: Meclis sürece dahil olmalı

CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır ise bir TV’de katıldığı bir canlı yayında “Bu ülke 40 yıldır terörle mücadele ediyor. Şimdi silahların susması, kanın durması elbette önemlidir. Ancak sürecin meşruiyeti için Meclis’in bu sürece dahil olması şarttır” dedi.

Sürecin şeffaf yönetilmemesinden duyduğu rahatsızlığı dile getiren Başarır, “Bu süreci Şamil Tayyar’dan duymamalıyız. Parlamentoda temsil edilen partilerle şeffaf biçimde yürütülmelidir. Kimse bize, gazetecilerden, kulislerden bilgi vermesin. Meclis dışlanırsa, toplumsal uzlaşı sağlanamaz” ifadelerini kullandı.

Piyasa tepkisi olumlu

PKK’nın fesih kararı, Türkiye ekonomisinde olumlu bir etki yarattı. Reuters’ın haberine göre, BIST 100 endeksi %3’ün üzerinde değer kazandı. Türk lirası da Avro karşısında %1,3 oranında değerlenirken uluslararası tahvillerde artış gözlendi.

PKK’nın fesih kararı, Türkiye’de ve bölgede yeni bir dönemin başlangıcı olarak görülüyor. Ancak sürecin nasıl ilerleyeceği ya da başarılı olup olunmayacağı henüz bilinmiyor.

Ortadoğu

ABD-İran nükleer müzakerelerinde 5. tur Roma’da yapıldı

Yayınlanma

ABD-İran arasında İtalya’nın başkenti Roma’da, Umman aracılığıyla yapılan görüşmelerin beşinci turu sona erdi. Umman arabuluculuğundaki 5. turu Witkoff erken terk ederken, Irakçi, “Hepsi içinde en profesyoneli buydu” diye tamamladı.

Umman’ın Roma Büyükelçiliğinde bir araya gelen taraflardan, ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff, yerel saatle 16.00 civarında konuttan ayrıldı.

Bunun ardından görüşmelerin tamamlandığı iddiaları ortaya atıldı ancak İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, devlet televizyonuna yaptığı açıklamada, taraflar arasındaki siyasi görüşmelerin ardından teknik görüşmelere geçildiğini belirtti.

Witkoff’un daha önce planlanan bir uçuşa yetişmesi için erkenden müzakerelerin gerçekleştirildiği konuttan ayrıldığını aktaran Bekayi, görüşmelerin “sakin ve profesyonel” bir havada gerçekleştiğini ve İran ile Umman Dışişleri bakanlarının da tekrardan bir araya geldiğini söyledi.

Witkoff’un çıkışından yaklaşık bir saat sonra da ilk olarak ABD heyetinin daha sonra İran heyetinin müzakere alanından ayrıldığı görüldü.

Görüşmeler yaklaşık 3,5 saat sürdü.

ABD-İran nükleer müzakerelerinin 5. Turu İsrail’in baskısı altındaki Donald Trump yönetiminin değişken uranyum zenginleştirme meselesindeki değişken mesajlarına kilitlendi.

ABD’yi temsil eden Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff bu hafta müzakerelerin ilk haftasınki tutumandan U dönüşü yapıp “Sıfır uranyum zenginleştirme kırmızı çizgimiz” demişti. Witkoff’a yanıt veren İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi “Anlaşma olsun olmasın İran’da uranyum zenginleştirme olacak” demiş, dini lider Ayetullah Ali Hamaney de nükleer müzakerelerin başarısızlığa uğrayacağını öngörüsünde bulunmuştu.

Önceki turlarda olduğu gibi bu turda da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ekibinin ABD’nin tutumunu etkilemek amacıyla girişimlerde bulunduğu ortaya çıktı.

Axios’un İsrail kaynaklarına dayandırdığına göre Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer ile Mossad Başkanı David Barnea, bugün Roma’da Witkoff’la bir araya gelip “konumları koordine etti”. Habere göre Dermer ile Barnea, 5. tura verilen aralarda bile ABD heyetinden derhal brifing aldı. Bu da “İsrail’in ABD’nin İran’la devam eden nükleer müzakerelere yaklaşımını şekillendirmede doğrudan rol oynadığı” yorumlarına yol açtı.

Umman’ın Roma Büyükelçiliği’nde yapılan 5. tur başlarken, İran Dışişleri Sözcüsü İsmail Bekayi “Çelişkili ABD pozisyonlarını doğrudan ve ciddi şekilde gündeme getirip ele alacağız. Müzakere odasında neler olacağını görmemiz gerekecek ve buna göre karar vereceğiz” dedi.

Ardından Umman Dışişleri Bakanı Bedr bin Hamed el Busaidi, 5. turun “bazı ancak kesin olmayan ilerlemelerle” sona erdiğini duyurdu. “Bu turda İran yaptırımlarının kaldırılması ve çelişkili ABD açıklamalarının ele alındığını” aktaran Busaidi, “müzakerelerde kalan sorunların gelecek günlerde açıklığa kavuşmasını umduğunu” söyledi.

İranlı bakan Irakçi, müzakerelerden sonra daha umutlu bir açıklama yaptı: “Umman Dışişleri Bakanı’nın sunduğu çeşitli fikirler tartışıldı. Şimdiye kadarki en profesyonel ve karmaşık müzakerelerden biriydi. ABD ile dolaylı görüşmeler doğru ve makul yolda.”

Irakçi ABD’nin artık İran’ın pozisyonlarını daha iyi anladığını, ancak görüşmelerin sadece birkaç turda çözülmesi için çok karmaşık olduğunu vurguladı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Hizbullah silahsızlanma baskısı sürse de seçimden umutlu

Yayınlanma

Lübnan’ın güneyindeki yıkımın ortasında, seçim afişleriyle halktan destek isteyen Hizbullah silahsızlanma baskısı sürmesine rağmen siyasi etkisini korumaya çalışıyor.

7 Ekim 2023’te Gazze savaşının başlamasıyla birlikte Hamas’a destek vermek adına İsrail’e ateş açan Hizbullah, sonrasında yoğun bombardımana maruz kalmış, örgüt önemli kayıplar verdi. Binlerce üye ve liderin hayatını kaybettiği bu süreç, Hizbullah’ın ülkedeki etkisini de sarstı.

Ancak buna rağmen 3 turda düzenlenen belediye seçimlerinde güney kentlerinde Hizbullah ve müttefiklerinin büyük oranda rakipsiz kazandığı görüldü. Nabatiye’de oy kullanmaya hazırlanan 21 yaşındaki Ali Tabaca, Reuters’a verdiği demeçte, “Biz kanımızla oy vereceğiz” diyerek Hizbullah’a bağlılığını gösterdi. Tabaca yaşadığı Adaiseh köyü çatışmalarda yıkıldığı için Nabatiye’de oy kullanacağını söyledi.

Silahsızlanma baskısı artıyor

ABD arabuluculuğunda İsrail ile varılan ateşkesten sonra ABD, Fransa ve Suudi Arabistan’ın siyasi baskılarıyla kurulan Lübnan hükümeti, ülkede silahların devlet tekeline alınması gerektiğini ilan etti. Bu da Hizbullah’ın silahsızlanması anlamına geliyor.

Ancak Carnegie Orta Doğu Merkezi’nden Mohanad Hage Ali’ye göre, seçim sonuçları Hizbullah’ın Şiiler arasındaki desteğini kaybetmediğini gösteriyor. Hatta birçok Şii’nin geleceğinin Hizbullah’ın geleceğiyle bağlı olduğuna inandığını belirtiyor.

Dışişleri Bakanı Yusuf Raci, Hizbullah silah bırakmadıkça, Lübnan’ı destekleyen ülkelerin yeniden inşa için mali yardımda bulunmayacağını belirtti. Hizbullah ise bu konuda sorumluluğun hükümete ait olduğu görüşünde.

Hage Ali, yeniden inşanın silahsızlandırma koşuluna bağlanmasının süreci hızlandırma amacı taşıdığını ancak Hizbullah’ın bunu kabul etmesinin zor görüldüğünü ifade etti.

İsrail ihlallerini sürdürüyor

Hizbullah, güçlerinin İsrail sınırından çekildiğini duyururken silah bırakma tartışmasında İsrail’in Lübnan’da işgalini sürdürdüğü 5 kritik noktadan çekilmesini ve saldırılarını sonlandırmasını şart koşuyor.

İsrail ise Hizbullah’ın güneyde hala roket fırlatma rampaları dahil saldırı altyapısına sahip olduğunu iddia ederek bu durumu “iki taraf arasındaki mutabakatın açık ihlali” olarak nitelendiriyor.

Fransız bir diplomatik kaynak, İsrail saldırılarını sürdürdüğü ve Lübnan hükümeti silahsızlandırma konusunda yeterince hızlı hareket etmediği sürece yeniden inşa yardımının mümkün olmayacağını ifade etti.

Öte yandan, yeniden inşa için Beyrut yönetiminin de ekonomik reformları hayata geçirmesi bekleniyor.

Enkaz yığınlarının içinde ayakta kalmaya çalışan Nabatiye’de 71 yaşındaki Halil Tarhini’nin dükkanından geriye sadece yıkıntılar kaldı. Seçimlere dair bir umudu olmadığını belirten Tarhini, “Devlet bizim yanımızda değildi” diyor.

2006’daki savaş sonrasında durum farklıydı. Savaş sonrası, başta İran ve Körfez ülkeleri olmak üzere hızla yardım göndermişti. Bugün Hizbullah, 400.000 kişiye kira, mobilya ve tadilat masraflarını karşılayarak yardım ettiğini söylüyor. Ancak yardım alanlar, Hizbullah’ın yardımlarının 2006’dakinden çok daha az olduğunu belirtiyor.

Hizbullah, devlet yetkililerinin İran’dan gelen yardımları engellediğini söylüyor, ancak Tahran da ABD’nin daha sert yaptırımları ve Washington’un “azami baskı” politikasını yeniden uygulamaya koyması nedeniyle 20 yıl öncesine göre ekonomik olarak çok daha sıkıntılı bir durumda.

Hizbullah Milletvekili Hasan Fadlallah, yeniden inşa fonunun temini görevini hükümete yükledi ve hükümetin süreci başlatmak için ciddi adım atmadığını savundu. Fadlallah, bu durumun Lübnan’da yeni bölünmelere yol açabileceği uyarısında bulundu, “Nasıl olur da bir ulusun bir kesimi istikrar içinde yaşarken diğer kesimi acı içinde olur” dedi.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İsrailli yüzbaşından vicdani ret: Savaşa gitmedi, hapse gönderildi

Yayınlanma

İsrail ordusunda yedek görev yapan Yüzbaşı Ron Feiner, hükümetin Gazze politikalarına karşı çıkarak göreve gitmeyi reddetti. Vicdani ret açıklamasının ardından 20 gün hapis cezasına çarptırıldı. Feiner, “Bu savaşı susturmak değil, eleştirmek bitirir” dedi.

İsrail ordusunda yedek subay olarak görev yapan 26 yaşındaki Yüzbaşı Ron Feiner, 7 Ekim’den bu yana toplamda 270 günlük aktif yedek hizmetinin ardından vicdani gerekçelerle göreve gitmeyi reddetti. İsrail’de yayın yapan Yedioht Ahronot’ta yer alan habere göre Feiner, askeri mahkeme tarafından 20 gün hapis cezasına çarptırıldı.

8207. Tabur’a bağlı 228. Kuzey Nahal Tugayı’nın keşif birliğinde takım komutanlığı yapan Feiner, aynı zamanda Hayfa Üniversitesi’nde felsefe, ekonomi ve siyaset bilimi eğitimi alıyor. Sivil yaşamında gençlik örgütlerinde gönüllü olarak görev yapan Feiner, bu kararı savaşın yönü ve hükümetin rehine politikasına duyduğu tepki nedeniyle aldığını belirtti.

Rehineler için vicdani ret

Feiner, beş gün hapse mahkûm edilen bir başka yedek asker Daniel Yahalom ile birlikte, savaş karşıtı “Rehineler İçin Askerler” adlı oluşumun bir üyesi. Grup, Gazze’deki savaşı eleştiren ve yedek görevlere gitmeyi reddeden 300’ün üzerinde askerden oluşuyor.

Grubun açıklamasına göre Feiner, kuzey cephesinde üç farklı çatışmaya katıldı, Lübnan’da muharebelere komuta etti ve Ayta eş-Şab köyündeki saldırıda altı İsrail askerinin hayatını kaybettiği olayda ateş altında bir kurtarma operasyonu yönetti. Feiner, daha önce iki kez savaş karşıtı bildiriye imza atmış ancak birliğine karşı duyduğu sorumluluk nedeniyle hizmete devam etmiş.

“Savaş suçu işlemeyi düşünen bakanlar” vurgusu

Hapse girmeden önce yaptığı açıklamada Feiner, şunları söyledi:

“Tabur komutanım tarafından 20 gün hapse mahkûm edildim. Bir muharebe subayı olarak, 7 Ekim’den bu yana 270 gün yedek görevde bulundum. Hayatımı riske attım, sivil hayatımdan fedakârlık ettim. Bu orantısız ceza beni şok etti. Komutanıma artık hizmet etmeyeceğimi söyledim. Bu kararı, beni askere getiren değerlerle aldım. Bu ülkeyi seviyorum ama geleceğimi burada göremiyorum. Rehinelerin öncelik olmadığını açıkça ilan eden bir hükümet, Gazze halkını açlığa mahkûm etmeyi ve savaş suçu işlemeyi düşünen bakanlar, askerlerime yüzlerce gün görev çağrısı… Onlara artık ‘gidin’ diyemem. Komutan olarak sorumluluğu üstleniyorum ve onlar adına da bu kararı veriyorum.”

Feiner, savaşın uzamasının ve siyasi vizyon eksikliğinin İsrail’in güvenliğine asıl zararı verdiğini belirtti. “Bu savaşı bitirecek olan şey, benim gibi ses çıkaran insanların çoğalmasıdır. Hükümetin bugünkü politikaları İsrail’in değerlerini temsil etmiyor. Bir gün bu ülkeyi gerçekten korumayı hedefleyen bir yönetim olursa, tekrar hizmet etmeye hazırım. Ancak bugün aldığım karardan dolayı içim rahat” dedi.

Askeri ceza, kamuoyu tepkisini bastıramıyor

“Rehineler İçin Askerler” hareketi tarafından yapılan açıklamada ise şu ifadelere yer verildi: “Ağırlaştırılan cezalar gerçeği değiştirmiyor: Bu savaş halkın desteğini yitirdi. Askeri personel krizi, baskıyla değil kamuoyunun güvenini yeniden kazanarak çözülür. Öncelik, içeride tutulan 58 rehineyi geri getirmek olmalı.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English