Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Tel Aviv merkezli INSS: Putin’in Gazze yaklaşımı çok kutuplu dünya hedefinin parçası

Yayınlanma

İsrail’in yarı resmi nitelikte ve askeri bürokrasinin görüşlerini yansıtan Tel Aviv Merkezli Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (INSS) Rusya’nın İsrail-Hamas savaşına bakışını ele alan bir analiz yayınladı. Analizin temel iddiası şu: Putin liderliğindeki Rusya’nın Gazze savaşını çok kutuplu dünyaya geçiş penceresinden görüyor. Bu pencereden bakıldığında Müslüman ülkeler dost, İsrail’i ise düşman olarak görülen Batı kampının bir parçası. Makale, “İsrail’in, mevcut dünya düzenini ihlal etmeye çalışan Rus politikasını şekillendiren pozisyonları anlaması gerektiğini” söylüyor.

İsrail güvenlik kurumlarında yıllarca görev yapmış ve danışmanlık gibi pozisyonlarda yapmaya devam eden isimlerin kurup yönettiği INSS, İsrail’in güvenlik politikalarının oluşumda etkili bir enstitü. Makalede ifade edilen görüşlerin tam olarak neden önemli olduğunu kavrayabilmek için İsrail güvenlik aygıtının ülkedeki diğer başka herhangi bir kurumdan daha çok ABD’ye bağlı olduğunu altı çizilmeli. Küçük bir örnek üzerinden anlatmak gerekirse INSS’de temsil edilen İsrail güvenlik bürokrasisi, anti demokratik olduğu için çokça eleştirilen yargı reformuna karşı çıkmıştı ancak bu karşı çıkış yasanın özünde demokrasiyi zayıflatmasından değil ABD ile ilişkileri erozyona uğratmasından kaynaklanıyordu. Ya da İsrail siyasetinin Çin veya Rusya ile girdiği angajmanlar INSS tarafından ABD ile ilişkilere zarar vereceği için eleştiriliyordu. Dolayısıyla makalede ifade edilen görüşleri bu bağlamda okumakta fayda var. İsrail’in resmi politikasını değil güvenlik bürokrasisinin fikirlerini yansıtıyor ki bu fikirlerin özellikle savaş zamanlarında resmi politika halini alma ihtimali normal zamanlara göre çok daha yüksek:

***

Rusya’nın “Yeni Dünya Düzeni” ve İsrail-Hamas Savaşı

Bat Chen Druyan Feldman/Arkady Mil-Man

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İsrail ve Hamas arasındaki savaşla ilgili söylemlerinde, ABD liderliğindeki Batı’nın bu çatışmadan ve diğer bölgesel çatışmalardan sorumlu olduğunu iddia ediyor. Putin, savaşın yanı sıra Washington’un kendisine tek arabulucu rolü biçmesi ve Orta Doğu Dörtlüsü’nü bir kenara itmesiyle İsrail ve Filistinliler arasındaki siyasi sürecin başarısızlığa uğramasından da ABD’yi sorumlu tutuyor. Putin ayrıca ABD’yi savaşın yangınını körüklemekle suçluyor ve Washington’un ortaya çıkan kaosu Rusya da dahil rakiplerini zayıflatmak için kullanmaya çalıştığını iddia ediyor. Rusya liderine göre ABD bunu, çok kutuplu yeni dünya düzeninin ortaya çıkmasını engellemek ve ABD liderliğindeki tek süper güç düzeninin ayakta kalmasını sağlamak için yapıyor. Putin, Rusya’nın boş durmayacağını ve “Rusya’nın ve Filistin halkının kaderi de dahil tüm dünyanın kaderinin belirleneceği” Ukrayna savaş alanlarında “Amerikan hegemonyasına” karşı bir ulusal kurtuluş mücadelesini başlattığını iddia ediyor.

Buna karşılık birçok Rus uzman-akademisyen ve Putin rejimiyle yakın bağları olan araştırma kurumlarının üyeleri- savaşın patlak vermesine farklı açıklamalar getiriyor. Bunların çoğu son yıllarda Orta Doğu’da yaşanan süreç ve koşullarla ilgili olmakla birlikte Putin’in ısrarla vurguladığı gibi Amerika ve Batı’nın sorumluluğu konusuna pek değinmiyorlar. Örneğin Rusya Bilimler Akademisi Doğu Çalışmaları Enstitüsü’nden Vasily Kuznetsov, Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısı için örgütün İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki yakınlaşmayı engelleme ve bölgesel normalleşme sürecini durdurma girişimi; Filistinli gruplar arasındaki güç mücadeleleri ve Hamas’ın Filistin Yönetimi’nin kontrolünü ele geçirme çabaları; Hamas’ın İsrail’in zayıfladığına inanmasına yol açan İsrail iç krizi gibi çeşitli nedenler öne sürüyor. Kuznetsov’a göre saldırıların zamanlaması, Arap bakış açısına göre İsrail’in başarısız olduğu ve yenildiği tek savaş olan Yom Kippur Savaşı’nın sembolizmiyle belirlendi. Prestijli Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde kıdemli bir öğretim görevlisi olan Vladislav Tolstykh, bölgesel düzeyde Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki yakın ilişkilerin, özellikle de Riyad’ın kendisini Arap dünyasının mevcut lideri olarak görmesi göz önüne alındığında, Hamas saldırıları için önemli bir katalizör olduğuna işaret ediyor. Tolstykh’e göre İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşimleri ve Filistinli tutuklulara yönelik muamelesi de saldırının nedenleri arasındaydı. Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi Başkanı Alexander Dynkin, Hamas saldırısının arkasında ABD’nin olduğu iddiasını şiddetle reddediyor ve İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşme sürecini desteklerken saldırıyı planlamış olmasının mümkün olmadığını savunuyor ve Washington’un İsrail ile Hamas arasındaki herhangi bir gerginlikten fayda sağlamayacağını ekliyor. Bu arada, bu araştırmacıların hiçbiri Hamas ile İran arasındaki bağlar hakkında yazmıyor.

Uzmanlar topluluğu içinde, Putin tarafından sunulan anlatılardan farklı sesler var. Dış politika alanında önde gelen uzmanlardan biri olan ve başkanlık mekanizmasına yakınlığıyla bilinen Fyodor Lukyanov, Hamas saldırısının ister “tek başına ister İran’daki iyi dostlarının katılımıyla” gerçekleştirilmiş olsun, hiçbir sonuç vermediğini savunuyor. Hamas militanlarını “dini fanatikler” olarak tanımlıyor. Rusya’nın resmi tutumunun aksine Lukyanov, “Hamas’ın tamamen barbarca eylemlerinin doğal olarak İsrail’den de aynı oranda bir karşılık görmesine neden olduğunu” söylüyor ve Hamas’ın çok sayıda Filistinlinin ölümüne kayıtsız kaldığını savunuyor. Lukyanov’a göre Hamas üyeleri sivil halkın arkasına saklanmıyor- “bunun uğruna ölmeye değecek kutsal bir görev olduğuna inanıyorlar.” Lukyanov çatışmanın nasıl çözülebileceğini göremediğini vurguluyor.

Bazı uzmanlar ABD’nin Orta Doğu’daki politikasının başarısızlığına değiniyor. Örneğin, Putin’in uzun yıllardır katıldığı Valday Tartışma Kulübü’nün program direktörü Timofey Bordachev de ABD politikasının başarısızlığına değinerek, bunun çok fazla aktöre yerine getirilmesi mümkün olmayan taahhütler verilmesinden kaynaklandığına inanıyor. Örneğin, Gazze’deki savaşla ilgili, ABD İsrail’i açıkça destekliyor ve bu destek Müslüman dünyasındaki konumunu tehlikeye atıyor; aynı zamanda, ABD’nin İsrail üzerindeki baskısı, ABD’yi koşulsuz bir müttefik olarak gören İsrailliler tarafından iyi karşılanmıyor. Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi’nde kıdemli bir araştırma görevlisi olan Rusya ve Sovyetlerin eski Yemen, Libya ve Tunus büyükelçisi Veniamin Popov şiddetle İsrail karşıtı bir pozisyona sahip. ABD’nin Filistin meselesini kasıtlı olarak marjinalleştirdiğini ve Gazze’deki savaşın, ABD’nin bölgede elde ettiği başarılara, özellikle de bazı Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki normalleşme sürecine, yani İbrahim Anlaşmalarına rağmen ABD dış politikasına büyük bir darbe vurduğunu savunuyor. Şimdi ise ABD’nin İsrail’e verdiği destek ve sağladığı askeri yardım Washington’u “trajedinin ortağı” haline getirdi. Popov’a göre Gazze savaşının en önemli yönlerinden biri de Müslüman dünyasının birleşmiş olması. Buna kanıt olarak da 11 Kasım’da Riyad’daki Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı zirvelerinde kabul edilen ve Filistin meselesini yeniden dünya gündemine taşıyan kararı gösteriyor. Popov, Müslüman dünyanın kendi çıkarlarını gözetebileceğine, başka bir deyişle Putin’in yaratmak istediği çok kutuplu yeni dünya düzeninin kutuplarından biri haline gelebileceğine inanıyor.

Gerçekten de Putin’in Gazze’deki savaşa ilişkin yorumları, hedeflediği yeni, çok kutuplu dünya düzenine ilişkin algısının bir parçası. Putin son konuşmalarında ABD’ye saldırarak “Amerikan hegemonyası diktatörlüğünün” zayıfladığını ve bunun dünyanın geri kalanı için tehlikeli olduğunu iddia etti.(*) Gazze’deki durumun bunun kanıtı olduğunu savundu. Bu motif başkalarının konuşma ve makalelerinde de yer alıyor. Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi’nin (başkanlık rejimiyle yakın bağları olan) genel müdürü Ivan Timofeev, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın tek kutuplu dünya düzeninin zayıflığını yansıttığını savunuyor. Aynı zamanda Gazze savaşının, diğer çatışmalar gibi, ABD’nin uluslararası ilişkiler sistemindeki zayıflığının ve dengesizliğinin bir sonucu olduğunu ve Putin’in iddia ettiği gibi mevcut dünya düzenini korumaya yönelik kasıtlı bir Amerikan politikasının sonucu olmadığını söylüyor. Lukyanov ayrıca Gazze’deki savaşın, içinde bulunduğumuz yüzyılın başında başlayan dünya düzeninin yeniden inşasında bir başka aşama olduğunu iddia ediyor.

Bu uzmanlardan bazıları yeni dünya düzeninin oluşturulmasında Müslüman dünyasının önemini vurguluyor. Moskova’daki Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nün İsrail karşıtı Arap ve İslam Araştırmaları Merkezi’nden kıdemli araştırmacı Ruslan Mamedov, Arap devletlerinin liderlerinin hâlâ eski tek kutuplu dünya düzenine saplanıp kaldıklarını savunuyor. Ancak bu paradigmanın kırılmasıyla yeni bir dünya düzeninin yaratılabileceğini savunuyor. Arap devletlerinin Filistin meselesindeki eylemsizliğini eleştiren Mamedov, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerin kendi rejimlerine tehdit olarak gördükleri Hamas ile aralarındaki görüş ayrılıklarının da farkında. Radikal Rus milliyetçi kampının en önde gelen ideologlarından Aleksandr Dugin, Gazze’deki savaşı Rusya ile Batı arasındaki daha geniş çatışmanın bir parçası olarak tasvir ediyor. Dugin’e göre, Batılı ülkeler ve onların “vekili İsrail” Müslüman dünyaya saldırdığına göre, Müslüman ülkeler İsrail ile Hamas arasındaki çatışmanın yeni dünya düzeni savaşının bir parçası olduğunu kavrayacak ve Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü savaşı daha iyi anlayacaklar. Müslüman dünyanın, çok kutuplu dünya savaşında Rusya ve Çin’in müttefikleri olduğuna inanıyor. Kutupların her biri var olma hakkını bir mücadele ile kanıtlamak zorunda kalacak: Rusya Ukrayna’ya karşı; Çin Tayvan’a karşı, ve Müslüman dünya İsrail-Filistin çatışmasına bir çözüm bularak. Eğer Müslüman dünyası bir araya gelerek birleşik bir kutup oluşturmayı başaramazsa, çok kutuplu dünyaya geçiş süreci gecikecek.

Rus uzmanlar arasındaki söylem incelendiğinde Putin’in söylemine verilen desteğin net olmadığı ve hatta bazılarının çelişkili pozisyonlar ortaya koyduğu görülüyor. Bununla birlikte, rejimi doğrudan tehdit etmeyen konular söz konusu olduğunda bir dereceye kadar ifade özgürlüğü varmış gibi görünse de bu, kavramın Batılı anlamıyla bir çoğulculuk vakası değil. Aynı zamanda, dünyanın tek kutupludan çok kutupluya doğru bir dönüşüm sürecinden geçtiği tezi Rus ana akımının büyük ölçüde bir parçası ve resmi Rus pozisyonuna tam olarak uymayan görüşleri ifade edenler tarafından bile kabul ediliyor. Bu dünya görüşüne göre Müslüman dünyası çok kutuplu mimarinin önemli bir parçası ve Rusya’ya dost olacak bir kutup; dolayısıyla Moskova bu ülkelerle daha güçlü bağlar kurma çabasında. Bu dünya görüşüne göre İsrail, ABD liderliğindeki Batı’ya ait ve Rusya’ya düşman olan kutbun bir parçası. Rusya ve ABD arasında artan gerilimin arka planında İsrail, mevcut dünya düzenini ihlal etmeye çalışan Rus politikasını şekillendiren pozisyonları anlamalı. İsrail’in Rusya’nın İsrail’e karşı eylemlerini ve Gazze’deki savaşı bu açıdan yorumlaması gerekiyor. Rusya’nın 7 Ekim’den bu yana aldığı İsrail karşıtı pozisyon, Kudüs’ün Moskova’nın çeşitli uluslar ve örgütlerle olan ilişkilerini Rusya’nın yaratmayı arzuladığı çok kutuplu dünya bağlamında görmeye başlaması gerektiğinin bir başka kanıtı.

(*)Çevirmenin notu: Putin söz konusu konuşmasında ABD’nin zayıflamasının dünyanın kalanı için tehlikeli olduğunu değil ABD’nin zayıflaması nedeniyle Rusya dahil diğer rakiplerinde kaos yoluyla istikrarsızlık yaratmaya çalıştığını ve bunun dünya için tehlikeli olduğunu savunuyor.

DİPLOMASİ

Nuland: Ukrayna henüz Rusya ile müzakerelere hazır değil

Yayınlanma

Eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland, uzun zaman sonra ilk kez basına konuşarak Politico‘ya verdiği mülakatta Ukrayna’nın Rusya ile müzakerelere başlamak için henüz yeterince güçlü bir pozisyonda olmadığını savundu.

Ukrayna’yı 2022 yılında Rusya ile barış görüşmelerine zorlamamanın bir hata olup olmadığına ilişkin soruya yanıt veren Nuland, “O zaman yeterince güçlü bir pozisyonda değillerdi. Şimdi de yeterince güçlü değiller,” ifadesini kullandı.

Nuland, uzun bir süre boyunca ABD’nin Ukrayna ve Rusya’ya yönelik dış politikasından sorumluydu.

2022’de ya da şimdi varılabilecek anlaşmalarda Rusya’nın toprak meselesinde herhangi bir taviz vermeyi reddettiğini kaydeden Nuland, “Ukrayna halkının bölgesel hedeflerinin ne olması gerektiği kendilerine kalmış bir şey, ancak varoluşsal öneme sahip bazı şeyler var,” dedi.

Ukrayna’nın yapacağı herhangi bir anlaşmanın Rusya ordusunun ülkeden geri çekilmesini de içeren bir anlaşma olması gerektiğini öne süren Nuland, “Kırım konusunda ne karar verilirse verilsin, Ukrayna’nın kalbine (yönelik) bir hançer olacak şekilde yeniden askerileştirilemeyeceğini garanti altına alan bir anlaşma olmalı,” diye konuştu.

Kiev’in savaşı kazanabileceğine inandığını, ancak bunun ABD ve diğer müttefiklerin Ukrayna’ya yardım etmeye devam etmesiyle mümkün olacağını savunan Nuland, şöyle devam etti:

“Ukrayna başarılı olabilir mi? Kesinlikle. Ukrayna bu durumdan şu an olduğundan daha egemen, iktisadi olarak daha bağımsız, daha güçlü ve daha Avrupalı olarak çıkabilir mi? Kesinlikle. Bence bu olacak. Ancak biz de onların yanında yer almalıyız.”

Bununla beraber Ukrayna’nın gelecekte ‘caydırıcılığı yüksek’ bir askeri güç oluşturmasının hızlandırılması, ‘stratejik etki elde etmek için’ uzun menzilli silahlar tedarik edilmesi, kritik altyapının ve enerji sektörünün korunması ve ABD ve müttefik ülkelerde savunma üretiminin genişletilmesi çağrısında bulundu.

Eski yetkili, “Böylece Rusya ve Çin’den daha hızlı (silah) üretebiliriz,” diye ekledi.

Lukaşenko: Rusya ile Ukrayna arasında müzakereler için doğru an geldi

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Xi’nin Avrupa gezisi: Batıya taviz çıkmadı, Macaristan ve Sırbistan ile ilişkiler perçinlendi

Yayınlanma

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ticaret, yatırımlar ve Ukrayna savaşı üzerine görüşmeler yaptığı Fransa, Sırbistan ve Macaristan ziyaretlerinin ardından beş günlük Avrupa turunu tamamladı.

Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Xi’yi lüks konyak şişeleri ve Pirene dağlarında çocukluğu geçirdiği bölgeye bir gezi ile karşılarken, Sırbistan’da Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, “Çin, Çin” sloganları atan ve Sırbistan başkanlık sarayının önünde Çin bayrakları sallayan on binlerce kişiyi bir araya getirerek büyük bir karşılama düzenledi.

Macaristan’da da Cumhurbaşkanı Tamas Sulyok ve Başbakan Viktor Orban Xi için kırmızı halı sererek, kendisini Macaristan Cumhurbaşkanlığı sarayında askeri törenle karşıladı.

Çin lideri ‘hasar kontrolü’ yapıyor

Xi’nin beş yıl aradan sonra Avrupa’ya yaptığı ilk gezi olan tur, Çin’in üç ülke ile ilişkileri açısından da sembolik bir döneme denk geldi. Bu yıl Çin ile Fransa arasındaki diplomatik ilişkilerin 60’ıncı, Macaristan ile olan ilişkilerin ise 75’inci yıldönümü.

Ziyaret ayrıca Kosova savaşı sırasında NATO’nun Belgrad’daki Çin Büyükelçiliğini bombalamasının 25. yıldönümüne de denk geldi.

Al Jazeera’nin aktardığına göre analistler, Xi’nin bu ziyaretteki ana amacının, ABD’nin ‘daha az baskın’ olduğu bir dünya için çabaları artırmak olduğuna inanıyor.

Bir diğer amaç ise, Avrupa’nın gümrük vergisi tehdidi ve elektrikli araçlara yönelik Çin sübvansiyonlarına ilişkin bir soruşturma nedeniyle ticaret gerilimleri artarken, Çin’in Avrupa Birliği ile olan bağlarındaki ‘hasarı kontrol etmek.’

Macron-Xi görüşmesinde ana gündem ticaret

Ticaret ve Rusya konusunda taviz yok

Xi’nin iki günlük Fransa ziyareti boyunca Macron, Çin liderine Pekin’in AB ile olan ticari dengesizliklerini ele alması ve Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin üzerindeki etkisini kullanması için baskı yaptı.

Macron, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’i Xi ile görüşmelerine katılmaya, Çin pazarına daha fazla erişim çağrıları konusunda Avrupa’nın birliğinin altını çizmeye ve bloğun elektrikli araçlar ve yeşil teknoloji alanındaki kapasite fazlalığına ilişkin şikayetlerini ele almaya davet etti.

İkili ayrıca Xi’yi Rusya’ya hem sivil hem de askeri amaçlarla kullanılabilecek (çift kullanımlı ürünler) ürün ve teknolojilerin satışını kontrol etmeye zorladı.

Buna rağmen Çinli liderin çok az taviz verdiği anlaşılıyor. Xi, Çin’in bir “kapasite fazlası sorunu” olduğunu reddetti ve Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşı sona erdirmek için müzakere çağrılarını yineledi. Xi, tüm tarafları temas ve diyaloğu yeniden başlatmaya çağırdığını söyledi.

Xi, Avrupa ve NATO ile artan gerilim karşısında Macaristan ve Sırbistan’a güveniyor

Sırbistan ve Macaristan’da Çin yatırımları büyüyor

Xi’nin Fransızların isteklerini karşılamaması bir yana, AB aday ülkesi Sırbistan ve AB üyesi Macaristan’a yaptığı ziyaretlere siyasi bağları derinleştirme ve Doğu ve Orta Avrupa’daki yatırımları genişletme vaatleri damgasını vurdu.

Her iki ülke de Kuşak ve Yol Girişimi’ne (KYG) dahil.

Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic, Belgrad’da Xi’nin “ortak geleceğin küresel topluluğu” vizyonunu onayladı ve iki lider “sağlam bir ortaklığı” selamlarken, geçen yıl iki ülke arasında imzalanan serbest ticaret anlaşmasının 1 Temmuz’da yürürlüğe gireceğini duyurdu.

Diğer ekonomik vaatler arasında iki ülke arasında yeni hava bağlantılarının kurulması ve Sırbistan’ın tarım ürünleri ithalatına izin verilmesi de yer aldı.

Macar yetkililere göre Xi Budapeşte’de, başkent merkezini havaalanına bağlayan yüksek hızlı bir demiryolunun inşası ve nükleer sektörde işbirliği de dahil olmak üzere ulaşım ve enerji alanlarında daha fazla yatırım sözü verdi.

Xi ayrıca Macaristan’ın başkentini Sırbistan’ın başkentine bağlayacak 2,1 milyar dolarlık bir projede ilerleme sözü verdi. Büyük ölçüde Çin’den alınan bir krediyle finanse edilen plan, KYG’nin bir parçası.

ABD’den AB’ye ‘Xi-Orbán-Vučić ekseni’ uyarısı

ABD memnun değil

Bu arada ABD’nin, Xi’nin Belgrad ve Budapeşte ile ilişkilerini derinleştirmesinden rahatsız olduğu anlaşılıyor.

ABD’nin Batı Balkanlar temsilcisi Gabriel Escobar çarşamba günü Avrupa medyasına verdiği brifingde, “Seçtiği liderlerin [Orbán ve Vučić] Avrupa-Atlantik topluluğunun birliğine meydan okumaya en açık olanlar olduğunu düşünüyorum. Tüm ortaklarımıza ve muhataplarımıza Çin’in Avrupa’daki gündemine karşı çok dikkatli olmalarını söylüyoruz,” dedi.

Chatham House’da yer alan bir değerlendirmede, Xi’nin Avrupa turunun temel amacının, Washington ile olduğu gibi Avrupa ile de ilişkilerin daha da kötüye gitmesini engelleyerek hasar sınırlaması yapmak olduğu savunuluyor.

Xi’nin ayrıca Ukrayna ve ABD ile ilişkiler konusunda Avrupa içindeki bölünmelerden faydalanarak Çin’in ‘çok kutuplu dünya’ vizyonu için çalıştığı belirtiliyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Biden, Çinli EV’lere ve stratejik sektörlere gümrük vergisi getirmeye hazırlanıyor

Yayınlanma

Bloomberg’in aktardığına göre konuyla ilgili bilgi sahibi kişiler, ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin önümüzdeki hafta içinde Çin’e yönelik gümrük vergilerine ilişkin kapsamlı bir karar açıklamaya hazırlandığını, bu kararın kilit stratejik sektörleri hedef almasının ve Donald Trump’ın istediği genel artışları reddetmesinin beklendiğini söyledi.

Karar, ilk olarak 2018’de Trump döneminde uygulamaya konulan 301. Bölüm tarifelerinin gözden geçirilmesinin sonucu. Yeni tarifeler elektrikli araçlar (EV), bataryalar ve güneş pilleri gibi sektörlere odaklanacak ve mevcut vergiler büyük ölçüde korunacak.

Haber üzerine yuan zayıflarken, Çin hisselerinden oluşan CSI 300 Endeksi erken işlemlerde %0,6 kadar düştükten sonra tekrar yükseldi.

Biden, çelik ve alüminyuma da vergi artırımı istemişti

Kaynaklar, salı günü bir duyuru yapılmasının planlandığını söyledi.

Kararın gecikme ihtimali olsa da, yine de ABD’nin Çin ile iktisadi rekabetteki en büyük hamlelerinden biri olacak.

Yeni vergiler, geçen ay Biden’ın Çin çelik ve alüminyumuna uygulanan gümrük vergilerini artırma çağrısı ve Çin’in gemi inşa sektörüne yönelik yeni bir soruşturmanın resmi olarak başlatılması üzerine geliyor.

Bu hamle, Biden’ın geçen ay Amerikan çelik sektörünü desteklemek ve seçim yılında işçilere göz kırpmak için bir dizi adımın parçası olarak Çin çelik ve alüminyumuna yeni %25 gümrük vergisi önermesinin ardından geldi.

Çin şu anda ABD’ye her iki metalden de çok az ihraç ettiği için bu söz büyük ölçüde sembolik olarak görülüyor.

Çin Dışişlerinden tepki ve tarifeleri iptal çağrısı

Çin Dışişleri Bakanlığı, önceki ABD yönetimi tarafından uygulanan gümrük tarifelerinin iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari alışverişi “ciddi şekilde sekteye uğrattığını” söyledi.

Washington’a kısıtlamaları iptal etmesi çağrısında bulunan bakanlık, Çin’in haklarını ve çıkarlarını savunmak için gerekli adımları atacağını da sözlerine ekledi.

Bakanlık sözcüsü Lin Jian cuma günü düzenlenen olağan brifingde, “ABD yanlış uygulamalarını düzeltmek yerine iktisadi ve ticari konuları siyasileştirmeye devam etti. Gümrük vergilerini daha da artırmak zarara bir de hakaret eklemektir,” dedi.

Yeni tarifeler etkisini hemen göstermeyecek

Bloomberg’e göre tarifelerin Çinli firmalar üzerinde hemen etkisi olmayacak çünkü dünya lideri EV üreticileri tarifeler nedeniyle ABD pazarından uzak duruyor.

Güneş enerjisi şirketleri ise kısıtlamalardan kaçınmak için çoğunlukla üçüncü ülkelerden ABD’ye ihracat yapıyor ve ABD’li şirketler de bu ticarette daha yüksek gümrük vergileri istiyor.

Amerikan seçimlerinde Çin faktörü

Bloomberg’in bildirdiğine göre Biden ve Trump, kasım ayındaki seçim rövanşına doğru ilerlerken Çin’e karşı sert görünmek için yarışıyorlar.

Biden geçtiğimiz ay, video paylaşım platformu TikTok’un Çinli ana şirketi ByteDance’den ayrılması ya da Amerikan pazarından çıkması için geri sayımı başlatan bir yasa tasarısını imzalamıştı.

Trump, yeniden seçilmesi halinde Çin’e uygulanan gümrük vergilerini tümüyle arttırma ve Çin’den ithal edilen tüm mallara %60 oranında vergi koyma sözü veriyor.

Birçok Demokrat, enflasyon nedeniyle zor günler geçiren ABD’li tüketiciler için fiyatları yükselteceği için bu yaklaşımı reddediyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English