Bizi Takip Edin

Rusya

Rusya ile Ukrayna arasındaki barış görüşmelerini engelleyen faktörler

Yayınlanma

Rusya merkezli Siyasi Konjonktür Merkezi (CPK) uzmanlarına göre, Rusya ile Ukrayna arasındaki olası bir barış anlaşmasının temel taşı, varılan mutabakatların hukuki garantileri olacak. Uzmanlar, müzakerelerdeki ana zorluğun, tarafların pozisyonlarındaki önemli farklılıklar ve uygulama mekanizmalarının belirsizliği olduğunu vurguluyor.

Rusya ile Ukrayna arasında olası bir barış anlaşmasına yönelik müzakere sürecinin temel taşı, varılan mutabakatların hukuki garantileri.

Rusya merkezli Siyasi Konjonktür Merkezi düşünce kuruluşundan uzmanlarının hazırladığı ve Vedomosti gazetesi tarafından incelenen, “Barış Anlaşmasının Matrisi. Rusya ile Ukrayna Arasındaki Çatışmanın Çözümüne Yönelik Müzakerelerin Analizi için Temel Parametreler” başlıklı raporun yazarları, tarafların müzakereler için ortaya koyduğu pozisyon ve şartların “çoğu zaman birbirini dışladığını” belirtirken, genel durumun da değiştiğine dikkat çekiyor.

Rus birliklerinin cephedeki ilerleyiş hızı artarken, ABD Başkanı Donald Trump’ın ekibinin kararları nedeniyle belirsizlik ortaya çıktı.

Trump’ın göreve başlaması, çözüm görüşmelerinin “somut pazarlık” aşamasına geçmesine katkıda bulundu. Rusya, Ukrayna’daki çatışmanın çözümünün Amerika ile anlaşmaktan geçtiğine inanıyor ve şu anda bu sinyalleri alarak pozisyonlarını güncelliyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Haziran 2024’te Dışişleri Bakanlığı yönetimiyle yaptığı toplantıda barışa dair kendi vizyonunu açıklamıştı.

Ancak tüm taraflar, bir barış anlaşması imzalamak için farklı şartlar öne sürüyor. Bu nedenle raporun yazarları, müzakerelerin mümkün olduğu 15 ana başlığı belirledi.

Bu başlıklar beş blok altında toplandı: Askeri (demilitarize edilmiş bölge, Ukrayna ordusunun büyüklüğü ve yapısı, Ukrayna’ya silah sevkiyatı), stratejik (Ukrayna’nın tarafsız statüsü, güvenlik garantileri), siyasi (sınırlar ve toprakların tanınması, Ukrayna’da seçimler ve reformlar), ekonomik (tazminatlar, yaptırımlar, enerji kompleksi) ve hukuki (Kiev’in üstlendiği yükümlülükleri yerine getirme garantileri).

Uzmanlar, her bir başlık için 1’den 5’e kadar sıralanan beş olası çözüm seçeneği belirledi. Burada 1, Rusya için en az avantajlı sonucu, 3 ortalama seçeneği, 5 ise en avantajlı olanı temsil ediyor.

Raporda, nihai seçenekler konfigürasyonu ve bunların dengesinin, potansiyel anlaşmanın genel karakterini belirleyeceği belirtiliyor.

Örneğin, Ukrayna’nın NATO’ya katılımı ve Kiev’e silah sevkiyatına kısıtlama getirilmemesi seçenekleri “bir” olarak değerlendiriliyor.

Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunun 30 yıl ertelenmesi ve bloğun genişlememesi garantisi ile ölümcül olmayan silah sevkiyatına kısıtlama getirilmesi “üç” olarak kabul ediliyor.

Ukrayna’nın tarafsız statüsü ve Rusya tarafından savunma sanayii kontrolü ile birlikte herhangi bir silah sevkiyatının yasaklanması ise “beş” olarak değerlendiriliyor.

Ekonomi bloğunda, Rusya için orta düzeyde kabul edilebilir seçenekler arasında, örneğin, kritik yaptırımların kaldırılması ve bunların daha da hafifletilmesi için bir komisyon oluşturulması yer alıyor.

En avantajlı seçenek ise 2014’ten bu yana Rusya’ya uygulanan tüm kısıtlamaların kaldırılması. Ukrayna’nın gelecekteki siyasi yapısına gelince, “beş” numaralı seçenek, Ukrayna’nın federatif yapıya bürünmesi, devlet başkanı ve parlamento seçimlerinin yapılması ve ülkenin anayasasında referandum yapılmaksızın üstlenilen yükümlülüklerin sabitlenmesi olarak belirlenmiş.

Merkezin Bilimsel Konseyi Başkanı Aleksey Çesnakov (eski Devlet Başkanı Yardımcısı Vladislav Surkov’a yakın uzman), barış anlaşmasının konfigürasyonunun sahadaki duruma bağlı olacağını ve Rusya’nın burada daha güçlü pozisyonda olduğunu belirtiyor ve “Ukraynalı yetkililerin müzakereleri erteleme gerekliliğini açıkça belirtmeleri tesadüf değil, çünkü Kiev savunmasız durumda,” diyor.

Çesnakov, Trump’ın göreve başlamasından sonra düzenli olarak ortaya çıkmaya başlayan çatışmanın sona erme tarihlerinin spekülasyon ve enformasyonel mücadele aracı olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor.

Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC) Genel Müdürü İvan Timofeev ise, tarafların pozisyonları çok farklı olduğu için olası müzakereler hakkında konuşmanın şu anda oldukça zor olduğunu söylüyor ve “Batı’da ABD liderliğinde bir katılımcılar grubu var. Moskova, olası müzakerelerde asıl rolü Washington ile görüşmenin oynayacağını düşünüyor. Trump çatışmanın sona ermesini istediğini söyledi, Moskova da buna hazır olduğunu dile getirdi. Ancak mesele, uzlaşmaya varmak çok zor olacağı için bunun nasıl gerçekleşeceği,” değerlendirmesini yapıyor.

Anlaşmaya varmaktan ziyade, onu uygulamanın daha karmaşık olduğunu kaydeden Timofeev, şöyle devam ediyor: “Batı tarafından fiilen sabote edilen Minsk anlaşmaları zaten vardı. Ve şu soru ortaya çıkacak: Evet, bir anlaşmaya varıldı, ancak ihlal edilmesi durumunda ne yapılacak?”

Timofeev örnek vererek, “Örneğin, Ukrayna’daki silahlanma sınırları konusunda bir anlaşma olacak, ancak ihlal edilirse, Ukrayna’yı bunu uygulamaya kim zorlayacak? Yani, bir anlaşmaya varmak zor olacak, ancak onları uygulamak ve garanti etmek daha da zor olacak,” diyerek sözlerini tamamlıyor.

Rusya

Yaptırımlardan sonra Rusya, Arktik petrolünü Çin’e yöneltti

Yayınlanma

Rusya, ABD yaptırımlarının ardından Çin’e Arktik’ten petrol ihracatını nisan ayında artırıyor. Ticaret kaynaklarına göre, yaptırımlar nedeniyle özellikle Hindistan pazarında zorlanan Rus şirketleri, Çinli alıcılara indirimler sunuyor ve yaptırım uygulanmayan tankerlere gemiden gemiye petrol aktarımı yapıyor.

Reuters ajansına konuşan sektör kaynakları, Rusya’nın nisan ayında Çin’e Arktik petrol ihracatını artıracağını belirtti.

Kaynaklara göre Moskova, ABD yaptırımları altında olan bu kaynakları almaya istekli alıcıları Çin’de bulmayı başardı.

ABD’nin ocak ayında uygulamaya koyduğu yaptırımlar, Rusya’nın Arktik petrol türleri ARCO, Noviy Port ve Varandey’in taşınmasında rol alan neredeyse tüm tankerleri ve bu türlerden ikisinin üreticisi olan Gazpromneft’i hedef aldı.

Bu durum, söz konusu petrolün satışını önemli ölçüde zorlaştırdı.

Kaynaklar, satışları hızlandırmak için Arktik petrol tedarikçilerinin indirimler sunduğunu ifade etti.

Örneğin, daha önce Brent petrolüne kıyasla varil başına birkaç dolar primle satılan hafif Noviy Port petrolü, şimdi Çin limanlarında referans fiyata göre indirimli olarak teklif ediliyor.

Geçen yıl Arktik petrol türleri yoğun olarak Hindistan’daki alıcılara gidiyordu.

Fakat ABD yaptırımları nedeniyle Hint rafinerileri, yaptırım listesine alınan Gazpromneft’in Noviy Port ve Arco türlerini satın almaktan çekinmeye başladı.

Bununla birlikte, Hint rafinerileri Lukoil’ün Varandey türü petrol partilerini almaya devam ediyor.

Ancak şirket, bu petrolün yüklenmesi için yaptırım uygulanmayan tankerler bulmak zorunda kalıyor.

Lukoil, ABD yaptırımları altında bulunmuyor ve Varandey limanından yapılan sevkiyatların lojistiği, petrolün Rus sularından çıkmadan önce yaptırımlara tabi olmayan (“temiz”) gemilere aktarılmasına olanak tanıyor.

Ticaret kaynakları ve analitik şirketi Vortexa’nın verileri, Gazpromneft kaynaklı Arktik petrol türlerinin ise Singapur ve Malezya açıklarında yaptırım uygulanmayan tankerlere aktif olarak aktarıldığını gösteriyor.

Kaynaklar ve Vortexa kıdemli analisti Emma Li, Rus satıcıların Arktik petrolünü satabilmek için Çin’e göndermeden önce Singapur ve Malezya kıyılarındaki açık deniz transfer noktalarında “temiz” tankerlere gemiden gemiye aktarım yapmak zorunda kaldığını belirtiyor.

Li, geçen hafta en az 4 milyon varil Arktik petrolünün gemiden gemiye yöntemiyle aktarıldığını tahmin ediyor.

Analist, ayrıca 16 milyon varil petrolün de Çin limanlarına teslim edilmek üzere bu ay Güney Çin Denizi’ne ulaştığını veya ulaşacağını öngörüyor.

Li, Rusya’dan yapılan büyük hacimli Arktik petrol sevkiyatları sayesinde Çin’in ham petrol ithalatının toparlanması gerektiğini düşünüyor. Ancak Li, fiili teslimatların lojistik ve alıcı ilgisine bağlı olarak değişebileceğini de ekliyor.

Li’ye göre Çin, mart ayında Rusya’dan günlük sadece 25 bin varil Arktik petrolü ithal etti, ancak bu ay alımlarını önemli ölçüde artırması bekleniyor.

Bir ticaret kaynağı, “Tedarikçiler gemiden gemiye yöntemini kullanıyor zira pek çok Çinli alıcı, petrolün Batı yaptırımları altında olmayan gemilerle taşınmasını talep ediyor ve bu yükler için daha yüksek fiyat ödemeye hazırlar,” ifadesini kullandı.

Örneğin, Kpler verilerine göre, yaptırım altında olmayan VLCC tipi tanker Atila, mart ayında Büyük Singapur sularında yaptırım altındaki iki tankerden toplam 2,07 milyon varil Arktik petrolü yükledi.

Atila, bu yükü nisan ayında doğudaki Şantung eyaletinin Dongying limanına boşalttı. Atila’nın daha önce İran petrolü için de gemiden gemiye operasyonları yaptığı biliniyor.

Arktik petrol türleri, Rusya’nın kuzey bölgelerinde çıkarılıyor. Bu bölgelerde üretim ve taşıma işlemleri zorlu hava koşullarında yapılıyor ve petrol üretim projelerinin hayata geçirilmesi devasa yatırımlar gerektiriyor.

Arktik petrol türlerinin Çin’e sevkiyatı genellikle yaz aylarında, yükün Çin’e bir aydan kısa sürede ulaşmasını sağlayan Kuzey Deniz Yolu’nun seyrüsefere açılmasıyla yoğunlaşıyor.

Ticaret kaynakları, NSR’nin şu anda buzlanma nedeniyle kapalı olduğunu ve tankerlerin Süveyş Kanalı üzerinden gittiğini belirtiyor. Bu rota iki aya kadar sürebiliyor ve daha maliyetli oluyor.

Başka bir Rus petrol tüccarı, “Bu çok uzun ve pahalı bir rota. Tek amaç ham petrolü bir şekilde ihraç etmek,” dedi ve Arktik projeleri için ihracatın kritik öneme sahip olduğunu, zira bu projelerde büyük depolama kapasitelerinin öngörülmediğini ekledi.

Rusya, Arktik petrolü için aktif olarak yeni alıcılar arıyor.

Son aylarda Suriye bu petrolün ithalatçısı hâline geldi ve ilk teslimatlar bu yılın başında yapıldı. Myanmar da bazı partileri satın aldı.

Fakat Arktik petrolü taşıyan tüm partiler hızla alıcı bulamıyor.

Örneğin, ABD yaptırımları altındaki Fast Kathy tankeri, 130 bin ton Arktik petrolüyle 14 Mart’ta Murmansk’tan yola çıktı.

Ancak Süveyş Kanalı’na ulaştıktan sonra durdu ve 9 Nisan’dan bu yana alıcı bekleyerek denizde yüzer depoya dönüştü.

Putin: Arktik’te işbirliğine hazırız

Okumaya Devam Et

Rusya

Rusya göç politikasında yol ayrımında

Yayınlanma

Rusya’da göçmenlik politikaları, kamuoyu ve siyasetin hararetli tartışma konularından biri hâline geldi. Vzglyad gazetesi yazarı İlya Uhov, kontrolsüz göçün ulusal kimliği tehdit ettiğini savunarak, daha sıkı kontroller ve ülkeye yerleşmek isteyenler için Rus etno-kültürel yapısına zorunlu asimilasyon öneriyor. Uhov, ekonomik ihtiyaçlar ile kimlik koruma arasındaki dengeye dikkat çekiyor.

Rusya’da göçmenlik meselesi, son dönemde kamuoyu ve siyaset gündeminin en sıcak başlıklarından biri olarak öne çıkıyor.

Siyasiler, uzmanlar ve vatandaşların yanı sıra dini liderler de konuya ilişkin görüşlerini sıkça dile getiriyor.

Vzglyad gazetesi yazarı İlya Uhov, Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill’in kontrolsüz göçün ulusal kimliğe yönelik tehdit oluşturduğu yönündeki açıklamalarına dikkat çekerek, konuyu köşesine taşıdı.

Uhov, yazısında, Rusya’nın göç ve demografi alanında bir yol ayrımında olduğunu belirtti. Yazar, “Patent sisteminin sıkılaştırılması, göçmenlerin belirli mesleklerde çalıştırılmasının kısıtlanması, dil sınavları ve çocukların okula kabulü gibi son düzenlemeler bu durumu yansıtıyor,” dedi.

Uhov, ülkenin demografik sorunları ve ekonomik ihtiyaçları göz önüne alındığında, “Çok ulusluluk mu, yoksa etno-kültürel çekirdeğimize yabancı unsurları dışlayarak zorunlu asimilasyon mu?” sorusunun yanıtlanması gerektiğini vurguladı.

“Maalesef ‘çok uluslu Rusya halkı’ terimi, genellikle diasporaların lobi faaliyetlerini örtmek için kullanılıyor,” diyen Uhov, bu durumun ülkenin yerli halklarından olmayan milyonlarca kişinin ülkeye getirilmesini meşrulaştırdığını savundu.

Uhov, bu göçmen akınının yerel düzeyde “paralel” yönetim yapıları, Orta Doğu’daki “havale” sistemine benzer kayıt dışı finansal aracılık ağları ve kendi hizmet sektörlerini (yeme-içme, konaklama vb.) oluşturduğunu iddia etti.

Yazar, “Moskova’da sadece Kırgızlara hizmet veren ve Rusların alınmadığı yasa dışı hamamlık skandalı bunun bir örneğidir,” ifadesini kullandı.

Uhov, bunun buzdağının sadece görünen kısmı olduğunu belirterek, ülkede devlet kontrolü dışında, resmi vergi sistemine dahil olmayan ve milyarlarca ruble kâr üreten (Orta Asya ülkelerine yapılan göçmen havalelerinin hacmiyle de teyit edilen) bir ekonomik sektörün oluştuğunu kaydetti.

Yazar, alt ve orta düzey yöneticilerin kitlesel göçün yarattığı sorunları görmezden gelme eğiliminde olduğunu öne sürdü.

Uhov, “Geniş ailelere sahip ‘yeni vatandaşlara’ devlet tarafından daireler veriliyor. Yetkililer bunu Rusya vatandaşlığına sahip olmalarıyla gerekçelendiriyor. Ancak birkaç yıl önce vatandaşlık alan bu kişiler, ekonomimize çoğu zaman önemli bir vergi veya istihdam katkısı yapmamıştır. Batı Avrupa uygulamalarına benzeyen bu tür cömert sosyal yardımlar, yerli halka saygısızlık gibi görünmektedir,” değerlendirmesinde bulundu.

Avrupa’daki duruma da değinen Uhov, seçmenlerin hoşnutsuzluğu karşısında geleneksel Avrupalı siyasetçilerin bile göçmen akınını sınırlama yönünde adımlar attığını belirtti.

Uhov, “Almanya’da Hristiyan Demokrat Birlik (CDU/CSU) lideri Friedrich Merz, ülkeye kabul edilecek sığınmacı sayısının yılda 100 binin altına düşürüleceğini açıkça söylüyor. Özellikle Almanya’da göçmenler arasındaki suç oranlarındaki artış göz önüne alındığında bu mantıklı,” dedi.

Yazar, İsviçre’nin Neue Zürcher Zeitung gazetesinde yayımlanan ve sığınmacılar arasındaki suç oranının ülke ortalamasının 2,5 katından fazla olduğunu (nüfusun yüzde 17’sini oluşturmalarına rağmen tüm şiddet suçlarının yüzde 42’sinden sorumlu olduklarını) gösteren istatistiklere atıfta bulundu.

Uhov, bu argümanların, “pilav festivalleri” ve yeni göçmenlere ev dağıtma gibi uygulamalarla “çok ulusluluğu” zorla dayatma ideolojisinin Rusya’ya toplumsal barış getirmeyeceğini gösterdiğini savundu.

Yazar, aksine bu durumun yerli nüfusun yerini göçmenlerin almasını hızlandıracağını, radikalleşmeyi (özellikle İslamcı-Selefi) körükleyeceğini ve göçmenlerin yaşadığı bölgelerde paralel yapılar ile gettoların oluşumuna yol açacağını öne sürdü.

Çözümün, Rusların ve ulusal toprakları yalnızca Rusya sınırları içinde bulunan diğer yerli halkların kamusal alandaki temsil düzeyini keskin bir şekilde artırarak, zorunlu bir etno-kültürel asimilasyonda yattığını belirtti.

Uhov, ekonomik sorunların çözümü için iki yöntem önerdi: “Birincisi ve temel olanı; vardiyalı, hedefe yönelik işe alım, sıkı kontrol ve ailelerin getirilmesinin ve vatandaşlık almanın yasaklanmasıdır,” dedi.

İkinci yöntemin kalıcı olarak yerleşmek isteyenler için olduğunu belirten Uhov, şunları kaydetti: “Eğer göçmen taşınmaya karar verirse, değerli mesleki becerilere sahip olmalı ve en önemlisi Rus ‘eritme potasına’ katılmaya hazır olmalıdır. Diasporalar olmadan, şehirlerimizde ve köylerimizde kendi ‘kadim geleneklerini’ dayatmadan. Rusya’ya kalıcı olarak yerleşmek istiyorsan —kültür, dil ve inanç olarak— Rus olmayı kabul etmelisin.”

Uhov, inancın göçmen akınlarının asimilasyonunda giderek daha büyük rol oynaması gerektiğini savunarak, tarihsel olarak Tatar veya Çerkes soylarının Rus kimliğini ve Ortodoksluğu benimsedikten sonra Rus aristokrasisinin parçası hâline geldiğini hatırlattı.

Sonuç olarak Uhov, Rusya’nın göç politikasını yeni koşullara uyumlu hâle getirmenin yolunun, ailesiz vardiyalı çalışmaya geçiş, vatandaşlık verme sisteminin gözden geçirilmesi, “çok uluslu” söylem ve ideolojiden vazgeçilmesi ve ülkede yaşamak isteyenler için Rus etno-kültürel matrisinin önceliğinin kabul edilmesinden geçtiğini ifade etti.

Rusya göç politikasını yeniden yapılandırıyor

Okumaya Devam Et

Rusya

Rusya’dan Batılı şirketlere şartlı geri dönüş kapısı

Yayınlanma

Financial Times gazetesinin haberine göre, Rusya bir yıl önce el koyduğu İtalyan ısıtma sistemleri üreticisi Ariston’un yerel işletmesini geri verdi. Roma’nın yoğun lobi faaliyetinin ardından gelen bu karar, Moskova’nın el konulan bir şirketi zorla satmak yerine sahibine iade ettiği ilk örnek oldu. Rus yetkililer diğer Batılı şirketlerin dönüşü için şartlar öne sürse de piyasada henüz somut bir geri dönüş eğilimi gözlenmiyor ve bazı şirketlerin çıkış planlarını yavaşlattığı belirtiliyor.

Ariston Thermo Rus, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya askeri müdahalesinin ardından gelen Batı yaptırımlarına yanıt olarak yerel bir aktörün hilafına el konulan Avrupa menşeli son şirketti.

Görüşmelere katılan kaynaklara göre, Devlet Başkanı Vladimir Putin geçen ay İtalyanların yoğun lobiciliği sonucunda işletmeyi Ariston’a geri devreden kararnameyi imzaladı.

Financial Times gazetesine konuşan Rus yetkililerle düzenli temas hâlinde olan Batılı bir iş insanı, “Rusya hükümetinin kapının açık olduğunu ve koşullar olacağını söylemesi, ‘çok geç kalırsanız sorunlar yaşanabilir’ sinyali veriyor,” dedi ve ekledi: “Ya şimdi ya da asla etkisini yaratmak istiyorlar.”

Batılı şirketlere Rusya pazarına geri dönüş yolu gösterme çabası, Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesinden bu yana Moskova ve Washington arasında yeni başlayan bir yumuşamayla gündeme geldi.

Başka büyük Batılı şirketlerin Rusya’ya geri dönüş planı yaptığına dair çok az kanıt olsa da Moskova, bunu yapabilecekleri koşulları belirlemeye hevesli görünüyor.

Putin geçen ay yaptığı açıklamada, geri dönen işletmelerin “vicdanlı ve sorumlu davranış konusunda zorunlu garantiler” vermesi gerektiğini öne sürerken, Rusya Doğrudan Yatırım Fonu (RDIF) Başkanı Kirill Dmitriyev, geri dönüş için bir koşulun Rus bir ortakla ortak girişim olabileceğini söyledi.

Su ısıtıcıları üreten, satan ve yaklaşık yarım asırdır Rusya’da faaliyet gösteren Ariston’un iştirakine el konulması ve Gazprom’a devredilmesi Roma ve Brüksel’de öfkeye yol açmıştı.

Başbakan Giorgia Meloni hükümeti, bu adıma tepki olarak Rusya’nın İtalya Büyükelçisi Aleksey Paramonov’u çağırdı.

Financial Times‘a konuşan bir İtalyan hükümet yetkilisi, millileştirmenin siyasi amaçlı göründüğünü ve Moskova’nın “yurt dışındaki dondurulan varlıkların müsadere edilmesi” konusundaki “güçlü hassasiyetinden” kaynaklandığını dile getirdi.

Ancak diğer el koyma işlemlerinde olduğu gibi, bu işlem de başından beri “geçici ve geri alınabilir” olarak tanımlandı.

Bu durum, kararnamenin ekine göre devlet kontrolünün ne kadar süreceğine kişisel olarak karar verecek olan Putin’in şirketi geri vermeye ikna edilebileceği umutlarını doğurdu.

İtalyan yetkili, “Tedbirin geçici niteliği ve geri alınabilirliği en başından belirtilmişti,” dedi.

Müzakerelere katılan bir kaynak, İtalya Dışişleri Bakanlığı, İtalya’nın Moskova Büyükelçiliği ve özel bir İtalyan şahsın, kararın geri alınması için yapılan müzakerelerde önemli rol oynadığını söyledi.

Aynı kaynak, Ariston’un muhtemelen Avrupa’daki Gazprom ve Rosneft iştiraklerine el konulmasına misilleme olarak hedef alındığını belirtti.

Bir yıl önce Moskova, iki Avrupalı kamu hizmeti şirketi olan Finlandiya’dan Fortum ve Almanya’dan Uniper’in Rusya’daki varlıklarına el koymuş ve bunları Rosneft’e devretmişti.

Fakat müzakerelere aşina iki kişiye göre, Ariston biriminin kontrolünü ele alan Gazprom iştiraki Gazprom Household Systems, işi kavramakta zorlandı.

Bu da Rusya’nın bundan vazgeçmeye daha istekli olmasının bir başka nedeni olabilir.

Yaklaşık 300 çalışanı bulunan Rusya operasyonunu Ariston’un tam mülkiyetine ve operasyonel kontrolüne iade eden kararname 26 Mart’ta imzalandı.

İtalyan hükümet yetkilisi, “Ariston sabır gösterdi ve gerekli tüm itiraz yollarını tüketti,” ifadesini kullandı ve şirketin ayrıca “yaptırımlara ve yerel yasal çerçevelere uygun olarak Rusya pazarında faaliyet göstermeye devam etme niyetini” açıkça belirttiğini de sözlerine ekledi.

Ariston’un sahibi Paolo Merloni, geçen ay yaptığı açıklamada, Moskova’nın kararının “Rusya’daki on yıllarca süren yatırımın ve sorumlu yönetimin tanınmasının bir işareti” olduğunu belirtti ve şirketin Batı yaptırımlarına ve yerel düzenlemelere uymakla birlikte ülkedeki “yolculuğuna devam etme” taahhüdünü teyit etti.

Rusya’nın diğer yabancı şirketleri ülkeye dönmeye teşvik etmede başarılı olup olmayacağı ise daha belirsiz.

Maliye Bakan Yardımcısı İvan Çebeskov, maliye bakanlığının henüz ülkeye dönmeyi uman yabancı işletmelerden herhangi bir başvuru almadığını bu ay kabul etti.

D&P Advisors Baş Yatırım Sorumlusu Steven Daşevskiy, “Rusya makamları, her şeyin yolunda olduğu ve normal işleyişe dönmekten günler uzakta olduğumuz izlenimini yaratmak istediler,” dedi ve ekledi: “Ve bence gerçekten hiçbir şey bundan daha uzak olamazdı.”

Güney Koreli şirketler Rusya’ya dönmek istiyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English