Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Suudi Arabistan’dan 12 milyar dolarlık tahvil satışı

Yayınlanma

Suudi Arabistan, Vizyon 2030 çerçevesinde geniş çaplı ekonomik dönüşüm projelerini finanse etmek için 2025’e 12 milyar dolarlık tahvil ve Kamu Yatırım Fonu’ndan sağlanan 7 milyar dolarlık krediyle giriş yaptı. Ancak bütçe açığı beklentileri, önümüzdeki yıllarda borçlanmaya olan bağımlılığın artacağına işaret ediyor.

Suudi Arabistan, 2025’e 12 milyar dolarlık tahvil ve Kamu Yatırım Fonu’ndan alınan bir krediyle başlıyor.

Riyad, geniş çaplı ekonomik dönüşüm planlarını finanse etmek amacıyla bu yıl borçlanma kampanyasına hız verdi.

Bloomberg, Suudi Arabistan’ın geçen yıl gelişen piyasalarda en büyük tahvil ihracatçılarından biri olduğunu belirtti.

Pazartesi günü 12 milyar dolarlık tahvil satışı gerçekleştiren Suudi Arabistan, bu hamlesini Kamu Yatırım Fonu’nun 7 milyar dolarlık “İslami kredi” anlaşmasıyla destekledi.

Bu kredi, 20 banka ile yapılan anlaşma kapsamında sağlandı. Ayrıca, Suudi Arabistan Maliye Bakanı, üç yabancı bankadan toplam 2,5 milyar dolar toplandığını duyurdu.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın öncülük ettiği Vizyon 2030 programı kapsamında, Suudi Arabistan hükümeti ekonomisini petrol bağımlılığından kurtarmak için büyük yatırımlar yapıyor.

Bu yatırımlar arasında yeni şehir projeleri (örneğin Neom), elektrikli araçlar ve yarı iletken teknolojileri gibi alanlar bulunuyor. Ayrıca, Suudi Arabistan’ın 2034’te erkekler Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacağı da hatırlatıldı.

Bloomberg, Suudi Arabistan’ın önümüzdeki birkaç yıl içinde bütçe açığını sürdürmesinin beklendiğini, bu nedenle borçlanmaya daha fazla bağımlı olacağını vurguladı.

Suudi yetkililere göre, bazı büyük çaplı harcama projeleri ertelenebilir ve Asya Oyunları 2027 ile Dünya Kupası hazırlıkları gibi öncelikli yatırımlara odaklanılabilir.

Yetkililer, bu durumu kısmen finansman kısıtlamalarına ve ekonominin aşırı ısınmasını önleme çabalarına bağladı.

ORTADOĞU

Lübnan Meclisi yarın Cumhurbaşkanını seçmeye çalışacak

Yayınlanma

Joseph Avn

Lübnan Meclisi, ülkenin tepesindeki siyasi krizi sonlandırmak ve 2 yıldan uzun süredir devam eden Cumhurbaşkanlığı boşluğunu doldurmak için yarın toplanacak.

Lübnan’da Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın görev süresi 31 Ekim 2022’de sona erdikten sonra, Meclis’te düzenlenen 12 oturumda yeni cumhurbaşkanı seçilemedi.

Cumhurbaşkanlığı koltuğunun 2 yıldan uzun süredir boş kalması, İsrail ile Hizbullah arasında 8 Ekim 2023’te başlayan kontrollü çatışmaların, Eylül 2024’te İsrail’in şiddetli saldırıları ve sınır hattında karadan işgale dönüştürmesi, Lübnan siyasetini de olumsuz etkiledi.

Lübnan ile İsrail arasında ateşkesin ilan edilmesinden bir gün sonra 28 Kasım 2024’te Meclis Başkanı Nebih Berri, cumhurbaşkanı seçimi için 13. oturumun 9 Ocak’ta yapılacağını açıkladı. Basında çıkan haberlerde Cumhurbaşkanlığı seçiminin İsrail’le savaşı sona erdiren anlaşmanın bir parçası olduğu iddia edildi.

Ateşkesin protokolü: Lübnan cumhurbaşkanlığı

O zamandan bu yana Lübnan’daki siyasi kesimler yeni cumhurbaşkanının yarınki oturumda seçilmesi için olumlu mesajlar vermesine rağmen, Lübnan Meclisi’nin daha önce cumhurbaşkanı seçimi için yapılan oturumlardan kısa sürede sonuç alamaması soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.

Lübnan Meclisi, eski Cumhurbaşkanı Avn’ın görev süresinin dolmasının ardından düzenlediği 12 oturumda yeni cumhurbaşkanını seçemedi. Ancak son oturum 14 Haziran 2023’te, İsrail ile Hizbullah arasındaki çatışmaların başlamasından önceydi.

Eski Cumhurbaşkanı Avn ise 2016 yılında Meclis’te düzenlenen 46’ıncı oturumda seçilebilmişti.

Lübnan Anayasası’na göre cumhurbaşkanı Maruni Hıristiyan, başbakan Sünni ve Meclis Başkanı ise Şiilerden seçiliyor.

Aday listesi kalabalık

Yeni cumhurbaşkanını seçmek için yapılacak oturumda çok sayıda adayın ismi geçiyor.

Genelkurmay Başkanı Joseph Avn, Hıristiyan Lübnan Güçleri Partisi lideri Semir Caca, eski Maliye Bakanı Cihad Azur, Marada Hareketi lideri Süleyman Franciyye, Kamu Güvenliği Genel Müdür Yardımcısı Tümgeneral Elias el-Biseri, eski İçişleri Bakanı Ziyad Barud, eski İletişim Bakanı Jean Louis Kardahi, bankacı ve üst düzey yönetici Semir Assaf ve milletvekilleri Nime Efram ile İbrahim Kenan’ın adaylığı konuşuluyor.

Bu adaylardan Genelkurmay Başkanı Avn’ın ismi diğer adayların önüne geçiyor. Ancak “Washington’un adamı” olarak görüldüğü için Avn’ın adaylığı uzun süredir Hizbullah ve müttefikleri tarafından veto ediliyordu.

ABD ve Suudiler Avn’ı istiyor

Ancak Avn’ın seçilmesi için uluslararası baskılar artmış durumda. Görüşmelerden haberdar olan diplomat ve Lübnanlı siyasetçilere göre, ABD ve Suudi Arabistan’dan gelen elçiler Avn’u tercih ettiklerini açıkça belirttiler ve savaş sonrası yeniden inşa ve kurtarma fonlarını koz olarak kullandılar.

Üst düzey bir Lübnanlı siyasetçi, Financial Times’a “Lübnanlılara ve Hizbullah’a, paranın ancak Avn’ın seçilmesi halinde yeniden yapılanma için ülkeye akacağı çok açık bir şekilde ifade edildi” dedi.

Bu dinamik, savaşın ardından yeniden toparlanmaya çalışan Hizbullah’ın üzerinde ağır bir yük oluşturuyor. Analistler, cumhurbaşkanlığı konusunda uzlaşmaya istekli olmasının, ileriye dönük rolünü nasıl gördüğünün bir göstergesi olacağını söylüyor.

Meclis’te 8 milletvekili bulunan ve Dürzi lider Velid Canbolat’ın öncülük ettiği “Demokratik Buluşma” bloğu, Genelkurmay Başkanı Avn’ın adaylığını desteklemeyi sürdürürken, Hizbullah ve Emel Hareketi gibi Şii akımlar Avn’ın adaylığını desteklemiyor.

Muhalefetin bazı kesimleri ile Lübnan Meclisi’nde 27 sandalyesi bulunan Sünnilerin de neredeyse yarısı yeni cumhurbaşkanı olarak Avn’ı destekliyor.

Meclis’te 13 sandalyesi olan Özgür Yurtseverler Partisi’nin lideri Cibran Basil ise Avn’ın adaylığına karşı. Şii blok, Hizbullah ve Emel Hareketi ise cumhurbaşkanlığı için Marada Hareketi lideri Franciyye’ye yönelik desteğini sürdürüyor.

Hizbullah’ın Frenciye tercihi keskin bir yol ayrımına işaret

Öte yandan, Meclis’te yarın yapılacak oturumda yeni cumhurbaşkanının seçilememe ihtimali de göz ardı edilmiyor.

Şii kesimin tutumu belirleyici olabilir

Lübnanlı siyasi uzman George Akuri, yarın yapılacak oturumun sonucunun belirsiz olduğunu söyledi. Akuri, “Adaylar arasından en çok öne çıkan isim (Genelkurmay Başkanı) Joseph Avn ancak 86 oy alma zorunluluğu ki bu anayasa değişikliği için de gereken sayı, bir engel teşkil ediyor” dedi.

Hizbullah ve Emel Hareketi’ne işaret eden Akuri, Şii kesimin oyunun oturumda önemli olduğunu ve bu kesimin desteklemesi durumunda Avn’ın 86 oya ulaşabileceğini belirtti.

Akuri, hem Şii kesimin hem de Canbolat’ın ve merkezci milletvekillerin oyunu alması durumunda Avn’ın Caca’ın partisi gibi muhalif kesimin ret oyundan etkilenmeyeceğine dikkati çekti. Lübnanlı uzman, “Bu sebeple bu oturumun akıbeti Şii kesimin tutumuna bağlı çünkü Özgür Yurtseverler Partisi ve Lübnan Güçleri Partisi, Avn’a oy vermeyecek. Bu kesimler onun nüfuzunun dışında” ifadesini kullandı.

Akuri, ismi geçen diğer adayların da 86 oya ulaşmasının zor olduğunu belirtti.

“Siyasi kesimlerin çoğu henüz karar vermiş değil”

Lübnanlı siyasi uzman Muhammed Hamiyye ise AA’ya yaptığı açıklamada siyasi kesimler arasındaki görüşmelerin yoğun olmasına rağmen oturumun sonucuna ilişkin herhangi net bir göstergenin olmadığını ifade etti. Hamiyye, “Siyasi kesimlerin çoğu henüz cumhurbaşkanı seçimi meselesinde karar vermiş değil. Başta ABD, Suudi Arabistan, Fransa ve Katar olmak üzere Cumhurbaşkanının seçilmesi için büyük bir uluslararası baskı da var” dedi.

Lübnan’daki siyasi kesimlerin adaylar konusunda karar vermesi için zamana ihtiyacı olduğunu dile getiren Hamiyye, muhalefetin birden fazla bakış açısının olduğunu ifade etti. Hamiyye, muhalefetin bir aday üzerinde anlaşamaması durumunda daha önceki oturumlarda 59 oy alabilen eski Bakan Cihad Azur’u desteklemeye devam edeceği değerlendirmesinde bulundu.

Şii bloğun Franciyye’nin adaylığını destekleme konusunda kararlı olduğunu hatırlatan Hamiyye, hükümetin kurulması ve Lübnan’ın güneyinde yeniden imar meselesine işaret ederek başka adayların değerlendirilmesi için de açık kapı bırakılması gerektiğine dikkati çekti.

Akademisyen ve Hizbullah uzmanı olan Amal Saad ise FT’ye yaptığı açıklamada cumhurbaşkanlığının “Hizbullah’ın kendi iradesini dayatmasının çok zor olacağı alanlardan biri” olduğunu söyledi. Saad, “Hizbullah’ın bir zamanlar sahip olduğu kral yapıcı rolü oynama yeteneğinin kaldığını sanmıyorum. Kim üzerinde anlaşmaya varılırsa onunla yetinmek ve cumhurbaşkanından olabildiğince çok güvence almaya çalışmak zorunda kalacak” dedi.

Bu nedenle Hizbullah’ın Avn konusundaki tutumunu yumuşatabileceği yorumları da yapılıyor.

Anayasa değişikliği gerekliliği Avn’ın şansını azaltabilir

Öte yandan Hamiyye, uluslararası desteğe rağmen Genelkurmay Başkanı Avn’ın cumhurbaşkanı olabilmesi için anayasanın değişmesi gerektiğini hatırlatarak, bunun düşük bir ihtimal olması sebebiyle Avn’ın şansının da düşük olabileceğini söyledi.

Lübnanlı uzman, oturumun sonucuna ilişkin tam bir belirsizliğin hâkim olduğuna vurgu yaparak, son saatlerin kritik olduğunu ve şaşırtıcı bir sonucun da çıkabileceğini belirtti.

İki eski müttefik cumhurbaşkanlığı için karşı karşıya

Hamiyye, “Şu ana kadar oturumda bir cumhurbaşkanı seçilemeyecek gibi görünüyor. Ama gelecek oturumlarda olabilir çünkü Berri oturum çağrılarını yineleyecektir. Böylece görüşmelerin de artmasıyla siyasi ortam daha da olgunlaşabilir” dedi.

Lübnan’da yeni cumhurbaşkanının uzun süre seçilememesinin tehlikelerine değinen Hamiyye, bu durumun iç siyasette gerginliğe sebep olacağını hatta İsrail ile yapılan ateşkesin uygulanmasını dahi etkileyebileceğini sözlerine ekledi.

Lübnan Meclisi’ndeki sandalye dağılımı

Lübnan Meclisi’ndeki sandalye dağılımı şu şekilde; Lübnan Güçleri Partisi’nin 18, Özgür Yurtseverler Partisi’nin 13, Şii blok Hizbullah ve Emel Hareketi 31, Sivil Toplum 10, İlerlemeci Sosyalist Parti’nin 8, Hıristiyan Lübnan Ketaib Partisi’nin 4, Marada Hareketi’nin 4, Yenilenme Hareketi’nin 4, Ermeni Taşnak Partisi’nin 3 milletvekili bulunuyor.

Meclis’te çeşitli siyasi kesimlere yakın 27 Sünni milletvekili mevcut.

Lübnan’da cumhurbaşkanı seçilebilmesi için ilk oturumda bir adayın 128 oydan 86’sını alması gerekiyor. Bu sayıya ulaşıldıktan sonra adayın gelecek oturumlarda oyların 65’e tekabül eden yarıdan fazlasını alması yeterli oluyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

“Trump’ın tehdidinden korkmuyoruz çünkü Gazze’de zaten cehennemi yaşıyoruz”

Yayınlanma

Trump’ın Ortadoğu temsilcisi, ateşkes ve rehine anlaşmasının tamamlanmak üzere olduğunu belirtti.

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steven Witkoff, 20 Ocak’taki yemin törenine kadar Gazze’de ateşkese ulaşabilmek için çabaladıklarını kaydederek “Bir anlaşmanın eşiğinde olduğumuza inanıyorum” dedi.

Witkoff, Trump’ın Florida’daki yerleşkesi Mar-a-Lago’da düzenlediği basın toplantısında, Gazze’de ateşkes müzakerelerindeki son durumu değerlendirdi.

“Gerçekten büyük bir ilerleme kaydettik ve (20 Ocak’taki) yemin törenine kadar Başkan adına açıklayacak güzel şeylerimiz olacağı konusunda ümitliyim” diyen Witkoff, Katar’ın başkenti Doha’daki müzakerelerde çok iyi iş çıkardıklarını belirtti.

Müzakerelere katılmak için Doha’ya döneceğini söyleyen Witkoff, “Umarım her şey yolunda gider ve bazı hayatları kurtarırız. Bir anlaşmanın eşiğinde olduğumuza inanıyorum” şeklinde konuştu.

Bugüne kadar görüşmeleri neyin geciktirdiği sorulduğunda Witkoff ayrıntılara girmeyi reddetti, “Bunu neyin geciktirdiğini tartışmak istemiyorum- herhangi bir şekilde olumsuz olmanın anlamı yok” dedi.

Tarafların anlaşma için Trump’ın göreve gelmesini beklemek isteyip istemediği sorusu üzerine Witkoff şu yanıtı verdi: “Hayır, bence onu yüksek sesle ve net bir şekilde duydular. Bu iş 20 Ocak’a kadar bitse iyi olur.”

Trump söze girerek Hamas’a yönelik tehdidini yineledi. Trump, “Orta Doğu’da kıyamet kopacak ve bu Hamas için iyi olmayacak, açıkçası hiç kimse için de iyi olmayacak” dedi.

Hamas Trump’ı daha ‘diplomatik’ olmaya çağırdı

Bu arada İsrail ve Hamas birbirlerini anlaşmayı engellemekle suçladı.

Hamas, tüm rehineleri ancak İsrail’in savaşı sona erdirmeyi ve tüm askerlerini Gazze’den çekmeyi kabul etmesi halinde serbest bırakacağını söyledi. İsrail ise Hamas tasfiye edilmeden ve tüm rehineler serbest bırakılmadan savaşı sona erdirmeyeceğini söylüyor.

İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Eden Bar Tal gazetecilere verdiği brifingde “Rehinelerin kurtarılmasının önündeki tek engel Hamas” dedi ve İsrail’in bir anlaşmaya varmak kararlı olduğunu söyledi.

Cezayir’de bir basın toplantısı düzenleyen Hamas yetkilisi Usame Hamdan ise anlaşma çabalarının baltalanmasından İsrail’in sorumlu olduğunu söyledi. Müzakerelerin son turu hakkında ayrıntı vermeyeceğini söyleyen Hamdan, Hamas’ın “saldırganlığın tamamen sona erdirilmesi ve işgalcinin işgal ettiği topraklardan tamamen çekilmesi” şartını yineledi.

Trump’ın yemin töreninden önce tüm rehinelerin serbest bırakılmaması halinde “cehennem azabı” yaşanacağı tehdidini de yorumlayan Hamdan, “Bence ABD Başkanı daha disiplinli ve diplomatik açıklamalar yapmalı” dedi.

Hamdan, Hamas ve Gazze’deki destekçilerinin Trump’ın tehditlerinden korkmadıklarını çünkü Gazze’de “zaten cehennemde yaşadıklarını” da sözlerine ekledi.

Hamas uzun süredir kalıcı bir ateşkes için bastırırken, görüşmeler hakkında bilgi sahibi olan yetkililer Times of Israel’e, Hamas’ın son haftalarda görüşülmekte olan üç aşamalı anlaşmanın ilk aşamasına öncelik vermeye istekli olduğunu belirtti.

Üst düzey bir Arap diplomat pazar günü yaptığı açıklamada Hamas’ın anlaşmanın bir parçası olarak serbest bırakmaya hazır olduğu 34 rehineden oluşan bir listeyi onayladığını söyledi. Reuters’ın bir Hamas yetkilisine dayandırdığı haberine göre listede kadın İsrail askerlerinin yanı sıra yaşlı, kadın ve küçük yaştaki siviller de yer alıyor.

Daha sonra bir Suudi haber kuruluşu da söz konusu listeyi yayınladı. Netanyahu’nun ofisi Hamas’tan henüz herhangi bir liste almadığını ve bunun herhangi bir anlaşmanın ilerlemesi için ön koşul olduğunu söyledi.

Arap medyasında yayınlanan listedeki bazı isimler öldürülen rehinelere aitti. Hamas rehinelerin tamamının nerede olduğunu bilmediğini, ancak İsrail’in kısa süreli bir ateşkesi kabul etmesi halinde yerlerini ve durumlarını öğrenebileceğini söylüyor. İsrail ise bunu reddederek Hamas’ın tüm rehinelerin nerede olduğunu bildiğinde ısrar ediyor.

Kim, ne istiyor?

İsrail anlaşmanın bir parçası olarak serbest bırakılacak canlı rehine sayısını en üst düzeye çıkarmaya çalışırken Hamas, İsrail geçici ateşkes sona erdiğinde savaşa devam etmeyi planladığı sürece mümkün olduğunca çok sayıda rehineyi elinde tutmaya çalışıyor. İsrail istihbaratı rehinelerin yarısı kadarının hala hayatta olduğunu değerlendiriyor.

Görüşülmekte olan anlaşma, yüzlerce Filistinli güvenlik mahkûmuna karşılık kadın, yaşlı ve yaralı rehinelerin serbest bırakılmasını ve İsrail ordusunun Gazze’den kısmen çekilmesini öngörüyor.

Netanyahu, rehinelerin tamamı karşılığında savaşın kalıcı olarak sona erdirilmesinin Hamas’ın Gazze’nin kontrolünü yeniden ele geçirmesine yol açacağını savunuyor. Dolayısıyla geçici bir ateşkeste ısrar ediyor. İsrail güvenlik kurumlarının çoğu ise Netanyahu’nun savaşı sürdürmesinin bir çıkış stratejisi içermediğini çünkü Hamas’ın yönetimine karşı uygulanabilir bir alternatif geliştirmeyi reddettiğini savunuyor. Güvenlik kurumları rehinelerin serbest bırakılması için daha kapsamlı anlaşmaya destek vererek İsrail ordusunun gerektiğinde Gazze’ye dönebileceğini ve geçici bir anlaşmanın serbest bırakılmayan rehineler için ölüm fermanı olacağını savunuyor.

ABD’li, Katarlı ve Mısırlı arabulucuların ilerletmeye çalıştığı ateşkes hala üç aşamalı bir çerçevede, ancak İsrail bu kez ikinci ve üçüncü aşamaların birincinin hemen ardından gelmemesi konusunda çok daha açık.

Hamas, kalıcı bir ateşkes istediği için arabuluculardan ilk ve sonraki aşamalar arasında bir bağlantı olacağına dair güvence talep ediyor. Katar, hafta sonu İsrail ve Hamas heyetlerini görüşmeler için ağırladı ancak herhangi bir ilerleme kaydedilmedi.

KAN anlaşmanın detaylarını yayınladı

Bu arada İsrail kamu yayıncısı KAN, Doha’da müzakere edilen anlaşmanın temelini oluşturduğunu iddia ettiği bir belge yayınladı. Belgede, “Anlaşmanın amacı, Gazze’de tutulan tüm İsrailli rehinelerin -sivil ve asker, canlı olsun ya da olmasın- herhangi bir zamanda serbest bırakılması, buna karşılık İsrail hapishanelerinde tutulan Filistinli mahkûmların üzerinde mutabık kalınan sayıda serbest bırakılması ve kalıcı bir ateşkes, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi’nden çekilmesi ve Şerit’in rehabilitasyonu ile sonuçlanacak kalıcı bir sükûnetin tesis edilmesidir” ifadeleri yer aldı.

Belge müzakere edilen anlaşmanın ayrıntılarını da ortaya koyuyor. Belgede İsrail’in “özellikle Netzarim koridoru” başta olmak üzere Gazze’nin merkezinden nasıl çekileceği ve askeri karakolları nasıl tamamen kaldırılacağı belirtiliyor.

Belgede ayrıca İsrail’in anlaşma yürürlüğe girer girmez Gazze’ye insani yardım girişine nasıl izin vereceği ve Hamas’ın kadınlardan başlayarak rehineleri serbest bırakmayı nasıl kabul edeceği de anlatılıyor.

Belgede “İlk gün üç İsrailli kadın rehine, yedinci gün dört kadın rehine daha ve daha sonra her yedi günde bir üç rehine -hayatta olanlardan başlamak üzere- serbest bırakılacak” deniyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

“Generallerin planının” fikir babası: Hamas askeri çözümle sona erdirilemez

Yayınlanma

Filistinlilerin zorla göç ettirilmesine ilişkin “generallerin planının” fikir babası kabul edilen İsrail ordusunda eski Operasyonlar Bölümü Başkanı General Giora Eiland, Hamas yönetimini sona erdirmenin yolunun “askeri çözümden” geçmediğini söyledi.

Eiland, İsrail’deki yerel bir radyoda yaptığı açıklamada, “İsrail’in Gazze’deki tüm esirlerini geri alması karşılığında savaşı bitirmeye hazır olduğunu beyan etmesi gerekir” dedi.

Gazze’de Hamas yönetimini sona erdirmenin yolunun, “etkinliğini kanıtlayamamış askeri çözümden” geçmediğini belirten Eiland, “Mevcut durumun devam etmesi, sadece daha fazla rehinenin ve daha fazla askerin ölümüne yol açacak. Her yıl ölecek onlarca askerden başka hiçbir sonuç elde edilemeyecek” ifadesini kullandı.

Gazze’nin kuzeyini “yok etme” planı

İsrail ordusu, Gazze Şeridi’nin kuzeyi başta olmak üzere pek çok bölgesi için sık sık “tahliye emirleri” yayımlayarak bölgedeki Filistinlileri zorla yerinden ediyor. İsrail’in özellikle kuzeyi için yayımladığı tahliye emirleriyle “Generallerin Planı” olarak nitelenen planı uygulamaya çalıştığı yorumları yapılıyor.

Söz konusu plan, Filistinlileri, Gazze Şeridi’nin kuzeyinden tehcir etmeyi, ardından bölgenin kuşatılmasını ve gıda, yakıt ve temiz su girişine izin verilmemesini öngörüyor.

Bu durumda silahlı direnişçilerin “ölüm ya da teslim olma” arasında tercihe zorlanması, bölgeyi terk etmeyen veya terk edemeyen Filistinlilere de “düşman unsur olarak muamele edilmesini” içeriyor.

Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail yönetimi, Gazze’de işgali sürdürmeyi ve bunu kalıcı hale getirmeyi amaçlıyor.

Bu kapsamda Netanyahu, İsrail ile Hamas arasında olası bir esir takası ve ateşkes mutabakatı için Gazze Şeridi’nin kuzeyi ile güneyini ayıran Netzarim Koridoru ve Mısır-Gazze sınırındaki Philadelphia Koridoru’ndaki işgalin devam etmesi şartını ileri sürüyor.

Netanyahu, İsrail ve uluslararası kamuoyunda siyasi nedenlerle ve kendi çıkarları gereği Hamas ile esir takası anlaşması yapmamakla suçlanıyor.

İsrail muhalefeti ve esir yakınları da Netanyahu ve hükümetini, ateşkes ve esir takası müzakerelerinde mevcut tekliflere yeni maddeler ekleyerek anlaşmaya yanaşmamakla itham ediyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English