Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Tayvan gergin bir ortamda seçimlere giderken, Brüksel sessiz

Yayınlanma

Tayvan cumartesi günü yılın endişeyle takip edilen jeopolitik olaylarından biri için sandık başına gidiyor. ABD’nin bu kadar yakından izlediği bir olayda Brüksel’in ‘topa girmemesi’ ise dikkat çekti.

AB üyesi her ülkeden Asya odaklı diplomatlar perşembe günü haftalık toplantıları için bir araya geldi Myanmar, Güneydoğu Asya ve bloğun gelecek ayki Hint-Pasifik Forumu planları dışında bir gündem ele almadılar. Tayvan konusu toplantıda hiç geçmedi.

South China Morning Post’a konuşan üst düzey bir yetkili seçim konusundaki sessizliğin “biraz tuhaf” olduğunu kabul etmekle birlikte “çok da şaşırtıcı olmadığını” söyledi.

Yetkililer özel olarak, seçimi kim kazanırsa kazansın onunla birlikte çalışacaklarını ve şüpheye yer bırakmayacak net bir sonuç elde etmeyi umduklarını söylüyorlar.

AB kaynaklarına göre Brüksel, alışılageldiği üzere, sonuçlar netleştiğinde “Tayvan’ın demokrasiye olan bağlılığını memnuniyetle karşılayan” bir açıklama yayınlayacak. Ancak önceki seçim sonrası açıklamalardan farklı olarak, bloğun boğazlar arası gerginliklerin azaltılması çağrısında bulunması bekleniyor.

AB’li politika yapıcılar Tayvan konusunda keskin bir dil kullanmaktan kaçınıyor. Boğazlar arası gerginliklere ilişkin açıklama ne kadar yumuşak olursa olsun, ya Pekin’in direnciyle karşılaşması ya da Tayvan Devlet Başkanı Tsai Ing-wen liderliğindeki Taipei’ye yönelik bir eleştiri olarak algılanması endişesini taşıyorlar.

Geçtiğimiz ekim ayında Tayvan, Post gazetesinde üst düzey diplomat Josep Borrell tarafından kaleme alınan bir köşe yazısını AB’ye şikayet etti.

Borrell, “Bizim tutumumuz nettir: Tayvan’ın bağımsız bir devlet olarak tanınmasına hayır; herhangi bir tarafın gözdağı, baskı ve provokasyonuna hayır; güç kullanımına hayır; Tayvan ile bağımsız bir ülke olarak herhangi bir siyasi tanıma anlamına gelmeyen ikili ilişkilere evet” diye yazmıştı.

Çip tedariki endişesi

Benzer sözler aralık ayındaki AB-Çin Zirvesi sırasında Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’e de iletilmiş, AB liderleri de statükonun güç kullanılarak bozulmasının “sonuçları” konusunda uyarıda bulunmuş, ancak kamuoyu önünde nadiren bu kadar geniş bir şekilde dile getirilmişti.

AB liderleri, ada etrafındaki olası bir gerginlikte ya da Pekin’in güç kullanarak adayı ele geçirmesi halinde çip tedarikinde sorun yaşanabileceği endişesini taşıyor. Uzmanlara göre Avrupa’nın kendi çip tedarikini güçlendirmesi uzun vadeli bir hedef.

Öte yandan Orta ve Doğu Avrupa’daki Çin Gözlemcileri adlı düşünce kuruluşu tarafından yürütülen bir takip sistemine göre, AB parlamento ve hükümet delegasyonları geçen yıl Tayvan’a 28 ziyaret gerçekleştirdi – 2016 ve 2018’deki önceki rekorlardan bir fazla.

Haziran ayında AB’nin 27 lideri “Tayvan Boğazı’nda artan gerilimden” duydukları endişeyi dile getirmiş ve “statükoyu güç ya da baskı yoluyla değiştirmeye yönelik her türlü tek taraflı girişime” karşı çıkmışlardı. Bir Avrupa Konseyi zirvesinin ardından ilk kez böyle bir dil kullanmışlardı.

İtiraz eden sesler

AB ile Tayvan arasındaki ticari bağlar 2022’de daha yüksek bir statüye yükseltildi. Brüksel, Tayvan’ın Rusya’ya karşı yaptırımlara verdiği destekten dolayı “minnettar”. Savaştan aylar önce AB yetkilileri Tsai hükümetine Moskova’nın çip tedarikini kesmesi için lobi yaptı. Taipei Batı’nın yaptırımlarına destek verdiğinde, iletişimde AB dilini benimsediği dikkat çekti.

Bazıları ise Avrupa’nın minnettarlığının “daha somut” politika hamleleri şeklinde gelmesi gerektiğini düşünüyor.

German Marshall Fund for the United States’in Hint-Pasifik programının genel müdürü Bonnie Glaser, “AB Tayvan konusunda endişeli olmaya devam ediyor, ancak bunun gündemlerinde nereye oturduğundan ve gerçekten daha ne yapmak istediklerinden emin değilim” dedi.

Glaser, “Kolay olan şeyleri yaptılar. Tayvan Boğazı’nda barış ve güvenliğin korunmasının AB’nin menfaatine olduğuna dair bir açıklama yapmak bence nispeten kolay bir şey ve bu yapıldı” diye ekledi.

‘Çin’in misillemesini göze alamazlar’

İkili bir yatırım anlaşması hem Taipei’nin hem de Avrupa Parlamentosu’nun uzun süredir devam eden bir talebiydi, ancak üst düzey kaynaklar bunun gerçekleşmeyeceğini söyledi. İkili ticaretin serbest akışına işaret eden kaynaklar, Avrupa rüzgar türbini makinelerinin pazara girişi ve sığır eti gibi başlıca sorunların resmi bir anlaşma olmaksızın çözülebileceğini söyledi.

Ancak tüm bunlar Pekin’in misillemesinden duyulan korkuyu da beraberinde getiriyor. Avrupa, büyük ölçüde sembolik olacak bir anlaşma için Pekin’le kavgaya tutuşma niyetinde değil.

Avrupa Parlamentosu’nun aralık ayında bu talebi yineleyen bir kararına atıfta bulunan üst düzey bir yetkili, South China Morning Post’a, “Çin, Tayvan’la yaptığımız anlaşmalar nedeniyle Flaman biralarına ya da Flaman limanlarına yaptırım uyguladığında, aynı AP milletvekillerinin ağlayarak etrafta koşuşturduğunu göreceksiniz – değerleri yok olacak” dedi.

Komisyon Tayvan ile bir anlaşma yapmaya karar verse bile, yasaların gerektirdiği gibi 27 üye ülkenin tamamının desteğini nasıl alacağını görmek zor.

DİPLOMASİ

Sosyal medyada Orbán-Zelenskiy atışması

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Macaristan Başbakanı Viktor Orbán Ukrayna’da devam eden savaşı ve olası ateşkes görüşmelerini ele aldı.

Kremlin’in Orbán’ın talebi üzerine gerçekleştiğini açıkladığı telefon görüşmesi, Macaristan Dışişleri Bakanı Péter Szijjártó’nun ülkesinin kendi adıyla anılan Ukrayna “barış misyonunu” sürdüreceğini açıklamasından bir gün sonra gerçekleşti.

Orbán X’te yaptığı açıklamada, “Bu sabah Başkan Putin ile bir saat süren bir telefon görüşmesi yaptım. Bunlar Rusya-Ukrayna savaşının en tehlikeli haftaları. Ateşkes ve barış görüşmeleri lehine tartışmak için mümkün olan her diplomatik adımı atıyoruz,” demişti.

Peskov: Orbán Trump’tan mesaj iletmedi

Kremlin görüşmeye ilişkin açıklamasında, “Ukrayna meseleleri hakkında kapsamlı bir görüş alışverişinde bulunuldu,” derken Putin’in, Kiev’in bir barış anlaşmasını dışlayan “yıkıcı” bir tutum benimsediğini söylediğini de ekledi.

Orbán, ocak ayında göreve geldikten birkaç saat sonra bir barış anlaşması imzalama sözü veren ABD Başkanı seçilen Donald Trump ile bu hafta başında Mar-a-Lago’daki malikanesinde bir araya gelmişti.

Kremlin ayrıca, “Orbán krizin çözümü için siyasi-diplomatik yolların ortak arayışına yardımcı olmaya ilgi duyduğunu ifade etti,” dedi.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov TASS’a yaptığı açıklamada Orbán’ın Trump’tan Putin’e herhangi bir mesaj iletmediğini ve şu anda Trump ile Putin arasında herhangi bir görüşmenin planlanmadığını söyledi.

Kremlin Sözcüsü, “Şu ana kadar Trump tarafından herhangi bir girişim olmadı, en azından yemin törenine kadar bekleyeceğiz ve orada göreceğiz,” diye ekledi.

Ukrayna liderinden ‘Esad’ göndermesi

Bununla birlikte Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy’in, Noelde olası bir ateşkes talebini X üzerinden reddettiği görüldü.

Macar liderin Putin ile telefon görüşmesi yapmasına ve Suriye’nin devrik lideri Beşar Esad’a gönderme yapan Zelenskiy, “Hepimiz Orbán’ın en azından Moskova’daki Esad’ı arayıp onun saatlerce süren derslerini dinlemeyeceğini umuyoruz,” dedi.

“Gerçek barışa” ve “garantili güvenliğe” ulaşmanın ABD’nin kararlılığını, Avrupa’nın birliğini ve tüm ortakların BM Şartının Amaç ve İlkelerine sarsılmaz bağlılığını gerektirdiğinin “kesinlikle açık” olduğunu savunan Ukraynalı lider, hiç kimsenin “birlik pahasına kişisel imajını güçlendirmemesi” gerektiğini söyledi ve herkesin “ortak başarıya odaklanmasını” istedi.

Macar lider, “Noel ateşkesi için elimizden geleni yaptık” dedi

Zelenskiy, “Avrupa’da birlik her zaman bunu başarmanın anahtarı olmuştur. Ukrayna olmadan Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaş tartışılamaz,” dedi.

Devlet Başkanı, Trump’a ve “gerçek barış için doğru ve güçlü çözümler bulmak üzere birlikte çalıştığı” pek çok Avrupalı lidere minnettar olduğunu da ekledi.

Bu tweeti alıntılayarak cevap veren Macar lider ise, “Macaristan’ın AB Dönem Başkanlığının sonunda barış için yeni çabalar sarf ettik. Noel ateşkesi ve geniş çaplı bir esir değişimi önerdik. Başkan Zelenskiy’in bugün bunu açıkça reddetmesi ve dışlaması üzücü. Biz elimizden geleni yaptık!” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Fico: Ukrayna, topraklarının yüzde 33’ünü kaybedecek

Yayınlanma

Slovakya Başbakanı Robert Fico, Ukrayna’nın Rusya ile süren çatışmalardan toprak kaybıyla çıkacağını ve NATO’ya katılım daveti almayacağını öngördü.

Slovakya Başbakanı Robert Fico, Ukrayna’nın Rusya ile devam eden çatışmalar sonucu topraklarının yüzde 33’ünü kaybedeceğini ancak bu süreçte ABD ve müttefiklerinin Ukrayna’yı NATO’ya davet etmeyeceğini ifade etti.

Fico, Folha de S.Paulo gazetesine verdiği mülakatta, “Bence Ukrayna topraklarının üçte birini kaybedecek ancak kendisine güvenlik garantileri sağlanacak, örneğin yabancı birliklerin varlığı gibi. Eğer bu, Ukrayna için bir başarı olarak görülürse, o zaman Ukraynalıların ihanete uğradığını düşüneceğim,” dedi.

Başbakan, Ukrayna’daki çatışmanın ancak bir ateşkes ve müzakere süreci ile çözülebileceğini belirtti.

Fico, “Ukrayna, ülke için iyi sonuçlanmayacak bir hikâyeye sürüklendi. Hem toprak kaybedecek hem de NATO’ya davet edilmeyecek,” diye ekledi.

Fico ayrıca bu çatışmanın Ukrayna’nın iç istikrarı üzerinde ciddi etkiler yaratacağını vurguladı.

Öte yandan, 8 Aralık’ta Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya’nın müzakerelere açık olduğunu ancak Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in, Rus liderliğiyle iletişimi yasaklayan kararını iptal etmesi gerektiğini söylemişti.

Peskov, barış görüşmelerinin İstanbul Anlaşmaları çerçevesinde ve sahadaki gerçeklikler göz önünde bulundurularak yeniden başlatılmasının önemli olduğunu vurgulamıştı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise 14 Haziran’da Dışişleri Bakanlığı yöneticileriyle yaptığı toplantıda Ukrayna’daki durumun çözülebilmesi için gerekli şartları sıraladı.

Bu şartlar arasında Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin Donbass ve Novorusya’dan çekilmesi, Kiev’in NATO üyeliğinden vazgeçmesi ve ülkede Rusça konuşan vatandaşların haklarının güvence altına alınması yer aldı.

Ayrıca Putin, Rusya Batı’nın uyguladığı yaptırımların kaldırılmasını ve Ukrayna’nın tarafsız, nükleer silahlardan arındırılmış bir statüye kavuşmasını şart koştu.

Rusya ordusu, Pokrovsk’u ele geçirmek üzere

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

ABD, Rusya’nın petrol endüstrisine ‘İran tarzı’ yaptırımlar planlıyor

Yayınlanma

ABD, petrol fiyatlarındaki düşüşle birlikte Rusya’nın petrol ihracatına yönelik İran yaptırımlarına benzer kısıtlamaları değerlendiriyor.

Bloomberg‘e konuşan kaynaklar, ABD’nin Rusya’nın petrol ihracatına yönelik yaptırımları sıkılaştırmayı ve daha önce İran’ın petrol sektörüne uygulanan yaptırımlara benzer önlemler almayı değerlendirdiğini bildirdi.

Kaynaklara göre Başkan Joe Biden, başkanlık seçimleri öncesinde enerji fiyatlarında keskin bir artışa neden olmaktan çekindiği için şimdiye kadar sert kısıtlamalar getirmekten kaçındı.

Fakat petrol fiyatlarının küresel arz fazlası nedeniyle düşmesiyle birlikte Beyaz Saray, daha agresif adımlar atmaya hazırlanıyor.

Biden yönetimi ayrıca, başkanlık seçimlerini kazanan Donald Trump’ın Ukrayna’yı “Rusya ile hızlı bir anlaşmaya” zorlayabileceğinden endişe duyuyor.

Bloomberg‘in kaynakları, planlanan yaptırımların ayrıntılarının henüz netleşmediğini belirtti. Eğer İran’a uygulanan yaptırımlarla benzer önlemler getirilirse, ABD Rus petrolü alıcılarına yaptırımlar uygulayabilir.

Ancak Çin, Hindistan ve diğer etkili ülkelerin Rusya’dan büyük miktarlarda petrol alması nedeniyle bu durum ciddi riskler barındırıyor.

Bu tür yaptırımların petrol fiyatlarını hızla yükseltmesi, küresel ekonomiyi ve ABD’nin müttefikleri ile rakipleri arasındaki ilişkileri karmaşıklaştırabilir.

Bununla birlikte, Biden yönetiminin görev süresinin sona ermesinden önce bu riskleri almaya daha istekli olduğu ifade edildi.

Brent petrol aralık ayı başında varil başına yaklaşık 72 dolardan işlem görüyordu. Bu rakam, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin başladığı ilk aylarda varil başına 120 dolara kadar çıkan fiyatların neredeyse yarısına denk geliyor.

G7 ülkeleri, Avrupa Birliği (AB), İsviçre ve Avustralya, Aralık 2022’de Rus petrolüne tavan fiyat uygulaması getirmişti. Bu kapsamda, belirlenen varil başına 60 dolar sınırını aşan fiyatlarla satılan Rus petrolüne nakliye, sigorta ve finansal hizmetler sağlanması yasaklandı.

Aynı tedbir petrol ürünleri için de geçerli oldu: Dizel yakıt için azami fiyat 100 dolar, fuel oil için ise 45 dolar olarak belirlendi.

Bunun ardından ABD, İngiltere ve AB, bu limitlerin üzerinde fiyatlarla petrol taşıdığı tespit edilen tankerlere yaptırımlar uyguladı.

AB ayrıca, Rus petrolü ve petrol ürünleri ithalatına ambargo koydu. AB’nin bu ambargodan önce Rusya’nın petrol ihracatının yüzde 33’ünü ve petrol ürünleri ihracatının yüzde 40’ını gerçekleştirdiği biliniyordu.

Rusya, bu kaybı telafi etmek için petrol tedarikini başta Hindistan ve Çin olmak üzere diğer ülkelere yönlendirdi.

Rusya ile Hindistan, tarihin en büyük petrol anlaşmasını imzaladı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English