Bizi Takip Edin

AVRUPA

Tek “like” yetecek: Almanya “teröre destek”te sınır dışıları kolaylaştırıyor

Yayınlanma

Almanya’da geçen ay Mannheim’de bir polisin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan bıçaklı saldırının ardından “terör saldırılarına sınır dışı prosedürleri” gevşekleştiriliyor.

Tagesspiegel’de yer alan habere göre, federal eyaletlerin göçmenlik makamları gelecekte “terör eylemlerine” göz yuman kişileri daha kolay sınır dışı edebilecek.

Hükümet çevrelerine göre Federal Kabine çarşamba günü SPD’li İçişleri Bakanı Nancy Faeser tarafından hazırlanan ilgili bir taslağı onayladı.

Taslağa göre, tek bir terör suçunun onaylanması ile sınır dışı edilme mümkün olacak.

Dahası, taslak kapsamında içeriğin yayılması sadece bu tür içeriğin oluşturulmasını değil, aynı zamanda örneğin YouTube, Instagram veya TikTok gibi sosyal platformlarda bir gönderinin “beğenilerek” işaretlenmesini de kapsayacak.

Mahkumiyet kararına gerek duyulmayacak

Faeser’in hazırladığı taslağa göre, bir kişinin kamu huzurunu bozacak şekilde belirli suçlara göz yumması ve bu suçları ödüllendirmesi halinde de Alman devletinin sınır dışı etme konusunda ciddi bir çıkarı olduğu varsayılacak.

Bu durumda, sınır dışı edilmeden önce cezai bir mahkumiyetin beklenmesi gerekmeyecek.

Federal Meclis’te Sol Parti’nin hukuk işleri sözcüsü Clara Bünger taslağa tepki göstererek, “İçişleri Bakanı Faeser’in sosyal medyadaki bir paylaşım nedeniyle insanları sınır dışı etmeyi planlıyor olması, endişe verici bir gelişmenin ilk doruk noktasıdır,” dedi.

Öte yandan Yeşil Şansölye Yardımcısı Robert Habeck projeye olumlu bakıyor. Habeck, “Zulme uğrayan insanların Almanya’da koruma bulabilmesi ülkemizin büyük bir başarısı ve gücüdür. Fakat terörizmi alkışlayarak ve cinayetleri kutlayarak liberal temel düzenle alay eden herkes kalma hakkını kaybetmiştir,” dedi.

Habeck, İslamın Almanya’ya ait olduğunu ama “İslamcılığın buna dahil olmadığını” ekledi.

Yeni vatandaşlara “İsrail’in var olma hakkını tanıma” zorunluluğu

Öte yandan Almanya’da salı günü yürürlüğe giren yeni vatandaşlık yasası, başvuru sahiplerinin İsrail devletinin var olma hakkını açıkça beyan etmelerini zorunlu kılıyor.

İçişleri Bakanı Nancy Faeser salı günü yaptığı açıklamada, “Değerlerimizi paylaşan ve çaba gösteren herkes artık daha hızlı bir şekilde Alman pasaportu alabilir ve artık eski vatandaşlıklarını bırakarak kimliklerinin bir kısmından vazgeçmek zorunda kalmazlar. Ama aynı zamanda şunu da netleştirdik: bizim değerlerimizi paylaşmayan hiç kimse Alman pasaportu alamaz. Burada çok net bir kırmızı çizgi çizdik ve yasayı eskisinden çok daha katı hale getirdik,” dedi.

İçişleri Bakanlığı daha önce Yahudilik ve Almanya’daki Yahudi yaşamına ilişkin sorulara yer vermeyi planladığını belirtmiş ama İsrail devletine ilişkin spesifik bir beyan içerip içermeyeceği konusunda bir açıklama yapmamıştı.

Komisere göre antisemitik suçlarda “feci bir artış” var

İçişleri Bakanlığı salı günü bunun artık bir gereklilik olacağını doğruladı. Bakanlıktan yapılan açıklamada, “Antisemitizm, İsrail devletinin var olma hakkı ve Almanya’daki Yahudi yaşamı konularında yeni test soruları eklendi,” denildi.

Toplumsal cinsiyet eşitliği, demokrasi ve Nasyonal Sosyalizmin işlediği suçlar nedeniyle Almanya’nın Yahudiliğe karşı tarihi sorumluluğuna bağlılığını beyan etmek de testin bir parçası olacak.

Salı günü yıllık raporunu sunan Almanya’nın antisemitizmle mücadeleden sorumlu resmi hükümet komiseri Felix Klein, ülkede Yahudilere karşı işlenen nefret suçlarında “feci bir artış” olduğunu açıkladı.

AVRUPA

Avusturya’da seçim zamanı: Özgürlük Partisi birinciliğe göz kırpıyor

Yayınlanma

Avusturya’nın sağcı Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) pazar günü yapılacak ulusal seçimlerde %28’lik tarihi bir oranla Halk Partisi (ÖVP) ile birinci sırayı paylaşacağı tahmin edilse de partinin şansölyelik umudu pek mümkün görünmüyor.

FPÖ daha önce bölgesel ve ulusal düzeyde hükümet koalisyonlarının bir parçası oldu, fakat henüz ulusal bir seçimde zafer elde edemedi veya bir üyesi şansölye olarak görev yapmadı.

Euractiv’e konuşan FPÖ Milletvekili Elisabeth Dieringer, partiye verilen desteğin artmasıyla ilgili olarak, “İnsanları dikkatle dinliyoruz. Fikrimizi her gün değiştirmiyoruz. Bu yüzden insanların kalplerine, zihinlerine ve günlük sorunlarına ulaşıyoruz,”dedi.

Haziran ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde FPÖ, ÖVP’nin %24,52’lik oy oranına karşılık %25,4’lük oy oranıyla birinci olmuştu.

FPÖ, eski FPÖ lideri ve eski başbakan yardımcısı Heinz-Christian Strache’nin, dönemin başbakanı Sebastian Kurz’un merkez sağ ÖVP koalisyonu olan Avusturya hükümetinin çöküşüyle sonuçlanan “İbiza olayı”n a karışmasının ardından, 2019’dan bu yana Herbert Kickl liderliğinde güveni yeniden inşa etmek için çalışıyor.

Geçtiğimiz hafta, iklim ve çevre konularını yeniden gündeme getiren Boris Fırtınası’nın Orta Avrupa üzerindeki etkisi nedeniyle seçim kampanyasında bir sarsıntı yaşandı.

“Bu konu daha önce kampanyada pek tartışılmıyordu. Şimdi ise tartışılıyor,” diyen Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz Euractiv’e verdiği demeçte “aşırı sağ seçmenleri mobilize ettiğini” öne sürdü.

Avusturya’nın çok partili siyasi ortamında FPÖ’nün hükümet edebilmesi için %50+1 çoğunluğu sağlaması gerekiyor. Başka bir deyişle, partinin gerekli çoğunluğu sağlamak için en azından bir başka partiyle koalisyon kurması gerekiyor.

Son anketler Şansölye Karl Nehammer’in Hıristiyan demokrat partisinin kurulacak koalisyonun temel taşı olacağını gösteriyor.

Parti, Özgürlük Partisi ile koalisyon kurmak ya da Sosyal Demokratlar (SPÖ) ve Yeşiller veya liberal NEOS gibi daha küçük bir küçük ortakla ittifak yapmak arasında seçim yapmak zorunda kalabilir.

SPÖ milletvekili Andreas Schieder Euractiv’e verdiği demeçte, “Bence biz Sosyal Demokratlar için bir şey çok açık. Aşırı sağ ile koalisyon yok,” dedi.

Avusturya Cumhurbaşkanı ve Yeşiller’in eski lideri Alexander van der Bellen’in anayasaya göre başbakan, başbakan yardımcısı ve bakanların atamalarını onaylaması gerektiğinden, başbakanlığı elde etmek FPÖ lideri Herbert Kickl için zor olabilir.

Geçen yıl yaptığı bir açıklamada van der Bellen, “Avrupa karşıtı bir partiyi, Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşını kınamayan bir partiyi desteklemeye çalışan” hiç kimseye “yemin ettirmeyeceğini” belirtmişti ki, bu nitelemeler şüphesiz Kickl’in partisi için de geçerli.

ÖVP Milletvekili Lukas Mandl Euractiv’e verdiği mülakatta, “Özgürlük Partisi’nin liste başı adayının hükümeti kuramayacağından kesinlikle eminim çünkü parlamentoda çoğunluğu bulamayacak,” dedi.

Kickl, Die Presse’ye verdiği mülakatta hükümet kurma şansının reddedilmesi ihtimaline değinerek cumhurbaşkanının “anayasayı çiğnemiş” olacağını savundu.

2000 yılında FPÖ’nün ÖVP ile birlikte ikinci büyük parti olarak hükümet koalisyonuna girmesinin ardından AB üye ülkeleri Avusturya ile ikili ilişkileri askıya almıştı. Fakat FPÖ 2019’da hükümete katıldığında böyle bir durum söz konusu olmadı.

Nitekim Yeşiller Milletvekili Thomas Waitz de “AB’den herhangi bir tepki beklemiyorum. Aksine tam tersini bekliyorum. Çok gürültülü bir sessizlik olacak,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Finlandiya, NATO karargahını Rusya sınırı yakınlarına konuşlandıracak

Yayınlanma

Finlandiya Savunma Bakanlığı, NATO kara kuvvetleri komuta merkezini Rusya sınırına 140 kilometre mesafedeki Mikkeli kentine konuşlandırma kararı aldı.

Savunma Bakanı Antti Hakkänen, Mikkeli’nin hâlihazırda Finlandiya Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargâhına ev sahipliği yaptığını belirterek, “NATO üssü ile birleştirilerek, ulusal savunmamızın koordinasyonu ile NATO’nun savunma kabiliyetlerinin koordinasyonu arasında mümkün olan en iyi sinerjiyi elde edeceğiz,” dedi.

Bakanlık açıklamasına göre, normal şartlar altında üs, NATO tatbikatlarından ve ‘bölgedeki diğer barışçıl faaliyetlerden’ sorumlu olacak.

Olası bir kriz durumunda ise karargâh, NATO kara kuvvetlerinin operasyonlarını yönetecek. Karargâhta hem müttefik ülkelerden hem de Fin savunma kuvvetlerinden personel görev yapacak.

Iltalehti gazetesinin daha önce bildirdiğine göre, Mikkeli üssü, ABD’nin doğu kıyısındaki Norfolk’ta bulunan karargâhın yönetimi altında faaliyet gösterecek.

Bu kentin seçilmesinin birkaç nedeni bulunuyor: Hâlihazırda bir Fin ordu karargâhı ve bir havalimanına sahip olması, ayrıca Bakan Hakkänen’in memleketi olan Güney Savo bölgesinin başkenti olması.

NATO karargâhının Mikkeli’de kurulmasına yönelik hazırlıklar ilkbaharda kamuoyuna duyurulmuştu.

Finlandiyalı yetkililer, Ukrayna’daki savaşın devam etmesi ve Rusya’nın sınırda ‘göç krizi yaratma girişimleri’ karşısında ‘önleyici caydırıcılığı güçlendirmek’ amacıyla bu kararı aldıklarını bildirdi.

Finlandiya Savunma Bakanı, Mikkeli’de ittifak askerlerinin konuşlandırılması konusunda çeşitli NATO ülkeleriyle görüşmeler yaptığını kaydetti.

Bakan, amaçlarının bu güçlerin ‘kriz durumlarında’ ülkeye hızlıca ulaşabilmesini sağlamak olduğunu belirterek, ‘sınırdaki gergin atmosfere’ de dikkat çekti.

Yle kanalının aktardığına göre Finlandiya, Mikkeli üssüne ek olarak Rovaniemi veya Sodankylä’da yeni bir NATO karargâhı açmayı da değerlendiriyor.

Finlandiya’nın güney ve kuzeyinde iki NATO karargâhı kurulacak

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İtalya, emisyon kuralları revizyonunda 9 AB ülkesinin desteğini aldı

Yayınlanma

İtalya İktisadi Kalkınma Bakanı Adolfo Urso, AB otomobil emisyon mevzuatının revizyonunun 2026’dan 2025’e çekilmesi önerisine dokuz AB ülkesinin desteğini aldıklarını açıkladı.

Bakan, İtalya’nın çağrısını desteklemeye hazır yeterli sayıda AB üyesi ülke olduğunu savuncu.

Urso, “Bazı ülkeler teklifimizle ilgili görüşlerini Konseyde dile getirirken, bazıları da yaptığım ikili görüşmelerde dile getirdiler: Özellikle Romanya, Slovakya, Letonya, Malta, Kıbrıs, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nden bahsediyorum; ayrıca İspanya ve dün de Almanya ile görüştüm,” dedi.

Böylece Urso’nun önerisini destekleme potansiyeli olan AB üyesi ülke sayısı dokuza yükseldi.

Urso, “Hazırladığımız rapor aracılığıyla, şu anda 2026 sonu olarak belirlenen revizyon maddesinin daha erken uygulanmasını talep etmeye hazır yeterli çoğunlukta ülke olduğuna inanıyorum. Bunun 2025 yılının ilk yarısına çekilmesini teklif edeceğiz,” diye ekledi.

İtalya’nın önerisi, yeşil dönüşümü desteklemek için daha fazla ortak mali kaynak çağrısında bulunuyor ve şu anda hem Brüksel hem de Berlin tarafından karşı çıkılan biyoyakıtlara ve elektrikli araçlara geçişte “teknolojik tarafsızlık” olarak adlandırılan şeye katkıda bulunmak için hidrojene yer bırakıyor.

Fakat Başbakan Giorgia Meloni’nin hükümeti uzun zamandır AB’nin Yeşil Mutabakat’ına, özellikle de 2035 yılına kadar içten yanmalı motorların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına şüpheyle yaklaşıyordu.

Urso’nun, hükümeti bu hedefe bağlı kalan Alman Şansölye Yardımcısı Robert Habeck ile yaptığı görüşmenin ardından bu tutum değişiyor gibi görünüyor.

Almanya Ekonomi Bakanlık Müsteşarı Sven Giegold, Urso’nun Habeck ile görüşmesine ilişkin haberlerle ilgili olarak “açıklığa kavuşturulması gereken yanlış anlaşılmalardan” söz etse de Urso gazetecilere yaptığı açıklamada “herhangi bir yanlış anlaşılma olmadığını” söyledi.

Urso, “Habeck ile bu tedbirleri görüştüğümüzü söyledim ve o da kendileri için 2035 hedefinin amiral gemisi olarak kalması gerektiğini yineledi. Gerçekten de, bu hedefi koruyabilecek ama aynı zamanda ona ulaşmak için gerekli koşulları yaratabilecek bir ana yoldan bahsediyoruz,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English