Amerika
Trudeau: Trump bizi ekonomik olarak çökertip ilhak etmek istiyor

ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin, Kanada ve Meksika’ya yönelik gümrük tarifelerini uygulamaya koymasının ardından özellikle ABD’nin kuzey komşusunda panik ve öfke hakim oldu.
Trump, Kanada ve Meksika’nın uyuşturucu kaçakçılığını engellemek için yeterince çaba sarf etmediğini söyleyerek salı günü gümrük vergilerini yürürlüğe koydu.
Misilleme önlemlerini açıklayan Kanada Başbakanı Justin Trudeau ise, Kanada örneğinde bunun, ABD Başkanının zaten uygulamayı planladığı tarifeler için sadece bir bahane olduğunu söyledi.
Trudeau, ülkeler arasında bir ticaret savaşının başlamasıyla ilgili olarak düzenlediği öfkeli basın toplantısında, ABD Başkanı Donald Trump’ın amacının Kanada ekonomisini yok ederek ülkeyi ilhak etmek olduğunu savundu.
Trudeau, “Bugün bu fentanil gümrük vergileri için öne sürdüğü bahane tamamen düzmece, tamamen haksız, tamamen yanlış. İstediği şey Kanada ekonomisinin tamamen çöktüğünü görmek çünkü bu bizi ilhak etmeyi kolaylaştıracak,” dedi.
Kanada lideri doğrudan Amerikalılara seslenerek, “Hükümetiniz Amerikan işlerini riske atmayı seçti”. Amerikalı tüketiciler için bakkaliye ve benzin gibi günlük temel ürünlerde, araba ve ev gibi büyük alımlarda ve aradaki her şeyde maliyetleri artırmayı seçtiler. Bu yapılacak çok aptalca bir şey,” dedi.
Trump daha önce defalarca Kanada’nın “51. ABD eyaleti” olması halinde gümrük vergilerinden kaçınabileceğini söyledi. Kanadalı yetkililer başlangıçta bu açıklamayı bir şaka olarak değerlendirmişti fakat ocak ayında Trump’ın ülkeyi ele geçirmek için “ekonomik güç” kullanma sözü vermesiyle daha tehditkar bir ton aldı.
Trudeau geçen ay bir grup iş dünyası liderine tehdidin gerçek olduğuna inandığını söylemişti.
Başkan Kanada’nın enerji ürünlerine %10, Kanada ve Meksika’dan satın aldığı diğer tüm ürünlere ise %25 gümrük vergisi getirdi.
Trudeau hükümeti de kozmetik, beyaz eşya, lastik, meyve ve şarap gibi Amerikan ürünlerini hedef alan 320,8 milyar dolarlık vergiyle karşılık verdi.
Trump’ın vergileri yürürlükte kalırsa, Kanada’nın gümrük vergileri üç hafta içinde ABD’li üreticilerden yıllık 155 milyar Kanada doları değerinde daha geniş bir mal yelpazesine genişletilecek.
İkinci aşamada ise Amerikan yapımı araçların yanı sıra alüminyum ve havacılık ürünleri de vurulacak.
Bu tarifelere ek olarak Trudeau, hükümetinin Dünya Ticaret Örgütü’nde ve ABD, Meksika ve Kanada arasındaki serbest ticaret anlaşması aracılığıyla uyuşmazlık çözümü taleplerinde bulunacağını söyledi.
Hem federal hem de eyalet hükümetleri, “ticaret savaşında kazanan olmadığını” gösterecek tarife dışı önlemler almak için de görüşmeler yürütüyor.
Kanada ekonomisi büyük ölçüde ABD’ye mal ve kaynak satma kabiliyetine dayanıyor ve işletmelerinin ve tüketicilerinin çoğu da makinelerden gıdaya kadar Amerikan yapımı ithalata bağımlı.
Tarifelerin yürürlükte kalması halinde ülkenin resesyona girmesi kesin gibi görünürken, ekonomistler gayrisafi yurtiçi hasılaya yüzde 4 puanlık bir darbe vurulacağını düşünüyor.
2024 yılında Kanada, 349,4 milyar dolarla Amerikan ithalatının bir numaralı destinasyonu oldu. Kanada’yı Meksika (334 milyar dolar) ve Çin (143,5 milyar dolar) takip etti.
Kanada’da önümüzdeki aylarda bir genel seçim yapılması da bekleniyor. Parlamento şu anda askıya alınmış durumda fakat aralarında Yeni Demokrat Parti Lideri Jagmeet Singh’in de bulunduğu bazı iş dünyası liderleri ve siyasetçiler, işletmelere ve işçilere yönelik yardım tedbirlerini geçirmek üzere acil bir oturum yapılması için bastırıyor.
Kanada Bağımsız İşletmeler Federasyonu Başkanı Dan Kelly, “Siyasi ve politik belirsizlik şu anda ülkenin ihtiyacı olan son şey,” dedi.
Parlamentodaki boşluğun ortasında, eyalet hükümet liderleri ABD gümrük tarifelerine karşı kendi yanıtlarını oluşturmak üzere harekete geçti. Ontario Başbakanı Doug Ford, ABD’ye elektrik ihracatında %25 ihracat vergisi tehdidinde bulundu. Eyalet ayrıca devlete ait içki mağazalarındaki ABD alkolünü raflardan çekiyor.
ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick salı günü CNBC’de yaptığı açıklamada, tarifelerin ilk aşamasının yasadışı fentanil akışını durdurmak için daha fazla eylemi teşvik etmekle ilgili olduğunu ve “bir ticaret savaşı olmadığını” söyledi.
Lutnick, Kanada’nın 2 Nisan’da Trump yönetiminin “ticaret politikasını sıfırlayacağı” bir başka gümrük vergisi aşamasıyla karşı karşıya kalacağını söyledi.
Trudeau hükümeti, ABD sınır görevlileri tarafından ele geçirilen fentanilin %1’inden daha azı Kanada sınırında ya da yakınında yakalanmış olmasına rağmen, sınır kapısında havadan gözetimi ve personeli artırmak için 1,3 milyar Kanada doları değerinde bir sınır güvenliği planı açıklamıştı.
ABD ve Kanada’daki sendikalar gümrük vergilerinin her iki ekonomiye de zarar vereceğini söyledi. United Steelworkers International Başkanı David McCall, “Kanadalı ve Amerikalı işçiler rekabet içinde değiller; birlikte mal üretiyoruz. Bu tarifeler üretime zarar verecek, maliyetleri artıracak ve sınırın her iki tarafında da istihdamı öldürecektir,” dedi.
Unifor Başkanı Lana Payne de Trump’ın “bu ticaret savaşının Amerikalı işçilere ne kadar zarar vereceğini yanlış değerlendirdiğini” söyleyerek aynı fikirde olduğunu belirtti. Payne Kanadalıları daha dirençli bir ekonomi inşa etmeye çağırdı.
Amerika
Goldman Sachs, Trump’tan bankacılık düzenlemelerini gevşetmesini bekliyor

CEO David Solomon, Goldman Sachs’ın pazartesi günü yaptığı toplantı sırasında ABD’li yetkililere, temel regülasyonları gevşetmelerini bekledikleri mesajını verdi.
Sermaye gereksinimlerindeki değişiklikleri tartışırken analistlere seslenen Solomon, “Bunun gerçekleşme şansının yüksek olduğunu düşünüyorum. Yönetimin finansal hizmetler sektörüne yönelik düzenlemeleri uygun bir şekilde kalibre etmeye odaklanmasını takdir ediyoruz,” dedi.
CEO, kendisinin ve bankanın “sermaye, kaldıraç, likidite ve denetim alanlarında önemli ilerlemeler görmeyi umduğunu” da sözlerine ekledi.
Bloomberg’e göre Solomon’un yorumları, Wall Street’in Başkan Donald Trump yönetiminde bir deregülasyon dönemine yönelik erken iyimserliğine bir geri dönüş niteliği taşıyor.
Goldman CEO’su Solomon, geçen ay yaptığı açıklamada Wall Street’in, Trump’ın gümrük vergileri ile ne yapmak istediğini “anladığını” söylemişti.
Solomon, bir ticaret savaşı korkusunun ABD ve küresel ekonomiler için “önemli riskler” yarattığını söyledi. Yine de şirketin, “yönetimin birçok ülkeyle müzakerelerin dikkate alınmasına olanak tanıyan daha kademeli bir politika süreci izlemeye yönelik son eylemlerinden cesaret aldığının” da altını çizdi.
Solomon’a ayrıca, bankaların temel sermaye oranlarına bir darbe almadan daha fazla devlet borcu satın almalarına olanak tanıyacak bir değişiklik olan ve tamamlayıcı kaldıraç oranı olarak bilinen uygulamadan Hazine tahvillerinin muaf tutulması da soruldu.
Solomon, “Bu konuda verdikleri mesajlara bakılırsa, bu konuda bir hareketlilik olacağına dair kesinlikle umutluyuz ya da iyimseriz,” dedi.
Banka ayrıca Fed’in en büyük kredi kuruluşları için yeni sermaye kuralları belirleme planını yeniden değiştirmesini bekliyor. Bu grup son yönetim döneminde yoğun bir lobi faaliyeti yürütmüş ve en büyük bankalar üzerindeki beklenen etkiyi yarı yarıya azaltacak revizyonlar önermişti.
Beyaz Saray, finans sektörüne hitap ediyormuş gibi görünmemeye de özen gösteriyor. Deneyimli bir hedge fon yöneticisi olan Hazine Bakanı Scott Bessent geçen hafta Amerikan Bankacılar Birliği’nde yaptığı konuşmada, “Son kırk yıldır, yani kariyerime Wall Street’te başladığımdan beri, Wall Street hiç olmadığı kadar zenginleşti. Artık sıra Main Street’te,” demişti.
Main Street, dükkan, mağaza veya perakende satışlardan oluşan reel sektörü anlatmak için kullanılan bir terim.
2022 yılı itibariyle en büyük 6 Amerikan bankasının son 10 yıldaki toplam kârı 1 trilyon doları bulmuştu. Wall Street 2024’ü de büyük kârlarla kapatmıştı.
Amerika
Trump, Dışişleri Bakanlığı bütçesini yarı yarıya azaltmayı düşünüyor

POLITICO tarafından ele geçirilen bir belgeye göre Trump yönetimi, hükümet harcamalarını önemli ölçüde kısma çabalarını sürdürürken Kongre’den Dışişleri Bakanlığı ve USAID bütçelerini neredeyse yarı yarıya azaltmasını istemeyi değerlendiriyor.
2026 mali yılı için yapılan teklifte Dışişleri Bakanlığı ve USAID’e 28,4 milyar dolar ayrılması öngörülürken, bu rakam 2025 mali yılı bütçesi için öngörülen 54,4 milyar dolardan çok daha düşük.
Bu rakam Beyaz Saray Bütçe ve Yönetim Ofisi (OMB) tarafından talep edilen kesintileri de içeriyor. Aynı zamanda USAID’in lağvedilmesini de hesaba katıyor; kalan programları ise Dışişleri Bakanlığına bağlanma sürecinde.
Teklif, “demokrasiyi teşvik eden, eğitim ve kültürel değişimleri destekleyen, çok uluslu kurumlara yardım eden, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele eden ve yurtdışındaki sağlık sorunlarıyla mücadele eden programlar” da dahil olmak üzere çok sayıda programı ortadan kaldıracak veya önemli ölçüde azaltacak.
Örneğin, National Endowment for Democracy (NED), East-West Center ve Asia Foundation’ın aldığı fonlar tamamen sıfırlanacak. Uluslararası Narkotik Kontrol ve Kanun Uygulama olarak bilinen ve 1 milyar dolardan fazla fona sahip olan bir program da fonsuz bırakılacak.
Konu hakkında bilgi sahibi iki ABD’li yetkiliye göre yönetim, diplomatik bütçeyi kısmaya yönelik bu kapsamlı çabaların bir parçası olarak dünya çapında otuz civarında ABD diplomatik noktasını kapatmayı düşünüyor.
Yetkililere göre bu kapsamda Güney Afrika ve Sahel’deki ABD büyükelçilikleri, Avrupa’daki konsolosluklar ve Okyanusya’daki bazı büyükelçilikler de yer alıyor.
Bütçe belgesinde ayrıca “Önce Amerika Fırsatlar Fonu” adı verilen yeni bir programa yaklaşık 2,1 milyar dolarlık fon tahsis edileceği belirtiliyor. Belgede bu programın neleri kapsayacağı detaylandırılmıyor.
Teklifin ne kadar ilerleyeceği belli değil. Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun, OMB’nin taleplerine rağmen, bazı programların korunması konusunda ısrarcı olması mümkündür. OMB sözcüsü Rachel Cauley, “Nihai bir finansman kararı alınmadı,” dedi.
Washington Post da pazartesi günü bazı kesintileri detaylandıran bir notu ayrıca haberleştirdi.
Kesintilerin tamamı Başkan Donald Trump’ın 2026 mali yılı için hazırladığı resmi bütçe teklifinde yer alsa bile, Kongre’nin Beyaz Saray’dan gelen bu tür teklifleri görmezden gelip kendi planını oluşturma gibi bir geçmişi de var.
Yine de teklif, Beyaz Saray’ın önceliklerine dair bir sinyal veriyor ki bu da her şeyden önce hükümetin büyüklüğünü ve harcamalarını küçültmek.
Yönetim, Demokrat Kongre üyelerinin Kongre’nin onayı olmadan bunu yapamayacağı yönündeki ısrarlarına rağmen USAID’in etkin bir şekilde lağvedilmesi de dahil olmak üzere, bu hedefin bir parçası olarak dış yardım harcamalarını önemli ölçüde azaltmak için erkenden harekete geçmişti.
Bütçe belgesi, Trump yönetiminin Kongre’den yaklaşık 20 milyar dolarlık kesintiyi de kabul etmesini isteyeceğini gösteriyor; yani bu, bakanlığın harcamamaya karar verdiği ve Hazine’ye iade edeceği para. Belge, yakında OMB’ye sunulacak olan Dışişleri Bakanlığının yeniden yapılanma planından farklı.
Önerilen diğer kesintiler arasında, teklifte yüzde 50’den fazla kesinti yapılarak 5 milyar doların altına indirilebileceği savunulan “küresel sağlık programları” başlıklı bir kategorideki harcamalar da yer alıyor.
Belgeye göre “kalkınma yardımı” olarak adlandırılan kategori yaklaşık 4 milyar dolardan sıfıra indirilecek. Göç ve mültecilerle ilgili fonlar da yarı yarıya azaltılarak 1,5 milyar dolara indirilecek ve sadece acil durumlarda kullanılacak.
“Uluslararası örgütlere katkılar” olarak adlandırılan ve muhtemelen BM kurumlarını da içeren bir kategori 1,5 milyar dolardan 169 milyon dolara düşürülecek. Uluslararası barışı koruma faaliyetlerine katkılar (BM barışı koruma faaliyetlerini de içerdiği anlaşılan bir kategori) 1,2 milyar dolardan sıfıra indirilecek.
Kongre tarafından denetlenen uluslararası ilişkiler bütçelerinin büyük bir kısmını Dışişleri Bakanlığı ve USAID için ayrılan fonlar oluşturuyor, fakat diğer kurumlarda da bazı ilgili programlar var. Bu diğer programlar için ne planlandığı açık değil.
Trump yönetimi, Pentagon’da da benzer kesintilere gideceğini açıklamıştı.
Amerika
Gümrük vergileri, Triffin ikilemi ve doların akıbeti

İktisatçı Michael Roberts, ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’e yönelik gümrük vergisi politikasının geri teptiğini ve ABD ekonomisine Çin’den daha fazla zarar verdiğini savunuyor. Roberts, doların küresel hakimiyetinin henüz sona ermediğini ancak ticaret açığını giderecek asıl faktörün gümrük vergileri değil, olası bir ekonomik durgunluk olacağını belirtiyor. Ayrıca, Triffin ikilemi gibi teorilerin mevcut durumu açıklamakta yetersiz kaldığını vurguluyor.
İktisatçı Michael Roberts, kişisel blog sayfasında yayımladığı makalede, ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük vergisi politikalarını ve bunun ABD ekonomisi ile doların geleceği üzerindeki etkilerini ele aldı.
Roberts, Trump’ın Avustralya’nın güneybatısındaki penguenlerin yaşadığı Heard ve McDonald Adaları da dahil olmak üzere dünyadaki her ülkeye uygulamayı planladığı tuhaf karşılıklı gümrük vergilerinden geri adım atmasına rağmen, ticaret savaşının bitmekten çok uzak olduğunu belirtti.
Roberts’a göre, Çin’e yönelik artırılan gümrük vergileri, ABD’nin toplam efektif gümrük vergisi oranını Trump’ın geri adım atmadan önceki seviyesinden daha yüksek bir noktada bırakıyor.
Capital Economics’ten Stephen Brown’a atıfta bulunan Roberts, Trump’ın Çin’e yüzde 125’lik gümrük vergisi vaadinin, ABD’nin efektif gümrük vergisi oranını yüzde 27’ye çıkardığını ifade etti.
‘Trump’ın geri adım atmasının nedeni tahvil piyasasındaki stres’
Roberts, Trump’ın geri adım atmasının nedenini, tahvil piyasasında görülen ve özellikle önemli miktarda ABD tahvili bulunduran risk fonları için kredi sıkışıklığına yol açabilecek ciddi stres belirtilerine bağladı.
Roberts, “Tahviller düşerse, başta ABD’deki tüm şirketlerin yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan ağır borçlu ‘zombi’ şirketler olmak üzere birçok şirket için iflaslar yaşanabilir,” uyarısında bulundu. İflasların ekonomiye yayılarak finansal bir çöküşe ve durgunluğa yol açabileceğini de ekledi.
Roberts’a göre, Trump için tek sorun bu değildi. Çin’den ithalata getirilen yüzde 125’lik gümrük vergisi artışı, Çin’de yerleşik Amerikan şirketlerinin yüksek teknolojili tüketim malları ihracatını potansiyel olarak fiyat dışı bırakıyordu.
Roberts, “Çin’den iPhone gibi ürünlerin ana ihracatçısı olan Apple gibi Amerikan şirketleri ağır darbe alacaktı. Apple’ın iPhone üretim ve montajının kabaca yüzde 90’ı Çin’de bulunuyor. Bir iPhone örneğini ele alırsak, maliyetinin yüzde 2’sinden azı telefonu yapan Çinli işçilere giderken, Apple’ın telefonlarında tahmini yüzde 58,5 brüt kâr marjı elde ettiği tahmin ediliyor,” diye belirtti.
Bu tedarik zincirini bozmanın Çin’den çok ABD’yi vuracağını ifade eden Roberts, Amerikan şirketlerinin tepkisi üzerine Trump’ın tekrar geri adım atmak zorunda kaldığını ve Çin’den yapılan tüm ABD ithalatının yüzde 22’sini oluşturan tüketici teknolojisi ürünlerinin muaf tutulduğunu kaydetti.
Çin gümrük vergilerini yüzde 125’e çıkararak ABD’ye karşılık verdi
Trump’ın gümrük vergisi öfkesinin mantıksızlığı
Roberts, Trump’ın gümrük vergisi politikasındaki tutarsızlıklara da dikkat çekti. “Trump’ın gümrük vergisi öfkesinin mantıksızlığı, iPhone ve iPad’lere giren bileşenlerin hâlâ gümrük vergisi artışına tabi olması, ancak nihai ürünün olmaması gerçeğiyle de ortaya çıkıyor,” diyen Roberts, ABD Ulusal İmalatçılar Birliği’ne göre ABD’ye ithal edilen malların yüzde 56’sının aslında imalat girdileri olduğunu ve bunların büyük kısmının Çin’den geldiğini belirtti.
Buradaki fiyat artışlarının birçok nihai ürüne yansıyacağını vurgulayan Roberts, tüketici teknolojisi ürünlerine tanınan muafiyetlerin yalnızca karşılıklı gümrük vergileri için geçerli olduğunu, karşılıklı vergilendirmeden muaf mallar da dahil olmak üzere Çin’den yapılan tüm ithalatın hâlâ ek yüzde 20’lik gümrük vergisine tabi olduğunu hatırlattı.
Ayrıca, Trump’ın yarı iletken ithalatına yönelik gümrük vergisi artışları planladığını ve bunun Apple gibi şirketleri vuracağını ekledi.
Roberts, ABD’nin Çin’den çok sayıda temel mal ithal ettiğini belirterek, 2024’te tekstil ve giyim ithalatının yüzde 24’ünün (45 milyar dolar değerinde), mobilya ithalatının yüzde 28’inin (19 milyar dolar) ve elektronik ve makine ithalatının yüzde 21’inin (206 milyar dolar) Çin’den yapıldığını aktardı.
Roberts, “Gümrük vergilerinde yüzde 100’lük bir artışın işletmeler ve tüketiciler için daha yüksek fiyatlara yol açacağı kesin görünüyor. Dolayısıyla Trump’ın gümrük vergileri Çin’e zarar vermek yerine ABD ekonomisini daha da sert vuracak,” değerlendirmesinde bulundu.
Çin’in ABD’ye ihracata bağımlılığının aslında çok az olduğunu, bunun GSYİH’sinin yüzde 3’ünden azına denk geldiğini belirten Roberts, Amerikalı tüketicilerin ve üreticilerin keskin fiyat artışlarından muzdarip olacağını ve bunun önceki gümrük vergisi programlarının deneyimi olduğunu ifade etti.
Ayrıca Roberts, bir ülkenin ithalata büyük bir gümrük vergisi artışı uyguladıktan sonra GSYİH’sinin düşme eğiliminde olduğunu ve üretim düşüşünün büyüklüğünün yıllar geçtikçe arttığını, yani uzun vadeli acının kısa vadeli acıdan daha kötü olduğunu belirtti.
Mevcut durumda ham petrol fiyatlarındaki önemli düşüşün ABD petrol üretiminin kârlılığını zaten tehlikeye attığını belirten Roberts, Çin’in gıda ve tahıl alımlarını Brezilya’ya kaydırmasıyla Amerikalı çiftçilerin dünya pazarlarında ciddi kayıplar yaşadığını vurguladı.
Roberts, “Halihazırda ABD’nin Çin’in gıda ithalatındaki payı 2016’da yüzde 20,7’den 2023’te yüzde 13,5’e düşerken, Brezilya’nın payı aynı dönemde yüzde 17,2’den yüzde 25,2’ye yükseldi. Şimdi Brezilya’nın Çin’e sığır eti satışı 2025’in ilk çeyreğinde bir önceki yıla göre üçte bir oranında artarken, ABD’nin Çin’e tarım sevkiyatları yüzde 54 oranında düştü,” dedi.
Çin’in ABD mal ihracatının yüzde 7’sini veya ABD GSYİH’sinin yüzde 0,5’ini oluşturduğunu belirten Roberts, Pantheon Macroeconomics’e göre, Çin’in agresif misillemelerinin ABD ihracatına vereceği darbenin, “karşılıklı” gümrük vergilerinin iptalinden kaynaklanacak GSYİH artışından daha ağır basacağını aktardı.
Trump ve danışmanlarının, gümrük vergisi gelirlerinin şirketlere vergi indirimleri için kullanılacağını ve böylece yatırımı artıracağını savunduğunu belirten Roberts, Tax Foundation düşünce kuruluşunun son tahminlerine göre (Trump’ın Çin ithalatına yüzde 104 vergi ile çıtayı yükseltmesinden önce), yılda ortalama yaklaşık 300 milyar dolar gelir elde edileceğini, bunun Trump’ın günde 2 milyar dolarlık iddiasından önemli ölçüde düşük olduğunu ve gümrük vergisi önlemlerinden kaynaklanan reel gelir kaybına kıyasla “devede kulak” kaldığını ifade etti.
Doların hakimiyetinin sonu mu geldi?
Finans piyasalarının son birkaç haftada kaydedilen büyük kayıpların ardından toparlanma belirtisi göstermeden gergin ve belirsiz kaldığını belirten Roberts, bunun pek çok analistin belki de dolar hakimiyeti günlerinin sona erdiğini ve Trump’ın dolarda diğer para birimlerine kıyasla kalıcı bir düşüşe ve Amerika’nın ticaret ve yatırım için istediği gibi dolar basabilme konusundaki “fahiş ayrıcalığının” sonuna neden olduğunu savunmasına yol açtığını aktardı.
Roberts, 1959’da Belçikalı-Amerikalı iktisatçı Robert Triffin’in, ABD’nin diğer ülkelerle ticaret açığı vermeye devam edip yurt dışına yatırım yapmak için sermaye ihraç ederken aynı zamanda doların gücünü sürdüremeyeceğini öngördüğünü hatırlattı.
Triffin’in, “Eğer Amerika Birleşik Devletleri açık vermeye devam ederse, dış yükümlülükleri dolarları talep üzerine altına çevirme kabiliyetini çok aşacak ve bir ‘altın ve dolar krizi’ne yol açacaktır,” dediğini aktaran Roberts, Triffin’in, para birimi diğer uluslar tarafından uluslararası ticareti desteklemek için döviz rezervi olarak tutulan küresel rezerv para birimi olan bir ülkenin, bu döviz rezervlerine yönelik dünya talebini karşılamak için dünyaya kendi para birimini sağlamak zorunda kaldığını ve bunun kalıcı bir ticaret açığı vermesine yol açtığını savunduğunu belirtti.
Triffin ikilemi ve yanlış yorumlar
Bunun yanı sıra Roberts, Triffin’in uluslararası para birimini sağlayan bir ülkenin ticarette kaybetmesi şeklindeki ikileminin, Trump’ın Beyaz Saray ekonomi danışmanı Steve Miran tarafından ele alındığını söyledi.
Miran’ın, ABD ile ticaret fazlası veren tüm ülkelerin, ticaret ve yatırım için doları sağlama “fedakarlığı” nedeniyle ABD’yi tazmin etmesi gerektiği sonucuna vardığını aktaran Roberts, Keynesyen guru Larry Summers’ın buna, “Eğer Çin bize gerçekten düşük fiyatlarla bir şeyler satmak istiyorsa ve işlem sonucunda biz güneş kolektörleri veya elektrikli arabalara koyabileceğimiz piller alıyorsak ve onlara bastığımız kağıt parçalarını gönderiyorsak. Bunun bizim için iyi bir anlaşma mı yoksa kötü bir anlaşma mı olduğunu düşünüyorsunuz?” sözleriyle karşılık verdiğini belirtti.
Summers’ın devamında, günün sonunda kimin daha fazla “aldatıldığı” sorusunu sorduğunu aktardı: Çok düşük fiyatlarla, bıçak sırtı marjlarla mal üreterek zor işi yapan taraf mı, yoksa tüm bunları ödemek için neredeyse sonsuz miktarda itibari para basan taraf mı?
Roberts, hem Triffin hem de Miran’ın hikayeyi tersten anlattığını savundu. Roberts, “ABD, on yıllardır ucuz ithalat yapabildi ve bunu yapmak için ticaret açığı verdi çünkü ABD’ye ihracat yapan ülkeler ödeme olarak dolar almayı ve hatta bu dolarları ABD devlet tahvillerine veya diğer dolar araçlarına geri yatırmayı kabul ettiler,” yorumunu yaptı.
Ticaret fazlası veren ülkelerin ABD’ye açık ‘dayatmadığını’; sadece ABD ihracatçılarının en azından mal ticaretinde (ABD hizmet ticaretinde büyük bir fazla veriyor) rekabet edemediğini belirten Roberts, şans eseri ABD şirketleri ve tüketicileri için, fazla veren ülkelerin şimdiye kadar ödeme olarak dolar kabul ettiğini ifade etti.
Roberts, “Eğer etmeselerdi, o zaman ABD ekonomisi —uluslararası kabul görmüş bir para birimi olmayan dünyanın birçok yoksul ülkesi gibi— gerçek zorluk içinde olurdu ve doları devalüe etmek ve/veya daha yüksek faiz oranlarıyla borçlanmak zorunda kalırdı,” diye ekledi.
Roberts, kapitalizm altında ekonomiler arasında her zaman ticaret ve sermaye dengesizlikleri olduğunu, bunun nedeninin daha verimli üreticinin daha az verimli olana açık “dayatması” olmadığını, kapitalizmin dengesiz ve bileşik bir gelişme sistemi olduğunu, daha düşük maliyetli ulusal ekonomilerin uluslararası ticarette daha az verimli olanlardan değer kazanabildiğini belirtti.
Roberts’a göre, ABD’li kapitalistleri asıl endişelendiren şey, fazla veren ülkelerin onları dolar basmaya zorlaması değil, Çin’in ABD ile arasındaki üretkenlik ve teknoloji farkını kapatıyor olması ve dolayısıyla ABD’nin ekonomik hakimiyetini tehdit etmesi.
Buna rağmen, bazı ana akım iktisatçıların Miran’ın gülünç argümanını ve Triffin yanılgısını kabul ettiğini belirten Roberts, şu anda çok popüler olan Çin merkezli iktisatçı Michael Pettis’in bunlardan biri olduğunu söyledi.
Pettis’in, Çin gibi ülkelerin “kendi imalatını sübvanse etmek için iç talebi bastırdıkları” ve böylece ortaya çıkan imalat ticaret fazlasının “ticaret ve sermaye hesapları üzerinde çok daha az kontrol uygulayan ortakları tarafından emilmeye zorlandığı” için ticaret fazlaları oluşturduğunu savunduğunu aktaran Roberts, yani ticaret dengesizliklerinin nedeninin ABD imalatının Asya ve hatta Avrupa’ya kıyasla dünya pazarlarında rekabet edememesi değil, Çin’in (veya yakın zamana kadar Almanya’nın) hatası olduğunu belirttiğini ifade etti.
Roberts, dünya yönetişimi ve para birimleri konusunda uluslararası işbirliği olmadığını varsayarak, Pettis’in Miran ile aynı fikirde olduğunu belirtti:
“ABD, şu anda yaptığı gibi, yurt dışındaki politika çarpıklıklarını karşılama rolünü tersine çevirmek için tek taraflı hareket etmekte haklıdır. En etkili yol muhtemelen, fazla veren ülkelerin ABD varlıkları edinerek fazlalarını dengeleme yeteneklerini sınırlayan ABD sermaye hesabına kontroller uygulamak olacaktır.”
Çin, beyaz kitabını yayımladı: ‘Tek taraflılık ve korumacılık ilişkilere zarar veriyor’
Komşuyu zarara sokma politikası
Roberts, bunun özünde, Çin’in ihracat avantajını zayıflatmak ve ABD’yi güçlendirmek için doların değerini düşürmenin başka bir yolu, yani kılık değiştirmiş bir ‘komşuyu zarara sokma’ politikası olduğunu savundu.
Miran ve Pettis’in, Nixon’ın 1971’de doları altın standardından çıkararak (ABD rezerv para birimi rolü, dönemin ABD Hazine Bakanı John Connally’nin 1971’de dolar-altın standardının sona erdiğini duyurduğunda AB maliye bakanlarına “Dolar bizim paramız ama sizin sorununuz,” demesini teşvik etmişti) ve ABD’nin benzer şekilde 1985’te Japonya gibi fazla veren ülkeleri faiz oranlarını artırmaya ve yen’i güçlendirmeye zorlayarak Japon ihracatını azaltan sözde Plaza Accord ile yaptığı gibi doların değerini düşürmeye yönelik bir politika sunduğunu belirtti.
Roberts’a göre, şimdi Çin’in ihracat ve imalat başarısının cevabı görünüşe göre dolar varlıklarını silmek ve doları zayıflatmak.
Ancak Roberts, bu politikanın işe yaramayacağını savundu. “Bu politika, 1970’lerde veya 1980’lerde ABD imalat sektörünü kurtarmadı. Kârlılık keskin bir şekilde düştükçe, ABD’li üreticiler ucuz işgücü ekonomilerinde daha iyi kârlılık bulmak için yurt dışına yerleşti,” diyen Roberts, bu sefer dolar zayıflarsa, yurt içi enflasyonun daha da artacağını (1970’lerde olduğu gibi) ve ABD’li üreticilerin eve dönüp yatırım yapmak yerine, gümrük vergisi olsun ya da olmasın, yurt dışında başka yerler bulmaya çalışacağını belirtti.
Doların diğer para birimlerine karşı değer kaybetmesi durumunda, Çin, Japonya ve Avrupa gibi dolar sahiplerinin alternatif para birimi varlıkları arayacağını da ekledi.
Doların hakimiyeti ve BRICS
Roberts, bunun dolar hakimiyetinin bittiği ve çok kutuplu, çok para birimli bir dünyada olduğumuz anlamına gelip gelmediği sorusunu gündeme getirdi.
Soldaki bazılarının bu eğilimi desteklediğini belirten Roberts, ancak doların uluslararası rolünün çökertilmesinden önce gidilecek uzun bir yol olduğunu ifade etti.
Alternatif para birimlerinin de güvenli bir bahis gibi görünmediğini, zira tüm ekonomilerin rekabet etmek için para birimlerini ucuz tutmaya çalıştığını ve finans piyasalarında altına hücumun nedeninin bu olduğunu belirtti.
BRICS ülkelerinin ABD dolarının yerini alacak durumda olmadığını savunan Roberts, bunun, ABD emperyalizminin hedeflerine bir miktar direnç göstermek dışında çok az ortak noktası olan, çeşitli ekonomilerden ve siyasi kurumlardan oluşan gevşek bir gruplaşma olduğunu söyledi.
Roberts, doların çöktüğüne dair tüm bahislerin aksine, gerçekliğin, Trump’ın zikzaklarına rağmen doların diğer ticari para birimlerine karşı tarihsel olarak hala güçlü olduğu olduğunu belirtti.
‘Ticaret açığını durgunluk bitirecek’
Diğer yandan Roberts, ABD ticaret açığını bitirecek olanın ABD ithalatına uygulanan gümrük vergileri veya ABD’ye yapılan yabancı yatırımlara yönelik kontroller değil, bir durgunluk olduğunu savundu.
Roberts, “Durgunluk, tüketici ve üretici alımlarında ve yatırımlarında keskin bir düşüş anlamına gelir ve dolayısıyla ithalatta bir düşüşe neden olur. ABD ekonomisi ne zaman bir durgunluk içinde olsa (aşağıdaki grafikte gri alanlar), ithalat keskin bir şekilde düşerken ticaret açığı daralır veya ortadan kalkar, dolar ise güçlenir,” ifadesini kullandı.
Roberts, 2025’in ikinci çeyreğine girerken ABD ekonomisinin aşağı yönlü seyrettiğini dile getirerek Atlanta Fed’in altın alımları hariç tutulduğunda, 2025’in ilk çeyreğinde reel GSYİH’de yüzde 0,3’lük bir düşüş öngördüğünü, ancak iç talebin hala yılda yüzde 2 ile yavaş büyüdüğünü aktardı.
Ancak bunun, gümrük vergilerinin fiyatları ve üretimi vurmasından önce olduğunu belirten Roberts, yatırım bankası Goldman Sachs’ın gümrük vergilerinin ardından bu yıl ABD’de yüzde 45 resesyon olasılığı gördüğünü (tüm yıl için yüzde 0,5 GSYİH büyüme tahmini ile) ifade etti.
Daha önce, gümrük vergisi çılgınlığından önce, GS’nin ABD için yüzde 2,5 GSYİH büyümesiyle “başka bir sağlam büyüme yılı” öngördüğünü hatırlattı.
Roberts, mart ayında ekonomi yavaşlarken ve tüketiciler alımlarını azaltırken ABD enflasyonunun düştüğünü, ancak büyük olasılıkla enflasyonun bu yılın ikinci yarısında ekonomi daha da gerilerken tekrar yükseleceğini belirtti.
Roberts, durumu “stagflasyondan slumpflasyona (durgunluk içinde enflasyon)” olarak nitelendirdi.
-
Avrupa2 hafta önce
Almanya’daki Porsche fabrikaları tank üretmeye başlayacak
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan’ın Trump stratejisi işe yarıyor mu?
-
Görüş1 hafta önce
Yemen’de 48 saatlik Husi karargâhı ziyareti…
-
Ortadoğu2 hafta önce
İsrail’den Türkiye’ye “bombalı” mesaj
-
Görüş1 hafta önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 4
-
Dünya Basını2 hafta önce
HTŞ katliamlarından kurtulan Suriyeliler ölüm ve yıkımı anlatıyor
-
Dünya Basını2 hafta önce
Wolfgang Münchau: Trump’ın tarifeleri küreselleşmenin sonudur
-
Avrupa1 hafta önce
Komünist Parti’ye karşı ilk ‘Twitter devrimi’: Moldova’da 16 yıl önce ne olmuştu?