Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Türk ve Çinli akademisyenler hegemonyacılığı reddetti, ‘medeniyetler birlikte var olmalı’ dedi

Yayınlanma

Türk ve Çinli akademisyenler başkent Ankara’da buluştu, iki ülke akademisi arasında karşılıklı etkileşimi, iletişimi ve işbirliğini geliştirme kararı aldı.

Enstitü Sosyal ev sahipliğinde Şanghay Üniversitesi ile birlikte Ankara Palas’ta 23-24 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilen 1. Türkiye – Çin Akademik İş birliği Forumu’nda iki ülkenin seçkin akademisyenleri sunumlar yaptı, tartışmalar yürüttü.

Çok taraflılık, çok kutupluluk, medeniyetlerin birlikteliği, Avrupa merkezciliğin aşılması, 21. yüzyılda Türkiye-Çin işbirliği gibi başlıkların derinleştirildiği Türkiye – Çin Akademik İş birliği Forumu aracılığıyla her yıl iki ülke arasında dönüşümlü konferanslar düzenlenmesi kararlaştırıldı.

‘Büyük Dönüşüm Çağında Medeniyetlerin Birlikte Var Olması’ temasıyla düzenlenen forumun açılışına Çin Halk Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Liu Shaobin ve Milletvekili TBMM Asya Parlamenterler Asamblesi Komisyon Başkanı Abdulkadir Emin Önen de katıldı.

Çin Büyükelçisinden, değişim çağında Çin-Türkiye işbirliği vurgusu

Konuşmasında, dünyanın eşi benzeri görülmemiş bir çelişki, zorluklar ve medyan okumalarla karşı karşıya olduğunu söyleyen Büyükelçi Liu, bunun aynı zamanda yeni bir değişim dönemi olduğunu da vurguladı.

Medeniyetlerin yaklaşımlarının bu zorlukların nasıl çözüleceğine dair süreci belirleyeceğini vurgulayan Büyükelçi, “Her medeniyete saygı duyuyoruz. Medeniyetlerin eşitliğini savunuyoruz ve ‘yüksek medeniyet’ kavramını reddediyoruz. Çeşitli gerekçelerle yapılan işgal ve sömürüyü reddediyoruz. İslamofobi’ye karşıyız. Filistin için tek çözüm, iki devletli adil ve makul bir yaklaşımdır” ifadelerini kullandı.

Türkiye ve Çin arasındaki ilişkilerin son yıllarda ivmelendiğini ve işbirliklerinin farklı alanları da kapsayacak şekilde genişlediğini kaydeden Büyükelçi Liu, ortak akademik çalışmalar aracılığıyla Türkiye ile stratejik işbirliği ve koordinasyonu ileriye taşımaya hazır olduklarını bildirdi.

Milletvekili Emin Önen: Hedefimiz kapsamlı stratejik ortaklık

2017-2023 yılları arasında Türkiye’nin Pekin Büyükelçiliğini de yapmış olan, Milletvekili Emin Önen, Çin’le ilişkileri Cumhurbaşkanlığının Yeniden Asya Girişimi’nin en önemli ayaklarından biri olarak tanımladı. Türkiye-Çin ilişkilerini, iki ülke devlet başkanının çabalarına uygun olarak, daha da ileri taşıma yönünde adımlar atılacağına inandığını kaydeden Önen, “kapsamlı stratejik ortaklık” hedefini dile getirdi.

İki ülke ilişkilerinin bölgesel ve küresel refaha katkı sağlayacağını düşündüğünü belirten Önen, “Çin’in Filistin konusunda iki devletli çözümden yana görüşünü paylaşması ve bu yöndeki duruşu ayrıca önem taşıyor” vurgusunu yaptı.

İki ülke arasında son 10 yıldır akademik etkileşimin arttığını kaydeden Önen, dil öğrenimi, öğrenci değişimi ve etkileşimin sürekliliğinin sağlanması için gerekli mekanizmaların kurulmasının önemine dikkat çekti.

İki ülke işbirliğinin kazan-kazan kapsamında ilerleme kaydettiğini söyleyen Önen, turizm, demiryolu taşımacılığı ve Orta Koridorun etkinleştirilmesine vurgu yaptı.

“Ben Uzak Doğu kavramını reddediyorum” diyen Emin Önen, “Bizler ikili ilişkileri artıracak ve iş birliklerini geliştirecek kadar yakınız” ifadelerini kullandı.

Prof. Guo Changgang: Batı hegemonyacılığına karşı birlikte hareket edelim

Çin akademi heyetine başkanlık eden, Şanghay Sosyal Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü Müdürü ve Şanghay Üniversitesi Türk Araştırmaları Merkezi Direktörü Prof. Dr. Guo Changgang, konuşmasında Türkiye’nin bölgeselleşme ve küreselleşmede oynadığı ve oynayacağı rolün önemine dikkat çekti.

Konuşmasında, medeniyetler arasındaki ötekileştirme sürecini ele alan Prof. Guo, eski Yunanistan ve bugün modern Batı’nın dünyayı sömürdüğünü, kendi medeniyetini diğer medeniyetlere dayattığını ve ırkçılığı beslediğini ifade etti.

“Sözde Değerler İttifakı diye ifade edilen şey modern ırkçılıktır” diyen Prof. Guo, Batı’nın tarihinin aksine Osmanlı ve Çin uygarlıklarında azınlıklara yaklaşımının insani olduğu yorumunu yaptı.

Guo, Batı’nın dışlayıcı hegemonyasına karşı Türkiye ve Çin’in birlikte hareket etmesi gerektiğini vurguladı. Bu bağlamda ülkeler arasındaki kültürel ve sosyal etkileşimi artırabilmek için akademik işbirliğinin rolünün önemini vurguladı.

İşbirliği protokolü imzalandı

Açılış konuşmalarının ardından Enstitü Sosyal ve Şanghay Üniversitesi arasında işbirliği protokolü imzalandı.

Enstitü Sosyal Genel Koordinatörü İpek Coşkun Armağan, bu protokol aracılığıyla iki kurum arasında değişim programı gerçekleştirileceğini, ayrıca Şanghay Üniversitesi ve Türk üniversiteleri arasında alan yazını çalışmalarını geliştirmeyi hedeflediklerini belirtti.

Etkinlikte konuşan akademisyenler, iki ülkenin birbirini daha yakından tanıması gerektiğini bunun da en önemli yollarından birinin akademik, bilimsel ve kültürel paylaşım olduğunu vurguladılar.

Özellikle de dünyada güç dengelerinin değişmeye başladığı, Batı’nın hegemonyasını devam ettirebilmek için saldırgan girişimlerde bulunduğu bir dönemde iki ülke işbirliğinin her zamankinden daha önemli olduğuna dikkat çekildi.

İşbirliği alanlarının geliştirilmesi ve genişletilmesi için çalışmalar yapılacağı kaydedildi.

Forumun gelecek yıl Şanghay Üniversitesi’nin ev sahipliğinde düzenlenmesi bekleniyor.

DİPLOMASİ

Reuters: Ukrayna’ya askeri yardım koordinasyonunu ABD yerine NATO üstlendi

Yayınlanma

Reuters ajansına konuşan bir kaynağa göre, ABD, Ukrayna’ya yönelik Batı ülkelerinin askeri yardımlarının koordinasyon görevini Kuzey Atlantik İttifakı’na (NATO) devretti.

Bu adım, önceden planlanmış olmasına rağmen birkaç ay ertelenmişti.

Ajans, bu kararın NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermeden “savaşta daha aktif bir rol üstlenmesini” sağlayacağını belirtti.

Fakat diplomatlar, ABD’nin Kiev’e en büyük askeri desteği sağlamaya devam etmesi nedeniyle bu değişikliğin etkisinin sınırlı kalabileceğini ifade etti.

Ajans ayrıca, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşını hızla sona erdirmek istediğini, ancak bunu başarmak için nasıl bir yol izleyeceğini henüz açıklamadığını anımsattı.

NATO ülkeleri, temmuz ayında Washington’da düzenlenen bir zirvede, Ukrayna’ya askeri yardım sevkiyatının koordinasyonunun NATO’ya devredilmesine karar verdi.

Bu yeni yapı, NATO Güvenlik Yardım ve Eğitim Misyonu (NSATU) olarak adlandırılıyor ve yaklaşık 700 kişilik bir personel kadrosuna sahip.

Misyonun merkezi, Almanya’nın Wiesbaden kentindeki bir ABD üssünde bulunuyor.

McFaul: Ukrayna, topraklardan feragat karşılığında NATO üyeliğine ikna edilmeli

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’ten “enerji kablosu” projesine Alman elektrik reformu şartı

Yayınlanma

İsveç, Berlin’in elektrik piyasasını yeniden düzenleyerek denizaşırı ülkelerden daha düşük maliyetli elektrik çekmeyi durdurması halinde Almanya’yı güney İsveç’e bağlayacak bir elektrik kablosu projesini onaylamaya hazır olduğunu açıkladı.

İsveç Enerji Bakanı Ebba Busch Financial Times’a (FT) yaptığı açıklamada, Almanya ve İsveç elektrik piyasalarını birbirine bağlaması planlanan 700 megavatlık Hansa PowerBridge projesinin “Almanya kendi sistemini düzene sokana kadar” erteleneceğini söyledi. 

Busch, Almanya’nın iç elektrik piyasasını, şebekelerinin verimliliğini artıracak ve fiyatları düşürecek ihale bölgelerine ayırması halinde İsveç hükümetinin proje üzerinde “harekete geçmeye hazır olacağını” da sözlerine ekledi.

Bu tür reformların, Almanya’nın İsveç’in büyük ölçüde hidroelektrikle üretilen daha ucuz elektriğini çekmesini ve İsveçli tüketiciler için maliyetlerin artmasını önleyeceği düşünülüyor.

Elektrik, şebekeler üzerinde en yüksek fiyat talebinin olduğu yere doğru akıyor. İsveç’in şebekesi halihazırda Baltık Denizinin altından geçen bir enterkonnektör aracılığıyla Almanya’ya bağlı.

Avrupa’daki elektrik fiyatlarına ilişkin tartışmalar, AB üyesi ülkelerin Rus gazı ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için sisteme hava koşullarına bağlı yenilenebilir enerji eklemek için acele etmeleri nedeniyle bu yıl giderek hararetlendi.

Bu durum, güneşin parladığı ve rüzgârın estiği dönemlerde önemli ölçüde fazla üretime yol açarken, güneş ya da rüzgârın olmadığı zamanlarda da üretimin çok düşük olduğu dönemleri beraberinde getirdi. Sonuç olarak birçok ülkede fiyatlar son derece dalgalı bir seyir izledi.

Busch, geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri İsveç’in güneyinde fiyatların “eksi fiyatlardan” kilovat saat başına yaklaşık 1 avroya sıçradığını söyledi. Busch, bunun yatırım için “çok zor bir durum yarattığını” da sözlerine ekledi.

Yaz aylarında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de Yunanistan’daki açıklanamaz yüksek faturalarla ilgili endişelerini dile getirmiş ve bloğun enerji sistemini daha iyi incelenmesi gereken bir “kara kutu” olarak tanımlamıştı.

Mitsotakis, “İyi işleyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekten yararlanan bir enerji piyasasına sahip olmak istiyorsak, bu konulara bakan ve müdahale etme kapasitesine sahip bir tür Avrupa düzenleyicisi düşünmeliyiz,” dedi.

AB’nin enerji düzenleyicisi Acer pazartesi günü, elektrik şebekesi maliyetlerinin 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği ve mevcut şebekelere daha fazla yük bindikçe “elektrik faturalarının genel karşılanabilirliğini tehlikeye atacağı” uyarısında bulundu.

Norveçli politikacılar geçen hafta, ülkedeki elektrik fiyatlarının 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşması üzerine, Norveç ile Danimarka, Almanya ve Britanya arasındaki enterkonektörleri gözden geçirmek istediklerini söyledi. O zamandan bu yana fiyatlar aralık ayı için rekor düşük seviyelere geriledi.

Oslo’nun endişelerine atıfta bulunan Busch, “dünyanın geri kalanının bir parçası olmayı seven açık, ilerici bir ülkenin bu birbirine bağlı enerji sisteminin bir parçası olmak istemeyebileceğimizin sinyalini vermesinin Avrupa için üzücü bir an olduğunu” söyledi.

Busch, Almanya’nın yüksek fiyatlarının sorumlusu olarak nükleer santrallerini kapatma ve 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima kazasının ardından AB düzeyinde nükleere verilen desteğe karşı çıkma kararını gösterdi.

İsveç de bir önceki hükümet döneminde benzer bir karar almış aöa politikasını değiştirerek Avrupa düzeyinde nükleer enerjinin en güçlü savunucularından biri haline gelmişti.

İsveç’in kendi enerji sistemi, ülkenin hidroelektrik santrallerinin çoğunun bulunduğu kuzeyden zayıf iletim bağlantıları olduğu için genellikle büyük bölgesel fiyat farklılıklarından muzdarip.

Geçtiğimiz hafta Volvo Cars, Volvo Trucks ve SKF’ye ev sahipliği yapan Göteborg’daki tüketiciler elektrik için kuzeydeki Luleå kentindekilerden 190 kat daha fazla ödedi.

FT’ye konuşan İsveç’in önde gelen bir şirket yöneticisi, “Enerji politikamız umutsuz. Eğer işleri kısa sürede yoluna koymazsak, sanayinin büyük bir kısmı sıkıntıya girebilir,” dedi.

Busch, Avrupa’nın nükleer enerji konusunda “siyasi mücadelelere” girmeyi bırakması ve sistemi istikrara kavuşturmak için teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Busch, nükleer karşıtı Yeşiller partisinin üyesi Alman Enerji Bakanı Robert Habeck’i kastederek, “Hiçbir siyasi irade fiziğin temel kurallarını geçersiz kılamaz, Dr. Robert Habeck bile,” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İsviçreli Büyükelçi Buch: Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular

Yayınlanma

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinin erken sonlandırılmasının savaşın uzamasına ve ölümlerin artmasına yol açtığını belirtti. Batı’nın bu stratejisinin sadece Rusya’yı değil, tüm Batı’yı da zayıflattığını vurguladı.

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Türkiye’nin savaşın altıncı haftasında gerçekleştirdiği ve giderek olumsuz bir şöhrete bürünen Rusya-Ukrayna barış görüşmelerine dair değerlendirmede bulundu.

Antithèse adlı YouTube kanalına mülakat veren Ruch, müzakerelerin nasıl sonlandırıldığı ve Batı’nın bu süreçteki rolü üzerine çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Ruch, Batı’nın –özellikle İngiliz müttefikler ve Amerikalıların– müzakerelerin başarıya ulaşmasının eşiğinde olduğu bir dönemde bu süreci sonlandırdığını belirtti.

Bu kararın, Batı’nın Rusya’yı zayıflatma stratejisi kapsamında alındığını ifade eden Ruch, bu yaklaşımın hem Rusya’yı hem de Batı’yı zayıflattığını ileri sürdü.

“Bu kararı son derece ahlaksızca buluyorum, zira savaşın devam etmesi halinde ölümlerin on binlerce, hatta yüz binlerle ifade edilebileceği aşikardı,” diyen Ruch, bu kararın insani boyutunu vurguladı.

Ruch, Batı’nın müzakereleri sonlandırma kararını, Rusya’yı zayıflatma amacıyla erken alındığını ve bunun da savaşın uzamasına yol açtığını savundu.

Ruch, “Neden bu kadar çok insan öldü?” sorusunu sorarak, Batı’nın stratejisinin sadece Rusya’yı değil, aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflattığını dile getirdi.

Avrupa’nın bu süreçte önemli ölçüde etkilendiğini belirten Ruch, “Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular,” dedi.

Savaşın devam etmesi durumunda ölümlerin artacağı ve çatışmaların daha da tırmanacağı konusunda uyarılarda bulunan Ruch, “Bu, insanlık adına büyük bir trajediydi,” ifadelerini kullandı.

Ayrıca, bugün yapılacak bir barış anlaşmasının bile Rusya’nın uzlaşmaya hazır olup olmadığına bağlı olduğunu belirten Ruch, sürecin son derece zorlu olduğunu vurguladı.

Öte yandan Ruch, kitabının yazılmasına neden olan süreç hakkında da bilgiler verdi. “Rusya’nın işgalinden sonra başladım, zira bu durumu önleyememiş olmamız mümkün değildi,” diyen Ruch, Batı’nın masada iki taslak anlaşma olmasına rağmen bunlara uymamasının savaşın uzamasına neden olduğunu söyledi.

Tarihçilerin bu dönemi bir gün yeniden ele almasının gerektiğini belirten Ruch, “Bu, belki de tarihçiler tarafından bir gün yeniden ele alınması gereken bir tartışma,” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye’nin bu süreçteki rolüne de değinen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık konusunda Ukrayna ile çalışmak istediğini ve bu konuda görüşmeler yaptığını anlattı. “Türkler, Ukrayna için tarafsızlık kavramı üzerinde bizimle çalışmak istiyorlardı,” diyen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık modeli üzerine çalışmalar yaptığını ve bu sürecin önemli olduğunu belirtti.

Ruch, Batı’nın küresel bir gündemi olduğunu ve bu savaşla yüzleşmek için acelelerinin olmadığını ifade etti. Rusya’nın nükleer tehditlerini artırması ve Batı’nın buna karşı ne tür tedbirler alacağı konusundaki endişelerini dile getiren Ruch, kara birliklerinin NATO ile Rusya arasında bir savaşa yol açabileceğini ve bunun Türkiye’nin güvenliği açısından ciddi riskler taşıdığını vurguladı.

Ayrıca Ruch, savaşın yarın sona ereceğini düşünmediğini ve çözüm modelinin hala İstanbul’da müzakere edilenlere dayandığını belirtti. Tarafsızlık ve güvenlik garantileri konusundaki belirsizlikler nedeniyle bu sürecin ne kadar zor olacağını vurgulayan Ruch, “Bu savaşın yarın sona erdiğini göremeyeceğiz,” diye ekledi.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English