Bizi Takip Edin

AVRUPA

Vilnius’ta gündem: NATO’nun birliği, savunma harcamaları ve sanayide eşgüdüm

Yayınlanma

Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta başlayan NATO Zirvesi, Rusya-Ukrayna Savaşında yeni bir aşamaya girmişken, ittifakın iç bütünlüğünün de test edildiği bir döneme denk geldi.

Kuzey Atlantik İttifakı’nı zirvede zorlayacak en önemli unsurun Ukrayna’nın bloğa üyeliği olduğuna değinmiştik. Ukrayna tarafının tüm ‘boykot’ tehditlerine rağmen, ABD Başkanı Joe Biden ile Ukraynalı mevkidaşı Volodimir Zelenski’nin Vilnius’ta bir araya gelmesi bekleniyor. Ukrayna’ya, dört büyük gücün (ABD, Almanya, Britanya ve Fransa) güvenlik garantisi verdiği bir ‘özel ilişki’ teklif edilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Doğu ve Orta Avrupa’daki NATO ülkeleri, Ukrayna’nın ittifaka katılımını savunurken, başını ABD ve Almanya’nın çektiği ülkeler Kiev’in NATO’ya dahil edilmesinin Rusya ile sıcak bir savaşa yol açmasından çekiniyor.

Öte yandan NATO’nun iç bütünlüğüne yönelik soru işaretlerinin kaynağı yalnızca Ukrayna meselesi değil. Savunma harcamalarının ittifakın belirlediği yüzde 2’lik dilime çekilmesi, NATO’nun yeni Avrupa savunma planı gibi meseleler de ittifak için bir test olacak. Zirve öncesi ‘karın ağrısı’ olarak görülen İsveç’in ittifaka kabulü meselesi ise Türkiye’nin onayıyla birlikte çözüldü.

GSYİH’nin yüzde 2’si sınırına hâlâ ulaşılamadı

NATO, zirvede yeni bir savunma harcaması taahhüdü belirlemeyi planlarken, bazı üyeler mevcut hedefleri tutturmakta zorlanıyor, bazıları ise bu hedefin nasıl hesaplandığını ve artırılıp artırılmayacağını sorguluyor.

2014 yılında Galler Zirvesi’nde NATO üyeleri gayri safi yurtiçi hasılalarının (GSYİH) %2’sini savunmaya ve tüm savunma harcamalarının %20’sini askeri teçhizata harcamayı taahhüt etmişlerdi. Bununla birlikte, 2022 yılında NATO üyelerinin çoğunluğu bu taahhüdün altında kaldı ve savunmaya yapılan yatırımların artmasına rağmen sadece yedi üye bu taahhüdü yerine getirdi ya da aştı.

Ukrayna savaşı ile birlikte, birçok ülke savunma harcamalarını artırmayı taahhüt etti. Örneğin Alman Şansölyesi Olaf Scholz, ülkesinin savunmaya 100 milyar avro yatırım yapacağını açıkladı.

Fakat özellikle Doğu kanadındaki bazı üyeler %2’lik GSYİH harcama hedefinin çok düşük olduğunu ve savunma harcamalarının artırılması gerektiğini düşünüyor.

ABD hâlâ başı çekiyor

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg zirve öncesinde yaptığı açıklamada ‘daha güçlü bir taahhüdün’ ‘daha güçlü bir dil’ anlamına geldiğini söyledi ve “GSYH’nin %2’sini savunma için bir tavan olarak değil, asgari bir taban olarak kabul edeceğiz,” dedi. Stoltenberg ayrıca ‘%2 kuralını karşılamayan NATO müttefiklerinin savunma harcamalarını artırmaya devam etmelerini beklediğini’ söyledi.

Bazı NATO diplomatları daha iddialı bir taahhüdü kabul etmenin, Ukrayna savaşının hızlı bir şekilde savunma teçhizatı satın alma ihtiyacını ortaya çıkarması nedeniyle ‘genel bir güvenilirlik meselesi’ olduğunu söylüyorlar.

Şu anda Washington’un savunma harcamaları, hiçbir üyenin yükün yarısından fazlasını taşımaması yönündeki anlaşmaya rağmen, NATO’nun toplam harcamalarının %50’sinden fazlasını oluşturuyor.

Bazı NATO müttefikleri, özellikle de %2’lik orana ulaşamayanlar, Savunma Yatırım Taahhüdünü (DIP) eleştiriyor ve bunun savunmaya daha fazla harcama yapma taahhütlerinin gerçekliğini yansıtmadığını ileri sürüyor.

NATO konseptinde yüzde 2’lik oran, ‘savunma harcamalarının üzerinde mutabık kalınan bir tanımına’ veya ‘isimlendirmesine’ göre hesaplanıyor. Ulusal savunma bakanlıkları bir ulusal hükümet tarafından kendi silahlı kuvvetlerinin, Müttefiklerin veya İttifakın silahlı kuvvetlerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere mali yıl içinde fiilen yapılan veya yapılacak olan ödemeleri rapor ediyor. Silahlı kuvvetler, konvansiyonel kuvvetlerin yanı sıra idare ve komuta, Özel Harekat Kuvvetleri, tıbbi hizmet, lojistik, uzay, siber ve jandarma, jandarma, sahil güvenlik gibi ulusal içişleri bakanlıklarına bağlı diğer birlikler ve bunların teçhizatı gibi ortak oluşumları da içeriyor. Operasyonlar, silah, teçhizat ve mühimmat imhası ve emekli maaşları ile araştırma ve geliştirme (AR-GE) maliyetlerine yapılan katkılar da bu kapsamda değerlendiriliyor.

EURACTIV’e konuşan bir NATO yetkilisi, “Bu mükemmel bir kıstas değil ama elimizdeki tek kıstas,” diyor.

Üyeler, taahhütün kriterleri konusunda anlaşamıyor

Yükümlülük konusuyla birlikte %2’lik hedefi tutturamayanlara karşı ‘yaptırım’ sorunu da gündeme geliyor. EURACTIV’e konuşan iki NATO diplomatına göre NATO üyeleri arasında ‘isim ver ve utandır’ seçeneği mümkün olan tek seçenek.

Birçok NATO üyesi ise bu taahhütnameye karşı çıkarak bir ülkenin NATO’nun savunmasına etkin bir şekilde katkıda bulunup bulunmadığına karar vermek için bunun doğru bir ölçü olup olmadığını sorguluyor. Örneğin Almanya, yeni bir taahhüdün kabiliyet, nakit para ve bağlılığı dikkate alması gerektiğini savunuyor.

Berlin, paranın nasıl harcandığına ve verimli ve faydalı ekipmanlara harcanıp harcanmadığına odaklanmak isterken, İngiltere harcama kalitesine daha fazla vurgu yapılmasını savunuyor.

İtalya gibi daha küçük GSYİH’ye sahip NATO üyeleri de harcamalarını kültür, emeklilik ve eğitim gibi diğer alanlara odaklamayı tercih ettiklerinden %2’lik hedefin çok yüksek olduğuna inanıyor. %2 taahhütü personel ve emekli maaşlarını da içerdiğinden, daha gelişmiş silahlı kuvvetlere sahip NATO üyeleri yüksek maaşlar sunuyor ve otomatik olarak daha yüksek savunma harcamalarına sahip oluyor.

Savunma sanayisinde kapasite sorunu

NATO’nun başını ağrıtan bir başka mesele de bloğun savunma sanayilerinin eşgüdümü.

NATO, yatırım hedeflerinin belirlenmesi ve talebin bir araya getirilmesi için yeni bir Savunma Üretimi Eylem Planı oluşturmayı ve ittifak üyelerinin sektöre yönelik transatlantik ölçekte standartlaştırılmış teçhizatlarını belirlemeyi değerlendiriyor. Ukrayna’ya askeri desteği sürdürmenin ve stoklarını yenilemenin yolları aranırken, NATO da üyelerin yatırım ve siparişlerinde uzun vadeli bir perspektif oluşturarak sektörü yönlendirmeye çalışıyor. Bu kapsamda 15 Haziran’da NATO savunma bakanları toplantısının yanı sıra, Avrupa ve ABD’den 25 savunma sanayii şirketi ile görüşmelerde bulunulmuştu.

Savunma sanayi üretim kapasitesini arttırma ve silah stoklarını yenileme ihtiyacının artmasıyla birlikte NATO üyeleri bu yılın başlarında yeni bir savunma sanayi yatırım taahhüdü belirlemeyi düşünmeye başladılar. Fakat üreticilerin üretim kapasitesi yatırımlarının %2’lik taahhütte nasıl hesaba katılacağı belirsizliğini koruyor.

Savunma sanayii şirketleri üretimi artırma baskısı altında fakat uzun vadeli devlet satış garantisi istiyorlar. Örneğin Bloomberg’e konuşan BAE Systems Hägglunds AB Başkanı Tommy Gustafsson-Rask, “Eskiden zamanımız vardı ama paramız yoktu. Bugün ise paramız var ama zamanımız yok,” diyor.

Avrupa’nın üretim kapasitesinin artırılması bekleniyor

Ukrayna’ya gönderilmek istenen silah ve mühimmat üretiminin yanı sıra, NATO, yüksek hazırlıklı kuvvetler olarak adlandırılan ve müttefiklerin 30 günden kısa bir süre içinde konuşlanmaya hazır birliklerinden oluşan havuzun büyüklüğünü yedi kat artırarak 300.000’e çıkarmak istiyor. Bu kuvvetlerin hepsi, kullanıma hazır yüksek kaliteli silahlara ihtiyaç duyacak.

ABD Başkanı Joe Biden Avrupa’yı kendi savunması için daha fazla sorumluluk almaya çağırırken, Almanya, Fransa ve İtalya gibi büyük ülkeler ABD askeri tedarik zincirlerine olan bağımlılıklarını azaltmak ve kendi ulusal tekellerini oluşturmak istiyorlar.

NATO liderlerinin Vilnius zirvesainde çok uluslu ortak tedarik çağrısında bulunan bir Avrupa savunma sanayi planını desteklemeleri bekleniyor. Plan ayrıca ülkeleri, aynı mühimmatın farklı ülkelerin silah sistemleriyle çalışmasını sağlamak için kolaylaştırılmış standartları benimsemeye çağırıyor.

Savaş sanayisi ‘garanti’ istiyor

Fakat Avrupa savunma bakanlıkları ile şirketler arasındaki gerilim sürüyor. Mesele, bu iddialı plana kimin liderlik etmesi gerektiği etrafında düğümleniyor. Bloomberg’e göre sektörün korkusu siparişler yığılmaya başlasa bile, üretimi arttırıp üç ya da beş yıl sonra yeni tesisler açıldığında talep olmadığını görmek. Hükümetler daha önce de planlarından geri adım atmış ve birçok Avrupa başkenti NATO’nun stoklama hedeflerini ya da GSYİH’nin %2’sini savunmaya harcama taahhüdünü yerine getirmekte defalarca başarısız olmuştu. Bu konuda ‘umut veren’ ülkeler Doğu-Orta Avrupa ile Birleşik Krallık.

Avrupalı savaş şirketleri, uzun vadeli sözleşmelerin yanı sıra, hükümetlerin genişletilmiş üretim için doğrudan ödemeye yardımcı olmasını veya enerjiye öncelikli erişim sağlamasını talep ediyorlar.

Litvanya Savunma Bakan Yardımcısı Greta Monika Tučkutė, savunma şirketleri için, “İş dünyası açısından bakıldığında, talep düştüğünde hayatta kalmak için riskleri azaltmaya çalışıyorlar. Ama bence iş dünyasının da risk alması gerekiyor,” diyor.

Tučkutė, bu şirketlerin ‘şu anda kazandıklarına’ dikkat çekiyor ve bu nedenle endüstriyi geliştirmek için ‘yatırım riskini’ de almaları gerektiğini düşünüyor.

NATO ‘üretimin örgütlenmesine’ el atıyor

Sonuç olarak NATO’nun, Vilnius zirvesi ile birlikte özellikle Avrupa’da savunma sanayiindeki eşgüdümü sıkılaştırması bekleniyor. ‘Savaş ekonomisi’ sayesinde, birçok Avrupalı silah şirketinin hisselerinde büyük artışlar yaşandı. Leopard 2 savaş tankları ve topçu mühimmatı üreticisi Alman Rheinmetall AG 2022’de %130 artışla Avrupa’da en iyi performans gösteren hisse senedi olurken, Thales SA, Dassault Aviation SA ve Saab AB gibi diğer Avrupalı savunma şirketleri de %60 ila %80 arasında değer kazandı.

Avrupa ve NATO, kıtayı savunma sanayi üretiminde bir merkez olarak yeniden güçlendirmek istiyor. Fakat sektör çok sayıda engelle karşı karşıya. Nitelikli işgücü arzının sınırlı olmasının yanı sıra, yükleniciler bileşen sıkıntısı ve izinleri güvence altına almak için bürokratik engellerle de uğraşıyor. Sektör temsilcileri, yatırımcılar ve NATO yetkilileri, bazı bankaların çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim (ESG) referanslarını zedeleyebileceği endişesiyle sektöre kredi verme konusunda isteksiz olduklarını söylüyor.

NATO savunma bakanları Haziran ayında 155 mm top mermileri de dahil olmak üzere her üye ülkenin elinde bulundurduğu savaş için kritik mühimmatın tavsiye edilen seviyelerini önemli ölçüde yükseltmeyi kabul etti. Hedefler gizli olmakla birlikte, Bloomberg tarafından görülen bir Alman savunma bakanlığı belgesine göre, sadece Almanya stokunu 10 kattan fazla arttırarak bugün 20.000 civarında olan mermi sayısını 2031 yılına kadar 230.000’e çıkarmayı hedefliyor.

Estonya Başbakanı Kaja Kallas, “Avrupa’daki stoklar yeterli değil, daha hızlı ve daha fazla üretim yapmalıyız,” diyor ve uzun vadede Avrupa’nın tüm mühimmat kategorilerindeki stoklarını gerekli seviyeye getirmesinin birkaç trilyon avroya mal olacağı tahmininde bulunuyor.

NATO’nun yeni savunma planı merkezin hakimiyetini artırıyor

NATO’nun soğuk savaştan bu yana ittifakın ilk kapsamlı savunma planlarını Vilnius zirvesinde onaylaması bekleniyor.

‘Bölgesel planlar’ adı verilen coğrafi olarak bölünmüş komutanlıkların yeniden canlandırılması temel bir değişime işaret ediyor. İttifak bu planlarla ülkelere kuvvetlerini ve lojistiklerini nasıl geliştirecekleri konusunda da belirleyici olacak.

Haziran ayında yapılan savunma bakanları toplantısında planın, Türkiye tarafından engellendiği öne sürülmüştü. Ankara, Kıbrıs da dahil olmak üzere coğrafi konumlarla ilgili ifadelerin onaylanmasına itiraz etmişti.

Tartışılan ve kabul edilmesi beklenen bölgesel planların, ittifakın bir Rus saldırısına nasıl karşılık vereceğini detaylandıran binlerce sayfalık gizli askeri planlardan oluştuğu belirtiliyor.

Yeni planın birçok özelliği NATO’nun 1990 öncesi Sovyet karşıtı askeri planlamasına benzese de bazı önemli farklılıklar yer alıyor. Örneğin Soğuk Savaş planlarında Almanya, olası bir NATO-Sovyet savaşının ana merkezi olarak görülürken, şimdi Finlandiya’ya kadar uzanan NATO’nun yeni planda daha ‘esnek’ bir anlayış geliştirdiği belirtiliyor.

Bir başka farklılık da ittifakın artık Moskova’ya karşı geniş çaplı bir nükleer savaşa hazırlanmaması.

Planda internet, insansız hava araçları, hipersonik silahlar ve hızlı bilgi akışının yeni zorluklar ortaya çıkardığı vurgulanıyor.

Yeni planın merkezinde üçlü bir bölgesel plan yer alıyor: Kuzey için Atlantik ve Avrupa Arktik bölgesini kapsayan bir plan; Baltık ve Orta Avrupa’dan Alplere kadar olan bölgeyi kapsayan bir plan; ve Akdeniz ve Karadeniz için bir güney planı. Uzay, siber operasyonlar ve özel kuvvetler için de alt planlar bulunuyor.

Kuzey ve Atlantik’i kapsayan bölge, ABD’de Norfolk’taki Müşterek Kuvvet Komutanlığı; Baltık ve Alp bölgesi Hollanda’daki Brunsum’daki komutanlık; güney-doğu ve Akdeniz-Karadeniz bölgesi ise İtalya’nın Napoli kentindeki bir komutanlık tarafından idare edilecek.

Türkiye’nin engeli aşıldı

Öte yandan Reuters’a konuşan NATO kaynakları, müttefiklerin Pazartesi günü, ittifakın bir Rus saldırısına nasıl karşılık vereceğini detaylandıran bölgesel planlar üzerinde anlaşmaya vararak Türkiye’nin engelini aştığını bildirdi.

Bir diplomat, Türkiye’nin ‘uzlaşmak zorunda kaldığını’ söyledi.

AVRUPA

CDU’dan Les Républicains’e “Le Pen” desteği

Yayınlanma

Alman Hıristiyan Demokratlarının (CDU) dış politika sözcüsü Jürgen Hardt Euractiv’e yaptığı açıklamada, CDU’nun, aynı AP grubunda yer aldıkları Fransız muhafazakâr partisi Les Républicains’in (LR), Fransız yasama seçimlerinin ikinci turunda Ulusal Birlik ile sol koalisyon Yeni Halk Cephesi’nin karşı karşıya gelmesi halinde cordon sanitaire (güvenlik kordonu) çağrısında bulunmama kararını anlayışla karşıladığını söyledi.

Hardt, “Les Républicains’in mevcut durumda ne Rassemblement National’i [Ulusal Birlik] ne de radikal solu destekleyemeyeceğini anlayabiliyorum, zira her iki kamp da devlet için bir tehdit oluşturuyor,” dedi.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un geçtiğimiz ay yapılan Avrupa seçimlerinde RN karşısında aldığı ağır yenilginin ardından yapılan erken genel seçimlerin pazar günkü ilk turunda muhafazakâr LR sadece %6,57 oy alabildi.

Bir zamanlar ülkenin en büyük sağ partisi olan LR, RN ile Macron’un Rönesans hareketi arasında kalarak yıllar içinde siyasi zemin kaybetti.

Cumhurbaşkanının Ulusal Meclisi feshedeceğini ve yeni seçimlere gidileceğini açıklamasından birkaç gün sonra, partinin lideri Eric Ciotti’nin diğer LR yetkililerine danışmadan RN ile bir seçim anlaşması yaptığını açıklamasıyla parti fiilen ikiye bölündü.

Bu durum CDU’nun müttefiklerinin, her ikisinin de üyesi olduğu “merkez sağ” Avrupa Halk Partisi’nden (EPP) ihraç edilebilecekleri uyarısında bulunmalarına yol açtı.

Pazar günü RN’nin ilk turda tarihi bir üstünlük sağlamasının ardından LR üyeleri ikinci tur için herhangi bir oylama talimatı vermeme konusunda da anlaştı.

RN adayının Yeni Halk Cephesi’nden başka bir adaya karşı yarışması durumunda muhafazakârlar “aşırı sağcı” adaya karşı oy verme çağrısı yapmayacaklar, yani cordon sanitaire artık bir parti politikası değil.

Hardt böyle bir stratejinin “anlaşılabilir” olduğunu söylerken, kararı seçmenlere bırakmak ile aşırı sağa açıkça oy verilmesi çağrısında bulunmak arasında ayrım yaptı.

Sözcü, “LR, RN’nin ikinci turda seçilmesi için çağrıda bulunsaydı, EPP’deki konumlarının ciddi bir şekilde sorgulanması gerekirdi,” dedi.

LR’nin önde gelen AP üyesi, aynı zamanda geçen hafta EPP grubunun başkan yardımcısı ve parti saymanı seçilen François-Xavier Bellamy, kampanyanın başlarında “aşırı sağı” hiçbir zaman açıkça desteklememiş olmasına rağmen “elbette RN’yi sola tercih edeceğini” söylemişti.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Orbán FT’ye yazdı: Avrupa’yı yeniden rekabetçi yapmak istiyoruz

Yayınlanma

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán, ülkesinin Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi dönem başkanlığını üstlenmesinin ardından Financial Times (FT) için bir yazı kaleme aldı.

“İki dönem başkanlığımız arasında üstlendiğim başbakanlık görevim sırasında, Avrupa’nın rekabet gücünün erozyonuna tanıklık etmek için eşsiz bir bakış açısına sahip oldum,” diyen Macar lider, 1990’larda “Avrupa entegrasyonu”nun mimarlarından Alman lider Helmut Kohl’ün, Avrupa’nın siyasi hayatta kalmasının iktisadi rekabet gücünü korumasına bağlı olduğuna yönelik düşüncesini hatırlattı.

AB’nin rekabet gücünü kaybetmesinin son yıllarda giderek artan bir eğilim haline geldiğini savunan Orbán, bu düşüşü, Brüksel’in “dünya ekonomisinin gerçeklerine ters düşen yanlış yönlendirilmiş kararlarına” bağladı.

Brüksel’in, ilgili sanayilere yeterince danışmadan “kendi ideolojik hedeflerini” dayattığı yeşil dönüşümün bunun başlıca örneği olduğunu öne süren Macar lider, “Enerji fiyatlarının ABD’dekinden üç ila beş kat daha yüksek olması nedeniyle Avrupalı şirketler rekabet güçlerini kaybetmekte ve fonlarını inovasyon yerine elektrik faturalarına ayırmak zorunda kalmaktadır,” dedi.

Macaristan Başbakanı, Avrupa’nın özellikle elektrikli araç geliştirme ve üretimine vurgu yaparak, yeşil endüstride liderliği hedeflemesi gerektiğinin açık olduğunun altını çizdi. Fakat Orbán’a göre, “endüstriyel paydaşları engelleyen ve vatandaşlara yük getiren düzenlemelerin dayatılması artık sürdürülebilir değildir.”

Macar lider, çiftçiler için de üretim maliyetlerinin önemli ölçüde arttığına ve giderek daha karmaşık hale gelen yeşil yükümlülükleri yerine getirmek zorunda olduklarına işaret etti.

İşletmelerin de giderek ağırlaşan vergi yükleriyle karşı karşıya kaldığını savunan Macar lider, OECD’nin küresel asgari kurumlar vergisinin ocak ayında yürürlüğe girmesinin “feci bir başarısızlık” olduğunu, tüm AB üye ülkeleri de dahil olmak üzere yaklaşık 140 ülkenin bu anlaşmaya katılmış olmasına rağmen, ABD, Çin ve Hindistan gibi önemli rakiplerin henüz bu anlaşmayı kabul etmediğini vurguladı.

Orbán, “Avrupa çok daha az cazip bir yatırım yeri haline geldi, hatta Avrupalı şirketleri başka pazarlara taşınmayı düşünmeye sevk etti. Başlıca AB ülkelerindeki ekonomik büyüme bu yıl ancak %1’e ulaşırken, ABD’nin yaklaşık %3, Çin’in %5’e yakın ve Hindistan’ın neredeyse %7 oranında büyümesi bekleniyor. Zaman içinde daha da geride kalacağız,” diyerek “acil bir rota düzeltmesi” çağrısında bulundu.

Macaristan’daki kendi deneyimlerine göre, ekonomik başarının “rekabet ve iş dostu bir ortam” gerektirdiğini savunan Başbakan, hükümetinin yaptıklarını şöyle sıraladı: düz oranlı kişisel gelir vergisi; AB ülkeleri arasında en düşük kurumlar vergisi; ticaret ve yatırım ilişkilerini çeşitlendirerek Asya-Pasifik’teki ortaklar ile teknoloji ve inovasyon işbirliği. Orbán, bu sayede geçtiğimiz yıl Macaristan’a rekor düzeyde doğrudan yabancı yatırım girişi olduğunu yazdı.

Avrupalı mevkidaşlarını, sağlıklı rekabetin yanı sıra en iyi teknolojilerle işbirliğinin daha fazla büyümeye yol açacağına ikna etmeyi amaçladıklarını söyleyen Orbán, “Özellikle de başlıca sanayi paydaşlarıyla işbirliği içinde yeni bir yeşil sanayi stratejisi öneriyoruz,” dedi.

Avrupa ekonomisinin ana oyuncularının ticaret savaşı yoluyla rekabetten korunmak istemediklerini bildiklerini de söyleyen Macar lider, amaçlarının şirketlerin uygun fiyatlı, güvenli enerjiye erişimini ve asgari idari yüklerle rekabete girebilmelerini sağlayarak “iş dostu bir ortam” oluşturmak olduğuna işaret etti.

Orbán makalesini şöyle bitirdi:

“Açık bir ekonomi ve uluslararası işbirliğini teşvik ederken Avrupa’nın ekonomik genişlemesini yeniden başlatacak yeni bir rekabetçilik anlaşmasını müzakere etmeyi hedefliyoruz. Dış sınırların korunmasının önemini ve bu amaçla AB fonlarının gerekliliğini vurgulayarak, başlıca menşe ve transit ülkelerle yakın bir şekilde çalışarak yasadışı göçü engellemek istiyoruz. Ayrıca, bölgeler arasında daha fazla yakınlaşma sağlamak üzere uyum politikasının geleceğini şekillendirmeye çalışıyoruz. Son olarak, çiftçi odaklı bir AB tarım politikasının temellerini oluşturmayı hedefliyoruz.

Macaristan’ın rekabetçilik stratejisinin Alman-Fransız büyüme ve rekabetçilik gündeminden ilham aldığı bir sır değil. Dolayısıyla Berlin ve Paris’in Roma ile birlikte Macaristan dönem başkanlığının girişimlerini desteklemesi şaşırtıcı değildir. Rekabetçi bir Avrupa’nın tüm üye devletlerin çıkarlarına hizmet edeceğine inanıyoruz. Macaristan son derece aktif bir AB dönem başkanlığı için hazırlanıyor. İdeolojik anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp Avrupa’nın motorunu çalıştırmanın zamanı geldi. Gelin Avrupa’yı yeniden rekabetçi hale getirelim.”

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Alman sanayisi silah sektörüne yöneliyor

Yayınlanma

Ukrayna savaşının ardından silah endüstrisine tedarik sağlama konusundaki yaygın tabuyu yıkarak askeri teçhizat ve hizmet sektörüne giren Alman şirketlerinin sayısı giderek artıyor.

Financial Times’ta (FT) yer alan haberde, askeri ekipman ve hizmetine yönelik üretim ve yatırımda yaşanan artışa işaret ediliyor. Örneğin motor üreticisi Deutz geçen hafta motosiklet operasyonlarının yanı sıra tank motorları da üretmeyi planladığını açıkladıktan sonra hisseleri yüzde 20’den fazla artış gösterdi.

Mühendislik grubu, Alman ekonomisinin bel kemiği olarak nitelendirilen Mittelstand şirketleri arasında savunma sözleşmeleri yasağını yeniden gözden geçiren ya da sona erdirenler arasında yer alıyor.

Nazi rejimi ile endüstriyel işbirliğinin mirası nedeniyle Alman iş dünyasının bir bölümü uzun süredir savunma sektörüyle ilişki kurmaktan kaçınıyor. Fakat Şubat 2022’den bu yana, lazer üreticisi Trumpf ve bileşen firması Hawe Hydraulik gibi ülkenin mühendislik tedarik zincirindeki bazı kilit oyuncular askeri sözleşmeleri hedeflerine koydu.

Alman ekonomisi: Avrupa’nın iktisadi motoru dağılıyor mu?

“Özgürlüğün gerekirse askeri yollardan savunulması…”

FT’ye konuşan siyaset bilimci ve Alman Dış İlişkiler Konseyi’nin eski direktörü Cathryn Clüver Ashbrook, savunma sektörüne ilişkin uzun süredir devam eden tutumların hızla değiştiğini söyledi ve “Avrupa kıtasında üç yıl süren savaşın ve ağır ekonomik kayıpların ardından Almanya tarihi bir değişim geçirmeye hazır görünüyor,” dedi.

Geçtiğimiz ay Kanada ordusuna 1.500 kamyon sevk etmek üzere yeni bir sözleşme imzaladığını duyuran Daimler, “Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı saldırı savaşı, toplumumuzda özgürlüğün gerekirse askeri yollarla savunulması gerektiği konusundaki farkındalığı kesinlikle artırdı,” dedi.

Alman hükümeti ekonomide zorlanıyor: Hem Berlin’de, hem Brüksel’de gerilim

Savaş sanayisi artık “damgalanmıyor”

Savunma siparişleri üzerindeki yasağını 2022 yılında sona erdiren mühendislik şirketi Hawe Hydraulik’in başkanı Karl Haeusgen, Ukrayna savaşı ve ardından Avrupa’nın askeri harcamalarını artırma yönündeki baskısının savunma sektörü etrafındaki “damgalamayı” azalttığını söyledi.

Haeusgen, “Savunma tedarik zincirinin büyük bir kısmı üç ya da dört yıl öncesine göre tamamen farklı bir imaja sahip,” dedi.

Şirketin eskiden savunma sektörüne tedarik yapmama kuralı vardı, fakat şimdi yönetim kurulu düzeyindeki komitesi, araçlar ve gemiler de dahil olmak üzere askeri ekipmanlarda kullanılabilen valfleri ve pompaları için siparişleri değerlendiriyor.

FT: Alman KOBİ’leri alarm veriyor

“Sivil” üretim askeri üretim ile uyumlulaşıyor

Bu değişim aynı zamanda Alman endüstrisinin Çin’den gelen zayıf talep karşısında toparlanmaya çalıştığı bir döneme de denk geliyor. Gelişen savunma sektörünün aksine, ülkenin otomotiv endüstrisi elektrikli araçlara geçişin zor olduğu bir dönemde büyük çaplı işten çıkarmalar ilan etmek zorunda kaldı.

Alman Dış İlişkiler Konseyi’nden Christian Mölling, Almanya’nın, şirketlerin askeri üretim operasyonlarını sivil üretime dönüştürme ihtiyacıyla karşı karşıya kaldığı soğuk savaşın hemen ardından Avrupa’nın tersi bir durumla karşı karşıya olduğunu savundu.

Mölling, “Askeri dünyada daha verimli olmak için [sivil] üretim kapasitesini, teknolojiyi ve prosedürleri nasıl kullanabileceğinizi yeniden düşünüyorsunuz,” dedi.

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

İşgücü otomotivden savunmaya kayıyor

Dünyanın önde gelen otomotiv tedarikçilerinden biri olan ve 200.000 çalışanı bulunan Continental, kısa bir süre önce yüzlerce çalışanını Alman savunma şirketi Rheinmetall’e transfer etmek üzere bir plan başlatmıştı.

Rheinmetall yöneticilerinden Peter Sebastian Krause o dönemde yaptığı açıklamada Continental çalışanlarının şirkete “son derece değerli” beceriler kazandıracağını söylemişti.

Müşterileri arasında çip üretim ekipmanı şirketi ASML de dahil olmak üzere yarı iletken endüstrisi bulunan lazer üreticisi Trumpf, savunma sektörüne tedarik yasağını kaldırmayı düşünen bir başka şirket. 

Şirketin lazerleri Çin de dahil olmak üzere ihracat kısıtlamalarına tabi çünkü Alman hükümeti bunları hem sivil hem de askeri uygulamaları olan “çift kullanımlı” olarak değerlendiriyor.

Şirketin lazer operasyonları başkanı Hagen Zimer, savunma şirketlerinin şirketin lazerlerinin insansız hava araçlarını düşürmek gibi askeri kullanımlarına ilgi gösterdiğini söyledi. FT’ye verdiği demeçte lazerin güçlü bir savunma aracı olabileceğini belirten Zimer, bu teknoloji olmadan “savaş bölgelerinde 200 insansız hava aracından oluşan çok yönlü bir saldırıya karşı savunma yapmanın mümkün olmadığını” sözlerine ekledi.

Almanya’da sanayisizleşme tartışmaları üzerine bir değerlendirme

Lufthansa da askeri sanayiye adım attı

Havayolu grubunun yüzde yüz iştiraki olan ve aktif küresel filonun yaklaşık beşte birine hizmet veren Lufthansa Technik, geçen yıl resmi olarak bir askeri uçak servis bölümü kurdu. Hızla büyüyen bir iş kolu haline gelen birim, Almanya’nın Chinook helikopterlerinin ve F-35 savaş uçaklarının bakımına yardımcı olacak.

Lufthansa Technik yöneticisi Michael von Puttkamer, “Alman hükümetiyle olan ilişkimize dayanarak 2019’da savunmaya daha büyük bir adım atmaya karar verdik,” dedi ve askeri yeniden yapılandırılmaya ayrılan 100 milyar avroluk fonun “sektöre daha fazla adım atmak için bir fırsat olduğunu” sözlerine ekledi.

Puttkamer, “Savunmaya adım atmanın sadece büyük bir iş fırsatı değil, aynı zamanda Alman silahlı kuvvetlerimizin ülkemizi savunabilmesini desteklemek olduğunu düşünüyoruz,” dedi.

Tank parçaları üreticisi Renk’in CEO’su Susanne Wiegand, Almanya’da sivil ve savunma imalat sektörleri arasında artan “sinerjinin” her iki tarafa da fayda sağlayabileceğini söyledi.

Wiegand, “Bu, teknolojiyi daha da geliştirmenin harika bir yolu. Yenilikler askeri dünyadan geliyor ve sivil uygulamalara doğru yol alıyor ve bunun tersi de geçerli,” ifadelerini kullandı.

BASF CEO’su: Sanayinin AB ekonomisindeki payı küçülecek

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English