Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

‘Xi-Biden görüşmesi oyun değiştirici nitelikte değil, ancak yine de önemli’

Yayınlanma

İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ASEAN Merkezi Başkanı Sibel Karabel, San Francisco’daki APEC Zirvesi’nde gerçekleşen Xi-Biden görüşmesini Harici’ye değerlendirdi: “İki dünya gücünün açık, diplomatik ilişki kurması sadece Çin ve ABD için değil, tüm dünya için önemli.”

ABD Başkanı Joe Biden ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping arasında uzun süredir merakla beklenen görüşme gerçekleşti. İkili kameralara samimi pozlar verdi. Başkanlar arası temas ve askeri iletişimin yeniden başlatılması konusunda anlaşıldı. Ancak bu ilerlemeye rağmen Biden’ın, gazetecilere yaptığı açıklamada Xi’nin “bir diktatör olduğu yönündeki görüşünü değiştirmediğini” söylemesi kamuoyunda tepki çekti.

Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) Zirvesi vesilesiyle çarşamba günü San Francisco’nun dışındaki tarihi Filoli kır evinde bir araya gelen ABD Başkan Joe Biden ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping dört saatten fazla bir süre görüştü.

Liderler, yasadışı fentanil üretiminin engellenmesi, askerden askere iletişimin yeniden başlatılması ve başkanlık hattı açılması da dahil olmak üzere birçok alanda anlaşmaya vardılar. Ayrıca yapay zeka konusunda hükümetler arası diyaloğa girme ve iki ülke arasında doğrudan uçuşlar ekleme konusunda da anlaştıkları kaydedildi.

Uzmanlara göre en önemli gelişme iki hükümetin, dönemin Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Ağustos 2022’de Tayvan’ı ziyaret etmesinin ardından Çin’in kesmiş olduğu askeri temasları yeniden başlatma kararı alması.

APEC kapsamında gerçekleşen Xi-Biden zirvesini Harici’ye yorumlayan İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Üyesi ASEAN Merkezi Başkanı Sibel Karabel, görüşmeden önceki konjonktüre, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri ilişkileri bağlamında masada yer alması beklenen temel başlıklara ve görüşme sonrası bu başlıkların ne tarz bir yola evrildiğine bakarak bir değerlendirme yapmanın daha sağlıklı olacağını ifade etti.

Trump dönemi ve Biden dönemi

Karabel, iki liderin geçen yıl Bali’de gerçekleşen buluşmasıyla, bu yılki görüşmesini karşılaştırdı:

“İki lider ilk kez geçen sene kasım ayında Bali’deki G20 Zirvesi’nde bir araya gelmişti. Xi Jinping’in ABD’ye önceki ziyareti Trump dönemindeydi. Hatırlarsak Florida’da görüşmüşlerdi. Her iki ortamı kıyasladığımız vakit, APEC zirvesindeki ortamın çok daha resmi bir ortam olduğunu görüyoruz. Xi ve Trump’ın görüşmesi her ne kadar resmi olsa da APEC Zirvesi’ne kıyasla daha farklı bir ortamda gerçekleşmişti ve o dönemde ticaret savaşları tırnak içinde çok fazla gündemdeydi ve şimdiki yeni çatışma alanları, örneğin Ukrayna, gündemde yoktu. Şimdi ise genel jeopolitik konjonktüre baktığımız vakit, Ukrayna, Filistin-İsrail savaşı gibi bir takım farklı gündemlerin de eklendiğini görüyoruz.

Bunun dışında ayrıca Trump döneminden Biden yönetimine kalan yaklaşık 370 milyar dolarlık tarifelerin Biden yönetimi tarafından kaldırılmadığını görüyoruz. Biden yönetiminin Çin’le ilişkilerine özellikle teknolojik rekabette baskı kurması öne çıkıyor. Özellikle de yarı iletkenlerle ilgili. Çin’in ileri teknolojiye erişimine yönelik yeni kısıtlamalar 16 Kasım 2023 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi.”

Görüşme öncesi sıcak gündemler

Sibel Karabel, görüşme öncesi iki ülke arasında öne çıkan çatışma noktalarını şöyle sıraladı:

“Hali hazırda aslında görüşmeyi değerlendirmeden önce Amerika Birleşik Devletleri ve Çin ilişkilerindeki temel noktalara da değinmemiz gerekiyor. Bu iki önemli nokta, Trump yönetiminden kalan tarifeler ve ABD’nin özellikle Japonya, Güney Kore, Tayvan ve hatta Hollanda’yı da içine alan bir yarı iletkenlerde tedarik zinciri birliği kurmaya çalışması. Yani ABD’nin Çin’in bu ileri teknolojilerdeki erişimini engellemeye ve kısıtlamaya yönelik hamleleri.

Bunun dışında Tayvan hadisesi çok önemli. Pekin’in bu konudaki tek Çin politikasının geri dönülemez olacağı aşikar. Tayvan Çin’in kırmızı çizgisi. ABD Başkanı Biden’ın ise bu konudaki gaflarını biliyoruz. İkili ilişkilerde en önemli kırılma noktası dönemin Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Ağustos 2022’deki Tayvan ziyareti oldu. Bu ziyaret sonrasında Çin’in, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu görüşmede aslında ihtiyatla üzerinde durduğu, askeri iletişimi tek taraflı kestiğini açıklaması çok önemli bir noktaydı.

Bunun dışında yapay zekayla ilgili uluslararası standartlaşma ve normların geliştirilmesiyle ilgili konuların masada olması bekleniyordu. Ayrıca narkotikle ilgili özellikle yasadışı fentanil satışı ile ilgili konuların konuşulması bekleniyordu.

Şimdi bu genel çerçevede jeopolitik denklemi de göz önünde bulundurduğumuzda, bu noktadaki ilişkiler bağlamında bu görüşmenin yön değiştirici, oyun değiştirici olacağını beklemek makul bir bekleyiş değil. Ancak, bu saydığımız maddelerle ilgili özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin pek çok girişimi oldu.

Son dönemde Blinken’dan Jake Sullivan’a, Lloyd Austin’e kadar üst düzet ABD’li siyasetçiler uğraştı. Özellikle Austin, Çin Savunma Bakanı ile görüşmek istemiş ancak Çin tarafından bir yanıt gelmemişti. ABD bir yandan yarı iletkenler ve farklı spesifik alanlarda Çin’i çevrelemeye yönelik özellikle Asya Pasifik müttefikleriyle birlikte hamleler yapıyor. Ancak diğer taraftan diplomatik kanalları açık tutma konusunda, özellikle bu askeri iletişim konusunda bir çaba olduğunu görüyoruz.

Baktığımız zaman Çin’in de bu diplomatik hamlelere karşı açık olduğu ve açık olacağı imasını çıkarabiliyoruz yapılan konuşmalardan. Kapalı kapılar arar ardında olan görüşmeler ve basına açık olan görüşmeler önemli. Bu görüşmelerden bahsettiğimiz çerçevede neler elde edildi? Buna bakmak gerekiyor.”

Anlaşmaya varılan başlıklar

Karabel, Xi ve Biden’ın görüşmesinde öne çıkan anlaşma noktalarını ise şöyle sıraladı:

“En önemlisi karşılıklı askeri irtibatın yani iletişimin yeniden sağlanacak olması. Karşılıklı savunma koordinasyonu, çalışma grubu ve konsültasyon anlaşması deniyor. Konsültasyon anlaşmasının yürürlüğe sokulması ve savunma bakanları düzeyinde askeri irtibatın sağlanacak olması en önemlisi.

Önemli beklentilerden bir diğer bu fentanil gibi uyuşturucu maddeleriyle. Bir takım yasal mekanizmaların tekrar gözden geçirileceği belirtiliyor. Bu gerçekten önemli.

Ayrıca iki taraf için önemli konulardan bir tanesi yapay zekayla ilgili. Yapay zekanın standartlaştırılması konusunda çalışmalar var. Bu konuda rekabetin işte devam etmesi ve yönetilmesiyle ilgili konuşulmaların olduğu belirtiliyor.”

Liderlerden, ‘rekabeti uygun bir şekilde yönetme’ mesajı

Öte yandan bu gelişmelere rağmen iki lider tarafından ortak bir bildiri yayınlanmadığına dikkat çeken Sibel Karabel şöyle devam etti:

“Xi Jinping’in büyük çokuluslu şirketlerin yöneticileriyle katıldığı yemek resepsiyonunda yaptığı konuşma önemliydi. O konuşmaya baktığımız zaman, Çin’in Soğuk Savaş mantalitesine kesinlikle sahip olmadığı ve belirli bir hegemonya peşinde olmadığı yönünde vurgular var. Burada Xi’nin önemli bir mesajı daha var. Her iki taraf birbirini ya da bir taraf diğerini tehdit olarak görürse, burada aslında zımni bir gönderme var, istenmeyecek sonuçlarla karşılaşılabileceği mesajı verdi. Aslında Çin’in doğrudan hem diplomatik kanalları açık tutacağı hem de ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi noktasında açık ve net bir tavrı olduğunu belirtmiş oluyor. Xi’nin konuşmasında, farklılıklara rağmen her iki ülkenin de birbirine ket vurmadan yükselebileceği mesajı vardı. Bu da önemli.

Biden ve diğer ABD’li üst düzey temsilciler tarafından verilen mesajların içeriğine bakıldığı ise şu görülüyor, bir rekabet var, ancak bu rekabetin çatışmaya gitmemesi için yönetilmesi gerekiyor.”

‘Sadece iki ülkeyi değil, tüm dünyayı ilgilendiriyor’

Sonuç olarak zirvenin öneminin anlaşılması için başta masada olması muhtemel konu başlıklarıyla masada olanların ve konuşulanların kıyaslanması gerektiğine işaret eden Karabel, bu görüşmenin ‘büyük bir oyun değiştirici’ nitelikte olmadığını söyledi. Ancak en azından, Biden ve diğer liderlerin dediği gibi, “karşılıklı olarak iletişim kanallarının açık olması, diplomasinin yürütülmesi” açısından önemli olduğunu belirtti.

Bunun rekabet olmayacağı anlamına gelmediğini, hatta aksine rekabetin devam edeceğini söyleyen Karabel, “önemli olan rekabetin iyi yönetilmesi ve özellikle Xi’nin vurguladığı Soğuk Savaş mantalitesinin dışında bir rekabetin yürütülmesi” dedi.

Kavramsal olarak ilişkide bir fikir birliği dinamiğinin mevcut göründüğünü ifade eden Karabel, “hassas kırmızı noktaların ihlal edilmemesinin” yapısal olarak ilişkinin dinamiklerinin daha uygun ilerlemesi için “şart” olduğunu vurguladı.

Karabel değerlendirmesini şöyle tamamladı: “İki dünya gücü arasındaki bu noktalar çok önemli. Çünkü bu ilişki sadece Çin ve ABD’yi ilgilendirmiyor. Karşılıklı küresel bağımlılığı da dikkate aldığımız vakit diğer tüm ülkeleri de ilgilendiren bir ilişki ağı mevcut. Dolayısıyla bu görüşme olumlu olarak nitelendirilebilir. En azından ikili ilişkilerin gelişmeye açık olduğu söylenebilir. Sonuçları itibariyle belirle anlaşmaya varılan alanlarda eylem bakımdan nasıl ilerleneceği de dikkate alınmalı.

DİPLOMASİ

Bulgaristan Gazprom’dan 400 milyon avro talep ediyor

Yayınlanma

Bulgaristan devlet doğalgaz şirketi Bulgargas, Rus doğalgaz tekeli Gazprom Export-Import’tan Nisan 2022 sonunda doğalgaz tedarikinin durdurulması nedeniyle 400 milyon avrodan fazla tazminat talep ediyor.

Gazprom, Ukrayna’da savaşın başlamasının ardından ülkenin Rus gazı için ruble cinsinden ödeme yapmayı reddetmesinin ardından Bulgaristan’a tedariki durdurmuştu. Bulgaristan şimdi doğrudan Gazprom’dan tazminat talep ediyor.

“Rus şirketinin tazminat talebini gönüllü olarak çözmesi için bir aylık bir süresi olacak. Anlaşma sağlanamazsa Paris’te tahkim davası açılacak,” diyen Enerji Bakanı Vladimir Malinov, 400 milyon avroluk zararın uluslararası hukuk firmaları tarafından hazırlanan hukuki ve mali analizler sonucunda hesaplandığını kaydetti.

Bakan, önceki Bulgar hükümetlerinin Gazprom’a karşı talepte bulunma konusunda “kabul edilemez” iki yıllık bir gecikmeye izin verdiklerini de sözlerine ekledi.

Nisan 2022’de Gazprom, Polonya ile birlikte Bulgaristan’ın da Rusya gazının bedelini ruble olarak ödemeyi reddetmesi üzerine, o dönemde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in gazın bedelinin ruble olarak ödenmesi gerektiği yönündeki kararını gerekçe göstererek Bulgaristan’a gaz sevkiyatını durdurmuştu. Sofya, sözleşmede ABD dolarına atıfta bulunulduğunu öne sürüyor.

Daha sonra Bulgaristan, Rusya doğalgazına karşı yeni adımlar atmaya karar verdi. Geçen ekim ayında ülke, Gazprom tarafından ödenmek üzere Bulgaristan’dan geçen Rus gazına ek bir enerji vergisi getirmeye karar verdi.

Macaristan ve Sırbistan, Bulgaristan üzerinden Orta Avrupa’ya giren Rus gazının fiyatında önemli bir artışa yol açacağı için buna şiddetle itiraz etti.

Aralık ayında, Bulgaristan’ın Schengen’e hava ve deniz yoluyla katılması için müzakereler devam ederken Bulgar hükümeti bu fikirden vazgeçti. Macaristan ise Bulgaristan’ın üyeliğini veto etmekle tehdit etti.

Mart 2024’te GERB lideri ve eski başbakan Boyko Borissov, gaz vergisinin getirilmesinin, Bulgaristan’ın Schengen bölgesine katılımı üzerindeki vetosunu kaldırması için Avusturya’ya baskı yapmak için bir araç olduğunu söyledi.

1 Ocak 2025’ten itibaren Gazprom’un Ukrayna ile olan sözleşmelerinin sona erecek olması nedeniyle Bulgaristan, Türk Akımı üzerinden Rus gazı ithalatı için tek güzergah olacak.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

UAD’de İsrail’e “yalancı” protestosu

Yayınlanma

İsrail’in avukatları, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) duruşmasında Gazze savaşının trajik olduğunu ancak soykırım yapılmadığını iddia ederken protesto edildi.

İsrail’in Refah’ta başlattığı saldırıların Gazzelilerin haklarını geri dönülmez şekilde ihlal ettiği gerekçesiyle Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, UAD’nin acil şekilde yeni tedbirlere hükmetmesine ilişkin talepleri Divan’da ele alındı.

Lahey merkezli UAD’de Güney Afrika’nın yeni ihtiyati tedbir talepleriyle ilgili ikinci ve son günü olan duruşmalarda İsrail tarafı savunmasını yaptı.

Duruşmada İsrail adına söz alan Uluslararası Hukuktan sorumlu Başsavcı Yardımcısı Gilad Noam, Divan’dan gelen duruşma kararını 13 Mayıs’ta öğrendiklerini ve kısa süre içerisinde kendilerinin ve avukatlarının yeterince hazırlanacak vakit bulamadıklarını ifade etti.

Noam, Güney Afrika’nın iddialarının yersiz olduğunu savunarak “Bir kez daha belirtmek zorundayım ki trajik bir savaş yaşanıyor ancak ortada bir soykırım yok” iddiasında bulundu.

Konuşmasını, Güney Afrika’nın iddiaları yanıtlamak yerine Hamas’ın saldırılarını anlatarak sürdüren Noam, Hamas’ın elindeki rehinelerin çok kötü şartlarda tutulduğunu öne sürdü.

İsrail’in rehineleri kurtarmak için harekete geçtiğini ileri süren Noam, “Her devlet böyle yapardı” iddiasında bulundu.

Noam, Gazze için İsrail’in farklı planları olduğunu belirterek, “Hamas’ın olmadığı, Filistin ve İsraillilerin barış içinde yaşadığı bir Gazze” istediklerini savundu.

UAD Refah için acil tedbirleri görüşecek

BM’yi yok saydı

Noam, Güney Afrika’nın iddialarını desteklemek için kullandığı BM kurum ve kuruluşlarının belge ve delillerinin “inandırıcı kanıtlar” olmadığı savunmasını yaptı.

Gazze’de öldürüldüğü iddia edilen sivillere ilişkin kimlik bilgilerinin sahte olduğunu ileri süren Noam, “Hiçbir devlet hatasız değildir. Her sivil kayıp bir trajedidir ancak bu tek başına hukuka aykırı hareket edildiğini kanıtlamaz” savunmasında bulundu.

Noam’ın ardından kürsüye çıkan İsrail Dışişleri Bakanlığı baş hukuk müşaviri yardımcısı Tamar Kaplan-Tourgeman, Kerem Şalom kapısının İsrail’in egemenliğindeki topraklarda yer aldığını savunarak, İsrail’in insani yardımların geçişinin artması ve sivillerin zarar görmemesi için gerekli tüm çabaları gösterdiğini iddia etti.

Tourgeman, hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin çektiği acılardan Hamas’ı sorumlu tutarak “Bu savaşın trajik olduğuna ve her iki tarafa da büyük acılara mal olduğuna şüphe yok, ancak bunu Hamas yaptı” dedi.

Hamas’ın hastaneleri kullandığını iddia eden Tourgeman, İsrail askerlerinin hastanelerdeki operasyonlarında hiçbir sağlık çalışanının etkilenmediğini veya zarar görmediğini ileri sürdü.

Tourgeman, Güney Afrika’ın ek tedbir taleplerinin dayanaktan yoksun olduğunu gerekçesiyle tamamının reddedilmesini istedi.

“Yalancılar!”

Tourgeman sözlerini sonlandırmak üzereyken Divan’da üst katta bulunan izleyicilerden birisi İsrail hukuk heyetine “Yalancılar, yalancılar!” diye bağırdı. Bunun üzerine mahkemenin canlı yayınına ara verildi. Protestocu Divan’dan çıkarıldıktan sonra yayın tekrar açıldı.

Duruşma sonlanmadan önce Divan’ın Alman Yargıcı Georg Nolte, İsrail tarafının özellikle Refah’ta sıkışan sivillere yönelik insani yardımı nasıl ulaştırdıklarını daha detaylı anlatmasını talep etti. Divan Başkanı Lübnanlı Yargıç Nawaf Salam, İsrail’in yarın akşam yerel saatle 18.00’e kadar Yargıç Nolte’nin sorusuna ilişkin beyanlarını yazılı olarak Divan’a sunmasını istedi.

Divan hakimleri tedbir talebine ilişkin müzakerelere başladı. Kararın birkaç hafta içerisinde açıklanması bekleniyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Firari Rus sermayedar Hodorkovskiy: Batı savaşı kaybediyor

Yayınlanma

Rusya’da vergi kaçakçılığı ve dolandırıcılıktan hüküm giyen eski Yukos enerji şirketinin patronu Mihail Hodorkovskiy, X (eski adıyla Twitter) hesabından yaptığı paylaşımda Batı’nın Ukrayna’daki savaşı kaybettiğini söyledi.

Katıldığı bir etkinlikte yaptığı konuşmayı paylaşan Hodorkovskiy, “Mevcut çabalar Ukrayna’nın kilit bölgelerinin önümüzdeki 2 yıl içinde (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin’in eline geçmesini engellemeye yetmiyor. Putin, savaş için yılda yaklaşık 120 milyar dolar, Rusya’nın 2,2 trilyon dolarlık GSYİH’sinin yüzde 5,4’ünü harcıyor,” dedi.

Avrupa Birliği’nin (AB) Ukrayna’ya iki yıl boyunca yaptığı yardımın 88 milyar dolar tutarında, yani birliğin GSYİH’sinin yaklaşık yüzde 0,25’i olduğunu kaydeden Hodorkovkiy, şöyle devam etti:

“Bu da, ABD’nin katkısını da dahil edersek, Putin’in Batı’yı en az 2,5’e 1 oranında geride bıraktığı anlamına geliyor. Bu yıl ABD desteği olmadan bu oran 4’e 1’e yükseliyor. Savaş başladığında Rusya’nın 142 milyonluk nüfusuna karşılık Ukrayna’nın 40 milyonluk nüfusu vardı, bu yaklaşık 3,5’a 1’lik bir oran. Şimdi, iki yıl sonra, bu oran 7’ye 1. Yine de Ukrayna’nın savaşmaya devam etmesini talep ediyoruz. Peki neyle savaşacaklar? Bu gidişle Harkov bu yıl içinde, Odessa ise gelecek yıl düşecek. Ukrayna 2026 yılına kadar sadece küçük çaplı bir partizan direnişini sürdürebilecek durumda olacak, ki bu en iyi senaryo.”

Polonya birliklerinin NATO’nun bir parçası olarak Ukrayna’ya girmesi halinde Lviv’in korunacağını, Ukrayna ordusunun tüm zorluklara rağmen savaşı sürdürmesinin daha iyimser bir senaryo olduğunu belirten Hodorkovskiy, şu ifadeleri kullandı:

“Müttefiklerinin desteği olmadan Ukrayna’nın işgali sonsuza kadar püskürtmesi beklenemez. Putin kesinlikle kendi müttefiklerinin desteğine sahip. Xi Jinping, Çin-Rus işbirliğinin sınırı olmadığını söyledi. Putin’in toprağa ihtiyacı olmadığını akılda tutmak önemli. Putin’in iç hedefleri için bir savaşa ihtiyacı var. Ve zayıf bir Batı onun için harika bir hedef.”

Ukrayna’da kamuoyu yoklaması: Rusya ile müzakereleri destekleyenlerin oranı yüzde 72’ye yükseldi

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English