Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

YPG’den HTŞ’ye “bayrak” adımı

Yayınlanma

PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD ve onun silahlı gücü YPG, Esad yönetimini devirip Şam’da yönetimi devralan Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) değiştirdiği Suriye’nin bayrağını kendi denetimindeki kamu binalarına asılması emrini verdi.

Ana omurgasını PYD’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Suriye’nin kuzeyinde denetimi altına tuttuğu bölgelerde kurum binalarına “Suriye muhalefeti bayrağının” asılması emrini verdi. Rudaw’da yer alan habere göre SDG, söz konusu bayrağın “Suriye halkının özgürlük, onur ve ulusal birlik umutlarını temsil ettiğini” söyledi.

PYD Başkanlık Konseyi üyesi Salih Müslim de daha önce HTŞ ile diyaloğa açık olduklarını belirtmiş ve “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti.

Şam’da yönetimi devralan HTŞ, savaş sırasında Suriyeli muhalif örgütlerin kullandığı bayrağı Suriye’nin resmi bayrağı ile değiştirmişti. Devir teslimin yapıldığı kurumlarda HTŞ, söz konusu bayrağın yanında tevhid bayrağı da asıyor.

Suriye muhalefetinin sahiplendiği bayrak Fransız mandası altında yeni kurulan Suriye Cumhuriyeti’nin bayrağı olarak 1930 anayasası ile kabul edilmişti.

ORTADOĞU

Gazze’de “ateşkes” diplomasisi hızlandı: Masada “Hamassız Gazze” planı var

Yayınlanma

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Gazze’de olası ateşkes ve esir takası gündemiyle İsrail’e gitti, ardından Mısır ve Katar’ı ziyaret edecek.

The Times of Israel gazetesinin haberinde, Sullivan’ın İsrail Başbakanı Netanyahu ve diğer yetkililerle yaptığı görüşmenin 20 Ocak’ta görevi devredecek olan Joe Biden yönetiminin Gazze’de esir takası ve ateşkese varılması için yaptığı son hamle olduğu değerlendirmesinde bulunuldu.

İsrail Başbakanlık Ofisinden yayınlanan fotoğraflarda, Sullivan ile Netanyahu arasındaki görüşmede üst düzey bakanların yanı sıra İsrail İç İstihbarat Teşkilatı Şin-Bet (Şabak) Başkanı Ronen Bar, Dış İstihbarat Teşkilatı Mossad Direktörü David Barnea ve Esirler ve Kayıplar Dosyası Koordinatörü Gal Hirsch’in de hazır bulunduğu görüldü.

Bölgedeki Batılı bir diplomat Reuters’a İsrail’in Filistinli militan Hamas grubuyla bir anlaşmaya varmak üzere olduğunu ancak bunun kapsamının sınırlı olacağını, sadece birkaç rehinenin serbest bırakılmasını ve çatışmalara kısa bir ara verilmesini içereceğini söyledi.

Müzakere edilen ateşkes, Mısır’ın “Hamassız Gazze” planına dayanıyor.

Plan başlangıçta bir ya da iki ay sürecek bir ateşkes ve rehinelerin kademeli olarak serbest bırakılmasını öngörüyor. Eş zamanlı olarak “sahada askeri baskı olmaksızın daha kapsamlı ve uzun müzakereler yapılması düşünülüyor. Mısırlı yetkililer ateşkes başladıktan sonra Hamas’a yaşayan rehinelerin listesini vermesi için birkaç günlük bir süre tanınmasını talep edecek. Plana göre ayrıca Mısır ve Gazze arasındaki Refah Sınır Kapısı, Filistin Yönetimi’nin gözetiminde ve Mısır’ın denetiminde hızlı bir şekilde yeniden faaliyete geçecek.

İsrail’e, Mısır’a geçiş yapan kişilere veto hakkı verilecek ve Kahire, Hamas’ın “önümüzdeki dönemde” ne sınır kapısını ne de Gazze Şeridi’ni kontrol etmesine izin verilmeyeceğine dair Filistin tarafından taahhüt alınacağını garanti edecek.

Hamas’ın bu plana Gazze’nin yönetiminin yerel Filistinlilerden oluşacak bir komisyona devredilmesi şartıyla onay verdiği biliniyor.

Mısırlı yetkililer planı İsrail’e de iletti.  Şin-Bet Direktörü Ronen Bar ile Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin iki gün önce Mısır’daydı. İsrail dış istihbarat teşkilatı Mossad Direktörü David Barnea’nın ise Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile Doha’da bir araya geldiği belirtiliyor.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz ise telefonda görüştüğü ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin’e ABD vatandaşı esirler de dahil olmak üzere esirlerin serbest kalmasını sağlayacak bir anlaşma için “şans olduğunu” söyledi. Katz, 4 Aralık’ta da benzer şekilde, “Bu sefer Hamas ile gerçekten bir esir takası yapma şansımız var” açıklamasında bulunmuştu.

ABD Başkanı Donald Trump, 20 Ocak’ta görevi Joe Biden’dan devralmadan önce Hamas’ın Gazze’de tuttuğu rehineleri serbest bırakmasını istemiş “aksi taktirde Ortadoğu cehenneme döner” tehdidinde bulunmuştu.

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu da dün akşam Gazze’de derhal kapsayıcı ve kalıcı ateşkes ile esirlerin koşulsuz serbest bırakılması talep edilen karar tasarısını kabul etti. Filistin tarafından sunulan tasarı, 193 üyeli BM Genel Kurulu’nda yapılan oylamada 9 “hayır” ve 13 “çekimser” oyuna karşı 158 “evet” oyuyla kabul edildi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İran’dan İsrail’in Suriye işgaline karşı birlik çağrısı

Yayınlanma

Abbas Irakçi

İsrail, Suriye ile olan tampon bölgeyi işgalinin “geçici olduğunu” iddia ederken İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, İsrail’in Suriye’deki saldırılarına karşı bölge ülkelerine işbirliği çağrısı yaptı.

Suriye’de 27 Kasım’da şiddetlenen çatışmaların ardından 8 Aralık’ta Esad yönetiminin çökmesiyle eş zamanlı, İsrail ordusu Suriye’ye saldırılarını artırdı.  Suriye ordusundan kalan askeri altyapı ve imkanları imha etmeye başlayan İsrail ordusu, Suriye toprağı olan Golan Tepeleri’ndeki işgalini genişletti. Golan Tepeleri civarındaki tampon bölgeye giren İsrail ordusu, işgali daha ileriye taşıyarak başkent Şam’ın 25 kilometre yakınlarına kadar sokuldu.

Esad yönetiminin devrilmesi üzerine yönetimi devralan Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) İsrail’in saldırıları karşısında sessiz kalması dikkat çekiyor. Channel 4 News’e konuşan HTŞ sözcüsü Ubeyde Arnavut’a İsrail’in son hava saldırıları hakkındaki düşünceleri soruldu. Arnavut, “Bizim önceliğimiz güvenliği ve hizmetleri yeniden tesis etmek, kurumlarda sivil yaşamı canlandırmak. Fırınları, elektriği, suyu ve iletişimi yeniden tesis etmek için günlük yaşamın acil sorunlarını çözmek, bu nedenle önceliğimiz bu hizmetleri sunmak” dedi. Muhabirin “İsrail’in bu ülkedeki 300 tesisi vurması hakkında dürüstçe söyleyecek bir şeyiniz olmadığını mı söylüyorsunuz” sorusu üzerine ise Arnavut “Hiç şüpheniz olmasın. Herkesin yeni Suriye’nin egemenliğine saygı göstermesini istiyoruz, bu nokta bizim için çok önemli” ifadeleriyle doğrudan İsrail’i hedef almaktan kaçınan genel bir değerlendirme yaptı.

İşgallerle ilgili İsrail Başbakanlığından yapılan açıklamada ise Baas yönetiminin çöküşünün “İsrail ile sınır ve tampon bölgede boşluk yarattığı” öne sürülerek, İsrail’in işgal altındaki Golan Tepeleri’nden “7 Ekim benzeri bir saldırıya izin vermeyeceği” belirtildi. Açıklamada, İsrail’in tampon bölge ve sınırına yakın stratejik noktalardaki işgalinin de “1974 anlaşmasına bağlı bir güç kurulana kadar geçici olduğu” iddia edildi.

ABD de İsrail işgalin geçici olduğunu ileri sürüyor. İran ise işgale karşı bölge ülkelerine çağrı yaptı.

İran Dışişleri Bakanı Irakçi, X platformunda yaptığı paylaşımda şunları kaydetti: “İsrail rejimi, Suriye’de neredeyse tüm savunma ve sivil altyapıyı yok etti. Bu rejim, 1974 yılı anlaşmasını ve BM Güvenlik Konseyi’nin 350 sayılı kararını ihlal ederek Suriye’nin daha fazla toprağını işgal etti.”

Irakçi, BM Güvenlik Konseyi’nin yasa dışı saldırıların durdurulmasındaki temel sorumluluğunu üstlenemediğine dikkat çekerek, “ABD’nin engellemeleri nedeniyle Güvenlik Konseyi, eli kolu bağlı bir izleyici haline gelmiştir” dedi.

Irakçi, Suriye’nin komşuları, Arap ve İslam dünyası ve hatta Birleşmiş Milletler üyelerinden uluslararası hukukun temel ilkelerine ve BM Şartı’na önem veren hiçbir ülkenin bu duruma kayıtsız kalamayacağını belirterek “Saldırıları durdurmak ve Suriye’nin yıkımını önlemek için bölge ülkelerinin hızlı bir şekilde birlik olması ve etkili bir şekilde harekete geçmesi gereklidir” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Esad’dan sonra Kıbrıs: İngilizler şimdilik rahat bir nefes aldı

Yayınlanma

Yazar

6 Aralık günü Daily Telegraph gazetesi, Birleşik Krallık yetkililerinin Cebelitarık ve Kıbrıslı muhatapları ile bir “acil durum” toplantısı yaptığını yazdı.

Muhafazakâr eğilimli gazetenin iddiasında göre, acil toplantının gündemi, Britanya’nın Cebelitarık ve Kıbrıs’ta bulunan “gemen üs alanlarına” yönelik “potansiyel Rus tehdidi” idi.

1960’ta bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması üzerine adanın İngiliz yetkisi altında kalan kısımlarında, yani Ağrotur ve Dikelya’da iki askeri üs bulunuyor. Aynı durum, “Britanya Güçler Cebelitarık” için de geçerli. Bunlar, Birleşik Krallık’ın, sayısı 14’ü bulan “denizaşırı toprakları” arasında yer alıyor.

Habere göre görüşmeler, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Rus güçlerinin Ukrayna’ya Britanya’nın Storm Shadow füzeleri gibi uzun menzilli füzeler sağlayan ülkelerdeki tesisleri hedef alabileceği yönündeki son uyarısının ardından gerçekleşti.

Londra’ya göre “acil durum toplantıları” standart protokoldü

Görüşmeler hakkında bilgi sahibi bir kaynak gazeteye yaptığı açıklamada, “Kıbrıs ve Cebelitarık’taki egemen İngiliz üslerindeki tehdit seviyesini incelemek üzere oldukça önemli bazı toplantılar yapıldı,” dedi.

Kaynak, bu üsler gibi denizaşırı İngiliz çıkarlarının Birleşik Krallık’ın kendisine kıyasla daha savunmasız görüldüğünü de sözlerine ekledi.

“Kıbrıs bir saldırıya çok daha açık durumda. Rusya, İran üzerinden Hizbullah’ı ya da başka bir vekil grubu silahlandırarak bir saldırı başlatabilir. Endişelerden biri de Husilerin saldırılar düzenlemek üzere silahlandırılması ve Kıbrıs’a yakın olmalarıdır,” diye devam eden kaynak, son dönemde Amerikan üslerine yönelik insansız hava aracı saldırılarının da endişe kaynağı olduğunu belirtti.

Endişe verici görüşmelere rağmen, Birleşik Krallık hükümet kaynakları toplantıların aciliyetinin tonunu düşürerek, bunları “güvenlik önlemlerinin gözden geçirilmesi için standart protokol” olarak tanımladı.

Kıbrıs ve Cebelitarık’taki İngiliz üslerinde ya da Birleşik Krallık’ın kendi içinde genel güvenlik duruşunda herhangi bir değişiklik yapılmadığını vurguladılar.

Şu anda Kıbrıs ve Cebelitarık’taki üsler için tehdit seviyesi, beş güvenlik alarm seviyesinden üçüncüsü olan “önemli” olarak kalmaya devam ediyor. Bu sınıflandırma, bir saldırının “olası” görüldüğü fakat yakın olmadığı anlamına geliyor.

İngiliz hükümetinin, Hint Okyanusundaki Britanya denizaşırı toprağı Chagos Adalarının Mauritius’a devredilmesi anlaşmasını onaylamasının ardından Cebelitarık ve Kıbrıs’ın da akıbeti merak ediliyordu.

Ada’daki İngiliz üsleri Lübnan, Suriye ve Gazze’de kullanılıyor

Kıbrıs’taki RAF Akrotiri gibi İngiliz üsleri, Orta Doğu’daki faaliyetlerin izlenmesi ve Akdeniz’deki misyonların desteklenmesi de dâhil olmak üzere bölgedeki operasyonlar için oldukça önemli.

Bu “misyonlar” arasında İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik işgal faaliyetlerine verilen lojistik ve istihbarat desteği de yer alıyor. Gazze işgali başladığından bu yana Kıbrıs’taki İngiliz üslerinden kalkan uçaklar yüzlerce gözetim uçuşu yaptı.

Bunun da ötesinde, Declassified’ın ortaya çıkardığı üzere, Amerikan Özel Kuvvetleri de Kıbrıs’taki İngiliz üsleri üzerinden İsrail’e gidiyor.

Dahası, Yemen’deki Husi hedeflerine saldırı için de RAF Akrotiri’nin kullanıldığı öne sürülmüş ve bu iddia Kıbrıs’ta protestolara neden olmuştu.

Ada’daki İngiliz üsleri, IŞİD’e karşı operasyonlar içinde kullanılmıştı.

Benzer şekilde Cebelitarık da deniz yollarının güvenliğinin sağlanması ve stratejik bir donanma merkezi olarak kritik bir rol oynuyor.

Birleşik Krallık hükümeti bu tartışmaların rutin önlemlerin bir parçası olduğunu savunsa da, Moskova’nın şiddetlenen söylemi ve Kiev’i çevreleyen jeopolitik gerilimler bu denizaşırı üsleri tekrar gündeme getiriyor.

Şimdilik yetkililerin mesajı net: teyakkuz hali devam ediyor, ama alarm için acil bir neden yok.

“Rus tehdidi” 2018’den bu yana sürüyor

2018 yılında ABD öncülüğündeki batı koalisyonunun, Suriye’ye yönelik bir operasyon planladığını komnuşuluyordu.

The Guardian, o dönem şöyle bildiriyordu: “Ada’da, ABD öncülüğünde Suriye’ye askeri harekat düzenlenmesi durumunda, Rusya’nın misilleme yapması halinde tesisin hedef alınacağı söylentileri yaygın.”

2018’de Şam’ın doğusunda hâlâ cihatçı kontrolünde olan Duma’da Suriye ordusunun “kimyasal silah” kullandığı iddia edilince Esad yönetimine karşı yeni bir saldırı dalgasının başlayacağı düşünülüyordu.

Ağotur’daki (Akrotiri) İngiliz üssü, Suriye kıyılarından 180 km’den daha az bir mesafede yer alıyor. Büyük bir kısmı Kıbrıs’a ait tarım arazileri ve köyler olsa da, bu bölgeler toplamda 99 mil karelik (yaklaşık 256 kilometrekare) bir alanı kapsıyor.

Askeri varlıklar arasında, adanın en yüksek tepesi olan Olympus Dağı’nın tepesindeki Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin (RAF) uzun menzilli radar istasyonu bulunuyor.

RAF Akrotiri’de Typhoon FGR4 savaş uçakları da dahil olmak üzere, genellikle hızlı tepki alarm görevleri ve hava polisliği görevleri için kullanılan çeşitli RAF uçakları konuşlu.

Üs ayrıca RAF uçaklarının operasyonel menzilini genişleten Voyager KC2/KC3 havadan yakıt ikmal tankerlerine de ev sahipliği yapıyor.

RAF Akrotiri ayrıca lojistik destek ve birlik hareketleri için gerekli olan C-130J Hercules nakliye uçaklarını da barındırıyor.

Rusya’nın en yeni karadan havaya füze savunma sistemiyle donatılmış olan devrik Suriye yönetiminin Şubat 2018’de Suriye’deki İran birliklerine saldıran bir İsrail F16’sını düşürmesiyle birlikte Birleşik Krallık’ın endişeleri artmıştı.

Kıbrıs’taki Ruslar ve üslere karşı çıkan Kıbrıslı Rumlar

On binlerce kişilik Rus toplumu nedeniyle “Limasolgrad” olarak da bilinen Limasol’da, Moskova’daki istihbarat servisleriyle bağlantılı olduğu öne sürülen Rusların yerel binaların çatılarından, üsten bombalama görevi yapan jetleri dürbünle izledikleri ileri sürülüyordu.

Güney Kıbrıslı yetkililer son gelişmeleri zorlukla gizlenen bir endişeyle izledi. Birleşik Krallık’ın bu üslere sahip olması yıllar boyunca sorunlara yol açageldi.

Kıbrıslı Rumlar, özellikle de komünist güçler, zaman zaman protesto gösterileri düzenleyerek bu tesislerin kapatılmasını istiyorlar.

Eski Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis döneminde, Ortodoks dostu Rusya ile bağlar sadece dramatik bir şekilde gelişmekle kalmadı, aynı zamanda adanın Rumlar tarafından yönetilen güneyinin Rus yatırımlarının ve artan turist girişlerinin meyvelerini topladığını gördü.

Bölünmüş başkent Lefkoşa’daki Rus Büyükelçiliği, Moskova’nın Avrupa’daki en büyük ikinci diplomatik misyonu.

Moskova, Londra’yı Suriye üzerinden tehdit ediyor muydu?

Rusya’nın Suriye üzerinden Kıbrıs’taki İngiliz askeri üslerini hedef alan bir saldırı düzenleyebileceği iddiası geçen yaz birden tekrar alevlendi.

Rus yayın organı Gazeta.ru’da yer alan habere göre bu iddia Andrey Klintseviç tarafından Tsargrad ile yapılan bir röportajda dile getirilmişti.

“Askeri-Siyasi Çatışmaları Araştırma Merkezi”nin başında bulunan Klintseviç konuyla ilgili açıklamarında, “Eğer bir grup yanlışlıkla bu üssü vurur ve birkaç uçağı imha ederse, büyük bir tepki olacaktır. Fakat Batı, son olaylarda da görüldüğü üzere, öncelikle güç görünce taleplere yanıt veriyor,” demişti.

Klintseviç ayrıca, Rusya’nın potansiyel olarak ABD ve İngiltere’nin düşmanlarına gelişmiş silahlar tedarik etmeye başlayabileceğine dikkat çekmişti.

Bu noktada Hizbullah ve o dönemki lideri Hasan Nasrallah’ı da hatırlatmak gerekiyor. Nasrallah, ilk kez Kıbrıs’taki yabancı üslere işaret etmiş, bu üslerin Gazze ve Lübnan’a saldırı için kullanıldığını söylemiş ve gerekirse hedef alacaklarını ilan etmişti.

Bunun üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti yetkilileri apar topar bir açıklama yayınlayarak, Ada’nın ve yönetiminin Ortadoğu’daki çatışmalarda taraf olmadığını deklare etmek zorunda kalmıştı.

Starmer’in Kıbrıs ziyareti: Zafer turu mu?

Tesadüf müdür, bilinmez; ama Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer’ın 53 yıl sonra Kıbrıs’a yaptığı ziyaretin tam de Beşar Esad’ın devrilmesinin ertesine denk gelmesi bir hayli manidar.

Körfez ülkelerine düzenleyeceği turdan önce Kıbrıs’a giden ve burada Nikos Hristodulidis ile görüştü ve sonrasında RAF Akrotiri’deki İngiliz askerlerini ziyaret etti.

Burada askerlere yaptığı konuşmada Starmer, “Tüm dünya ve evdeki herkes size güveniyor. Burada olup bitenlerin büyük bir kısmı her zaman konuşulmak zorunda değil. Ne yaptığınızı dünyaya anlatmak zorunda değiliz,” dedi.

Hristodulidis ile yaptığı görüşmede ise “bölgede istikrar ve güvenlik koşullarının geliştirilmesi” de dâhil olmak üzere birçok konu ele alındı.

Britanya ve Kıbrıs, ayrıca Rusya’nın “yasadışı nakit akışıyla mücadele” sözü de verdi.

Starmer yaptığı açıklamada, “Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte, (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin’in savaş makinesini aç bırakmak ve küresel istikrarı korumak için Avrupa üzerinden yasadışı finans akışını durduruyoruz,” dedi.

Kuzey Kıbrıs memnun değil

Öte yandan Kuzey Kıbrıslı temsilcilerin Starmer’a yaptığı “Ersin Tatar ile de görüşme” çağrısı karşılıksız kaldı.

Ziyaretten önce The Independent, Starmer’ın ziyaretinden haberdar edilmediğini iddia eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) lideri Tatar’ın “şaşkınlık içinde kaldığını” yazdı.

Ersin Tatar’ın ofisi görüşme talep edildiğini doğruladı. The Independent’a özel olarak yapılan açıklamada, “Garantör güçlerden biri olarak Birleşik Krallık’ın iki tarafa da eşit muamele etme yükümlülüğü bulunmaktadır; fakat bu ziyaret, BM Genel Sekreterinin Kıbrıs konusunda Birleşik Krallık’ın da temsil edileceği daha geniş kapsamlı gayrı resmi bir toplantıya ev sahipliği yapacağı bir zamanda gerçekleştirilmektedir,” denildi.

“Kıbrıs Türk halkının varlığını görmezden gelmenin” ve “çatışan taraflardan sadece biriyle konuşmanın” güven inşa etme çabalarını ve taraflar arasında farklı alanlarda anlamlı bir işbirliğinin önünü açma yollarını baltalayacağını savunan ofis, “Sağduyu ve aklın galip gelmesini ve Birleşik Krallık Başbakanının Ada’ya yapacağı ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile görüşmeyi kabul etmesini bekliyoruz,” demişti.

Starmer’ın ziyareti İngiliz siyasetini de karıştırdı

Öte yandan The Independent’ta yer alan bir değerlendirmeye göre Başbakan, Kuzey İrlanda barış süreci üzerinde çalışırken kabul edilemeyecek şekilde bölünmüş olan Akdeniz adasıyla ilişkilerde hata yapmakla suçlanıyor.

Starmer’ın, Ada’yı yeniden birleştirmek için görüşmeleri yeniden başlatmak istemesine rağmen, Ersin Tatar’a ziyareti sırasında zaman ayırmayı reddetmesi sorun yaratmış gibi görünüyor.

Kuzey Kıbrıs için Özgürlük ve Adalet grubunun eş başkanı Rikki Williams, “Başbakan Kuzey İrlanda Barış Sürecine dahil olduğu dönemi hatırlamalıdır. O zaman sadece bir tarafla konuşmazdı! Sadece bir tarafla değil her iki tarafla da konuşmalısınız,” dedi.

Bunun “başarısız bir diplomasi” olduğunu ve “tartışmayı terk etmek bir hata” olacağını savunan Williams, “Kıbrıs meselesi çözüme kavuşturulacaksa her iki tarafa da adil ve eşit davranılmalıdır,” ifadelerini kullandı.

Birleşik Krallık, KKTC’yi tanımasa da, Ada’daki garantör ülke olarak iç kamuoyunda, Türkiye’nin de bir süredir dile getirdiği “iki devletli çözüm” iddiaları yükselmeye başladı.

Örneğin Annan Planı görüşmelerinde yer alan İşçi Partili eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, bölünmüş adada iki devletli çözüm çağrısını desteklediğini ilan etmişti.

Berlin’den Ankara’ya destek: İlişkiler Kıbrıs sorununa bağlanmayacak

Öte yandan AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden rayına oturtulması sürecinde, Almanya ve Hollanda’dan Güney Kıbrıs’a ret geldi.

Kathimerini’de yer alan habere göre Kıbrıs, AB-Türkiye ilişkilerini Kıbrıs sorunundaki ilerlemeyle ilişkilendirmek için yaptığı son girişimde engellerle karşılaşıyor.

Önümüzdeki AB Konseyi Kararlarına ilişkin tartışmalar ilerlerken, Lefkoşa’nın iki konuyu birbirine bağlama girişimi Almanya ve Hollanda’nın sert muhalefetiyle karşılaştı.

Habere göre anlaşmazlık, Türkiye’nin “yapıcı angajmanının” AB ile işbirliğinin ilerletilmesinde kilit rol oynadığından bahseden revize edilmiş taslak sonuçların 99. paragrafı üzerinde yoğunlaşıyor.

Güney Kıbrıs, Türkiye’nin AB ile işbirliğini Kıbrıs barış görüşmelerinin yeniden başlaması ve üzerinde mutabık kalınan BM çerçevesi temelinde bir çözüme doğru ilerlemeyle ilişkilendirmek amacıyla bu atfı genişletmeye çalıştı. 

Fakat Almanya ve Hollanda, taslak sonuç bildirgesinin “dikkatle dengelenmiş dilini bozduğunu” ileri sürerek bu öneriye karşı çıktılar.

Özellikle Almanya’nın temsilcisi, Kıbrıs’ın değişikliklerinin Macaristan’ın AB Dönem Başkanlığı tarafından oluşturulan uzlaşıyı bozacağına dikkat çekerken, Hollanda Lefkoşa’nın talebinin Nisan 2024 zirvesinde alınan kararlardan saptığını savundu.

Diplomatik hazırlık toplantısı (COELA) sırasında adı açıklanmayan diğer üye devletler de Almanya’nın yanında yer alarak Kıbrıs’ın önerisinin yerleşik kararlarla uyumsuz olduğunu savundular.

Güney Kıbrıs’ın veto tehdidi işe yaramadı

Hakim görüş, Kıbrıs sorunu ve Avrupa-Türkiye işbirliğinin doğrudan bir bağlantı olmaksızın ayrı ve paralel yollarda devam etmesi gerektiği yönündeydi.

Kıbrıs yönetimi ise, endişelerinin giderilmemesi halinde sonuçları bloke etmek için veto kullanabileceğini ima etti. 

Fakat AB kaynakları, Kıbrıs’ın nisan ayında da benzer tehditlerde bulunduğunu ama sonuçta geri adım attığını hatırlatarak şüpheyle yaklaştı.

AB diplomatları arasında hakim olan görüş, Kıbrıs’ın bu kez de veto tehdidini yerine getirmeyeceği yönündeydi.

Tüm bunlara rağmen Güney Kıbrıs, taslak sonuç bildirgesinde bazı sözlü kabuller elde etmeyi başardı. Belgede Türkiye’ye Kıbrıs sorununa barışçıl bir çözümü desteklemesi ve özellikle Gazimağusa ile ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarına saygı göstermesi çağrısında bulunuluyor. 

Fakat bu ifadeler büyük ölçüde sembolik kalıyor ve Türkiye’ye herhangi bir somut yükümlülük getirmiyor. Daha da önemlisi, bu ifadeler Türkiye’nin AB ile işbirliğini Kıbrıs sorununda ilerleme kaydedilmesine bağlamıyor; yani Türkiye barış görüşmeleri konusunda hareketsiz kaldığı için herhangi bir yaptırımla karşı karşıya kalmıyor.

Taslak sonuçlar aynı zamanda Türkiye’nin Gümrük Birliğini tüm AB üye ülkelerine genişletme ve Kıbrıs ile ilişkilerini normalleştirme yükümlülüklerini yineliyor.

Ayrıca, Türkiye’ye Kıbrıs’la ilgili olarak 2016 AB-Türkiye göç anlaşmasını tam olarak uygulaması çağrısında bulunuluyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English