Bizi Takip Edin

Avrupa

Fransa, Brüksel savunma fonu için “AB şirketi olma” şartını geri çekti

Yayınlanma

Brüksel, ABD’ye daha az bağımlı, daha güçlü bir yerli silah sanayii geliştirmeye çalıştığını söylerken Fransa, AB üyesi olmayan şirketlerin Avrupa’nın savunma sanayii için AB tarafından finanse edilen mali teşviklere erişimine karşı çıkmaktan vazgeçti.

Geçen hafta yapılan teknik görüşmeler hakkında bilgi sahibi beş kişinin Financial Times’a (FT) aktardığına göre Brüksel’deki Fransız diplomatlar, AB bütçesinden finanse edilen nakit teşviklerin yüzde 35’ine kadarının 27 üyeli bloğun dışından gelen savunma ürünlerine harcanmasına izin verecek bir öneriyi desteklediklerini dile getirdiler.

Paris, Avrupa’nın “stratejik özerklik” arayışları çerçevesinde sadece kendi ülkelerinin savunma şirketlerini desteklemesi gerektiği gerekçesiyle ABD, Britanya, İsrail ve Türkiye gibi ülkelerin savunma şirketlerinin AB’nin önerdiği Avrupa Savunma Yatırım Planına (EDIP) katılmasına yaklaşık bir yıldır karşı çıkıyordu.

Trump’ın gelişi Paris’in itirazlarını geri çekmesine neden oldu

Bu pozisyonun bu ay değiştiğini belirten iki yetkili, AB’nin aynı anda hem ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’a ABD’nin Avrupa’ya askeri desteğini azaltmaması için lobi yapmasının hem de ABD şirketlerini Avrupa savunma sanayisini geliştirme çabalarından dışlamasının zor olacağını sözlerine ekledi.

Yetkililerden biri, “[ABD seçimlerinden] bu yana herkes biraz daha akıllıca düşünüyor,” dedi.

İsveç gibi Birleşik Krallık savunma sanayii ile güçlü bağları olan ülkeler Fransa’nın önceki tutumuna karşı çıkmış ve bu durumun İngiliz hissedarları olan ya da Birleşik Krallık kaynaklı bileşenlere dayanan savunma şirketlerini dışlayabileceğini savunmuşlardı.

Üç yetkili, 65/35 önerisinin AB dönem başkanı Macaristan tarafından hazırlandığını ve Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya’nın katkılarını içerdiğini söyledi. Öneri üzerindeki müzakerelerin önümüzdeki haftalarda yapılacağını ve 2025 yılı başlarında parlamentoya sunulmadan önce değişebileceğini de sözlerine eklediler.

Teklif ayrıca bloğun güvenliğine ve “iyi ilişkiler” ilkesine “aykırı” olduğu düşünülen ülkelerin katılımını yasaklayan bir madde de içeriyor.

Yetkililerden bir diğeri Fransa’nın öneriyi uzlaşma için “iyi bir temel” olarak gördüğünü söyledi.

Avrupa’nın savunma endüstrisi için fon akacak

İlk kez geçtiğimiz şubat ayında önerilen ve yürürlüğe girmesi için AB’nin 27 başkenti ve Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilmesi gereken EDIP, Avrupa silahlarının ortak üretim ve tedarikine nakit sağlayacak.

Girişim, kıtanın yetersiz finanse edilen silah endüstrisine yatırımı teşvik etmeyi ve birlikte çalışabilirliği artırmak ve fiyatları düşürmek için başkentleri birlikte silah satın almaya teşvik etmeyi amaçlıyor.

EDIP’in hedefleri arasında kilit savunma ürünlerinin “bulunabilirliğini ve tedarikini” artırmak ve Avrupa silah endüstrisini destekleyen ve Ukraynalı üreticileri de içeren “kritik tedarik zincirlerindeki darboğazları ele almak” yer alıyor.

Proje için 2027 yılına kadar mevcut AB bütçesi kapsamında sadece 1,5 milyar avroluk bir nakit ayrılmış durumda ama pek çok başkent projenin gelecekte önemli ölçüde büyümesi için bastırıyor.

Yetkililer ayrıca harcama kurallarının muhtemelen benzer AB savunma girişimleri için uzun vadeli bir çerçeve sağlayacağını söylüyor.

Avrupa’nın savunmada kendi kendine yeterliliğini artırma çabasının Trump döneminde daha da artması bekleniyor. Trump’ın seçilmesinden önce bile Brüksel, AB başkentleri ulusal savunma bütçelerini artırdıkça daha iyi koordine edilmiş ve daha etkili savunma tedarikini teşvik etmeye çalışıyordu.

Avrupa

Almanya’nın ‘beleşçi işsizler’ sorunu mu var?

Yayınlanma

Almanya’da ana akım medya ve politikacıların “tembel” ve “beleşçi” işsizler olarak nitelendirdikleri vatandaşlık geliri alan Almanların durumu daha fazla tartışılıyor.

Junge Welt’te (jW) yer alan habere göre, Almanya’da “vatandaşlık geliri” (Bürgergeld) alan 5,5 milyon kişinin günlük gerçekliği ise çok farklı: yoksulluk, dışlanma ve utançla dolu bir hayat.

Vatandaşlık geliri üzerine “Sanktionsfrei” derneği, Berlin’de iki yıl önceki reformdan etkilenen 1.014 kişiyle yaptığı anketin sonuçlarını yayınladı.

Dernek başkanı Helena Steinhaus, araştırmanın sunumunda “Vatandaşlık geliri, Hartz IV’ten hiçbir zaman gerçek bir iyileşme anlamına gelmedi” dedi. Bu gelir, “her zaman acil yardım” olarak kalmış ve “gerçeklikten çok uzak” bir standart oran üzerinden hesaplanmıştı.

Hartz planı, 2002 yılında Almanya işgücü piyasasında reformlar konusunda bir komite tarafından sunulan bir dizi öneriye verilen isim.

Örneğin, ankete katılan ebeveynlerin yüzde 54’ü, çocuklarının yemek yiyebilmesi için kendilerinin düzenli olarak yemek yemediğini söyledi. Tüm katılımcıların yüzde 72’si, aylık 563 avroluk standart oranın “onurlu bir yaşam” sürmek için yeterli olmadığını belirtti.

Ankete katılanların sadece yüzde 9’u bu standart oranla sağlıklı beslenmenin mümkün olduğunu düşündüğünü söyledi.

Fakat Steinhaus’a göre, vatandaşlık geliri “sadece ekonomik bir felaket değil, aynı zamanda duygusal bir felaket.” Yüzde 42’si yardım almaktan utandığını söylerken, yüzde 72’si kuralların daha da sıkılaştırılmasından korktuğunu ifade etti.

Ankete katılanların sadece yüzde 12’si kendilerini toplumun bir parçası hissediyor.

Steinhaus, temel bir sorun olduğunu ama Alman siyasetçilerin bunu değiştirmek yerine, vatandaşlık gelirine yeni kısıtlamalar getirmeyi planladığını ve standart oranın çok yüksek olup olmadığını tartışmaya devam ettiğini vurguladı.

“Sanktionsfrei” başkanı 813 avroluk bir oran talep etti ve vatandaşlık gelirinin dağıtımında “mafya benzeri yapılar”dan bahseden SPD’li Çalışma Bakanı Bärbel Bas’ı eleştirdi.

Steinhaus, “Sosyal yardım dolandırıcılığının yapısal bir sorun olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Sistemik suistimal arayanlar Cum-Ex ve vergi kaçakçılığıyla başlamalı,” tavsiyesinde bulundu.

Cum-Ex skandalı kapsamında bir banka, borsa simsarları ve avukatlardan oluşan ağ, temettü vergileri ile ilgili şüpheli dolandırıcılık ve spekülasyon yoluyla Avrupa hazinelerinden milyarlarca dolar elde etmişti.

Alman Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü’nden Marcel Fratzscher de “siyah-kırmızı” CDU-SPD hükümetini eleştirdi ve yardımları kesme ve yaptırımları sıkılaştırma planının “tehlikeli bir hata” olduğunu savundu.

Kesintilerin insanları onurlarından mahrum bıraktığını ve Almanya’da yoksulluğu derinleştirdiğini kaydeden Fratzscher, iş merkezlerinin, insanların işgücü piyasasına entegre olmalarına gerçekten yardımcı olmak için daha donanımlı olması gerektiğini söyledi.

Bu talep, sosyal yardım derneği VdK’nın başkanı Verena Bentele tarafından da pazartesi günü yaptığı açıklamada dile getirildi.

Bentele’ye göre, araştırma sonuçları “yüzde 74 gibi ezici bir çoğunluğun vatandaşlık gelirinden mümkün olan en kısa sürede vazgeçmek ve geçimini sağlayacak bir işe girmek istediğini” açıkça gösteriyor. 

Ne var ki, ankete katılanların yarısından fazlası sağlık sorunları yaşıyor ve “iş merkezlerinden acil olarak daha fazla desteğe ihtiyaç duyuyor.”

Bu arada, geçen yıl devletin, gelirleri geçimlerini sağlamaya yetmediği için yaklaşık 826.000 çalışana ek vatandaş geliri ödediği ortaya çıktı. Bu ücret sübvansiyonunun maliyeti yaklaşık 7 milyar avro oldu.

Bu bilgi, dpa’nın pazartesi günü aktardığı, Sol Parti milletvekili Cem İnce’nin sorusuna federal hükümetin verdiği yanıtta yer aldı. Yanıtta, ek yardım alanların sayısının 2015’ten bu yana ilk kez tekrar arttığı belirtildi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Shell: BP’yi alma niyetimiz yok

Yayınlanma

Shell, Avrupa’nın en büyük iki şirketinin aktif birleşme görüşmeleri yürüttüğü yönündeki haberleri yalanlayarak, BP için bir satın alma teklifi yapma niyetinde olmadığını açıkladı.

Bu açıklama, BP’nin birkaç yıldır süren kötü performansı ve aktivist hissedar Elliot Investment Management’ın artan baskısı sonrasında, İngiltere’nin iki büyük petrol şirketinin birleşeceği yönündeki spekülasyonları yatıştırdı.

Shell’in açıklaması, şirketin İngiltere Satın Alma Kurallarına bağlı olduğu ve bu kurallar gereği altı ay boyunca BP için bir teklif sunamayacağı anlamına geliyor.

Perşembe günü yaptığı açıklamada şirket, “Son zamanlarda basında yer alan spekülasyonlara yanıt olarak, Shell, BP için bir teklifte bulunmayı aktif olarak değerlendirmediğini açıklığa kavuşturmak ister,” dedi.

Şirket, “olası bir teklifle ilgili olarak BP’ye herhangi bir yaklaşımda bulunmadığını ve görüşme yapılmadığını” söyledi.

Wall Street Journal’ın (WSJ), şirketin daha büyük rakibi ile devralma görüşmelerinin ilk aşamasında olduğunu bildirmesinin ardından, BP’nin hisseleri çarşamba günü New York’ta %10’a varan bir artış kaydetti.

Shell, haberi “piyasa spekülasyonu” olarak nitelendirerek hızla yalanladı ve hisseler kazançlarını iade etti.

BP’nin uzun süredir devam eden düşük performans, büyük ölçüde eski CEO Bernard Looney’in benimsediği net sıfır stratejisinden kaynaklanıyor.

Looney, kişisel davranışları nedeniyle 2023 yılında şirketten ayrıldı ve halefi Murray Auchincloss, başarısız bir temiz enerji stratejisiyle boğuşmak zorunda kaldı.

Auchincloss şubat ayında, petrol ve gaza geri dönüş, hisse geri alımlarının azaltılması ve varlıkların satılması ve borçların ödenmesi vaatlerini içeren bir “sıfırlama” planı açıkladı.

Yeni strateji birçok yatırımcı tarafından soğuk karşılandı ve daha radikal değişiklikler talep etmeye devam eden Elliott için yeterli olmadı.

Bu gelişmelerin ardından BP, giderek potansiyel bir satın alma hedefi olarak görülmeye başladı. Herhangi bir şirket teklifte bulunmasa da, BP’nin birçok rakibi ve rakip şirketin durumu kapalı kapılar ardında değerlendirdiği söyleniyordu.

Bloomberg, mayıs ayında yaptığı haberde Shell’in bir devralmanın avantajlarını incelediğini, fakat teklifte bulunup bulunmayacağına karar vermeden önce hisse senedi ve petrol fiyatlarında daha fazla düşüş beklediğini bildirmişti.

Yine Bloomberg, haziran ayı başında Abu Dabi’nin ana petrol şirketinin, İngiliz firmanın bölünmeye karar vermesi veya daha fazla birimini elden çıkarmak için baskı altına girmesi durumunda BP’nin bazı önemli varlıklarını satın alıp alamayacağını değerlendirdiğini bildirmişti.

Shell’in açıklaması BP ile ilgili devralma spekülasyonlarının çoğunu yatıştırsa da, İngiltere’nin devralma kuralları uyarınca altı aylık bekleme süresi mutlak değil.

BP’nin başka bir alıcıdan teklif alması, yeni bir teklif çağrısı yapması veya koşulların “önemli ölçüde değişmesi” gibi sınırlı sayıda istisnai durumlarda bu süre erken sona erebilir.

BP’de büyük değişiklikler devam edecek. Helge Lund’un nisan ayında istifa etme niyetini açıklamasının ardından şirket yeni bir yönetim kurulu başkanı arıyor. Lund’un net sıfır stratejisinin önemli destekçilerinden biri olması, BP’nin en büyük hissedarlarından biri olan Elliott’un eleştirilerinin odağına oturmasına neden oldu.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Polonya parlamentosu, mayın yasağı sözleşmesinden çekilmeyi kabul etti

Yayınlanma

Polonya parlamentosunun alt kanadı Sejm, ülkenin Anti-Personel Mayınların Yasaklanması Sözleşmesi’nden (Ottawa Sözleşmesi) çekilmesini sağlayacak yasayı kabul etti. Rusya’dan gelen tehditlere karşı bir yanıt olarak nitelendirilen bu adım, Finlandiya ve Baltık ülkelerinin benzer kararlarını takip ediyor. Tasarı, onay için Senato’ya gönderildi.

Polonya parlamentosunun alt kanadı (Sejm), cumhurbaşkanına Anti-Personel Mayınların Yasaklanması Sözleşmesi’ni feshetme yetkisi veren bir yasayı kabul etti.

WNP‘nin haberine göre, bu karar Rusya’dan gelen tehditlere bir yanıt olarak alındı.

Rusya’ya karşı ortak adım

Haberde, “Ülkemiz, Baltık ülkeleri ve Finlandiya ile birlikte Rusya’dan gelen tehdide yanıt olarak bu uluslararası anlaşmadan çekiliyor,” ifadelerine yer verildi.

Yasa tasarısı, mecliste yapılan oylamada 15’e karşı 413 oyla kabul edildi. Oylamada üç parlamenter ise çekimser kaldı.

Tasarı, nihai onay için parlamentonun üst kanadı olan Senato’ya gönderilecek.

Finlandiya da benzer bir karar almıştı Mart 2025’te Polonya, Estonya, Letonya ve Litvanya savunma bakanları, sözleşmeden çekilme yönünde ortak bir irade ortaya koymuştu.

Geçen hafta Finlandiya parlamentosu da benzer bir karar alarak sözleşmeden çekilme sürecini başlatmıştı.

Ottawa Sözleşmesi nedir?

Ottawa Sözleşmesi olarak bilinen anlaşma, askeri çatışmalarda anti-personel mayınların kullanımını, üretimini, depolanmasını ve transferini yasaklıyor. Sözleşme aynı zamanda taraf ülkeleri, mevcut mayın stoklarını imha etmekle yükümlü kılıyor.

Polonya, bu belgeyi 4 Aralık 1997’de imzalamış ve 2012 yılında resmi olarak onaylamıştı.

Finlandiya ‘Rusya tehdidini’ gerekçe göstererek mayın yasağından çıkıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English