Amerika
JPMorgan raporu: Ukrayna için en olası senaryo ‘Gürcistan modeli’

JPMorgan Chase Jeopolitik Merkezi tarafından yayımlanan rapora göre, Ukrayna’nın 2025 yılının ikinci çeyreği sonuna kadar Rusya ile müzakere edilmiş bir anlaşmayı kabul etmek zorunda kalması muhtemel görünüyor. Rapor, en olası senaryonun Ukrayna’nın Batı’ya entegrasyonunun raydan çıktığı ve Rusya’nın yörüngesine kaydığı bir “Gürcistan modeli” olduğunu öne sürüyor.
JPMorgan Chase Jeopolitik Merkezi tarafından yayımlanan “Rusya-Ukrayna Oyun Sonu ve Avrupa’nın Geleceği” başlıklı raporda, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin bu yıl içinde Rusya ile çatışmaları donduran ancak kapsamlı bir barış anlaşması anlamına gelmeyen müzakere edilmiş bir çözümü kabul etmek zorunda kalmasının muhtemel olduğu değerlendirmesi yapıldı.
Rapor, JPMorgan Chase Jeopolitik Merkezi Yöneticisi ve Başkanı Derek Chollet ile İcra Direktörü Lisa Sawyer tarafından kaleme alındı.
Rapora göre, Avrupa’nın silah stoklarının azalması, Ukrayna’nın savaşçı ihtiyacı, ABD’nin sabrının tükenmesi ve transatlantik birliğin zayıflaması bu duruma zemin hazırlıyor. Raporda, “Putin’in kayıpları da sürdürülebilir olmaktan uzak. Mevcut kazanım hızıyla Rusya’nın tüm Ukrayna’yı kontrol etmesi yaklaşık 118 yıl sürer. Bu nedenle Putin, Kiev’i nihai olarak kontrol etme genel hedefine uygun bir anlaşma yapmayı hedefleyecektir. 2025 her zaman müzakere yılı olacaktı ve oyun sonu burada,” ifadelerine yer verildi.
Anlaşmanın kalıcılığı belirsiz
Herhangi bir anlaşmanın kalıcılığının iki temel faktöre bağlı olacağı belirtilen raporda, bunlardan ilkinin “Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ukrayna ve Batı’nın tavizlerinden ne kadar tatmin olduğu (istediğinin yeterli bir kısmını alıp almadığı)” olduğu vurgulandı.
İkinci faktör ise “anlaşmayı destekleyen güvenlik vaatlerinin gücü (daha fazla saldırganlığı caydırmak ve Ukrayna’nın güvenle yeniden inşa olmasına izin vermek için yeterli olup olmadıkları)” olarak sıralandı.
Raporda, “Bu iki faktör doğrudan birbiriyle çelişiyor; güvenlik vaatleri ne kadar zayıf olursa, Ukrayna’nın tarafsızlık, askerden arındırma, silahsızlanma, toprak tavizleri gibi konularda o kadar fazla ödün vermesi gerekecek ya da çatışmalara geri dönme riskiyle karşı karşıya kalacaktır,” değerlendirmesi yapıldı.
Dört olası senaryo
JPMorgan Chase Jeopolitik Merkezi raporunda, Ukrayna için dört olası sonuç öngörülüyor:
— En iyi durum – “Güney Kore” (Yüzde 15 olasılık): Zelenskiy’nin ne NATO üyeliği ne de Ukrayna topraklarının tamamen geri alınmasını sağlayamayacağı belirtiliyor. Fakat, ABD’nin yardım ve istihbarat desteği vaadiyle desteklenen ülke içi bir Avrupa müdahale gücü sağlayabilirse, Kiev’in kontrolü altındaki Ukrayna topraklarının yüzde 80’inin çok daha istikrarlı, müreffeh ve demokratik bir yörüngeye oturtulacağı iddia ediliyor. Batı’nın Rusya’nın dondurulan yaklaşık 300 milyar dolarlık egemen varlıklarını kullanma kararının da Ukrayna’nın yeniden inşasına iyi bir başlangıç sağlayacağı kaydedildi.
— Hâlâ iyi – “İsrail” (Yüzde 20 olasılık): Önemli bir yabancı asker varlığı olmaksızın güçlü, kalıcı askeri ve ekonomik desteğin, Ukrayna’ya kendini bir kaleye dönüştürme, askeri modernizasyonu sürdürme ve nihayetinde kendi caydırıcılığını tesis etme alanı sağlayacağı düşünülüyor. Fakat savaşın her zaman kapıda olacağı ve Putin’in yaptırımların hafifletilmesi ve ABD ile daha güçlü bir ilişki dahil olmak üzere yeterli ekonomik fayda görmesi gerekeceği vurgulanıyor.
— İyi değil – “Gürcistan” (Yüzde 50 olasılık): Hem yabancı askerlerin hem de güçlü askeri desteğin yokluğunda, Ukrayna’nın süregelen istikrarsızlık, duraksayan büyüme ve toparlanma, zamanla azalan dış destek ve Batı entegrasyonunun (AB ve NATO üyeliği) fiilen raydan çıkmasıyla birlikte kademeli olarak Rusya’nın yörüngesine geri kayacağı öngörülüyor.
— En kötü durum – “Belarus” (Yüzde 15 olasılık): ABD’nin Ukrayna’yı terk etmesi ya da taraf değiştirdiği algısı oluşması ve Avrupa’nın devreye girmemesi durumunda, Rusya’nın “maksimalist taleplerinde” ısrarcı olacağı ve Ukrayna’nın tamamen teslim olmasını isteyerek ülkeyi “Moskova’nın bir uydu devletine” dönüştüreceği öne sürülüyor. Bu senaryoda, Rusya’nın savaşı fiilen kazanacağı, Batı’yı böleceği ve İkinci Dünya Savaşı sonrası düzeni geri dönülmez bir şekilde altüst edeceği ifade edildi.
Rusya’nın talepleri
Raporda, Rusya’nın “6 hayır ve 6 evet” olarak özetlenen talepleri de sıralandı:
Hayırlar:
— NATO üyeliği ve Ukrayna’nın ilan edilmiş tarafsızlığı.
— Ukrayna’da nükleer silahlar veya bunun için bir şemsiye.
— Ukrayna’da yabancı askerler (barış güçleri dahil).
— Yabancı askeri yardım veya istihbarat paylaşımı.
— Büyük Ukrayna ordusu (Ukrayna ordusunun boyutunda büyük bir küçülme).
— Ukrayna’da modern silahlar (Ukrayna’nın sahip olabileceği silah türlerinde büyük kısıtlamalar).
Evetler:
— Rusya’nın Kırım ve dört oblast (Ukrayna’nın yaklaşık yüzde 20’si) üzerindeki iddiasının uluslararası tanınması.
— Ukrayna için yabancı güvenlik garantileri üzerinde veto hakkı.
— ABD ve diğer NATO güçlerinin yeni ittifak üyelerinin topraklarında askeri tatbikat yapmasının yasaklanması.
— Avrupa’daki ABD askerlerine sınırlamalar.
— Yaptırımların hafifletilmesi ve Rusya’nın varlıklarının serbest bırakılması.
— Rus diplomatik tesislerinin ABD’ye iadesi.
“Gürcistan senaryosu” Ukrayna için ne anlama geliyor?
Raporda, Ukrayna için en olası görülen “Gürcistan senaryosu”nun detayları da ele alındı. 2008’de Rusya ile yaptığı savaştan sonra Gürcistan’ın, asker ve güvenlik vaatlerinden yoksun kalan bir Batı yardımı ve siyasi destek dalgasından yararlandığı hatırlatıldı.
“Bugün, Gürcistan’ın iktidar partisi Gürcü Rüyası —Rusya dostu bir oligark tarafından destekleniyor— AB üyeliğini dondurdu ve ABD ve AB fonlarının askıya alınmasına yol açan Kremlin tarzı ‘yabancı acenta’ yasalarını kabul etti. Siyasi istikrarsızlık ve demokratik erozyon, Rusya’nın sinsi etkisiyle beslenerek, döviz rezervlerindeki düşüşlerin ortasında yatırımcı güvenini etkiledi,” denildi.
Bu süreçte Gürcistan’ın Rusya ile iktisadi bağlarının derinleştiği, sadece Rusya’dan gelen işçi dövizlerinin 2022-2023’te Gürcistan’ın GSYİH’sinin yüzde 15’inden fazlasını oluşturarak ülkenin en büyük işçi dövizi kaynağı haline geldiği belirtildi. Ticaret ve doğrudan seyahatin genişlediği, Rus vatandaşlarının akınının arttığı ifade edildi.
Raporda, “2023’te sadece 30,5 milyar dolarlık —Oklahoma’nın sekizde biri büyüklüğünde— GSYİH’ye sahip olan Gürcistan’ın küçük, işçi dövizi ve turizm ağırlıklı ekonomisi hâlâ büyüyor ancak giderek daha savunmasız hale geliyor. Bir zamanlar reform başarı öyküsü olarak görülen Gürcistan, güvenilir güvenlik ve kurumsal çıpaların yokluğunun demokratik yönetimi nasıl kademeli olarak baltalayabileceğini ve ekonomik potansiyeli nasıl zayıflatabileceğini gösteriyor,” yorumu yapıldı.
Benzer bir sonuçla karşılaşan Ukrayna’nın başlangıçta bir bağışçı coşkusu ve yeniden inşa yardımı dalgasından yararlanabileceği, ancak Batı güvenlik ve siyasi yapılarına sıkı bir entegrasyon olmadan Ukrayna’nın jeopolitik gri alana yavaş bir sürüklenme riskiyle karşı karşıya kalacağı vurgulandı.
Yaklaşık 7 milyon Ukraynalı mültecinin bir kısmının geri dönmemeyi seçebileceği, bunun da ekonomiyi çok ihtiyaç duyulan vasıflı işgücünden mahrum bırakacağı belirtildi. Riskten kaçınan yatırımcıların istikrarsız, güvenlik açısından kırılgan bir ortamdan kaçınmayı seçebileceği, bunun da doğrudan yabancı yatırımları sınırlayacağı ve çeşitlendirmeyi engelleyeceği ifade edildi.
Avrupa’nın geleceği ve stratejik özerklik arayışı
Raporda, ABD’nin Ukrayna ve diğer konulardaki politika değişikliklerinin, Avrupa’nın en önemli müttefiki ve en büyük ticaret ortağından daha fazla “stratejik özerklik” çağrılarını hızlandırdığı belirtildi. Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin kıtayı Soğuk Savaş sonrası kayıtsızlığından sarstığı ve hem Kiev’i hem de çatışmanın temsil ettiği savaş sonrası uluslararası düzeni desteklemek için Avrupa güvenlik, enerji ve ekonomi politikalarında cesur değişikliklere yol açtığı kaydedildi.
İkinci şokun ise, “Devlet Başkanı Zelenskiy’nin 28 Şubat 2025’te Oval Ofis’e yaptığı ziyaretle örneklendiği gibi ABD politikasındaki ani değişim olduğu” ifade edildi. Bu ziyaretin öncesinde ABD’nin Birleşmiş Milletler’de Rusya’nın saldırganlığını kınayan bir karara karşı oy kullandığı ve ardından ABD’nin Ukrayna’ya askeri ve istihbarat yardımını geçici olarak askıya almasının Avrupa’da bir gök gürültüsü etkisi yarattığı, Amerika’nın ilkelerinden ve özgür dünyanın lideri konumundan vazgeçtiği yönündeki korkuları artırdığı belirtildi.
Almanya’nın yeni Şansölyesi ve uzun süredir transatlantikçi olan Friedrich Merz’in “mutlak önceliğinin” “ABD’den bağımsızlık kazanmak” olacağını ilan ettiği ve önemli savunma yatırımları sözü verdiği aktarıldı. Raporda, “Bu sinyal kasıtlı olsun ya da olmasın, Avrupa başkentlerinde kıtanın ABD’ye aşırı bağımlılığını düzeltmek için daha fazla ‘stratejik özerkliğe’ ihtiyaç duyulduğuna dair geniş bir kabul var,” denildi.
Avrupa’nın karşı karşıya olduğu en acil zorluklar arasında, Ukrayna’nın Rusya ile adil ve kalıcı bir barışa ulaşmak için ihtiyaç duyduğu maddi desteğe ve önemli olarak güvenlik garantilerine sahip olmaya devam etmesini sağlamak ve artan jeopolitik ve hibrit tehditlere karşı kendi toprak savunmasını güçlendirmek olduğu sıralandı. Avrupa’nın savunma sanayi tabanının gücünün her iki durumda da önemli, hatta belirleyici olacağı ve şu anda amaca uygun olmadığı vurgulandı.
2024 yılında AB üye devletlerinin toplu savunma harcamalarının 326 milyar avroya veya AB GSYİH’sinin yüzde 1,9’una ulaştığı, bunun 2021’den bu yana yüzde 30’luk bir artış anlamına geldiği, ancak yine de ABD’nin yaklaşık 900 milyar dolarlık harcamasının sadece onda dördü olduğu belirtildi.
Rusya’nın dondurulan varlıkları ne olacak?
Asker ve güvenlik garantilerinin ötesinde, Avrupa’nın Rusya-Ukrayna savaşının sonucunu şekillendirmede oynayabileceği diğer güçlü, ancak tartışmalı kartının, Rusya’nın dondurulan yaklaşık 300 milyar dolarlık varlığının kabaca üçte ikisi üzerindeki kontrolü olduğu ifade edildi.
AB’nin Rusya’ya yönelik yaptırımları uzatmak için her 6 ayda bir oybirliği sağlaması gerektiği, bir sonraki oylamanın 31 Temmuz’a kadar yapılması gerektiği hatırlatıldı. Raporda, “Macaristan veya başka bir üye ülkenin uzatma lehine oy kullanmayı reddetmesi durumunda —bloke edilen varlıklara el konulmadan— Rusya’ya yönelik yaptırımlar sona erecek, Avrupa’nın kozlarının çoğu da ortadan kalkacak ve fonlar Rusya’ya geri dönecektir. Böylesine büyük bir meblağ, Rus ekonomisine bir can simidi sağlayacak ve askeri yeniden silahlanma çabalarını canlandıracaktır. Alternatif olarak, Kiev’e devredilirse, fonlar Ukrayna’nın Rusya kaynaklı tahmini 523 milyar dolarlık hasarını telafi etmede ve yeniden inşa çabalarını artırmada uzun bir yol kat edecektir,” denildi.
Transatlantik ilişkiler için son ayinler erken
Raporda, “80 yıl sonra kimse, tarihin en uzun barış ve küresel refah dönemini dikkate değer ölçüde dirençli olduğunu kanıtlamış ve desteklemiş olan transatlantik ittifak için ağıt yakmakta acele etmemelidir,” ifadelerine yer verildi. Avrupalı liderlerin, transatlantik ilişkiyi ve ABD’nin Avrupa’daki rolünü korumak amacıyla Trump yönetimiyle temas kurduğu, bunun hem içsel değerinin hem de yakın ve orta vadede yeri doldurulamazlığının bir kabulü olduğu belirtildi. Bu zaman çizelgesinin, Rusya’nın askeri yeniden yapılanma tahminlerinin çok ötesine, 5-10 yıla kadar uzandığı vurgulandı.
Transatlantik ilişkinin modern jeopolitiğin temel taşı olduğu ve bir kopuşun her iki taraf için ve aslında tüm dünya için ciddi sonuçları olacağı belirtildi. ABD’nin güvenliği ve refahının Avro-Atlantik bölgesiyle sıkı sıkıya bağlı kalmaya devam ettiği, başka hiçbir ekonomik ilişkinin küresel ekonomiyi şekillendirme ve yönlendirme konusunda bu kadar büyük bir yeteneğe sahip olmadığı vurgulandı. AB’nin Amerika’nın en büyük ticaret ortağı olduğu ve birleşik ekonomilerinin küresel GSYİH’nin yaklaşık yüzde ellisini temsil ettiği, dolar ve avronun dünyanın en önemli iki rezerv para birimi olduğu hatırlatıldı.
Önümüzdeki haftalarda izlenecek kilit noktalar
Rapor, önümüzdeki dönemde takip edilmesi gereken bazı önemli gelişmelere de dikkat çekti:
— Haziran’daki zirveler: Kanada’daki G7 Liderler Zirvesi, Lahey’deki NATO Zirvesi ve Avrupa Konseyi toplantısının her iki tarafın yaklaşımını ve kozlarını ortaya koyacağı belirtildi.
— Trump-Putin görüşmesi: İki lider arasında uzun telefon görüşmelerinin ardından Trump’ın Putin ile oturmaya istekli olduğu ve Ukrayna’yı çözmede “hiçbir şey olmayacağını” iddia ettiği aktarıldı.
— ABD askerlerinin yeniden konuşlandırılması: Avrupa’da yaklaşık 90 bin ABD askerinin bulunduğu, ancak bazılarının gelecek yıl bu zamanlarda orada olmayacağının neredeyse kesin olduğu ifade edildi.
— Ticaret savaşı mı?: ABD’nin AB’ye çelik, alüminyum ve bitmiş otomobillerde yüzde 25, belirli istisnalarla yüzde 10 “evrensel” gümrük vergisi uyguladığı hatırlatıldı. AB’nin misilleme tedbirlerini duraklattığı ancak müzakerelerin başarısız olması durumunda hazırlıklı olacağı belirtildi.
— Avrupa savunması—gerçek mi kurgu mu?: Avrupalı hükümetlerin savunma yatırımlarında büyük artışlar vaat ettiği ancak bunu gerçekleştirmenin kolay olmayacağı vurgulandı.
— Yaptırımların yenilenmesi: Rusya’ya karşı AB yaptırımlarının düzenli 6 aylık uzatmasının 31 Temmuz’da dolacağı, oyların olmaması durumunda Avrupa’nın Rusya’nın dondurulan varlıklarına el koymak için kısa bir penceresi olduğu belirtildi.
— Çin-Avrupa yakınlaşması?: Pekin’in ABD-Avrupa ittifakındaki soğukluktan en iyi şekilde yararlanmaya çalıştığı, Temmuz ayında beklenen bir AB-Xi Zirvesi’nin kapıları açabileceği ifade edildi.
— ABD-Ukrayna maden anlaşması: 30 Nisan’da imzalanan anlaşmanın ABD ile Ukrayna arasında “uzun vadeli stratejik uyumu” olumlu bir şekilde teyit ettiği ve bir yeniden yapılanma yatırım fonu kurduğu, ancak ayrıntıların belirsiz kaldığı belirtildi.
Batı basını, İstanbul’daki Rusya-Ukrayna görüşmelerini nasıl yorumladı?
Amerika
Politico: Beyaz Saray İran’ın misillemesinden endişeli

ABD Başkanı Donald Trump, cumartesi gecesi Oval Ofis’te yaptığı konuşmada zafer kazanmış gibi görünse de Beyaz Saray içinde yetkililer İran’ın olası bir karşı saldırısına hazırlandıkları için hava o kadar iyimser değildi.
Trump’ın başkanlığı dönemindeki en önemli askeri harekat olan İran’a Amerikan B-2 bombardıman uçakları gönderme kararı, ABD’yi Trump ve Başkan Yardımcısı JD Vance’in uzun süredir kaçınmaya söz verdikleri türden bir başka Orta Doğu çatışmalarının içine sürükleme tehdidi oluşturuyor.
Politico’ya konuşan bir Beyaz Saray yetkilisi, “Bunun bizi ne kadar uzun süreli bir sürece sürükleyeceğini bilmiyoruz. Şu anda mesajımız, nükleer kapasiteden kurtulmak ve müzakerelere odaklanmak,” dedi.
Beyaz Saray’dan üst düzey bir yetkiliye göre, Trump son birkaç gün içinde, ABD personelini minimum riskle Tahran’ın nükleer kapasitesini ortadan kaldırmak için nadir bir fırsat yakaladığına dair ikna olmaya başladı.
İkinci bir yönetim yetkilisi ve Beyaz Saray’a yakın bir kaynağa göre, Trump’ın tamamlanmasının ardından “çok başarılı” olarak nitelendirdiği saldırı planları, başkanın İran’ın nükleer tesislerini yok etme çabalarına İsrail’in katılıp katılmayacağına “iki hafta içinde” karar vereceğini açıkladığı sırada zaten hazırdı.
İlk Beyaz Saray yetkilisi, bununla birlikte, başkan gerginliğin azaltılması için umut verirken, askeri seçenekleri de değerlendirdiğini söyledi.
Aynı yetkili, “Çeşitli saldırı paketlerini inceledi ve dar kapsamlı ve özel olarak hazırlanmış bir paketi seçti,” dedi.
Beyaz Saray’ın üst düzey yetkilisi hafta başında, asker göndermeyen ve Amerikan vatandaşlarının hayatını doğrudan tehlikeye atmayan “cerrahi” bir saldırının, önceki yönetimleri uğraştıran uzun ve maliyetli savaşlardan kaçınma yönündeki başkanın taahhüdüne aykırı olmayacağını belirtti. Bu tür savaşlar, zira “Amerikalıların çoğunluğunun orta ve uzun vadede karşı çıkacağı şeylerin ana eksenini oluşturuyor.”
Cumartesi günü yaptığı kısa konuşmada Trump, ABD’nin İran’a yönelik saldırılarının şimdilik sona erdiğini ima etti. Saldırıları gerçekleştiren ABD askerlerine teşekkür eden Trump, onların hizmetlerine artık ihtiyaç duyulmamasını umduğunu vurguladı.
Aynı zamanda, başkan Tahran’ı barış yapmaya çağırdı ve bunu yapmazlarsa İran’ın son sekiz gün içinde gördüğünden “çok daha büyük” bir trajedi ile karşı karşıya kalacağı uyarısında bulundu. İsrail, ülke genelinde askeri ve nükleer tesisleri vurmuştu.
Şimdi çok şey İran’ın saldırıya nasıl tepki vereceğine bağlı. Orta Doğu’da 40.000’den fazla ABD askeri ve savunma bakanlığı sivil personeli bulunuyor ve Tahran misilleme yapmaya karar verirse bu kişiler hedef alınabilir.
Yönetim, İran ve bölgedeki vekil ağının son haftalarda İsrail’in askeri harekatıyla yeterince zayıflatıldığına ve Tahran’ın misilleme yapma ve daha geniş çaplı bir savaşı tetikleme kabiliyetinin sınırlı olacağına dair güvenini artırıyor.
Bir ABD’li yetkili, İran’ın ABD saldırıları sonrasında ya pes edeceği ya da kısa süreli bir diplomatik çıkış yolu bırakacak sınırlı bir misilleme yapacağı ihtimalinin “gerçekçi” olduğunu söyledi.
Yetkili, “Bu, İran için gerçekten bilinmeyen bir alan. Rejim, kurulduğu günden bu yana ABD’nin saldırısını önlemeye çalışıyor,” diye konuştu.
Fakat Politico’ya göre “Trump dünyasında” endişe devam ediyor. Beyaz Saray’daki tartışmalara aşina bir kişi, “Burada tırmanma riski çok yüksek,” dedi.
İran’ın misillemesi sonucu Amerikalıların da dahil olduğu çok sayıda zayiatın olduğu bir olay olursa, “ABD’nin müdahale etmesi için baskının artacağı” düşünülüyor.
Savunma Bakanı Pete Hegseth için, “Baskı hissedecek ve bir şekilde saldırıların Trump’ın iddia ettiği kadar başarılı olduğunu kanıtlamak zorunda kalacak,” diyen bu kişi, Pentagon’un bu yıl, İran’ın nükleer tesislerinin yeraltındaki derinliği ve yaygınlığı nedeniyle, ABD ordusunun bu tesisleri yok etmek için 30 gün süren sürekli saldırılar düzenlemesi gerektiğini değerlendirdiğini söyledi.
Beyaz Saray, İran’a yönelik bombardımanlar hakkında hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat kongre liderlerine önceden bilgi verdiğini söyledi.
Fakat Temsilciler Meclisi ve Senato istihbarat komitelerinin üst düzey üyeleri de dahil olmak üzere Demokratlar, saldırılardan önce bilgilendirilmediklerini söyleyerek tepki gösterdi.
Demokrat Temsilci Jim Himes, “Anayasa’ya göre, ikimiz de savunmaya yemin ettik, bu konuyla ilgilenmem bombalar düşmeden ÖNCE olmalıdır,” diye yazdı.
Duyurudan kısa bir süre önce, Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer, ayrıntılar olmadan “yüzeysel” bir bildirim aldı.
Cumartesi günü, her iki ülkenin diplomatlarına göre, yönetim NATO müttefikleri İngiltere ve Fransa’yı da planlanan saldırılar hakkında bilgilendirdi.
Amerika
ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’

ABD’nin İran’a yönelik askeri saldırısı, hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat Partili çok sayıda senatör ve temsilcinin sert tepkisini çekti. Siyasiler, Kongre’den resmi yetki alınmadan gerçekleştirilen saldırının anayasayı açıkça ihlal ettiğini ve ABD’yi Orta Doğu’da felaketle sonuçlanabilecek bir savaşa sürükleme riski taşıdığını belirtti.
Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) İran’a yönelik saldırısı, hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat Partili çok sayıda Kongre üyesinin sert eleştirilerine neden oldu.
Siyasiler, saldırının Kongre’den resmi bir yetki alınmadan yapılmasının anayasayı açıkça ihlal ettiğini ve ABD’yi Orta Doğu’da felaketle sonuçlanabilecek bir savaşa sürükleme riski taşıdığını vurguladı.
Temsilciler Meclisi’ndeki Demokrat Azınlık Lideri Hakeem Jeffries, İran’a yönelik “darbeye” onay verdiği için ABD Başkanı’nı eleştirerek, “Trump, askeri güç kullanımı için Kongre’den izin almayı başaramadı ve Amerika’yı Orta Doğu’da feci bir savaşa sokma riski taşıyor,” ifadelerini kullandı.
‘Anayasaya aykırı ve yasa dışı bir eylem’
Eleştiriler parti ayrımı gözetmeksizin dile getirildi. Demokrat temsilci Ro Khanna, Trump’ın “Kongre’den hiçbir yetki almadan İran’a saldırdığını” belirtirken, Cumhuriyetçi temsilci Thomas Massie yaşananları “her yönüyle anayasaya aykırı” olarak nitelendirdi.
Demokrat Senatör Bernie Sanders da “Trump’ın yaptığı anayasaya aykırıdır,” diyerek savaş ilan etme yetkisinin anayasal olarak yalnızca Kongre’ye ait olduğunu hatırlattı.
Temsilci Ralph Nader ise kararı “bariz bir anayasa ihlali” olarak tanımlayarak, bu adımın “çok sayıda Amerikan askerinin ölümüne yol açacağı” uyarısında bulundu ve en sert şekilde kınanması gerektiğini söyledi.
Demokrat temsilci Yasmin Ansari, Trump’ın adımını “ABD’yi yasal bir dayanak veya siyasi hesap verebilirlik olmaksızın başka bir savaşa sürükleyebilecek yasa dışı bir askeri eylem” olarak gördüğünü belirtti.
Ansari, “Trump bizi sonu gelmeyen bir savaşa daha sürükleme riski taşıyor,” diyerek Kongre’yi savaş yetkileri kararını oylamak üzere acil toplantıya çağırdı.
İran: Nükleer sanayinin gelişiminin durdurulmasına izin vermeyeceğiz
‘Bizi barışa değil, savaşa yaklaştırıyor’
Saldırının bölgedeki istikrarı daha da bozacağına dikkat çeken temsilciler, barış yerine şiddeti körükleyeceği endişesini dile getirdi.
Demokrat temsilci Summer Lee, İran’ı bombalamanın “bizi barışa değil, savaşa yaklaştırdığını ve milyonlarca insanın hayatını tehlikeye attığını” ifade ederek, Trump’ın “bir kez daha anayasayı çiğnediğini ve yetkisi dışında hareket ettiğini” ekledi.
Temsilci İlhan Omar da askeri “darbelerin” barış getirmeyeceğini, “aksine daha fazla şiddeti körükleyip bölgeyi istikrarsızlaştıracağını” vurguladı.
Bir diğer Demokrat temsilci Bonnie Watson Coleman ise ABD’nin bu son tırmandırıcı adımıyla “halkımıza yönelik yakın bir tehdit oluşturmayan” bir ülkeye savaş açtığını belirtti.
Cumhuriyetçi temsilci Marjorie Taylor Greene ise “Eğer Netanyahu önce İran halkının üzerine bomba atmasaydı, İsrail’e de bomba düşmezdi,” diyerek ABD’nin başka bir dış savaşa dahil olmaması gerektiğini savundu.
Beyaz Saray ve istihbarat kulisleri
Saldırı kararına yönelik tartışmalar yönetim içinde de yaşandı. New York Times gazetesinin Beyaz Saray kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, yönetim içinden ve dışından çok sayıda danışman, Trump’ı saldırıdan vazgeçirmeye çalıştı.
Danışmanlar, askeri müdahale yerine İsrail’e istihbarat desteği verilmesini önerse de Trump’ın askeri seçenekte ısrar ettiği bildirildi.
Öte yandan CNN televizyonu, istihbarat komitelerindeki üst düzey Demokratların saldırı hakkında önceden bilgilendirilmediğini, ancak bazı Cumhuriyetçilerin plandan haberdar olduğunu aktardı.
Bu durumun Kongre koridorlarında geniş çaplı bir öfkeye yol açtığı belirtildi. Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi de “Trump’ın İran’a saldırısı ABD’yi bölgesel bir savaşa sürükleyebilir,” açıklamasında bulundu.
Amerika
Hiroşima Nagazaki Barış Komitesi’nden Steinbach, İsrail’in gizli nükleer gücünün perde arkasını anlattı

Hiroşima Nagazaki Barış Komitesi’nden John Steinbach, Schiller Enstitüsü panelinde İsrail’in gizli nükleer programının perde arkasını anlattı. Steinbach, İsrail’in nükleer cephaneliğinin sadece bir savunma aracı olmadığını, aynı zamanda başta ABD olmak üzere diğer ülkeleri kendi istediği politikalara zorlamak için kullanılan bir şantaj mekanizması olduğunu belirtti.
Hiroşima Nagazaki Barış Komitesi’nden (Hiroshima Nagasaki Peace Committee of the National Capital Area) John Steinbach, Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “True Citizens of Every Nation Demand Peace” (Her Ulustan Gerçek Yurttaşlar Barış İstiyor) başlıklı online panelde, İsrail’in gizli nükleer silah programının tarihini ve mevcut durumunu detaylarıyla anlattı.
Steinbach, İsrail’in nükleer cephaneliğinin, varlığı tehdit edildiğinde tüm dünyayı yok etmeyi amaçlayan “Samson Seçeneği” doktrininin ötesinde, başta ABD olmak üzere diğer ülkeleri kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye zorlamak için aktif bir şantaj aracı olarak kullanıldığını vurguladı.
Steinbach, İsrail’in bugün 100 ila 500 arasında gelişmiş termonükleer bomba ve nötron bombasına sahip olduğunu belirtti. Ayrıca, ABD’nin doğu kıyılarına ve Moskova’nın ötesine ulaşabilen Jericho 1, 2 ve 3 balistik füzeleri ile Almanya tarafından sağlanan ve nükleer kapasiteye sahip en az altı adet Dolphin sınıfı denizaltıdan oluşan sofistike bir fırlatma sistemine sahip olduğunu ifade etti.
‘Asıl amaç ABD’yi zorlamak’
İsrail’in nükleer programının temel amacının, yazar Israel Shahak’ın ifadesiyle “statükoyu İsrail’in lehine dondurmak” olduğunu belirten Steinbach, bu politikanın özellikle ABD’yi hedef aldığını söyledi.
Steinbach, Fransa’nın nükleer programının eski direktörü Francis Perrin’in, “İsrail programının aslında ABD’yi istediklerini yapmaya zorlamak amacıyla tasarlandığını düşündüklerini” söylediğini aktardı.
Bu zorlama politikasının ilk kez 1973 savaşında bariz bir şekilde uygulandığını belirten Steinbach, “İsrailliler, ABD’nin devasa bir hava ikmali yapmaması durumunda nükleer silah kullanma tehdidinde bulundu. Kissinger ve Nixon istemeyerek de olsa boyun eğdi, hava ikmali gerçekleşti ve dünya nükleer alarma geçti,” dedi.
Nükleer programın kökenleri ve Fransa işbirliği
Steinbach, İsrail’in nükleer programının temellerinin, Holokost’un bir daha asla tekrarlanmaması vizyonuyla David Ben-Gurion tarafından atıldığını ve genç bir bakan yardımcısı olan Şimon Peres’in programın başına getirildiğini söyledi. Programın bilimsel liderliğini ise Ernst Bergmann’ın üstlendiğini ekledi.
Programın 1950’lerin ortalarında ABD’den alınan bir araştırma reaktörüyle büyük bir ivme kazandığını belirten Steinbach, aynı dönemde Fransa ile başlayan işbirliğine dikkat çekti.
Steinbach, “İsrail, Fransız programında tam bir ortaktı. 1950’ler ve 60’ların başındaki Cezayir testlerinin aslında ortak İsrail-Fransız testleri olduğunu anlamalıyız,” değerlendirmesinde bulundu.
Fransa’nın ayrıca Dimona reaktörünün inşasına yardım ettiğini ve tesisin sivil amaçlı bir araştırma reaktörü olarak tanıtılmasına rağmen, bunun bir plütonyum üretim reaktörü olduğunu bildiğini ifade etti.
Kennedy’yi kandıran maket tesis
Dönemin ABD başkanları Eisenhower ve Kennedy’nin İsrail’in nükleer silah edinmesine şiddetle karşı çıktığını ve programdan büyük şüphe duyduğunu belirten Steinbach, Kennedy’nin denetim talebi üzerine İsrail’in başvurduğu aldatmacayı şöyle anlattı:
“İsrail aşırı önlemler aldı. Denetçiler geldiğinde gördükleri her şey tam bir sahtekarlıktı. Onlara hiçbir zaman Dimona kompleksinin gerçek kısımları gösterilmedi, bir maket gösterildi. Denetçiler geri dönüp tesisin sivil amaçlı olduğunu söylediler.”
Steinbach, Kennedy’nin programı durdurmaya kararlı olduğunu ancak kısa bir süre sonra öldürüldüğünü de sözlerine ekledi.
Eski CIA analisti McGovern: İstihbarat ‘İran nükleer silah yapmıyor’ diyor, başkan dinlemiyor
Vanunu’nun ifşaatları oyunu değiştirdi
İsrail’in yıllarca “nükleer belirsizlik” politikası izlediğini ancak Dimona’da teknisyen olarak çalışan Mordecai Vanunu’nun Sunday London Times‘a sızdırdığı fotoğraf ve belgelerin her şeyi değiştirdiğini vurgulayan Steinbach, bu belgeleri inceleyen Manhattan Projesi’nin bomba tasarımcıları Frank Barnaby ve Ted Taylor’ın vardığı sonuçların şok edici olduğunu belirtti.
Steinbach, “O dönemde İsrail’in 200’e yakın nükleer silaha sahip olduğu tahmininde bulundular. Daha da önemlisi, İsrail’in sadece atom bombasına değil, aynı zamanda hidrojen bombasına ve savaş başlıklarıyla kolayca eşleştirilebilecek minyatürleştirilmiş nükleer silahlara da sahip olduğunu belirlediler. Bu, istihbarat camiası için devasa bir başarısızlıktı,” dedi.
Steinbach ayrıca, Güney Afrika ile ortak nükleer testler yapıldığını, program için uranyumun büyük kısmının Güney Afrika’dan, sarı kek uranyumun Almanya’dan sağlandığını ve ABD’nin Pensilvanya eyaletindeki Numec tesisinden de zenginleştirilmiş uranyum kaçırıldığına dair güçlü kanıtlar olduğunu söyledi.
‘UAEA casus yuvasına dönüştü’
Konuşmasının sonunda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nı (UAEA) sert bir dille eleştiren Steinbach, kurumun “içinin kof ve bir casus yuvası” haline geldiğini savundu.
Steinbach, “Bu durum, UAEA’nın, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın (NPT) ve Birleşmiş Milletler’in güvenilirliğini ölümcül bir şekilde zayıflatmıştır,” ifadelerini kullandı.
Steinbach, Mısırlı diplomat Mohamed el-Baradei’nin dürüst bir UAEA direktörü olduğunu ancak ABD’nin onu kasıtlı olarak görevden alarak kurumu bugünkü haline getirdiğini iddia etti.
-
Görüş6 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu4 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi7 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Avrupa4 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor