Bizi Takip Edin

Diplomasi

Schiller Enstitüsü konferansında yeni küresel paradigma çağrısı

Yayınlanma

Schiller Enstitüsü Uluslararası Konferansı, 24-25 Mayıs 2025 tarihlerinde, “Büyük Çalkantı Zamanlarında İnsanlık İçin Güzel Vizyon” konusunu tartışmak üzere çeşitli uluslararası konuşmacıyı bir araya getirdi. Schiller Enstitüsü’nden Dennis Speed’in moderatörlüğünü yaptığı etkinlik, dünyanın dört bir yanından uzmanlar arasında yoğun bir tartışma ve yeniden değerlendirme ortamı oluşturmayı amaçlayarak, mevcut çalkantılı jeopolitik ortamda yol almak için yeni bir güvenlik ve kalkınma mimarisi önerdi.

Konferans, müzikal bir girişin ardından Schiller Enstitüsü’nün kurucu ortağı merhum Lyndon LaRouche’un 1982 tarihli konuşmasından bir bölümle başladı. LaRouche’un tarihsel analizi, Amerikan cumhuriyetinin temel ilkelerini ve küresel ilerlemeyi teşvik etmedeki amaçlanan rolünü vurguladı; bu tema, sonraki tartışmalar boyunca yankı buldu.

‘İnsan yaratıcılığının çözemeyeceği sorun yoktur’

Schiller Enstitüsü’nün kurucusu Helga Zepp-LaRouche, açılış konuşmasında insan potansiyeline dair iyimser görüşünü dile getirdi. Helga Zepp-LaRouche, “Biz yaratıcı türüz,” diyerek, “yaratıcı aklımızın her zaman daha üst düzeyde herhangi bir soruna çözüm bulma yeteneğine sahip olduğunu” vurguladı. Zepp-LaRouche, jeopolitik çatışmaların ötesine geçen, uluslararası ilişkilerde yeni bir paradigma çağrısında bulundu.

Mevcut küresel kargaşayı eleştiren Helga Zepp-LaRouche, Gazze ve Ukrayna’daki savaş gibi çatışmalarda görülen barbarlığa gerilemeye dikkat çekti. Rusya’ya yönelik yaptırımlar ve “yeşil ideoloji” kaynaklı olarak Avrupa’da kendi kendine yaratılan ekonomik krizlere işaret eden Zepp-LaRouche, bu durumu Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden yapılanmasıyla karşılaştırdı. Helga Zepp-LaRouche, “Almanya’da İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan itibaren moloz yığınları arasından inşa edilen her şey şimdi sökülüyor,” diye hayıflandı.

Helga Zepp-LaRouche, mevcut gerilimlerin Soğuk Savaş sonrası döneme dayandığını belirterek, “Almanya’nın birleşmesiyle ortaya çıkan tarihi fırsatın, neoconların jeopolitik manevralarıyla sabote edildiğini” savundu. NATO genişlemesi ile ilgili tutulmayan sözlere atıfta bulunan Zepp-LaRouche, gizliliği kaldırılmış belgelere ve eski Almanya Dışişleri Bakanı Genscher’in Gorbaçov’a NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceğine dair güvence veren Tutzing formülüne değindi. Helga Zepp-LaRouche, George Kennan’ın 1997’de NATO genişlemesini “trajik hata” olarak eleştirmesine atıfta bulunarak, “Bu, Soğuk Savaş sonrası düzenin ilk günahıydı,” diye ilan etti.

Batı’nın yaklaşımını, milyonlarca insanı yoksulluktan kurtaran Çin’in ekonomik başarısı ve Çin Kuşak ve Yol Girişimi ile karşılaştıran Helga Zepp-LaRouche, “Eğer ABD ve AB, Çin’i sistemik rakip ilan ederse, kolektif Batı bu yarışı zaten kaybetmiştir,” dedi. Jeopolitik çatışmadan işbirliğine geçilmesi çağrısında bulunan Zepp-LaRouche, Nicolaus Cusanus’un her bir ulusun çıkarının diğer tüm ulusların gelişimini içerdiği uyumlu kalkınma kavramına atıfta bulundu. Helga Zepp-LaRouche, “Öyleyse seferber olalım ve insanlık tarihinde yeni bir döneme barışçıl dönüşüm için tutkulu bir çağrı yapalım,” diyerek, füzyon enerjisi, uzay araştırmaları ve Dünya Kara Köprüsü (World Land Bridge) ile Vaha Planı (Oasis Plan) gibi küresel kalkınma girişimleri aracılığıyla gelecekteki ilerleme vizyonunu özetledi.

‘Dünya bugün uçurumun kenarında’

Güney Afrika eski Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanı H.E. Naledi Pandor, mevcut “zehirli jeopolitik ortamın” insanlığın ilerlemesini olumsuz etkilediğini belirtti. Sağ popülizmin ve şovenist milliyetçiliğin yükselişine dikkat çeken Pandor, “Bu gerilemeler, kırk yıllık genel anlamda barış içinde bir arada yaşamamızı tehdit ediyor,” dedi. Pandor, ilerici örgütleri birleşmeye ve yoksulluk, azgelişmişlik ve iklim değişikliği gibi küresel zorluklara odaklanarak çok kutupluluğu yeniden tesis etmeye çağırdı. Güney Afrika’nın Filistin krizini Uluslararası Adalet Divanı’na taşıma çabalarını övdü. Pandor, “Filistin halkının 18 aydan fazla süredir katledilmesine izin vermemiz trajik,” diyerek, aklıselimi yeniden tesis etmek ve daha güvenli bir dünya yaratmak için güçlü adımlar atılması çağrısında bulundu. Pandor, BRICS ülkelerinin dünya düzenini değiştirmede ve insanlığa odaklanmada artan önemini vurguladı.

‘Bu çok kutuplu dünya düzeni henüz gelmedi’

Çin Fudan Üniversitesi’nden Profesör Zhang Weiwei, dünyanın GSYİH açısından (BRICS’in G7’yi geçmesiyle) zaten çok kutuplu olmasına rağmen, “çok kutuplu dünya düzeninin henüz gelmediğini,” gözlemledi. Rusya’yı tek kutuplu düzeni baltalamaya çalışan “devrimci” güç, Çin’i mevcut sistemi iyileştirmeyi amaçlayan “reformcu” ve Trump yönetimindeki ABD’yi ise geriye bakan “terk eden” olarak nitelendirdi. Profesör Zhang, Asya’dan üç olumlu vaka çalışması sundu: Çin ve ASEAN’ın “kazan-kazan” kalkınma modeli, Çin’in “birlikte müzakere etme, birlikte inşa etme, birlikte faydalanma” esasına dayanan Çin Kuşak ve Yol Girişimi ve Vaha Planı gibi girişimler için model sunan Taklamakan Çölü Projesi de dahil olmak üzere Çin’in başarılı Yeşil Anlaşması.

‘Tüm insanlığın küresel çıkarları, herhangi bir ülkenin ulusal çıkarından daha önemlidir’

Guyana eski Devlet Başkanı H.E. Donald Ramotar, özellikle “soykırım” olarak adlandırdığı Gazze çatışmasında belirginleşen “uluslararası sosyoekonomik sistemin insanlık dışılığını” kınadı. Küresel krizlerin temelinde emperyalist devletlerin egemenliklerini ve sömürülerini sürdürme girişimlerinin yattığını savundu. Ramotar, Küresel Güney’in kalkınmasını engelleyen ulusların üzerindeki felç edici borç yüküne ve ulusötesi şirketlerin sömürücü uygulamalarına dikkat çekti. BRICS’i, karşılıklı faydaya dayalı uluslararası ilişkileri teşvik eden alternatif yol olarak gösterdi. Nükleer silahsızlanma için yenilenmiş kampanya ve demokratik, barışsever güçler arasında daha fazla örgütlenme çağrısında bulundu.

ABD’nin eski Sovyetler Birliği Büyükelçisi Jack Matlock ise, Soğuk Savaş’ın sona ermesini değerlendirirken, bunun zaferle değil, müzakereyle başarıldığını vurguladı. Doğu Avrupa ülkelerinin talepleriyle yönlendirilen ancak nihayetinde savunma ittifakını potansiyel saldırı ittifakına dönüştüren NATO genişlemesini eleştirdi. Matlock, “Asıl hassas olan NATO’nun genişlemesi değildi… Asıl hassas olan, bu ülkelere yabancı askeri üsler kurulmasıydı,” dedi. Ukrayna’daki savaşı “olmak zorunda olmayan” “trajedi” olarak nitelendiren Matlock, istikrarın, Rusya ile yabancı üsleri tehdit etmeden barış içinde yaşamaya istekli Ukrayna hükümeti gerektirdiğini belirtti.

‘Barış, savaş sonrası statükonun kısıtlı hoşgörüsüdür’

Eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı Chas Freeman, Batı’nın “sonsuz savaşlarını” ve “hayal ürünü dış politikasını” eleştirdi. Ukrayna barışının sağlanamadığı savaşı kastederek, Ukrayna savaşının Rusya’yı zayıflatmadan Ukrayna’yı harap ettiğini ve Batı’nın uygulanabilir barış planından yoksun olduğunu savundu. Freeman, “Boyun eğmemiş düşman, tahmin edilebileceği gibi kendi çıkarlarına hizmet eden şartlarda ısrar edecektir,” diyerek, Batı’yı Avrupa’da barışı sağlamak için Rusya’nın uzun süredir devam eden güvenlik endişelerini gidermeye çağırdı.

Bunun yanı sıra eski ABD Deniz Piyadeleri İstihbarat subayı ve BM Silah Denetçisi Scott Ritter, tutkulu bir diyalog çağrısı yaptı. Silahların kontrolü ve denetimleriyle ilgili deneyimlerini anlatarak, “Çözüm diyalogdu,” dedi. Gazze ile ilgili olarak Ritter, kışkırtıcı bir şekilde, “Hamas’ın yaptığını alkışlayan bizler, bombaları sağlayanlar kadar soykırımdan sorumluyuz, zira buna zemin hazırlıyoruz,” ifadesini kullandı. Hayat kurtarmak için hasımlarla bile ortak zemin bulmaya çağıran Ritter, “Cevap diyalogdur,” diye vurguladı.

Eski CIA analisti Ray McGovern, Piskopos Desmond Tutu’dan alıntı yaparak, “Tarafsız kalmak, zalimin yanında yer almaktır,” diye konuştu. Gazze’deki soykırımı kınayan McGovern, Alman teolog Albrecht Haushofer’in kötülüğe karşı daha erken ses çıkarmadığı için yaptığı dokunaklı özeleştirisine atıfta bulunarak eylem çağrısında bulundu.

Rusya Federasyonu BM Daimi Temsilci Yardımcısı Büyükelçi Dmitriy Çumakov da, “sağduyulu insanları” duymaktan mutluluk duyduğunu ifade etti. Ekonomik çalkantıya ve zengin ülkelerin yoksul uluslara yardım etmeyi reddetmesine dikkat çeken Çumakov, çok kutuplu dünya ve “vahşi kapitalizmin” sona ermesi çağrısında bulundu. BRICS ülkelerinin şu anda dünya GSYİH’sinin %37’sini temsil ederek G7’nin yüzde 29’unu geçtiğini belirtti.

Konferansta ayrıca Çağdaş Çin ve Dünya Çalışmaları Akademisi’nden Doçent Araştırmac Ju Juti’nin video mesajı da yer aldı. Ju Juti, barış açığı, kalkınma açığı, güvenlik açığı ve yönetişim açığı olmak üzere dört büyük stratejik zorluğu sıralayarak çok taraflılık ve küresel yönetişimin reformu çağrısında bulundu.

Panel, Helga Zepp-LaRouche’un yeni bir küresel güvenlik ve ekonomik kalkınma mimarisine duyulan ihtiyacı yinelemesiyle sona erdi. Zepp-LaRouche, Dünya Kara Köprüsü gibi somut projeleri ve gelişmekte olan ülkelerde 3 milyar yeni üretken iş yaratılmasını barış ve istikrara giden yollar olarak vurguladı.

Diplomasi

Avrupa ülkeleri ‘diplomaside’: İran’ın balistik füze programını hedef aldılar

Yayınlanma

Avrupa dışişleri bakanları cuma öğleden sonra Cenevre’de İranlı yetkililerle bir araya geldiler ve İran’dan yalnızca nükleer faaliyetlerini değil, balistik füze programını da azaltmasını istediler.

Perşembe sabahı gazetecilere konuşan Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, şu anda İran ile diplomasi hedeflerinin Tahran’ın sadece nükleer programını değil, aynı zamanda balistik füze programını ve İran’ın bölgesel istikrarı bozucu faaliyetlerini de “önemli ve kalıcı” bir şekilde azaltmasını sağlamak olduğunu söylemişti.

Barrot, “Tamamen askeri bir çözüm yok,” diyerek İran’ın Washington ile müzakere masasına dönmesi gerektiğini ekledi.

Almanya, Fransa ve İngiltere, İran’a “İsrail’in saldırılarının durmasını beklemeden” müzakerelere başlaması çağrısında bulundu.

Wall Street Journal’a (WSJ) göre bazı Avrupalı yetkililer ABD’nin İran’a yönelik sıfır zenginleştirme hedefini desteklerken, Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa’nın resmi tutumu, İran’ın herhangi bir zenginleştirme programının sıkı sınırlar içinde tutulması ve Tahran’ın nükleer bomba yapımında kullanılabilecek yeterli miktarda silah sınıfı fisil madde biriktirememesi için yakından izlenmesi yönünde yeni bir anlaşma yapılması yönünde.

ABD Başkanı Donald Trump ise, New Jersey’in Morristown kentine varışında, “İran Avrupa ile konuşmak istemiyor. Bizimle konuşmak istiyor. Avrupa bu konuda yardımcı olamayacak,” dedi.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın dışişleri bakanlarıyla yaptığı görüşmelerin ardından, İsrail’in “saldırganlığını” durdurması halinde müzakerelere geri dönmeye hazır olduğunu söyledi. 

Arakçı, Tahran’ın üç ülkeyle ve Avrupa Birliği ile “görüşmelerin devamını” desteklediğini eklerken, ülkesinin “yakın gelecekte yeniden bir araya gelmeye hazır olduğunu” da ifade etti.

Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, “Bugünkü olumlu sonuç, İran tarafının tüm önemli konularda müzakereleri sürdürmeye temelde istekli olduğu izlenimiyle ayrıldığımızdır. Tüm bölge son derece kritik bir durumda ve müzakerelerde daha fazla tırmanışın önlenmesi ve ilerleme sağlanması bizim ortak çabamız,” dedi.

Avrupalıların bu müzakerelere dahil olması gerektiğini, ancak Washington’un da önemli bir rol oynadığını ekledi.

Almanya’nın en üst düzey diplomatı, “Her şeyden önce, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu müzakerelere ve bir çözüm bulunmasına dahil olması büyük önem taşıyor,” dedi ve Almanya’nın İsrail’in güvenlik çıkarlarını koruyacağını da sözlerine ekledi.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot ve Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy de toplantı hakkında benzer izlenimlerini dile getirerek, İranlıların görüşmelere devam etmeye hazır olduğunu ve İran’ın nükleer silaha sahip olamayacağının açıkça belirtildiğini söylediler.

Fakat Reuters’ta yer alan habere göre İranlı üst düzey bir yetkili cumartesi günü, Cenevre’de ülkesinin nükleer programı hakkında yapılan görüşmelerde Avrupa güçleri tarafından sunulan önerilerin “gerçekçi olmadığını” belirterek, bu önerilere bağlı kalınması halinde bir anlaşmaya varmanın zor olacağını söyledi.

İsrail ile İran arasındaki çatışmanın tırmanmasını önlemek amacıyla E3 olarak bilinen Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya dışişleri bakanları ile AB’nin İranlı mevkidaşları cuma günü (20 Haziran) bir araya geldikten sonra ilerleme kaydedildiğine dair çok az işaret vardı.

“Avrupalıların Cenevre’de yaptığı tartışmalar ve öneriler gerçekçi değildi. Bu tutumda ısrar etmek İran ile Avrupa’yı bir anlaşmaya yaklaştırmayacaktır,” diyen üst düzey yetkili, İran’ın her halükarda Avrupa’nın önerilerini Tahran’da inceleyeceğini ve bir sonraki toplantıda yanıtını sunacağını söyledi.

Her iki taraf da önerilerin ayrıntılarını açıklamasa da, iki Avrupalı diplomat, E3’ün İsrail’in yakın vadede ateşkes kabul etmeyeceğini ve İran ile ABD’nin müzakereleri yeniden başlatmasının zor olacağını düşündüğünü söyledi.

Diyalogun, başlangıçta ABD’nin katılmadığı, İran’ın balistik füze programını da içerebilecek daha sıkı denetimleri öngören yeni bir anlaşma üzerinde paralel bir müzakere süreci başlatılması olduğu belirtildi.

Cumartesi günü İran cumhurbaşkanıyla görüşen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, iki tarafın müzakereleri hızlandırma konusunda anlaştığını ama İran’ın “niyetinin barışçıl olduğuna dair her türlü güvenceyi vermesi” gerektiğini vurguladı.

Bazı Avrupalı bakanların cuma günü İran’ın nükleer programın ötesindeki konularda müzakereye daha hazır olduğunu öne sürmesine rağmen, üst düzey yetkili, füze programı da dahil olmak üzere savunma kapasitesinin müzakere edilebileceği olasılığını reddetti ve uranyum zenginleştirmesinin tamamen durdurulması fikrinin çıkmaz sokak olduğunu yineledi.

Yetkili, “İran diplomasiyi memnuniyetle karşılar, fakat savaşın gölgesinde değil,” dedi.

Öte yandan AB’nin dış politika kolu Avrupa Dış Eylem Servisi, İsrail’in Avrupa Birliği ile ilişkilerini düzenleyen anlaşma kapsamında insan hakları yükümlülüklerini ihlal ettiğine dair işaretler olduğunu açıkladı.

Reuters ve dpa haber ajanslarının gördüğü bir belgeye göre, İsrail “AB-İsrail Ortaklık Anlaşmasının 2. maddesi kapsamındaki insan hakları yükümlülüklerini ihlal etmiş” olacak.

Örgüt, bağımsız uluslararası kurumların değerlendirmelerini kaynak olarak gösterdi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Karin Kneissl: Trump, İran’a saldırarak aptalca bir karar verdi

Yayınlanma

Eski Avusturya Dışişleri Bakanı Karin Kneissl, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırı kararını ‘aptalca’ olarak nitelendirdi. Kneissl, bu saldırının tüm savaş yasalarını ihlal ettiğini ve İran’a bölgedeki Amerikan üslerini vurma konusunda meşruiyet kazandırdığını belirtti.

Eski Avusturya Dışişleri Bakanı ve St. Petersburg Devlet Üniversitesi GORKI Merkezi Başkanı Karin Kneissl, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’daki nükleer tesislere saldırma kararının “aptalca” olduğunu ve tüm savaş yasalarını ihlal ettiğini açıkladı.

Kneissl, 22 Haziran gecesi gerçekleştiği belirtilen saldırının ardından yaptığı değerlendirmede, bu hamlenin İran’a bölgedeki Amerikan askeri üslerine saldırma hakkı tanıdığını vurguladı.

Kneissl, Telegram kanalından yaptığı paylaşımda, “ABD Başkanı Trump bunu Kongre’nin onayı olmadan yaptı. Böylesine aptalca bir karar beklemiyordum,” ifadelerini kullandı.

‘Tüm savaş yasaları ihlal edildi’

ABD ve İsrail’in İran’ın nükleer tesislerini bombalamaya nasıl cüret ettiğini sorgulayan Kneissl, “Tüm savaş yasaları ihlal edildi,” diyerek duruma tepki gösterdi.

Kneissl, Trump’ın bu kararında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun baskısı altında kaldığını belirterek, “Ancak bu bir mazeret olamaz,” diye ekledi.

Eski bakan, saldırının sonuçlarına dikkat çekerek şunları kaydetti:

“Artık İran’ın, bölgedeki 40 bin ABD askerinin bulunduğu Amerikan askeri üslerine saldırması önünde hiçbir engel kalmadı. Ve hâlâ Tahran adına bu tür saldırılar düzenleyebilecek çok sayıda silahlı grup var.”

ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’

Diyalog fırsatı kaçırıldı

Kneissl, saldırıdan önce Cuma günü İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Amerikan yönetimi arasında diyalog için küçük bir fırsat penceresi doğduğunu hatırlattı. “İran belirli konuları tartışmaya hazırdı,” diyen Kneissl, “Peki ya şimdi?” sorusunu yöneltti.

Eski bakan ayrıca, ABD’nin İran’daki nükleer tesislere seyreltilmiş uranyum içeren bombalarla saldırmış olabileceği ihtimali üzerinde durdu.

Bu tür mühimmatların ilk kez 1999 baharında ABD’nin Belgrad’ı bombaladığı Sırbistan’da kullanıldığını belirten Kneissl, “Bu işe yaramayacak. Seyreltilmiş uranyumlu mühimmatlar eski Yugoslav Halk Ordusu’nun tanklarına karşı kullanılmıştı. Hiçbir etkisi olmadı, sadece daha önce Irak’ta olduğu gibi çevre felaketine yol açtı. Bu kez sonuçlar 26 yıl öncesine göre çok daha büyük olabilir. ABD ve NATO güçleri o zaman da askeri hedeflerine ulaşamamış, o çatışmada da desteğe ihtiyaç duymuşlardı,” dedi.

Hiroşima Nagazaki Barış Komitesi’nden Steinbach, İsrail’in gizli nükleer gücünün perde arkasını anlattı

ABD’nin saldırı açıklaması

22 Haziran’ı sabaha bağlayan gece ABD Başkanı Donald Trump, ABD Hava Kuvvetleri’nin “Fordo, Natanz ve İsfahan dahil olmak üzere İran’daki üç nükleer tesise” başarılı bir saldırı düzenlediğini duyurmuştu.

Trump, Tahran’ın çatışmayı sona erdirmeyi kabul etmesi gerektiğini ifade etmişti.

Bu saldırıdan önce, 13 Haziran’dan itibaren İsrail’in de İran’a yönelik günlük saldırılar düzenlediği ve operasyonun amacının İran’ın füze ve nükleer programlarını yok etmek olduğu belirtilmişti.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

UAEA: İran’ın nükleer tesislerinde radyasyon seviyesinde artış yok

Yayınlanma

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), ABD’nin İran’daki üç nükleer tesise yönelik saldırısının ardından bölgede radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış tespit edilmediğini duyurdu. İranlı yetkililer de tesislerin altyapısının güvende olduğunu ve radyasyon sızıntısı olmadığını açıkladı.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA), bugün yaptığı açıklamada, ABD’nin İran’daki üç nükleer tesise yönelik saldırılarının ardından radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış gözlemlenmediğini bildirdi.

İranlı yetkililer de tesislerde sızıntı olmadığını ve altyapının güvende olduğunu belirtti.

ABD uçakları, pazar günü şafak vaktinde İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislerini hedef alan bir saldırı gerçekleştirmişti.

UAEA, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda, “İran’daki Fordo dahil üç nükleer tesise yönelik saldırıların ardından, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, şu ana kadar tesis dışında radyasyon seviyelerinde herhangi bir artış bildirilmediğini teyit etmektedir,” ifadelerini kullandı.

Ajans, daha fazla bilgi elde edildiğinde İran’daki duruma ilişkin ek değerlendirmeler sunacağını da ekledi.

İran: Tesisler güvende, sızıntı yok

ABD saldırılarına ilk resmi tepki İranlı yetkililerden geldi. Sabah saatlerinde yapılan açıklamada, saldırıdan etkilenen tesislerde herhangi bir radyasyon sızıntısı veya çevredeki halk için bir tehdit kaydedilmediği vurgulandı.

Açıklamada ayrıca, nükleer tesislerin altyapısının güvende olduğu ifade edildi.

İran Atom Enerjisi Kurumu da derhal gerekli incelemelerin yapıldığını ve “ABD’nin nükleer tesislere yönelik saldırıları sonucunda herhangi bir kirliliğe dair bir belirti olmadığını” duyurdu.

ABD’nin İran saldırısına Kongre’den ortak tepki: ‘Anayasaya aykırı’

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English