Ortadoğu
Cenin saldırılarının hedefi ne?

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ordunun işgal altındaki Batı Şeria’nın kuzeyindeki Cenin kentinde düzenlediği hava ve kara saldırısının “gerektiği kadar devam edeceğini” belirtti. İsrail basınında yer alan analizlere göre Cenin “operasyonu”nun hedefleri sınırlı: aranan şüphelileri tutuklamak ya da öldürmek, güç gösterisinde bulunmak ve silahlı Filistinlilerin İsrail hedeflerine saldırı düzenleme kabiliyetlerini sınırlamaya çalışmak.
İsrail güçlerinin dün gece saatlerinde Cenin Mülteci Kampı’na başlattığı baskın ve hava saldırıları ikinci gününe girdi. Saldırılarda yaşamını yitiren Filistinlilerin sayısı 10’a yükselirken, 20’si ağır yaklaşık 100 kişi yaralandı. Filistin Sağlık Bakanlığı, yaptığı yazılı açıklamada, bu sabah Merc bin Amir bölgesinde bir Filistinlinin daha İsrail askerlerince öldürüldüğünü kaydetti. İsrail’in çok sayıda asker, zırhlı araç, buldozerler ve insansız hava araçlarıyla kuşatmasını sürdürdüğü bölgeden sık sık patlama sesleri geliyor.
Öte yandan İsrail ordusundan yapılan yazılı açıklamada, ordu ve İç İstihbarat Teşkilatı Şin-Bet’in (Şabak), Cenin ve Cenin Mülteci Kampındaki askeri faaliyetine devam ettiği bildirildi. Açıklamada, ordunun 20 hava saldırısı gerçekleştirdiği, bunların yaklaşık yarısının birliklerin hareket etmesine izin vermek için açık alanlara yapılan saldırılar olduğu, geri kalan saldırıların ise çevredeki tehditlerin ortadan kaldırılması için gerçekleştirildiği kaydedildi. Ordu güçlerinin, gece boyunca askeri faaliyetlerine devam ettiği vurgulanan açıklamada, patlayıcı depolamak için kullanılan bir mekân, iki muharebe harekât yönetim odası ve bazı patlayıcıların bulunduğu ve imha edildiği belirtildi.
“Ya hapse ya mezara…”
İsrail hükümeti basın ofisinden yapılan yazılı açıklamaya göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD’nin “4 Temmuz Bağımsızlık Günü” dolayısıyla düzenlenen resepsiyonda, İsrail ordusunun Cenin Mülteci Kampı’na havadan ve karadan başlattığı saldırıya ilişkin konuştu. Netanyahu, “Cenin’deki operasyon gerektiği ve hedefini tamamlayana kadar devam edecek” dedi. Cenin’in son dönemde bir “terör merkezi” haline geldiğini iddia eden ve buna izin vermeyeceklerini savunan Netanyahu, İsrail ordusuna bağlı özel kuvvetler, komandolar ve hava kuvvetlerinin “Cenin’deki faaliyetlerine” devam ettiğini dile getirdi. Cenin’deki “sivillere zarar vermemek için azami çaba gösterdiklerini” ileri süren Netanyahu, “Bizim öncü düsturumuz belli; İsraillilere kim zarar vermek isterse ya hapse girecek ya da mezara” ifadesini kullandı.
Filistin iletişimi kesti
Filistin yönetimi, İsrail’in saldırısına yanıt olarak Tel Aviv’le tüm iletişimi kesme kararı aldığını duyurdu. Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne, Ramallah’ta Devlet Başkanı Mahmud Abbas liderliğinde düzenlenen olağanüstü toplantının ardından yazılı açıklama yaptı. “Filistin yönetimi, Cenin’e yönelik saldırıya yanıt olarak İsrail tarafıyla tüm iletişimi ve görüşmeleri kesme, güvenlik koordinasyonunu durdurmayı da devam ettirme kararı aldı” ifadesine yer verilen açıklamada ayrıca daha önce Ürdün’ün Akabe ile Mısır’ın Şarm eş-Şeyh kentlerinde gerçekleştirilen görüşmelerde İsrail’le varılan son anlaşmaların da “artık geçerli olmadığı” kaydedildi.

İsrail ordusunun kuşatma altına alarak saldırılarını sürdürdüğü Cenin Mülteci Kampı’ndaki siviller, evlerini terk ediyor. Foto: Issam Rimawi / AA
“Bu taktiksel bir operasyon”
Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nün (INSS) Genel Müdürü, Emekli Tümgeneral Tamir Hayman: Bu sabah (dün sabah) gördüğümüz operasyonun ilk aşamasıydı- doğru istihbaratla başlatılan bir operasyon ve başta hava gücü olmak üzere bir başlangıç hamlesi. Bir sonraki aşamada genellikle sahadaki silahlı unsurlarla sürtüşme yaşanır. Bu henüz gerçekleşmedi. İyi haber şu ki böyle bir sürtüşme olmadığında kayıplarımızın sayısı azalıyor ama kötü haber şu ki sürtüşme olmadığında öldürülen teröristlerin sayısı da az oluyor. Bunun nasıl gelişeceğini göreceğiz. Böyle bir operasyonun üçüncü aşaması sahadan gelecek doğru istihbarata göre hareket etmektir ki bu aşama uzun sürebilir.
Bu olayın Cenin bölgesiyle mi sınırlı kalacağı yoksa daha da mı genişleyeceği sorusu, karşı taraftaki kayıpların sayısına göre belirlenecektir. Çok yüksek sayıda kayıp diğer bölgeleri de ateşleyebilir. Böyle bir durumda, geçmişte de gördüğümüz gibi, Gazze ya da Lübnan’dan roket ateşi açılması mümkün olabilir. Benim tahminime göre Hamas’ın İsrail’le bir savaşa girmeye niyeti yok ve İslami Cihad da bir önceki raundun yaralarını sarmaya çalışıyor. Ancak mesele Filistin tarafının ne kadar acı çekeceğine bağlı.
Bunun taktiksel bir operasyon olduğunu unutmamak gerekir. Başka bir deyişle, kapsamlı bir siyasi stratejik altyapı olmadan bu operasyon zaman içinde gerçekliği değiştirmeyecek. Askerî harekât saldırıların engellenmesine, militanların ortadan kaldırılmasına ve daha iyi bir operasyonel gerçekliğin sağlanmasına yardımcı olabilir ancak uzun vadede istikrarı sadece siyasi eylem sağlayacaktır.
Jerusalem Post’un başyazısı: IDF Sözcüsüne göre Cenin bölgesindeki nüfusun yaklaşık %25’i Filistin İslami Cihad’a, yaklaşık %20’si de Hamas’a bağlıdır. Pazartesi sabahı erken saatlerde IDF ve diğer güvenlik güçleri Cenin bölgesinde bir operasyon başlattı. Amaç açıktı: Cenin’den, kasabadan, aynı adı taşıyan mülteci kampından ve çevre köylerden kaynaklanan terörizmle mücadele etmek. Bölge son aylarda terörün yuvası haline geldi. Hatta Batı Şeria’nın “Lübnanlaştırılması” ya da “Gazaflaştırılması “ndan bile söz ediliyor.
IDF’nin neredeyse her gece devam eden askeri operasyonlarına rağmen durum daha güçlü bir müdahaleyi gerektiriyordu. Bu durum, Cenin’de terörle mücadele operasyonları yürüten İsrail askerlerinin teröristler ve destekçilerinin giderek daha cüretkâr saldırılarıyla karşı karşıya kalmasıyla daha da belirgin hale geldi. Daha birkaç hafta önce, yerel teröristlere karşı yürütülen bir operasyonun ardından Cenin’den çekilen İsrail askerlerine karşı patlayıcı düzenekler patlatıldı. Ayrıca geçen hafta Cenin bölgesinden İsrail’e iki roket atılmış, ancak her ikisi de Filistin Yönetimi bölgelerine düşmüştü.
Hükümet, kamuoyuna açıklamasa bile hedeflerini ve çıkış planını dikkatli bir şekilde belirlemelidir. Terör örgütlerinin ve İranlı destekçilerinin doğası göz önüne alındığında, operasyonun Cenin veya Batı Şeria’daki tüm terör faaliyetlerini tamamen durdurmasını beklemek gerçekçi değildir. Ancak teröristleri yakın gelecekte etkisiz hale getirecek ve İsrail (ve Filistin Yönetimi) güçlerinin terörle mücadele çabalarını sürdürmesine olanak sağlayacak kadar büyük bir darbe vurulması umulmaktadır.
“Netanyahu’yu zorlayan Otzma Yehudit liderleri”
Haaretz’in Başyazısı: İsrail Savunma Kuvvetleri’nin Cenin’deki operasyonunun hedefleri sınırlıdır: aranan şüphelileri tutuklamak ya da öldürmek, güç gösterilerinde bulunmak ve silahlı Filistinlilerin İsrail hedeflerine saldırı düzenleme kabiliyetlerini sınırlamaya çalışmak. Askeri kaynaklara göre, Cenin mülteci kampını işgal etmek ya da Cenin şehri genelinde ya da sadece mülteci kampındaki terör destek ağlarını yok etmek gibi bir niyet yok.
Görünüşe göre IDF, hassas istihbarat ve sınırlı kuvvetler kullanarak kampa planlı saldırılar düzenleyen ve zaman içinde bazı başarılar elde eden “rutin” operasyonlarına devam etmeyi tercih ederdi.
Ancak IDF’nin sırtında, pervasız bir siyasi kesimin güçlerini konuşlandırdığı büyük bir savaş yürütülüyor. Bunlar Otzma Yehudit partisinin bakanları; başta Samaria Bölge Konseyi Başkanı Yossi Dagan olmak üzere yerleşimci liderliği; hükümetin açık ve cesaretlendirici bakışları altında katliam yapan kanun kaçakları ve IDF subaylarını “katil” ve “hain” olarak nitelendiren suçlulardır. Bu kesim, tehlikeli faaliyetleri sayesinde hükümetin bu operasyonu onaylamasını sağlamıştır.
“Güvenlik aklı”nın sesi olarak görülen, başlangıcı bilinen ama sonu felaket olan gösterişli askeri operasyonlardan kaçınan Başbakan Binyamin Netanyahu’nun, hükümetini gerçekten yöneten insanların öfkeli çığlıkları karşısında ezildiği bir kez daha ortaya çıktı. Bu tür operasyonlar, Filistin terörizminin köklerinin belirli bir mülteci kampında ya da şehirde yattığı ve güçlü bir darbenin bu ağları yok etmeye yeteceği gibi tehlikeli bir yanılsamayı beslemektedir.
Gerçekte, Batı Şeria’da Yahudiler ve Filistinliler arasındaki sürtüşme alanları genişledikçe Filistinlilerin İsraillilere saldırma motivasyonu da artmaktadır. Filistinlilerin, resmi İsrail’in yerleşimcilerle işbirliği içinde maruz kaldığı baskıcı mekanizmaların uzun bir listesi var. Bunlar arasında toprak ve mülk hırsızlığı, hareket kısıtlamaları, yüzlerce veya binlerce tutuklama, masumların öldürülmesi, giderek daha fazla yerleşim yerinin kurulması, yerleşimci karakollarının yasallaştırılması, evlere ve arabalara kundaklama saldırıları, sökülen ağaçlar ve tahrip edilen hasatlar yer alıyor.
Bu durum devam ettiği sürece terörle mücadelenin günlük rutini de devam edecektir. Bunun çözümü Cenin mülteci kampının ara sokaklarında ya da yerleşim yeri inşaatlarında bulunamaz. Başbakan ve Savunma Bakanı, IDF askerlerini tehlikeli sokak çatışmalarına sürükleyen Cenin operasyonunu durdurmalı ve çabalarını Filistin Yönetimi ile uygun anlaşmalara varmaya adamalıdır.
Ortadoğu
Prof. Marandi: İran’a yönelik İHA saldırıları Azerbaycan’dan yapıldı

Tahran Üniversitesi’nden Profesör Seyyid Muhammed Marandi, Azerbaycan’ın İsrail ile İran’a karşı işbirliği yaptığını iddia etti. Marandi, Rusya ile ilişkilerde İsrail’deki Rus nüfusunun bir engel teşkil ettiğini söylerken, Netanyahu’nun yeni bir saldırı başlatmasının muhtemel olduğunu ve İran’ın bu kez çok daha sert karşılık vermeye hazırlandığını ifade etti.
Tahran Üniversitesi öğretim üyesi ve İran‘ın eski nükleer müzakere heyeti danışmanlarından Profesör Seyyid Muhammed Marandi, Prof. Glenn Diesen’in podcast yayınında Azerbaycan’ın İsrail ile İran’a karşı işbirliği içinde olduğunu savundu.
Marandi, Bakü yönetiminin bu politikalarını sürdürmesi hâlinde Tahran’ın tutumunda bir değişiklik olabileceği ve bunun Aliyev için “tehlikeli” sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulundu.
‘İran’a yönelik İHA’lar Azerbaycan’dan kalkıyor’
Sıradan İranlılar, özellikle de sınıra yakın yaşayanlar arasında, Azerbaycan Cumhuriyeti’nden kalkan insansız hava araçlarının (İHA) İran’a girerek hedefleri vurduğuna dair yaygın bir kanı olduğunu dile getiren Marandi, bu hedeflerin İran’ın Doğu Azerbaycan ve Erdebil eyaletleri ile diğer kuzey vilayetleri ve hatta Tahran’a yakın noktaları içerdiğini söyledi.
İran’ın barışçıl bir Kafkasya istediğini söyleyen Marandi, “Ancak İranlılar, Bakü’nün İsrail ile bu tür bir işbirliğini İran halkının zararına olacak şekilde sürdürmekte ısrar ettiğini hissederse, Tahran’ın Aliyev’e yönelik tutumunda bir değişiklik göreceğiz. Bu da onun için tehlikeli olabilir,” dedi.
Marandi, İran’ın kuzey eyaletlerindeki halkın Aliyev’e karşı son derece öfkeli olduğunu ve Aliyev’in bu durumu hafife aldığını düşündüğünü ekledi.
‘Aliyev dünyadaki durumu yanlış okuyor’
Marandiye göre Aliyev, dünyadaki mevcut durumu yanlış okuyor. 1990’larda ABD ve Avrupalıların baskısıyla İran’dan uzaklaştığı dönemde ABD’nin küresel bir “hiper güç” olduğunu ancak dünyanın artık değiştiğini belirten Marandi, “ABD’nin Aliyev veya Avrupalılar için koruyucu şemsiyesi artık pek etkileyici değil,” ifadelerini kullandı.
Marandi, Aliyev’in ülkesindeki dini liderleri bastırmasının ve Gazze’de, Lübnan’da ve Batı Şeria’da devam eden katliamlar sırasında İsrail rejimiyle ittifak kurmasının halk arasında öfke yarattığını savundu.
‘Suriye’de direniş güçlenecek’
Suriye’deki duruma da değinen Marandi, ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırmasının, Ebu Muhammed el-Colani (Ahmed eş-Şaraa) yönetimindeki Suriye’yi ABD yörüngesine çekme ve politika çıkarlarını hizalama hazırlığı olduğunu söyledi.
Colani’nin Suriye için olumlu bir şey yapma niyetinde olmadığını ve İsrail’e baskı yapmak yerine kendi halkını öldürmekle daha fazla ilgilendiğini ifade eden Marandi, “Colani İsrail’e ne kadar yaklaşırsa, direniş o kadar güçlenir,” diye konuştu.
Marandi, ABD, İsrail ve onların bölgesel müttefiklerinin geçmişte mezhepçiliği kullanarak bölgeyi böldüğünü ancak artık bu stratejinin işe yaramayacağını ve Colani’nin İsrail ile normalleşme adımlarının daha fazla insanı direnişe katılmaya teşvik edeceğini belirtti.
Rusya ile ilişkilerde ‘İsrail’ engeli
İran-Rusya ilişkilerinin Suriye’deki işbirliğiyle geliştiğini ancak bazı konularda görüş ayrılıkları yaşandığını ifade eden Marandi, Rusya’nın İdlib’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir anlaşma yapmak istemesine İran’ın karşı çıktığını ve bu durumun Suriye’deki bugünkü tabloyu yaratan belirleyici bir faktör olduğunu iddia etti.
Marandi, “Bugün İran ile Rusya arasında her alanda ilişkilerin genişlemesinin önündeki en büyük engel, Rusya’nın Filistin’de bulunan 2 milyon Rusça konuşan nüfusla ilgili endişeleridir,” değerlendirmesini yaptı.
Bu durumun bazı alanlarda daha fazla işbirliğini engelleyebileceğini belirten Marandi, yine de iki ülke arasındaki mevcut ilişkinin üç buçuk yıl öncesine göre kıyaslanamayacak kadar iyi olduğunun altını çizdi.
‘Netanyahu’nun yeniden saldırmasını bekliyoruz’
İran’ın 12 günlük savaşın ardından daha güçlü çıktığını ve “kâğıttan kaplan” olduğu mitinin yıkıldığını savunan Marandi, İsrail’in çok sayıda üst düzey komutanı öldürmesine rağmen ülkede bir çöküş yaşanmadığını, aksine halkın devletin ve Devrim Muhafızları’nın arkasında kenetlendiğini söyledi.
Marandi, “İran’da beklenti, bir krize ihtiyacı olan Netanyahu’nun yeniden saldıracağı yönünde. Ancak bu kez İranlılar çok daha hazırlıklı ve plan, İsrail rejimine çok daha sert bir darbe indirmek,” diye ekledi.
Ortadoğu
Ahmed Şara, İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı ile Abu Dabi’de görüştü

Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın, Abu Dabi’de İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi ile bir araya geldiği ortaya çıktı.
Suriye merkezli bağımsız haber sitesi Al Jumhuriya’ya konuşan bir kaynak, İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı ile Şara arasındaki görüşmenin “Suriye-İsrail müzakereleri açısından önemli bir adım olduğunu” ileri sürdü. İddiaya göre ikili, ilk kez de bir araya gelmiyor.
İsrail ile HTŞ liderliğinde Esad yönetimini devirip geçici yönetim kuran Ahmed Şara hükümetinin normalleşme görüşmeleri yürüttüğü biliniyordu. Ynet News’in diplomatik kaynaklara dayandırdığı habere göre, Suriye ile İsrail arasındaki “sessiz” görüşmeler tam anlamıyla normalleşmeyi değil taraflar arasında sınırlı bir güvenlik anlaşmasını hedefliyor.
Habere göre Suriye liderinin yabancı yatırımları çekme ve yaptırımların hafifletilmesini sağlama hedefi ile İsrail’in kuzey sınırlarının güvenliğine dair endişeleri, bu süreci mümkün kılan ortak zemin olarak değerlendiriliyor. Sürecin sıcak bir barışa ya da karşılıklı büyükelçiliklerin açılmasına değil, tam normalleşme olmadan güvenlik temelli bir uzlaşmaya dayanacağı belirtiliyor.
Konuyla ilgili bir kaynak, “Şam’da falafel yiyebileceğini düşünen varsa, hayal kurmaya devam etsin” ifadeleriyle beklentilerin sınırını çizdi.
İki ülke arasında olası anlaşmanın güvenlik garantileri, terör faaliyetlerine karşı ortak taahhütler, İran etkisinin sınırlandırılması ve sınır hattına yakın bölgelerde silahlı grupların kısıtlanması gibi maddeleri içerebileceği ifade ediliyor. İsrail’in İran hedeflerine yönelik saldırılarda Suriye hava sahasını kullandığı ileri sürülmüştü; bu da iki ülke arasında resmi olmasa bile bir tür örtülü koordinasyon olduğunu düşündürüyor.
Ynet’e göre İsrail-Suriye görüşmeleri, 1973 savaşını sonlandıran 1974 tarihli “kuvvetlerin ayrıştırılması anlaşmasına” dayanıyor.
Bu anlaşma sınırları, asker konuşlanmalarını ve gözetim mekanizmalarını tanımlamıştı. İsrailli yetkililer, Suriye’nin İran etkisinden ciddi biçimde uzaklaştığı takdirde, bu anlaşmanın güncellenerek bugünkü tehditlere uyarlanabileceğini savunuyor.
Yaklaşık iki ay önce ABD Başkanı Donald Trump Ahmed Şara ile görüşmüştü. Bu, bir ABD Başkanı ile bir Suriye lideri arasında 25 yıl sonra gerçekleşen ilk görüşme olarak kayda geçti. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada Trump’ın, Şara’dan İsrail ile normalleşmesini ve Filistinli silahlı grupları sınır dışı etmesini istediği aktarıldı. Trump, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, ABD’nin Suriye’nin yeni hükümetiyle normalleşme adımları atmayı değerlendirdiğini, bu sürecin liderler düzeyindeki temasla başladığını söyledi. Yaptırımların hafifletilmesinin de Suriye’ye “yeni bir başlangıç” fırsatı vermeyi amaçladığını belirtti.
Tarihi görüşmenin ardından açıklama yapan Şara, “Suriye barışa ve işbirliğine açık bir ülke olma kararlılığında. Kendisine uzanan her iyi niyete sadık kalacak” dedi. Devamında ise şu ifadeleri kullandı: “Suriye artık bir güç mücadelesi arenası ya da yabancı emellerin sahnesi olmayacak. Ülkemizin parçalanmasına ya da önceki rejimin halkımızı bölmeye çalışan anlatılarına izin vermeyeceğiz. Suriye tüm Suriyelilere aittir.”
Bu süreçte Trump yönetimi önce Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırdı, ardından da HTŞ’nin ABD’nin ‘terör örgütü’ listesinden çıkarılacağını duyurdu.
Ortadoğu
İsrail’den Refah’ta ‘toplama kampı’ planı: İnsanlığa karşı suç

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, Gazze Şeridi’ndeki tüm sivil nüfusun Refah kentinin enkazı üzerine inşa edilecek kapalı bir “insani bölgeye” yerleştirilmesi için bir plan üzerinde çalışıldığını açıkladı. Ancak uzmanlar bu planı Gazze’deki tüm Filistinliler için bir ‘toplama kampı’ olarak nitelendiriyor.
İsrail ordusuna, Refah’ın enkazı üzerine bir “insani bölge” kurulmasına yönelik plan hazırlaması talimatı verdiğini söyleyen Katz, bu yapay yerleşim alanının nihai hedefinin Gazze Şeridi’nde yaşayan tüm nüfusu barındırmak olduğunu belirtti.
Katz’ın ifadesine göre, ilk etapta çoğunluğu El-Mevasi bölgesinden olmak üzere yaklaşık 600 bin Filistinli, güvenlik taramalarının ardından bu bölgeye nakledilecek. Savunma bakanı, yerleştirilen sivillerin bölgeyi terk etmelerine izin verilmeyeceğini de açıkça dile getirdi.
Plan uyarınca, bölgenin güvenliği İsrail ordusu tarafından sağlanacak, ancak askeri güçler bölgeyi yönetmeyecek ve insani yardımları dağıtmayacak. Katz, söz konusu bölgenin yönetimi için uluslararası ortak arayışında olduklarını kaydetti. Planın koordinasyonu, Savunma Bakanlığı Genel Müdürü ve eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı Amir Baram tarafından yürütülüyor.
‘Göç planı uygulanacak’ mesajı
Savunma Bakanı Katz, gazetecilere verdiği brifingde İsrail’in Hamas’ı zayıflatma stratejisini şöyle sıraladı: Örgüt liderliğini hedef almak, toprak kontrolünü ele geçirmek, Gazze’nin silahsızlandırılması ve ayrıca “uygulanacak olan göç planı”.
Katz, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun, Gazzelileri kabul etmeye istekli ülkeleri araştırmak üzere süreci yönettiğini ifade etti.
Ancak Haaretz’e konuşan bir yetkiliye göre, İsrail hükümeti nüfus transferi planının hayata geçirilme ihtimalini gerçekçi bulmuyor ve şu anda Gazze’den kitlesel göçü kolaylaştıracak bir hazırlık yapılmıyor. İsrail’in birçok ülkeye Filistinli mültecileri kabul etme teklifinde bulunduğu, ancak hiçbir ülkenin bunu kabul etmediği bildirildi.
‘İnsanlığa karşı suç’
İsrail’in önde gelen insan hakları avukatlarından Michael Sfard, Katz’ın planının uluslararası hukuku ihlal ettiğini söyledi.
Sfard, “(Katz) insanlığa karşı bir suç için operasyonel bir plan ortaya koydu. Bu, bundan başka bir şey değildir” dedi. “Bu, Gazze Şeridi’nin güney ucuna nüfus transferi ve şeridin dışına sürgün için hazırlık yapmaktan ibarettir” diye ekledi.
The Guardian‘a konuşan Sfard, “Birini kendi vatanından kovmak, savaş bağlamında bir savaş suçudur. Eğer onun planladığı gibi kitlesel ölçekte yapılırsa, bu insanlığa karşı suç haline gelir” değerlendirmesini yaptı.
Kudüs İbrani Üniversitesi’nde Holokost tarihçisi olan Prof. Amos Goldberg de, savunma bakanının Gazze’de etnik temizlik ve “Filistinlileri sınır dışı etmeden önce bir toplama kampı veya geçici kamp” kurulması için net planlar ortaya koyduğunu söyledi.
Katz’ın planının, İsrail’in yeni yerleşim yerine taşınma emrine uymayı reddeden Filistinlilere ne olacağı sorusunu da gündeme getirdiğini belirten Prof. Goldberg, “Filistinliler tamamen çaresiz olmadıkları için bu çözümü kabul etmez ve isyan çıkarırsa ne olacak?” diye ekledi.
Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasıyla çelişiyor
Aynı günün sabahında, İsrail Genelkurmay Başkanlığı Yüksek Mahkeme’ye yaptığı bildirimde, ordunun Gazze içinde ya da dışında zorla nüfus tahliyesi uygulamadığını iddia etti. Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in ofisinden yapılan açıklamada, “nüfusu yerinden etmek veya belirli alanlarda yoğunlaştırmak” gibi hedeflerin operasyon planları arasında yer almadığı savunuldu.
Ancak bu açıklama, mayıs ayında orduya verilen “Gideon’un Arabaları” adlı operasyon emriyle çelişiyor. Haaretz gazetesinin daha önce ortaya çıkardığı bu belgeye göre, söz konusu emirde operasyonun amaçlarından biri açıkça “sivil nüfusu yönetmek ve yerinden etmek” olarak belirtilmişti. İsrail ordusu, haberdeki detayları doğrulamış, ancak resmi bir açıklama yapmamıştı.
Bu arada, pazartesi günü Beyaz Saray’da konuşan İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD ve İsrail’in Filistinlilere “daha iyi bir gelecek” sunacak diğer ülkelerle birlikte çalıştığını söyledi.
Trump ile akşam yemeğine hazırlanırken Netanyahu, “İnsanlar kalmak istiyorsa kalabilir, ama gitmek istiyorlarsa gidebilmeliler” dedi.
GHF taşeronluğunda toplama kampları
Öte yandan, Reuters, ABD ve İsrail destekli bir yardım kuruluşu olan Gazze İnsani Vakfı’nın (GHF), hem Gazze içinde hem de Gazze dışında kurulabilecek “Geçici İnsani Yerleşim Alanları” olarak tanımlanan kampların inşasını önerdiğini duyurdu.
Söz konusu planın Katz’ın açıkladığı planla ilişkisi net değil ancak GHF’nin kuruluşu ve faaliyetlerinde İsrail’in parmağı olduğu biliniyor.
Reuters’ın ortaya çıkardığı plan, Gazze halkını bu alanlara yerleştirerek “Hamas’ın nüfus üzerindeki kontrolünü sona erdirmeyi” hedefliyor.
Yaklaşık 2 milyar dolarlık bu plan, Trump yönetimine sunuldu ve yakın zamanda Beyaz Saray’da gündeme geldi. Tarihsiz olan ancak 11 Şubat tarihli fotoğraflar içeren sunum belgesinde, GHF’nin 2 milyar doların üzerinde bir kaynak sağlamaya çalıştığı, bu parayla Gazze içinde ve dışında büyük ölçekli “Geçici İnsani Yerleşim Alanları” inşa edilmesinin hedeflendiği belirtildi.
Planın, mayıs ayı sonunda Gazze’de GHF’nin gıda dağıtım noktaları açmasıyla başladığı ve bu kampların ikinci aşama olduğu ifade ediliyor.
Reuters’ın incelediği belgeye göre kamplar, Gazze halkının “geçici olarak barınabileceği, radikalleşmeden arındırılabileceği, yeniden topluma entegre edilebileceği ve isterlerse yeniden yerleşime hazırlanabileceği” “gönüllü alanlar” olarak tanımlanıyor.
Reuters’ın ulaştığı sunum dosyası, bu kampların nasıl inşa edileceği ve maliyetleri gibi teknik ayrıntılara kadar iniyor. Sunumda yer alan bir zaman çizelgesine göre, bir kamp projesi başlatıldıktan sonraki 90 gün içinde faaliyete geçecek ve içinde 2 bin 160 kişi, çamaşırhane, duş, tuvalet ve bir okul yer alacak.
Projede yer alan bir kaynak, bu sunumun geçen yıl başlayan bir planlama sürecine ait olduğunu ve her biri yüz binlerce kişiyi barındırabilecek sekiz kamp inşa edilmesinin öngörüldüğünü söyledi.
Ancak plan, Filistinlilerin bu kamplara nasıl ve hangi yolla taşınacağına dair net bir bilgi içermiyor. Kampların Gazze dışında nereye kurulabileceği de belirsiz. Haritada Mısır ve Kıbrıs’a yönelen oklar ile “başka muhtemel destinasyonlar” ifadesi dikkat çekiyor.
Belgede, bu geniş ölçekli tesislerin “yerel halkla güven ilişkisi kurmak” ve Başkan Donald Trump’ın “Gazze vizyonunu gerçekleştirmek” için kullanılacağı belirtiliyor.
GHF böyle bir teklif sunmadığını ve belgede yer alan slaytların kendilerine ait olmadığını, sadece “Gazze’ye güvenli şekilde yardım ulaştırmaya yönelik teorik seçenekleri incelediklerini” açıkladı.
Ancak sunumun kapağında GHF’nin, bazı slaytlarda ise GHF’nin lojistik ve güvenlik hizmetlerini sağlayan, eski CIA ajanı Philip Reilly’nin kurucusu olduğu SRS’nin (Safe Reach Solutions) adı geçiyor.
Projede çalışan bir kaynak, planın maddi kaynak eksikliği nedeniyle ilerlemediğini belirtti. Reuters daha önce GHF’nin İsviçre’de bir banka hesabı açarak bağış toplamak istediğini, ancak UBS ve Goldman Sachs gibi bankaların GHF ile çalışmayı reddettiğini bildirmişti.
4 Şubat’ta Trump, kamuoyuna ilk kez “Gazze’yi devralıp Ortadoğu’nun Rivierası’na dönüştürmek istediklerini”, bunun için de 2,3 milyon Filistinlinin başka yerlere yerleştirilmesi gerektiğini açıklamıştı.
Tony Blair’in ekibi de işin içinde
Bu arada önceki gün de Financial Times gazetesi, eski İngiltere Başbakanı Sir Tony Blair’in düşünce kuruluşu Tony Blair Enstitüsü’nün (TBI), İsrailli iş insanlarının önderliğinde, Elon Musk’ın adını taşıyan bir üretim bölgesini de içeren bir proje peşinde olduğunu duyurdu.
Bu projenin, Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın kurulmasında rol oynayan ve tepki çeken Boston Consulting Group’un (BCG) üzerinde çalıştığı ve Trump’a sunduğu Gazze’yi Filistinsizleştirerek “Orta Doğu Rivierası” olarak yeniden düzenlemeyi öngören plan olduğu ve TBI’nin de bu projede BCG ile ortak yer aldığı ortaya çıktı. TBI ve BCG ise iddiaları reddetti.
Tony Blair’in sözcüsü, eski başbakanın planları hazırlayanlarla konuşmadığını ve planlar hakkında yorum yapmadığını söyledi.
Sözcü, “TBI ekibi, Gazze için savaş sonrası ‘planları’ olan birçok farklı grup ve kuruluşla görüşüyor, ancak bu planın yazımıyla hiçbir ilgisi yok” dedi.
BCG sözcüsü iddiaları reddederek şunları söyledi: “Bu çalışmayı tamamen reddediyoruz. BCG bu çalışma için herhangi bir ödeme almamıştır.”
-
Ortadoğu1 hafta önce
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti
-
Söyleşi2 hafta önce
İsrail-İran savaşını kim kazandı? E. Tuğamiral Alaettin Sevim Harici’ye anlattı
-
Dünya Basını2 hafta önce
ABD ve İsrail, UAEA’yı nasıl ele geçirdi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran-İsrail savaşı ve Orta Asya
-
Avrupa2 hafta önce
Yeni MI6 şefinin dedesi, “Kasap” olarak bilinen Nazi casusu çıktı
-
Görüş1 hafta önce
Altı Gün Savaşı’ndan ‘On İki Gün Savaşı’na
-
Söyleşi2 hafta önce
E. Koramiral Kadir Sağdıç: ‘Hürmüz’ü kapatmak ABD-İsrail’e yarar’
-
Amerika2 hafta önce
Zohran Mamdani: Canavarın ininde bir ‘nepo bebek’