Bizi Takip Edin

AMERİKA

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan, Biden yönetiminin Çin stratejisini anlattı: Yeni bir Soğuk Savaş şart değil

Yayınlanma

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Dış İlişkiler Konseyi’nde (CFR) Washington’ın Çin stratejisine dair açıklamalar yaptı. Sullivan, CFR’de 30 Ocak’ta yaptığı konuşmada, “Çin ile rekabetin çatışmaya, hasımlığa ya da yeni bir Soğuk Savaş’a yol açması gerekmiyor” dedi.

Konuşmasının temasını “son üç yılda stratejimizi nasıl uygulamaya çalıştığımızı ve 2024’te burada neler bekleyebileceğimizi perde arkasından sizlerle paylaşmak” şeklinde özetleyen Sullivan,  Biden hükümetine girdikten sonra yaptıkları tespitleri sıraladı:

“Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) hem uluslararası düzeni yeniden şekillendirme niyetine hem de bunu yapabilecek ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik güce sahip tek devlet olduğunu tespit ettik.  ÇHC’nin yüksek teknolojide ABD’yi ‘yakalamaya ve geçmeye’ çalıştığını; tarihteki en büyük barış zamanı askeri yığınağını gerçekleştirdiğini; Güney ve Doğu Çin Denizleri ile Tayvan Boğazı da dahil olmak üzere içeride daha baskıcı, dışarıda ise daha iddialı olduğunu gördük. ÇHC’nin dünyaya olan bağımlılığını azaltırken dünyayı Çin’e daha bağımlı hale getirmek için çalıştığını gördük. Ve uluslararası sistemi kendi sistemine ve tercihlerine uygun hale getirmek için adımlar attığını gördük.”

“Ayrıca dikkatimizi çeken bir şey daha vardı ki o da ÇHC’nin Amerika Birleşik Devletleri’nin nihai bir gerileme içinde olduğuna inandığı idi: (onlara göre) endüstriyel tabanımızın içi boşaltılmıştı, müttefiklerimize ve ortaklarımıza olan bağlılığımız zayıflamıştı, Amerika Birleşik Devletleri yüzyılda bir görülen bir pandemiyi yönetmekte zorlanıyordu ve Pekin’deki pek çok kişi açıkça ‘Doğu’nun yükseldiğini ve Batı’nın düştüğünü’ ilan ediyordu.”

Göreve geldiklerinde, önceki yönetimden “Çin sorununun kapsamı ve doğasına ilişkin teşhisi güncellemiş ancak bu sorunu ele alacak strateji ve araçları yeterince geliştirmemiş bir yaklaşım” devraldıklarını söyleyen Sullivan, Trump yönetimini kastederek, “Bu yaklaşım zaman zaman rekabetçi olmaktan çok çatışmacı olmuş ve etkili bir Çin stratejisinin sürdürülmesi için kritik öneme sahip müttefik ve ortakları çoğu zaman göz ardı etmiştir” dedi.

Biden yönetiminin ÇHC ile ilgili daha önceki (Trump dönemi) yaklaşıma dönmek istemediğini kaydeden Sullivan; bu yaklaşımın “ÇHC’nin yörüngesi hakkında daha iyimser varsayımlara dayandığını ve bazen Amerikan ulusal çıkarlarını gözetmekten ziyade sürtüşmelerden kaçınmaya öncelik verdiğini” söyledi.  Sullivan, Biden yönetiminde geliştirdikleri yaklaşımı ise şöyle tarif etti: “Rekabetçi konumumuzu güçlendirmeyi ve çıkarlarımızı ve değerlerimizi güvence altına almayı amaçlayan kendi yaklaşımımızı geliştirdik: yatırım yap, uyum sağla, rekabet et.”

“Geçtiğimiz üç yıl boyunca bu yaklaşımı hayata geçirdiklerini” söyleyen Sullivan, altyapı, çipler, bilim ve temiz enerji konularında “tarihi yasalarla Amerikan gücünün temeline geniş kapsamlı yatırımlar yaptıklarını” kaydetti.

Bu yaklaşımın sonuç verdiğine inandıklarını belirten Sullivan şöyle devam etti:

“Amerika Birleşik Devletleri’nde yarı iletken ve temiz enerji üretimine yönelik büyük ölçekli yatırımlar 2019’dan bu yana 20 kat arttı.  Yeni imalat projeleri için yapılan inşaat harcamaları şimdiden iki katına çıktı. Ve önümüzdeki on yıla baktığımızda, az önce bahsettiğim tarihi mevzuatta yapılan yatırımlar sayesinde 3,5 trilyon dolarlık yeni kamu ve özel sektör yatırımı yapılacağını tahmin ediyoruz.

Yurtdışında, Hint-Pasifik müttefiklerimiz ve ortaklarımızla bağlarımızı birkaç yıl önce pek mümkün olmayan, hatta düşünülemeyecek şekillerde güçlendirmeye çalıştık. AUKUS’u başlattık. Dörtlüyü yükselttik. Vietnam, Filipinler, Hindistan, Endonezya ve diğerleriyle ilişkilerimizi geliştirdik. Japonya ve Kore Cumhuriyeti ile Başkan Biden’ın Camp David’de ev sahipliği yaptığı tarihi bir zirve ile sonuçlanan tarihi bir üçlü başlattık. ASEAN’ın yanı sıra Pasifik Adaları liderleriyle de zirveler düzenledik.

Bölgesel müttefiklerimiz ve ortaklarımız ise Amerika’nın ekonomik canlılığına güveniyorlar.  Yönetimin başlangıcından bu yana Amerika Birleşik Devletleri’ne yaklaşık 200 milyar dolarlık yatırım yapacaklarını açıkladılar.

Ayrıca Avrupa ve Hint-Pasifik ittifaklarımızı birbirine bağlamak için çalıştık. G7 ortaklarımızla birlikte ekonomilerimizin riskini azaltmak ve stratejik bağımlılıklardan uzaklaşmak yerine çeşitlendirmek için ortak adımlar attık. Müttefiklerimiz ve ortaklarımızla birlikte Tayvan Boğazı’nda barış ve istikrarın korunmasının önemini vurguladık.

Şirketlerimizin geliştirmekte olduğu ileri ve hassas teknolojilerin bir zafiyet kaynağı haline gelmemesi için de çok çalıştık.  Kilit teknolojiler üzerinde dikkatlice uyarlanmış ihracat kısıtlamaları uyguladık; gelişmiş yarı iletken üretim araçlarına odaklandık.

Ayrıca, teknoloji alanında endişe yaratan giden yatırımları düzenlemek ve gelen yatırımların gelişen ulusal güvenlik sorunlarını gerçekten ele aldığından emin olmak için CFIUS’un kritik teknolojilere odaklanmasını güçlendirmek üzere adımlar attık.”

Bu adımların korumacılıkla ilgili olmadığını savunan Sullivan, bu hamlelerin uzun vadede “ulusal güvenliğimiz için kritik öneme sahip” olduğunu belirtti.

Salgın sonrası en güçlü toparlanmayı yaşadıklarını söyleyen Sullivan, ekonomistlerin yıllardır söylediğinin aksine ÇHC’nin bu on yıl içinde ya da bir sonraki on yıl içinde GSYH’de ABD’yi geçeceği tahminlerinin ise artık ‘uzak’ ihtimal olduğunu belirtti.

Sullivan ‘kritik bir nokta’ olduğuna işaret ederek, Amerika’nın şu anda “bir kez daha esneklik ve yeniden keşfetme kapasitesini gösterdiğini” vurguladı.

Sullivan kritik olduğunu düşündüğü noktayı ise şöyle açtı:

“Rekabetçi konumumuzu iyileştirmek için bu adımları atarken, bunu dünyanın en önemli ilişkilerinden birine – belki de dünyanın en önemli ilişkisine – istikrar kazandıracak şekilde yapmayı hedefledik.  Aslında, yurtiçindeki yatırımlarımızın ve yurtdışındaki müttefik ve ortaklarımızla bağlarımızı derinleştirmeye yönelik çalışmalarımızın ÇHC ile daha etkili bir diplomasi için gerekli koşulları yarattığına inanıyoruz… ÇHC ile ilişkilerimizdeki rekabetçi yapısal dinamikler konusunda netiz. Ancak aynı zamanda ABD ve ÇHC’nin ekonomik olarak birbirlerine bağımlı olduklarının ve ulus ötesi sorunları ele alma ve çatışma riskini azaltma konusunda ortak çıkarlara sahip olduklarının da farkındayız.

On yıllar boyunca ÇHC’yi şekillendirmek ya da değiştirmek için gösterilen açık ya da zımni çabaların başarılı olmadığının farkındayız. ÇHC’nin öngörülebilir gelecekte de dünya sahnesinde önemli bir oyuncu olmasını bekliyoruz.  Bu da rekabet ederken bile birbirimizle yan yana yaşamanın yollarını bulmamız gerektiği anlamına geliyor.

ÇHC ile rekabet çatışmaya, karşı karşıya gelmeye ya da yeni bir Soğuk Savaş’a yol açmak zorunda değildir. Amerika Birleşik Devletleri bir yandan rekabeti sorumlu bir şekilde yönetirken diğer yandan da kendi çıkarlarını ve değerlerini, müttefiklerinin ve ortaklarının çıkarlarını ve değerlerini ilerletmek için adımlar atabilir. Bunların her ikisini de yapabilmek yaklaşımımızın merkezinde yer almaktadır.”

Sullivan, soyut bir slogan gibi görünen “rekabeti yönetmek” kavramının eyleme nasıl dönüştüğünü anlamanın en iyi yolunun ise 2023’e yakından bakmaktan geçtiğini söyledi. Geçen sene iki ülke arasındaki yoğun diplomasi trafiğini özetleyen Sullivan, o dönemde çokça eleştirildiklerini, ancak “bu yoğun diplomasinin, ilişkileri düzeltmekten ziyade zorlu meseleleri yönetmekle ilgili” olduğunu ifade etti.

“Yönetilen meseleleri” ise şöyle sıraladı:

“ÇHC’nin Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşına verdiği destek ve Boğazlar arası meseleler de dahil olmak üzere farklılıklarımız konusunda doğrudan davrandık.

Dışarıya giden yatırımlara getirilen kısıtlamalar ve ihracat kontrollerimizdeki güncellemeler gibi ulusal güvenlik odaklı tedbirlerden geri adım atmadık.  Bunun yerine bu toplantıları, bu tedbirlerin ne olduğunu ama en az bunun kadar önemli olarak ne olmadığını, yani ÇHC’nin refahını ve kalkınmasını baltalamaya yönelik bir girişim olmadığını açıklamak için fırsat olarak kullandık.  Bu tedbirler böyle değildi ve bu oturumlarda muhataplarımıza bunu açıkça anlattık.

Bu toplantıları aynı zamanda çıkarlarımızın örtüştüğü konularda koordinasyon sağlamak için de kullandık.”

Sullivan, çıkarların örtüştüğü noktalara da değindi: Narkotikle mücadele, askeri kanalların yeniden açılması, yapay zekanın risklerini yönetmek, iklim krizi.

İki büyük güç arasındaki stratejik rekabete özgü sürtüşmeleri yönetmek için “detaylı ve inatçı” bir diplomasi gerektiğini vurgulayan Sullivan, “Bu çabanın önündeki bazı riskler öngörülemeyebilir, sürpriz olabilir. Güney ve Doğu Çin Denizi’ndeki sürtüşmeler, ekonomik ve teknolojik hamleler ve karşı hamleler gibi diğer riskler ise daha kolay fark edilebilir” dedi.

En önemli riskin ise Tayvan Boğazı’ndaki bir kriz olabileceğini bu yüzden bu konuda yoğun diplomasinin yanı sıra caydırıcılığı da yoğunlaştırmak gerektiğini söyledi.

Sullivan, Çin’e yönelik 2024 stratejilerini ise şöyle anlattı:

“Son üç yıldır olduğu gibi önümüzdeki yıl da insan hakları ihlalleri, zorla çalıştırma ve nükleer silahların yayılmasını önleme konularında harekete geçmeye devam edeceğiz.  ÇHC’nin Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşına verdiği destek ve Rusya’nın savunma sanayi üssünü yeniden oluşturmasına yardımcı olma çabaları konusunda dikkatli olacağız ve karşılık vermek için gerekli tedbirleri alacağız.

KDHC’nin Güney ve Doğu Çin Denizlerinde ve Tayvan Boğazında provokasyonları devam ederse, dünyanın en önemli su yollarında barış ve istikrara yönelik riskleri geri püskürtmek ve dile getirmek için müttefiklerimiz ve ortaklarımızla yakın bir şekilde çalışacağız.  Uluslararası hukukun izin verdiği her yerde uçarak, yelken açarak ve faaliyet göstererek bölgede seyrüsefer özgürlüğünü desteklemeye devam edeceğiz.  Ve ulusal güvenliğimizi korumak üzere tasarlanmış özel ulusal güvenlik tedbirlerini uygulamaya devam edeceğiz.

Bunu yaparken bile, her iki tarafın da farklılık alanlarını yönetmesine ve çıkarlarımızın örtüştüğü alanlarda işbirliğinin önünü açmasına yardımcı olan ÇHC ile yoğun etkileşim hızını sürdürmeyi hedefleyeceğiz.

İkili ilişkilerde daha önceki dönemlerden kalma ve artık modası geçmiş yapı ve mekanizmaları yeniden yaratmayı planlamıyoruz.  Ve kesinlikle sırf diyalog olsun diye diyalogla ilgilenmiyoruz.  Ancak, çıkarlarımızı ilerletmek ve sonuçlara ulaşmak için ayrı, dikkatle seçilmiş alanlarda belirli sayıda çalışma düzeyinde istişareler başlatmanın ve yönlendirmenin değerli olduğunu düşünüyoruz.  Bugün narkotikle mücadele konusunda kullandığımız yaklaşım budur.

Önümüzdeki dönemde, çatışma riskini azaltmak amacıyla kriz iletişim mekanizmalarını derinleştirmek için ÇHC ile birlikte çalışabileceğimizi umuyoruz.  İklim, sağlık güvenliği, küresel makroekonomik istikrar ve yapay zekanın yarattığı riskler gibi yeni zorluklar konusunda koordinasyon sağlamaya hazırız.  Ayrıca Kızıldeniz’den Kore Yarımadası’na kadar zorlu bölgesel ve küresel meseleler hakkında Pekin ile konuşacağız.  Ayrıca insanlar arası ilişkiler de dâhil olmak üzere bir dizi ikili meselede ilerleme kaydetmek için çalışacağız.”

Sullivan, anlattığı bu yaklaşımın yeni olmadığını, aksine köklerinin “onlarca yıllık tarihe, diplomasiye ve zor kazanılmış deneyimlere” dayandığını söyleyerek, yaklaşan seçimlere rağmen bu yaklaşıma bağlı kalacakları mesajını verdi:

“Bu stratejiye bağlı kalmaya niyetliyiz.  Çıkarlarımızı korumak ve müttefiklerimizi savunmak için yapmamız gerekenleri yaparken aynı zamanda Çin ile rekabeti sadece ABD’nin değil küresel istikrarın da yararına olacak şekilde etkin bir şekilde yönetmek niyetindeyiz.  Bu bizim taahhüdümüzdür.  Biz de bunu yapmaya çalıştık.”

AMERİKA

Tesla, Trump yönetimini misilleme vergilerine ‘maruz kaldığı’ konusunda uyardı

Yayınlanma

Elon Musk’ın elektrikli otomobil üreticisi Tesla, Başkan Donald Trump’ın ticaret savaşının kendisini ABD’ye karşı misilleme tarifelerinin hedefi haline getirebileceği ve Amerika’da araç üretmenin maliyetini artırabileceği konusunda uyardı.

ABD Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer’e hitaben yazılan imzasız bir mektupta Tesla, adil ticareti “desteklediğini” söyledi ancak ABD’li ihracatçıların “diğer ülkeler ABD’nin ticaret eylemlerine karşılık verdiğinde orantısız etkilere maruz kaldığı” uyarısında bulundu.

Austin, Teksas merkezli şirket 11 Mart tarihli mektubunda, “Örneğin, ABD’nin geçmişteki ticari eylemleri, hedef alınan ülkeler tarafından, bu ülkelere ithal edilen elektrikli araçlara yönelik artan tarifeler de dahil olmak üzere, anında tepkilerle sonuçlandı” diye yazdı.

Tesla’nın mektubu, yatırımcıların dünyanın en büyük ekonomisinin bir resesyona sürüklenmesinin artan riskleri konusunda endişelenmeleri nedeniyle işletmeleri ve finansal piyasaları sarsan iki haftalık düzensiz ticaret politikası açıklamalarının ardından geldi.

Mektup, Trump’ın yakın müttefiki Musk tarafından yönetilen Tesla’nın bile geniş kapsamlı gümrük tarifelerinin potansiyel etkileri konusunda ne kadar endişeli olduğunun altını çiziyor.

AB ve Kanada, bu hafta başında yürürlüğe giren ABD’ye çelik ve alüminyum ithalatına yönelik gümrük vergilerine karşı kapsamlı misilleme tehditlerinde bulundu.

Mektubun gönderilme sürecini bilen bir kişi Financial Times’a şunları söyledi: “Bu, iki kutuplu tarife rejiminin Tesla’yı mahvettiğini söylemenin kibar bir yolu.”

Söz konusu kişi şunları ekledi: “İmzasız çünkü şirketteki hiç kimse bunu gönderdiği için kovulmak istemiyor.”

Tesla yorum talebine hemen yanıt vermedi.

Grup Trump yönetimine gönderdiği mektupta gümrük vergilerinin ABD’de araç üretim maliyetlerini artırabileceğini ve denizaşırı ülkelere ihraç edildiklerinde daha az rekabetçi hale getirebileceğini belirtti. Ayrıca yönetimden, lityum ve kobalt gibi ABD’de az bulunan minerallerin ithalatını daha da pahalı hale getirmekten kaçınması istendi.

Tesla, elektrikli araçları ve lityum-iyon pilleri için ABD’de mümkün olduğunca çok malzeme ve bileşen bulmak ve üretmek için küresel tedarik zincirini elden geçirdiğini söyledi. Reno, Nevada’daki batarya üretim tesisine ve Corpus Christi, Teksas’taki lityum işleme tesislerine işaret etti.

Şirket, “Bununla birlikte, tedarik zincirinin agresif bir şekilde yerelleştirilmesine rağmen, bazı parça ve bileşenlerin ABD içinde tedarik edilmesi zor veya imkansızdır” diye ekledi. Greer’i “ABD’li üreticilerin gerekli bileşenlere maliyet engelleyici tarifelerin uygulanmasıyla sonuçlanabilecek ticari eylemler nedeniyle gereksiz yere yük altına girmemelerini sağlamak için yerel tedarik zinciri sınırlamalarını daha fazla değerlendirmeye” çağırdı.

Mektup, dış ticaret uygulamalarını gözden geçiren ve şirketlere zarar verebilecek tarifeleri, vergileri, düzenlemeleri veya sübvansiyonları belirlemeye çalışan ajansın ABD’li işletmelerden geniş yorum talebinin bir parçası olarak ticaret temsilcisinin ofisine sunuldu.

Süreç hakkında bilgi sahibi bir kişi, Tesla’nın ilk Trump yönetimi sırasında uygulanan yaygın gümrük tarifelerine yanıt olarak benzer bir mektup gönderdiğini söyledi. 11 Mart tarihli mektup USTR web sitesine Tesla’nın genel danışman yardımcısı Miriam Eqab tarafından yüklendi.

Musk, Trump’ın yeniden seçilme kampanyasına yardım etmek için 250 milyon dolardan fazla harcama yaptıktan sonra Trump’ın en iyi danışmanlarından biri olarak ortaya çıktı. Bunun karşılığında dünyanın en zengin adamı, politikaları etkilemek ve federal hükümeti küçültmek için geniş bir yetki aldı ve Hükümet Verimliliği Dairesi (Doge) olarak adlandırılan birimin başına getirildi.

Bu haftanın başlarında Trump, Beyaz Saray’da Tesla’yı tanıtan bir etkinliğe ev sahipliği yaptı ve Musk’a destek gösterisi olarak araçlarından birini satın alma sözü verdi.

Tesla hisseleri yılbaşından bu yana satışların düşeceği endişesiyle ve ABD’nin ekonomi ve ticaret politikalarına ilişkin artan tedirginliğin tetiklediği daha geniş bir piyasa satışının ortasında yüzde 40 düştü.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

BlackRock Avrupalı şirketlerin hisselerini topluyor

Yayınlanma

BlackRock’tan Rick Rieder, Kıtadaki sektörlerin mali harcamalardaki artıştan faydalanmasını beklediği için Avrupa hisse senetlerine daha fazla yatırım yapıyor.

Rieder, Zürih’te verdiği bir röportajda portföy yöneticisinin 15,8 milyar dolarlık BlackRock Global Allocation Fund’ın da aralarında bulunduğu fonlarda Avrupa bankaları, savunma ve teknoloji şirketlerine olan ilgiyi artırdığını söyledi.

Halka açık dosyalara göre, fon geçen yıl %9,2 getiri sağladı ve şubat ayı sonunda karşılaştırma ölçütüne göre Avrupa hisselerinde hafifçe düşük ağırlıktaydı.

BlackRock, Berlin ve Brüksel’in savunma ve altyapı harcamaları için yüz milyarlarca avro borçlanma planlarını açıklamasının ardından Avrupa varlıklarındaki pozisyonunu tekrar ayarlıyor. 

Şirket bu hafta başında Avro bölgesi devlet tahvillerinde negatife döndü ve hisse senedi tahsislerindeki değişim, harcama planlarının etkisiyle bölgenin hisse senedi piyasalarındaki yükselişin ortasında geldi.

BlackRock’ın küresel sabit gelirden sorumlu yatırım müdürü ve küresel tahsisat yatırım ekibi başkanı Rieder, “Son birkaç yıldır Avrupa’da borç vermek ve ABD’de hisse senedi almak oldukça net bir ticaretti. Ama bence bu denge değişti,” dedi.

Avrupa hisseleri bu yıl şu ana kadar ralli yaptı ve bankalar bugüne kadar %20’nin üzerinde yükselerek sektörü karşılaştırma ölçütünde en iyi performans gösteren sektör haline getirdi.

Avrupa bankalarının cazibesini açıklayan Rieder, özel kredi kuruluşlarının yaklaşan harcama furyasının finansmanında büyük rol oynayacağını söyledi. UniCredit ve Intesa Sanpaolo, 31 Aralık tarihli kamu dosyalarına göre fonun varlıkları arasında yer alıyor.

Rieder, “Avrupa bankaları, ek finansman sağlama kabiliyetleri nedeniyle bugün çok cazip yatırımlar. Değerlemeler hâlâ o kadar yüksek değil,” dedi.

Avrupa’nın borçlanmaya yönelmesi, ABD’nin bölgeye yönelik askeri desteğini azaltma tehditlerine yanıt olarak geldi. Goldman Sachs tarafından takip edilen Avrupa savunma hisselerinden oluşan bir sepetin piyasa değeri bu yılın başından itibaren 125 milyar dolar arttı.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD Kongresi, donanmayı güçlendirmek için Japonya’nın denizaltı üretim programını inceliyor

Yayınlanma

ABD, Çin’in artan denizcilik gücüne ayak uydurmakta zorlanırken, Washington’daki kanun yapıcılar, Japonya’nın her yıl belirli sayıda denizaltı üretme yöntemini benimsemek de dahil olmak üzere, ülkenin gemi inşa kısıtlamalarını ele almanın yollarını araştırıyor.

Salı günü Kongre’de yapılan bir oturumda Japonya’nın yaklaşımının benimsenmesi önerildi.

Kongre Araştırma Servisi’nde (CRS) deniz kuvvetleri uzmanı olan Ronald O’Rourke, Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komitesi’nin deniz gücü ve projeksiyon kuvvetleri alt komitesine verdiği demeçte “Japonya’dan, kuvvet büyüklüğü değişse bile tedarik oranını sabit tutma modelini öğrenebilirsiniz” dedi.

Donanma gemilerinin ve denizaltılarının sayısının her yıl bütçe görüşmeleri yoluyla belirlendiği ABD’nin aksine, Japonya üretim sayısını yılda bir tekne olarak sabit tutmaktadır. Mitsubishi Heavy Industries ve Kawasaki Heavy Industries gemileri dönüşümlü olarak teslim etmektedir.

CRS’nin 41 yıllık emektarı ve ülkenin en etkili deniz analistlerinden biri olan O’Rourke, Tokyo’nun denizaltı filosunun büyüklüğünü “önceden tedarik oranı ile oynayarak değil, ‘kullanım ömrü sonu’ kararlarıyla” yönettiğini söyledi.

O’Rourke hazırladığı konuşmada Japonya’nın yılda bir kez yaklaşımının “denizaltı inşa sanayi tabanı için istikrar sağlamak ve denizaltı üretiminde verimliliği en üst düzeye çıkarmak” için tasarlandığını söyledi.

“Japonya 18 denizaltıdan oluşan bir gücü muhafaza etmeyi planladığında, bunu denizaltılarını yaklaşık 18 yaşına kadar hizmette tutarak yılda bir inşa oranıyla yaptı” dedi. “Japonya denizaltı kuvveti seviyesindeki hedefini 22 tekneye çıkardığında, yılda bir inşa oranını korudu ve denizaltılarını yaklaşık 22 yaşına kadar hizmette tutmaya başladı” diye ekledi.

Japonya yıllarca 16 denizaltı ve iki eğitim botundan oluşan bir filo büyüklüğünü korudu. Amaç Rus gemilerinin sıklıkla geçtiği üç boğazı – Soya, Tsugaru ve Tsushima – savunmaktı. Her boğaza iki denizaltı tahsis edilecek, geri kalanlar ise eğitimde ya da bakımda olacaktı.

2010 yılında, Japonya’nın Tayvan’a yakın güneybatı adalarının etrafındaki sularda Çin denizaltılarına karşı savunma yapmak üzere filonun 22 denizaltı ve iki eğitim botuna çıkarılmasına karar verildi.

Bunu yapmak için Japonya’nın denizaltı üretimini artırması gerekmedi. Sadece denizaltılarının ömrünü 16 yıldan 22 yıla uzattı.

O’Rourke alt komiteye, Japonya’nın denizaltı filosunu 30 gemiye çıkarmaya karar vermesi halinde, “yine yılda bir inşa oranını koruyabileceğini ve gemilerini 30 yaşına kadar hizmette tutmaya başlayabileceğini” söyledi. O’Rourke genişletilmiş bir Japon denizaltı filosunu ABD Donanması için en iyi tamamlayıcı olarak görüyor, zira ABD Donanmasının önümüzdeki yıllarda saldırı denizaltılarının sayısında bir düşüş yaşayacağı düşünülüyor.

Geçtiğimiz perşembe günü Kawasaki, Taigei sınıfı denizaltı Raigei’yi Kobe Tersanesi’nde Japonya Savunma Bakanlığı’na teslim etti. Taigei sınıfının dördüncü teknesi olan Raigei, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana tersanede inşa edilen 31. denizaltı oldu.

Mitsubishi neredeyse tam bir yıl önce Taigei sınıfının üçüncü teknesi olan Jingei’yi bakanlığa teslim etmişti.

Bu arada ABD Donanması da maliyet aşımları, işgücü sıkıntısı ve gemi inşasındaki gecikmelerle boğuşuyor. “Donanma şu anda gemilerin tasarımı, inşası, mürettebatı ve bakımı konusunda zorluklarla karşı karşıya” diyen O’Rourke, zorlukların birleşiminin ”41 yıllık CRS kariyerimde gördüğüm en önemli zorluk” olarak tanımladı.

Kongre Bütçe Ofisi’nden Eric Labs salı günkü oturumda yaptığı açıklamada, ABD Donanması’nın inşa halindeki 46 gemisi için maliyet aşımlarının geçtiğimiz bütçe yılında üç kat artarak 3.4 milyar dolardan 10.4 milyar dolara çıktığını söyledi.

Deniz kuvvetleri ve silahlar konusunda kıdemli bir analist olan Labs, gemiler için gerekli olan daha uzun inşa sürelerine de işaret etti. “Uçak gemilerinin yapımı eskiden sekiz yıl sürerdi. Şimdi 11 yıl sürüyor. 2000’li yıllarda saldırı denizaltılarının yapımı altı yıl sürüyordu. Şimdi ise dokuz yıl sürüyor” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English