Bizi Takip Edin

AMERİKA

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan, Biden yönetiminin Çin stratejisini anlattı: Yeni bir Soğuk Savaş şart değil

Yayınlanma

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Dış İlişkiler Konseyi’nde (CFR) Washington’ın Çin stratejisine dair açıklamalar yaptı. Sullivan, CFR’de 30 Ocak’ta yaptığı konuşmada, “Çin ile rekabetin çatışmaya, hasımlığa ya da yeni bir Soğuk Savaş’a yol açması gerekmiyor” dedi.

Konuşmasının temasını “son üç yılda stratejimizi nasıl uygulamaya çalıştığımızı ve 2024’te burada neler bekleyebileceğimizi perde arkasından sizlerle paylaşmak” şeklinde özetleyen Sullivan,  Biden hükümetine girdikten sonra yaptıkları tespitleri sıraladı:

“Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC) hem uluslararası düzeni yeniden şekillendirme niyetine hem de bunu yapabilecek ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik güce sahip tek devlet olduğunu tespit ettik.  ÇHC’nin yüksek teknolojide ABD’yi ‘yakalamaya ve geçmeye’ çalıştığını; tarihteki en büyük barış zamanı askeri yığınağını gerçekleştirdiğini; Güney ve Doğu Çin Denizleri ile Tayvan Boğazı da dahil olmak üzere içeride daha baskıcı, dışarıda ise daha iddialı olduğunu gördük. ÇHC’nin dünyaya olan bağımlılığını azaltırken dünyayı Çin’e daha bağımlı hale getirmek için çalıştığını gördük. Ve uluslararası sistemi kendi sistemine ve tercihlerine uygun hale getirmek için adımlar attığını gördük.”

“Ayrıca dikkatimizi çeken bir şey daha vardı ki o da ÇHC’nin Amerika Birleşik Devletleri’nin nihai bir gerileme içinde olduğuna inandığı idi: (onlara göre) endüstriyel tabanımızın içi boşaltılmıştı, müttefiklerimize ve ortaklarımıza olan bağlılığımız zayıflamıştı, Amerika Birleşik Devletleri yüzyılda bir görülen bir pandemiyi yönetmekte zorlanıyordu ve Pekin’deki pek çok kişi açıkça ‘Doğu’nun yükseldiğini ve Batı’nın düştüğünü’ ilan ediyordu.”

Göreve geldiklerinde, önceki yönetimden “Çin sorununun kapsamı ve doğasına ilişkin teşhisi güncellemiş ancak bu sorunu ele alacak strateji ve araçları yeterince geliştirmemiş bir yaklaşım” devraldıklarını söyleyen Sullivan, Trump yönetimini kastederek, “Bu yaklaşım zaman zaman rekabetçi olmaktan çok çatışmacı olmuş ve etkili bir Çin stratejisinin sürdürülmesi için kritik öneme sahip müttefik ve ortakları çoğu zaman göz ardı etmiştir” dedi.

Biden yönetiminin ÇHC ile ilgili daha önceki (Trump dönemi) yaklaşıma dönmek istemediğini kaydeden Sullivan; bu yaklaşımın “ÇHC’nin yörüngesi hakkında daha iyimser varsayımlara dayandığını ve bazen Amerikan ulusal çıkarlarını gözetmekten ziyade sürtüşmelerden kaçınmaya öncelik verdiğini” söyledi.  Sullivan, Biden yönetiminde geliştirdikleri yaklaşımı ise şöyle tarif etti: “Rekabetçi konumumuzu güçlendirmeyi ve çıkarlarımızı ve değerlerimizi güvence altına almayı amaçlayan kendi yaklaşımımızı geliştirdik: yatırım yap, uyum sağla, rekabet et.”

“Geçtiğimiz üç yıl boyunca bu yaklaşımı hayata geçirdiklerini” söyleyen Sullivan, altyapı, çipler, bilim ve temiz enerji konularında “tarihi yasalarla Amerikan gücünün temeline geniş kapsamlı yatırımlar yaptıklarını” kaydetti.

Bu yaklaşımın sonuç verdiğine inandıklarını belirten Sullivan şöyle devam etti:

“Amerika Birleşik Devletleri’nde yarı iletken ve temiz enerji üretimine yönelik büyük ölçekli yatırımlar 2019’dan bu yana 20 kat arttı.  Yeni imalat projeleri için yapılan inşaat harcamaları şimdiden iki katına çıktı. Ve önümüzdeki on yıla baktığımızda, az önce bahsettiğim tarihi mevzuatta yapılan yatırımlar sayesinde 3,5 trilyon dolarlık yeni kamu ve özel sektör yatırımı yapılacağını tahmin ediyoruz.

Yurtdışında, Hint-Pasifik müttefiklerimiz ve ortaklarımızla bağlarımızı birkaç yıl önce pek mümkün olmayan, hatta düşünülemeyecek şekillerde güçlendirmeye çalıştık. AUKUS’u başlattık. Dörtlüyü yükselttik. Vietnam, Filipinler, Hindistan, Endonezya ve diğerleriyle ilişkilerimizi geliştirdik. Japonya ve Kore Cumhuriyeti ile Başkan Biden’ın Camp David’de ev sahipliği yaptığı tarihi bir zirve ile sonuçlanan tarihi bir üçlü başlattık. ASEAN’ın yanı sıra Pasifik Adaları liderleriyle de zirveler düzenledik.

Bölgesel müttefiklerimiz ve ortaklarımız ise Amerika’nın ekonomik canlılığına güveniyorlar.  Yönetimin başlangıcından bu yana Amerika Birleşik Devletleri’ne yaklaşık 200 milyar dolarlık yatırım yapacaklarını açıkladılar.

Ayrıca Avrupa ve Hint-Pasifik ittifaklarımızı birbirine bağlamak için çalıştık. G7 ortaklarımızla birlikte ekonomilerimizin riskini azaltmak ve stratejik bağımlılıklardan uzaklaşmak yerine çeşitlendirmek için ortak adımlar attık. Müttefiklerimiz ve ortaklarımızla birlikte Tayvan Boğazı’nda barış ve istikrarın korunmasının önemini vurguladık.

Şirketlerimizin geliştirmekte olduğu ileri ve hassas teknolojilerin bir zafiyet kaynağı haline gelmemesi için de çok çalıştık.  Kilit teknolojiler üzerinde dikkatlice uyarlanmış ihracat kısıtlamaları uyguladık; gelişmiş yarı iletken üretim araçlarına odaklandık.

Ayrıca, teknoloji alanında endişe yaratan giden yatırımları düzenlemek ve gelen yatırımların gelişen ulusal güvenlik sorunlarını gerçekten ele aldığından emin olmak için CFIUS’un kritik teknolojilere odaklanmasını güçlendirmek üzere adımlar attık.”

Bu adımların korumacılıkla ilgili olmadığını savunan Sullivan, bu hamlelerin uzun vadede “ulusal güvenliğimiz için kritik öneme sahip” olduğunu belirtti.

Salgın sonrası en güçlü toparlanmayı yaşadıklarını söyleyen Sullivan, ekonomistlerin yıllardır söylediğinin aksine ÇHC’nin bu on yıl içinde ya da bir sonraki on yıl içinde GSYH’de ABD’yi geçeceği tahminlerinin ise artık ‘uzak’ ihtimal olduğunu belirtti.

Sullivan ‘kritik bir nokta’ olduğuna işaret ederek, Amerika’nın şu anda “bir kez daha esneklik ve yeniden keşfetme kapasitesini gösterdiğini” vurguladı.

Sullivan kritik olduğunu düşündüğü noktayı ise şöyle açtı:

“Rekabetçi konumumuzu iyileştirmek için bu adımları atarken, bunu dünyanın en önemli ilişkilerinden birine – belki de dünyanın en önemli ilişkisine – istikrar kazandıracak şekilde yapmayı hedefledik.  Aslında, yurtiçindeki yatırımlarımızın ve yurtdışındaki müttefik ve ortaklarımızla bağlarımızı derinleştirmeye yönelik çalışmalarımızın ÇHC ile daha etkili bir diplomasi için gerekli koşulları yarattığına inanıyoruz… ÇHC ile ilişkilerimizdeki rekabetçi yapısal dinamikler konusunda netiz. Ancak aynı zamanda ABD ve ÇHC’nin ekonomik olarak birbirlerine bağımlı olduklarının ve ulus ötesi sorunları ele alma ve çatışma riskini azaltma konusunda ortak çıkarlara sahip olduklarının da farkındayız.

On yıllar boyunca ÇHC’yi şekillendirmek ya da değiştirmek için gösterilen açık ya da zımni çabaların başarılı olmadığının farkındayız. ÇHC’nin öngörülebilir gelecekte de dünya sahnesinde önemli bir oyuncu olmasını bekliyoruz.  Bu da rekabet ederken bile birbirimizle yan yana yaşamanın yollarını bulmamız gerektiği anlamına geliyor.

ÇHC ile rekabet çatışmaya, karşı karşıya gelmeye ya da yeni bir Soğuk Savaş’a yol açmak zorunda değildir. Amerika Birleşik Devletleri bir yandan rekabeti sorumlu bir şekilde yönetirken diğer yandan da kendi çıkarlarını ve değerlerini, müttefiklerinin ve ortaklarının çıkarlarını ve değerlerini ilerletmek için adımlar atabilir. Bunların her ikisini de yapabilmek yaklaşımımızın merkezinde yer almaktadır.”

Sullivan, soyut bir slogan gibi görünen “rekabeti yönetmek” kavramının eyleme nasıl dönüştüğünü anlamanın en iyi yolunun ise 2023’e yakından bakmaktan geçtiğini söyledi. Geçen sene iki ülke arasındaki yoğun diplomasi trafiğini özetleyen Sullivan, o dönemde çokça eleştirildiklerini, ancak “bu yoğun diplomasinin, ilişkileri düzeltmekten ziyade zorlu meseleleri yönetmekle ilgili” olduğunu ifade etti.

“Yönetilen meseleleri” ise şöyle sıraladı:

“ÇHC’nin Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşına verdiği destek ve Boğazlar arası meseleler de dahil olmak üzere farklılıklarımız konusunda doğrudan davrandık.

Dışarıya giden yatırımlara getirilen kısıtlamalar ve ihracat kontrollerimizdeki güncellemeler gibi ulusal güvenlik odaklı tedbirlerden geri adım atmadık.  Bunun yerine bu toplantıları, bu tedbirlerin ne olduğunu ama en az bunun kadar önemli olarak ne olmadığını, yani ÇHC’nin refahını ve kalkınmasını baltalamaya yönelik bir girişim olmadığını açıklamak için fırsat olarak kullandık.  Bu tedbirler böyle değildi ve bu oturumlarda muhataplarımıza bunu açıkça anlattık.

Bu toplantıları aynı zamanda çıkarlarımızın örtüştüğü konularda koordinasyon sağlamak için de kullandık.”

Sullivan, çıkarların örtüştüğü noktalara da değindi: Narkotikle mücadele, askeri kanalların yeniden açılması, yapay zekanın risklerini yönetmek, iklim krizi.

İki büyük güç arasındaki stratejik rekabete özgü sürtüşmeleri yönetmek için “detaylı ve inatçı” bir diplomasi gerektiğini vurgulayan Sullivan, “Bu çabanın önündeki bazı riskler öngörülemeyebilir, sürpriz olabilir. Güney ve Doğu Çin Denizi’ndeki sürtüşmeler, ekonomik ve teknolojik hamleler ve karşı hamleler gibi diğer riskler ise daha kolay fark edilebilir” dedi.

En önemli riskin ise Tayvan Boğazı’ndaki bir kriz olabileceğini bu yüzden bu konuda yoğun diplomasinin yanı sıra caydırıcılığı da yoğunlaştırmak gerektiğini söyledi.

Sullivan, Çin’e yönelik 2024 stratejilerini ise şöyle anlattı:

“Son üç yıldır olduğu gibi önümüzdeki yıl da insan hakları ihlalleri, zorla çalıştırma ve nükleer silahların yayılmasını önleme konularında harekete geçmeye devam edeceğiz.  ÇHC’nin Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşına verdiği destek ve Rusya’nın savunma sanayi üssünü yeniden oluşturmasına yardımcı olma çabaları konusunda dikkatli olacağız ve karşılık vermek için gerekli tedbirleri alacağız.

KDHC’nin Güney ve Doğu Çin Denizlerinde ve Tayvan Boğazında provokasyonları devam ederse, dünyanın en önemli su yollarında barış ve istikrara yönelik riskleri geri püskürtmek ve dile getirmek için müttefiklerimiz ve ortaklarımızla yakın bir şekilde çalışacağız.  Uluslararası hukukun izin verdiği her yerde uçarak, yelken açarak ve faaliyet göstererek bölgede seyrüsefer özgürlüğünü desteklemeye devam edeceğiz.  Ve ulusal güvenliğimizi korumak üzere tasarlanmış özel ulusal güvenlik tedbirlerini uygulamaya devam edeceğiz.

Bunu yaparken bile, her iki tarafın da farklılık alanlarını yönetmesine ve çıkarlarımızın örtüştüğü alanlarda işbirliğinin önünü açmasına yardımcı olan ÇHC ile yoğun etkileşim hızını sürdürmeyi hedefleyeceğiz.

İkili ilişkilerde daha önceki dönemlerden kalma ve artık modası geçmiş yapı ve mekanizmaları yeniden yaratmayı planlamıyoruz.  Ve kesinlikle sırf diyalog olsun diye diyalogla ilgilenmiyoruz.  Ancak, çıkarlarımızı ilerletmek ve sonuçlara ulaşmak için ayrı, dikkatle seçilmiş alanlarda belirli sayıda çalışma düzeyinde istişareler başlatmanın ve yönlendirmenin değerli olduğunu düşünüyoruz.  Bugün narkotikle mücadele konusunda kullandığımız yaklaşım budur.

Önümüzdeki dönemde, çatışma riskini azaltmak amacıyla kriz iletişim mekanizmalarını derinleştirmek için ÇHC ile birlikte çalışabileceğimizi umuyoruz.  İklim, sağlık güvenliği, küresel makroekonomik istikrar ve yapay zekanın yarattığı riskler gibi yeni zorluklar konusunda koordinasyon sağlamaya hazırız.  Ayrıca Kızıldeniz’den Kore Yarımadası’na kadar zorlu bölgesel ve küresel meseleler hakkında Pekin ile konuşacağız.  Ayrıca insanlar arası ilişkiler de dâhil olmak üzere bir dizi ikili meselede ilerleme kaydetmek için çalışacağız.”

Sullivan, anlattığı bu yaklaşımın yeni olmadığını, aksine köklerinin “onlarca yıllık tarihe, diplomasiye ve zor kazanılmış deneyimlere” dayandığını söyleyerek, yaklaşan seçimlere rağmen bu yaklaşıma bağlı kalacakları mesajını verdi:

“Bu stratejiye bağlı kalmaya niyetliyiz.  Çıkarlarımızı korumak ve müttefiklerimizi savunmak için yapmamız gerekenleri yaparken aynı zamanda Çin ile rekabeti sadece ABD’nin değil küresel istikrarın da yararına olacak şekilde etkin bir şekilde yönetmek niyetindeyiz.  Bu bizim taahhüdümüzdür.  Biz de bunu yapmaya çalıştık.”

AMERİKA

Trump’ın “51. eyalet” şakası Kanada’yı karıştırdı

Yayınlanma

Kanada Maliye Bakanı Chrystia Freeland’ın, başkan seçilen Donald Trump’ın yaklaşan gümrük vergisi tehditleriyle en iyi nasıl başa çıkılacağı konusundaki uzlaşmaz farklılıkları gerekçe göstererek istifa etmesiyle Kanada siyaseti karıştı.

Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Trump ile olası bir gümrük vergisi savaşına ilişkin korkularla bağlantılı bir iç siyasi krizle karşı karşıya kalırken, Seçilmiş Başkan, Kanada’nın ABD’nin 51. eyaleti olmasının “harika bir fikir” olacağını söyleyerek şaka yapınca işler daha da karmaşık hale geldi.

Trump çarşamba günü Truth Social platformunda yaptığı paylaşımda, “Birçok Kanadalı Kanada’nın 51. Eyalet olmasını istiyor. Vergilerden ve askeri korumadan büyük ölçüde tasarruf edecekler. Bence bu harika bir fikir. 51. Devlet!!!” dedi.

Leger tarafından yapılan bir ankete göre Kanadalıların %13’ü ülkenin ABD’nin bir eyaleti olmasını istiyor.

Trump, Trudeau’ya “Kanada Valisi” demişti

Trump aynı şakayı kasım ayı sonlarında Mar-a-Lago tatil köyünde verdiği bir akşam yemeğinde de yapmış ve izleyicilerden kahkahalar yükselmişti.

Fox News’e göre seçilmiş başkan, iki ülkenin birleşmesinin fentanil kaçakçılığı konusundaki endişelerini gidereceğini ve büyük ölçüde ABD’nin güney sınırını etkileyen bir sorun olan yasadışı göç akışını durduracağını öne sürmüştü.

Daha sonra Trump, Truth Social’da yaptığı başka bir paylaşımda da Başbakan Justic Trudeau’yu Kanada’nın “valisi” olarak adlandırmıştı ki bu, normalde ABD eyaletlerinin liderleri tarafından kullanılan bir unvan.

Bakan Freeland, istifadan önce Trudeau ile atıştı

Freeland ve Trudeau, kısa bir süre önce açıklanan iki aylık tatil satış vergisi ve Freeland’ın “maliyetli bir siyasi hile” olarak nitelendirdiği Kanadalılara 250 Kanada doları (168 avro) çek verilmesi konusunda anlaşmazlığa düştü.

Freeland, Trump’ın Kasım ayında yaptığı ülkeye %25 gümrük vergisi uygulama tehdidi bağlamında da Kanada’nın bu tür politikaları kaldırayamayacağını savunuyordu.

Freeland istifa mektubunda, “Ülkemiz ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya. Bu da mali barutumuzu bugünden kuru tutmak anlamına geliyor, böylece yaklaşan bir tarife savaşı için ihtiyaç duyabileceğimiz rezervlere sahip olabiliriz,” dedi.

Muhalefetten ve iktidar partisinden erken seçim çağrısı

Kararının, Trudeau’nun bir hafta önce kendisine ülkenin maliye bakanı olarak kalmasını istemediğini söylemesinin ardından geldiğini söyledi. 

Hükümetin bütçesini sunmadan hemen önce gelen bu ayrılış, hükümeti zor durumda bıraktı ve Trudeau ile zaten kırılgan olan Liberal Parti’yi uçurumun kenarına getirdi.

Trudeau’nun partisinin üyeleri onu istifaya çağırırken, Kanada’nın üç muhalefet partisi lideri de pazartesi günü Trudeau’nun görevi bırakması gerektiğini söyledi.

Muhalefetteki Kanada Muhafazakâr Partisi lideri Pierre Poilievre de erken federal seçim çağrısında bulundu. Kanadalı siyasetçi, “Her şey kontrolden çıkmaya başladı. Bu şekilde devam edemeyiz,” dedi.

Olası Trump vergileri Kanada’yı felç edebilir

Kasım ayında Trump, yasadışı göç ve ABD’deki fetanil kriziyle mücadele etmek gerekçesiyle Kanada ve Meksika’dan ülkeye giren tüm ürünlere %25 oranında kapsamlı bir vergi uygulayacağını söylemişti.

Ekonomistler bu tür tarifelerin Kanada ekonomisine önemli ölçüde zarar vereceği uyarısında bulunuyor. ABD hükümetinin verilerine göre Kanada 2022 yılında ABD ithalatının yaklaşık 437 milyar dolarını gerçekleştirmiş ve aynı yıl ABD ihracatının da en büyük pazarı olmuştu.

Kanada toplam ihracatının yaklaşık %75’ini ABD’ye yapıyor.

Freeland, Trump’ın kasım ayında yaptığı açıklamanın ardından, “ABD’ye sattığımız şeyler gerçekten ihtiyaç duydukları şeyler. Onlara petrol satıyoruz, elektrik satıyoruz, kritik mineraller ve metaller satıyoruz,” demişti.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Arjantin ile IMF arasında yeni program müzakereleri

Yayınlanma

Arjantin, Uluslararası Para Fonu ile mevcut 44 milyar dolarlık anlaşmanın yerini alacak yeni bir program arayışında.

Bloomberg’in aktardığına göre IMF Baş Sözcüsü Julie Kozack perşembe günü yaptığı açıklamada Javier Milei hükümetinin, selefinden devraldığı anlaşmanın son gözden geçirmelerini tamamlamak yerine yeni bir program üzerinde çalıştığını doğruladı.

Perşembe günü Washington’da bir basın toplantısı düzenleyen Kozack, “Yetkililer yeni bir programa geçmek istediklerini resmen ifade ettiler ve müzakereler şu anda devam ediyor,” dedi.

Arjantin ile IMF arasındaki görüşmeler, Ekonomi Bakanı Luis Caputo’nun ofisinden ve merkez bankasından yetkililerden oluşan bir ekibin bu ayın başlarında fon temsilcileriyle görüşmek üzere Washington’a gitmesinin ardından ivme kazandı.

Arjantin’in bir sonraki IMF programına ilişkin müzakerelerdeki temel soru, kurumun Milei’ye 44 milyar dolarlık yükü devretmenin ötesinde ek finansman sağlayıp sağlamayacağı ve ne kadar sağlayacağı. 

Arjantin lideri bu yılın başlarında 15 milyar doları telaffuz etmiş fakat son zamanlarda bu rakama atıfta bulunmamıştı. Caputo bu hafta yaptığı açıklamada yeni fonların programın bir parçası olmasını beklediğini söyledi.

Kabul edildiğinde bu, ülkenin 1958’den bu yana kuruluşla yaptığı 23’üncü, 2018’den bu yana ise üçüncü program olacak.

IMF’nin Arjantin’deki sicili, on yıllar boyunca yapılan pek çok anlaşmanın ekonomiyi toparlayamaması ve birbiri ardına gelen hükümetlerin küresel borç verici kurumun parasını harcarken program hedeflerini sıklıkla ihlal etmesi nedeniyle kötü.

Milei ve baş müzakerecisi Caputo’nun da IMF ile ilişkileri karışık. Başkan bu yılın başlarında fonun üst düzey yetkililerinden biri olan Rodrigo Valdes’i eleştirmiş, Valdes de müzakerelerden çekilmeyi tercih etmişti.

Caputo da 2018’deki ilk anlaşma sırasında IMF yetkilileriyle kur politikası konusunda anlaşmazlığa düşmüş ve o dönemde Arjantin’in maliye bakanı olarak kısa bir süre merkez bankası başkanlığı yaptıktan sonra istifa etmişti.

Bu arada IMF yönetimi bu yıl Milei ve Caputo’yu harcamaları kısmak, enflasyonu düşürmek ve ülkenin birçok döviz kuru arasındaki farkı kapatmakla övdü.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Cumhuriyetçilerin federal fon yasası Kongre’ye takıldı

Yayınlanma

ABD Temsilciler Meclisi, hükümetin kapanmasına sadece bir gün kala, dün gece federal fonların süresini uzatacak bir tasarıyı kabul edemedi. 

Harcama tedbirinin çökmesi, Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’ın defalarca taktik değiştirmek zorunda kaldığı kaotik bir mücadelenin uzamasına neden oldu.

Trump destekli tasarı, 30’un üzerinde Cumhuriyetçi ve neredeyse tüm Demokratların karşı çıkmasıyla gerekli üçte iki çoğunluğu sağlayamadı.

Nihai oylamada 235 üye tasarı aleyhinde, 174 üye ise tasarı lehinde oy kullandı; 38 Cumhuriyetçi tasarı aleyhinde, iki Demokrat ise tasarı lehinde oy kullandı.

Cumhuriyetçi muhalefetin düzeyi, Cumhuriyetçi liderlerin tasarıyı başka bir süreç altında gündeme getirmekte zorlanacağına işaret ediyor. 

Johnson başlangıçta Demokrat liderlerle hükümetin finansmanını 14 Mart’a kadar uzatacak yaklaşık 1.550 sayfalık bir tasarı üzerinde anlaşmaya varmıştı. Tasarı, afet yardımı, çiftlik yardımı ve Kongre üyeleri için maaş zammı da dahil olmak üzere partiler üstü yasama öncelikleriyle doluydu. 

Fakat Cumhuriyetçilerin sağ kanadı, Trump’ın milyarder danışmanı Elon Musk’ın özellikle eleştirdiği tasarıya yüklendi ve nihayetinde Trump, tasarıyı engelledi.

Bunun üzerine Johnson tasarıyı yeniden yazmak için kolları sıvadı ve Trump’ın talep ettiği iki yıllık borç tavanı uzatma maddesini ekledi.

Trump NBC’ye verdiği demeçte borç tavanının kaldırılmasını desteklediğini ve bunun gerçekleşmesi için “öncülük etmeye” hazır olduğunu söylemişti.

Trump’ın Kongre’deki en güçlü destekçilerinden bazıları da dahil olmak üzere Cumhuriyetçiler, en azından Demokratlar görevdeyken borç tavanının yükseltilmesine tarihsel olarak karşı çıkmışlardı. Şimdi ise Trump, tavanı tamamen kaldırmaları için onları zorlayacağını söylüyor.

Demokratlar perşembe günü kapalı kapılar ardında yapılan bir toplantıda tasarıya karşı çıkma kararı aldılar.

Demokrat Temsilci Jamie Raskin, “Anlaşmada yer alan pek çok önemli şeyi yerle bir eden bu teklifle geri dönmek, özellikle de liderliğimize danışmadıkları için bir hakaret ve aşağılamadır,” dedi.

Gözden geçirilmiş tasarı bazı muhafazakâr bütçe açığı savunucuları için de yetersizdi ve Teksaslı Cumhuriyetçi Temsilci Chip Roy tasarıya karşı çıkanlar arasındaydı.

Borç tavanı, ABD Hazinesi tarafından üstlenilebilecek ulusal borç miktarına ilişkin yasal bir sınır ve böylece federal hükümetin halihazırda aldığı borca ek olarak daha fazla borç alarak ne kadar para ödeyebileceğini belirliyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English