Bizi Takip Edin

Diplomasi

‘ABD ve Avrupa’nın SWIFT konusundaki anlaşmazlığı Ukrayna müzakerelerini raydan çıkarabilir’

Yayınlanma

Emekli İngiliz diplomat Ian Proud, ABD ve Avrupa arasında Rusya’ya yönelik SWIFT yaptırımlarının hafifletilmesi konusundaki anlaşmazlığın Ukrayna barış görüşmelerini tehlikeye attığını belirtti. Proud, Responsible Statecraft’ta yayımlanan analizinde, tartışılan SWIFT tavizinin küçük olduğunu ancak Avrupa ve Ukrayna’nın direnişinin Batı ittifakında çatlak yarattığını ve bunun Rusya Devlet Başkanı Putin’in ‘işine yarayabileceğini’ savundu. Proud, Başkan Trump’ın Ukrayna’daki savaşı bitirmek için bu anlaşmazlığa müdahale etmesi gerekebileceğini ifade etti.

Emekli İngiliz diplomat Ian Proud, Responsible Statecraft için kaleme aldığı makalede, ABD ile Avrupa arasında Rusya’ya yönelik düşük etkili yaptırımların azaltılması konusundaki anlaşmazlığın, Ukrayna barış görüşmeleri açısından ciddi sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulundu.

Proud, gümrük vergisi savaşlarının durumu daha da karmaşık hâle getireceğini ve Başkan Donald Trump’ın çıkmazı aşmak için devreye girmesi gerekebileceğini belirtti.

Proud, Ukrayna krizinin başladığı 2014’ten bu yana ilk kez Batı ittifakı içinde Rusya’ya yönelik yaptırım politikasında bir ayrışma ortaya çıktığını anımsattı.

Proud’a göre, geçen ay Suudi Arabistan’da ABD arabuluculuğunda yapılan barış görüşmeleri, Rusya ve Ukrayna’yı deniz ateşkesi yoluyla 2022 Karadeniz tahıl anlaşmasını canlandırmaya yaklaştırdı.

Ancak Proud, “İleriye dönük faydalı, küçük bir adım olma vaadi taşıyan bu gelişme, Avrupalı ve Ukraynalıların Rusya’ya yönelik küçük tavizleri engelleme çabalarıyla sekteye uğradı,” ifadelerini kullandı.

Proud, deniz ateşkesinin yeniden canlandırılması önerisi kapsamında Avrupalı bir sözcünün, Rusya’nın yaptırım muafiyeti alabileceği yönündeki önerileri hızla reddettiğini aktardı.

Ayrıca, 26 Mart’taki Paris Zirvesi’nde Avrupalı liderler ve Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin de konuya müdahil olarak Rusya için yaptırım muafiyeti olmaması çağrısında bulunduğunu ve daha fazla yaptırımın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i müzakere masasına getirmenin anahtarı olduğu görüşünü tekrarladıklarını belirtti.

‘ABD ile Avrupa, yaptırım politikasında aynı çizgide değil’

Emekli diplomat, ABD ve Avrupa’nın yaptırım politikasında artık aynı çizgide olmadığını vurguladı.

Proud, “Ukrayna hükümeti 2015’ten bu yana hem Batılı güçleri Rusya’ya daha fazla yaptırım uygulamaya teşvik etmek hem de barış çabalarının bir parçası olarak yaptırımların kaldırılması olasılığını en aza indirmek için yoğun çaba sarf etti. Başkan Trump döneminde ABD’nin Ukrayna politikasındaki sarsıcı değişimden hâlâ etkilenen Avrupa, Ukrayna’nın yanında yer alıyor,” değerlendirmesinde bulundu.

Fakat Proud, yaptırım muafiyeti konusundaki tartışmanın “son derece ihtiyaç duyulan barışa yönelik anlamlı adımları sekteye uğratma potansiyeli taşıyan sahte bir tartışma” gibi göründüğünü savundu.

Proud, bu tartışmanın özellikle deniz ateşkesiyle bağlantılı olarak, büyük bir Rus bankasına ödeme mesajlaşma hizmeti SWIFT’e sınırlı erişim izni verilip verilmeyeceği sorusuyla tetiklendiğini belirtti.

Proud, “Bu, ithalatçıların Rus tarım ihracatı için daha kolay ödeme yapmalarını sağlayacaktır. Bu, bireylere, şirketlere ve mal türlerine karşı 20 binden fazla önlemi içeren bir Rus yaptırım rejimi bağlamında küçük bir tavizdir,” dedi.

Proud, tarım ihracatının önemli olmakla birlikte, Rusya’nın 2024’teki toplam 433 milyar dolarlık ihracatının büyük kısmını oluşturmaya devam eden petrol ve doğalgaz ihracatına kıyasla küçük kaldığını vurguladı.

Diplomat, “Önerilen SWIFT kullanımına ilişkin sınırlı yaptırım hafifletilmesi, Rusya’nın petrol ve doğalgaz ticaretine yönelik bir muafiyeti kapsamayacaktır,” diye ekledi.

Proud, her halükârda SWIFT yasağının etkisinin sorgulanabilir olduğunu belirtti.

2022’de savaş patlak verdiğinde bunun “nükleer seçenek” olarak tanımlandığını hatırlatan Proud, “Rusya’nın uluslararası ticaret yapma kabiliyetini kesmenin, ithalat gelirlerinin hacmi üzerinde yıkıcı kısa vadeli sonuçları olacağı ileri sürülmüştü. Ancak bu işe yaramadı,” değerlendirmesini yaptı.

‘Rusya’yı kısmen SWIFT’ten çıkarmanın erhangi bir somut etkisi olduğuna dair çok az kanıt var’

Proud, 2022’de savaşın patlak vermesinin ardından Rusya’nın ihracattan rekor kırarak 592 milyar dolar gelir elde ettiğini ve o zamandan beri ihracatın savaş öncesi eğilime döndüğünü kaydetti.

Proud, “Rusya’yı kısmen SWIFT’ten çıkarmanın ülkenin ihracat hacimleri üzerinde herhangi bir somut etkisi olduğuna dair çok az kanıt var,” değerlendirmesini yaptı.

Proud’a göre, SWIFT seçeneğinin nükleer olduğu fikri, Batı yaptırımlarının Rusya’ya ilk kez uygulandığı 2014 yılında ancak kısmen geçerliydi.

Proud, o yıl Brent ham petrolünün varil fiyatının yılın ilk yarısında yaklaşık 100 dolar civarında seyrederken (bugün yaklaşık 72 dolar), Rusya’nın 2024’tekinden daha fazla (497 milyar dolar) ihracat yaptığını belirtti.

Proud, “Ancak Avrupa ülkeleri, ABD’nin Rusya’yı SWIFT’ten çıkarma hamlelerini veto etti. Bunu tam da Avrupa’nın enerji güvenliği açısından nükleer sonuçları olacağı için yaptılar, zira o zamanlar Avrupa şimdiye kıyasla daha bağımlıydı. Ayrıca 2014’te Rusya’yı SWIFT’ten çıkarmak zordu çünkü Rusya, uluslararası finansal işlemlerinin hacmi nedeniyle SWIFT Yönetim Kurulu’nda bir koltuğa sahipti,” diye açıkladı.

Proud, bunu takip eden sekiz yıllık kararsızlık döneminde Rusya’nın ekonomisini dolar cinsinden ticarete aşırı bağımlılıktan uzaklaştırmak için çok çalıştığını ve bunun, savaş başladığından beri ekonomisinin neden dirençli kaldığını açıklamaya yardımcı olduğunu ifade etti.

ABD, Rusya ve Ukrayna ile Karadeniz’de ateşkes konusunda anlaşmaya vardığını duyurdu

‘SWIFT yaptırımları, sisteme kripto ağları aracılığıyla alternatifler yaratma yarışını teşvik etti’

Emekli diplomat, SWIFT yasağının aslında bir yaptırım olmadığını, daha ziyade ödeme mesajlaşma hizmetlerine erişimi keserek uluslararası ödemelerin işlenmesinde bir engel teşkil ettiğini vurguladı.

Proud, “Döviz SWIFT üzerinden akmaz. SWIFT’e yaptırım uygulamak, 50 yaşın üzerindeki eski bir sisteme kripto ağları aracılığıyla alternatifler yaratma yarışını teşvik etti. Rusya, Çin ve diğer ülkeler de kendi alternatiflerini geliştiriyorlar,” dedi.

Proud, Rusya ihracatını giderek Asya’ya kaydırdıkça, bu işlemlerin yuan, rupi ve riyal dahil olmak üzere yerli para birimleriyle giderek daha fazla yapıldığını da ekledi.

Proud, Suudi Arabistan’da Rus devlet bankasının tarım ihracatı için SWIFT’e erişimine izin verilmesi yönündeki anlaşmanın süreci kolaylaştırmaya yardımcı olacağını, ancak savaş boyunca devam eden bu ihracatın hacmini artırmayacağını belirtti.

Proud, “Elbette Rusya, SWIFT’e erişimin herhangi bir şekilde kolaylaştırılmasına, özellikle ABD ile ilişkilerin kademeli olarak normalleştiğine dair gönderdiği sinyal nedeniyle değer verecektir. Bu aynı zamanda daha uzun vadeli bir barış süreci geliştikçe daha somut yaptırım muafiyeti olasılığı konusunda güven inşa edecektir,” dedi. Ancak Proud, “Devlet Başkanı Putin, bunun esasen ülkesi için göz ardı edilebilir ekonomik faydaları olan küçük bir yaptırım tavizi üzerine bir tartışma olduğunu da bilecektir,” diye ekledi.

Proud, Putin’in, Zelenskiy’nin Avrupa’yı Beyaz Saray tarafından önerilen herhangi bir uzlaşmaya direnmeye çağırmasıyla Başkan Trump ile Avrupalı liderler arasında gerilim oluşma potansiyelinin farkında olacağını belirtti.

Hindistan ve Rusya, SWIFT’e alternatif oluşturmayı planlıyor

‘Putin, arkasına yaslanıp Avrupalıların ve Ukraynalıların ilerlemeyi engellediğini ve kendisinin makul taraf olduğunu iddia edebilir’

Başkan Trump’ın 2 Nisan’da Avrupa Birliği ve diğer ülkelere karşı gümrük vergileri uygulanacağına dair açıklaması bağlamında, Putin’in ilişkilerin daha da bozulmasını izleyeceğini ifade eden Proud, “Savaş alanında çoğu gün küçük kazanımlar elde etmeye devam eden Putin, arkasına yaslanıp Avrupalıların ve Ukraynalıların ilerlemeyi engellediğini ve kendisinin makul taraf olduğunu iddia edebilir,” yorumunu yaptı.

Sonuç olarak Proud, SWIFT meselesinin faydasız bir yan gösteriye dönüşme riski taşıdığını belirtti.

Proud, Hazine Bakanı Bessent’in kısmi bir Rus yeniden girişine kapıyı açık tuttuğunu, ancak AB’nin tutumunun daha da katılaşıyor gibi göründüğünü ifade etti.

Proud, “Başkan Trump’ın Ukrayna’daki kan dökülmesini sona erdirmek istiyorsa, tıkanıklığı gidermek için Avrupalı meslektaşlarıyla temas kurması gerekebilir,” değerlendirmesinde bulundu.

ABD Hazine Bakanı: Yaptırımların geleceği Rusya’nın adımlarına bağlı

Diplomasi

Eski CIA analisti Johnson: İsrail, ateşkes görüşmesini pusu kurmak için kullandı

Yayınlanma

Eski CIA yetkilisi Larry Johnson, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırısından tamamen haberdar olduğunu ve bu konuda “hiçbir şey bilmiyorduk” şeklindeki açıklamaların “saçmalık” olduğunu belirtti. Johnson, İsrail’in ateşkes teklifi görüşmelerini üst düzey yetkililere pusu kurmak için kullandığını iddia ederek, ne İsrail’e ne de ABD’ye müzakerelerde güvenilemeyeceğini vurguladı.

Eski CIA yetkilisi Larry Johnson, İsrail’in İran’a yönelik saldırısının ABD’nin tam bilgisi ve iştirakiyle gerçekleştirildiğini belirterek, Washington’un saldırıdan haberi olmadığı yönündeki iddiaları “saçmalık” olarak nitelendirdi. Johnson, İsrail’in büyük bir başarıya ulaştığına dair çıkan haberlerin de gerçeği yansıtmadığını ifade etti.

Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “Nükleer Savaşa Giden Yolu Reddetmeliyiz” başlıklı çevrim içi panelde değerlendirmelerde bulunan Johnson, İran’ın hava savunma sistemlerinin başarısız olduğu ve İsrail’in büyük bir zafer kazandığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını kaydetti.

Bu durumu, Ukrayna’nın Rusya’ya yönelik saldırılarında ilk başta büyük hasar verildiği yönünde çıkan ancak daha sonra hasarın sınırlı olduğunun anlaşıldığı olaylara benzeten Johnson, “Bu yüzden başlangıçta görünen kadar kötü değildi,” değerlendirmesinde bulundu.

‘Trump, İranlı yetkililerin ölümünü kutluyor’

Saldırının ABD’nin tam bilgisi ve katılımıyla yapıldığını vurgulayan Johnson, Donald Trump’ın New York Post‘a verdiği demeçlere dikkat çekti. Johnson, Trump’ın, “İsrail’in saldıracağını biliyordum. Her şeyi biliyordum,” dediğini aktardı. Johnson ayrıca Trump’ın, “Son zamanlarda muhatap olduğumuz İran hükümet yetkililerinin çoğu artık öldü,” diyerek bu durumu kutladığını belirtti.

Johnson, ABD’nin saldırıdan haberi olmadığı yönündeki açıklamaları eleştirerek, “Amerika şu an bu oyunu oynuyor: ‘Bu konuda hiçbir şey bilmiyorduk.’ Trump aynı şeyi Putin’e de yaptı. Bu saçmalık,” ifadelerini kullandı.

‘İsrail, ateşkes görüşmesini pusu için kullandı’

Johnson, İsrail’in güvenilmez bir aktör olduğunu ve müzakereleri kötüye kullandığını iddia ederek şok edici bir suçlamada bulundu. Johnson, “Hassan Nasrallah öldü. Diğer üst düzey Hizbullahçılarla bir ateşkes teklifini görüşmek üzere bir aradaydı. Ve bu ateşkes teklifini, onları pusuya düşürmek için kullandılar. Burada ortaya çıkan bir davranış kalıbı var. İsrail’e hiçbir tür müzakerede güvenilemez. Ayrıca, ABD’ye de,” dedi.

ABD, ‘herkesi her yerde vurabiliriz’ mesajı verdi’

Çatışmanın hâlen devam ettiğini, füzelerin uçuştuğunu ve en az 10 farklı şehir ile nükleer tesislerin hedef alındığını belirten Johnson, medyanın yer altındaki nükleer ve füze tesislerinden bahsetmediğini söyledi.

Johnson, bu saldırıyla ABD’nin dünyaya bir mesaj verdiğini ifade ederek, “Amerika şimdi başarılı bir ilke oluşturdu: ‘Herkesi, her yerde, sahip olduğumuz her şeyle vurabiliriz.’ Bu ilke ve mesaj gönderilmiştir,” diye konuştu. Johnson, sözlerini şöyle tamamladı:

“Özellikle Arap ve Müslüman dünyası bir araya gelip bununla yüzleşmez ve bir strateji çizmeye başlamazsa, bu durum devam edecektir.”

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Bhadrakumar: Asıl sorun İran’ın nükleer programı değil, İsrail’in bölgedeki hakimiyeti

Yayınlanma

Eski Hint diplomat M.K. Bhadrakumar, İran ile yaşanan krizin nükleer silahlanma meselesi olmadığını, asıl sorunun İsrail’in ABD ve Avrupa destekli bölgesel hakimiyetini sürdürme çabası olduğunu belirtti. Bhadrakumar, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’ndan (NPT) ayrılmaya zorlanmasının en büyük tehlike olacağını vurgulayarak, diplomasi için hâlâ bir yol olduğuna inandığını söyledi.

Hindistan’ın eski diplomatlarından M.K. Bhadrakumar, İran ile İsrail arasında yaşanan gerilimin temelinde, Tahran’ın nükleer silah geliştirme ihtimalinin değil, İsrail’in bölgesel hakimiyetini sürdürme arzusunun yattığını ifade etti.

30 yıllık diplomatik kariyeri boyunca İran ile yakın temaslarda bulunduğunu belirten Bhadrakumar, en büyük korkusunun, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nı (NPT) terk etmeye zorlanması olduğunu dile getirdi.

‘Asıl sorun İsrail’in bölgedeki hakimiyeti’

Schiller Enstitüsü tarafından düzenlenen “Nükleer Savaşa Giden Yolu Reddetmeliyiz” başlıklı çevrim içi panelde konuşan Bhadrakumar, mevcut durumun İran’ın nükleer programından kaynaklandığına inanmadığını belirterek, “Bu bütün sorun burada. Aslında bu, İran’ın nükleer silahlar yarattığına inanmadım. Sonuç olarak, bugün biz neredeyiz? İsrail’in güvenliği hakkında. İsrail dünyanın büyük bir silah kuvvetidir. Dünyanın en büyük silah devletidir ve bu pozisyon, ABD ve Avrupa hükümetlerinin birleşikliğiyle sağlanmıştır,” değerlendirmesinde bulundu.

İran’ın NPT’ye taraf olduğunu ve uluslararası denetimlere açık olduğunu hatırlatan Bhadrakumar, sorunun jeopolitik olduğunu vurguladı. Bhadrakumar, “Sorun, jeopolitik olarak İsrail’in Orta Doğu bölgesinin sürekli domine edilmesi yolunu açmasıdır. Bence bu kriz için ayrıca şiddetli bir sorumluluk var,” dedi.

‘İran’ı NPT’den çıkmaya zorlamak en büyük tehlike’

2015 yılında imzalanan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak bilinen nükleer anlaşmaya dikkat çeken Bhadrakumar, İran’ın bu anlaşma kapsamında nükleer programını ciddi şekilde sınırlandırdığını ve kapsamlı denetimlere izin verdiğini söyledi.

Bhadrakumar, “Benim büyük korkum, İran’ın NPT’yi bırakmak için bir adım atabileceğidir. Bu benim en büyük sorunumdur,” ifadelerini kullandı.

30 yıl boyunca İranlı siyasi elitlerle iletişimde olduğunu aktaran Bhadrakumar, “İran’ın nükleer yetenekleri hakkında haklarından vazgeçeceğine dair çok az olasılık görüyorum. Bu şanssızlık bugünlerde bile tekrar edilmiştir,” diye konuştu.

‘Bölgedeki hareketler İran’ın icadı değil’

Bhadrakumar, Hamas ve Hizbullah gibi hareketlerin İran tarafından yaratılmadığını, bu yapıların bölgedeki çözülmemiş sorunların, özellikle de Filistin meselesinin doğal bir tezahürü olduğunu savundu. Bhadrakumar, konuyla ilgili şunları söyledi:

“Hamas, Hizbullah, bunların hepsi, bölgedeki doğal haklardan ve bölgenin sahip olduğu bir durumdan oluşan manifestasyonlardır. İran, paradoksal olarak bu grupların kendilerini ılımlılaştırması için etki edebilecek bir konumdadır ve eğer bir çözüm mümkün olacaksa tüm sorunlar için bir taraf olmalıdır.”

‘Diplomasi için hâlâ umut var’

Tüm olumsuzluklara rağmen diploması için hâlâ bir yol olduğuna inandığını belirten Bhadrakumar, Rusya’nın bölgedeki etkisine dikkat çekti. Rusya, Çin ve İran arasında Batı’ya karşı katı bir blok olduğu fikrini reddeden eski diplomat, bu ülkelerin kendi stratejik özerkliklerini koruduğunu belirtti.

Bhadrakumar, “Rusya’nın İran’da büyük bir nüfuzu var. Bu ülkeler kendi yollarındalar, stratejik otoritelerini kutladılar. Bu yüzden buna inanmıyorum. Ama aynı zamanda Rusya ve İran arasında bir birleşiklik var,” değerlendirmesini yaptı.

Son olarak Bhadrakumar, Rusya’nın geçmişte İran’ın uranyum zenginleştirme fazlasının kendi topraklarında depolanmasını içeren bir konsorsiyum önerdiğini hatırlatarak, bu tür çözümlerin hâlâ mümkün olabileceğini sözlerine ekledi.

İran’la savaş kapıda mı?

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor: İsrail-İran krizinde “yapıcı rol” oynama talebi

Yayınlanma

Pekin, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının olası sonuçları konusunda “ciddi endişelerini” dile getirdi ve tüm tarafları daha fazla tırmanmayı önlemeye çağırdı. Çinli analistler de Pekin’in taraflar arasında koordinasyon ve ateşkes arabuluculuğu konusunda potansiyelini vurguladı. Krizin çözümünde “yapıcı rol” oynayabileceğini söyleyen Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor.

Cuma günü düzenli basın brifinginde, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, Çin’in İran’ın egemenliği, güvenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik her türlü ihlale ve “gerginliği tırmandıran” eylemlere kararlılıkla karşı olduğunu söyledi.

Lin, “Bölgedeki ani gerginlik artışı kimseye fayda sağlamaz” dedi. “Çin, tüm tarafları, durumun daha da kötüleşmesini önlerken, bölgesel barış ve istikrarı teşvik edecek önlemler almaya çağırıyor” diye ekledi.

Lin, Çin’in krizi yatıştırmada “yapıcı bir rol” oynamaya hazır olduğunu da vurguladı.

İsrail, İran’ın nükleer programına ve ülke genelindeki diğer askeri hedeflere önleyici bir saldırı düzenlediğini ve saldırıların birkaç gün süreceğini açıkladı.

Saldırılar, iki ülke arasındaki uzun süredir devam eden gerginliğin, Orta Doğu’nun diğer güçlerinin de dahil olduğu bölgesel bir savaşa dönüşebileceği yönündeki endişeleri artırdı.

Çinli analistler, gelişmelerin gidişatının kısmen Washington’un atacağı adımlara bağlı olacağını, Pekin’in ise arabulucu rolünü üstlenme potansiyeli olduğunu belirtti. Çin arabuluculuk çabalarını daha önceki bölgesel krizlerde de dile getirmişti.

Lanzhou Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Fakültesi profesörü Zhu Yongbiao, olayların nasıl gelişeceğini İran’ın itidalinin derecesine ve ABD’nin süreçteki rolüne bağlı olacağını söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Zhu, “Özellikle, ABD’nin İsrail’e baskı yapmak için önlemler alıp almayacağı önemli. Şu anda ABD’nin durumun daha da tırmanmasını istemediği görülüyor” dedi.

Zhu, Pekin’in Washington ve Orta Doğu ülkeleriyle koordinasyon içinde veya Birleşmiş Milletler çatısı altında yapıcı bir rol oynayabileceğine inandığını söyledi.

Saldırı, Washington ve Tahran’ın pazar günü Umman’da İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda altıncı tur müzakerelere başlaması planlanırken gerçekleşti.

Bir anlaşmaya varılması halinde, Washington’un İran’a uyguladığı bazı ağır ekonomik yaptırımları hafifletmesi ve Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini önemli ölçüde azaltması söz konusuydu.

Geçen aydan bu yana Washington, İran ile nükleer müzakerelerde sıfırın üzerindeki her türlü zenginleştirmenin kabul edilemez olduğu yönünde daha sert bir tutum sergiledi, ancak Tahran sivil nükleer enerji programını sürdürme hakkını ısrarla savundu.

Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün Batı Asya ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırma görevlisi olan Li Weijian, mart ayında Pekin’de düzenlenen üçlü toplantıda vurgulanan Çin ve Rusya’nın İran’ın barışçıl nükleer enerji kullanımına verdiği desteğin, Tahran’ın ABD’nin taleplerini reddetme konusunda güvenini artırdığını kaydetti.

“Bu noktada, Çin’in bu sorunun çözümünde oynayacağı rol gelecekte daha da önemli hale gelecektir” diye ekledi.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına karışmadığını savundu. Cuma günü yayınlanan bir açıklamada, “İsrail, bu eylemin kendini savunmak için gerekli olduğuna inandığını bize bildirdi” dedi.

Ancak İran Dışişleri Bakanlığı, İsrail saldırılarının “ABD ile koordinasyon ve onay olmadan gerçekleştirilemeyeceğini” belirterek Washington’u suçladı.

Quincy Institute for Responsible Statecraft’ın başkan yardımcısı Trita Parsi, İsrail saldırılarının Washington-Tahran görüşmelerini rayından çıkarabileceğini söyledi.

“Bu saldırıların etkisi şu ki, müzakereleri rayından çıkaracak, çok önemli zaman kaybedilecek ve İran’ın pozisyonu sertleşecek – tabii bu noktada diplomasi yeniden canlanabilirse. Bu muhtemelen İsrail’in istediği sonuçtur” dedi.

Parsi, “Trump’ın İran ile diplomasisi de en az İran’ın nükleer programı kadar hedefteydi” diye ekledi.

Şanghay’daki Li, bölgedeki mevcut gelişmelerin İsrail için “kriz hissini artırdığını” da sözlerine ekledi.

“Washington’un İsrail’e geçmişte güvendiği koşulsuz desteği artık sağlamaması ve hatta başlıca rakibi İran ile müzakereler yoluyla gerilimi azaltmaya çalışması, İsrail için olumsuz bir gelişme olacaktır” dedi.

Saldırıdan bir gün önce, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yönetim kurulu, İran’ın nükleer güvenlik önlemlerine uymadığını ilan eden bir kararı kabul etti. Bu karar, yaklaşık 20 yıldır ilk kez alındı. Çin, Rusya ve Burkina Faso karar aleyhinde oy kullandı.

Çin’in Kuzeybatı Üniversitesi Ülke ve Bölge Çalışmaları Fakültesi Dekan Yardımcısı Yan Wei, bunun doğrudan bir çatışmaya dönüşme olasılığı olduğunu, ancak sonucun uluslararası toplumun, özellikle ABD ve Çin gibi ülkelerin arabuluculuğu ve müdahalesine bağlı olacağını söyledi.

Yan, “ABD, İran ile İsrail arasında daha büyük çaplı bir çatışma istemiyorsa, mevcut gelişmeler Trump’ın Orta Doğu’dan stratejik çekilme politikasıyla tam olarak uyumlu olmayabilir” dedi.

“Bu koşullar altında, iki ülke arasında yakın vadede büyük çaplı bir savaşın çıkması olasılığını düşük görüyorum, ancak belirli bir kapsamda İsrail ile İran arasında karşılıklı saldırılar olasılığı var” diye ekledi. Çinli akademisyene göre, Çin arabuluculuk çabaları ile krizin çözümünde rol üstlenebilir.

Saldırının ardından, Çin’in İsrail ve İran büyükelçilikleri vatandaşlarına gelişmeleri yakından takip etmeleri ve olası saldırılara karşı güvenlik önlemleri almaları çağrısında bulundu.

Exeter Üniversitesi öğretim üyesi ve Torino Üniversitesi’nde Çin-Akdeniz (ChinaMed) projesinin araştırma başkanı Andrea Ghiselli, mevcut gelişmelerin, özellikle Suriye iç savaşı ve eski Suriye lideri Beşar Esad’ın hükümetinin zayıflamasının ardından, Çin siyasi çevrelerinde İran hükümetinin istikrarına ilişkin endişeleri yoğunlaştırabileceğini söyledi.

“İran rejimi düşmeye çok yaklaşırsa, [Çinli yetkililer] zor seçimlerle karşı karşıya kalabilir: kaybı kabul etmek veya örneğin askeri yardım şeklinde önemli destek sağlamaya başlamak,” dedi.

“Şu an için Çin’in bekleyip durumu izleyeceği ve durumun daha da kötüye gitmemesini umacağı çok muhtemel” diye ekledi.

İsrail İran’ın nükleer ve balistik programına saldırdı: İran’dan misilleme

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English