Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

ABD’nin “liman” fiyaskosu: 600 kamyon yardım güneşte çürüdü

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağız makale, Washington yönetiminin Gazze’ye insani yardım ulaştırmak için İsrail’e baskı yaparak kara sınırından geçirmek yerine Gazze’ye kurduğu geçici limanın nasıl ve neden başarısız olduğuna odaklanıyor:

***

ABD’nin 230 milyon dolarlık Gazze iskelesi nasıl ‘devasa bir başarısızlığa’ dönüştü?

İddialı proje, Amerikan baskısı karşısında İsrail’in uzlaşmazlığının sembolü haline geldi

Mehul Srivastava ve Felicia Schwartz

ABD tarafından inşa edilen 230 milyon dolarlık yüzer iskele, ABD Başkanı Joe Biden’ın bile İsrail’i Gazze’ye insani yardım akışını düzene sokmaya ikna edememesi karşısında karmaşık da olsa ustaca bir çözüm olarak düşünülmüştü.

Ancak Akdeniz yazının ılımlı rüzgarlarıyla parçalanan, iki aylık ömrünün büyük bölümünde kapalı kalan ve şimdi de planlanan konuşlandırması sona ermeden rafa kaldırılan proje, İsrail’in uzlaşmazlığı karşısında uluslararası iktidarsızlığın bir sembolü haline geldi.

Gazze’deki kıtlığı acilen önlemesi gerekiyordu. Ancak iki ay boyunca aralıksız çalışarak, savaştan önce bölgeye akan yardımın sadece birkaç günlük değerine eşdeğer yardım sağladı.

Biden’ın mart ayındaki Ulusa Sesleniş konuşmasında bizzat duyurduğu ve ABD’li televizyonların yüzlerce ABD askeri personeli tarafından montajının yapıldığını yayınlanmasının ardından, BM ve diğer yardım kuruluşlarının Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırarak savaşı tetiklemesinden bu yana İsrail’e çözmesi için yalvardığı sorunlarla karşılaştı.

Financial Times’ın tahminlerine göre 600 kamyon kadar yardım kıyıya yığıldı ve yaz güneşinde çürüdü.

Çalkantılı yollar, kanunsuzluk ve Gazze içindeki İsrail kontrol noktalarının öngörülemezliği, yardımların Filistinlilere ulaştırılmasını neredeyse imkânsız hale getirdi.

1992’de Somali’de kurulan benzer bir liman olan Kıyı Ötesi Ortak Lojistik’i denetleyen emekli ABD ordusu tümgenerali Paul Eaton. “Eğer alıcı tarafta aç bir Filistinli iseniz, bu tam anlamıyla bir felaket” diyor.

Eaton şöyle ekliyor: “Neden bu kadar zor bir şey yapıyoruz- malları bu kadar zorlukla denizden geçiriyoruz? Neden Gazze duvarlarla çevrili bir yerleşim bölgesi haline geldiğinden beri yaptığımız şeyi yapmıyoruz ve desteği karadan sağlamıyoruz?”

Bu soru pek çok insani yardım kuruluşunun sorduğu bir soru, ancak ABD hükümetini kızdırmamak için genellikle özel olarak soruluyor.

İsrail’in Aşdod limanı arabayla sadece bir saat kuzeydeyken ve İsrail ordusu Gazze’ye birçok giriş noktasını kontrol ederken, neden yardımların pahalı ve karmaşık bir yüzer iskeleye boşaltılması için Kıbrıs’tan deniz yoluyla yüzlerce kilometre yol kat etmesi gerekiyordu?

Yardım konusunda İsrail ordusuna karşı dava açan İsrailli insan hakları grubu Gisha’nın yöneticisi Tania Hary, “ABD insani yardım çabalarına destek olmak için bir şeyler yaptığını göstermek istedi ama İsrail’i, en bariz gereklilik olan kara geçişine tam izin vermesi ya da İsrail ve Batı Şeria pazarlarından erişime izin vermesi için zorlamakta başarılı olamadı” dedi.

“Bu yüzden inanılmaz derecede pahalı, verimsiz ve sonunda tamamen feci bir para israfı ve üstüne üstlük devasa ve utanç verici bir başarısızlık olduğunu kanıtlayan bu geçici çözümü uygulamaya koydu” diye ekledi.

ABD ordusu, iskelenin rüzgâr ve dalgalar nedeniyle en az üç kez hasar gördüğünü söyledi. Bazı parçalar kıyıya vurarak Tel Aviv sahillerine ulaştı. Hary, bir noktada iskeleye ulaşmak isteyen gemilerin Aşdod limanına yönlendirildiğini ve yardımların buradan karayoluyla Gazze’ye gittiğini, bunun çok daha verimli bir rota olduğunu söyledi.

Yardım kuruluşları aylardır, İsrail’in uluslararası hukuk ve İsrail yasaları uyarınca yükümlülüğü olan insani yardımın Gazze’ye sorunsuz girişini kolaylaştırmaması ve 2,3 milyonluk nüfusa dağıtılacak malzemelerin dağıtım koşullarını yaratmaması halinde, Gazze’nin tam bir kıtlıkla karşı karşıya kalacağı uyarısında bulunuyordu.

Ancak Başbakan Binyamin Netanyahu’nun koalisyonunda Gazze’de gıda ve ilaç sıkıntısı yaşandığına dair kanıtları reddeden ve yardım malzemelerini Hamas’ın elindeki yaklaşık 120 rehineyi serbest bırakması için baskı aracı olarak kullanmaya çalışan aşırı sağcı milletvekilleri bulunuyor.

Sağcı İsrailli protestocular Gazze yakınlarında yardım kamyonlarını engelledi; diğerleri Ürdün’den İsrail’in güneyine giden tedarikçileri pusuya düşürdü.

Ancak yardım grupları en büyük engelin İsrail’in sınır geçişlerinde öngörülemeyen çalışma saatlerinden -sık sık yeni çatışmalarla kesintiye uğruyor- Gazze’nin Mısır’la olan Refah ve yakınlardaki Kerem Şalom geçişlerinde kamyonların müfettişler tarafından kapsamlı bir şekilde taranmasına kadar uzanan kısıtlamaları olduğunu söylüyor.

Sonuncusu savaştan önce günde en az 500 ila 600 kamyon dolusu yardım getirmek için kullanılıyordu, bu da yaklaşık olarak iskelenin iki ayda sağladığı kadar bir miktardı.

İsrail’in mayıs ayı başında Refah sınır kapısının kontrolünü ele geçirmesinin ardından yardım sevkiyatı yavaşladı: BM verilerine göre Haziran ayında Gazze’ye 1.300’den az kamyon girdi. İsrail ordusu bu hafta BM’nin kamyonları eksik saydığını ve sayının çok daha fazla olduğunu, sadece mayıs ayında 5.000 kamyonun daha giriş yaptığını söyledi.

Yardım kuruluşları da yakıtın kıt olduğu ve yolların bombardımanlarla tahrip edildiği düzensiz bölgede yardım dağıtmakta zorlanıyor.

UNRWA’ya göre İsrail saldırıları BM’nin ana yardım kuruluşu için çalışan en az 200 Filistinlinin yanı sıra World Central Kitchen yardım çalışanlarını da öldürdü.

Eaton, Somali’deki insani yardım malzemelerinin ABD güçleri tarafından oluşturulan bir “güvenlik koridoru” içinde taşındığını ve bu sayede yardım kuruluşlarının etkin bir şekilde dağıtım yapabildiğini söyledi. Gazze’de ise İsrail ordusu, yardımlar Gazze’ye girdikten sonra bundan BM ve yardım kuruluşlarının sorumlu olduğunu söyledi.

Yağma ve kaotik çatışmalar daha fazla ulaşım yolunu kapatmış durumda. Şubat ayında gece geç saatlerde İsrail ordusu tarafından güvenliği sağlanan bir konvoy bile, yağmayı önlemeye çalışan IDF personelinin açtığı ateş sonucu çıkan izdihamda en az 100 Filistinlinin ölmesiyle kana bulandı.

ABD’li yetkililer yüzer iskelenin kamyonlarla yapılan yardımların yerini almayacağını, onları tamamlayacağını belirtmeye özen gösterdiler. Ancak bu sorunları aşmanın bir yolu olarak görülüyordu. Kıbrıs’ta taranan malzemeler Gazze’de indirilecek ve İsrail askerleri tarafından güvenlik altına alınan bir bölgeye götürülecekti.

ABD’li yetkililer buradan Gazze’nin gıda sıkıntısından en çok etkilenen kuzey bölgesine hızla dağıtılabileceğini umuyordu.

Ancak İsrail askerlerinin 8 Haziran’da kurtarılan bir rehineyi tahliye etmek için iskelenin yanındaki alanı kullanırken görüntülenmesinin ardından BM, alanın askeri bir operasyonda kullanılmasının insani yardım çalışanlarını tehlikeye atıp atmadığını değerlendirmesi gerektiğini söyleyerek yardımları askıya almaya ara verdi.

ABD’nin İsrail’in Gazze’deki savaşa yaklaşımını etkilemeye çalıştığı tek alan yardım değil.

Washington, İsrail mayıs ayında asker göndermeden önce Netanyahu’yu 1 milyondan fazla insanın sığındığı güney Gazze’deki Refah’ta geniş çaplı bir kara saldırısı başlatmaması için defalarca uyarmıştı. Ayrıca İsrail ve Hamas’ı, Hamas’ın elindeki rehinelerin serbest bırakılması ve çatışmalara ara verilmesi için bir anlaşma yapmaya zorlamaya çalıştı ama şimdiye kadar başarısız oldu.

ABD ordusu perşembe günü yaptığı açıklamada, havanın daha da kötüleşeceği göz önüne alındığında iskelenin yeniden bağlanmasının pek olası olmadığını söyledi. Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan şu anda asıl meselenin “Gazze’ye etkili bir şekilde yardım ulaştırmak” olduğunu söyledi.

Ayrıca projeye yönelik eleştirileri de geri püskürttü. Sullivan, “Gazze halkına daha fazla gıda, daha fazla insani yardım malzemesi ulaştıran her sonucu başarı olarak görüyorum” dedi.

FT’nin tahminlerine göre, kesintiye uğrayan iki aylık operasyonlar sonunda iskeleden 8.000 tondan biraz fazla yardım indirildi- yaklaşık 600 kamyon değerinde. Yardım kuruluşları Gazze’nin her gün yaklaşık 700 kamyona ihtiyacı olduğunu söylüyor.

Save the Children International’ın insani yardım politikası başkanı Alexandra Saieh, “İskelenin faaliyette olduğu günlerin sayısını toplasanız, kara geçişinden gelebilecek yardımın ancak çok küçük bir kısmını karşılar” dedi.

Saieh, “İskele, asıl sorun olan İsrail’in engelsiz ve sınırsız yardım girişine izin vermemesi konusunda pahalı bir dikkat dağıtma aracıydı. Gazze’ye insani yardım ulaştırmanın en etkili ve en güvenli yolu kara yollarıdır” dedi.

ORTADOĞU

İsrail ordusu, tampon bölgede aylarca kalacak

Yayınlanma

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, İsrail ordusuna tampon bölgede yer alan ve 7 Aralık sonrası Hermon Dağı’nda işgal edilen bölgede, kış aylarında kalınması için talimat verdi. İsrailli yetkilier tampon bölgedeki işgalin geçici olduğunu iddia ederken bakanlar da dahil bazı yetkililer birliklerin bölgeye girmesinin ardından ilhak fikrini gündeme getirmeye başladı.

Savunma Bakanlığından yapılan açıklamaya göre İsrail Savunma Bakanı Katz, İsrail ordusunun, Suriye’de Baas iktidarının devrilmesinin ardından Hermon Dağı’ndaki işgal edilen tampon bölgede kalmaya devam edeceğini belirtti.

Katz, bu doğrultuda orduya Hermon Dağı’nda işgal edilen tampon bölgede kış aylarında kalması için gerekli hazırlıkları yapması talimatını verdi.

Daha önce tampon bölgedeki işgalin “geçici” olacağını savunan Katz, “Suriye’de yaşananlar nedeniyle Hermon Dağı’nı ele geçirmemiz büyük bir güvenlik önemi taşıyor ve İsrail ordusunun bölgedeki hazırlıklarının sağlanması, birliklerin zorlu hava koşullarında orada kalabilmesi için her şeyin yapılması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Katz, dün Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi ve diğer askeri yetkililerle Suriye’deki durumu değerlendirmek için toplantı yapmıştı.

Hermon Dağı’ndaki işgalin kış aylarında da devam etmesine yönelik karar, bu toplantının ardından geldi.

Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Likud partisine mensup Diaspora İşleri Bakanı Amichai Chikli, İsrail’in bölgedeki stratejik bir nokta olan Hermon Dağı’ndaki kontrolünü devam ettirmesi gerektiğini söyledi.

İsrailli düşünce kuruluşu INSS’de kıdemli araştırmacı olan Carmit Valensi, The National’a verdiği demeçte “İsrail’in Suriye topraklarına işler istikrara kavuştuktan sonra saygı göstereceğini gerçekten [umduğunu]” söyledi. Valensi, “Şimdilik [saldırının] akıllıca olduğunu düşünüyorum. Hâlâ 7 Ekim’in travmasını yaşıyoruz ve bence İsrail’de hiç kimse sınırı, mücadelelerini bir noktada İsrail’e yöneltebilecek şiddet yanlısı militan gruplara bırakma konusunda rahat hissetmiyor. İsrail’in geçmişte yapılan diplomatik anlaşmalara saygı göstermesi gerektiğine inanma eğilimindeyim… Alternatif bir rejim kurulduğunda aynı anlaşmaya geri dönmemiz ya da bunu Suriye’deki yeni oluşumla görüşmemiz gerekecek” dedi. Valensi bölgede uzun süreli bir asker varlığının, diğer cephelerde savaşmaya devam eden İsrail ordusunu zorlayacağı uyarısında bulundu.

Misgav Enstitüsü ve INSS’de kıdemli bir araştırmacı olan Kobi Michal, İsrail’in bölgede asker bulundurmadan, uluslararası müttefiklerle çalışarak ve Suriye’deki azınlık gruplarla ilişkiler kurarak “askeri kontrolü sağlayabileceğini” söyledi.

İsrail’in 1967’de Golan Tepeleri’ni ele geçirmesi hakkında yazan İsrailli tarihçi Tom Segev, İsrail’in bölgeyi elinde tutmasının “mümkün” olduğunu, çünkü tarihin İsrail’in “bir toprak parçasını ele geçirdiğinde geri vermeyi sevmediğini” gösterdiğini söyledi. Ancak Segev, mevcut durumun 60 yıl öncesine göre önemli ölçüde farklı olduğunu da sözlerine ekledi.

Segev, “1967’de Golan’ı almak, inanılmaz zaferin yarattığı coşkunun bir parçasıydı. Yok edileceğimizi düşünüyorduk ve bakın ne oldu: Ortadoğu’nun yarısını işgal ettik” ifadelerini kullandı.

Segev’e göre İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki çıkarları tarihi ya da kültürel olmaktan ziyade kuzey İsrail’in geniş ve verimli bir bölgesi olan Celile’nin savunulmasındaki önemi göz önüne alındığında her zaman stratejik oldu. Segev’e göre bu durum İsrail’in bölgeyi uzun vadede elinde tutma ihtimalini azaltıyor: “Burası çoğu İsraillinin duygusal olarak bağlı hissettiği bir yer değil. Hermon Dağı’nda ancak kayak yapmaya giderler.”

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Blinken, Ankara temaslarında “mayınlı araziye” girmedi

Yayınlanma

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken dün akşam Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve bu sabah Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştü. Görüşmelerden sonra Türkiye tarafından yapılan açıklamalarda PKK/YPG’nin Suriye’de alan kazanmasına izin verilmeyeceği vurgulandı. ABD tarafı ise açıklamalarında Ankara ile ilişkilerindeki en önemli sorun olan PKK/YPG’ye değinmeden “IŞİD karşıtı koalisyonun görevini sürdürmesinin öneminden” ve “zorunluluğundan” bahsetti. ABD, YPG’ye IŞİD ile mücadele ettiği gerekçesiyle destek verdiğini savunuyor.

SDG sözcüsü Ferhad Şami: ABD’nin bizi terk etmesinden korkuyoruz

Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesinden sonra gerçekleşen ziyaret kapsamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Blinken’ı Esenboğa Havalimanı’nda ağırladı. Blinken bu sabah ise mevkidaşı Hakan Fidan’la görüştü.

İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Cumhurbaşkanı Erdoğan toplantıda Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünün, birliğinin ve üniter yapısının korunmasından yana olduğunu söyledi.

Açıklamada Erdoğan’ın Suriye’de faaliyet gösteren ve Türkiye için tehdit kaynağı olan, PKK/PYD/YPG ile DEAŞ (IŞİD) terör örgütleri başta olmak üzere tüm terörist yapılanmalara karşı Türkiye’nin öncelikle kendi milli güvenliği için önleyici tedbirler alacağını, DEAŞ ile göğüs göğse mücadele etmiş tek NATO ülkesi olarak, PKK ve uzantılarının sahadaki durumu fırsata çevirme gayretini engelleyeceğini, DEAŞ ile mücadelede zafiyet oluşmasına da asla müsaade etmeyeceğini vurguladığı aktarıldı.

Görüşmeyle ilgili ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise, “Bakan Blinken, güçlü ABD-Türkiye bölgesel işbirliği ile Suriyelilerin liderliğinde ve Suriyelilere ait hesap verebilir ve kapsayıcı bir hükümete siyasi geçişi destekleme konusundaki ortak çıkarlarımızı ele aldı” ifadesine yer verildi. Görüşmede Suriye’deki tüm aktörlerin insan haklarına saygı göstermesi, uluslararası insancıl hukuka bağlı kalınması ve siviller ile azınlık gruplara mensup kişilerin korunması gerektiğinin ele alındığı belirtildi. Açıklamada, Blinken’ın, Suriye’de yerlerinden edilmiş kişilere yardım ulaştırılmasının ve IŞİD karşıtı koalisyonun görevini sürdürmesinin önemine dikkati çektiği bildirildi.

“Ortak endişeler konuşuldu”

Bu sabah gerçekleşen Blinken-Fidan görüşmesinde de benzer konular ele alındı.

Görüşmeden sonra açıklama yapan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, görüşmedeki iki önemli acil gündem maddesinin Suriye ile Gazze olduğunu söyledi.

Fidan, görüşmelerinde Suriye’deki yeni durumda, Suriye halkının iyiliği, ülkenin birliği, bütünlüğü, egemenliği gibi konularda Türkiye, ABD ve bölgesel aktörlerin yapabileceklerinin ele alındığına işaret etti.

Suriye’de istikrarın sağlanmasının önemine değinen Fidan, “(Blinken’la görüşme) Suriye’deki istikrarın bir an önce sağlanması, terörizmin yer bulmaması, DEAŞ’ın PKK’nın orada hâkim olmaması önceliklerimiz arasında. Bunlarla ilgili neler yaparız? Ortak endişeler neler, bu ortak endişelere ortak çözümler neler olmalı? Bunları etraflıca konuştuk” ifadelerini kullandı.

ABD’li mevkidaşı ile Gazze meselesini de ele aldıklarını belirten Fidan, “Gazze ile ilgili bir an önce ateşkes sağlanması konusunda kendisiyle (Blinken) mutabık kaldık” diye konuştu.

“Mutabakat içindeyiz”

Blinken ise Fidan’a dostluğu ve ortaklığı için teşekkür ederek, “Hep beraber çok güzel bir çalışma yaptık şimdiye kadar” ifadesini kullandı.

Türkiye-ABD ilişkilerini güçlendirerek birçok konuda iki ülke adına ilerleme kaydettiklerini söyleyen Blinken, Türkiye, ABD ve bölgedeki diğer ülkelerin Suriye için neler yapabileceklerini görüştüklerini söyledi. Blinken, Suriye’de neleri görmek istedikleri konusunda genel bir mutabakat içerisinde olduklarını ifade etti.

Blinken, daha çok kişiyi içeren, azınlıkların ve kadınların haklarını koruyan, devlet kurumlarını koruyarak insanlara hizmet sağlamayı sürdüren, eğer varsa kimyasal silahları bertaraf edecek ve uç görüşlü gruplarla ilişkileri reddedecek bir Suriye yönetimini desteklediklerini açıklayarak, “Aynı şekilde, herhangi bir durumda, Suriye’nin çevresindeki ülkelere, komşularına tehdit oluşturmayacak şekilde çalışmaya devam etmelerini istiyoruz” ifadesini kullandı.

Yönetimin bunları uygulamasıyla Suriye halkının da düşüncesi ve isteklerinin en iyi şekilde ortaya konmasını sağlayacağını vurgulayan Blinken, Suriye’de ortaya çıkan yönetimin ülkede yıllar süren yozlaşma, diktatörlük ve çatışmaların ardından uluslararası toplumdan beklediği desteği ve tanınırlığı bu şekilde elde edebileceğini dile getirdi.

Blinken, “IŞİD’in geriletilmesine yönelik çabaların sürdürülmesinin zorunluluğunu da ele aldık. Ülkelerimiz IŞİD’in ortadan kaldırılması ve bu tehdidin bir daha ortaya çıkmaması için uzun yıllar boyunca çok çalıştılar ve çok şey verdiler. Bu çabalarımızı sürdürmemiz bir zorunluluktur” dedi.

Gazze’de “ateşkes” diplomasisi hızlandı: Masada “Hamassız Gazze” planı var

Fidan ile Gazze meselesini, rehinelerin evlerine dönmesi ve ateşkesin sağlanması konusunu ele aldıklarını anlatan Blinken, “Son birkaç haftada gördüklerimiz bunun mümkün olduğuna dair daha cesaret verici işaretlerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bakan Fidan ile yaptığım görüşmelerde, Hamas’ın nihayetinde bu işin sona ermesine yardımcı olacak bir anlaşmaya evet demesinin zorunluluğundan bahsettim” şeklinde konuştu.

Blinken, Türkiye’nin Hamas ile görüşerek meseleyi nihayete erdirme konusunda oynayabileceği rolü takdirle karşıladıklarına dikkati çekerek, Ürdün’de Arap ülkeleriyle görüşmeleri sürdüreceklerini belirtti.

Bakan Blinken, Türkiye, ABD ve Arap ülkelerinin bir araya gelerek Suriye halkını desteklediğini vurgulayarak, bu fırsatı Suriye halkının isteklerini yansıtacak bir yöne doğrultmaya çalıştığını kaydetti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

SDG sözcüsü Ferhad Şami: ABD’nin bizi terk etmesinden korkuyoruz

Yayınlanma

Ferhad Şami

Ana omurgasını PKK/YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) basın sözcüsü Ferhad Şami, Financial Times’a verdiği demeçte ABD’nin bölgeden çekilmesinden korktuklarını söyledi.

PKK/YPG’nin destekçisi ABD’nin Suriye’de yaklaşık 900 askeri personeli bulunuyor, SDG’ye hava desteği ve istihbarat sağlamaya devam ediyor. Ancak 20 Ocak’ta görevi devralacak olan Donald Trump, Washington’ın Suriye’deki varlığına olan karşıtlığını bir kez daha dile getirdi. Trump pazar günü X’teki paylaşımında büyük harflerle “AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ BU İŞLE HİÇBİR ŞEKİLDE İLGİLENMEMELİ… DAHİL OLMAYIN!” diye yazdı.

SDG sözcüsü Ferhad Şami, bazı Kürtlerin eski bir senaryonun tekrar yaşanmasından endişe duyduğunu söyledi. Şami, “Açıkçası, aynı senaryonun tekrarlamasından korkuyoruz, [ABD’nin] bizi terk etmesinden korkuyoruz” dedi.

FT’nin haberinin ilgili bölümünde şunlar kaydedildi:

1970’lerin ortalarında ve 1991’deki Körfez Savaşı sırasında Washington, Irak’taki Kürt ayaklanmalarını teşvik etmiş, ancak kendi hedeflerine hedeflerine ulaştıktan sonra desteği keserek Kürtleri misillemelere açık halde bırakmıştı.

Şimdi ABD, Esad’a karşı düzenlenen saldırıda Suriye Ulusal Ordusu (SMO) ile iş birliği yapan ve geçici bir hükümet kurmaya çalışan İslamcı Heyet-i Tahrir Şam’ın (HTŞ) liderlik ettiği isyancı gruplarla iş birliğini değerlendiriyor. Bu arada Trump, tercihinin ne olduğunu açıkça belli etti.

Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden Jon Alterman, “40 gün içinde Suriye’den çekilmeye hevesli ve geçmişte [Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip] Erdoğan’a büyük bir hareket alanı tanımaya istekli olan yeni bir ABD başkanımız olacak. Bu sefer farklı bir şey olacak mı?” dedi.

ABD, Ankara’yı SDG’ye saldırmaktan caydırmaya çalıştı, ancak Türkiye bu grubun varlığını bir tehdit olarak görüyor.

Geçen hafta SMO, SDG’nin kontrolündeki Münbic’i ele geçirmek için harekete geçti ve şiddetli çatışmalar başladı. SMO, Türk İHA’ları tarafından desteklendi. SDG sözcüsü Ferhad Şami, SDG’nin çarşamba günü bir Türk İHA’sını düşürdüğünü söyledi. Türkiye ise Suriye sınırına yakın bir tarlada bir İHA’nın düştüğünü belirtti.

Çarşamba günü, ABD arabuluculuğunda SMO ile varılan bir ateşkes sonrasında Münbic’deki çatışmalar sona erdi ve SDG geri çekildi. Şami, Fırat Nehri üzerindeki Teşrin Barajı yakınlarında şiddetli çatışmaların devam ettiğini ve Kobani’deki (Ayn el Arap) güçlerinin topçu ateşi ve saldırı İHA’larının bombardımanı altında olduğunu belirtti.

Doğuda, SDG, Irak sınırına yakın ve son günlerde işgal ettiği kritik bir kasaba olan Deyrizor’dan çekildi. Bu çekilme, HTŞ güçlerinin bölgeye ulaşmasının ardından gerçekleşti. Bir SDG yetkilisi, “Perde arkasında bazı anlaşmalar yapılmış olabilir” dedi ve Deyrizor’da gruplar arasında herhangi bir çatışma yaşanmadığını ekledi. HTŞ daha önce Kürt savaşçıların Halep şehrinden güvenli bir şekilde ayrılmalarını teklif etmişti.

…Suriye’nin yeni şekline ilişkin tartışmalar, ülke içinde süregelen kırgınlıkları ve ABD ile müttefiki Türkiye arasındaki anlaşmazlıkları daha da şiddetlendirebilir. Alterman, “Suriye parçalandığında aynı fikirde olmamak konusunda anlaşabilirsiniz, ancak bütünleşme sürecine başladığınızda özerkliğin gerçekte nasıl işlediğine dair biraz daha fazla açıklama yapmanız gerekir” dedi: “İşte o zaman işler sarpa saracak.”

…Esad’ın düşüşünden sonra Suriye’de en etkili yabancı aktör olması muhtemel olan Türkiye, uzun süredir SDG’nin, ABD özel kuvvetlerinin bulunduğu Fırat Nehri’nin doğusunda kalması gerektiğini savunuyor.

ABD’li siyasetçiler, SDG’ye ne olacağının, IŞİD’i sınırlama çabalarına ne olacağı açısından kritik olabileceğinden endişe duyuyorlar: SDG, hâlâ IŞİD mahkumlarının bulunduğu gözaltı merkezlerini ve IŞİD üyelerinin ailelerinin kaldığı Hol Kampı’nı yönetiyor. Demokrat Partili bir senatör olan Chris Van Hollen, çarşamba günü Financial Times’a verdiği demeçte, “Ulusal güvenlik çıkarlarımıza net bir şekilde odaklanmalıyız ve bu listenin başında IŞİD’in yeniden dirilmesini önlemek geliyor. Ortaklarımız olan Suriye Kürtlerini desteklemeye devam etmemiz ve onları terk etmeyeceğimizi açıkça belirtmemiz özellikle önemli olacak.”

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English