Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

“ABD’nin uçak gemisi Hizbullah için caydırıcı olmadı”

Yayınlanma

Hamas’ın İsrail savunmasını çökerttiği Aksa Tufanı operasyonundan bir gün sonra İsrail’le sınırlı-kontrollü bir çatışma sürecine giren Hizbullah’ın savaşa topyekûn dahil olup olmayacağı tartışılmaya devam ediyor.

Hizbullah ile İsrail ordusu arasında 8 Ekim’den bu yana devam eden çatışmalarda, şu ana kadar 48 Hizbullah mensubu ve 3 İsrail askeri öldü.

Hizbullah’a yakın Lübnan’daki al-Manar tv, İsrail ordusuyla yaşanan 23 günlük çatışmalara ilişkin bilgiler içeren infografik yayımladı. Buna göre, Hizbullah, 8 Ekim’den bu yana İsrail’e yönelik 105 saldırı düzenledi. Saldırılarda, istihbarat, iletişim, sinyal bozucu sistemler ve 33 radar hedef alındı. Askerleri taşıyan iki araç, iki Hummer ve 9 tank imha edildi, 120 İsrail askeri hedef alındı. Ayrıca 105 askeri bölge vuruldu, 69 iletişim sistemi yok edildi, 140 güvenlik kamerası ve 17 sinyal bozucu sistem imha edildi.

Bir insansız hava aracının düşürüldüğü operasyonlar sayesinde, İsrail’in kuzeyindeki Yahudilere ait 28 yerleşim bölgesi boşaltıldı ve 65 bin yerleşimci, işgal altındaki iç bölgelere gitmek zorunda bırakıldı.

Lübnan’da yaşamış ve siyasi dinamiklerini iyi bilen gazeteci Nalan Yazgan’la Hizbullah-İsrail arasında devam eden kontrollü çatışmaları ve Lübnan’daki siyasi hareketler ve halkın savaşa nasıl baktığını konuştuk:

– Hizbullah’ın İsral’in Gazze’deki saldırılarına yönelik bir “kırmızı çizgisi” var mı? Ve o çizgi aşılırsa Hizbullah savaşa dahil olur mu?

Hizbullah’ın Gazze’deki kırmızı çizgisi bir kara harekatının başlamasıdır. İsrail şu an gidiyor, çıkıyor, sızmalar yapıyor ya da tam olarak adına kara harekâtı demese de artık tanklarıyla girdi Gazze’ye. Ama özellikle Gazze’nin kuzeyine yoğun bir kara harekâtı başlatırsa bu Hizbullah’ın kırmızı çizgisi olacaktır ve kuzeyde yeni bir cephe açmak amacıyla Hizbullah da İsrail’in kuzeyinden saldıracaktır ki İsrail’in güçleri ikiye bölünsün.

Lübnan-İsrail sınırında karşılıklı füze atışları bazen yoğunlaşarak 8 Ekim’den bu yana devam ediyor. Bu kontrollü çatışma durumunun rayından çıkma riski var mı?

Kontrollü çatışma durumu rayından çıkma riski her zaman var zaten 2006’dan beri karşılıklı olarak Hizbullah ve İsrail arasında ufak çaplı kontrolü gerginlik devam ediyor. Bazen biraz daha büyüyor ama her zaman kontrollü. Şimdi 7 Ekim’den bu yana 50’den fazla Hizbullah savaşçısı hayatını kaybetti. Dolayısıyla karşılıklı atışmalar iyice büyüdü. Hizbullah daha çok İsrail’in istihbarat topladığı yerleri vuruyor ama vurduğu anda da İsrail atış yapılan yeri dronlarla bombalıyor.

Dolayısıyla Hizbullah geçen hafta yeni bir stratejiye doğru yöneldi. Bu atışlar artık sadece iki kişi tarafından yapılıyor, çünkü İsrail direkt vuruyor. Eğer çok kişi olursa o zaman daha çok eleman kaybedecek. İsrail de şimdi 5 kilometreye kadar boşalttı kuzey sınırını. O yüzden Hizbullah da taktik değiştiriyor. Daha önce mesela 2006 yılında Hizbullah baya sızma yapabiliyordu İsrail sınırına bu sefer bunu yapmakta oldukça güçlük çekiyorlar. Dolayısıyla ilk hedefleri İsrail’in istihbarat aldığı yerleri vurmak. Hatta açıklama yapmışlardı, “İsrail’i kör ettik. İsrail sadece Lübnan’ı değil, Suriye, Ürdün, Irak ve Türkiye’yi de gözetliyor buradaki teknolojik cihazlarla, istihbarat topluyordu” diye. İşte Hizbullah şimdi bu noktalara yoğunlaşıyor genelde.

İsrail de güney Lübnan’daki ormanları falan yakıyor. Fosfor bombaları gönderiyor. Muhtemelen karada da bir çatışma olacak. O yüzden biraz hani temizlik yapıyorlar. Bu kontrolü çatışma durumu çok hassas bir dengede. Bir anda çıkarsa kontrolden ki bunun ihtimali oldukça yüksek, çok büyük çaplı bir savaş zaten başlar ve uzun sürer. Risk çok büyük.

– Hizbullah’ın Lübnan’daki siyasi müttefikleri ve muhalifleri İsrail-Hamas savaşına topyekûn dahil olma konusunda ne düşünüyor? Genel olarak halk olası bir savaşa nasıl bakıyor?

Aslında Lübnan genel olarak savaşa girmeme taraftarı. Zaten Hizbullah’ın müttefikleriyle mesela Marunilerin Özgür Yurtsever Hareketi ile son zamanlarda zaten aralarında bazı ayrılıklar olmuştu. Onlar mesela savaşa girmeyi istemiyorlar. Hatta Hıristiyanların neredeyse tamamı savaşa girmek istemiyor. “Bu Filistin’in meselesi biz dahil olmak istemiyoruz” diyorlar. Hizbullah’ın muhalifleri de zaten böyle düşünüyor. Genel olarak Lübnan’da insanlar savaşa girmek istemiyorlar ama bir yandan da “Savaştayız. Artık bunun bundan kaçış yok” diye düşünüyorlar. Ona göre hazırlıklarını yapıyorlar.

Ama zaten ekonomik olarak, siyasi olarak ve sosyal olarak tamamen çökmüş bir ülke. Lübnan’da bir cumhurbaşkanı yok, başbakan yok, hükümet yok. Seçimlerin üzerinden bir buçuk yıl geçti hala geçici hükümetle yönetiliyor. Cumhurbaşkanının görev süresi bir yıl önce doldu. Hâlâ yenisini seçemediler.

Dolayısıyla karşımızda başsız bir Lübnan var ve çok büyük bir ekonomik krizle boğuşuyor. Kesinlikle savaş en son istedikleri şey.

Ama dediğim gibi “Savaştayız” diye düşünüyorlar. Hatta Lübnanlı sigorta şirketleri falan artık savaş primleri almaya başladılar işte arabaları, evleri ya da şirket mallarını artık savaş haliymiş gibi sigortalıyorlar.

Yani kaçınılmaz olduğunu düşünüyorlar.

– “Direniş ekseni”nin önemli bir bileşeni olan Hizbullah’ın İsrail’e karşı güçlü eylemde bulunmaktan imtina etmesi ki bu durum Hamas içinde hayal kırıklığı yaratmışa benziyor, bu durum eksenin “sahaların birliği” iddiasını gelecekte nasıl etkileyecek?

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, geçen hafta Lübnan’da İslami Cihat ve Hamas yöneticileriyle bir araya geldi. Lübnan’da konuştular. Yani her daim zaten iletişim devam ediyor.  Eğer İsrail büyük çaplı bir kara operasyonuna başlarsa, Hizbullah kuzeyden İsrail’e girecektir. Amerika’nın getirdiği gemiler de çok caydırıcı olmadı Hizbullah için. Çünkü zaten Hizbullah’ın varoluş nedeni İsrail’e karşı Lübnan’ı korumak.

Dolayısıyla Hamas da zaten Hizbullah’ın hızlıca ve doğrudan yeni bir cephe açmayacağını biliyordu. Ben bunun koordineli olduğunu düşünüyorum. İletişim halindeler ve gerektiğinde ve eğer gerekirse Hizbullah da yeni bir cepheye açacaktır. Ama muhtemelen İsrail’in önce girmesini bekliyorlar. Ya da kara harekatının başlamasını bekliyorlar.

ORTADOĞU

Suudi Arabistan’da ‘ahlaka aykırı eylemlere’ karşı sert önlemler alınıyor

Yayınlanma

Financial Times’ta (FT) yer alan habere göre Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talimatıyla ülkede “ahlaka aykırı eylemler”le mücadele etmek amacıyla özel bir birim kuruldu; fuhuş ve dilencilik suçlamalarıyla 50’den fazla kişi gözaltına alındı.

İçişleri Bakanlığı bünyesinde “toplumsal güvenlik ve insan kaçakçılığı” ile mücadele amacıyla kurulan birim, 11 kadını fuhuş suçlamasıyla tutukladı. Bunun yanı sıra, masaj salonlarında “ahlaka aykırı eylemlerde” bulunduğu öne sürülen ve kadınlar ile çocukları sokaklarda dilenmeye zorlayan onlarca yabancı da gözaltına alındı.

Bu adım, geçmişte Suudi Arabistan’da katı ahlaki kuralları ve cinsiyet ayrımını sert bir şekilde uygulayan “Erdemi Teşvik ve Ahlaksızlığı Önleme Komitesi” ile karşılaştırılıyor. Prens Selman, 2016’da bu dini polis teşkilatının birçok yetkisini elinden almıştı.

Veliaht Prens Selman, son yıllarda ekonomiyi çeşitlendirme politikaları çerçevesinde sosyal ve dini kısıtlamaları gevşetmeye yönelik radikal adımlar attı. Konser ve sinema yasaklarını kaldıran reformlar yaptı. 2019’da “genel ahlak yasası” duyurulmuş olsa da bu yasa sıkı bir şekilde uygulanmadı.

Analistler, Suudi yetkililerin neden şimdi böyle bir baskı sürecine döndüğünün belirsiz olduğunu ifade ediyor. Ancak yarı resmi nitelikteki Okaz gazetesinin köşe yazarlarından Halid el-Süleyman, yeni kurulan toplumsal güvenlik biriminin, sosyal medyada ahlaki ve cinsel içerikli yasadışı faaliyetlerin reklamının yapılması da dahil, “ahlaka aykırı eylemlerde önemli bir artış” gözlemlenmesi nedeniyle kurulduğunu yazdı.

Süleyman, geçen ay kaleme aldığı yazıda “İslam’ın doğduğu yer olan ülkemizin özel bir dini ve sosyal kimliği var. Hiç kimse yüksek ahlaki ve sosyal değerlerin hâkim olduğu Suudi toplumunun imajını bozmamalı” diye yazdı.

Bazı Suudi sosyal medya kullanıcıları, toplumsal güvenlik biriminin, uzun sakallı memurların yer almadığı yeni bir dini polis gücü gibi hareket ettiğini öne sürerken, kamuoyunun bir kısmı ise kararı destekledi.

Suudi Arabistan’da turizm gibi yeni ekonomik faaliyetlerin artışı, toplumsal değişimler ve daha fazla yabancı işçinin ülkeye gelişiyle birlikte, uyuşturucu kullanımı ve fuhuş gibi suçların arttığına dair iddialar var.

İçişleri Bakanlığı geçen ay yaptığı açıklamada, yeni kurulan birimin “şeriat hukuku ve Suudi Arabistan’ın yasal sisteminin garanti altına aldığı temel hak ve özgürlükleri ihlal eden veya bireylerin onurunu zedeleyen suçlarla” mücadele edeceğini duyurdu.

Bazı uzmanlar, bu girişimin insan hakları kuruluşları ve Batılı güçlerden gelebilecek eleştirileri önlemek amacıyla bireylerin haklarını koruma çabası olarak sunulmuş olabileceğini belirtiyor.

Washington merkezli New Lines Institute’ta kıdemli araştırmacı olan Sultan Alamer, “Genellikle bu tür duyurular güvenlik çerçevesinde yapılırdı, ancak burada insan hakları söylemi ön plana çıkarılıyor” dedi.

Önümüzdeki yıllarda Suudi Arabistan, 2034 FIFA Dünya Kupası gibi büyük uluslararası etkinliklere ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, yabancı yatırımcıları çekme çabalarını da sürdürecek. Ancak ülkenin aldığı bu yeni kararlar, Suudi Arabistan’daki reform süreçlerine yönelik şüpheler uyandırabilir.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Reuters: ABD, Lübnan Merkez Bankası başkanlığı için adaylarla görüşüyor

Yayınlanma

ABD, Hizbullah’ın mali kaynaklarını engelleme gerekçesiyle Lübnan Merkez Bankası başkanının seçimi sürecine müdahil oldu. Washington yönetiminin, Lübnan Merkez Bankası başkanlığı için bazı adaylarla görüştüğü iddia ediliyor.

Lübnan, beş yılı aşkın süredir devam eden ekonomik kriz nedeniyle büyük bir mali çöküş yaşarken, ABD’nin bölgedeki etkisini artırmaya yönelik hamleleri dikkat çekiyor. Üç Lübnanlı kaynak, bir Batılı diplomat ve Trump’ın ilk döneminde görev almış bir yetkiliye göre, Washington yönetimi, Lübnan Merkez Bankası başkanlığı için bazı adaylarla görüşüyor. Kaynaklar ABD’li yetkililerin adaylarla Washington’da ve Lübnan’daki ABD Büyükelçiliği’nde görüşmeler yaptığını söylüyor.

Lübnanlı kaynaklara göre ABD’li yetkililer, adaylara Lübnan bankacılık sistemi üzerinden “terörün finansmanıyla” nasıl mücadele edeceklerini ve Hizbullah’a karşı durup duramayacaklarını soruyor.

ABD’nin Hizbullah’ın Lübnan bankacılık sistemi üzerinden yasadışı finansmanını engellemeyi amaçladığı değerlendiriliyor. İsrail’in geçen yılki saldırılarında büyük kayıplar veren Hizbullah’ın Lübnan hükümeti üzerindeki etkisi azalmış durumda. Bu süreçte, ABD’nin desteklediği Joseph Avn, Lübnan Cumhurbaşkanı olarak seçilirken, Hizbullah’a doğrudan yer verilmeyen yeni bir hükümet göreve geldi. Yeni yönetimin şimdi ise aralarında Merkez Bankası başkanlığı da bulunan kritik atamaları yapması gerekiyor.

Trump yönetimi yetkilisi, bu görüşmelerin “olağan diplomatik temasların” bir parçası olduğunu iddia etti. Yetkili, ABD’nin Lübnan hükümetine adayların niteliklerine ilişkin net mesajlar verdiğini belirterek, “Kriterlerimiz net: Hizbullah bağlantısı olmayan ve yolsuzluğa bulaşmamış bir isim olmalı. Bu, ekonomik açıdan kritik bir konu” dedi.

Lübnanlı kaynaklara göre, Merkez Bankası başkanlığı için ciddi şekilde değerlendirilen isimler arasında eski bakan Kamil Ebu Süleyman, yatırım şirketi yöneticisi Firas Ebu Nasif, varlık yönetim firmalarının başındaki Filip Cabir ve Kerim Suveyd bulunuyor.

Yeni merkez bankası başkanı, Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve Başbakan Nawaf Salam’ın öncelik olarak belirlediği ekonomik ve mali reformların yürütülmesinde kritik bir rol oynayacak.

Yeni hükümet, ülkeyi yeniden yapılandırmak amacıyla Uluslararası Para Fonu (IMF) ile müzakereleri sürdürmeyi hedefliyor. Ancak reformlar, IMF’den finansman sağlanması için temel şart olarak görülüyor. Batılı ülkeler ve Arap liderler de geçen yıl İsrail saldırılarıyla harap olan Lübnan’ın yeniden inşasına destek vermek için reformların gerçekleştirilmesini bir ön koşul olarak belirtiyor. Bu bağlamda, ABD’li yetkililerin merkez bankası başkanlığına aday isimler konusunda Suudi Arabistan ile görüşmeler yaptığı belirtiliyor.

Göreve gelecek yeni merkez bankası başkanı, Temmuz 2023’ten bu yana geçici olarak bankayı yöneten Vesim Mansuri’nin yerine geçecek. Mansuri, 30 yıl boyunca görevde kalan ve 2023’te skandallarla görevden ayrılan eski başkan Riyad Selame’nin yerine atanmıştı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Netanyahu’nun kovacağını açıkladığı Şin-Bet Direktörü’ne Başsavcı kalkanı

Yayınlanma

ronen bar

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Şin-Bet Direktörü Ronen Bar’ı görevden alacağını duyurdu. Muhalefetin tepki gösterdiği kararla ilgili İsrail Başsavcısı Gali Baharav-Miara, Netanyahu’nun, Bar’ı keyfi olarak görevden alamayacağını söyledi.

İsrail Başbakanlık Ofisinden yapılan açıklamaya göre, Başbakan Netanyahu, Bar ile görüştü ve görevine son verilmesi için bu hafta hükümete bir karar taslağı sunacağını söyledi. Bar’ın görevden alınmasının oylanacağı kabine toplantısının çarşamba yapılacağı kaydedildi.

Netanyahu yayımladığı video mesajda ise “Yedi cephede süren bir savaşın ortasındayız. Her zaman, ama özellikle de böylesine varoluşsal bir savaşta, Başbakan, Şin-Bet şefine tam güven duymalıdır” ifadelerini kullandı. Bar’a güvenmediğini dile getiren Netanyahu, görevden alma kararını süregelen ve zaman içinde büyüyen güvensizlikle gerekçelendirdi. Netanyahu, Şin-Bet’e güvense de Bar’ın görevden alınması kararının gerekli olduğunu savundu.

Ronen Bar, kendisini görevden alacağını bildiren Netanyahu’yu “kişisel” davranmakla suçladı.

İsrail devlet televizyonu Kan’ın haberine göre Bar, “Görevden alınmamın 7 Ekim’e dayanmadığı açıktır” dedi. Bar, “Kamu yararıyla çelişen kişisel bir güven görevi beklentisi yanlıştır” diyerek Netanyahu’yu “kişisel” davranmakla suçladı.

Şin-Bet’in başında 7 Ekim’de kendisinin bulunduğunu hatırlatan Bar, üzerine düşen sorumluluğu üstlendiğini ve bu sorumluluğu yerine getirme niyetinde olduğunu açıkça ifade ettiğini kaydetti. Bar, “Beni görevden almaktaki sebebin 7 Ekim olmadığı açıktır. Başbakan, kararın aramızda süregelen bir güven eksikliği olduğu iddiasından kaynaklandığını açıkladı” ifadelerini kullandı.

Netanyahu’nun “kişisel” güven beklentisinin kamu yararıyla çeliştiğini söyleyen Bar, Şin-Bet’in 7 Ekim’e ilişkin istihbarat hatalarına ve iç süreçlere işaret eden kapsamlı bir soruşturma yürüttüğünü aktardı. Bar, “Soruşturma, örgütün uyarılarının siyasi kademe tarafından uzun süre ve kasıtlı olarak göz ardı edildiğini ortaya koymaktadır” dedi. Sadece ordu ve iç istihbarat teşkilatının değil, hükümet ve Netanyahu’nun da bu konuda sorgulanması gerektiğinin altını çizen Bar, bu konuda ısrarcı olduğunu dile getirdi.

Bar, yerine gelmesi muhtemel iki adayın en iyi şekilde hazırlanması için yükümlülüğünü yerine getireceğini kaydetti.

İsrail Başsavcısı Gali Baharav-Miara da Netanyahu’nun, Bar’ı keyfi olarak görevden alamayacağını açıkladı. Yedioth Ahronoth gazetesinin haberine göre, Başsavcı, Netanyahu’ya resmi bir mektup göndererek Bar’ın görevden alınmasının altında yatan gerekçeler ile yasal dayanakların hukuk müşavirinin dikkatine sunulması gerektiğini aktardı. Miara, Netanyahu’nun bu kararı alıp alamayacağına ilişkin yeterliliğinin soruşturulması gerektiğini vurguladı. Netanyahu’nun “kişisel güvensizlik” gerekçesine işaret eden Miara, konunun “olağanüstü hassasiyetine” ve “çıkar çatışmasına dönüşmesine” dikkati çekti.

Netanyahu, Bar’ı uzun süredir açık bir şekilde eleştiriyordu. İsrail basını ve muhalifler ise Netanyahu’nun 7 Ekim’in sorumluluğunu güvenlik birimlerine yıkmak istediğini söylüyor. 7 Ekim başarısızlığında hükümetin rolünün soruşturulmaması eski Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin de istifa gerekçelerinden biriydi.

Son olarak Netanyahu, Bar’ı 7 Ekim 2023’teki başarısızlığının ardından kurumda reform yapmak için gerekli kararların alınmasını engellemek için bir kampanya yürütmekle suçlamış, Şin-Bet ise suçlamaları “tehlikeli” olarak nitelendirmişti.

Öte yandan, bazı gizli dosyalar basına sızdırılmıştı ve Netanyahu’nun danışmanlarının sanık sandalyesinde olduğu ve Katar’dan para alınması gibi bazı suçlamalara ilişkin soruşturmaları Şin-Bet yürütüyordu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English