Bizi Takip Edin

AVRUPA

AfD, AB ve NATO’yu ne yapacak?

Yayınlanma

Geçen ay, Almanya için Alternatif’in (AfD) 2014 Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri için hazırladığı taslak manifesto basına sızmıştı. Manifestoda dikkat çeken unsurlardan biri de partinin ‘AB’nin kontrollü dağılmasını [Auflösung]’ savunmasıydı. AB’yi ‘son derece antidemokratik’ bulan ve AP’nin meşruiyetini tartışmaya açan AfD, yine de güçlü bir ‘avroseptik’ listeyle 2024’e hazırlanıyor.

Ne var ki, geçen haftasonu toplanan AfD kongresinin ilk bölümünde, manifestoda yer alan kontrollü dağılma terimi, parti liderleri Tino Chrupalla ve ‎Alice Weidel tarafından ‘editoryal bir dikkatsizlik’ olarak nitelendirildi ve kongrenin bu haftasonu yapılacak ikinci bölümünde çıkarılacağı söylendi.

Bu sözler ortalığı karıştırdı. Partinin Thüringen şefi ve ‘radikal’ kanada mensup olduğu ileri sürülen Björn Höcke, ifadenin metinde kalmasını istiyor ve bu konuda kürsüde kendisine söz verilmezse ‘isyan’ tehdidinde bulunuyor. AP listesinde dördüncü sırada yer alan ve partinin ‘ılımlı’ kanadına mensup olduğu iddia edilen Christine Anderson da Almanya’nın AB’den derhal ayrılması çağrısında bulunmaya devam ediyor.

AB yerine ulus-devlet federasyonu

Chrupalla geçen ay verdiği bir demeçte, “Ulus-devletlerin potansiyelini kullanabilmek ve doğuya giden köprüyü yeniden inşa edebilmek için Avrupa’nın yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz,” demişti.

Avrupa Birliği’nin ‘ulus-devletin yerini alamadan ulusal yetkileri gasp ettiğini’ ve Avrupa Komisyonu’nun ‘meşruiyetten yoksun’ olması nedeniyle ‘yeterince demokratik’ olmadığını savunan Chrupalla ayrıca AB’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarını AB’nin ‘gayrimeşruluğunun’ başlıca örneği olarak gösterdi ve bunların ‘vatandaşların çıkarına olmadığını’ ve artan enflasyon ve durgunluğa yol açtığını söylemişti.

Eş Başkan, AfD’nin AB yerine ‘yeni bir Avrupa ekonomik ve çıkar temelli topluluğu, bir Avrupa ulusları ligi’ önerdiğini aktarmıştı.

AfD’nin ‘Staatsvolk’ arayışı

AfD, manifestosunda ‘federal bir Avrupa’ fikrini açıkça reddediyor. AfD’nin taslak metninde, “Böyle bir oluşum, başarılı devletler için gerekli ön koşullar olan ne bir Staatsvolk’a ne de gerekli asgari kültürel kimliğe sahiptir,” deniyor.

Staatsvolk’taki vurgu bize ait. Bire bir çeviride ‘devletin halkı’ diyebileceğimiz bu kavram, hem egemen bir devletin tüm ulusal anasırını kapsıyor, hem de daha ‘etnomilliyetçi’ diyebiliceğimiz, egemen bir devletteki baskın ulusal unsuru öne çıkarıp diğer azınlıkları dışarıda bırakan başka bir anlama sahip. İlk anlam, etnik kökenine bakmaksızın bir ülke topraklarında yaşayan tüm vatandaşlara işaret ediyor; diğer ise dışlayıcı bir etnomilliyetçiliğe.

Almanya’da birçok sözcüğün anlamının Nasyonal Sosyalist iktidar ile birlikte dönüşüme uğradığını hatırlatmak gerekiyor. ‘Volk’ bunların başında gelir. Türkçeye ‘halk’ diye rahatça çevirebileceğimiz bu sözcük, nazi sözlüğünde kan ve toprak ile bağlı Alman ulusuna işaret eder hale gelmişti örneğin.

AfD içinde de Staatsvolk’ün her iki anlamını da savunabilecek kişiler olduğu açık. AfD’nin manifestodaki argümanları güçlü bir şekilde ‘ulus’, ‘egemenlik’ ve ‘kimlik’ gibi kavramlar etrafında dönüyor. Sadece ‘ulus’ ve ‘ulusal’ terimleri seçim programında 145 kez geçiyor.

AfD kongresi toplandı: ‘Völkisch’ ideolojisinin konsolidasyonu mu?

AB yerine AfD mi dönüşüyor?

AfD, kararların Brüksel’de değil, ulus devletin merkezinde alınması gerektiğini savunuyor. Programın giriş bölümünde AB’yi ele geçiren ‘küreselci elitlerden’ bahsediliyor.

AB’nin kontrollü dağılması etrafında dönen tartışma, AfD’nin AP içindeki sağcı Kimlik ve Demokrasi (ID) grubuna katılım başvurusunu kabul etmesiyle birlikte daha da alevlenebilir. Zira ID’nin şu andaki en önemli partileri Fransız Ulusal Birlik (Marine Le Pen) ve İtalyan Lega (Matteo Salvini), federal Avrupa’ya ilişkin tutumlarını yumuşatmış görünüyorlar.

Örneğin Marine Le Pen daha önce savunduğu AB’yi feshetme fikrinden vazgeçti ve bunun yerine blokta ‘köklü bir reform’ yapılması için bastırıyor. Bu, AfD’ye göre ‘imkansız’ bir şey. Benzer şekilde, Lega da şu sıralar, ‘avroseptik’ fikirlerini yavaş yavaş terk ederek yaklaşan seçimler için merkez sağ güçlerle geniş bir ittifak kurmaya çalışıyor.

AfD parlamento grubunun Avrupa politikası sözcüsü Harald Weye, geçen ayın sonunda Deutschlandfunk’a verdiği bir röportajda AB’nin kontrollü dağılması ifadesinin kelimenin tam anlamıyla ‘bir kişinin dilbilgisi dikkatsizliği’ olduğunu ileri sürmüştü. Oysa, 2017, 2019 ve 2021 seçimlerinde AfD açıkça ‘Dexit’, yani Almanya’nın AB’den çıkışını, üstelik ‘zorunluluk’ olarak savunuyordu. 2021 Bundestag seçimleri için ilan edilen programda, “Avrupa Birliği’nin son yıllarda planlı bir ekonomi süper devletine dönüşme çabası bizi, temel reform yaklaşımlarımızın bu AB’de gerçekleştirilemeyeceğinin farkına varmaya itti. Almanya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılmasını ve yeni bir Avrupa ekonomik ve çıkar topluluğu kurmasını gerekli görüyoruz,” deniliyordu.

AfD’nin ‘daha Alman bir Avrupa’ planı

Frankfurter Allgemeine Zeitung’da (faz) yayınlanan, Magdeburg parti konferansıyla ilgili bir analizde, eş başkanların bu konuda farklı düşündüğü iddia ediliyor. faz’a göre Alice Weidel çekilmeyi saçma buluyor, ama Tino Chrupalla NATO’dan çekilmeye olduğu gibi AB’nin kontrollü dağılmasına da sempati duyuyor.

WELT’te yer alan bir habere göre AfD lideri Weidel’e yakın kaynaklar, AfD’nin, AP’deki müttefikleri Ulusal Birlik ve Lega’nın dahil olduğu ID’deki ortaklarını korkutmamak için daha yumuşak bir ifadeyi savunduğunu söylüyor. Weidel kısa süre önce Stern’e yaptığı açıklamada, “Ben AB’nin parçalara ayrılmasından bahsetmeyi tercih ediyorum. Örneğin ortak güvenlik ve savunma politikası gibi bazı bölümlerde bu yapı mantıklı. Fakat şu ana kadar başarısız olduğu yer de burası,” dedi.

Benzer bir tutum Avro bölgesine yönelik tutumda da görülüyor. Partinin 2013 Federal Meclis seçimleri kampanyasında “Almanya’nın Avro’ya ihtiyacı yok” deniyordu. Ertesi yıl, bu tutum yumuşatıldı ve AB için ‘daha esnek bir parasal düzen’ önerildi ve ‘istikrar odaklı Avro ülkeleri kendi aralarında Maastricht Antlaşması temelinde daha küçük bir para sistemi oluşturmalıdır’ denildi. 

On yıl sonra, 2024 Avrupa Seçim Programı taslağında Avro bölgesinden ayrılmanın adı bile geçmiyor. Artık sadece Avro sisteminin değiştirilmesi söz konusu. Hatta, AfD’nin Almanya’yı Avro bölgesinde tutup daha ‘istikrar odaklı’ bir para sistemi önerisi, AB’yi ‘eskisinden daha Alman’ hale getirmek demek olduğu eleştirisi yöneltiliyor. Alman sermayesi için çok elverişli olan Avrupa ekonomik bölgesi, ortak para birimiyle birlikte kalmalı, fakat bunu sürdürmek için katlanılan maliyetler azaltılmalıdır. Hepsinden önemlisi, Almanya’nın zararına başka ülkelere ‘transfer ödemeleri’ yapılmamalıdır. 

Bu noktada AfD’nin yalnız olmadığını da hatırlatmak gerekiyor. Yunanistan krizi sırasında Hür Demokratlar (FDP), özellikle de Frank Schäffler, Yunanistan’a yönelik kurtarma paketine itiraz etmiş ve genel olarak da Avro bölgesine yönelik mali yardımlara karşı çıkmıştı. Bu fikirlerin CDU/CSU içerisinde de hayli yaygın olduğu su götürmez. 

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

Almanya’nın NATO’dan ayrılması tartışılıyor

AB’nin yanı sıra bir diğer tartışma başlığı da ABD ve NATO.

Aralarında Björn Höcke’nin de bulunduğu yedi AfD eyalet lideri, partinin Avrupa seçim manifestosunda ‘Avrupa devletlerinin nihayet kendi güvenliklerinin sorumluluğunu kendi ellerine almaları’ çağrısında bulunuyor ve NATO’yu ‘uzaktaki bir hegemonun sözde koruyucu şemsiyes’ olarak tanımlıyorlar.

Yedilinin önergesinde, Şansölye Olaf Scholz’ün geçen sene Alman ordusunun reformu için gündeme getirdiği ‘Zeitenwende’nin (dönüm noktası), Avrupa devletlerinin, ‘uzak ve kendine hizmet eden bir hegemonun sözde koruyucu şemsiyesi’ altına sığınmak yerine, ‘kendi güvenliklerinin sorumluluğunu kendi ellerine almaları anlamına gelmesi’ gerektiği savunuluyor.

Önergenin devamında Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği politikaları tarafından ‘gerilemeye’ sürüklendiği belirtiliyor ve “Askeri ittifak politikası bu gelişmeleri daha da kötüleştirdi. Zira AB’nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP), ABD liderliğindeki NATO karşısında bağımsız bir Avrupa kolektif güvenlik sistemi kurmakta yetersiz kalmıştır,” deniyor.

Önerge, Federal Program Komisyonu’nun taslak önergesinin giriş bölümünü değiştirmeyi amaçlıyor. Önergede AB ve NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin ABD’ye ‘Avrupa düzeni üzerinde daha da derin bir etki’ kazandırdığı belirtiliyor. Yedili, Avrupa ülkelerinin kendilerine ait olmayan ve ‘Avrasya bölgesindeki verimli ticari ilişkiler’ gibi ‘doğal çıkarlarına’ taban tabana zıt olan çatışmaların içine çekilmekte olduğunu düşünüyor.

Fakat Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti lideri Martin Vincentz önergenin NATO’ya karşı bir pozisyon olarak algılanmasını istemiyor. WELT AM SONNTAG’a konuşan Vincentz, “İmzacılardan biri olarak önergeyi NATO’dan çıkma yönünde değil, NATO’nun da çıkarına olacak şekilde Avrupa savunma politikasının güçlendirilmesi yönünde anlıyorum,” diyor.

ABD ve NATO ile ilişkiler konusunda parti içinde kesin bir kanaat olduğunu söylemek zor. Örneğin Schleswig-Holstein eyalet başkanı Kurt Kleinschmidt ile Kuzey Ren-Vestfalya ve Berlin eyalet parlamenterlerinin ortak önergesi, ‘mükemmel siyasi ilişkilerin Amerikan dış ve güvenlik politikası stratejilerinin Alman ve Avrupa stratejilerine ters düşmemesini’ gerektirdiğini belirtiyor.

Grup ayrıca Avrupa seçim manifestosuna 2016’da kabul edilen temel programdan bir cümle eklemek istiyor: “NATO üyeliği, NATO’nun kendisini bir savunma ittifakı olarak göreviyle sınırladığı ölçüde Almanya’nın dış ve güvenlik politikası çıkarlarına uygundur.”

AfD’li Joachim Paul ile mülakat: Almanya’da AfD’nin yükselişinin sebebi ne?

NATO ile ilgili bir başka değişiklik önergesi de Hamburg ve Kuzey Ren-Vestfalya’dan bazı eyalet parlamenterleri tarafından sunuldu. Bu önergede, “İki rakip, ABD ve Çin arasında ortaya çıkan ve muhtemelen durdurulamaz blok oluşumu göz önüne alındığında, Almanya’nın mevcut ittifak içinde kalmasının ve kendi ulusal çıkarlarına öncelik vermek için tüm olanakları kullanmasının en iyisi olduğunu düşünüyoruz,” deniyor.

Önergeye göre buna NATO’nun Avrupa ayağının ve dolayısıyla Almanya’nın ‘dünyada daha güçlü bir etkiye sahip olmak ve Washington’un her isteğine uymak zorunda kalmamak için’ kendi ekonomik, kültürel ve askeri yeteneklerini genişletmesi de dahil. AfD’lilere göre “ zaman ABD askerlerinin Avrupa’da kalıcı olarak konuşlandırılmasına da gerek kalmayacaktır.”

AfD’nin 2017 yılında yayınladığı parti programı ‘Almanya için Manifesto’da da, “NATO üyeliği, NATO’nun rolü savunma ittifakı olarak kaldığı sürece, dış politika ve güvenlik politikası açısından Almanya’nın çıkarlarına uygundur. Kuzey Atlantik İttifakı’nın Avrupa ayağının önemli ölçüde güçlendirilmesinden yanayız,” deniyordu. Bununla birlikte AfD, Alman topraklarında konuşlandırılmış müttefik askerlerin ve nükleer silahların geri çekilmesinden yana.

AVRUPA

İtalya’nın Kardeşleri ile Hukuk ve Adalet anlaştı

Yayınlanma

Polonya Basın Ajansı’nın (PAP) bildirdiğine göre Polonya’nın muhafazakâr Hukuk ve Adalet (PiS) partisi, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin Fratelli d’Italia (İtalya’nın Kardeşleri – FdI) partisi ile Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) siyasi ailesi olan Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri Grubu (ECR) içindeki görevlerin paylaşımı konusunda anlaşmaya vardı.

PiS ve FdI, sırasıyla 20 ve 24 AP üyesi ile milli-muhafazakâr ECR grubunun en büyük iki ulusal partisi konumunda.

Yeni üyelerin katılımıyla ECR kısa bir süre önce Avrupa Parlamentosu’nun en büyük üçüncü grubu haline gelmişti.

Tahminler, üye partilerden herhangi birini, özellikle de PiS kadar büyük bir partiyi kaybetmemesi koşuluyla, bu durumun devam edeceğini gösteriyor.

Fakat düne kadar PiS’in ECR’nin bir parçası olarak kalması hiçbir şekilde kesin değildi.

Perşembe günü basında çıkan haberlerde, partinin Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın Fidesz’i tarafından, eski Çekya başbakanı Andrej Babiš’in ANO hareketi ve Jansa’nın Slovenya Demokratik Partisi’nin (SDS) de yer alacağı yeni bir gruba katılmaya ikna edildiği öne sürüldü.

PiS, Le Pen ve Orban’ı da istemiş

PAP, PiS’in FdI ile uzlaşmaya vardığını ve gruptaki liderlik pozisyonlarını kendi aralarında paylaşarak uzlaşmanın yolunu açtığını bildirdi.

Grup resmi olarak oluşturulacak ve yeni başkan, son tarihten bir gün önce, önümüzdeki salı günü (3 Temmuz) seçilecek.

Euractiv’e konuşan çeşitli kaynaklar, çarşamba günü grubun oluşumuna ilişkin görüşmelerin önce kesintiye uğradığını ve ileri bir saate ertelendiğini, ardından da Polonya heyetinin boykotu nedeniyle iptal edildiğini söyledi.

PiS heyeti çarşamba günü (26 Haziran) toplantıya katılmış fakat ulusal partiler arasındaki gerginlik nedeniyle görüşmeler yapılamamıştı. Ayrıca PiS üyeleri liderlik pozisyonlarına kimin atanacağı konusunda da kendi içlerinde bölünmüş durumdaydı.

PiS, diğer hususların yanı sıra Fidesz ve Marine Le Pen’in Fransız Ulusal Birlik’inin ECR’ye kabul edilmesini talep etti.

“Meloni’nin dışlanması PiS’e cesaret verdi”

Toplantıya devam edilmemiş olsa da PiS nihayetinde FdI ile uzlaşmayı başardı ve Polonya grubun iki başkan yardımcılığı pozisyonundan birini aldı ve grubun genel sekreterliği de dahil olmak üzere halihazırda sahip olduğu diğer bazı pozisyonları korudu.

Fidesz’in üyeliği şu an için söz konusu değil ancak kaynaklar gelecekte bu konunun tekrar gündeme gelebileceğini söylüyor.

Euractiv Polonya’nın ulaştığı PiS, PAP’ın haberlerini ne doğruladı ne de yalanladı.

Bu arada İtalyan delegasyonu PAP’a yaptığı açıklamada PiS’in taleplerinin en başından beri grubun genişlemesiyle ilgili olmadığını, sadece Avrupa Konseyi’nin AB’nin üst düzey görevlerini müzakere ederken Meloni’yi dışlamasından cesaret alarak Polonya’nın gruptaki konumunu güçlendirmeye yönelik bir girişim olduğuna inandığını söyledi.

İtalyan bir AP üyesi, “Polonya delegasyonu Meloni’nin yenilgisinden bir şeyler kazanabileceğine karar verdi. Bu onun mezarı üzerinde bir dans,” dedi.

Yeni bir sağ AP grubu ihtimali artıyor

Öte yandan ANO hareketinin lideri, eski başbakan Andrej Babiš, geçen hafta Liberallerin saflarından ayrılan partisinin Avrupa Parlamentosu’nda yeni bir grup kuracağını söyledi fakat partinin kiminle işbirliği yapacağı henüz belli değil.

Babiš, 27 Haziran Perşembe günü Instagram hesabından yaptığı açıklamada, “Avrupa Parlamentosu’nda göçe karşı ve Yeşil Mutabakat’ta bir değişiklik için yeni bir grup kuracağız. Yakında daha fazlasını öğreneceksiniz,” dedi.
ANO hareketi geçen hafta liberal Renew grubundan ve ALDE partisinden ayrıldığını duyurmuş, Babiš ise hareketinin artık bu gruplarda kendi gündemini sürdüremeyeceğini savunmuştu.

Brüksel’de basına yansıyan haberlere göre Babiš, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın Fidesz partisi, Slovenya’nın SDS partisi ve Polonya’nın PiS partisi ile güçlerini birleştirebilir, ancak bunların hiçbiri doğrulanmadı.
ANO’ya yakın kaynaklar geçtiğimiz günlerde yeni grupta Marine Le Pen’in RN ya da Geert Wilders’in Hollanda Özgürlük Partisi’nin yer alacağını öne sürmüştü.

Fakat her iki parti de halen AP2de sağcı Kimlik ve Demokrasi (ID) fraksiyonunun bir parçası ve bu iki partinin ilgilenip ilgilenmeyeceği şimdilik belirsiz.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Zelenskiy’in eski yardımcısı Kirill Timoşenko’ya yolsuzluk baskını

Yayınlanma

Ukrayna Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Bürosu (NABU) görevlileri, Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in eski yardımcısı, Savunma Bakan danışmanı ve Büyük İnşaat Projesi eski sorumlusu Kirill Timoşenko’nun evinde arama yaptı.

Ukrayinska Pravda gazetesinin haberine göre yayımlanan fotoğraflarda Timoşenko’nun NABU dedektifleri tarafından bir araca bindirildiği görüldü.

Telegram kanalından açıklamada bulunan NABU, Timoşenko’nun henüz gözaltına alınmadığını ve soruşturmanın devam ettiğini belirtti.

Daha sonra Timoşenko’nun kendisi de evinin arandığını doğruladı, ancak bunların ‘kendisinin hiçbir ilgisinin olmadığı bir davayla ilgili’ olduğunu belirtti.

Timoşenko, “Kanun uygulayıcıların sunduğu tüm gereklilikleri yerine getirdim, bana karşı hiçbir suçlama yok,” ifadesini kullandı.

‘Büyük İnşaat’, Zelenskiy yönetimi tarafından 2020 yılında başlatılan bir projeydi. Amacı sosyal, ulaşım ve spor altyapısını geliştirmekti. Zelenskiy, daha sonra beş yıl içinde 25 bin kilometrelik yolu yenileme ve düzinelerce inşaat projesini tamamlama sözü vermişti.

Timoşenko, devlet başkan yardımcısı olarak görev yaparken (Mayıs 2019’dan Ocak 2023’e kadar) projeye nezaret etti.

Fakat ‘Büyük İnşaat’, kartelcilik, şişirilmiş fiyatlar ve ihalelerin yerli şirketler yerine yabancı şirketlere verilmesi nedeniyle defalarca eleştirildi. Eski Maliye Bakanı İgor Umanskiy, Rusya’nın askeri müdahalesinin başlamasından önce bile proje bütçesinin yaklaşık yüzde 40’ının zimmete geçirildiğini söylemişti.

Ukrayinska Pravda, Timoşenko’nun evindeki aramalardan önce basın mensuplarının devlete ait enerji şirketi Naftogaz’ın eski başkanı ve eski Yerel İdareler Kalkınma Bakanı Aleksey Çernişev’in aranması yönünde emir alan NABU’nun, büro başkanı Semyon Krivonos’un kararıyla aramayı gerçekleştirmediğine dair bir soruşturma yürüttüğünü kaydetti.

Daha önce Krivonos, NABU’ya olası sızıntılarla ilgili soruşturmanın bir parçası olarak sorgulanması gereken Verhovna Rada’nın yolsuzlukla mücadele komisyonu toplantısına katılmamıştı.

Strana‘nın haberine göre dava mayıs ayından bu yana devam ediyor ve Büyük İnşaat projesindeki yolsuzlukla alakalı. Daha sonra NABU’nun üst düzey çalışanlarının yolsuzluk soruşturmasında şüphelilere bilgi aktardığı ve onları yaklaşan aramalar konusunda uyardığı ortaya çıktı.

Sızıntı iddiaları, müfettişlerin soruşturma altındaki işadamı Yuriy Golik’e ait bir telefonu ele geçirmelerinin ardından ortaya çıktı.

Strana, NABU’ya yönelik saldırının Ukrayna’nın iki ana yolsuzlukla mücadele yapısı olan NABU ile Yolsuzlukla Mücadele Kovuşturma Teşkilatı (SAP) arasındaki çatışmayla alakalı olduğunu kaydetti.

Gazeteye göre, mevcut NABU yönetimi, ‘Batı’nın himayesindeki’ bir dizi yetkiliyi görevden almış, bu da SAP yönetimini ve Batı yanlılarını kızdırmıştı.

Ukrayna ordusunda dev yolsuzluk: Rusya ordusu neden bu kadar hızlı ilerliyor?

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Meloni, partisinin gençlik kollarına ait video nedeniyle zorda

Yayınlanma

İtalya’da Başbakan Giorgia Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia’nın (İtalya’nın Kardeşleri – FdI), partinin gençlik grubu üyelerinin toplantılarında faşist diktatör Benito Mussolini’yi ve sağcı bazı tartışmalı isimleri övdüklerini ortaya çıkaran bir soruşturma üzerine haftalar süren sessizliğinin ardından, Senato Başkanı Ignazio La Russa eylemlerini kınarken, Meloni henüz bir yorum yapmadı.

Senato Başkanı ve FdI’nın kurucularından La Russa, Facebook’ta yaptığı paylaşımda her türlü ırkçılık ve antisemitizmi “kesin bir dille kınadığını” ifade etti ve olayların partinin değerlerine aykırı olduğunu ekledi.

İtalyan medya kuruluşu Fanpage, FdI gençlik kanadına yönelik bir soruşturma başlatmış ve Roma selamı veren, Mussolini’yi öven ve faşist sloganlar atan gençlerin gizli çekilmiş görüntülerini ortaya çıkarmıştı.

La Russa’nın açıklaması, soruşturmanın ikinci bölümünde Gioventù Nazionale’nin (Milliyetçi Gençlik) üst düzey bir liderinin gizli bir kamerada FdI Senatörü ve Roma Yahudi Cemaati eski sözcüsü Ester Mieli hakkında antisemitik ifadeler kullanırken yakalanmasının ardından geldi.

La Russa, “Gioventù Nazionale’nin bazı üyelerinin kabul edilemez sözlerinin kurbanı olan Senatör ve dostum Ester Mieli’ye en içten ve sevgi dolu dayanışma duygularımı iletiyorum,” diye yazdı.

FdI tutumunu değiştirdi

Çarşamba günü, FdI’nın örgütlenme sorumlusu Giovanni Donzelli’den de bir ton değişikliği geldi.

Donzelli ilk başta, “Solcu militan basının önyargılı soruşturmalarına itibar etmiyorum. Fratelli d’Italia’yı aşırılık yanlısı ve nostaljik bir hareket olarak gösterme çabası acınası bir durumdur,” demişti.

Fakat akşam saatlerinde, soruşturmanın ikinci bölümünün tamamlanmasının ardından U dönüşü yapıldı, hatta disiplin tedbirleri alınacağı duyuruldu.

Donzelli, “Tekrar ediyoruz: Fratelli d’Italia’da ırkçılara, aşırılık yanlılarına ve antisemitlere yer yoktur. Bugün yayınlanan videolarda yer alan ifadeler, kaydedilme ve ifşa edilme şekline rağmen, kabul edilemez ve siyasi hareketimizin değerleriyle bağdaşmamaktadır… Fratelli d’Italia sorumlulara karşı büyük bir kararlılıkla hareket edecektir,” dedi.

Meloni’den açıklama bekleniyor

Muhalefet, Giorgia Meloni’den Fanpage soruşturması hakkında yorum yapmasını talep etmeye devam ediyor.

Birçok kişi ayrıca, kendileri dışındaki tüm kanal ve gazetelerde yer aldığı üzere, kamu yayıncısı Rai’nin soruşturmayı yayınlamasını talep ediyor.

Buna cevaben, çeşitli dernek ve partiler çarşamba akşamı Rai’nin Torino’daki merkezinin önünde, kısa bir süre önce ulusal kamu yayıncısının soruşturmaya yer vermemesinden şikayet eden RaiNews24’ün yayın komitesiyle dayanışma amacıyla bir gösterim düzenledi.

“Rai’de göremiyorsak, Rai’de izleyelim” sloganıyla yola çıkan girişim, soruşturmanın ikinci bölümünü büyük bir ekranda yayınladı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English