Bizi Takip Edin

Avrupa

AfD, AB ve NATO’yu ne yapacak?

Yayınlanma

Geçen ay, Almanya için Alternatif’in (AfD) 2014 Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri için hazırladığı taslak manifesto basına sızmıştı. Manifestoda dikkat çeken unsurlardan biri de partinin ‘AB’nin kontrollü dağılmasını [Auflösung]’ savunmasıydı. AB’yi ‘son derece antidemokratik’ bulan ve AP’nin meşruiyetini tartışmaya açan AfD, yine de güçlü bir ‘avroseptik’ listeyle 2024’e hazırlanıyor.

Ne var ki, geçen haftasonu toplanan AfD kongresinin ilk bölümünde, manifestoda yer alan kontrollü dağılma terimi, parti liderleri Tino Chrupalla ve ‎Alice Weidel tarafından ‘editoryal bir dikkatsizlik’ olarak nitelendirildi ve kongrenin bu haftasonu yapılacak ikinci bölümünde çıkarılacağı söylendi.

Bu sözler ortalığı karıştırdı. Partinin Thüringen şefi ve ‘radikal’ kanada mensup olduğu ileri sürülen Björn Höcke, ifadenin metinde kalmasını istiyor ve bu konuda kürsüde kendisine söz verilmezse ‘isyan’ tehdidinde bulunuyor. AP listesinde dördüncü sırada yer alan ve partinin ‘ılımlı’ kanadına mensup olduğu iddia edilen Christine Anderson da Almanya’nın AB’den derhal ayrılması çağrısında bulunmaya devam ediyor.

AB yerine ulus-devlet federasyonu

Chrupalla geçen ay verdiği bir demeçte, “Ulus-devletlerin potansiyelini kullanabilmek ve doğuya giden köprüyü yeniden inşa edebilmek için Avrupa’nın yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz,” demişti.

Avrupa Birliği’nin ‘ulus-devletin yerini alamadan ulusal yetkileri gasp ettiğini’ ve Avrupa Komisyonu’nun ‘meşruiyetten yoksun’ olması nedeniyle ‘yeterince demokratik’ olmadığını savunan Chrupalla ayrıca AB’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarını AB’nin ‘gayrimeşruluğunun’ başlıca örneği olarak gösterdi ve bunların ‘vatandaşların çıkarına olmadığını’ ve artan enflasyon ve durgunluğa yol açtığını söylemişti.

Eş Başkan, AfD’nin AB yerine ‘yeni bir Avrupa ekonomik ve çıkar temelli topluluğu, bir Avrupa ulusları ligi’ önerdiğini aktarmıştı.

AfD’nin ‘Staatsvolk’ arayışı

AfD, manifestosunda ‘federal bir Avrupa’ fikrini açıkça reddediyor. AfD’nin taslak metninde, “Böyle bir oluşum, başarılı devletler için gerekli ön koşullar olan ne bir Staatsvolk’a ne de gerekli asgari kültürel kimliğe sahiptir,” deniyor.

Staatsvolk’taki vurgu bize ait. Bire bir çeviride ‘devletin halkı’ diyebileceğimiz bu kavram, hem egemen bir devletin tüm ulusal anasırını kapsıyor, hem de daha ‘etnomilliyetçi’ diyebiliceğimiz, egemen bir devletteki baskın ulusal unsuru öne çıkarıp diğer azınlıkları dışarıda bırakan başka bir anlama sahip. İlk anlam, etnik kökenine bakmaksızın bir ülke topraklarında yaşayan tüm vatandaşlara işaret ediyor; diğer ise dışlayıcı bir etnomilliyetçiliğe.

Almanya’da birçok sözcüğün anlamının Nasyonal Sosyalist iktidar ile birlikte dönüşüme uğradığını hatırlatmak gerekiyor. ‘Volk’ bunların başında gelir. Türkçeye ‘halk’ diye rahatça çevirebileceğimiz bu sözcük, nazi sözlüğünde kan ve toprak ile bağlı Alman ulusuna işaret eder hale gelmişti örneğin.

AfD içinde de Staatsvolk’ün her iki anlamını da savunabilecek kişiler olduğu açık. AfD’nin manifestodaki argümanları güçlü bir şekilde ‘ulus’, ‘egemenlik’ ve ‘kimlik’ gibi kavramlar etrafında dönüyor. Sadece ‘ulus’ ve ‘ulusal’ terimleri seçim programında 145 kez geçiyor.

AB yerine AfD mi dönüşüyor?

AfD, kararların Brüksel’de değil, ulus devletin merkezinde alınması gerektiğini savunuyor. Programın giriş bölümünde AB’yi ele geçiren ‘küreselci elitlerden’ bahsediliyor.

AB’nin kontrollü dağılması etrafında dönen tartışma, AfD’nin AP içindeki sağcı Kimlik ve Demokrasi (ID) grubuna katılım başvurusunu kabul etmesiyle birlikte daha da alevlenebilir. Zira ID’nin şu andaki en önemli partileri Fransız Ulusal Birlik (Marine Le Pen) ve İtalyan Lega (Matteo Salvini), federal Avrupa’ya ilişkin tutumlarını yumuşatmış görünüyorlar.

Örneğin Marine Le Pen daha önce savunduğu AB’yi feshetme fikrinden vazgeçti ve bunun yerine blokta ‘köklü bir reform’ yapılması için bastırıyor. Bu, AfD’ye göre ‘imkansız’ bir şey. Benzer şekilde, Lega da şu sıralar, ‘avroseptik’ fikirlerini yavaş yavaş terk ederek yaklaşan seçimler için merkez sağ güçlerle geniş bir ittifak kurmaya çalışıyor.

AfD parlamento grubunun Avrupa politikası sözcüsü Harald Weye, geçen ayın sonunda Deutschlandfunk’a verdiği bir röportajda AB’nin kontrollü dağılması ifadesinin kelimenin tam anlamıyla ‘bir kişinin dilbilgisi dikkatsizliği’ olduğunu ileri sürmüştü. Oysa, 2017, 2019 ve 2021 seçimlerinde AfD açıkça ‘Dexit’, yani Almanya’nın AB’den çıkışını, üstelik ‘zorunluluk’ olarak savunuyordu. 2021 Bundestag seçimleri için ilan edilen programda, “Avrupa Birliği’nin son yıllarda planlı bir ekonomi süper devletine dönüşme çabası bizi, temel reform yaklaşımlarımızın bu AB’de gerçekleştirilemeyeceğinin farkına varmaya itti. Almanya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılmasını ve yeni bir Avrupa ekonomik ve çıkar topluluğu kurmasını gerekli görüyoruz,” deniliyordu.

AfD’nin ‘daha Alman bir Avrupa’ planı

Frankfurter Allgemeine Zeitung’da (faz) yayınlanan, Magdeburg parti konferansıyla ilgili bir analizde, eş başkanların bu konuda farklı düşündüğü iddia ediliyor. faz’a göre Alice Weidel çekilmeyi saçma buluyor, ama Tino Chrupalla NATO’dan çekilmeye olduğu gibi AB’nin kontrollü dağılmasına da sempati duyuyor.

WELT’te yer alan bir habere göre AfD lideri Weidel’e yakın kaynaklar, AfD’nin, AP’deki müttefikleri Ulusal Birlik ve Lega’nın dahil olduğu ID’deki ortaklarını korkutmamak için daha yumuşak bir ifadeyi savunduğunu söylüyor. Weidel kısa süre önce Stern’e yaptığı açıklamada, “Ben AB’nin parçalara ayrılmasından bahsetmeyi tercih ediyorum. Örneğin ortak güvenlik ve savunma politikası gibi bazı bölümlerde bu yapı mantıklı. Fakat şu ana kadar başarısız olduğu yer de burası,” dedi.

Benzer bir tutum Avro bölgesine yönelik tutumda da görülüyor. Partinin 2013 Federal Meclis seçimleri kampanyasında “Almanya’nın Avro’ya ihtiyacı yok” deniyordu. Ertesi yıl, bu tutum yumuşatıldı ve AB için ‘daha esnek bir parasal düzen’ önerildi ve ‘istikrar odaklı Avro ülkeleri kendi aralarında Maastricht Antlaşması temelinde daha küçük bir para sistemi oluşturmalıdır’ denildi. 

On yıl sonra, 2024 Avrupa Seçim Programı taslağında Avro bölgesinden ayrılmanın adı bile geçmiyor. Artık sadece Avro sisteminin değiştirilmesi söz konusu. Hatta, AfD’nin Almanya’yı Avro bölgesinde tutup daha ‘istikrar odaklı’ bir para sistemi önerisi, AB’yi ‘eskisinden daha Alman’ hale getirmek demek olduğu eleştirisi yöneltiliyor. Alman sermayesi için çok elverişli olan Avrupa ekonomik bölgesi, ortak para birimiyle birlikte kalmalı, fakat bunu sürdürmek için katlanılan maliyetler azaltılmalıdır. Hepsinden önemlisi, Almanya’nın zararına başka ülkelere ‘transfer ödemeleri’ yapılmamalıdır. 

Bu noktada AfD’nin yalnız olmadığını da hatırlatmak gerekiyor. Yunanistan krizi sırasında Hür Demokratlar (FDP), özellikle de Frank Schäffler, Yunanistan’a yönelik kurtarma paketine itiraz etmiş ve genel olarak da Avro bölgesine yönelik mali yardımlara karşı çıkmıştı. Bu fikirlerin CDU/CSU içerisinde de hayli yaygın olduğu su götürmez. 

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

Almanya’nın NATO’dan ayrılması tartışılıyor

AB’nin yanı sıra bir diğer tartışma başlığı da ABD ve NATO.

Aralarında Björn Höcke’nin de bulunduğu yedi AfD eyalet lideri, partinin Avrupa seçim manifestosunda ‘Avrupa devletlerinin nihayet kendi güvenliklerinin sorumluluğunu kendi ellerine almaları’ çağrısında bulunuyor ve NATO’yu ‘uzaktaki bir hegemonun sözde koruyucu şemsiyes’ olarak tanımlıyorlar.

Yedilinin önergesinde, Şansölye Olaf Scholz’ün geçen sene Alman ordusunun reformu için gündeme getirdiği ‘Zeitenwende’nin (dönüm noktası), Avrupa devletlerinin, ‘uzak ve kendine hizmet eden bir hegemonun sözde koruyucu şemsiyesi’ altına sığınmak yerine, ‘kendi güvenliklerinin sorumluluğunu kendi ellerine almaları anlamına gelmesi’ gerektiği savunuluyor.

Önergenin devamında Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği politikaları tarafından ‘gerilemeye’ sürüklendiği belirtiliyor ve “Askeri ittifak politikası bu gelişmeleri daha da kötüleştirdi. Zira AB’nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP), ABD liderliğindeki NATO karşısında bağımsız bir Avrupa kolektif güvenlik sistemi kurmakta yetersiz kalmıştır,” deniyor.

Önerge, Federal Program Komisyonu’nun taslak önergesinin giriş bölümünü değiştirmeyi amaçlıyor. Önergede AB ve NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin ABD’ye ‘Avrupa düzeni üzerinde daha da derin bir etki’ kazandırdığı belirtiliyor. Yedili, Avrupa ülkelerinin kendilerine ait olmayan ve ‘Avrasya bölgesindeki verimli ticari ilişkiler’ gibi ‘doğal çıkarlarına’ taban tabana zıt olan çatışmaların içine çekilmekte olduğunu düşünüyor.

Fakat Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti lideri Martin Vincentz önergenin NATO’ya karşı bir pozisyon olarak algılanmasını istemiyor. WELT AM SONNTAG’a konuşan Vincentz, “İmzacılardan biri olarak önergeyi NATO’dan çıkma yönünde değil, NATO’nun da çıkarına olacak şekilde Avrupa savunma politikasının güçlendirilmesi yönünde anlıyorum,” diyor.

ABD ve NATO ile ilişkiler konusunda parti içinde kesin bir kanaat olduğunu söylemek zor. Örneğin Schleswig-Holstein eyalet başkanı Kurt Kleinschmidt ile Kuzey Ren-Vestfalya ve Berlin eyalet parlamenterlerinin ortak önergesi, ‘mükemmel siyasi ilişkilerin Amerikan dış ve güvenlik politikası stratejilerinin Alman ve Avrupa stratejilerine ters düşmemesini’ gerektirdiğini belirtiyor.

Grup ayrıca Avrupa seçim manifestosuna 2016’da kabul edilen temel programdan bir cümle eklemek istiyor: “NATO üyeliği, NATO’nun kendisini bir savunma ittifakı olarak göreviyle sınırladığı ölçüde Almanya’nın dış ve güvenlik politikası çıkarlarına uygundur.”

AfD’li Joachim Paul ile mülakat: Almanya’da AfD’nin yükselişinin sebebi ne?

NATO ile ilgili bir başka değişiklik önergesi de Hamburg ve Kuzey Ren-Vestfalya’dan bazı eyalet parlamenterleri tarafından sunuldu. Bu önergede, “İki rakip, ABD ve Çin arasında ortaya çıkan ve muhtemelen durdurulamaz blok oluşumu göz önüne alındığında, Almanya’nın mevcut ittifak içinde kalmasının ve kendi ulusal çıkarlarına öncelik vermek için tüm olanakları kullanmasının en iyisi olduğunu düşünüyoruz,” deniyor.

Önergeye göre buna NATO’nun Avrupa ayağının ve dolayısıyla Almanya’nın ‘dünyada daha güçlü bir etkiye sahip olmak ve Washington’un her isteğine uymak zorunda kalmamak için’ kendi ekonomik, kültürel ve askeri yeteneklerini genişletmesi de dahil. AfD’lilere göre “ zaman ABD askerlerinin Avrupa’da kalıcı olarak konuşlandırılmasına da gerek kalmayacaktır.”

AfD’nin 2017 yılında yayınladığı parti programı ‘Almanya için Manifesto’da da, “NATO üyeliği, NATO’nun rolü savunma ittifakı olarak kaldığı sürece, dış politika ve güvenlik politikası açısından Almanya’nın çıkarlarına uygundur. Kuzey Atlantik İttifakı’nın Avrupa ayağının önemli ölçüde güçlendirilmesinden yanayız,” deniyordu. Bununla birlikte AfD, Alman topraklarında konuşlandırılmış müttefik askerlerin ve nükleer silahların geri çekilmesinden yana.

Avrupa

İngiltere, Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez uçaklara nükleer silah yerleştirecek

Yayınlanma

İngiltere, ABD’den taktik termonükleer bomba taşıma kapasitesine sahip F-35A savaş uçakları alarak Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez hava tabanlı nükleer güce sahip olmaya hazırlanıyor. Başbakan Keir Starmer, söz konusu adımı ‘son neslin en büyük nükleer kapasite güçlendirmesi’ olarak nitelendirdi.

İngiltere hükümeti, ABD’den taktik termonükleer bomba taşıyabilen 12 adet F-35A savaş uçağı satın alacağını duyurdu. Bu adımın, krallığın “son nesildeki en büyük nükleer potansiyel güçlendirmesi” olduğu belirtildi.

The Guardian‘ın haberine göre, bu alımla birlikte İngiltere, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana ilk kez havadan nükleer silah fırlatma kapasitesine sahip olacak.

Başbakan Keir Starmer konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Radikal bir belirsizlik çağında, dünyayı artık kanıksayamayız, bu yüzden hükümetim ulusal güvenliğimize yatırım yapıyor,” ifadelerini kullandı. Londra’nın toplamda bu türden 138 savaş uçağı satın almayı planladığı bildirildi.

Soğuk Savaş sonrası bir ilk

Şimdiye kadar İngiltere’nin nükleer savaş başlıkları yalnızca dört adet Vanguard sınıfı nükleer denizaltıda bulunuyordu. Norfolk’taki Marham üssüne konuşlandırılması planlanan yeni F-35A uçakları ise hem konvansiyonel mühimmatları hem de Amerikan yapımı B61-12 bombalarını fırlatabilecek.

Söz konusu bombaların gücü 0,3 ila 50 kiloton arasında ayarlanabiliyor.

The Telegraph‘a konuşan İngiliz askeri çevrelerinden bir kaynak, savaş uçaklarının uzun menzilli ve hayalet (stealth) teknolojiye sahip olduğunu belirterek, “Eğer bunları yüksek hassasiyetle nükleer bomba atmak için kullanacaksanız, bu son derece önemlidir,” dedi.

Nükleer başlıklar ABD kontrolünde olacak

Satın alınan Amerikan savaş uçaklarının, NATO’nun hem nükleer hem de konvansiyonel silah taşıyabilen çift amaçlı uçak programına dahil edileceği belirtildi.

Fakat en kritik detaylardan biri, uçaklardaki nükleer savaş başlıklarının kontrolünün ABD’de olacağı gerçeği oldu.

Geçtiğimiz yıl Washington ve Londra, Rusya’dan kaynaklanan tehdidin arttığı gerekçesiyle Amerikan nükleer silahlarının yeniden İngiltere topraklarına getirilmesi konusunda anlaşmıştı.

The Telegraph‘ın haberine göre, savaş başlıklarının 2008’den bu yana ilk kez Suffolk idari bölgesindeki Lakenheath üssüne yerleştirilmesi bekleniyordu.

Gazete, bu başlıkların gücünün 1945’te Hiroşima’ya atılan bombadan üç kat daha fazla olacağını yazmıştı.

Rusya’dan misilleme uyarısı

Daha önce ABD, Lakenheath üssüne en yeni F-35 savaş uçaklarından oluşan iki filo konuşlandırma planını açıklamıştı.

The Telegraph‘ın kaynakları, söz konusu planın taktik nükleer silah taşıyabilen 54 bombardıman uçağını kapsadığını iddia etmişti.

Rusya Dışişleri Bakanlığı ise Amerikan nükleer silahlarının İngiltere’ye geri getirilmesini bir “gerilim tırmanışı” olarak değerlendireceklerini ve “telafi edici karşı tedbirlerle” yanıt vereceklerini açıklamıştı.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Paşinyan, ‘sünnetli’ suçlamasına karşı kilise liderine cinsel organını göstermeyi önerdi

Yayınlanma

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, kendisini sünnetli olmakla suçlayan bir rahibin ardından Ermeni Kilisesi Başpiskoposu II. Karekin’e cinsel organını göstermeyi teklif etti. Hükümet ile kilise arasında haftalardır süren gerilim, iktidar yanlısı bir medya organının muhalefetin ‘darbe planını’ yayımladığını iddia etmesiyle daha da tırmandı.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, bir rahibin kendisini sünnetli olmakla suçlamasının ardından Ermeni Kilisesi Başpiskoposu II. Karekin’e cinsel organını göstererek aksini kanıtlamaya hazır olduğunu söyledi.

Bu olay, son haftalarda Ermenistan hükümeti ile kilise arasında giderek tırmanan suçlama ve gerilimlerin son halkası oldu.

Rahipten ‘Yahuda’ benzetmesi

Pazartesi günü Facebook paylaşımında bulunan Peder Zareh Aşuryan, Başbakan Paşinyan’ı sünnetli olmakla suçlayarak onu Yahuda’ya benzetti ve Hristiyan olmadığını ima etti.

Aşuryan paylaşımında, “Apostolik Kutsal Kilisemizin, ulusa ihanet eden, atalarının anısına saygısızlık eden, vaftiz yeminini bozan ve Kutsal Haç’ın mührünü sünnet işaretiyle değiştiren sahte ‘inananlardan’ derhal kendini temizlemesi gerektiğine inanıyorum,” ifadelerini kullandı.

Rahip ayrıca, Paşinyan’ın manevi babasının Yahuda olmadığını iddia etmesi durumunda ismini açıklamasını istedi.

Aşuryan, Paşinyan’ın “manevi atası” Yahuda İskaryot’u geçmek istediğini belirterek, doğum yerine atıfta bulunarak onu “İcevanlı Yahuda” olarak nitelendirdi.

Paşinyan: Din adamlarının darbe planını engelledik

Paşinyan’dan bekâret yemini karşı suçlaması

Salı günü sosyal medya üzerinden bir paylaşım yapan Paşinyan, II. Karekin’e doğum adıyla hitap ederek, sünnetli olduğu iddiasıyla ilgili olarak “Ktrij Nersisyan’ı ve sözcüsü Peder Aşuryan’ı kabul etmeye ve aksini kanıtlamaya hazırım,” dedi.

Paşinyan ayrıca II. Karekin’e yönelik sorusunu yineledi: “Ve nihayet bekâret yeminini bozup bozmadığı sorusuna cevap versin. Çocuğu var mı, yok mu?”

Hükümet ile kilise arasındaki gerilim, Paşinyan’ın mayıs ayı sonlarında kiliselerin “depo” haline geldiğini ve din adamlarının bekâret yeminlerini bozduğunu iddia etmesiyle zirveye ulaşmıştı.

Paşinyan, II. Karekin’i de bir çocuğu olmakla suçlamıştı. Başbakan, bu konuyu Ermeni Apostolik Kilisesi’nin bir takipçisi olarak “manevi güvenliğe yönelik bir tehdit”, başbakan olarak ise “ulusal güvenliğe yönelik bir tehdit” gördüğü için gündeme getirdiğini öne sürdü.

Paşinyan’ın suçlamalarının ardından hükümet yanlısı medya, II. Karekin’in kızı olduğu iddia edilen bir kişinin fotoğrafını ve adını dolaşıma sokmuştu.

‘Darbe planı’ iddiası

Salı günü, iktidardaki Sivil Sözleşme Partisi’ne yakınlığıyla bilinen Civic.am adlı haber sitesi, “muhalefetin darbe planı” olduğunu iddia ettiği yedi sayfalık bir belge yayımladı.

Yayımlanan içeriğe göre, kilise, yakın zamanda gözaltına alınan Rus-Ermeni iş insanı Samvel Karapetyan, iş insanı Gagik Tsarukyan, eski cumhurbaşkanları Robert Koçaryan ve Serj Sarkisyan ile Dağlık Karabağ Ermenilerinin de aralarında bulunduğu kişi ve gruplar, darbede kullanılacak “insan kaynakları” olarak listelendi.

Karapetyan, hükümet ile kilise arasındaki gerilimin ortasında kiliseyi destekleyen açıklamalarının ardından Ermenistan’da iktidarın gasp edilmesi çağrısı yaptığı suçlamasıyla haziran ayı başlarında tutuklanmıştı.

Karapetyan’ın salı günü Armavir cezaevinden Ulusal Güvenlik Servisi tecrit koğuşuna nakledildiği bildirildi.

Paşinyan, Rusya vatandaşı milyarder Karapetyan’a karşı neden silaha sarıldı?

Okumaya Devam Et

Avrupa

Slovakya, yeni Rusya yaptırımlarına katılmak için 20 milyar avro istedi

Yayınlanma

Slovakya Dışişleri Bakanı Juraj Blanár, AB’nin Rusya’ya yönelik 18. yaptırım paketini onaylamak için ülkesinin 20 milyar avro tazminat ve enerji güvenliği garantileri talep ettiğini açıkladı. Bratislava, Rus gaz ve petrol ithalatını durduracak paketin onaylanması hâlinde Gazprom ile olan uzun vadeli sözleşme nedeniyle milyarlarca avroluk tahkim riskiyle karşı karşıya kalacağını belirtiyor.

Slovakya Dışişleri Bakanı Juraj Blanár, Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’ya karşı hazırladığı 18. yaptırım paketinin onaylanması için ülkesinin 20 milyar avro tazminat ve enerji güvenliği garantileri talep ettiğini duyurdu.

Bakan Blanár, yaptığı açıklamada, Rus gaz ve petrol alımını durdurmayı hedefleyen paketin Slovakya ekonomisi için “20 milyar avroya varan tahkim riskleri” taşıdığını vurguladı.

Euractiv Slovakia‘nın aktardığına göre Blanár, “Bu nedenle bu olumsuz sonuçları hafifletmek için garantiler talep ediyoruz,” ifadelerini kullandı. Slovakya hükümeti, Rusya’ya karşı yeni yaptırım paketine katılması durumunda ulusal ekonomi üzerindeki olası riskleri değerlendiriyor.

Gazprom’dan 16 milyar avroluk ceza riski

Geçen hafta, Slovakya’nın devlet gaz şirketi SPP, ülkenin Rus gazı tedarikine yönelik uzun vadeli sözleşmeyi feshetmesi durumunda Rus enerji devi Gazprom’un 16 milyar avro tutarında bir ceza talep edebileceği uyarısında bulunmuştu.

Başbakan Robert Fico da daha önce yaptığı bir açıklamada, 18. yaptırım paketinin kabul edilmesi hâlinde Slovakya’daki haneler için gaz fiyatlarının yüzde 30 ila yüzde 50 oranında artacağını belirtmişti.

Slovakya ve Macaristan’dan ortak tavır

Blanár’ın açıklamalarından birkaç saat önce Macaristan Dışişleri Bakanı Péter Szijjártó, Macaristan ve Slovakya’nın Rusya’ya karşı yeni yaptırım paketini desteklemeyeceğini açıklamıştı.

Szijjártó, “Bunu yaptık çünkü bu durumda Macaristan ve Slovakya da dahil olmak üzere AB ülkelerinin Rus doğalgazı ve ucuz Rus ham petrolü alması yasaklanacaktı,” dedi.

Bu gelişmeler üzerine Bakan Blanár, Başbakan Fico’nun Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Rus enerji ithalatını durdurma yol haritası olan RePowerEU girişiminin müzakerelerine başkanlık edecek olan Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen ile görüşme niyetinde olduğunu bildirdi.

18. yaptırım paketinin detayları

Avrupa Komisyonu’nun haziran başında müzakerelerini başlattığı yeni yaptırım paketi, AB ülkelerinin Rus petrolünden üretilen petrol ürünlerini satın almasını yasaklamayı içeriyor.

Paket ayrıca, “Kuzey Akım” boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmemesini ve Rus petrolü için varil başına uygulanan 60 dolarlık tavan fiyatın 45 dolara düşürülmesini öngörüyor.

Bunun yanı sıra, paket kapsamında Rusya ile ticaret yapan iki Çin bankası da dahil olmak üzere 30’dan fazla kişi ve kuruluşa kısıtlama getirilmesi, 22 Rus bankasının SWIFT sisteminden çıkarılması ve Rusya’nın “gölge filosuna” ait 77 tankerin “kara listeye” alınması planlanıyor.

Slovak polisi, Ukrayna’ya yardım eden eski savunma bakanının peşine düştü

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English