AVRUPA
AfD ile CDU arasındaki fark 3 puana indi

23 Şubat’taki federal erken seçimlerde ikinci parti olan Almanya için Alternatif (AfD), anketlere göre birinci parti CDU ile farkı kapatıyor.
Forsa’nın anketine göre Hıristiyan Demokratlar CDU/CSU’nun AfD karşısındaki üstünlüğü tarihsel olarak en düşük seviyeye geriledi. Hatta Insa, Eş Başkan Alice Weidel’in partisini “şimdiye kadar ölçülen en yüksek seviyesine” yerleştiriyor.
Forsa anketinde CDU/CSU 11 Mart’ta hâlâ yüzde 28’de iken, son RTL/ntv eğilim barometresinde yüzde 26’ya geriledi.
AfD ise yüzde 23 oy alıyor gibi görünüyor ki fark artık sadece üç puan. 23 Şubat’taki federal seçimde bu fark 7,7 puandı.
SPD yüzde 15 ile üçüncü en güçlü parti olurken, onu değişmeyen yüzde 12 ile Yeşiller ve yüzde 10 ile Sol Parti (Die Linke) takip ediyor. BSW ve FDP yüzde 4 oya sahip.
Geleceğin iktidar koalisyonu partileri olarak öngörülen CDU/CSU ve SPD’ye verilen destek böylece daha da azaldı. Ankete göre bu iki parti birlikte %41 oy oranına sahip ve bu nedenle de Federal Meclis’te çoğunluğa sahip değiller.
Insa kamuoyu araştırma enstitüsü tarafından yapılan son ankette ise AfD, CDU/CSU ile arasındaki farkı 3,5 puana indirdi. Ankette AfD yüzde 23,5 ile bir önceki haftaya göre 1,5 puan daha fazla oy aldı. CDU/CSU ise iki puan kaybederek yüzde 27’ye ulaştı.
AVRUPA
Alman siyaset bilimci Guérot’tan 9 Mayıs çağrısı: Avrupa barış için ses versin

Alman siyaset bilimci Prof. Ulrike Guérot, NachDenkSeiten‘e verdiği mülakatta 9 Mayıs Avrupa Günü’nde kıta çapında bir barış projesi düzenleneceğini duyurdu. Guérot, yurttaşları saat 17.00’de pencerelerinden barış manifestosu okumaya çağırarak, “Belarus ve Rusya ile barış istiyoruz,” mesajı verdi. Ayrıca Alman medyasının savaşı körükleyen tutumunu eleştirdi.
Alman siyaset bilimci Prof. Ulrike Guérot, Avrupa’nın barış projesinin Rusları da kapsaması gerektiğini belirterek, Beethoven’ın 9. Senfonisi ve Avrupa marşının “Tüm insanlar kardeş olacak” mottosunun Ruslar için de geçerli olduğunu vurguladı.
Guérot, Alman NachDenkSeiten portalına verdiği mülakatta, 9 Mayıs Avrupa Günü’nde kıta çapında düzenlenecek yeni bir barış projesinin ayrıntılarını paylaştı.
“9 Mayıs’ta Avrupa çapında barış için bir işaret verilecek. Bu nasıl bir proje?” sorusuna yanıt veren Guérot, projenin iki benzersiz özelliğini vurguladı ve “Bu sadece imzalanabilecek bir çağrı değil, bireysel katılımı öngören bir proje; ikincisi ise Avrupa çapında olması ve tüm kıtayı kapsaması. Avrupa’daki her yurttaş, nerede olursa olsun, evinden katılabilecek,” dedi.
Guérot, projenin özünü şöyle açıkladı: “9 Mayıs Avrupa Günü ve aynı zamanda Kurtuluş Günü’nde, tam saat 17.00’de pencereyi açmak ve eş zamanlı olarak tüm Avrupa dillerinde bir barış manifestosu okumak. Bunun için yaklaşık 20 Avrupa diline çevrilmiş kısa bir metni web sitemize (europeanpeaceproject.com) koyduk. Herkes metni kendi dilinde yazdırıp katılabilir ve 9 Mayıs saat 17.00’de okuyabilir. Metin istenirse değiştirilebilir ve kişiselleştirilebilir. Bu performatif konuşma eylemiyle tüm Avrupa’da bir barış dalgası yaratmak istiyoruz.”
Profesör, ayrıca Neuss’lu sanatçı Regina Bender tarafından tasarlanan sanatsal posterlerin web sitesinden indirilebileceğini belirtti.
Guérot, “Herkes bunları yerel bir fotokopicide bastırıp penceresine, dükkanına veya kapısının önündeki ağaca asarak projeyi tanıtabilir. Veya tişörtlere, rozetlere bastırabilir. Regina Bender’in tasarımlarını yakında web sitemizde açık artırmayla satarak, örneğin web sitesi masrafları için biraz para toplamayı planlıyoruz. Ayrıca her katılımcıdan en az 1 avro bağış yapmasını rica ediyoruz,” diye ekledi.
‘Fikir 2018’deki projeden doğdu’
Bu fikrin nasıl ortaya çıktığı sorulan Guérot, 2018’de İsviçreli tiyatro yönetmeni Milo Rau ve Avusturyalı yazar Robert Menasse ile birlikte Avrupa çapında benzer bir proje yürüttüğünü hatırlattı.
Guérot, o dönemki projeyle ilgili şunları söyledi: “O zamanlar bankacılık krizi, tamamen antidemokratik avro yönetişimi ve AB’nin uyguladığı anti-sosyal kemer sıkma politikalarının ardından, Avrupa’nın aslında demokratik ve sosyal olması gerektiğini hatırlatmak istedik. Bunu ‘Avrupa Cumhuriyeti’ kavramıyla ifade etmeye çalıştım. Daha önce, 2016’da, bu konuda oldukça başarılı olan ve pek çok Avrupa diline çevrilen ‘Avrupa Neden Bir Cumhuriyet Olmalı?’ adlı küçük bir ütopya yazmıştım. Bu ütopik taslak, bürokratik bir ‘AB süper devleti’nin tam tersi; yurttaş temelli, demokratik, sosyal ve ademi merkeziyetçi bir Avrupa fikriydi; egemen olanın AB Komisyonu veya Avrupa Konseyi değil, Avrupalı yurttaşlar olduğu bir Avrupa.”
Guérot, bu temel üzerine 2018’de benzer bir projeyle Avrupa çapında “Avrupa Cumhuriyeti’nin İlanı”nı performatif bir konuşma eylemi olarak sahnelediklerini belirtti.
Siyaset bilimci, “O zamanlar Viyana Burgtheater, Hamburg Thalia Tiyatrosu veya Roland Auzet yönetimindeki Fransız tiyatro grubu gibi yaklaşık 140 Avrupa şehri ve tiyatrosu katılmıştı. Projeyle ilgili en güzel videoyu Schauspiel Graz yapmıştı. Toplamda yaklaşık 25 bin Avrupalı yurttaş katıldı ve bize fotoğraf ve video kayıtlarını gönderdi. Tüm bu materyali Mart 2019’da Berlin’de bir sergide gösterdik ve daha sonra bugün hala sipariş edilebilen bir katalogda bastırdık. Büyük bir başarıydı. Bugün de manifestoyu okumaya katılanlardan bize fotoğraf ve video enstalasyonlarını göndermelerini rica ediyoruz,” diye konuştu.
‘Amacımız barış mesajını Moskova’ya duyurmak’
Projeyle neyi hedefledikleri sorusuna Guérot, “Öncelikle katılım ve neşe! Avrupa Günü olan 9 Mayıs’ı ‘barış’ kavramıyla doldurmak istiyoruz, zira o gün AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Emmanuel Macron veya Friedrich Merz gibi isimlerden birçok ikiyüzlü açıklama duymamız bekleniyor. 9 Mayıs’ın Avrupa Günü ve Kurtuluş Günü olarak, 70 yılı aşkın süredir ‘Avrupa demek, bir daha asla savaş demek’ anlamına gelmesine rağmen, sembolik olarak bir savaş projesi için gasp edilme tehlikesi var,” yanıtını verdi.
Guérot, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu yüzden 9 Mayıs’ta tüm kıtada pencerelerden ‘Barış’ diye haykırmak istiyoruz! Dublin’den Selanik’e, Lizbon’dan Bükreş’e kadar on binlerce yurttaşın katılmasını umuyoruz ki bu çağrı Moskova’ya kadar ulaşsın: Rusya ve Rusya yurttaşlarıyla barış istiyoruz! Beethoven’ın 9. Senfonisi’nin ‘Tüm insanlar kardeş olacak’ mottosu, ki bu Avrupa marşıdır, Rusya’daki Avrupalı yurttaşlarımız için de geçerlidir! Özellikle savaşın yıprattığı Ukrayna’da birçok yurtaşşın projeye katılmasını umuyoruz! Rusya’da projemiz hakkında kesinlikle haber yapılacaktır ve bu iyi bir şey.”
Guérot, 9 Mayıs sonrasında, Avrupalı yurttaşların —hükümetlerinin aksine— barıştan yana olduğunu belgelemek için web sitelerinde bir tür “dijital galeri” veya sergi yapacaklarını belirtti ve “Eğer başarabilirsek, materyalden yine bir katalog yapacağız ki tarihçiler bu çatışmayı araştırdıklarında, savaşa karşı pan-Avrupa bir direnişin olduğunu kanıtlayan bir belge olsun,” dedi.
Projenin İngilizce kısaltması EPP’nin (European Peace Project), Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa Halk Partisi’nin (European People’s Party—EPP) kısaltmasıyla aynı olmasına da değinen Guérot, “Bu bizi rahatsız etmiyor. Halihazırda kısaltmayı kullanmıyoruz ama en önemlisi, bu durum EPP kısaltmasının anlamını yeniden markalaştıracaktır: Avrupa Halkı İçin Barış! EPP’nin, yani Almanya’nın eski Avrupa partisi CDU’nun bunu unutuyor olması, başta Sayın von der Leyen ve Manfred Weber olmak üzere AB’deki tüm üst düzey politikacıların yüzünü kızartmalı: Helmut Kohl mezarında ters dönüyordur!” değerlendirmesinde bulundu.
‘Alman medyası savaş çığırtkanı’
Medyadaki barış seslerinin nerede olduğu sorusuna Guérot, Alman medyasının durumuna ilişkin sert eleştiriler yöneltti.
Guérot, “Almanya’daki medya bana artık tamamen güdümlü görünüyor. Talk show’larda hep aynı kişiler çıkıyor ve bence savaş çığırtkanlığı yapan pozisyonları savunuyorlar: Agnes Strack-Zimmermann, Carlo Masala veya Claudia Major gibi isimler, neredeyse kukla gibi konuşarak iki yıldır hep aynı, bayat argümanları tekrarlıyorlar,” dedi.
Guérot, bu durumu “oldukça gülünç” olarak nitelendirerek, “Özellikle ABD’nin artık geri adım attığı ve dünyanın yaklaşık dörtte üçünün zaten çatışma ve kökenleri hakkında farklı bir analize sahip olduğu düşünülürse… Bu ülkedeki gazetecilikteki çürüme artık akıl almaz boyutlarda ama Tanrı’ya şükür giderek daha fazla insan bunu fark ediyor. Şimdiye kadar köklü eleştirileriyle dikkat çekmeyen Alman kamuoyunun sevdiği isim Richard-David Precht bile yakın zamanda ‘kitlesel histeri’den bahsetti. Bu bazılarını dikkat kesilmeye itti. Bana göre çok uzun sürmeyecek, basın geri adım atacak ve dönekler, dün paçavra pasifistler olarak karalananları programlara çıkarmak için çabalayacaklar,” ifadelerini kullandı.
Almanya’nın Avrupa’da yalnız olmadığını belirten Guérot, İtalya ve İspanya’daki barış hareketlerine dikkat çekti:
“Örneğin İtalya’da, geçtiğimiz mart ayında farklı siyasi görüşlerden binlerce kişinin sokaklara döküldüğü, Avrupa için ama savaşa karşı büyük bir protesto vardı. Bazıları federal Avrupa’nın kurucu metinlerinden biri olan Ventotene’nin anti-faşist manifestosunu ellerinde tutuyordu. İspanya’da ise geçenlerde yüzlerce çok tanınmış aktör ve sanatçının başlattığı ve aralarında Attac ile pek çok sendikanın da bulunduğu 800’den fazla İspanyol kuruluşunun imzaladığı devasa bir çağrı yapıldı. Bunlar esasında sol örgütler; Almanya’daki benzerlerinin maalesef şimdiye kadar barış çağrılarıyla öne çıkmamış olmaları muhtemelen STK’ların ve sivil toplumun Avrupa finansmanına bağımlı olmalarından kaynaklanıyor. Bu yüzden AB’nin savaş yanlısı rotasına karşı çok net tavır alamıyorlar, aksi takdirde fon kesintilerinden korkmak zorunda kalacaklar. Dolayısıyla İtalyan veya İspanyol dalgasının Almanya’ya sıçrayıp sıçramayacağını gözlemlemek ilginç olacak. Eğer sıçrarsa, Alman medyasında da bir şeyler olabilir veya yön değiştirebilirler. Ayrıca Paskalya ve dolayısıyla Paskalya Yürüyüşleri kapıda: Bu yıl özellikle büyük olacaklar. Kamu yayın kuruluşları haberlerinde bunu görmezden gelmekte zorlanacaklardır.”
‘Barış içinde yaşayacağımız son yaz gibi ifadeler aptalca ve sorumsuz’
NATO ve Rusya arasındaki mevcut duruma ilişkin “Belki de bu yaz, barış içinde yaşayacağımız son yaz olacak,” gibi ifadelere ve Köln’de yeraltı hastanesi inşa edilmesi planına ilişkin düşünceleri sorulan Guérot, sert tepki gösterdi.
Guérot, “barış içinde geçireceğimiz son yaz” gibi “aptallıkla dolu ve sorumsuz” ifadeleri yorumlamak istemediğini belirtti.
Siyaset bilimci, “İyi olan şey, bu ifadelerin o kadar aptalca olması ki, umarım yakında herkes ne kadar histerik olduklarını fark eder. Tam da bu yüzden 9 Mayıs’ta projemizle performatif bir konuşma eylemi yapıyoruz: Histerik bir şekilde savaşa değil, barışa doğru konuşalım diye. Düşünceler kelimelere, kelimeler eylemlere, eylemler gerçeğe dönüşür,” dedi.
Guérot, sözlerini şöyle tamamladı: “Kısa süre önce Karadeniz ile ilgili Amerikan-Rus müzakerelerinin bildirisi yayımlandı. Suudi Arabistan’daki müzakereler şimdi hızla sonuçlandırılıyor ve AB’nin bu müzakerelerde yapıcı bir şekilde yer almak yerine hâlâ silahlanma ve savaştan gevezelik etmesi sadece utanç verici. Köln için ise söyleyecek söz bulamıyorum. Ben Köln yakınlarında doğdum. Şehrin başka sorunları var ve parayı kesinlikle yeraltı hastanesi yerine başka ve daha iyi projeler için kullanabilir.”
Siyaset bilimci Ulrike Guérot: AB’nin ötesinde bir Avrupa’yı düşünmeliyiz
AVRUPA
Fransa’da Le Pen’e darbenin etkisi tüm Avrupa’ya yayılabilir

Fransa’nın ünlü sağ siyasetçisi Marine Le Pen pazartesi günü beş yıl süreyle seçilme yasağı cezasına çarptırıldı. Bu ceza, daha öncesinde temyize gidilmediği takdirde 2027’de cumhurbaşkanlığına adaylığını koymasını imkansız hale getirecek.
Paris’te bir mahkeme Le Pen’i Avrupa Parlamentosu (AP) fonlarını zimmetine geçirdiği gerekçesiyle ikisi tecilli, ikisi elektronik kelepçe takılmak üzere dört yıl hapis cezasına çarptırdı ve beş yıl süreyle siyasetten men etti.
Fransız liderin, partisi Ulusal Birlik’in (RN) Brüksel’de çalışan personel için ayrılan AP fonlarından 4,4 milyon avroyu zimmetine geçirdiği öne sürülüyor.
Salı günü yaptığı açıklamada Le Pen, “Sistem nükleer bombayı bıraktı ve eğer bunu yaptılarsa, bunun nedeni açıkça iktidarı kazanmanın eşiğinde olmamızdır. Vazgeçmeyeceğiz. Fransız halkının cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kendilerinden çalınmasına izin vermeyeceğiz,” dedi.
Le Pen’in yargıyı siyasallaşmakla suçlaması ile birlikte ABD Başkanı Donald Trump’a benzer bir karşı çıkış örgütleyeceği iddiaları gündeme geldi. Bununla birlikte RN yetkilileri, Trump ile aynı yolu izlemeyeceklerini, böylesi agresif bir yaklaşımın iki turlu başkanlık seçimini kazanmak için ihtiyaç duydukları kararsız seçmenleri kaçıracağını söylüyor.
6 Ocak 2021’de Trump destekçilerinin Joe Biden’ın seçim galibiyetini tanımadığı protestolara atıfta bulunan RN’nin üst düzey isimlerinden ve Le Pen’in kayınbiraderi Philippe Olivier, “Kongre [isyanı] yapmayacağız. Martin Luther King’i takip edeceğiz. Jean-Marie Le Pen de Trump gibi tepki verirdi ama Marine Le Pen ne babası ne de Trump gibi. Bunu farklı bir şekilde yapacağız,” dedi.
Le Pen’in halefi olarak belirlediği 29 yaşındaki RN Başkanı Jordan Bardella ise, “yargıçların tiranlığını” kınadı ve “Fransız demokrasisinin idam edildiğini” söyledi.
Fakat salı sabahı CNews’e verdiği röportajda daha yumuşak bir ton tutturan Bardella, “Demokrasinin kelimelerin şiddeti olduğuna inanıyorum, asla fiziksel şiddet değil. Bugün Fransız halkının öfkelenmesi gerektiğine inanıyorum ve onlara şunu söylüyorum: Ayağa kalkın! Öfkeli olun!” dedi.
RN de “barışçıl bir kitlesel seferberlik” çağrısında bulundu ve pazar günü Paris’te Le Pen’i desteklemek üzere bir miting düzenleme kararı aldı.
Yetkililer ayrıca bu hafta sonu ülke genelinde seçmenlerle konuşmak ve broşür dağıtmak için bir plan olduğunu söyledi.
RN ayrıca destekçilerini toplamak için “Demokrasiyi kurtar, Marine’i destekle!” başlıklı bir imza kampanyası başlattı.
Fransa’nın en yüksek temyiz mahkemesi başsavcısı Rémy Heitz ise, bu tür tehditlerin vahim olduğunu söyledi ve mahkemeyi savundu.
Heitz, “Karar siyasi değil, üç bağımsız ve tarafsız yargıç tarafından verilen hukuki bir karardır. Yargıçlara yönelik tehditler bir demokraside kesinlikle kabul edilemez,” dedi.
Başbakan François Bayrou salı günü Ulusal Meclis’te yaptığı konuşmada yargının Fransız demokrasisini baltaladığı iddialarının doğru olmadığını savundu.
Öte yandan başbakan, “bir vatandaş olarak” temyiz yolları tüketilmeden derhal seçimlere katılmaktan men edilmenin uygun olup olmadığını sorguladığını da sözlerine ekledi.
Bayrou, “Yargıçların kararlarını verdikleri yasa parlamento tarafından kabul edildi . . . Bu yasanın değiştirilip değiştirilmeyeceğine karar verecek olan parlamentodur,” dedi.
Savcıların ilk kararı temyiz etmesinin ardından Bayrou ve partisi Demokrat Hareket, Le Pen’inkine benzer bir sahte sözleşme davasından ikinci kez yargılanıyor.
Fransa’da siyasetçiler için yasaklar da dahil olmak üzere yasal sıkıntılar yeni değil ve bu durumdan etkilenenler yargıçlardan da şikayetçi. Eski cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Libya’dan yasadışı kampanya katkıları aldığı iddiasıyla devam eden davasında mahkemeyi yetkisini aşmak ve tacizle suçlamıştı.
Sağcı eski başbakan François Fillon, Mayıs 2017’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, polisin aynı yılın mart ayında eşini parlamento asistanı olarak sahte bir işte çalıştırdığı gerekçesiyle hakkında resmi soruşturma başlatmasıyla liderliğini kaybetmişti.
2011 yılında eski cumhurbaşkanı Jacques Chirac kamu fonlarını zimmetine geçirmekten suçlu bulunmuş ve iki yıl ertelenmiş hapis cezası almıştı.
İsrail, Trump, Orban, Salvini ve Wilders’ten Le Pen’e destek
Aralarında Trump’ın da bulunduğu bazı sağcı liderler ise Le Pen’in arkasında durarak rakiplerini yargı yoluyla ortadan kaldırmaya çalıştığı iddiasıyla “radikal sola” saldırdı.
Trump pazartesi günü Le Pen’in yasağı için, “Bu çok büyük bir mesele” dedi ve kendisine karşı açılan ve birçoğu yeniden seçilmesinin ardından düşen bir dizi dava arasında paralellik kurdu.
Trump, “Kulağa bu ülke [ABD] gibi geliyor. Bu ülkeye çok benziyor,” diye konuştu.
Macaristan Başbakanı Viktor Orbán X’te “#JeSuisMarine” [“#BenMarine’im”] tag’ini başlatırken, İtalya Başbakan Yardımcısı ve Lega lideri Matteo Salvini kararı “Brüksel’in savaş ilanı” olarak nitelendirdi ve “seçmenlerin kararından korkanların genellikle mahkemelerin kararından güvence aradıklarını” ileri sürdü.
Hollandalı sağcı PVV’nin lideri Geert Wilders de Le Pen’i destekleyerek “Ona inanıyorum” dedi ve temyiz başvurusunu kazanacağına, yasağı kaldıracağına ve “Fransa’nın Cumhurbaşkanı olacağına” olan inancını dile getirdi.
PfE içerisinde yer alan Avusturyalı FPÖ milletvekili Harald Vilimsky “skandal bir karardan” söz ederken, Belçika’dan Vlaams Belang lideri Tom Van Grieken mahkeme kararını “demokrasiye saldırı” olarak nitelendirdi.
İspanyol partisi Vox’un lideri Santiago Abascal ise Fransız halkının ‘susturulamayacağını’ ilan etti.
İsrail Diaspora İşleri Bakanı Amichai Chikli, X’te yaptığı açıklamada “gerileyen elitlerin yargı sistemini bir silah olarak kullanarak halkın iradesini bastırmaya yönelik acınası ve şeffaf girişiminin” başarısız olacağını söyledi.
Avrupa’da tepki oyları yükselir mi?
Öte yandan Odoxa kamuoyu yoklama enstitüsü tarafından Pazartesi günü açıklanan anket sonuçlarına göre Le Pen, yüzde 37’lik onay oranıyla eski Başbakan Édouard Philippe (yüzde 36) ve RN partisinin lideri Jordan Bardella’nın (yüzde 35) hemen önünde Fransa’nın en popüler siyasetçisi konumunda.
Karar hukuki açıdan nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin, Fransız nüfusu içindeki bölünmeyi derinleştirmiş ve sağa yeni sempatizanlar kazandırma tehdidi yaratmış gibi görünüyor.
Örneğin Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR), bunun bir sonraki seçimler öncesinde RN tabanının daha da mobilize edilmesine yardımcı olacağına inanıyor.
ECFR kısa süre önce yaptığı bir açıklamada, Le Pen aleyhindeki kararın Avrupa’da daha geniş ve önemli sonuçları olacağı uyarısında bulundu.
Avrupa’daki “müesses nizam karşıtı” hareketler için ani bir yükseliş ihtimalinden bahseden ECFR, Trump yönetimi tarafından yayılan, elitlerin liberal kesimlerinin “Batı’daki siyasi sistemleri ele geçirdiği” görüşünün daha da meşrulaşacağına işaret etti.
Aşırı sağın gelecekte “sistemin” kendilerini susturmak için çalıştığını daha güçlü bir şekilde iddia ettiğini göreceklerini öne süren ECFR, bunun Avrupa’nın ötesinde bile şimdiden gerçekleştiğini hatırlatarak, Brezilya’nın aşırı sağcı eski başkanı Jair Bolsonaro’nun “solun ve sistemin” rakiplerini “oyun dışı bırakmak” için çalıştığını söylediği aktarıyor.
Le Pen’in en güçlü halef adayı Bardella
Araştırma ve danışmanlık grubu Elabe tarafından pazartesi günü yaklaşık 1.000 kişiyle yapılan bir ankete katılanların yüzde 57’si ise Le Pen’e karşı verilen kararın, hakkındaki iddialar göz önüne alındığında “normal” olduğunu söyledi.
Ankete göre RN seçmenlerinin yüzde 89’u bunun adaletsiz olduğunu söylerken, diğer partilere oy verenlerin çoğunluğu bunun adil olduğunu düşünüyor.
Yeni Halk Cephesi (NFP) ve Macron’un partisi Ensemble seçmenleri yüzde 80’in üzerinde oylarla Le Pen hakkındaki kararın “siyasi” olmadığını düşündüğünü belirtti.
Yüzde 68’lik bir kesim de yasağın itirazlar sonuçlanmadan hemen uygulanmasının adil olduğunu söyledi.
RN seçmeninin yüzde 90’ına yakını Le Pen’in halefi olarak en iyi adayın Jordan Bardella olduğunu savundu.
Birkaç ay önce Bardella, Le Pen hakkındaki dava doruk noktasındayken, kendi kitabının tanıtımı için kent kent gezmesi nedeniyle bazı RN taraftarları tarafından “ihanet” ile suçlanmıştı.
Bardella, genç ve Le Pen ailesinin siyasi yüküne sahip olmayan daha “liberal” biri olarak görüldüğü için Avrupa’da da kabul görebilecek bir lider adayı olarak öne çıkıyor.
Yıllar boyunca müdavimleri arasında şu anda AP milletvekili ve aşırı sağcı Egemen Uluslar Avrupası grubunun üyesi olan Sarah Knafo; şu anda aşırı sağcı CNews kanalında yorumcu olan Pierre Gentillet ve şu anda milletvekili olan Alexandre Loubet’nin yer alan La Cave Saint-Germain barında takılan Bardella, şu anda RN içinde kendisini çevreleyen ve aralarında milletvekili Pierre-Romain Thionnet’in de bulunduğu yakın çevresini oluşturdu.
Bardella en azından kağıt üzerinde, akıl hocası Marine Le Pen’den önemli politika farklılıkları sergiliyor. Örneğin Rusya’ya karşı savaşında Ukrayna’yı alenen destekliyor.
Marine Le Pen Fransız aşırı sağının “sosyal” tarafını temsil ederken, Bardella, Elon Musk’ın Devlet Verimliliği Departmanı (DOGE) modelinde bir “Devlet Verimliliği Bakanlığı” kurulması için bastırıyor.
AVRUPA
Avrupa ülkeleri: Rusya’nın dondurulan varlıkları savaş bitene kadar serbest bırakılmamalı

Almanya, Fransa, İtalya, Polonya, İspanya, İngiltere dışişleri bakanları ve AB Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, ortak bildiriyle Rusya’nın dondurulan varlıklarının Ukrayna’daki savaş sona erene ve verilen zarar tazmin edilene kadar serbest bırakılmaması gerektiğini savundu.
Almanya, Fransa, İtalya, Polonya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları ile Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkile ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, ortak bir bildiri yayımlayarak Rusya’nın dondurulan varlıklarının Ukrayna’daki savaş tamamen sona erene kadar serbest bırakılmaması gerektiğini ifade etti.
İspanya Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan açıklamada, “Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırgan savaşına son verene ve neden olduğu zararı tazmin edene kadar varlıklarının dondurulmuş olarak kalması gerektiğini bir kez daha teyit ediyoruz,” denildi.
Avrupalı diplomatlar ayrıca, “Ukrayna’ya adil ve kalıcı bir barışa ulaşması için en iyi koşulları sağlama” amacıyla, olası yeni yaptırımlar da dahil olmak üzere Moskova üzerindeki baskıyı sürdürme konusunda kararlı olduklarını kaybetti.
Bakanlar, “Ayrıca Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı çerçevesinde işlenen savaş suçları ve diğer ağır suçlar için tam hesap verebilirliği sağlama konusunda da kararlıyız,” diye ekledi.
Bunun yanı sıra bakanlar, “Avrupa Konseyi bünyesinde Ukrayna’ya karşı işlenen saldırı suçu için Özel Mahkeme kurulmasında kaydedilen ilerleme önemli bir adımdır,” diye belirtti.
Belgede, Ukrayna’nın ön koşulsuz tam ateşkesi kabul ederek barışa olan bağlılığını gösterdiği, Rusya’nın ise çatışmalara devam ettiği, Ukrayna şehirlerini bombaladığı ve altyapıya yönelik saldırılar düzenlediği iddia edildi.
Kaja Kallas da sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği’nin Ukrayna’ya siyasi, mali, iktisadi, insani, askeri ve diplomatik destek verme konusundaki kararlılığını sürdürdüğünü belirtti.
Kallas, “Barış adil ve kalıcı olmalıdır,” diye vurguladı.
Rusya’nın Ukrayna’ya dönük askeri müdahalesinin ardından AB ve G7 ülkeleri, Rusya Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin yaklaşık yarısını —yaklaşık 300 milyar avroyu— dondurdu.
Bu miktarın 200 milyar avrodan fazlası, başta Belçika merkezli mevduat kuruluşu Euroclear olmak üzere AB ülkelerinde bulunuyor.
Geçen yılın yazında G7 ülkeleri, bu varlıkların Ukrayna’ya yardım için kullanılmasına yönelik bir mekanizma üzerinde anlaştı; bu mekanizma Kiev’e yaklaşık 50 milyar dolar tutarında kredi verilmesini öngörüyor.
Kredinin geri ödemelerinin, Rusya’nın dondurulan varlıklarının karından elde edilen gelirlerle yapılması planlanıyor.
28 Mart’ta Avrupa Birliği’nin Rusya’ya karşı 17’nci yaptırım paketini hazırlamaya başladığı öğrenildi.
Brüksel, Moskova’nın Karadeniz’de ateşkes karşılığında yaptırımların kaldırılması yönündeki talebini de reddetmişti.
Macron: Rusya’nın dondurulan varlıkları Ukrayna’nın yeniden inşasında kullanılabilir
-
ORTADOĞU5 gün önce
Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi: Sahil bölgesinde soykırım işlendi
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
Batı medyası ve siyasetinden temkinli İmamoğlu değerlendirmeleri
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Ekrem İmamoğlu’na gözaltı dünya medyasının gündeminde
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Netanyahu’nun asıl hedefi
-
GÖRÜŞ1 hafta önce
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 2
-
DİPLOMASİ6 gün önce
Politico: İmamoğlu’nun tutuklanmasına rağmen AB, Türkiye’ye para göndermeye devam edecek
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Zelenskiy’in Batı’ya başarısız yolculuğu
-
GÖRÜŞ1 hafta önce
Husiler’in Savaşı: “Altıncı Orta Doğu Savaşı” ve Filistin Anlatısı