AMERİKA
Amerikan üniversitelerinde polis şiddeti sürüyor
Yayınlanma
Yazar
Harici.com.trABD’de üniversite öğrencilerinin İsrail’le ilişkilerin kesilmesi ve üniversite yönetimlerinden federal hükümete savaşın sonlandırılması için baskı yapmasını isteyen protestoları yayılırken polis saldırıları da şiddetleniyor.
Protestocular, okullar İsrail’le bağlantılı kuruluşlardan fonlarını tamamen çekmeyi taahhüt edene kadar dağılmayacaklarını söylüyorlar.
Ayrıca kampüslerinden İsrail’e silah, inşaat ekipmanı, teknoloji hizmetleri ve diğer kalemleri satan şirketlerden fonlarını çekmeleri çağrısında bulunuyor.
Atlanta’da profesörlere gözaltı
Dün tüm dünyanın gözü önünde, Atlanta’daki Emory Ünviersitesi’ndeki Filistin yanlısı eyleme saldıran polis, aralarında iktisat profesörü Caroline Fohlin ve felsefe bölümü başkanı Noëlle McAfee’nin de bulunduğu onlarca kişiyi gözaltına aldı.
Profesör Fohlin’in polisle diyaloğu sırasında, polisin şiddet kullanarak gözaltı yapması ve güç kullanması konusundaki endişelerini dile getirdiği duyuldu.
Üniversite kampüsünde perşembe sabahı üniversite avlusunda bir kamp kurulmasının ardından yaşanan olaylarda polisin protestocuları yere yatırdığı ve zorla kelepçe taktığı görüldü.
Olay yerindeki CNN ekibinin bildirdiğine göre, kolluk kuvvetleri göstericilerin bölgeden temizlenmesine yardımcı olmak için biber gazı kullandı. Ayrıca polis tarafından gözaltına alınan protestocuların etrafında toplanan kalabalığa karşı da biber gazı kullandılar.
Teksas ve Kaliforniya’da Filistin eylemlerine sert polis saldırıları
Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi Georgia şubesi perşembe günü Emory Üniversitesi’nde polisin protestoculara karşı güç kullanımını ve gözaltıları kınadı.
Örgütten yapılan açıklamada, “Emory Üniversitesi ve APD [Atlanta Polis Departmanı], şu anda Emory kampüsünde gördüğümüz şiddetin sorumluluğunu tamamen taşımaktadır. Öğrencilere ve protestoculara tüm anayasal hakları tanınmalıdır,” denildi.
Çarşamba günü Teksas Üniversitesi’nde de onlarca protestocu polis saldırısının ardından gözaltına alınmıştı. Teksas Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU), eyalet ve üniversite yetkililerinin Teksas Üniversitesi’nde ve ülke çapındaki diğer üniversitelerde Filistin yanlısı gösterileri ‘şiddetle sansürlemek’ için kolluk kuvvetlerini görevlendirmelerine karşı uyarıda bulundu.
Gruptan yapılan açıklamada, “Birinci Anayasa Maddesi, Filistinlileri savunanlar da dahil olmak üzere Teksas’ta ve ülke genelinde insanların protesto etme hakkını garanti altına almaktadır,” denildi.
Öte yandan yerel savcılık, gözaltına alınan 46 kişinin davasının düşürüldüğünü açıkladı.
Protestolar Washington’a da sıçradı
Washington DC’deki Georgetown Üniversitesi’nde Filistin yanlısı protestoculardan oluşan bir kalabalık, kampüsteki ana idari bina olan Healy Hall’un önünde bir araya geldi.
Kalabalık daha sonra, mezuniyet kıyafeti giyen birkaç profesörün önderliğinde George Washington (GW) Üniversitesi’ndeki çadır kapına doğru yürüyüşe geçti.
GW kampında düzinelerce çadır kampüsün bahçesinin yaklaşık dörtte birini doldurdu.
“Tek bir çözüm var, intifada intifada, yaşasın intifada,” sloganları atan göstericiler, ‘İnsanlar işgal edildiğinde direniş haklıdır!’, ‘İşgali durdurun!’ ve ‘Ateşkes hemen şimdi!’ yazılı pankartlar taşıdılar.
Nerede ne oldu?
CNN’de yer alan listeye göre, şimdiye kadarki Filistin yanlısı protestolar ve yaşananlar şöyle:
Güney Kaliforniya Üniversitesi (USC): USC, Mayıs ayında 2024 mezunları için düzenleyeceği ana mezuniyet törenini ‘alınan yeni güvenlik önlemlerini’ gerekçe göstererek iptal etti.
Emory Üniversitesi: Kampüsteki protestolar sırasında en az iki profesör gözaltına alındı. CAIR Georgia şubesi tutuklamaları kınadı ve NAACP Georgia üniversite rektörü ile görüşme çağrısında bulundu.
Kamu Güvenliği Başkan Yardımcısı Cheryl Elliott, okuldaki bir protesto sırasında 20’si Emory topluluğu üyesi olmak üzere 28 kişinin gözaltına söyledi. Georgia Eyalet Devriyesi, atlı polislerin protesto sırasında ‘isyankâr kalabalığı kontrol altına almak için’ biber gazı kullandığını söyledi. Bir grup Demokrat Georgia eyalet milletvekili, Emory’deki gözaltılar sırasında Georgia Eyalet Devriyesi tarafından ‘aşırı güç kullanılmasını’ kınadı.
Northeastern Üniversitesi: Onlarca protestocunun çadırlar etrafında insan zinciri oluşturduğu bir kamp kuruldu.
New York Şehir Koleji: New York Polis Departmanı (NYPD), perşembe öğleden sonra kampı temizlemeyi artık planlamadığını söyledi.
George Washington Üniversitesi: Organizatörler ve üniversite, Filistin yanlısı göstericilerin kampüste District of Columbia, Maryland ve Virginia bölgesinden öğrencileri temsil eden bir kamp kurduğunu doğruladı.
Üniversite başkanı Ellen M. Granberg, DC Metropolitan Polisi’nden kampüsteki ‘izinsiz bir protesto kampının’ taşınmasına yardımcı olmasının istendiğini söyledi. Granberg, bu kararın ‘GWPD tarafından kampüste alternatif bir gösteri alanına taşınması için yapılan çok sayıda talimatın kamp katılımcıları tarafından dikkate alınmaması üzerine’ alındığını söyledi.
Emerson Koleji: Boston Polis Departmanına göre, Çarşamba günü Boston’daki Emerson kolejinde Filistin yanlısı bir protesto sırasında 100’den fazla kişi gözaltına alındı ve dört polis memuru yaralandı.
Başkan Jay Bernhardt, onlarca gözaltının ardından ‘protestoyu ateşleyen sivil aktivizmi ve tutkuyu’ tanıdığını ve saygı duyduğunu söyledi.
Columbia Üniversitesi: Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson Columbia rektörünü kampüse düzen getiremezse istifa etmeye çağırdı. Protestocular ve Columbia yetkilileri arasında kamp alanının temizlenmesine ilişkin görüşmeler çarşamba sabahı erken saatlerde 48 saat daha uzatıldı.
New York Times’ın haberine göre, fakülte senatosunun cuma günü okulun rektörü Minouche Shafik’i aldığı bazı kararlar nedeniyle uyaran bir karar tasarısını oylaması bekleniyor. Shafik, kampüsteki öğrenci protestolarını bastırmak üzere polise yetki verdiği için eleştirilere maruz kalmıştı.
Güney Kaliforniya Üniversitesi: Polis, Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde dağılma emrinin ardından yaklaşık 100 protestocuyu gözaltına aldı.
Üniversite, ‘alınan yeni güvenlik önlemlerini’ gerekçe göstererek gelecek ayki ana mezuniyet törenini iptal etti.
Austin Teksas Üniversitesi: Gergin direnişin ardından Teksas Kamu Güvenliği Departmanı, kampüste kolluk kuvvetleri tarafından 57 gözaltı yapıldığını açıkladı. Travis County Şerif Ofisi sözcüsü Kristen Dark CNN’e yaptığı açıklamada, “Gözaltına alınanları üniversitede öğrenci olup olmadıklarına göre sınıflandırmıyoruz,” dedi.
Cal Poly Humboldt: Okul yetkilileri, California Eyalet Politeknik Üniversitesi, Humboldt kampüsünün, ‘kimliği belirsiz öğrenci olmayanlar’ da dahil olmak üzere protestocuların iki binayı işgal etmeye devam etmesi nedeniyle hafta sonu boyunca kapalı kalacağını söyledi.
Brown Üniversitesi: Üniversite, kampüste kamp kurmayı yasaklayan okul davranış kurallarını ihlal ettiğini iddia ettiği yaklaşık 130 öğrenciyi tespit etti. Üniversite, sorumlu bulunan öğrencilerin davranışlarına ve daha önceki davranış ihlalleri de dahil olmak üzere diğer faktörlere bağlı olarak disipline edileceğini söyledi.
Indiana Üniversitesi: Kampüs protestolarının ardından perşembe günü kampüste en az 33 kişi gözaltına alındı.
Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles (UCLA): Perşembe günü UCLA’da “kamplı bir gösteri” düzenlendi.
Northeastern Üniversitesi: Boston’daki Northeastern Üniversitesi’nde onlarca protestocunun birkaç çadırın etrafında insan zinciri oluşturduğu görüldü.
Ohio Eyalet Üniversitesi: Üniversite sözcüsü Benjamin Johnson’a göre Ohio Eyalet Üniversitesindeki göstericiler dağılmayı reddetmelerinin ardından perşembe gecesi gözaltına alındı.
Beyaz Saray ulusal muhafızlar konusunda topu valilere attı
Beyaz Saray, Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’ın Başkan Biden’dan üniversite kampüslerine Ulusal Muhafızları çağırması talebini geri çevirdi.
Beyaz Saray sözcüsü Karine Jean-Pierre perşembe günü yaptığı açıklamada konunun Başkana bağlı olmadığını söyledi.
Gazetecilere verdiği demeçte, “Bu valilerin karar vereceği bir konu,” diyen Jean-Pierre, Biden’ın daha önce protestoları antisemitik olarak eleştirdiğine dikkat çekti.
Johnson çarşamba günü yaptığı açıklamada protestoları ‘tehlikeli’ olarak nitelendirmişti. Meclis Başkanı, “Eğer bu durum hızlı bir şekilde kontrol altına alınmazsa ve bu tehdit ve gözdağı durdurulmazsa, Ulusal Muhafızlar için uygun bir zaman olacaktır,” demişti.
Cumhuriyetçilerin eylemlere karşı çağrıları sertleşiyor
Pennsylvania Cumhuriyetçi Senato adayı Dave McCormick perşembe gecesi düzenlenen bir mitingde Pennsylvania’da ve ülke genelinde meydana gelen kampüs protestolarına sert çıktı.
McCormick, “Manevi olarak başımız belada. Bugün Penn’de de aynı şey oldu. Ülkenin dört bir yanındaki üniversite kampüslerimizde yürüyen bu çocuklara inanabiliyor musunuz? Dürüstçe söylüyorum, buna inanabiliyor musunuz?” diye sordu.
Cumhuriyetçi aday, gösterileri ‘anti-Amerikan’ olarak nitelendirdi ve ‘bu tür davranışları onaylayan’ üniversitelerin araştırma için federal fon almaması ya da bağışları için vergiden muaf statüsüne uygun olmaması gerektiğini söyledi.
Protestocuların davranışlarını ‘antisemitik’ ve ‘şiddet sınırında’ olarak nitelendiren Cumhuriyetçi siyasetçi, kolluk kuvvetlerinin ‘kampları temizlemesi’ gerektiğini söyledi.
Cumhuriyetçilerin ağır toplarından Mitch McConnell’ın da aralarında bulunduğu senatörler gösterilerin zor yoluyla dağıtılması gerektiğini savundu.
Senato azınlık lideri McConnell ve yardımcısı John Thune, ABD başsavcısı Merrick Garland ve eğitim bakanı Miguel Cardona’ya mektup yazarak göstericileri ‘antisemitik, terör yanlısı çeteler’ olarak nitelendirdi.
25 Cumhuriyetçi senatörün imzaladığı mektupta, “Eğitim Bakanlığı ve federal kolluk kuvvetleri, düzeni yeniden tesis etmek için derhal harekete geçmeli, Yahudi öğrencilere yönelik şiddet ve tehditleri sürdüren çeteleri kovuşturmalı, terörü teşvik eden tüm yabancı uyrukluların (değişim öğrencileri gibi) vizelerini iptal etmeli ve öğrencilerini korumak yerine seyirci kalan okul yöneticilerini sorumlu tutmalıdır,” deniliyor.
Teksas Üniversitesi’ne eyalet polislerini sokan Vali Greg Abbott da ‘göstericilerin hapse ait olduğunu’ söylemişti.
Eski ABD Başkanı Donald Trump da çarşamba günü gösterileri kınadı ve savaş karşıtı aktivistleri, başkanlığının ilk yılında Charlottesville, Virginia’da yürüyüş yapan ‘beyaz üstünlükçüler’ ile kıyaslayarak, “Charlottesville, Ülkemizin dört bir yanında meydana gelen ayaklanmalar ve İsrail karşıtı protestolarla kıyaslandığında ‘çerez’ gibidir,” dedi.
İlginizi Çekebilir
-
Elon Musk’tan X-TikTok karşılaştırması: ‘Mütekabiliyet olmalı’
-
Steve Bannon: Ukrayna’nın Trump’ın Vietnam’ı olma riski var
-
Trump ilk 100 günde Çin’i ziyaret edecek mi?
-
Almanya ekseninde Trump paniği ve AB’yi ‘bağımsız kılma’ planı
-
Polonya, Trump ile alışverişe hazırlanıyor
-
Lindsey Graham İran’ın nükleer programına karşı askeri harekat istiyor
AMERİKA
Elon Musk’tan X-TikTok karşılaştırması: ‘Mütekabiliyet olmalı’
Yayınlanma
11 saat önce20/01/2025
Yazar
Harici.com.trElon Musk, ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın TikTok’un ABD’de yasaklanmasını ertelemeye hazırlanmasının ardından, Pekin’in hassas olduğu konularda kendisinden nadir görülen bir eleştiriyle, ABD-Çin teknoloji ilişkilerindeki “mütekabiliyet eksikliğine” itiraz etti.
Elektrikli otomobil şirketi Tesla’nın ana pazarı ve üretim merkezi olan Çin’de uzun süredir yetkililerle yakın ilişkiler kurmaya çalışan Musk, Pekin’le ilgili açıklamalarında yıllardır dikkatli davranıyor.
Fakat pazar günü Trump’ın Çinli teknoloji grubu ByteDance’ın, ABD yasaları uyarınca yasaklanan ve kısa süreliğine çevrimdışı kalmasına neden olan TikTok’tan ayrılması için verilen süreyi “büyük olasılıkla” uzatacağını söylemesinin ardından “bir şeylerin değişmesi gerektiğini” söyledi.
Musk, TikTok uygulamasının ifade özgürlüğü gerekçesiyle yasaklanmasına karşı çıkarken, “TikTok’un Amerika’da faaliyet göstermesine izin verilirken X’in Çin’de faaliyet göstermesine izin verilmediği mevcut durumun dengesiz olduğunu” söyledi.
Musk’ın yorumları sorulan Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning pazartesi günü yaptığı açıklamada, Pekin’in yasalarına uyan her şirketi memnuniyetle karşıladığını ve yurtdışındaki Çinli grupların yerel kurallara uymakla yükümlü olduğunu söyledi.
Trump’ın ABD’de yeniden hizmet vermeye başlayan TikTok’u bir ABD-Çin ortak girişimine itme önerisine yanıt veren Mao, Çinli grupların operasyonlar ve anlaşmalar konusunda “bağımsız karar vermeleri” gerektiğini söyledi.
Tesla üçüncü çeyrekte satışlarının neredeyse dörtte birini Çin’den elde etti ve Şanghay’daki fabrikasından üçüncü ülkelere daha da fazla araç ihraç etti.
Financial Times’a (FT) göre bazı analistler Pekin’in, Çin’den yapılan ithalata uygulanan gümrük vergilerini arttırma sözü veren Trump’a karşı potansiyel bir aracı olarak Musk’a umut bağladığına inanıyor.
Musk pazar günü ayrıca Trump’ın yemin töreninde Başkan Xi Jinping’i temsil edecek olan Çin Başkan Yardımcısı Han Zheng ile de bir araya geldi.
Çin devlet haber ajansı Xinhua’nın haberine göre Han, Musk ile görüştü ve Tesla dahil ABD’li şirketleri fırsatları değerlendirmek ve “Çin’in kalkınmasının meyvelerini paylaşmak üzere” ağırladı.
AMERİKA
Steve Bannon: Ukrayna’nın Trump’ın Vietnam’ı olma riski var
Yayınlanma
11 saat önce20/01/2025
Yazar
Harici.com.trDonald Trump’ın eski baş stratejisti Steve Bannon, POLITICO’ya verdiği geniş kapsamlı bir mülakatta, yeni başkanın Ukrayna’dan “net bir kopuş” yapamama tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ve tıpkı Richard Nixon’ın Vietnam’dan çekilme girişimlerinde olduğu gibi savaşın daha da derinlerine çekilebileceği uyarısında bulundu.
Bannon, ABD’nin Kiev’e yaptığı askeri yardımın sona erdirilmesini savunuyor ama eski patronunun, Amerikan savunma sanayii, Avrupalılar ve hatta Bannon’ın artık yanlış yönlendirildiğini savunduğu kendi arkadaşlarından oluşan beklenmedik bir ittifak tarafından kurulan tuzağa düşmesinden korkuyor.
Bunlar arasında Trump’ın Ukrayna ve Rusya özel temsilcisi olarak seçtiği emekli ABD’li general Keith Kellogg da var.
Bannon, “Eğer dikkatli olmazsak, bu Trump’ın Vietnam’ına dönüşecek. Richard Nixon’ın başına gelen de buydu. Sonunda savaşı sahiplendi ve savaş Lyndon Johnson’ın değil onun savaşı olarak tarihe geçti,” dedi.
Kellogg, üç yıldır süren savaşı sona erdirecek herhangi bir anlaşmanın, Rusya’nın tekrar savaş başlatmayacağından emin olmak için Ukrayna için sağlam güvenlik garantileri içermesi gerektiğini savunuyor.
Yine Kellogg düzgün bir anlaşmaya varılması için Moskova’ya baskı yapmak üzere ABD askeri yardımının sürdürülmesinden söz ediyor.
Kellogg ile dostluğuna rağmen Bannon, bu tür bir gecikmenin ABD’nin kazanılamayacağına ve Amerika’nın ulusal çıkarlarına uygun olmadığına inandığı bir savaşın daha da derinlerine çekilmesi riskini artıracağını düşünüyor.
POLITICO’ya göre Bannon perde arkasında, Trump’ın bugün yapacağı başkanlık konuşmasında savaşı hızla sona erdireceğini ilan etmesi için hararetli bir lobi faaliyeti yürütüyor.
Bannon günlük radyo programında ve podcast’inde bu açıklamanın ilk günden yapılması için kampanya yürütüyor. Eski danışman, “Pazartesi günü bir şey olması, bir duyuru yapılması için şu anda çıldırıyorum. Çünkü Kellogg bunun 100 gün süreceğini söylerken, eski dış politika uzmanları altı ay diyor,” dedi.
Trump’ın Ukrayna lideri Volodimir Zelenskiy’e, “Şehirde yeni bir şerif var ve bir anlaşma yapacağız ve bunu hızlı bir şekilde yapacağız,” demesi gerektiğini savunuyor.
Bannon’a göre Zelenskiy, Trump’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu, Hamas ile rehineler karşılığında ateşkes anlaşmasını kabul etmeye nasıl zorladığını da not etmeli.
Avrupa-ABD ilişkileri hakkında da konuşan Bannon, Avrupa’nın Trump’ın ikinci döneminin “ne kadar önemli olacağını takdir ettiğini düşünmediğini” söyledi.
Avrupalılar ve transatlantik ittifak hakkında sert konuşan Bannon, “NATO’ya bakarsanız, savaşmaya hazır Avrupalılardan oluşan iki muharip tümeni bir araya getirebileceğini sanmıyorum,” diyerek NATO’nun bir ittifak olmaktan ziyade bir Amerikan himayesine dönüştüğünden şikayet etti.
Bannon, Avrupa’nın erken emeklilik ve tam sağlık hizmetlerini “bedel ödemeden aldığını” çünkü “kendi savunmaları için ödeme yapmadığını” ileri sürdü.
Bannon aynı zamanda Rusya lideri Vladimir Putin’in de hayranı olmadığını vurguladı. Eski danışman, “Putin kötü bir adam. Hem de çok kötü bir adam. KGB de kötü adamlar. Ama Rusya’nın Avrupa üzerindeki etkisi konusunda endişelenerek geceleri uykularım kaçmıyor,” dedi.
Rusya’nın ordularının “Kiev’e bile ulaşamadığını,” “Harkov’u bile alamadığını” savunan Bannon, Avrupalıların da Rusya’yı gerçek bir tehdit olarak görmediklerini ileri sürerek, “Görselerdi oyuna çok daha fazla para ve asker sokarlardı,” diye devam etti.
Bannon 2025 yılını Franklin D. Roosevelt’in ilk seçildiği ve New Deal’ı başlattığı 1932 yılına benzetti.
“Bizim [seçim] koalisyonumuz 2016’dakinden çok daha büyük, çok daha geniş, çok daha derin” diyen Bannon, ‘idari devletin yapısökümü’ de dahil olmak üzere daha fazlasının yapılabileceğini söyledi.
Trump’ın Grönland’ı satın alma planına da destek veren Bannon, eski bir deniz harp subayı olarak Amerikan anavatanının hem Rusya hem de Çin’e karşı güvende olmasını sağlamak için Kuzey Kutbunu çok önemli gördüğünü söyledi.
Bannon, “Trump Grönland’ı işgal etmeyecek. Buna gerek yok. Bağımsızlık için oy kullanacaklar ve sonra da ABD’ye katılmak için oy kullanacaklar,” dedi.
Aynı şekilde Panama Kanalının kontrolünü ele geçirmenin de Amerikan savunması için önemli olduğunu ileri süren eski danışman, “Panama’daki insanlar oradaki elitler tarafından kazıklandı. Temelde anlaşmalar yapıyorlar. Bu açık bir sır. ÇKP [Çin Komünist Partisi] ile anlaşmalar yaptılar. Satın alındılar ve paraları ödendi ve kanalı onlara devrettiler. Bu iş bitiyor,” iddiasında bulundu.
Çok sayıda Avrupalı liderin kendilerini Winston Churchill gibi gördüğünü savunan Johnson, özellikle “savaş suçlusu” olarak nitelendirdiği eski İngiliz Muhafazakâr lider Boris Johnson’a dikkat çekti.
Ukrayna savaşının Avrupa’nın son birkaç yıldaki en önemli başarısızlığı olduğuna işaret eden Bannon, “Bunun nedeni de Boris Johnson ve [Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel] Macron gibi kendi savunmaları için ödeme yapmayan fantezicilere sahip olmamız. Büyük adam olmak istiyorlar. Hepsi başkalarının parasıyla ve başkalarının hayatıyla Winston Churchill olmak istiyor,” ifadelerini kullandı.
Bannon’un şu anda Trump üzerinde ne kadar etkili olduğu bilinmiyor. İkili, Bannon’ın gazeteci Michael Wolff’un kitabında yayınlanan yorumlarında Trump’ın ailesini eleştirmesi, başkanın zekasıyla alay etmesi ve Beyaz Saray’ın işleyişini eleştirmesinin ardından anlaşmazlığa düştü. Trump Bannon’ı reddetti ve onu “aklını kaçırmakla” suçladı.
Fakat ikili bir yıldan kısa bir süre sonra aralarını düzeltti ve Trump Bannon’ı “en iyi öğrencilerimden biri” olarak nitelendirdi ve onunla çalışmayı “sevdiğini” söyledi.
Öte yandan yakın zamanda Elon Musk ile kavgaya tutuşan Bannon, teknoloji milyarderinin meziyetlerini de kabul etmek zorunda kaldı.
Musk’ın “rastgele bir unsur” olabileceğinden şikayet ederken, seçimlerde Trump’a verdiği para ve desteğin önemli olduğunu söyledi ve Musk’ın Avrupa üzerinde büyük bir etkisi olacağını öngördü.
Bannon, “Avrupa’nın ona hazır olduğunu sanmıyorum. Elinde iki taktik nükleer silah var: sınırsız para ve sosyal medya platformu. Önemli olan şeyleri yönlendirebilir ve diğer herkesi ezebilir,” diye ekledi.
Bannon’a göre Musk, ABD’de olduğu gibi tam anlamıyla devreye girerse, Avrupa kıtasında onun saldırısına dayanabilecek merkez sağ ya da merkez sol bir hükümet bulunmuyor.
AMERİKA
ABD, tarihinde hangi toprakları satın aldı?
Yayınlanma
14 saat önce20/01/2025
Yazar
Harici.com.trABD Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçi üyeler, Donald Trump’ın 20 Ocak’ta Danimarka ile Grönland’ı satın almak amacıyla müzakerelere başlamasına olanak tanıyacak bir yasa tasarısı hazırladı.
Dolarla ödeme yaparak toprak kazanmak, Amerikalılar için alışılmış bir durum. Zaten ülkenin topraklarının neredeyse yarısını bu şekilde elde ettiler.
Danimarka Adaları
Amerikalılar Grönland’ı satın alma fikrini ilk kez düşünmüyor. 1867’de bu fikri ABD Dışişleri Bakanı William Henry Seward desteklemişti. Ancak o zamanlar bu fikir, vatandaşlar arasında pek anlaşma bulamadı. 1910’da Amerikan hükümeti bu fikre geri döndü. ABD’nin Danimarka Büyükelçisi Maurice Francis Egan, Danimarka’nın Grönland’ı ABD’ye vermesi ve karşılığında Filipinler’in güneyindeki Mindanao adasını almasını öneren karmaşık bir plan sundu. Danimarka, bu adayı yarım yüzyıl önce Avusturya-Prusya-Danimarka Savaşı’nda kaybettiği topraklarla değiştirmeyi umuyordu. Bu topraklar, Güney Jutland ya da Almanca adıyla Schleswig’di. Fakat bu plan hiçbir zaman hayata geçirilmedi ve Danimarka, Jutland’ı 1920’de I. Dünya Savaşı’nın sonunda geri aldı.
ABD, bir sonraki Danimarka topraklarına yönelik girişiminde karmaşık planlara başvurmadı ve sadece Virgin Adaları için 25 milyon dolar teklif etti. Bu miktar, o dönemde Danimarka’nın yıllık bütçesinin neredeyse yarısına denk geliyordu. 1916’da yapılan referandumda, Danimarka anakarasında yaşayanların yüzde 64,2’si bölgenin satılması yönünde oy kullandı. Adalarda yaşayanlar ise neredeyse tamamen ABD’ye katılmayı destekledi. 17 Ocak 1917’de ABD, anlaşmayı tamamladı. Ancak adalılar, Amerikan pasaportu alabilmek için 10 yıl beklemek zorunda kaldı.
Fakat Amerikalılar Grönland’ın peşini bırakmadı. 1946’da Başkan Harry Truman, Danimarka’ya Grönland için 100 milyon dolar teklif etti ve buna ek olarak Alaska’daki petrol yataklarının bir kısmını vaat etti. Son olarak, 1967’de Lyndon Johnson döneminde Dışişleri Bakanlığı, Danimarka’ya Grönland ve İzlanda’yı satıp satmayacaklarını sordu. Ancak Amerikalılar her iki durumda da ret cevabı aldı.
Şimdi ise anlaşma yapmak için daha çok Danimarka’dan ziyade Grönland’ın kendisiyle pazarlık yapmak gerekiyor. 1979’da Danimarka parlamentosu (Folketing), adaya geniş bir özerklik tanıdı. Öyle ki, 10 yıl sonra Grönland, fok avlama hakkını savunarak Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan (AET, AB’nin öncülü) ayrıldı, ancak Danimarka birliğe üye kaldı. 2009’da bölge daha da geniş bir özerklik elde etti. Artık Danimarka, adanın sadece dış politikasından ve savunmasından sorumlu. Tabii, bütçesinin yarısını da sübvanse ediyor.
Donald Trump’ın son açıklamalarının ardından Danimarka Kralı Frederik, Grönland’ı vermeyeceğini, hatta krallığın armasını değiştirerek bunu ima etti. Eskiden kalkanın dörtte birinde Grönland (beyaz ayı), Faroe Adaları (koç) ve Danimarka, Norveç ve İsveç’i temsil eden üç taç sembolü bulunuyordu.
Grönland’ın özerk hükümetinin başbakanı Mute Egede, adanın satılık olmadığını, hem ABD’den hem de Danimarka’dan bağımsızlığını önemsediğini belirtti. Egede, 2025’teki parlamento seçimlerinin ardından Grönland’ın Danimarka Krallığı’ndan ayrılması için “önemli adımlar” atmayı planlıyor. Neyse ki, Danimarka yasaları bunu mümkün kılıyor.
Fransız Plantasyonları
Amerika, topraklarını yerli Kızılderililerden neredeyse bedavaya satın almaya başladı. Örneğin, 1626’da Yeni Hollanda Valisi Peter Minuit, sahip olduğu Manhattan adası için mücevher, giysi ve bıçaklardan oluşan 60 gulden değerinde eşyalar ödedi. Şimdi ise bu eşyaların toplamıyla orada bir metrekare bile satın alınamaz.
Beyazlar, topraklarını Kızılderililere kıyasla çok daha pahalıya sattılar, ancak bazen onlar da ucuza kapatmayı başardılar. En büyük toprak anlaşması, 1803’te ABD’nin Fransızlar’dan Louisiana’yı satın almasıyla gerçekleşti. Başkan Thomas Jefferson, o dönemde Mississippi Nehri üzerindeki ticaret yolu için stratejik öneme sahip New Orleans limanını ve civarındaki bazı toprakları 10 milyon dolara satın almak istiyordu. Ancak Napolyon, Amerikalıları şaşırtarak tüm koloniyi 15 milyon dolara, yani hektarı 7 sentten satmayı teklif etti.
Bu, 2,1 milyon kilometrekarelik bir alan demekti; o dönemdeki ABD’nin iki katı büyüklüğündeydi. Şu anda bu topraklar üzerinde Iowa, Arkansas, Louisiana, Missouri ve Nebraska eyaletleri ile Wyoming, Kansas, Colorado, Minnesota, Montana, Oklahoma, Kuzey ve Güney Dakota’nın bir kısmı bulunuyor. Napolyon’un bu cömert teklifinin nedeni basitti: Gelecekteki imparator, denizaşırı topraklarını İngiltere’den koruyacak askeri güce sahip olmadığını biliyordu.
İspanyol Kıyısı
Benzer bir durum, İspanyollar için de geçerliydi. İspanya, Versailles Barış Antlaşması ile yeniden kontrolüne giren Florida’yı koruyamayacağını anlamıştı. 31. paralel boyunca uzanan Amerikan ve İspanyol toprakları arasında net bir sınır yoktu, bu nedenle ABD ordusu düzenli olarak yabancı topraklara giriyordu. Örneğin, Prospect Bluff kalesine yerleşen kaçak köleleri bastırmak ya da orada yaşayan Seminole kabilelerini kontrol altına almak için.
Sonuç olarak, 22 Şubat 1819’da Adams-Onís Antlaşması imzalandı. Buna göre İspanya, Florida üzerindeki toprak iddialarından vazgeçerken, ABD de İspanyol Teksas’ı üzerindeki iddialarından feragat etti. İspanya herhangi bir parasal tazminat almadı, ancak ABD, Florida mücadelesi sırasında İspanyol hükümetine yönelik tüm tazminat taleplerini kendi üstlendi. Üç yıl boyunca özel bir komisyon şikayetleri topladı ve nihayetinde yaklaşık 5,5 milyon dolar tazminat ödedi.
Meksika Çayırları
İspanya, Teksas’ın kaderi konusunda boşuna endişelenmişti: Kısa süre sonra bu bölgeyi, 1821’de bağımsızlığını kazanan Meksika ile birlikte kaybetti. 1836’da Teksas, Meksika’dan bağımsızlığını ilan etti, silahlı mücadeleyle bunu korudu ve 10 yıl sonra ABD’ye katılarak 28. eyalet oldu. Tüm bunlar, 1846-1848 yılları arasında Meksika-Amerika Savaşı’na yol açtı ve savaşı Meksika kaybetti.
Barış antlaşmasının şartlarına göre Meksika, 1,3 milyon kilometrekarelik toprağını ABD’ye devretti ve Teksas’ın kaybını resmen kabul etti. Meksika’nın yüzölçümü yaklaşık yüzde 40 azaldı. Şu anda bu eski Meksika toprakları üzerinde Kaliforniya, New Mexico, Arizona, Nevada, Utah, Colorado ve Wyoming’in bir kısmı bulunuyor. ABD, bu topraklar için 15 milyon dolar tazminat ödedi ve İspanyollar’la yapılan anlaşmada olduğu gibi, Meksika hükümetine yönelik tüm tazminat taleplerini üstlendi; bu da ek 3,25 milyon dolar demekti.
1854’te Meksika, Güney Kaliforniya’yı ABD’ye sattı. Şu anda bu topraklar Arizona ve New Mexico eyaletlerinin bir parçası. Bu satışta, ABD’nin Meksika Büyükelçisi James Gadsden’in payı büyüktü. Gadsden, diplomatik görevinden önce Güney Carolina Demiryolu Şirketi’nin başkanı olarak çalışmış ve Atlantik Okyanusu’ndan Pasifik’e uzanan bir demiryolu hattı inşa edilmesi için lobi yapmıştı. Gadsden, Meksika Devlet Başkanı Santa Anna’yı 120 bin kilometrekarelik bir alanı 10 milyon dolara satmaya ikna etti.
Ancak bu anlaşma, Meksika halkı arasında hoşnutsuzluğa neden oldu ve ertesi yıl Santa Anna devrildi. Yeni demiryolu projesi ise sekteye uğradı. Önce sektör bir krize girdi, ardından ABD’de İç Savaş başladı. Sonuç olarak, Gadsden’in satın aldığı topraklarda ilk transkıtasal demiryolu rayları ancak 1878’de döşenebildi.
Rus Vadileri
Yüzyılın başlarında Rusya da Amerika’da toprak satın alıyordu. Modern Kaliforniya’nın bulunduğu bölgede Ruslar, Fort Ross kalesini inşa etti ve Kızılderililer’den mücevher, giysi, balta gibi sıradan ve ucuz eşyalarla ödeme yaptı. Ancak o dönemde Kaliforniya’da Amerikan yönetimi yoktu. Bu topraklar önce İspanya’nın kontrolündeydi, ardından bağımsız Meksika’nın bir parçası oldu ve 1848’de ABD tarafından satın alındı ama bu sefer Rus yerleşimi olmadan.
Fort Ross, yarı devlet kolonyal ticaret şirketi olan Rus-Amerikan Şirketi tarafından kuruldu. Şirketin sermayesi tamamen Rusya’ya aitti ve adındaki “Amerikan” ifadesi, faaliyet gösterdiği kıtaya atıfta bulunuyordu. Şirket, Alaska’daki Rus yerleşimlerini desteklemek için Kaliforniya’da tarım yapıyor, gemi inşa ediyor ve kürk ticareti yapıyordu. Ancak yıllar geçtikçe işler kötüye gitti. 1841’de Fort Ross ve diğer varlıklar, İsviçre kökenli Meksikalı girişimci John Sutter’a satıldı. Yedi yıl sonra Kaliforniya’da ilk altın bulundu ve “altına hücum” dönemi başladı.
Fort Ross, sadece 42 bin 857 rubleye satıldı. Bu parayla o dönemde Moskova’nın merkezinde güzel bir konak alınabiliyordu. Bir iddiaya göre Sutter, ödemeyi tam yapmadı: Üçte birini nakit olarak ödedi, bir kısmını buğdayla yüksek fiyattan ödedi ve bir kısmını da hiç ödemedi. Bir başka iddiaya göre ise “altına hücum” başladıktan sonra Rusya’ya olan tüm borçlar kapatıldı. 2014’te Devlet Duması üyesi Mihail Degtyarev, Rusya Dışişleri Bakanlığı’na anlaşma şartlarının yerine getirilmemesi nedeniyle satışı iptal etme ve Amerikan topraklarını Rusya’ya geri kazandırma önerisinde bulundu.
Rus Kuzeyi
Alaska’yı, ünlü bir şarkıda iddia edildiği gibi Katerina değil, 1867’de II. Aleksandr sattı. Bunun birkaç nedeni vardı. İlk olarak, Rusya ekonomik bir krizle karşı karşıyaydı. Rothschildler’den alınan kredinin faizini ödemek için paraya ihtiyaç vardı. İkinci olarak, çar, denizaşırı toprakların yeterince korunmadığını ve bu nedenle kolayca ele geçirilebileceğini düşünüyordu. O dönemde Alaska’da altın bulunmuştu ve bölge maceraperestlerle doluydu. Rus yetkililerin onları kontrol etme imkanı yoktu.
Toprak, o dönemde dostane ilişkiler içinde olan ABD’ye 7,2 milyon dolara satıldı. Bu miktar, Rothschildler’den alınan kredinin yüzde 10’undan azdı ve hektar başına 5 sentten daha ucuzdu. Bu uygunsuz fiyata rağmen ABD, satın alma konusunda pek istekli değildi. Ruslar, Amerikalı politikacıları ikna etmek ve hatta rüşvet vermek zorunda kaldı. Rus Büyükelçisi Eduard Stoeckl, rüşvet için 144 bin dolar harcadı ve buna rağmen Alaska’nın satın alınması kararı ABD Senatosu’nda sadece bir oy farkla kabul edildi. Anlaşmaya karşı çıkanlar, yeni toprakları “Seward’ın buzdolabı” (Grönland’ı satın almak isteyen Dışişleri Bakanı Seward’ın adıyla) olarak adlandırdı ve hükümeti boşa para harcamakla suçladı. Ancak “altına hücum”, ABD’nin tüm masraflarını fazlasıyla karşıladı.
Alaska için ödenen paranın Rusya’ya hiç ulaşmadığına dair bir efsane var. Söylentiye göre para İngiltere’ye transfer edildi, altın külçeleri satın alındı ve “Orkney” adlı gemiyle St. Petersburg’a gönderildi. Fakat gemi yolda battı ve yükü sigortalayan şirket sadece kısmi tazminat ödeyerek iflas etti. Gerçekte ise Devlet Arşivi belgeleri, Amerikan parasıyla Kursk-Kiev, Ryazan-Kozlov ve Moskova-Ryazan demiryolları için ekipman satın alındığını gösteriyor.
Filipin Ormanları
1896’da Filipinler halkı, İspanyol yönetimine karşı ayaklandı. Bağımsızlık mücadelesinde bir müttefik arıyorlardı ve bu müttefik ABD olabilirdi. Amerikalılar destek sözü verdi ve iki yıl sonra İspanya’ya savaş ilan etti. Savaş, Aralık 1898’de Paris Barış Antlaşması’nın imzalanmasıyla hızlıca sona erdi. Antlaşmaya göre ABD, Porto Riko ve Guam adalarını (ABD’ye dahil olmayan ancak yönetimi altında olan bölgeler) aldı. Ayrıca Küba ve Filipinler üzerinde kontrol sahibi oldu.
Fakat Filipinler ile ilgili durum pek de hoş değildi. Savaşın bitmesine birkaç ay kala Filipinler bağımsızlığını ilan etti, ancak ABD bunu tanımadı. Bunun yerine Amerikalılar, Paris Antlaşması’na bu adaları İspanya’dan 20 milyon dolara satın aldıklarını yazdı. Adalılar, bağımsızlık yerine yeni bir sahip buldukları için öfkelendi. Filipinler Devlet Başkanı Emilio Aguinaldo, yeni bir savaştan açıkça bahsetti ve kısa süre sonra savaş başladı.
Çatışmaların fitilini, 4 Şubat 1899 gecesi bir Filipinlinin ölümü ateşledi. Muhtemelen, İngilizce bilmediği için bir ABD askeri üssüne yanlışlıkla girdi ve nöbetçi tarafından vuruldu. Amerikan ordusu, Filipinli milisleri hızla yenilgiye uğrattı, ancak ülkede gerilla savaşı başladı. Resmi olarak savaş, 1902’de esir alınan Aguinaldo’nun Amerikan yönetimini tanımasıyla sona erdi, ancak gerilla saldırıları 10 yıl daha devam etti. Savaş, ABD’ye 600 milyon dolara mal oldu, yani İspanya’ya ödenen miktarın 30 katı. Filipinliler ise 1935’te ABD’den özerklik, 1946’da ise tam bağımsızlık kazanarak mücadelelerini sonlandırdı.
Elon Musk’tan X-TikTok karşılaştırması: ‘Mütekabiliyet olmalı’
Türkiye’nin ekonomik durumu Suriye’nin yeniden inşasını kaldırabilir mi?
Rusya kamuoyu, Trump’ın ‘savaşı bitirme’ vaadine karşı şüpheli
Steve Bannon: Ukrayna’nın Trump’ın Vietnam’ı olma riski var
Trump ilk 100 günde Çin’i ziyaret edecek mi?
Çok Okunanlar
-
AMERİKA2 hafta önce
Kaliforniya yangınları: San Francisco büyüklüğünde bir alan yok oldu
-
AMERİKA1 hafta önce
Kaliforniya’daki yangınların yol açtığı zarar 150 milyar dolara ulaştı
-
GÖRÜŞ2 hafta önce
Bölgede değişen dinamikler ve PKK sorunu
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
CIA ve MI6, IŞİD’i nasıl yarattı?
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Kara para, kara bayraklar
-
DİPLOMASİ2 hafta önce
Trump, Sachs’ın Netanyahu’ya küfür ettiği videoyu paylaştı
-
DÜNYA BASINI1 hafta önce
OnlyFans feminizm kılığına bürünmüş sömürüdür
-
DÜNYA BASINI2 hafta önce
Rus basınından değerlendirme: Trump’ın Grönland’a neden ihtiyacı var?