Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasıl Bodnar, Türkiye’nin boğazları savaş gemilerine kapatma kararının Ukrayna’nın savunmasında kritik rol oynadığını ve Rusya’nın Karadeniz’deki ilerleyişini engellediğini açıkladı.
Ukrayna’nın Türkiye Büyükelçisi Vasıl Bodnar, Ukrinform‘a verdiği özelmülakatta, Türkiye’nin İstanbul ve Çanakkale boğazlarını savaş gemilerine kapatmasının “Ukrayna’nın savunmasında kilit bir aşama” olduğunu belirterek, bu kararın Rusya’nın deniz üstünlüğünü kullanarak Odessa ve Mikolayiv’i ele geçirmesini engellediğini söyledi.
Ankara, Moskova ile Kiev arasındaki geniş çaplı savaşın başlamasının hemen ardından, Mart 2022’de Karadeniz’deki boğazları tüm savaş gemilerine kapatma kararı aldı. Bu karar, Montrö Sözleşmesi kapsamında uygulamaya konuldu.
Sözleşmenin 19. Maddesi, askeri gemilerin sınıf ve tonajlarına göre boğazlardan geçişini düzenliyor. Savaş durumunda Türkiye’ye tanınan ek yetkiler çerçevesinde Ankara, bölgesel güvenliğe veya kendi güvenliğine yönelik tehdit algıladığında boğazların kullanımını kısıtlayabiliyor.
Büyükelçi, “Ukrayna’nın savunmasındaki en önemli aşamalardan biri, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının Türkiye tarafından kapatılmasıydı. Moskva’yı batırdık ve iki Rus kruvazörü daha Akdeniz’de bekliyordu. Ve Türkiye’nin boğazları kapatması, Rusya’nın Odessa, Mikolayiv ve Moskova’nın denizden operasyonlarla işgal etmeyi planladığı diğer bölgeleri ele geçirmek için denizdeki avantajını kullanmasını engelledi,” ifadelerini kullandı.
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu yılın ocak ayında yaptığı açıklamada, Ankara’nın sözleşme hükümlerine bağlılığının devam edeceğini ve bunun tartışmaya açık olmadığını kesin bir dille ifade etmişti.
Bodnar, çatışmaların başlamasının ardından Türkiye’nin önemli bir lojistik merkeze dönüştüğünün altını çizdi: Ukraynalı firmalar artık Türk toprakları üzerinden mal sevkiyatı yapabiliyor.
Büyükelçi ayrıca, Temmuz 2022’de imzalanan ve Ukrayna limanlarından tarım ürünleri ihracatına olanak sağlayan “tahıl koridoru anlaşmasında” Türkiye’nin üstlendiği arabulucu rolünün önemine dikkat çekti:
“Şubat 2022 başında Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Serbest Ticaret Anlaşmasının imzalandığı Kiev’e bir ziyaret gerçekleştirdi. Bugüne kadar anlaşma Türk tarafınca onaylandı ve parlamentomuz tarafından onaylanmasını bekliyoruz. Aynı zamanda Ukrayna’da bir Baykar fabrikası kurulması konusunda da anlaşmaya vardık. Bu proje devam ediyor ve Baykar’ın kendi katkısı olan 110 milyon dolara ek olarak Ukrayna’da 100 milyon dolarlık bir yatırım anlamına geliyor. Buna ek olarak, Rusya’nın saldırganlığına karşı Ukrayna’nın savunucularına yüzlerce zırhlı araç, İHA, mermi ve diğer yardımlar ile Türkiye’den yüzlerce insani yardım kamyonu aldık.”
Bodnar, “Savaştan önce, Ukrayna motorlarının tedariki Türk İHA endüstrisini kayda değer ölçüde geliştirmişti, bu nedenle Kızıl Elma, Anka 3 ve Akıncı modellerinin sunumlarında gurur duyacak bir şeyimiz var,” diye ekledi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Odessa’yı “Rus şehri” olarak nitelendirmişti. 2022 sonbaharında yaptığı açıklamada, bu kentin “hem bir anlaşmazlık konusu hem de mevcut çatışmaların çözümü için sembolik bir değer taşıyabileceğini” belirtmişti.
Ayrıca Putin, eylül ayında düzenlenen Okyanus-2024 komuta ve kurmay tatbikatı sırasında, Rusya’nın nükleer unsurlar dışındaki donanma gücünü artıracağını açıklamıştı. Putin, bu güçlendirmenin her türden birliğin geliştirilmesi, gemi personelinin, kara birliklerinin ve hava kuvvetlerinin “gerçek muharebe tecrübeleri göz önünde bulundurularak” eğitilmesi yoluyla gerçekleştirileceğini sözlerine eklemişti.
Norveçli üst düzey diplomata göre, ABD’nin Başkan Donald Trump yönetiminde çok taraflı dünya düzeninden çekilmesiyle birlikte Avrupa ve Çin’in küresel sorunlarla mücadelede daha yakın işbirliği yapması gerekecek.
Norveç Dışişleri Bakan Yardımcısı Andreas Kravik bu ayın başlarında South China Morning Post’a verdiği bir mülakatta, transatlantik belirsizliklerin ortasında Çin’in hem Oslo hem de Avrupa için stratejik öneminin altını çizerken, Avrupa’nın Pekin ya da Washington’a bağımlı olmaktan kaçınması gerektiğini vurguladı.
İnsan hakları ve Güney Çin Denizi gibi bazı konulardaki farklılıklara rağmen, ekonomik ortaklığın geliştirilmesi ve çok taraflılığın sürdürülmesi konusunda Çin ile işbirliği yapmanın Oslo’nun çıkarına olduğunu belirten Kravik, Pekin’i gücünü daha sorumlu bir şekilde kullanmaya ve Rusya’nın dizginlenmesine yardımcı olmaya çağırdı.
Bu ayın başlarında ilk Çin ziyaretini tamamlayan Kravik, “Bizim bakış açımıza göre, Çin’in büyüklüğü, gelişmişliği ve jeopolitik ayak izi göz önüne alındığında, Çin ile işbirliği yapmadan küresel nitelikteki herhangi bir sorunu ele almak imkansızdır” dedi.
Kravik’in Pekin ve Hong Kong gezisi, Trump’ın politikalarının transatlantik ilişkileri zorladığı ve Çin’in Avrupa’ya yönelik “cazibe atağını” hızlandırdığı bir döneme denk geldi.
Kravik, Trump’ın ABD’yi 2015 Paris iklim anlaşmasından ikinci kez çekme kararını yorumlarken şunları söyledi: “ABD ne yaparsa yapsın, çözümleri belirlemek için Çinli muhataplarımızla birlikte çalışmamız gerektiği konusunda kararlıyız ve bu bizim peşinde olduğumuz bir şey.”
Kravik Pekin’de aralarında Komünist Parti’nin diplomatik kolu olan Uluslararası Departman Başkanı Liu Jianchao ve Avrupa işlerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Hua Chunying’in de bulunduğu Çinli yetkililerle bir dizi görüşme gerçekleştirdi.
Kravik’e göre gezi “çok faydalı” geçti ve jeopolitik, çevre politikaları, “insan hakları, Ukrayna, Rusya ve güneşin altındaki hemen her şeyi” kapsayan görüşmeler “çok yapıcıydı”.
Çin’in resmi açıklamasına göre Liu, ABD’nin adını anmadan Pekin’in “belirsizlik ve istikrarsızlığın giderek arttığı” bir dünyada “çok taraflılığı ortaklaşa korumak” için Norveç ile ikili ve çok taraflı koordinasyonu güçlendireceği sözünü verdi.
Liu ayrıca, güven inşa etmeye ve “belirli farklılıkların ikili ilişkiyi tanımlamamasını” sağlamaya yardımcı olduğunu söylediği ikili değişimler ve diyalogdan da övgüyle söz etti.
Çin’le resmi olarak ilişki kuran ilk Avrupa ülkelerinden biri olan Norveç ile Çin ilişkileri, 15 yıl önce 2010 Nobel Barış Ödülü’nün Çinli muhalif Liu Xiaobo’ya verilmesiyle dibe vurmuş ve altı yıllık bir diplomatik dondurmayı tetiklemişti.
Norveç Başbakanı Jonas Gahr Støre geçen yıl ilişkilerin 70. yılını anmak üzere Pekin’i ziyaret ettiğinde, her iki taraf da ticari bağları güçlendirmeyi ve iklim değişikliği, biyoçeşitlilik, yeşil gemicilik ve döngüsel ekonomiye odaklanan bir yeşil geçiş diyaloğu başlatmayı taahhüt etti.
Kravik, Çin’in Avrupa Birliği ve ABD’den sonra Norveç’in en büyük üçüncü ticaret ortağı olmasıyla birlikte “çok yönlü” ilişkilerin ilerlemesine olumlu yaklaştı.
Yaklaşık 160 Norveç şirketi Çin anakarasında ve Hong Kong’da, özellikle yeşil gemicilik, su ve atık yönetimi ve geri dönüşüm, güneş ve rüzgar gülleri ve karbon yakalama alanlarında faaliyet gösteriyor.
Kravik, “Çin’in büyüklüğü, jeopolitik üzerindeki etkisi ve iklim krizi, yapay zeka, nükleer silahlar, biyolojik silahlar, sınır ötesi saldırganlık, salgın hastalıklar gibi mücadele etmemiz gereken tüm bu küresel zorlukların ele alınmasında etkili olduğu gerçeği göz önüne alındığında, Çin ile işbirliği yapmak zorundayız. Çin ile işbirliği yapmak istiyoruz” dedi.
The Washington Post‘a konulan eski Ukrayna Enerji Bakan Yardımcısı Aleksey Ryabçin, ABD Başkanı Trump’ın Ukrayna’daki nükleer santrallerin kontrolüne ilişkin önerisinin Kiev’de şaşkınlıkla karşılandığını söyledi. Ryabçin’e göre, nükleer enerji tesisleri, ABD ile Ukrayna arasındaki kaynak anlaşması kapsamında daha önce gündeme gelmemişti.
The Washington Post‘un haberine göre, nükleer enerji tesisleri ABD ile Ukrayna arasındaki kaynak anlaşması bağlamında daha önce hiç görüşülmemişti.
Bu nedenle, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna’daki nükleer santrallerin kontrolüne ilişkin teklifi Kiev’de pek çok kişiyi hazırlıksız yakaladı.
Gazeteye konuşan Ukrayna’nın eski Enerji Bakan Yardımcısı Aleksey Ryabçin, Zaporijya nükleer santralinin geleceğine ilişkin konunun müzakerelerde kilit öneme sahip olacağını belirtti.
Ryabçinı, bunun sadece Ukrayna için değil, Avrupa Birliği için de önemli olduğunu vurguladı.
Ryabçin, Ukrayna’nın geçmişte Avrupa Birliği’ne büyük miktarda elektrik enerjisi sattığını da sözlerine ekledi.
Dİğer yandan gazete, ABD’nin Zaporijya nükleer santrali üzerindeki kontrolünün teoride Ukrayna’ya fayda sağlayabileceğini, zira bunun ülkedeki bazı enerji sorunlarını hafifletebileceğini belirtiyor.
The New York Times, 20 Mart’ta Ukraynalı nükleer enerji uzmanlarının, Trump’ın Zaporijya nükleer santralinin kontrolünü geçici olarak ABD’ye devretme planına şüpheyle yaklaştığını yazmıştı.
Uzmanlar, Ukrayna yasalarına göre santrallerin özelleştirilemeyeceğini iddia etmişlerdi.
19 Mart’ta Trump ile Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy arasında bir telefon görüşmesi gerçekleşti.
İki lider, elektrik tedariki ve nükleer santrallerle ilgili konuları ele aldı. Ukrayna Devlet Başkanı, ABD’den ilave hava savunma sistemleri talep etti.
Trump, ABD’nin Ukrayna’daki nükleer santrallere sahip olması durumunda, altyapıyı daha iyi koruyabileceğini belirtti.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yıllık raporuna göre, 2024 yılında dünya genelindeki devlet ve şirket tahvillerinden kaynaklanan toplam borç 100 trilyon doları aştı. Raporda, 2025 yılında borçlanma ve ödenmemiş borç miktarının artmaya devam edeceği öngörülüyor. OECD ülkelerinde devlet tahvili ihracının 17 trilyon dolara ulaşması ve toplam devlet borcunun 59 trilyon dolara yükselmesi bekleniyor.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yıllık raporuna göre, dünya genelindeki devlet ve şirket tahvillerinin toplam değeri 2024 yılında 100 trilyon doları aştı.
Geçtiğimiz yıl, devletler ve şirketler borç piyasalarından yaklaşık 25 trilyon dolar borçlandı. Bu rakam, pandemi öncesi döneme kıyasla 10 trilyon dolar, 2007 yılındaki borçlanma hacmine kıyasla ise üç kat daha fazla.
OECD’nin 38 üye ülkesindeki borçlanmanın yüzde 85’inden fazlası, en büyük beş borçlu ülke olan ABD, Japonya, Fransa, İtalya ve İngiltere tarafından gerçekleştirildi.
Toplam borcun üçte ikisinden fazlası ise yalnızca ABD’ye ait.
Raporda yer alan tahminler, 2025 yılında hem borçlanma miktarının hem de ödenmemiş borçların artmaya devam edeceğini gösteriyor.
OECD ülkelerinde devlet tahvili ihracının rekor bir seviye olan 17 trilyon dolara ulaşması, bu ülkelerin toplam devlet borcunun ise yaklaşık 59 trilyon dolara yükselmesi bekleniyor.
Raporda, pandemi döneminde alınan borçların önemli bir kısmının önümüzdeki iki yıl içinde daha yüksek faiz oranlarıyla yeniden finanse edilmesi gerekeceği ve bununla ilgili endişeler olduğu belirtiliyor.
Uluslararası Para Fonu (IMF), Ekim 2024’te küresel devlet borcunun 100 trilyon doları aşacağını öngörmüştü.
2030 yılına kadar küresel devlet borcunun GSYİH’nin yüzde 100’üne ulaşması bekleniyor.
Özellikle Brezilya, Fransa, İtalya, Güney Afrika, İngiltere ve ABD’de borçluluk oranının artacağı tahmin ediliyor.