Bizi Takip Edin

ASYA

Celladına aşık olmak: Japon Liberal Demokrat Parti

Yayınlanma

Hiroşima, nükleer savaş korkularının arttığı bir dönemde atom bombasının atılmasının 79. yıl dönümünü andı. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) acımasızca attığı “Little Boy” adlı nükleer başlığa sahip bomba ile 6 Ağustos 1945’te yaklaşık 150.000 kişi öldü.

Japonya ve tüm dünya için bir felaket günü olarak anılan bu acı günde, Japonya Başbakanı Fumio Kishida ise katilin adını anmaktan geri durdu. Kishida, konuşmasında Rusya’dan gelen nükleer tehditlerin, nükleer silahsızlanma konusunda “giderek daha da ciddi” bir ortam yarattığını söyledi.

Liberal Demokrat Partili (LDP) Kishida bir başka açıklamasında ise, nükleer silahsızlanma ve yayılmanın önlenmesine olan bağlılığını belirtirken, aynı zamanda Çin, Kuzey Kore ve Rusya’nın artan nükleer kapasitelerine yönelik endişeleri yatıştırmak ve bu kapasiteleri engellemek için ABD’nin nükleer şemsiye olarak bilinen genişletilmiş caydırıcılığına güvendiğini dile getirmişti.

Peki “katil” neden korunuyor?

LDP, Amerika’nın savaş sonrası Japonya işgalinin ardından ortaya çıkmış bir parti. Sol kanat partiler 1955’te tek bir Japonya Sosyalist Partisi’nde birleştikten sonra, Japon muhafazakârlar, Amerika CIA’sının da desteğiyle, iki ana muhafazakâr partisi olan Liberal Parti ve Japonya Demokratik Partisi’ni birleştirmeye karar verdiler. Yeni LDP üstünlüğü ele geçirdi ve Japonya’nın ekonomik büyüme mucizesine nezaret etti. Ayrıca, parti etkisinin güçlü olduğu kırsal bölgelere elverişli bir seçim sisteminden de faydalandı. Partinin büyük çadırı içindeki fraksiyonlar, rejim değişikliğinin içeriden gelmesiyle rekabet girdi. “1955 sistemi” olarak bilinen bu LDP hakimiyeti, 1993’te bir grup LDP’li güçlü isimlerin partiden ayrılıp muhalefet partileriyle alternatif bir koalisyon hükümeti kurmasıyla sona erdi. Bu asi koalisyon ertesi yıl dağıldı, ancak bu dağılmadan önce Japonya Demokratik Partisi’nin (DPJ) 2009’da LDP’ye karşı kazandığı zaferin gerçek anlamda parti içi rekabetin başlayacağı bir dönemin habercisi olduğu görülen ortaya çıkışına zemin hazırlayan bir seçim reformu geçirildi.

Yukarıda bahsedilen “1955 Sistemi”nin ana ismi olarak bilinen isim ise II. Dünya Savaşı’ndan sonra A Sınıfı savaş suçluları listesine giren ancak ABD hükümetinin onu suçlamayıp ve hatta yargılamayıp Japonya’yı Amerikan yanlısı bir yöne götürecek en iyi adam olarak seçtikleri Kishi Nobusuke idi. Kishi ailesi artık ABD desteği ile Japonya siyasetine yön veren bir isim olacaktı. Gelecek yıllarda Japonya siyasetine damga vuran Shinzo Abe ise öz dedesi olan Kishi’nin izinden giderek ABD ile güçlü bağlarını sürdürmüştü. Fakat, gelenekçi yapıdan kopamayan Japonya’da Abe, Anayasa’nın 9. Maddesinde belirtilen, “Adalet ve düzene dayalı bir uluslararası barışı samimiyetle arzulayan Japon halkı, ulusun egemen bir hakkı olarak savaştan ve uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için güç kullanma tehdidinden veya kullanımından daimî şekilde feragat etmektedir. Bu itibarla, hiçbir kara, deniz ve hava kuvveti veya herhangi diğer bir silahlı güç muhafaza edilemez. Devlete savaş hakkı tanınmaz” satırlarını değiştirmek isterken uğradığı suikasta sonucu yaşamını yitirdi.

1 Temmuz 1957 Nobusuke Kishi, iki torunu Hironobu Abe (Kızılderili kostümüyle) ve Shinzo Abe (kucağında)

Japonya’da ABD güdümlü siyaset pasifist savunma stratejisini değiştirmek ve anayasal destek ile saldırgan bir politika meşrulaştırılmak istenmişti. Tüm bu girişimlerin engellenmesi ardından gözler “Japon Derin Devlet” yapısının ABD güdümü aleyhine hareket ettiğinin bir işareti olarak yorumlanmıştı.

Shinzo Abe, Hint-Pasifik kavramının en güçlü savunucularından biriydi. Daha 2007’de Hindistan Parlamentosu’na yaptığı bir konuşmada “Hint Pasifik” önemini vurgularken coğrafyanın gelecekteki jeopolitik çıkışından bahsederek ABD, Avustralya ve Hindistan ile daha yakın dörtlü işbirliği için çaba sarf etmişti. Ağustos 2016’da Başbakan Abe, Kenya’daki TICAD VI’daki açılış konuşmasında “Özgür ve Açık Hint-Pasifik” konseptini ilk kez dünya kamuoyuna deklare etmişti. Bu plan bölgede tamamen ABD ideallerinin çıkarına bir jeo-stratejik plan programı olarak yorumlanmıştır. Bu yorumu gerçekçi kılacak gelişme ise 2021 yılında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken tarafından açıklanacak “Özgür ve Açık Hint Pasifik Stratejisi” ile teyit edilmiştir. ABD, bu deklarasyonunda, “Özgür ve Açık bir Hint-Pasifik, bölge içinde ve dışında daha güçlü bağlantılar anlamına gelir; bu da ortak sorunlarımızı çözmek için bölgesel bir topluluk olarak birlikte çalışmamızı sağlar” ifadeleri ile bölgedeki ortak soruna işaret ediyordu.

Şüphesiz ABD’nin “ortak sorun” olarak adlandırdığı ve Japonya’nın bayrak taşıyıcısı olduğu bu ittifakın karşısındaki güç Çin Halk Cumhuriyeti olarak biliniyor. Yalnızca bölgede değil küresel anlamda güçlenen Çin, ABD hegemonyasını sarsacak bir güç olarak görülmekte. İşte bu noktada ABD bölgede kendi güdümünde olan hükümetler ile ortak politikalar izleyerek “Çin’i çevreleme” stratejisini devreye sokmaya çalışıyor.

Bugün, Fumio Kishida’nın katilin adını saklaması aslında partisinin bir geleneğini ve politikasını sürdürme stratejisidir. ABD’nin bölge devletleri üzerindeki derin işlevi atom bombasından daha korkutucu bir etkiyi bizlere göstermektedir.

ASYA

Sultan İbrahim, Malezya Kralı olarak ilk kez Çin’i ziyaret ediyor

Yayınlanma

Malezya’nın kralı, ülkesinin monarkının on yıl içindeki ilk ziyareti ve temmuz ayında taç giymeden sonraki ilk yurt dışı devlet ziyareti olan dört günlük Çin gezisi için Pekin’e geldi. İki ülke, diplomatik ilişkilerinin ellinci yıl dönümünü kutluyor.

Uzmanlara göre, görüşmelerin yüksek hızlı tren konusundaki işbirliğinden bu yılın başlarında imzalanan bir dizi anlaşmanın uygulanmasına kadar uzanması olması bekleniyor. Ancak projeler konusunda henüz ayrıntı verilmedi.

Sultan İbrahim İskandar’ın ziyareti Malezya ile Çin arasındaki diplomatik ilişkilerin 50. yıldönümüne işaret ediyor. Bir önceki hükümdar, merhum Sultan Abdul Halim, 2014 yılında 40. yıl dönümünde ziyaret etmişti.

Çin Dışişleri Bakanlığı çarşamba günü yaptığı açıklamada, Devlet Başkanı Xi Jinping’in Sultan İbrahim için bir karşılama töreni ve ziyafet düzenleyeceğini, ardından iki devlet başkanı arasında görüşmelerin yanı sıra Başbakan Li Qiang ile bir araya geleceğini söyledi.

Bakanlık sözcüsü Lin Jian, “Çin, geleneksel dostluğu ileriye taşımak, kalkınma stratejilerinin sinerjisini derinleştirmek ve bu ziyaret aracılığıyla karşılıklı yarar sağlayan işbirliğini genişletmek için Malezya ile çalışmaya hazırdır” dedi.

Li, haziran ayında Malezya’yı ziyaret etmiş ve Malezya Başbakanı Anwar İbrahim ile birlikte, Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla daha fazla fırsatın takip edilmesini de içeren, iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ortaklığın derinleştirilmesine ilişkin ortak bir bildiri imzalamıştı.

İkili bağları pekiştirme hedefi

Kuala Lumpur merkezli bir düşünce kuruluşu olan Centre for New Inclusive Asia’nın başkanı Koh King Kee’ye göre Sultan İbrahim’in ziyareti, Li’nin ziyareti için “karşılıklı bir jest”.

Nikkei Asia’ya konuşan Koh, görüşmelerin turizm, durian ticareti, yeşil teknoloji işbirliği ve sınır ötesi suçlarla mücadele konularında haziran ayında imzalanan mutabakat zabıtlarının (MOU) uygulanmasını kapsayacağını söyledi.

Ancak Koh, hükümdarın başlıca törensel rolü göz önüne alındığında, ziyareti sırasında önemli proje veya girişimlerin duyurulmasının pek olası olmadığını söyledi.

Koh, “Sultan İbrahim yürütme yetkisi olmayan anayasal bir hükümdar, ancak Majesteleri tüm etnik kökenlerden Malezyalılar tarafından büyük saygı görüyor” dedi ve ekledi: “Çin’e yapacağı devlet ziyareti iki ülke arasındaki güçlü ikili bağları daha da pekiştirecektir.”

Sultan İbrahim ve ailesi, Singapur’un hemen karşısındaki güney Malezya eyaleti Johor’un yöneticileri. Sultan İbrahim’in diğer varlıklarının yanı sıra, Çinli yatırımcılar tarafından Johor kıyılarında yürütülen 100 milyar dolarlık bir kalkınma projesi olan Forest City’de de hissesi bulunuyor.

Koh, “Aynı zamanda Johor sultanı olan kral, Çinli şirketleri Kuala Lumpur ve Singapur arasındaki yüksek hızlı tren projesine katılmaya davet edebilir – hattın önemli bir kısmı Johor’dan geçiyor” dedi.

Sultan İbrahim’in ayrıca ocak ayında açıklanan ve iki ülke arasındaki ticari bağları güçlendirmeyi ve bağlanabilirliği artırmayı amaçlayan Johor-Singapur Özel Ekonomik Bölgesi’ne ilişkin planları da paylaşması muhtemel.

Koh, “Bunların her ikisi de Malezya’nın ekonomik büyümesini destekleyebilecek çok ihtiyaç duyulan projelerdir” dedi.

BRICS üyeliğine destek

Temmuz ayında Pekin, Kuala Lumpur’un Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan ve İran, Mısır, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de içine alan BRICS’e katılma başvurusuna destek verdi.

Malezya, aralarında ABD’nin anlaşma müttefiki Tayland’ın da bulunduğu gelişmekte olan piyasalar bloğuna katılmak istediğini ifade eden 30 ülke arasında yer alıyor. Çin dışişleri bakanlığı “benzer düşünen ortakların” hoş karşılandığını söyledi.

Güneydoğu Asya Uluslar Birliği’nin (ASEAN) çoğu üyesi, süper güçler arasında ve tartışmalı Güney Çin Denizi’ndeki komşular arasında gerilim artarken Çin ve ABD arasında hassas bir denge kurmaya çalıştı.

Koh, Sultan İbrahim’in ziyaretinin “Malezyalı bir liderin sıradan bir devlet ziyareti olmayacağını” söyledi ve Johor kraliyet ailesinin Çin ile uzun süreli ilişkisine dikkat çekti. Örneğin, Sultan İbrahim’in büyük büyük dedesi Sultan Abu Bakar, 1892 yılında Çin’in Qing hanedanı imparatoru tarafından prestijli Çift Ejderha İmparatorluk Nişanı ile ödüllendirilmişti.

Ziyaret programı

Malezya Dışişleri Bakanlığı’ndan çarşamba günü yapılan açıklamaya göre Sultan İbrahim’e Malezya Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri, Ulaştırma, İskan ve Yerel Yönetim Bakanlarının yanı sıra Ulusal Saray ve diğer bakanlık ve kurumlardan üst düzey yetkililer eşlik edecek.

Malezya’nın resmi haber ajansı Bernama’ya göre Sultan İbrahim ayrıca Pekin Comac Uçak Teknolojisi Araştırma Merkezi’ni ziyaret edecek ve Pekin Yabancı Çalışmalar Üniversitesi’nde Malay çalışmaları kürsüsü için onuruna düzenlenecek isim verme törenine katılacak.

Koh, gezinin Malezya’daki etnik Çin toplumu için sembolik bir öneme sahip olmasını beklediğini söyledi.

“Malezya çok ırklı ve çok kültürlü bir toplum… Çin’e yapacağı ziyaret ülkesindeki ırksal uyumu olumlu yönde etkileyecek ve bunun karşılığında Malezya’daki topluluklar arasında Enver’in birlik hükümetine olan desteği güçlendirecektir.”

Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkede İslam dininin resmi lideri olan Kral, aynı zamanda önemli siyasi atamaları da denetliyor ve son yıllarda dış politikada giderek daha önemli bir rol oynuyor.

Okumaya Devam Et

ASYA

Japonya’nın Ishiba’sının Asya NATO’su önerisi ABD’de ‘fantezi’ olarak görüldü

Yayınlanma

Başbakanlık için yarışan eski Japonya Savunma Bakanı Shigeru Ishiba’nın Asya’da önerdiği NATO tarzı kolektif güvenlik düzenlemesi ABD’de soğuk karşılandı.

Biden yönetimindeki bir Hint-Pasifik yetkilisi Nikkei Asia’ya yaptığı açıklamada, “Bölgede aradığımız şey Asyalı bir NATO değil” dedi.

ABD Başkanı Joe Biden, ittifakları ve ortaklıkları güçlendirmeyi önceliklendirdi ve bunu stratejisinin bir ayağı haline getirmişti. Yönetiminin görüşlerini paylaşmak için isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir yetkili, odak noktasının Asya-Pasifik’te “blok tarzı bir ittifak” yaratmak yerine “giderek artan sayıda alanda bağlantılar ve işbirliği alışkanlıkları oluşturmak” olduğunu söyledi.

Japonya’nın iktidardaki Liberal Demokrat Parti’si, 27 Eylül’de yapılacak seçimle ülkenin yeni başbakanını seçecek. Ishiba, Rusya’nın iki yıl önce Ukrayna ile savaşa girmesi ile caydırıcılığın başarısızlığa uğramasının ardından Japonya’nın Asya’da kolektif güvenliği araştırması gerektiğini söyledi.

Nikkei/TV Tokyo’da yakın zamanda yapılan bir ankette LDP başkanlığı için kamuoyunun ilk tercihi %26 ile Ishiba oldu. Ishiba, Japonya’nın Öz Savunma Kuvvetleri’ni bu tür görevler için yurtdışına göndermesi halinde anayasasını gözden geçirmek zorunda kalacağını kabul etti.

Bölgedeki çeşitli güvenlik çerçevelerini “birleştirmek” fikrinde olduğunu belirten yetkili, ABD-Japonya güvenlik ittifakı, ABD-Güney Kore güvenlik ittifakı, Avustralya, Yeni Zelanda ve ABD arasındaki ANZUS güvenlik anlaşmasının ele alınması gerektiğini belirterek, “En hızlı yol, JANZUS adını verdiğimiz ANZUS’a Japonya’yı eklemek olurdu,” dedi.

LDP Genel Sekreteri ve aynı zamanda aday olan Toshimitsu Motegi, Ishiba’nın önerisini gerçekçi olmayan bir öneri olarak eleştirdi.

Motegi, “NATO’nun özü, ortak bir yabancı düşmanın silahlı saldırısından üye devletleri kolektif olarak korumaktır. Avrupa’nın aksine Asya, çeşitli kültürlere ve siyasi sistemlere sahip ülkelerden oluşuyor. Her ülkenin Çin ile farklı ilişkileri var” dedi.

ABD’de bulunan Hint-Pasifik güvenlik gözlemcileri, Asya bölgesinin karmaşıklığına işaret ederek, Ishiba’nın önerisinin uygulanamaz olduğu konusunda hemfikir oldular.

George W. Bush yönetiminde Ulusal Güvenlik Konseyi Asya İşleri Kıdemli Direktörü olan Michael Green, “Asya NATO’sunun şimdilik bir hayal olduğunu” söyledi. Ancak ABD-Japonya-Avustralya üçlü güvenlik düzenlemesi fikrinin ihtimal olsa da düşük olduğunun altını çizdi.

Green’in CEO olarak görev yaptığı Sidney Üniversitesi ABD Çalışmaları Merkezi tarafından bu nisan ayında yayınlanan ulusal güvenlik uzmanları anketine göre, Avustralya’daki katılımcıların %55’i, Japonya’daki katılımcıların %71’i ve ABD’deki katılımcıların %59’u üçlü bir güvenlik anlaşmasını destekliyor.

Düşünce kuruluşu Stimson Center’ın kıdemli üyesi Kelly Grieco, “Asya NATO’su” arayışının sadece gerçekçi olmadığını, aynı zamanda stratejik olarak da akıllıca olmadığını söyledi.

Uzman Kelly Grieco, “Özellikle Güney Asya ve Güneydoğu Asya’daki ülkelerin çoğu, ABD-Çin rekabetinde taraf tutmak istemiyor. Daha da önemlisi, seçim yapmak zorunda değiller ” ifadelerine yer verdi. Grieco, genellikle kara sınırlarını paylaşan Avrupa ülkelerinin “ortak bir tehdit değerlendirmesi yapma eğiliminde olduğunu ve kendi ulusal güvenliklerini komşularının kaderiyle yakından bağlantılı olarak gördüklerini” vurguladı. Asya için durum böyle değil ve bir Asya NATO’su yaratma girişiminin “neredeyse kesinlikle ters tepeceğini” söyledi.

Grieco, “Hindistan, Endonezya ve Vietnam da dahil olmak üzere Hint-Pasifik’teki birçok ülkenin ittifak alerjisi var. Bu tür hamleler, Çin’in bölgedeki artan gücü ve etkisine karşı denge sağlaması gereken ülkeleri (ABD veya Japonya) yabancılaştıracaktır” diye konuştu.

Öte yandan muhafazakâr düşünce kuruluşu Hudson Enstitüsü’nün Japonya direktörü Kenneth Weinstein, “Asya NATO’su, Asya’da mevcut olmayan stratejik bir uyumu varsayar” sözlerine yer verdi.

Weinstein, ABD, Avustralya ve Japonya’nın aynı çizgide olduğunu ve Filipinler’in Washington’a çok daha yakınlaştığını, ancak Çin’in “ciddi kolektif öz savunma için gereken birliği baltalayacak kadar çok baskı noktası olduğunu” söyledi.

Dış İlişkiler Konseyi Kıdemli Üyesi Sheila Smith, Japon Öz Savunma Kuvvetleri’nin, Japonya’nın savunmasını sağlarken kolektif güvenliğe de katkıda bulunup bulunamayacağını sorguladı.

Smith, şu aşamada daha gerçekçi bir yolun kara, deniz, hava, uzay ve siber gibi birden fazla alanda kolektif müttefik operasyonlarını entegre etmek olacağını söyleyerek, “Müttefikler arasında ağ kurmak, doğru yetenek karışımını sağlamaya yönelik atılacak en iyi ilk adım olabilir ve daha sonra, eğer bunu yapacak siyasi irade varsa, bu yeteneklerin toplu olarak kullanılmasına ilişkin bir niyet beyanının yapılıp yapılmayacağını değerlendirmek gerekir” diye konuştu.

Pazartesi günü Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nde düzenlenen bir seminerde, Stanford Üniversitesi Walter H. Shorenstein Asya-Pasifik Araştırma Merkezi’nden araştırmacı Xinru Ma, ABD-Çin rekabetinin, Soğuk Savaş dönemindeki ABD-Sovyetler Birliği rekabetinden çok, 1980’lerdeki ABD-Japonya ekonomik rekabetine benzediğini savundu ve şunları ekledi:

“ABD, Çin’i Soğuk Savaş benzeri bir rakip olarak çerçeveleyerek, özellikle küresel ölçekte askeri ve ideolojik rekabete fazla odaklanma ve rekabetin gerçek doğasını gözden kaçırma riskiyle karşı karşıya kalıyor.

Japonya’nın güvenlik geleceği: ‘Asya NATO’su’ önerisi ve SOFA revizyonu

Okumaya Devam Et

ASYA

10 yaşındaki Japon çocuğun bir Çinli tarafından öldürülmesi iki ülke ilişkilerini daha da gerdi

Yayınlanma

Shenzhen’de 10 yaşındaki bir Japon çocuğun Çinli biri tarafından bıçaklanarak öldürülmesi zaten gergin olan ikili ilişkileri daha da gerdi.

Japonya’nın Guangzhou Başkonsolosu Yoshiko Kijima, perşembe sabahı çocuğun yerel bir hastanede acil olarak tedavi edilmesine rağmen gün doğumundan önce öldüğünü doğruladı. Kijima, çocuğun önceki sabah annesiyle birlikte bir Japon okuluna yürürken karnından bıçaklandığını söyledi.

Shenzhen Güvenlik Bürosunun bir şubesine göre, gözaltına alınan şüpheli 44 yaşında Zhong soyadlı bir erkek. Çin tarafı daha fazla ayrıntı vermezken, Shenzhen’in dış ilişkiler ofisi başkanı Japon hükümetinin olayın özüne inme ve tekrarını önlemek için uygulanabilir adımlar atma taleplerini “kabul etti”. Ancak buna benzer bir olay daha önce de yaşanmıştı. Haziran ayında 50 yaşlarında Çinli bir adam doğudaki sanayi kenti Suzhou’da bir Japon okuluna gitmek üzere otobüs bekleyen bir öğrenci ve annesini yaralamış, kendisini durdurmaya çalışan Çinli bir kadını da öldürmüştü.

Japonya Başbakanı Fumio Kishida perşembe günü öğleden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada “bazı insanların bu olayın Japonya-Çin ilişkileri üzerindeki etkisine dikkat çektiğinin farkında olduğunu” söyledi. Bu etkiyi önceden değerlendirmeyi reddetti ancak Çin hükümetinden “aşağılık suç” hakkında acil bir açıklama talep ettiğini söyledi.

Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında Çin’i işgali sırasında uyguladığı vahşet, savaş ve insanlık suçları hala Çin halkının hafızasında.

Ancak bu olayın tarihsel ilişkilerle alakalı olup olmadığı bilinmiyor.

Japon iş dünyası tedirgin

Çocuğun ölümü Japonya’nın iş dünyasında ve siyasi liderliğinde şok dalgalarına yol açtı.

Toyota Motor ve Honda Motor da dahil olmak üzere pek çok Japon şirketinin Çin’de yatırımları ve üretimleri bulunuyor. Japonya Otomobil Üreticileri Birliği Başkanı ve kamyon üreticisi Isuzu Motor’un CEO’su Masanori Katayama perşembe günü yaptığı açıklamada, Japon hükümetinin yurtdışındaki Japon sakinlerinin güvenliğini güçlendirmek için “her zamankinden daha fazlasını” yapacağını umduğunu söyledi. Otomobil üreticilerinin de bu sorumluluğu hissettiğini ve “gurbetçilerin ve ailelerinin güvenliğinin en önemli konu olduğunu” kabul ettiklerini söyledi.

Kishida’nın yerine başbakan olmak için yarışan Dışişleri Bakanı Yoko Kamikawa Tokyo’nun olayı “son derece ciddiye aldığını” söyledi. İkili ilişkileri nasıl etkileyebileceği sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Çin’e güvenlik önlemleri almasını şiddetle önerdik. Bunun gerçekleşmesi için elimizden geleni yapacağız.”

Diğer bir kabine üyesi ve en üst düzey görev için rakibi olan Baş Kabine Sekreteri Yoshimasa Hayashi ise “Gerekli şeyleri talep edeceğiz ve Çin’de yaşayan Japonların güvenliğini sağlamak için Çinli yetkililerle birlikte çalışacağız” dedi.

Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, çarşamba günkü olağan brifinginde saldırıyı kabul ederek “Çin tarafının ilgili birimleri davayı yasalara uygun olarak ele alacaktır” dedi.

İkili gerginlikler

Diğer yandan Japonya Savunma Bakanlığı çarşamba günü Çin’in ilk uçak gemisi olan Liaoning ve iki destroyerinin Japonya’nın Okinawa vilayetine bağlı Yonaguni ve Iriomote adaları arasındaki bitişik bölgeden geçtiğini doğruladı. Bu, geçen ayın sonunda Japonya’nın batısındaki Nagasaki Vilayeti yakınlarında bir Çin askeri istihbarat toplama uçağı tarafından gerçekleştirilen ilk hava sahası ihlalini takip etti.

Bir diğer sürtüşme kaynağı ise 2011’deki deprem ve tsunaminin ardından erimeye başlayan Japonya’nın Fukushima Daiichi nükleer santralinden arıtılmış atık suyun salınması konusundaki anlaşmazlık. Pekin bu suyu “nükleer kirlilik” olarak nitelendirerek tepki gösteriyor.

Bu yüzden Çin bir yılı aşkın bir süredir Japon deniz ürünlerine toptan ithalat yasağı uyguluyor.

İkili arasındaki en büyük gerginlik ise ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki olarak gördüğü Japonya’yı Çin’in etkisini kısıtlamak için harekete geçirmesi ve bölgedeki askeri planlarına dahil etmesi. Japonya savunma belgelerinde Çin’i açıkça bir tehdit olarak tanımlıyor ve Çin’in etkisine karşı savunma kabiliyetlerini ve ittifaklık ilişkilerini güçlendiriyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English