Bizi Takip Edin

AMERİKA

Cumhuriyetçilerin adayı olması muhtemel DeSantis’in dünyaya bakışı

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale 23 Mart tarihinde Politico’da yayınlandı. 2024’teki Amerikan başkanlık seçimlerinde Donald Trump ile birlikte Cumhuriyetçilerin en önemli başkan adaylarından olacağı anlaşılan Florida Valisi Ron DeSantis’in dış siyasette izleyeceği çizgiye dair bazı ipuçları buluyoruz. DeSantis, Trump’çı ‘izolasyonizm’ ile geleneksel Cumhuriyetçi dış siyaset arasında bir yerde dursa da ibre gitgide birincisine kaymaktadır. Her şey bir yana, görünen o ki, Trump’ın ABD siyasetinde bıraktığı birtakım izler, özellikle dış siyasette sıfırdan ortaya çıkmamıştır, bundan sonra da öyle kolayca ortadan kalkacağa benzememektedir. Bunların başında, Çin’e karşı düşmanlık gelmektedir. Metindeki köşeli parantezler çevirmene aittir.


Dünya Ron DeSantis’e göre nasıl görünüyor?

Florida valisi hem geleneksel Cumhuriyetçi ortodoksluğu hem de MAGA tarzı popülizmi yansıtan dış politika pozisyonlarına sahip.

Alexander Ward
Politico
23 Mart 2023

Ron DeSantis dış politika konusunda geleneksel mi yoksa MAGA tarzı bir Cumhuriyetçi mi? Cevap, giderek artan bir şekilde, ‘evet.’

Kitaplarında, konuşmalarında, röportajlarında ve yazılı açıklamalarında dünyayı nasıl gördüğüne dair ipuçları verdi. Çin, ABD’nin karşı karşıya olduğu esas tehdit. Ukrayna’nın Rusya’ya karşı savunulmasına öncelik vermek dikkatleri iç sorunlardan uzaklaştırıyor. Washington’daki elitler ise seçmen iradesini görmezden gelen bir küreselcilik vaaz ederek dış politika konusunda genellikle felaket tellallığı yapıyor.

Fakat DeSantis bu görüşlerini ifade ederken hem Cumhuriyetçi gelenekten hem de Donald Trump türküsünden apartılmış bir dil kullanıyor. Eski milletvekili ve şimdiki Florida valisinin Oval Ofis’ten ABD dış politikasını nasıl yürüteceğini merak eden gözlemcilerin kafasını karıştırdı.

DeSantis’in ekibi dünya görüşüyle ilgili yorum taleplerine geri dönmedi. Fakat DeSantis’in müttefiklerinden Christina Pushaw, dünyanın en büyük 13. ekonomisi olan Florida’nın lideri olarak, “Dünya liderleri ve politika uzmanlarıyla sürekli görüşüyor. Çok fazla bilgi tüketiyor ve politika konusunda çok aktif,” diye belirtiyor.

DeSantis’in etrafındakiler, Guantanamo Körfezi ve Irak’ta görev yapan eski donanma avukatının ulusal güvenlik konularında okuyabildiği kadar çok şey okuyarak hâlâ bilgi edindiğini söylüyor. DeSantis’in henüz resmi bir dış politika danışmanları grubu yok, ancak bunun başkan adaylığını resmen ilan ettikten sonra gelmesi bekleniyor.

Şu ana kadar çıkarılabilecek sonuç şu: DeSantis dünyadaki ABD gücünü destekliyor, ama ne zaman müdahil olunacağı konusunda sınırlamalar getiriyor ve önceliği kendi ülkesindeki sorunları çözmeye veriyor. Sonuç şu: Büyük oyna ve evde kal.

Dış politika diliyle konuşacak olursak, dünyayı Amerika’nın imajına göre yeniden şekillendirmeye çalışan bir ‘Wilsoncu’ değil ama tam anlamıyla popülist bir ‘Jacksoncı’ da değil. Ve bu orta yolda yürüyerek, 2024’te bir kategoriye ya da diğerine daha kesin uyan diğer Cumhuriyetçi adaylara karşı avantaj elde edebilir.

DeSantis, 2017-2019 yılları arasında Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi üyesi olarak, savunma şahinlerini ve gelenekçileri sevindiren eski Cumhuriyetçi pozisyonları takınmıştı. Ukrayna’ya ölümcül yardım gönderilmesini destekledi ve kendisini ‘Rusya’ya karşı sert olan Reagan ekolünün’ bir parçası olarak nitelendirmişti. Trans-Pasifik Ortaklığı ticaret anlaşmasının hızlandırılması için oy kullanmıştı. Trump’ın Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’a yönelik diplomatik yaklaşımını övmüştü. O dönemde Fox Business sunucusu Lou Dobbs’a Barack Obama’nın İran nükleer anlaşması için bastırmasının Sünni Arapları İslam Devleti’ne katılmaya ikna ettiğini söylemişti.

Fakat Temsilciler Meclisinde zaman zaman, ABD’nin çıkarlarını güvence altına alacak net bir plan yapılana kadar Amerika’nın küresel savaş ve barış meselelerine girmekten kaçınması gerektiğine dair bir inancı dile getirdi. Düşünceleri, onları savaşa göndermek isteyen elitlerle değil, askerlerle birliktedir.

“İnsanların sürekli olarak Amerikalıların savaş yorgunu olduğunu söylediklerini duyuyorum ve ben buna katılmıyorum. Bence Amerikalılar halkımızı ve ulusumuzu savunmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırlar,” demişti 2014 yılında ABD’nin İslam Devleti’ni nasıl yenebileceğine ilişkin bir tartışma sırasında. “Tutarlı bir strateji olmadan başlatılan görevlerden bezmiş ve kesin zafer yerine sonuçsuz kalan çatışmalar görmekten bıkmış durumdalar.”

DeSantis bu nedenle [Suriye] Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a karşı savaşan Suriyeli isyancıların silahlandırılmasına karşı çıktı. Söz konusu konuşmasında “Çıkarlarımızı koruyacaklarına güvenemeyiz,” diyen DeSantis, “Ulusal savunmamız söz konusu olduğunda kestirme yol yoktur,” diye eklemişti.

Cumhuriyetçi eski muhafızlardan pek çok kişi DeSantis’in siyaset oyununu oynadığını savunuyor. İster bu görüşlere sıkı sıkıya bağlı olsun isterse oy avcılığı yapıyor olsun, yaklaşımı 2024’te kazandırabilir. Washington’daki genel kanı Amerikalıların dış politika konusunda oy kullanmayacağı yönünde olsa da Ukrayna’daki savaşın yakın zamanda sona ermeyecek olması ve Çin’den gelen tehditlerin artması nedeniyle bu dönem seçmenlerin dünya hakkında daha fazla düşündüğü bir dönem olabilir.

Ortalama bir Cumhuriyetçi seçmen, ABD’nin fiziksel savunmasına odaklanan ve ulusu gereksiz ya da verimsiz dış karışıklıklardan kurtaran bir lider istiyor. Başkalarının sorunlarını çözmeye ya da değerlerini yükseltmeye daha az ilgi duyuyorlar. DeSantis’in açıklamaları ve pozisyonu, parti içinde ve partiler üstü savaş karşıtı hareketin bazı kesimlerinde cazibesini artırıyor.

DeSantis, ABD hükümetinin halkın duygularını hiçe sayan seçilmemiş liberal bir yönetici sınıf tarafından tehlikeli bir şekilde yönetildiğini savunan muhafazakar, Jacksoncu görüşlü bir akademisyen olan Angelo Codevilla’nın çalışmalarına sık sık atıfta bulunuyor. Codevilla, bu yetkililerin Amerika’nın yurtiçi ve yurtdışındaki politikalarını engellediğini savunuyordu ve bürokratlara karşı duyduğu küçümseme DeSantis’te hala canlı ve iyi durumda.

DeSantis ‘Özgür Olma Cesareti’ [The Courage to be Free] adlı kitabında, “Amerika Birleşik Devletleri giderek kibirli, bayat ve başarısız bir yönetici sınıfın esiri haline geldi,” diye yazdı. Elitlerin Çin’e ‘en çok kayrılan ülke’ ticaret statüsü vererek yükselmesine yardımcı olduklarını; ‘net hedefler ya da zafer beklentisi olmaksızın dünya çapında askeri maceracılığı desteklediklerini’ ve ‘Rus gizli anlaşması komplo teorisini üreterek ulusal güvenlik aygıtını silahlandırdıklarını’ söyledi.

Trump’ın ‘derin devlet’ şikayetine benziyor. Ancak Trump’ın, bürokrasinin kendi tasarımlarını engellediğini söylediği yerde –her ne kadar onları sık sık dinlese de– DeSantis bu yönetici sınıfın sıradan Amerikalıların ne istediğini görmezden geldiğini söylüyor. Florida valisi, Irak savaşını savunan, Çin ile ticareti yaygınlaştıran ve kötü sonuçlanan demokrasi teşvik projelerini başlatan profesyonelleri dinlemeyeceğine dair etkili bir şekilde yemin ediyor.

DeSantis’in başkent elitlerine yönelik şüpheciliği Trump ile aynı çizgiye geldiğinde, “Biz size söylemiştik,” havası oluşuyor.

Vali geçen hafta muhafazakâr sunucu Glenn Beck’e Trump’ın ABD’nin İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşımayı düşündüğü sırada Tel Aviv’e yaptığı bir geziyi anlattı. DeSantis, orada Dışişleri Bakanlığı ve CIA yetkililerine o zamanki başkanın bunu gerçekleştirmesi halinde ne olacağını sorduğunu söyledi. “3. Dünya Savaşı, 3. Dünya Savaşı, 3. Dünya Savaşı,” cevabını almış.

Trump’ın elçiliği taşımasının ardından ölümcül şiddet olayları patlak verdi ama kıyamet tahminleri gerçekleşmedi. DeSantis daha sonra ABD dış politikasını yöneten uzmanlara yönelik derin kuşkularını dile getirdi. Beck’e verdiği demeçte, “Onlar sadece kemikleşmişler ve sabit fikirliler,” dedi.

DeSantis, Kongre üyesi ve vali olarak İsrail’e dört kez seyahat ederek ona verdiği desteği dış politikasının merkezine yerleştirdi. Şirketlerin İsrail’i boykot etmesini engellemek için harekete geçti ve İsrailliler ile Filistinliler arasında bir barış anlaşması üzerinde çalışmanın çabaya değmeyeceğini öne sürdü.

DeSantis bu röportajda Trump’ın İran nükleer anlaşmasından çekilmesine karşı çıkanları da eleştirdi. DeSantis, ABD’nin anlaşmaya katılımı sona ermeden, İsrail ile Arap çoğunluklu devletler arasındaki normalleşme anlaşmaları olan İbrahim Anlaşmalarının asla gerçekleşmeyeceğini söyledi.

Ancak vali, yönettiği eyalet nedeniyle, Latin Amerika politikaları konusunda Trump öncesi bir Cumhuriyetçi gibi konuşuyor. Küba ve Venezuela rejimlerini eleştiriyor, muhaliflerin otokratik sol hükümetlerin zayıflatılması çağrılarını destekliyor. Geçtiğimiz Temmuz ayında Başkan Joe Biden’ı ‘Küba halkına özgürlük mücadelelerinde yardımcı olmamakla’ suçladı.

Öte yandan DeSantis geçen yıl Venezuelalı sığınmacıları Teksas’tan Martha’s Vineyard’a göndererek, Teksas Valisi Gregg Abbott ile birlikte göçün yükünü Demokrat eyaletlere yıkmaya çalışmış ve bu eleştirmenler tarafından siyasi bir oyun olarak değerlendirilmişti.

En çok dikkat çeken dış politika pozisyonu ise valinin Rusya’nın Ukrayna’yı işgali konusunda ne düşündüğü. İlk bakışta Trump’ın yanında yer alıyormuş gibi görünse de farklı bir yaklaşım sergiliyor; Kiev’in içinde bulunduğu kötü duruma destek verirken ABD’nin çatışmaya bağlılığının ülke içinde ve küresel güvenlik üzerinde yaratabileceği olumsuz etkileri de göz önünde bulunduruyor.

DeSantis Fox News’ten Tucker Carlson’a yaptığı açıklamada, “şüphesiz ki hedef barış olmalıdır,” dedi. Bu, tehlikenin Ukrayna ve Rusya arasındaki ‘toprak anlaşmazlığını’ daha da derinleştirdiğine dair bir argümandı. F-16 savaş uçakları ve uzun menzilli füzeler göndermek, “ABD’yi açıkça çatışmanın içine çekme ve bizi dünyanın en büyük iki nükleer gücü arasında sıcak bir savaşa yaklaştırma riski taşıyacaktır. Bu risk kabul edilemez.”

Ama DeSantis bir hafta sonra Piers Morgan’a verdiği bir mülakatta cevabını genişleterek daha geleneksel Cumhuriyetçi notlar düştü: “Ukrayna’nın o topraklarda hakkı var… Eğer parmaklarımı şıklatabilseydim, orayı yüzde 100 Ukrayna’ya geri verirdim.” Putin “bir savaş suçlusudur” ve “sorumlu tutulmalıdır” diye devam etti.

DeSantis daha geçen yıl Kongre’deyken ‘Ukrayna’nın kendini savunabilmesi için çok sayıda silahın’ finanse edilmesine yardımcı olmakla övünüyordu.

Ama DeSantis’in düşünceleri kesinlikle daha popülist bir yöne kayıyor.

Claremont Enstitüsünde çalışan ve DeSantis ile ulusal güvenlik konularında gayrı resmi olarak görüşen David Reaboi, “Sağda dış politikanın yönü yavaş yavaş değişiyor,” diyor. “Temel kaygımız olması gereken şeyden uzaklaştık: Amerikan halkının acil güvenliği ve ihtiyaçları.”

Muhtemelen gelecekteki rakipleri bunun göstermelik olduğunu savunuyor. Başkanlık yarışına resmen giren eski ABD Büyükelçisi Nikki Haley, DeSantis’in Ukrayna açıklamasının ardından yaptığı açıklamada, “Başkan Trump, Vali DeSantis’in önce üslubunda, sonra yetki reformunda ve şimdi de Ukrayna konusunda kendisini kopyaladığını söylerken haklı,” dedi.

Müttefikleri DeSantis’in diğer önde gelen Cumhuriyetçilerle aynı konulara odaklandığını belirtiyor: Çin’in askeri, ekonomik ve teknolojik alanlardaki saldırganlığını engellemek, ABD-Meksika sınırını güvence altına almak ve fentanil belasını sona erdirmek.

Kendisini diğer bazı 2024 adaylarından ayıran nokta ise, dünyaya polislik yapmak ya da diğer uluslarda küçük d harfiyle yazılan demokratların gelişmesi için siyasi alan açmak yerine, ülkenin kaynaklarını bu zorlukların üstesinden gelmekle sınırlamayı tercih etmesi, çünkü bunlar sıradan Amerikalıların ihtiyaçlarını dosdoğru yansıtmaktadır.

DeSantis’in kitabında belirttiği gibi: “Amerikan özgürlüğünün yaşamaya devam etmesi, özgürlüğün Cibuti’de başarılı olup olmamasına mı bağlı?”

AMERİKA

WSJ: Elon Musk ile Vladimir Putin düzenli temas halinde

Yayınlanma

Wall Street Journal’ın (WSJ) iddiasında göre, dünyanın en zengin adamı ve önemli Pentagon yüklenicisi Elon Musk, 2022’nin sonlarından bu yana “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile düzenli temas halinde.”

WSJ, Musk’ın görüşmelerinin, eski Başkan Donald Trump’ın Beyaz Saray’ı tekrar kazanması halinde, “Trump’ın Ukrayna’daki savaş gibi büyük fay hatları üzerinde bir anlaşma yapma arzusu” göz önüne alındığında, ABD’nin Putin ile “yeniden angaje olmasının habercisi” olabileceğini ileri sürüyor.

Habere göre, birçok mevcut ve eski ABD’li, Avrupalı ve Rus yetkili tarafından teyit edilen görüşmelerde Musk ile Putin kişisel konuları, iş dünyasını ve jeopolitik gerilimleri ele alıyorlar.

Görüşme hakkında bilgi sahibi iki kişi, Putin’in bir noktada milyarderden Çin lideri Xi Jinping’e “bir iyilik olarak” Starlink uydu internet hizmetini Tayvan üzerinden etkinleştirmekten kaçınmasını istediğini söyledi.

Musk’ın şirketi Space X, Rusya-Ukrayna savaşında önemli bir rol oynadı ve kimi zaman Starlink terminallerinin kullanılmasına izin vermediği iddiasıyla eleştirilere maruz kaldı.

SpaceX, Starlink uydu terminalleri aracılığıyla Ukrayna’ya internet erişimi sağlıyor. Sistem, Rus saldırılarının ülkenin altyapısını tahrip etmesinin ardından Kiev’in hükümet ve askeri iletişimi için hayati önem taşıyordu.

Musk’ın, “ücretsiz” Starlink hizmeti sağlamayı reddettiği için sorunların yaşandığı belirtiliyordu. ABD Savunma Bakanlığı sonunda Ukrayna’nın Starlink erişiminin faturasını ödemeyi kabul etmişti.

Bu yılın başlarında ise Temsilciler Meclisindeki Demokratlar, Rus güçlerinin Musk’ın şirketinin uydularını da kullanıp kullanmadığına dair bir soruşturma başlatmıştı.

SpaceX’in, 2022 yılında Rus askeri gemilerine yönelik bir Ukrayna drone saldırısını, Ukrayna güçlerinin saldırıyı gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğu uyduları etkinleştirmeyi reddederek engellediği öne sürülmüştü.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD yaptırımları lobilerin yeni gelir kapısı oldu

Yayınlanma

ABD’nin artan yaptırımları, Washington’da yeni bir lobi endüstrisinin doğmasına yol açtı. Şirketler ve hükümetler, bu yaptırımları şekillendirmek için eski ABD yetkililerini işe alarak milyarlarca dolarlık bir pazar yarattı.

ABD’nin son yıllarda uyguladığı yaptırımların keskin bir şekilde artması, Washington’da büyük bir lobi endüstrisinin doğmasına neden oldu.

Bu endüstri, yaptırımlardan etkilenen yabancı hükümetler ve şirketlerin, eski ABD yetkililerini işe alarak Washington’daki yaptırım politikalarını etkileme çabalarını içeriyor.

Eski ABD yetkilileri, hükümet ve iş dünyasındaki bağlantılarını kullanarak bu yaptırımların hafifletilmesi veya tamamen kaldırılması için milyonlarca dolarlık anlaşmalar yapıyor.

Washington Post’un araştırmasına göre, ABD’nin uyguladığı yaptırımlardan etkilenen birçok yabancı şirket ve hükümet, eski ABD yetkilileri ile çalışarak bu yaptırımları geri çevirmeye ya da hafifletmeye çalışıyor.

Özellikle, eski Hazine Bakanlığı yetkilileri ve eski Kongre üyeleri, yaptırımların hafifletilmesi veya uygulanmaması için devreye giriyor.

Habere göre, bu yeni lobi endüstrisi, sadece yaptırımlardan korunmak için değil, aynı zamanda rakiplerine karşı yaptırım uygulanmasını sağlamak için de kullanılıyor.

ABD’nin son yıllarda uyguladığı yaptırımlar 2014 yılında 6 milyon dolarken, bu miktar 2022 yılına kadar 31 milyon dolara ulaştı.

Yurt içi firmaların yaptırım uyumu için harcadığı miktar ise 353 milyon doları aşıyor.

Yaptırım uyumu milyar dolarlık bir endüstri oldu

Yaptırımlar, uyum alanında da büyük bir sektör oluşturmuş durumda. Şirketler, yaptırımlara uyum sağlamak ve bu yaptırımların yasal sonuçlarından kaçınmak için büyük miktarlarda para harcıyor.

Castellum.AI CEO’su ve eski Hazine Bakanlığı danışmanı Peter Piatetsky, yaptırım uyum sektörünün yıllık 30 milyar doların üzerinde olduğunu ve her yıl yaklaşık yüzde 10 oranında büyüdüğünü belirtiyor.

Eski ABD yetkilileri, bu durumu “haksız yere suçlananlara yardım etme” olarak savunuyor.

Fakat bu güçlü ekonomik araçların aşırı kullanımı, sivil halkı olumsuz etkileyebiliyor ve ABD’nin dış politika çıkarlarını zayıflatabiliyor.

Habere göre, eski FBI direktörü Louis Freeh ve eski Başsavcı Michael Mukasey gibi üst düzey yetkililer, yaptırımların hafifletilmesi için lobi faaliyetleri yürüten isimler arasında.

Freeh, İsrailli milyarder Dan Gertler adına yaptırımların hafifletilmesi için lobi yaptı. Gertler, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki yolsuzluklarla bağlantılı olarak ABD Hazine Bakanlığı tarafından yaptırıma tabi tutulmuştu. Freeh, bu tür temsilcilik faaliyetlerinin ABD’nin çıkarlarıyla uyumlu olduğunu savunuyor.

Şirketler rakiplerine yaptırım uygulanması için lobi yapıyor

Yaptırımlar sadece cezalandırma aracı olarak kullanılmıyor; aynı zamanda iş dünyası da rakiplerine karşı yaptırımların uygulanması için lobi yapıyor.

Örneğin, 2022 yılında Alcoa Corporation, Beyaz Saray’a Rus alüminyum şirketlerine yaptırım uygulanması için lobi yaptı.

Bu gibi örnekler, Washington’da yaptırım politikalarının sadece ulusal güvenlik ve dış politika amaçlarına hizmet etmediğini, aynı zamanda ticari çıkarlar için de kullanıldığını gösteriyor.

Washington’daki yaptırım lobisi faaliyetleri sadece ABD şirketleriyle sınırlı değil. Yabancı hükümetler de bu faaliyetlerin büyük bir parçası.

Birçok ülke, savaş suçlarıyla suçlanan liderler ve insan hakları ihlalleriyle gündeme gelen hükümetler, ABD yaptırımlarından kurtulmak için milyonlarca dolar harcıyor.

Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), bu konuda en etkili olan ülkelerden biri. BAE, 2016 ve 2023 yılları arasında Washington’daki lobi faaliyetleri için 193 milyon dolar harcadı.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

ABD, dört yıl sonra ilk Kez Rusya’nın Kuzey Kutbu’na savaş gemileri gönderdi

Yayınlanma

ABD Donanması, dört yıl aradan sonra ilk kez Rusya’nın Kuzey Kutbu’na savaş gemileri göndererek bölgedeki askeri varlığını yeniden artırdı.

ABD Donanması basın servisinin açıklamasına göre, USS Jason Dunham (DDG 109) ve USS Stout (DDG 55) adlı iki ABD destroyeri, 21 Ekim’de Rusya’nın Kuzey Kutbu yakınlarında özel görevler icra etmek üzere Batı Barents Denizi’ne giriş yaptı.

Gemiler, Harry S. Truman uçak gemisi muhrip grubunun bir parçası olarak görev yapıyor. Bu, ABD destroyerlerinin dört yıl aradan sonra bölgeye gerçekleştirdikleri ilk ziyaret.

Newsweek gazetesinin aktardığına göre uçak gemisi grubunun komutanı Tuğamiral Sean Bailey, yaptığı açıklamada, “Zorlu Arktik ortamlarında uzun süreli operasyonlar yürütebilme kabiliyetimiz, genişletilmiş küresel varlığımızı sürdürmek için kritik öneme sahiptir,” dedi.

Bailey, Jason Dunham ve Stout destroyerlerinin Barents Denizi’ne gönderilmesinin, ABD Donanması’nın Kuzey Kutbu’nun sert koşullarına daha iyi uyum sağlamasına olanak tanıyacağını ve Washington’un özgür ve açık bir Kuzey Kutbu’nu koruma kararlılığını teyit edeceğini de sözlerine ekledi.

Jason Dunham’ın kaptanı Yüzbaşı Aaron Jefferson ise Barents Denizi’ndeki operasyonların, Arktik bölgede savaşa hazırlık durumunu geliştirmek için önemli bir fırsat sunduğunu belirtti.

Her iki destroyer de hava savunma, denizaltı savunma harbi ve hem denizdeki hem de karadaki hedeflere saldırma kabiliyetine sahip çok amaçlı savaş gemileri. Gemiler, çeşitli menzillerde onlarca füze ve torpido ile donatıldı.

Bu, ABD savaş gemilerinin Barents Denizi’ne ilk girişi değil. ABD Donanması’na ait üç destroyer, 2020 yılında bir İngiliz gemisiyle birlikte bölgede operasyon gerçekleştirmişti.

O dönem ABD, “yanlış anlamaları önlemek” amacıyla Rusya Savunma Bakanlığı’nı bu ziyaret hakkında bilgilendirmişti.

3 Ekim’de Kanada ve İskandinav ülkelerinin, Kuzey Kutbu’nda Rusya ve Çin’e karşı bir savunma koalisyonu oluşturmak için çalıştıkları öğrenildi.

Kanada Dışişleri Bakanı Melanie Joly, “Kanada uzun süre coğrafi konumumuzun bizi koruduğunu düşündü. Ancak artık Rusya ile karşı karşıya olduğumuzu ve iklim değişikliği sebebiyle Çin de dahil olmak üzere giderek daha fazla ülkenin Kuzey Kutbu’na ilgi duyduğunu hesaba katmamız gerekiyor,” diye konuştu. Joly, Ottawa’nın bu yeni gerçeği dikkate alması gerektiğini de vurguladı.

Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin başlamasından bu yana, Kanada Kuzey Kutbu’ndaki askeri varlığını artırma sözü verdi.

Eylül ayı sonunda Joly, Danimarka, Finlandiya, İzlanda, Norveç ve İsveç’teki mevkidaşlarıyla bir araya geldi. Bakanlar, “Arktik Güvenlik Diyaloğu” adıyla yeni bir forum oluşturmayı değerlendirme kararı aldı.

18 Ekim’de, NATO Kuzey Kutbu’nda Rusya ve Çin ile olası bir çatışmaya hazırlık amacıyla, bölgedeki iletişim için bir askeri uydu ağı oluşturma planını sundu.

Brüksel’de düzenlenen toplantıda 13 NATO ülkesi, mevcut ticari uyduları kullanarak Kuzey Kutbu için Northlink adı verilen uzay tabanlı bir iletişim sistemi kurma girişimini kabul etti.

Temmuz ayında ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), 2024 Arktik Stratejisi’ni yayımlamıştı.

Bu strateji, Kuzey Kutbu’nun ABD’nin savunması, ulusal egemenliğin korunması ve savunma anlaşması yükümlülüklerinin yerine getirilmesi açısından taşıdığı önemi vurguluyor.

ABD Savunma Bakan Yardımcısı Kathleen Hicks, belgenin önsözünde, “Arktik stratejimiz, Bakanlığın Arktik’in güvenli ve istikrarlı bir bölge olarak kalmasını sağlama çabalarına rehberlik edecektir,” ifadelerine yer vermişti.

Arktik’te artan gerilim

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English