Ortadoğu
Daniel felaketinin gölgesinde Libya’daki siyasi gelişmeler: Seçim mi Statüko mu

10 Eylül’de Libya’yı vuran Daniel Fırtınası’nın yol açtığı felaket dikkatleri siyaset sahnesinden bir süre uzaklaştırdı ancak ağustostan bu yana ilk bakışta birbiriyle bağlantısız gibi duran bir dizi gelişme statükonun bozulabileceğine işaret ediyor. Gelişmelerin merkezinde Trablus merkezli Devlet Yüksek Konseyi ve Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi’nin başrolünde olduğu “yeni hükümet” planı var.
Aşağıda çevirisini okuyacağını analiz, son dönemde yaşanan siyasi gelişmelerin birbiri ile bağlantısı ve ne anlama geldiğini açıklarken statükonun değişmesi anlamına gelebilecek adımların arka planına mercek tutuyor. Analiz değişimler ışında Libya’yı neler beklediğini dört senaryoda ele alıyor:
***
Tek Manzara, Üç Değişken: Libya Çatışmasının Yeni Dinamikleri ve Rotası
Bilal Abdullah
Temel Çıkarımlar
- Libya siyasi sahnesinin şu anda şekillenmekte olan gerçekler nedeniyle değişikliklere tanık olması bekleniyor.
- Libya’daki çekişme muhtemelen hiçbir tarafın diğerine taviz vermediği ya da ülkenin her iki kesiminde de huzursuzluğa neden olmadığı mevcut güç dengesinin donmasına yol açacak.
- Değişen manzara, Washington’un Rusya’nın Libya’daki askeri etkisine ilişkin beklenmedik değişimlerin içerdiği riskleri nasıl değerlendirdiğine ve Moskova’nın bu etkiyi kurumsallaştırma ve pekiştirme becerisine bağlı olacak.
- Son yıllarda ülke çapında farklı bölgelerdeki protestolar Libya’nın en etkili siyasi ve askeri figürlerinden bazılarına karşı hızla ayaklanmalara dönüştü.
Ağustos 2023’te Libya siyasi ortamı, muhtemelen bazı özelliklerinde değişikliklere işaret eden üç gelişmeye tanık oldu. Birincisi, Libya hükümetini değiştirmek için yakılan uluslararası yeşil ışık; ikincisi, Libya Merkez Bankası’nın (CBL) yeniden birleştirilmesi; üçüncüsü Rusya’nın Libya’daki askeri varlığında yapılan değişiklikler.
Bu üç gelişme yüzeysel olarak birbirinden ayrı görünüyor. Ancak geçen haftalarda Libya’daki aktörlerin karşılıklı etkileşimlerini takip etmek, bu üç gelişmenin birbiriyle yakından ilişkili olduğunu gösteriyor. Bu makale, birbiriyle bağlantılı üç gelişme ve ilgili olaylar hakkında önemli bilgileri analiz etmekte ve bu gelişmeler ışığında Libya siyasi manzarasında meydana gelebilecek değişiklikleri incelemektedir.
Üç Ana Gelişme
1) Yeni bir hükümet kurulması: Batı ve Birleşmiş Milletler, bazı Libyalı partilerin Trablus merkezli hükümetin Başbakanı Abdülhamid Dibeybe’yi devirme girişimlerini reddediyordu. Bu tutum son zamanlarda değişmeye başladı ve iki taraf yeni bir Libya hükümeti kurmaya açık görünüyor.
Birkaç gösterge bu yeni pozisyona işaret ediyor:
Birincisi, dönemin İngiltere’nin Libya Büyükelçisi Caroline Hurndall’ın ağustos ayında bir sonraki seçimlerde fırsat eşitliğinin korunmasının önemine dair yaptığı ve adayları hükümet görevlerini bırakmaya çağıran açıklamaları. İkinci olarak, son aylarda BM Genel Sekreterinin Libya Özel Temsilcisi Abdoulaye Bathily, seçimlerden önce hükümet kurulmasına öncelik vermeyi reddetmekten, Dibeybe hükümetinin değişmesine giden yolu desteklemek karşılığında öncelikle seçim yasaları üzerinde nihai bir anlaşmaya varılması gerekliliğine işaret etmeye kadar kademeli olarak pozisyonunu değiştirdi.
Bathily, 22 Ağustos’ta Güvenlik Konseyi’nin Libya konulu toplantısına verdiği brifingde “ülkeyi seçimlere götürmek için başlıca aktörlerin üzerinde anlaştığı birleşik bir hükümetin şart olduğunu” vurguladı. Son olarak, en önemli ve en açık işaret ABD’nin BM Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield’den geldi; Linda Thomas-Greenfield BM Güvenlik Konseyi’nin Libya konulu brifinginde yaptığı konuşmada ülkesinin “tek görevi ülkeyi özgür ve adil seçimlere götürmek olacak teknokrat bir hükümetinin kurulmasını desteklemeye açık olduğunu” vurguladı.
ABD’nin Libya Büyükelçisi Richard Norland da 28 Ağustos 2023’te Mısır gazetesi Al-Masry Al-Youm’a verdiği mülakatta aynı mesajı yineledi. Ardından Fransa Cumhurbaşkanı’nın Libya Özel Temsilcisi Paul Soler, 30 Ağustos 2023’te Bathily ile görüşerek teknokrat bir hükümet kurulmasını desteklediğini ifade etti.
Dışarıdan gelen bu mesajlar, memleketi Misrata’da Dibeybe’ye verilen desteğin azaldığına işaret eden benzer göstergelerle örtüşüyor. Geleneksel olarak Başağa’yı destekleyen bloğun aksine, şehirde son zamanlarda Dibeybe hükümetinin politikalarını protesto eden bazı toplantılar düzenlendi. Bu toplantılara daha önce Dibeybe’yi destekledikleri bilinen Misrata’nın önde gelen isimleri de katıldı.
Dahası, Dibeybe’nin batı bölgesindeki çeşitli güç merkezleriyle ilişkileri genel olarak gergin. Son aylarda Zaviye’de, batı kıyısındaki şehirlerde, Nafusa dağındaki Amazigh şehirlerinde ve Trablus’un doğusundaki Hums’ta Dibeybe hükümeti ile farklı gruplar arasında gerilim arttı. Bu gerilimler Dibeybe hükümetinin siyasi ve askeri politikalarından kaynaklandı.
Bu gelişmeler, Dibeybe’nin devrilmesini rakiplerinin onu devirmeye yönelik olağan taleplerinden farklı bir bağlama oturttu ve bu talebi daha ulaşılabilir hale getirdi. Libya’nın eski Dışişleri Bakanı Necle Menguş’un İsrailli mevkidaşı Eli Cohen ile Roma’da yaptığı görüşmenin basına sızması, Dibeybe’nin rakipleri için altın bir fırsat oldu ve başta Trablus olmak üzere ülkenin batısındaki birçok şehirde protesto gösterilerine yol açtı. Dibeybe’nin Menguş’u görevden alma kararı tepkileri dindiremedi ve halkın Menguş’un istifasını talep etmesine yol açtı.
2) Merkez Bankası’nın yeniden birleştirilmesi: 20 Ağustos 2023’te Libya Merkez Bankası’nın (CBL) iki şubesinin yeniden birleştirildiği ve bankanın tek bir egemen kurum olarak görev yapmasına olanak sağlandığı açıklandı. Bu karar, CBL Başkanı Sadık el-Kebir, yardımcısı (bankanın Doğu Libya’daki şubesinin başkanı) Marai Rahil ile Trablus ve Bingazi birimlerindeki daire başkanları ve danışmanlar arasında Trablus’ta yapılan bir toplantının ardından alındı. Böylece bankada 2014 yılında yaşanan bölünme sona ermiş oldu.
Bu, ülkenin ekonomik ve mali bölünmüşlüğünün sona erdirilmesine yönelik önemli bir adımdı. Bu adım, tüm Libyalıların yararına olacak adil gelir paylaşımı anlaşmalarına ulaşma çabasının bir parçasıdır. Ancak gerçekçi olmak gerekirse, çatışmanın iki tarafı da bu anlaşmalardan doğrudan faydalanıyor. CBL’nin yeniden birleşmesi muhtemelen Libya Başkanlık Konseyi (LPC) Başkanı Muhammed el-Menfi başkanlığındaki Yüksek Maliye Komitesi tarafından yapılan çalışmalarla ilişkili.
Maliye Komitesi, Libya’nın doğusundaki kampın bir dizi gerilimi artırıcı eyleminin ardından kuruldu. Bu eylemlerin başında haziran ayında Osama Hamada hükümetinin petrol gelirlerine idari olarak el koyma kararı geliyordu. Bingazi Temyiz Mahkemesi bu kararı onadı. 3 Temmuz 2023’te General Hafter, petrol gelirlerinin Libyalılar arasında adil bir şekilde dağıtılması için bir Maliye Komitesi kurulması talebine ağırlığını koydu.
Hafter, bu talebin yerine getirilmemesi halinde askeri eylemlerini artıracağı tehdidinde bulundu ve bu tehdidini, önerilen komitenin çalışmalarının geçen ağustos ayı sonuna kadar tamamlanması gerektiğine dair bir ültimatomla destekledi. Üç gün sonra, Hafter’in kontrolündeki Temsilciler Meclisi (HoR), LPC, Ordu Genel Komutanlığı, CBL, Ulusal Petrol Şirketi (NOC), İdari Kontrol Otoritesi (ACA) ve Libya Denetim Bürosu’ndan (LAB) temsilcilerin yer aldığı Maliye Komitesi kuruldu. Bu komite çalışmalarına devam ediyor.
Merkez Bankası’nın yeniden birleştirilmesine yönelik toplantıdan önce Bingazi’de Menfi, General Hafter ve Meclis Başkanı Akile Salih arasında bir toplantı daha yapılmıştı. Bu toplantıdan üç tarafın bir sonraki aşamada siyasi sürece nasıl yaklaşacağına dair ortak bir açıklama çıktı. Bu yaklaşımın özü, Bathily’nin tartışmalı konuları çözmek için tüm Libyalı tarafları içeren genişletilmiş bir komite kurma planına karşı durmak gibi görünüyor. Bunun yerine muhtemelen LPC’nin daha etkin olduğu, HoR ve LPC ile onların türevi olan 6+6 komitesi aracılığıyla çözüm sürecini yönetmeyi öngörüyor.
CBL’nin yeniden birleşmesi, Menfi’nin komitesi ve Bingazi toplantısı arasındaki ilişkiye gelince, bu hamleler çatışmayı besleyen tartışmalı konularda, özellikle de gelir paylaşımı ve belki de kısmen seçim yasaları üzerinde anlaşmaya varma konusunda ciddi bir ilerleme kaydederek önlem alıyorlar gibi görünüyor. Tüm bu gelişmelerden en az fayda sağlayan oyuncu ise siyaset sahnesinin dışına itilme gibi ciddi bir ihtimalle karşı karşıya olan Dibeybe.
3) Rus askeri etkisi: Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov Ağustos 2023 sonunda Libya’ya üç günlük bir ziyaret gerçekleştirdi. Resmi açıklamalara göre ziyaret askeri ve güvenlik işbirliği ile terörizm ve sınırı aşan suçlarla mücadelenin bir parçasıydı. Ancak ziyaretin zamanlaması dikkat çekiciydi. Ziyaret, Wagner Grubu lideri Yevgeny Prigozhin’in ölümünden bir gün önce, 22 Ağustos’ta başladı. Guardian gazetesi, Prigozhin’in Kremlin’e karşı ayaklanmasından iki haftadan kısa bir süre sonra 6 Temmuz’da bir Rus elçinin daha önce duyurulmamış bir ziyaret kapsamında General Hafter ile görüştüğünü ortaya çıkardı. Bu ziyaret, Rusya’nın Libya’daki varlığını, lideri dışarıdayken Wagner aracılığıyla yeniden organize etme amacı taşıdığı şeklinde yorumlanabilir. Bu ziyaret aynı zamanda komşu ülkelerdeki, özellikle Nijer’deki askeri darbe ve Çad’da rejim ile militan muhalefet arasındaki çatışma gibi önemli güvenlik ve askeri gelişmelerle aynı zamana denk geldi.
Bu ziyaretin olağanüstü resmi niteliği göz önüne alındığında ziyaretin büyük öneme sahip olabilir. Bu, iki tarafın Rusya’nın Libya’daki askeri varlığını son dört yıldır Wagner grubu aracılığıyla gayri resmi varlığından uzaklaştırarak resmileştirmek istediği anlamına gelebilir. Bu olası resmileştirme arzusu iki şekilde okunabilir:
Birincisi, Moskova’nın askeri kurumlarının Wagner’in faaliyetlerini denetlemesine izin verme eğilimi. Daily Mail’de yer alan bir habere göre Rusya askeri istihbaratının Gizli Operasyonlar Birimi Başkanı Tümgeneral Andrey Averyanov Wagner’i yönetmeye hazırlanıyor.
İkincisi, Moskova’nın Nijer’deki darbe liderlerine, Prigozhin’in ölümünden önce verdiği olumlu mesajlar ya da Batı’nın darbeye karşı tutumunu eleştiren resmi açıklamalar, Nijer’deki darbe liderlerinin Moskova’nın Wagner aracılığıyla sağladığı askeri hizmetlerle senkronize olabileceğini gösteriyor. Bu, Nijer’in Rusya’nın askeri olarak aktif olduğu Afrika ülkeleri arasına katılmasını daha olası kılıyor. Bu da Wagner’in yıllardır güçlü bir varlığa sahip olduğu Libya’nın doğrudan komşusu olarak önemini artırıyor.
Seçim mi Statüko mu: Çatışma Nereye Gidiyor?
Libya’daki siyasi gelişmeler tekdüze değil ve bir sonuca işaret etmiyor. Bunun yerine, “masadaki” iki ana seçeneği savunanlar arasındaki çatışmayı daha da körükleyebilirler: Seçimlerin yapılması ve statükonun devam etmesi. Bu seçenekler şu şekilde açıklanabilir:
Libya’daki BM misyonu (UNSMIL) ve Batılı ülkelerin Dibeybe’den vazgeçme kararı, esas olarak seçimlerin büyük bir paketin parçası olarak yapılacağı garantisine bağlı. Aslında, Dibeybe’nin denklemden çıkarılma kararı, diğer tarafların seçim yasalarını geçirme konusunda daha esnek davranmaları için bir teşvik olarak sunulabilir. Ancak bu seçenek, Libya’nın izlemesi gereken yol konusunda BM elçisinin siyasi tekeline karşı durma karşılığında yerel aktörlerin gelir paylaşımı ve CBL konusundaki bölünmeleri sona erdirme konusunda anlaşmaya varma isteğini zayıflatabilir. Bu Bathily karşıtı tutum üçlü Bingazi toplantısının bildirisinde açıkça ifade edilmişti.
Yerel aktörlerin potansiyel planları, Bathily’nin 25 Ağustos 2023’te BM Haber platformuna verdiği mülakatta da yansıtıldığı üzere, Batı ve BM’nin korkularını körüklüyor. Yeni bir hükümet kurmanın tek amacının seçimleri düzenlemek olduğunu vurgulayan Bathily, Libya’nın bir başka geçici hükümeti, dolayısıyla bölünmenin daha uzun süre devam etmesini kaldıramayacağını söyledi.
Burada vurgulanması gereken bir diğer nokta da uluslararası aktörlerin yeni hükümetin kurulmasını İsrail ile normalleşme girişiminin sonuçlarından ayrı tutmaya yönelik ilgisidir. Menguş-Cohen görüşmesinin fiyaskoyla sonuçlanmasının ardından Batılı yetkililer Dibeybe’nin rakiplerinin siyasi avantaj elde etmesini önlemek için onun ismini vermeden “yeni hükümet” formülüne vurgu yaparken yeni hükümet ile ilgili açıklamalarında hükümet değişikliğini seçimlere hazırlıkla ilişkilendiriyorlar. Bu rakipler, geçiş dönemini uzatmak için seçimlerin düzenlenmesi konusunda herhangi bir taviz vermeden Dibeybe’yi görevden almaya kararlı.
Doğu Libya güçlerinin Rusya’nın askeri varlığını resmileştirme arzusu, bu varlığın sona erdirilmesine öncelik veren ABD politikasına ters düşüyor. Dibeybe hükümetini feda etmek ve bölünmenin sona erdirilmesi için geçiş dönemini uzatılmasına yönelik yerel çabalara karşı çıkmak anlamına gelse bile Washington’un seçimlerin yapılması ve bu yöndeki çabaların hızlandırılması konusundaki ısrarının nedeni bu olabilir.
Senaryolar
Bu gelişmeler arasındaki olası etkileşim ışığında, Libya’da olayların nasıl şekillenebileceğine dair üç muhtemel senaryo bulunuyor:
İlk senaryo Dibeybe’nin görevden alınması ve seçimlerin yapılması: Bu, ABD, UNSMIL ve şu an için iktidardan dışlanmış olan Libyalı taraflar için ideal bir senaryodur. Bu senaryo, Washington’un tüm araçlarını kullanarak çatışmanın taraflarını birlikte çalışmaya ve farklılıklarını bir kenara bırakmaya zorlamasını gerektiriyor. Söz konusu tarafların engeller yaratma ve herhangi bir çözümü engelleme kabiliyetleri göz önüne alındığında bunu başarmak kolay değil. Ayrıca bu senaryonun gerçekleşmesi için Washington’un Libya krizine öncelik vermesi gerekir ki Libya ABD’nin öncelikli sorunları ve çıkarları listesinde alt sıralarda yer aldığı için bunu yapmaya istekli olmayabilir.
İkinci senaryo ise Dibeybe’nin görevden alınması ve geçiş döneminin uzatılmasını içeriyor: Bu, Dibeybe hariç Libya’nın doğusu ve batısındaki çeşitli siyasi aktörler için ideal senaryo. UNSMIL ve ABD bu senaryoyu tercih etmiyor çünkü teknokrat hükümeti kurmak Dibeybe’yi feda etmek anlamına gelebilir ancak diğer tarafların seçim konusunda işbirliği yapacağına dair hiçbir garanti yok.
Üçüncü senaryoda ise Dibeybe hükümeti görevde kalır ve statüko devam eder. Bu UNSMIL ve ABD için en az riskli senaryo. Ekonomik ve mali birleşme konusundaki ilerlemenin sağlanmasına zaman tanır ve bu, kaynaklar için rekabeti azaltabilir. Bu durum, askeri kurumu birleştirirken Rusya’nın Libya’daki askeri varlığını yönetmek için diplomatik araçlara odaklanmaya yardımcı olur.
Dördüncü senaryo ise ülke çapında huzursuzluğun yayılması. Bu senaryoda halkın artan öfkesi Libyalı tarafları taviz vermeye zorlayabilir, batı bölgesinde Dibeybe hükümetini düşürebilir ya da doğu bölgesinde Temsilciler Meclisi ve hatta Genel Komutanlık gibi güçleri hedef alabilir. Son yıllarda protestolar ülke çapında farklı bölgelerde Libya’nın en etkili siyasi ve askeri figürlerinden bazılarına karşı hızla ayaklanmalara dönüştü.
Bu dört senaryo göz önüne alındığında, üçüncü ve dördüncü senaryolar diğer ikisinden daha olası görünüyor. Bu iki senaryodan hangisinin gerçekleşeceğine karar verecek olan şey, Rusya’nın askeri varlığındaki potansiyel ciddi değişimlere bağlı. Eğer bu Rus varlığı resmiyet kazanır ve genişlemeye çalışırsa, Washington’un dördüncü senaryoya yol açabilecek şekilde kararlı adımlar atması gerekebilir. Moskova’nın, Washington’un bu genişlemiş varlığa etkili ve barışçıl bir şekilde karşılık verebileceğini düşünerek Libya’daki varlığını genişletmeye çalışmadığını varsayalım. Bu durumda üçüncü senaryo en olası senaryo olacaktır.
Ortadoğu
Hürmüz kapanırsa petrol 90 dolara fırlayabilir

Citigroup’a göre, Hürmüz Boğazının kapatılması halinde Brent ham petrolü varil başına 90 dolara kadar yükselebilir.
Şirket, bu önemli su yolunun uzun süreli olarak kapatılmasının olası olmadığını da savundu.
Anthony Yuen ve Eric Lee’nin de aralarında bulunduğu analistler, bankanın mevcut iyimser senaryosuna atıfta bulunarak, “Boğazın kapatılması, fiyatlarda keskin bir artışa yol açabilir. Fakat tüm çabaların yeniden açılmaya odaklanacağı için sürecin kısa olacağını ve birkaç ay sürmeyeceğini düşünüyoruz,” dedi.
Hürmüz Boğazı, Basra Körfezinin girişinde bulunan dar bir su yolu ve OPEC’in önde gelen üreticileri Suudi Arabistan ve Irak da dahil olmak üzere, dünya günlük petrol üretiminin yaklaşık beşte biri buradan geçiyor.
Citigroup’un tahminine göre, birkaç ay boyunca günde yaklaşık 3 milyon varil petrol üretimi kesintiye uğrayabilir.
Citigroup’a göre, İran’ın ham petrol ihracatındaki herhangi bir kesinti, fiyatlar üzerinde beklenenden daha az etki yaratabilir. Banka, ülkenin sevkiyatlarının azaldığını ve Çin rafinerilerinin daha az alım yaptığını belirtti.
Brent vadeli işlemleri şu anda varil başına 77 dolar civarında işlem görüyor.
Ortadoğu
Tahran’ın menzilindeki ABD üsleri

ABD Başkanı Trump’ın İran’a doğrudan saldırı seçeneğini gündeme alması durumunda İran’ın hedef alabileceği ABD üsleri bölgenin dört bir yanına yayılmış durumda. İran’ın Katar’ı bu ülkedeki ABD üssünün meşru hedef olduğu yönünde uyardığı belirtiliyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’a yönelik doğrudan saldırıları gündeme almasıyla, Ortadoğu’daki Amerikan üsleri misilleme tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Tahran yönetimi, saldırı durumunda hızla karşılık vereceğini net bir şekilde duyurdu.
İran Savunma Bakanı Aziz Nasirzadeh, “ABD saldırırsa, bölgedeki tüm ABD üsleri menzilimizde ve cesurca hedef alınacaklar” dedi. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney de sosyal medyadan yaptığı açıklamada, “Eğer ABD bu çatışmaya askeri olarak girerse, uğrayacağı zarar kesinlikle telafi edilemez olacak” ifadelerini kullandı.
Şu anda Ortadoğu’da on binlerce Amerikan askeri konuşlanmış durumda.
Washington Post’un yaptığı derlemeye göre İran’ın olası misillemesinin hedefi olabilecek Ortadoğu’daki Amerikan askeri üsleri şöyle:
Irak’ta Ayn’ül Esad Hava Üssü, başkent Bağdat’ın 240 kilometre batısında yer alıyor ve ABD ile Irak hava kuvvetlerinin ortak kullanımında. Binlerce Amerikan askerine ev sahipliği yapan üs, ülkedeki en büyük ABD konuşlanması olarak öne çıkıyor. İran ve Irak’taki milis güçler tarafından son yıllarda defalarca hedef alındı.
ABD’nin Ocak 2020’de İranlı General Kasım Süleymani’yi öldürmesinin ardından, İran bu üsse 16 füze fırlatmış; 11’i isabet etmiş, onlarca ABD askeri yaralanmıştı. Aynı saldırı sırasında Irak’ın kuzeyindeki Erbil’de bulunan başka bir ABD üssü de hedef alınmıştı.
Irak’taki direniş örgütleri Ayn’ül Esad üssüne en son ağustos ayında füze ve İHA saldırısı düzenledi.
Suriye’deki ABD varlığı da dikkat çekiyor. Trump yönetimi, bu ay yaptığı açıklamada ülkedeki 8 ABD üssünden yalnızca birinin, güneydeki Tanf Üssü’nün korunacağını duyurdu. Ancak çekilme takvimi belirsizliğini koruyor. Tanf’ın 20 kilometre güneyinde yer alan Ürdün’deki Tower 22 adlı ABD ileri karakolu, Ocak 2024’te düzenlenen bir İHA saldırısında üç ABD askerinin hayatını kaybettiği, onlarcasının da yaralandığı olayla gündeme gelmişti.
Basra Körfezi’ndeki stratejik konuşlanmalar
ABD’nin Körfez bölgesindeki en büyük deniz gücü konuşlanması, Bahreyn’deki Deniz Destek Tesisi. ABD 5. Filosu’nun karargâhı olan bu üste yaklaşık 8 bin 300 ABD askeri görev yapıyor. Katar’da bulunan El-Udeyd Hava Üssü ise Ortadoğu’daki en büyük ABD askeri varlığına sahip tesis. Doha’nın güneybatısında yer alan üs, 10 binden fazla askeri ağırlayabiliyor ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) için ileri komuta merkezi işlevi görüyor.
Kuveyt’teki Kamp Buehring ve Ali El-Salem Hava Üssü, ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri’nde yer alan El-Dafra Hava Üssü, ABD Hava Kuvvetleri’nin 380. Hava Görev Kanadı’na ev sahipliği yapıyor.
Avrupalı bir yetkiliye göre, İranlı yetkililer bu hafta Katar’a ABD üslerinin olası ABD saldırısına karşılık olarak “meşru hedef” olacağı uyarısını yaptı.
Diplomatik noktalar ve sivil tehditler
Bölgede bulunan ABD büyükelçilikleri ve diplomatik misyonları da potansiyel hedefler arasında yer alıyor. ABD, Irak ve İsrail’deki bazı diplomatik personel ve aile bireylerini tahliye etti.
İran’taki direniş örgütlerinin bölgedeki ABD personeline ve çıkarlarına saldırı düzenleyebileceği iddia ediliyor. Haşdi Şabi bileşenlerinden Hizbullah Tugayları’nın (Ketaib Hizbullah) güvenlik yetkilisi Ebu Ali el-Askeri, “Amerikan üsleri, ördek avına dönüşecek… Gökyüzünde uçaklarını bekleyen sürprizlerden bahsetmeye bile gerek yok” dedi.
Bu gelişmelerin ardından Fransa’nın ulusal havayolu şirketi Air France ve Hollanda Kraliyet Havayolları (KLM) çarşamba gecesi Dubai Uluslararası Havalimanı’na yapılan tüm uçuşları iptal etti. Air France, gerekçe olarak “bölgedeki güvenlik durumunu” gösterdi.
ABD’nin olası saldırı noktaları: Whiteman ya da Diego Garcia
ABD’nin İran çevresindeki üsleri saldırı gerçekleştirebilecek kapasiteye sahip olsa da uzmanlara göre büyük çaplı bir operasyon daha çok bölge dışından desteklenecek.
ABD Hava Kuvvetleri’ne ait B-2 hayalet bombardıman uçağı, İran’ın yeraltındaki Fordo nükleer tesisi gibi hedefleri vurabilecek “sığınak delici” bombaları taşıyabilen tek uçak türü. Bu uçaklar, Missouri’deki Whiteman Hava Üssünden kalkarak Ortadoğu’ya 30 saatten uzun sürede havada yakıt ikmali yapılan uçuşlarla ulaşabiliyor.
Pazar günü ABD, ana karadan Avrupa’ya en az 30 yakıt ikmal uçağı konuşlandırdı.
Olası saldırılar ayrıca, Hint Okyanusu’ndaki Diego Garcia Adası’nda bulunan Deniz Destek Tesisinden de yapılabilir. İngiltere’ye ait olan bu askeri adada ABD ve İngiliz donanması ortak operasyon yürütüyor. Analistlere göre B-2 uçakları buradan İran’a 5-6 saat içinde ulaşabiliyor. ABD daha önce buradan Irak ve Afganistan’a yönelik saldırılar gerçekleştirmişti.
Pentagon ayrıca, bu hafta USS Nimitz uçak gemisini Orta Doğu’ya yönlendirdi. Gemi, bölgede halihazırda görev yapan USS Carl Vinson ile birlikte iki ABD uçak gemisinden biri olacak.
Ortadoğu
Grossi: UAEA raporu İran’a saldırı için temel oluşturmaz

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi, ajansın İran hakkındaki son raporunun bu ülkeye yönelik bir askeri harekata gerekçe olamayacağını belirtti.
Grossi, CNN‘e verdiği röportajda, belgenin “yeni bir şey içermediğini” vurguladı.
Grossi, “İran’daki nükleer denetimlere ilişkin rapor, herhangi bir askeri eylem için temel teşkil edemez. Askeri harekat, bizim söylediklerimizle hiçbir ilgisi olmayan siyasi bir karar. Ayrıca, bu raporda söylediklerimiz esasen yeni bir şey değil,” diye konuştu.
‘Sistematik nükleer silah programına dair kanıt yok’
Grossi, UAEA’nın elinde İran’ın sistematik bir nükleer silah geliştirme ve üretme programı yürüttüğüne dair herhangi bir gösterge bulunmadığını da sözlerine ekledi.
UAEA Başkanı, 18 Haziran’daki bir başka açıklamasında da İran’ın nükleer silah programı yürüttüğüne dair bir kanıt görmediklerini ifade etmişti.
Grossi, güvenlik koşulları elverdiğinde, ajansın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) kapsamındaki yükümlülükler uyarınca ülkedeki denetimlere devam edeceğini belirtmişti.
İran’ın nükleer programı, Tahran ile Batılı güçler ve özellikle İsrail arasında uzun süredir devam eden bir gerilim kaynağı.
Tel Aviv, İran’ın nükleer silah elde etme niyetinde olduğunu iddia ederken, Tahran ise nükleer faaliyetlerinin tamamen barışçıl amaçlı olduğunu savunuyor.
ABD’li Senatör Warner: İstihbaratımız İran’ın nükleer silah programına dair kanıt bulamadı
-
Görüş6 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu4 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi7 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 3