Bizi Takip Edin

Amerika

Demokratlar, ABD’yi bir kez daha Avrupa’ya odaklanmaya çağırıyor

Yayınlanma

ABD’de Demokrat Parti’nin 2024 politika platformu, dış ilişkiler bölümünün başında Avrupa’dan bahsediyor ve ABD’nin Rusya’ya karşı müttefiklerini bir araya getirmedeki başarısını vurguladıktan sonra partinin Hint-Pasifik duruşunu özetliyor.

90 sayfayı aşkın belgenin son bölümü olan “Dünya Çapında Amerikan Liderliğini Güçlendirmek” ilk bölüm başlığı olarak Avrupa’yı içeriyor. Bunu Hint-Pasifik, Çin, Orta Doğu ve Kuzey Afrika, Batı Yarımküre ve Afrika takip ediyor. 2020 platformu bu bölgeleri alfabetik sıraya koymuştu ve bunlar şöyle sıralanmıştı: Afrika, Amerika, Asya-Pasifik, Avrupa ve Orta Doğu.

Chicago Küresel İlişkiler Konseyi CEO’su ve Obama yönetiminde ABD’nin eski NATO Büyükelçisi olan Ivo Daalder, Nikkei Asia’ya verdiği bir röportajda yeni platformun “son Atlantikçi” olarak adlandırdığı Başkan Joe Biden’ın düşüncelerini yansıttığını söyledi.

Harris’in dış politikası “Atlantikçilere” emanet

Daalder, “Dış politika konusundaki tüm açıklamalarını gözden geçirirseniz, ittifaklardan bahsediyor ve bunu öncelikle NATO bağlamında, ikinci olarak da Hint-Pasifik’te yapılan her şey bağlamında ortaya koyuyor,” dedi.

Demokratların yeni başkan adayı Başkan Yardımcısı Kamala Harris’e ulusal güvenlik konusunda, Obama yönetiminde Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu dışişleri bakan yardımcısı olarak görev yapan bir başka “Atlantikçi” Philip Gordon’un danışmanlık yapacağını belirten Daalder, “Rusya ve Çin’le stratejik rekabet gibi küresel sorunların ele alınmasında Hint-Pasifik ve Atlantik’i bir araya getirmek ve birini diğerine karşı oynamaya çalışmamak için bilinçli bir çaba” olacağını söyledi.

Avrupa’ya yapılan vurgu, Asya’ya olan ilgiyi azaltacağından korkan bazı dış politika ve güvenlik analistleri arasında endişelere yol açıyor.

Japonlar, Avrupa’ya dönüşten rahatsız

Örneğin Japonya Kara Öz Savunma Kuvvetleri’nden emekli üç yıldızlı bir general olan Koichi Isobe, Harris’in dış politika önceliklerinin net olmadığını savundu.

Nikkei Asia’ya konuşan Isobe, “Japonya’nın bakış açısından, eski Başkan Donald Trump’ın ulusal güvenlik ve Çin konusunda nerede durduğunu anlıyoruz. Harris için aynı şey geçerli değil,” dedi.

Biden döneminde ikili ittifakın “muazzam bir ilerleme” kaydettiğini belirten Isobe, platformun Harris’in Asya politikasının, “Asya’ya dönüş” fikrini ortaya atan ancak bunu hayata geçiremeyen Obama yönetiminin politikasına benzeyebileceğini düşündürdüğünü söyledi.

Başarısız “Asya Pivot” politikası

Dış politika analistleri Robert Blackwill ve Richard Fontaine, kısa bir süre önce “Kayıp On Yıl: ABD’nin Asya’ya Yönelişi ve Çin Gücünün Yükselişi” başlıklı makalelerinde, birbirini izleyen ABD yönetimlerinin ‘Asya Pivot’ stratejisine sadık kalmamasını, 1965‘te Vietnam’daki tırmanış ve 2003’te Irak’ın işgaliyle birlikte İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yapılan en büyük üç dış politika hatasından biri olarak nitelendirdiler.

Blackwill geçen ay Chicago Küresel İlişkiler Konseyi’nin online etkinliğinde yaptığı konuşmada, ABD’nin son on yılda Orta Doğu ve diğer bölgelerle dikkati dağılırken, Çin’in “Hint-Pasifik bölgesinde ve daha sonra da küresel çapta şaşırtıcı bir güç ve nüfuz artışı” gerçekleştirdiğini söyledi.

Blackwill, ilk kez 2011 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından ana hatları çizilen “Asya’ya yöneliş” stratejisinin “radikal” bir değişim olduğunu söylemiş ve “Amerikan tarihinde ilk kez Avrupa, Amerikan dış politikasının birinci önceliği olmaktan çıktı,” demişti.

Trump’ın dış politika danışmanından tepki

Muhtemel İkinci Trump yönetiminde önemli bir ulusal güvenlik rolünde görev alması beklenen eski Pentagon yetkilisi Elbridge Colby, Avrupa’ya öncelik vermenin Amerika için yanlış bir dış politika olduğunu ve ABD’nin Asya ve Çin’e öncelik vermesi gerektiğini belirten bir tweet attı.

“Bu bela aramaktır,” diye yazan Colby, Başkan Yardımcısı adayı JD Vance’in de ABD’nin Asya ve Çin’e öncelik vereceğini söylediğini aktardı.

Demokratların Çin politikası: “Sert ama akıllı”

2024 platformu geçen pazartesi günü Demokratik Ulusal Konvansiyon’da kabul edildi.

Platform, kasım ayındaki seçimleri kazanması halinde Harris’in başkanlığını şekillendirmeye yardımcı olabilecek iç ve dış politikaların bir derlemesi.

“Başkan Biden’ın ilk döneminde, dünyanın hiçbir bölgesi ittifaklarımızın önemini Avrupa’dan daha iyi göstermemiştir,” diyen dış politika bölümü, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmasının ardından NATO’yu “her zamankinden daha güçlü ve birlik içinde” olarak tanımlıyor.

Bölümde ayrıca trans-Atlantik ittifakın Çin’e yanıt vermede de kilit rol oynayacağı belirtiliyor. Biden’ın “Çin ile rekabeti yönetmek için Avrupalı müttefiklerimizle birlikte çalıştığı” belirtiliyor.

Bölümün Çin kısmında bu ülke “Amerika’nın en önemli stratejik rakibi” ve ABD liderliğindeki uluslararası düzeni temelden yeniden şekillendirme niyet ve kapasitesine sahip tek küresel aktör olarak tanımlanıyor.

Yine de Demokrat bir başkanlık yönetiminin bu ülkeyle rekabeti “sorumlu bir şekilde yöneteceği” ve yapay zekanın güvenli kullanımı gibi alanlarda birlikte çalışacağı belirtiliyor. Platformda Çin ile “çatışma arayışında olmadıkları” belirtiliyor.

Biden’ın “ilişkilerde bir istikrar zemini sağlarken” Amerikan çıkarlarını ve değerlerini durmaksızın ilerleten “sert ama akıllı” Çin politikasına dikkat çekiyor.

Tayvan konusunda, dış politika bölümü Biden’ın adadaki temel pozisyonuna sadık kalıyor ve partinin “her iki taraftan da statükoda tek taraflı değişiklik olmamasını sağlayacağını” vurguluyor.

Trump’a İran eleştirileri

Ukrayna konusunda ise platform, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “işgalde yanlış hesap yaptığının” altını çiziyor ve ABD’nin Ukrayna’nın kendini savunabilmesi için yaklaşık 50 ülkeden oluşan bir koalisyonu güvenlik yardımı sağlamak üzere bir araya getirdiğini belirtiyor.

Platform ayrıca İran’a yönelik olarak Trump’ın “azami baskı” yaklaşımından daha incelikli bir yaklaşım ortaya koyuyor. Bu  çerçevede Obama yönetiminin 370 olan yaptırım sayısı Trump başkanlığında 1.500’ün üzerine çıkmıştı.

İran’a karşı koyma ve onu “caydırmanın” yanı sıra ülkenin ve “terörist vekillerin bölgenin güvenliğini tehdit etmesini” engelleme ihtiyacına dikkat çekerken, Trump’ın 2018’de İran nükleer anlaşmasından çekilme hamlesini “pervasız ve dar görüşlü” ve “maliyetli bir hata” olarak eleştiriyor.

Bu da Gordon’un bölgeye ilişkin uzun zamandır savunduğu görüşlerle örtüşüyordu. Gordon 2007 yılında yayınlanan “Haklı Savaşı Kazanmak: Amerika ve Dünya için Güvenliğe Giden Yol” adlı kitabında İran’ı hem kontrol altında tutmanın hem de İran’la angaje olmanın doğru yol olduğunu yazmıştı.

Gordon ABD’yi, İran’ın “meşru çıkarlarına” saygı gösterecek şekilde bu ülke ile “ciddi bir ilişki” kurmaya çağırmıştı.

Amerika

Amerikan borsaları uçuşa geçti

Yayınlanma

Amerikan borsaları, son 3 aydaki kayıplarını büyük oranda telafi ederek büyük bir ralliye başladı.

S&P 500 dün yeni bir rekorun kıyısına gelerek, Donald Trump’ın nisan ayında açıkladığı “Kurtuluş Günü” gümrük vergilerinin ardından yaşanan trilyonlarca dolarlık çöküşten muazzam bir geri dönüş yaptı.

ABD’nin ekonomi politikası ve jeopolitik durumuyla ilgili belirsizliğin devam etmesine rağmen, S&P 500, nisan ayında yaklaşık %20 değer kaybetmeden önce, şubat ayında kaydettiği rekor seviyeye %0,1’den az bir farkla kapattı.

Endeks, o günden bu yana inişli çıkışlı bir seyir izleyerek toparlanmaya başladı ve dün gün içi işlemlerde kısa süreliğine rekorunu aştı.

Salı günü, teknoloji ağırlıklı Nasdaq 100, genel piyasayı geride bırakarak tüm zamanların en yüksek kapanışını kaydetti. Bu, Trump’ın İsrail ve İran’ın ateşkes üzerinde anlaştığını açıklamasının ardından geldi ve yatırımcıların olası bir petrol kriziyle ilgili endişelerini hafifletti.

Çözülmemiş jeopolitik çatışmalar ve Trump’ın hâlâ devam eden gümrük vergisi politikaları arasında, Capital Wealth Planning’in portföy yöneticisi Kevin Simpson, CNBC’ye “geri dönüşün büyüklüğüne şaşırdığını” söyledi.

Trump, nisan ayında tehdit ettiği en sert gümrük vergilerinin bir kısmını geri aldı ve o zamandan beri ABD’nin başka ülkelerle yaptığı ticaret anlaşmaları piyasaları memnun ediyor.

Simpson, yatırımcıların “mega cap teknoloji ve yapay zeka coşkusunun hakim olduğu bir piyasada düşüşleri satın almaya istekli” göründüğünü söyledi.

Nvidia, Çin’in DeepSeek’in ABD’li girişimlerden daha maliyet etkin olabileceği endişelerini hafifleten beklentilerin üzerinde kazançlarla bu hafta rekor seviyeye ulaştı.

Palantir, S&P 500 ve Nasdaq 100’de yıl başından bu yana en fazla değer kazanan şirket oldu. Wired’ın haberine göre, veri şirketi giderek yüksek ücretli devlet ihalelerine giriyor ve kısa süre önce Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza (ICE) için bir “gözetim” platformu geliştirmek üzere 30 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı.

Wells Fargo stratejisti, iki faiz indirimi, “Büyük Harika Yasa”nın kurumlar vergisi indirimleri ve deregülasyonun nihayetinde şirket kazançlarını artıracağını ve piyasaları daha da yukarı taşıyacağını öngörüyor. 

Fakat bu arada daha fazla dalgalanma da bekleniyor.

Okumaya Devam Et

Amerika

ABD’den İran’a ‘teklif’: Uranyum zenginleştirmeden vazgeç, 30 milyar doları al

Yayınlanma

Trump yönetimi, nükleer silah elde etmesini engellemek amacıyla İran’a uranyum zenginleştirmeyi durdurması karşılığında 30 milyar dolarlık bir teklif sunmayı değerlendiriyor. CNN’in haberine göre, barışçıl nükleer program için kullanılacak bu fonun ABD yerine Arap ülkeleri tarafından sağlanması ve Washington’un müzakerelere liderlik etmesi planlanıyor.

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, Tahran ile müzakerelere geri dönme çabaları kapsamında, İran’a barışçıl nükleer programını geliştirmesi için 30 milyar dolara kadar finansal erişim sağlama olasılığını tartıştığı bildirildi.

CNN‘in konuya vakıf kaynaklara dayandırdığı haberine göre, bu teklifin karşılığında Tahran’ın uranyum zenginleştirmeyi tamamen durdurması talep ediliyor ve bu maddenin “müzakereye açık olmadığı” vurgulanıyor.

Plana göre, paranın ABD tarafından değil, Arap ülkeleri tarafından sağlanması öngörülüyor. Bir yönetim yetkilisi, “ABD bu müzakerelere liderlik etmeye hazır. Birilerinin nükleer programın uygulanması için ödeme yapması gerekecek, ancak biz böyle bir taahhüt altına girmeyeceğiz,” dedi.

AB, İran’ın ABD saldırılarından önce Fordo’dan uranyum stoklarını çıkardığına inanıyor

Masadaki diğer teklifler

Amerikalı yetkililer, masada başka tekliflerin de olduğunu belirtti. Bu teklifler arasında İran’a yönelik bazı yaptırımların potansiyel olarak kaldırılması ve Tahran’ın yabancı bankalardaki 6 milyar dolarlık dondurulan varlıklarına erişim hakkı tanınması yer alıyor.

Bir diğer fikir ise ABD’nin Basra Körfezi’ndeki müttefiklerinin, ABD saldırılarında hasar gören Fordo nükleer tesisinin yerine, yine uranyum zenginleştirme kabiliyeti olmayacak şekilde yeni bir altyapı inşa etmesinin maliyetini karşılaması.

Washington’dan ‘kapsamlı barış’ hamlesi

Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, CNBC‘ye yaptığı açıklamada ABD’nin “kapsamlı bir barış anlaşması” yapmayı hedeflediğini söyledi.

Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, tüm tekliflerin İran’ın nükleer silah elde etmesini engellemeye yönelik olduğu vurgulandı.

Beyaz Saray, son iki haftada yaşanan olayların, yani İsrail ile karşılıklı saldırılar ve ABD’nin İran’ın nükleer merkezlerine yönelik saldırısının ardından Tahran’ın Washington’un şartlarını kabul edeceğini umuyor.

Uzmanlar şüpheli: Teklif ters tepebilir

CNN‘in aktardığına göre, İran uzmanları ise tam tersine, yaşananların ülke yönetimini nükleer silaha sahip olmaları gerektiği konusunda daha da ikna edeceğini düşünüyor.

Bu hafta başında İran parlamentosu, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile işbirliğinin askıya alınmasını onaylamıştı. İran yönetimi, 22 Haziran gecesi gerçekleşen ABD saldırısından önce de ajans yetkililerinin tesislerine erişimini önemli ölçüde kısıtlamıştı.

UAEA’nın mayıs ortası verilerine göre, İran’ın elinde yaklaşık 409 kilogram yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum bulunuyordu.

Bloomberg, bu miktarın teorik olarak on adet nükleer savaş başlığı üretmek için yeterli olduğunu yazmıştı. Ajansın Genel Direktörü Rafael Grossi, bu maddenin yerinin bilinmediğini bildirdi.

Tahran, saldırıya uğrayan tesislerdeki uranyum stoklarını önceden taşıdığını iddia ederken, UAEA ise stokların önemli bir kısmının saldırıdan kurtulmuş olabileceğini değerlendiriyor.

Okumaya Devam Et

Amerika

ABD’nin borç yükü uzun vadeli tahvillerden kaçışa neden oluyor

Yayınlanma

Yatırımcılar, ABD’nin artan borç yükünün dünyanın en önemli pazarlarından birinin cazibesini gölgelemesi nedeniyle, uzun vadeli ABD tahvil fonlarından kaçıyor.

EPFR verilerine dayanan Financial Times (FT) hesaplamalarına göre, devlet ve şirket borçlarını kapsayan uzun vadeli ABD tahvil fonlarından ikinci çeyrekteki net çıkışlar şu ana kadar yaklaşık 11 milyar dolara ulaştı.

İkinci çeyrekteki bu çıkış, 2020’nin başındaki şiddetli piyasa türbülansından bu yana en ağır çıkış olarak kayıtlara geçecek ve önceki 12 çeyrekteki ortalama 20 milyar dolarlık girişlerin ardından güçlü bir değişim işaret ediyor.

Kurumsal yatırımcılar tarafından yaygın olarak kullanılan uzun vadeli tahvil fonlarından yapılan itfa işlemleri, Amerika’nın borç geleceğine ilişkin endişelerin arttığı bir dönemde gerçekleşiyor. Fon akışları, devasa ABD tahvil piyasasının sadece küçük bir bölümünü yansıtıyor, fakat yatırımcı duyarlılığının bir göstergesi niteliğinde.

Tahvil odaklı yatırım şirketi DoubleLine’dan Bill Campbell, fon akışlarına atıfta bulunarak, “Bu, çok daha büyük bir sorunun belirtisi. Yurt içinde ve yabancı yatırımcı topluluğu arasında, Hazine tahvillerinin uzun vadeli kısmına sahip olma konusunda büyük endişe var,” dedi.

Kongrede görüşülmekte olan Başkan Donald Trump’ın “büyük ve harika” vergi tasarısının, bağımsız analistlere göre önümüzdeki on yıl içinde ABD’nin borç tutarına trilyonlarca dolar ekleyeceği ve bu durumun Hazineyi büyük miktarda tahvil satmaya zorlayacağı tahmin ediliyor.

Beyaz Saray ise gümrük vergileri ve daha yüksek büyümenin borç yükünü azaltacağını savunuyor.

Aynı zamanda, piyasa katılımcıları, tahvil yatırımcıları için en büyük belalardan biri olan enflasyonu körüklemek için yönetimin başlıca ticaret ortaklarına uygulayacağı gümrük vergilerine hazırlık yapıyor.

Goldman Sachs’ın baş kredi stratejisti Lotfi Karoui, bu çıkışın “mali sürdürülebilirliğin uzun vadeli görünümüne ilişkin endişeleri yansıttığını” söyledi.

Varlık yönetimi şirketi PGIM’in küresel tahvil başkanı Robert Tipp, Fed’in %2’lik enflasyon hedefine atıfta bulunarak, “Enflasyonun hâlâ hedefin üzerinde olduğu ve gözle görülür bir şekilde devlet arzının yüksek olduğu, dalgalı bir ortam var. Bu durum, getiri eğrisinin uzun vadeli kısmında tedirginlik ve genel bir huzursuzluk yaratıyor,” dedi.

Uzun vadeli tahviller enflasyona özellikle duyarlıdır, çünkü fiyatlardaki yüksek büyüme, uzun vadede ödenen sabit faiz ödemelerinin değerini eritir.

Bloomberg’in geniş endeksine göre, bu tedirginlik, uzun vadeli ABD tahvillerinin fiyat performansına da yansıdı. Bu tahviller, Trump’ın nisan ayında yaptığı gümrük vergisi açıklamalarının piyasaları sarsmasının ardından, bu çeyrekte yaklaşık %1 değer kaybetti.

Buna karşılık, EPFR rakamlarına göre, yakın vadede vadesi dolacak ABD tahvillerini elinde bulunduran fonlara para akışı devam etti ve bu çeyrekte kısa vadeli stratejilere 39 milyar dolardan fazla para akışı oldu.

Fed’in bu yıl şimdiye kadar kısa vadeli faizleri yüksek seviyelerde tutması nedeniyle, bu fonlar cazip getiriler sağlıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English