Ortadoğu
“Filistin’in imarı sorumluluk, halkının tehciri suçtur”

Mısır’da toplanan Arap Parlamentosu ve uluslararası Gazze konferansında Filistinlileri zorla yerinden etmeye dönük her türlü girişim reddedildi.
Filistin resmi haber ajansı WAFA’ya göre, Arap Parlamentosu, Mısır’ın başkenti Kahire’de “Gazze’nin imarı sorumluluktur, halkının tehciri ise suçtur” temalı olağanüstü toplantı yaptı. Toplantının ardından yapılan açıklamada, Filistin halkını zorla yerinden ederek Filistin davasını tasfiye etmeyi hedefleyen her türlü girişimin kabul edilemez olduğu vurgulandı.
“Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki Filistin halkını zorla yerinden etme girişimleri veya çabalarını kesin bir dille reddediyoruz.” denilen açıklamada, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ve uluslararası toplumdan Filistin halkını zorla yerinde etme planlarına karşı bir duruş sergilemeleri çağrısında bulunuldu.
ABD yönetimine uluslararası meşruiyete aykırı olarak Filistin halkının haklarına karşı açıklamalar yapmaktan vazgeçmesi çağrısının yapıldığı açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump’ın Filistinlileri zorla yerlerinden etme yönündeki açıklamalarının iki devletli çözüme katkı sunmadığına dikkati çekildi.
Uluslararası ve bölgesel parlamentolara da söz konusu planlara karşı Filistin halkının direnişine destek vermeleri çağrısının yapıldığı açıklamada, İsrail ordusunun Gazze Şeridi’nden tümüyle çekilmesi talep edildi.
İsrail ordusunun işgal altındaki Batı Şeria’nın Cenin, Tulkerim ve mülteci kamplarında sürdürdüğü saldırıların kınandığı açıklamada, söz konusu saldırıların yol açacağı insani ve güvenlik sorunlarından Tel Aviv yönetiminin sorumlu tutulacağı uyarısında bulunuldu.
Uluslararası konferans toplandı
Aynı gün Kahire’de düzenlenen “Gazze ve Orta Doğu’da Barış ve İstikrarın Geleceği” konferansının sonuç bildirgesinde de Filistinlilerin Gazze Şeridi’nden göç ettirilmesine yönelik her türlü planın reddedildiği vurgulandı.
Mısır’daki El-Ahram gazetesinin haberine göre, Mısır Düşünce ve Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından Kahire’de düzenlenen konferans sona erdi. Çok sayıda strateji ile uluslararası ve bölgesel ilişkiler uzmanının katılımıyla gerçekleştirilen konferansta, Gazze Şeridi’ndeki krize ilişkin birçok konu ele alındı.
Mısır Düşünce ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü Halid Ukaşe tarafından açıklanan konferansın sonuç bildirgesinde, Gazze Şeridi’ndeki sakinlerin yerinden edilmesine yönelik her türlü planın reddedildiği vurgulanarak, bunun sadece mantıksız, sorumsuz ve Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını yok saymakla kalmayıp, aynı zamanda uluslararası normları ve yasaları da ihlal ettiği aktarıldı.
Planların “etnik temizlik suçu” ve “insanlığa karşı suç” teşkil ettiğine dikkati çekilen bildirgede, bunun önlenmesi, karşı çıkılması ve sorumluların hesap vermesi gerektiği kaydedildi.
Bildirgede, “Gazze nüfusunun yerinden edilmesine ilişkin son dönemde öne sürülen öneriler yalnızca Gazze Şeridi’nin yeniden inşasına ilişkin dar bir perspektiften ele alınmamalı daha ziyade Filistin meselesini tasfiye etme girişimlerini yansıtan daha geniş bir perspektiften ele alınmalıdır ki bu öneriler bütünüyle İsrail’in seksen yılı aşkın bir süredir bu konuda öne sürdüğü planlarla örtüşüyor” ifadelerine yer verildi.
İsrail’in 7 Ekim 2023’ten ateşkesin ilan edildiği 19 Ocak’a kadar Gazze’ye düzenlediği saldırılarda 14 bini enkaz altında kaybolanlar olmak üzere 61 binden fazla Filistinli öldü, 2 milyon kişi yerinden edildi.
İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te ise 7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail askerleri ile Filistin topraklarını gasp eden İsraillilerin saldırılarında 168’i çocuk 926’yı aşkın Filistinli yaşamını yitirdi, 7 bine yakın kişi yaralandı.
ABD Başkanı Trump, İsrail’in saldırıları nedeniyle ağır yıkımın oluştuğu Gazze’nin yeniden imarını içeren ve Filistinlilerin zorla yerlerinden edilerek Mısır ve Ürdün gibi bölge ülkelere gönderilmesine ilişkin bir plan paylaşmıştı.
Trump, Gazze’yi devralma planında zorla yerinden edilen Filistinlilere geri dönüş hakkı tanınmayacağını söylemişti.
Avrupa
İngiliz yargısı: İsrail’e silah satışı yargının konusu değil

Yüksek Mahkeme, İsrail’e silah satışı kararının mahkemelerin değil, yürütmenin yetki alanına girdiğine hükmetti. Kararda, İsrail’e silah satışı konusunun anayasal olarak son derece siyasi bir mesele olduğu vurgulandı.
Filistin merkezli insan hakları örgütü Al-Haq ile İngiltere merkezli Küresel Hukuki Eylem Ağının (GLAN) İsrail’e silah satışını sürdüren İngiltere hükümeti aleyhine açtıkları davada Yüksek Mahkeme, konunun yargının meselesi olmadığına hükmetti.
İngiltere’de Yüksek Mahkeme, Al-Haq ile GLAN’ın, İsrail’e askeri teçhizat ihracatı konusunda İngiliz hükümetine karşı açtıkları davaya ilişkin kararını yazılı açıkladı.
Yargıçlar Stephen Males ve Karen Steyn, 72 sayfalık karar metninde davanın yalnızca muafiyet düzenlemesiyle ilgili genel tartışmadan ibaret olmadığını, bunun ötesinde “çok daha dar ve odaklanmış mesele”ye ilişkin olduğunu belirtti.
Karar metninde şu ifadelere yer verildi:
“Bu mesele, İngiltere’de üretilen bazı bileşenlerin İsrail’e tedarik edileceği ya da edilebileceği ve Gazze’deki çatışmada uluslararası insancıl hukukun ciddi şekilde ihlal edilmesinde kullanılabileceği ihtimali nedeniyle, sorumlu bakanlar tarafından makul şekilde İngiltere’nin savunması ve uluslararası barış ve güvenlik için hayati önem taşıdığı düşünülen belirli birçok taraflı savunma işbirliğinden çekilmesi gerektiğine karar vermenin mahkemeye açık olup olmadığıdır.”
Yargıçlar, bu konunun Anayasa’ya göre son derece hassas ve siyasi olduğunun, mahkemelerin meselesi olmadığının, buna karşın demokratik açıdan parlamentoya ve seçmenlere karşı sorumlu bulunan yürütmenin sorunu olduğunun altını çizdi.
İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti
Al-Haq ve GLAN, İsrail’e yönelik silah satışlarının askıya alınmasına ilişkin yazılı taleplerinin sürekli görmezden gelinmesi üzerine geçen yıl Yüksek Mahkemeye İngiltere aleyhine başvuru yapmıştı. İngiltere hükümetinden, F-35 savaş uçaklarının parçaları dahil İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti.
Başvuruda, İsrail’in sivillere, sivil altyapıya, sivillerin sığındığı hastane, fırın, okul gibi yapılara, gıda depolarına, su rezervlerine saldırıları ile zorla yerinden etme ve açlığa mahkûm etme gibi politikalarına ilişkin detaylar paylaşılmıştı.
Davanın duruşmaları, 18 Kasım 2024’te ve 13 Mayıs 2025’te yapılmıştı.
Oxfam, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları da İngiltere’nin silah satışlarını sürdürerek uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği yönündeki kanıtları mahkemeye sunmuştu.
Ortadoğu
Reuters: Suriye’de Şara’ya bağlı güçler 1.500 Alevi’yi katletti

Reuters, Suriye’de Alevilere yönelik katliamların nasıl gerçekleştiğini ortaya çıkardı ve saldırganları doğrudan Şam’daki Suriye’nin yeni liderlerinin yanında görev yapan kişilere bağlayan bir komuta zincirini tespit etti.
Reuters, yaklaşık 1.500 Suriyeli Alevinin öldürüldüğünü ve düzinelercesinin kayıp olduğunu tespit etti. Araştırma, dini azınlığa yönelik intikam cinayetleri, saldırılar ve yağmalamaların gerçekleştiği 40 farklı yer ortaya çıkardı.
Katliamlar, ülkedeki derin kutuplaşmayı ortaya çıkarırken, yeni hükümete bağlı güçlerin Alevilere kin beslediğine işaret ediyor.
Reuters’ın bulguları, Trump yönetiminin Esad’ın iktidarı döneminden kalma Suriye’ye yönelik yaptırımları kademeli olarak kaldırdığı bir dönemde ortaya çıktı.
Bu yakınlaşmanın Washington için de zor bir durum olduğuna işaret edildi. Suriye’de yeni hükümet, daha önce Nusra Cephesi olarak bilinen El Kaide’nin Suriye kolu olan ve şu anda feshedilmiş olan Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) adlı İslamcı grup tarafından yönetiliyor ve grup başta ABD olmak üzere BM üyesi ülkeler tarafından terör örgütü olarak tanınıyordu.
Ahmed el-Şara’nın liderliğindeki grup, 2014’ten beri BM yaptırımları altında bulunuyor. Suriye halkının çoğunluğu gibi Sünni Müslüman olan Al-Şara, Esad hükümetinin çöküşü ve Şam’ın ele geçirilmesiyle sonuçlanan saldırıyı yönettikten sonra ocak ayında cumhurbaşkanı oldu.
‘Kalbi göğsünden sökülüp cesedin üzerine konmuştu…’
Reuters’ın bulgularına göre, yabancı cihatçılar da dahil olmak üzere yeni hükümetin komutası altındaki en az bir düzine grup mart ayında Alevilere karşı işlenen cinayetlere katıldı. Bunların neredeyse yarısı, cinayet, adam kaçırma ve cinsel saldırı gibi insan hakları ihlalleri nedeniyle yıllardır uluslararası yaptırımlar altında bulunuyor.
Reuters’ın ulaştığı tanık ifadelerinden birinde katliamın boyutları şöyle anlatılıyor: “Genç adamın kalbi göğsünden kesilip vücudunun üzerine konulmuştu. Adı, kuzenleri, komşuları ve kıyı kasabasından en az altı çocuğun da bulunduğu 60 kişinin el yazısıyla yazılmış ölüm listesinde 56 numaraydı.”
25 yaşındaki Süleyman Raşhid Saad’ı öldüren adamlar, genç kurbanın telefonundan babasını arayarak cesedi almaya cesaret etmesini söyledi. Ceset berber dükkanının yanındaydı.
“Göğsü tamamen açılmıştı. Kalbini kesip çıkarmışlar. Onu göğsünün üzerine koymuşlar,” dedi babası Raşhid Saad.
Savunma Bakanlığı ve cumhurbaşkanlığı da dahil olmak üzere Suriye hükümeti, bu raporun bulgularının ayrıntılı özetine veya Reuters’ın katliamlarda hükümet güçlerinin rolüne ilişkin sorularına yanıt vermedi.
Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi, mezhepçi katliamlara dair nihai raporunu yayımladı
Ortadoğu
Grossi: İran, uranyum zenginleştirmeye birkaç ay içinde yeniden başlayabilir

Birleşmiş Milletler’in nükleer denetim kurumu başkanı, İran’ın “birkaç ay içinde” zenginleştirilmiş uranyum üretimine yeniden başlayabileceğini belirterek, İran’ın nükleer silah geliştirmesini durdurmak için askeri bir çözümün olmadığını ekledi.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Rafael Grossi, ABD’nin bombalarının İran’ın nükleer tesislerine “çok ciddi düzeyde hasar” verdiğini, ancak “her şeyin yok olduğunu ve orada hiçbir şey kalmadığını” iddia edemeyeceğini söyledi.
Pazar günü yayınlanacak CBS News röportajında Grossi, “Birkaç ay içinde, birkaç kaskad santrifüjün dönerek zenginleştirilmiş uranyum üretmeye başlayabileceğini söyleyebilirim” dedi.
Grossi’nin açıklamaları, İsrail’in bu ay başlattığı 12 günlük savaş sırasında İsrail ve ABD güçlerinin İran’ın nükleer programına verdiği hasarın boyutu hakkında bir hafta süren çelişkili iddiaların ardından geldi.
İsrail, 13 Haziran’da İran’ın nükleer ve askeri tesislerini bombalamaya başladı ve bir dizi suikastte İranlı üst düzey nükleer bilim adamlarını öldürdü. ABD ise 21 Haziran’da İran’ın en önemli üç nükleer tesisini bombaladı: Fordow, Natanz ve Isfahan.
Ancak Tahran’ın barışçıl sivil amaçlarla kullanıldığını savunduğu İran’ın nükleer programına verilen hasarın gerçek boyutu hala belirsizliğini koruyor.
ABD Başkanı Donald Trump, tesislerin “yok edildiğini” söylerken, İsrail ordusu genelkurmay başkanı Eyal Zamir, İsrail’in projeyi “yıllar boyunca” geriye attığına inandığını belirtti, ancak bunun İsrail’in kampanyasının sonu anlamına gelmediğini de ekledi.
Ancak hem ABD hem de Avrupa istihbarat ajansları, hasarın daha az kapsamlı olabileceğini öne sürdü. Bu hafta basına sızan geçici bir ABD değerlendirmesine göre, İran’ın programı sadece birkaç ay geriye gitti.
Önemli bir soru, İran’ın 400 kg’lık yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stokunun akıbeti. Bu uranyum, bomba yapımında hayati bir bileşen. Avrupa hükümetlerine sunulan ön istihbarat değerlendirmelerine göre, bu stok büyük ölçüde sağlam durumda.
İki yetkili, Financial Times’a bu hafta, değerlendirmelerin stokun geçen hafta sonu saldırı sırasında Fordow’da yoğunlaşmadığını, ancak çeşitli diğer yerlere dağıtıldığını gösterdiğini söyledi.
Grossi, CBS’ye verdiği demeçte, “Bu malzemenin nerede olabileceğini veya bir kısmının 12 gün boyunca saldırı altında olup olmadığını bilmiyoruz” dedi.
“Bazıları saldırı sırasında yok edilmiş olabilir, ancak bir kısmı da taşınmış olabilir. Bu nedenle, bir noktada açıklığa kavuşturulması gerekiyor” diye ekledi.
İran’ın uranyumu silah sınıfına zenginleştirmek için gerekli uzmanlığa sahip olduğunu da belirtti: “Bu bilginin var olduğu apaçık bir gerçek. Endüstriyel kapasite de var” ve ekledi: “Askeri operasyonlar olsun ya da olmasın, bu sorunu askeri yollarla kesin olarak çözemezsiniz.”
-
Görüş2 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Ortadoğu2 hafta önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi2 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını1 hafta önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir
-
Avrupa2 hafta önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Dünya Basını2 hafta önce
Foreign Policy: Çin İran’ı Destekliyor, İsrail’i Kınıyor
-
Görüş2 hafta önce
İsrail’in ‘Bildiği Şeytan” ile İşi Bitti mi?
-
Görüş1 hafta önce
Büyülü Dağ’da yüzyıllık tartışma devam ediyor: Naphta mı Settembrini mi?