Bizi Takip Edin

AVRUPA

FT: Alman KOBİ’leri alarm veriyor

Yayınlanma

Ukrayna savaşından sonra ucuz Rusya gazından mahrum kalan, yüksek enflasyonla mücadele gerekçesiyle faiz oranlarının da yükselmesine ve borçlanma maliyetlerinin artışına maruz kalan Alman sanayisinin en önemli kesimlerinden KOBİ’ler alarm zillerini çalıyor.

Financial Times’ta (FT) yer alan analizde, Almanya’nın enerji fiyatlarındaki artıştan diğer birçok büyük ekonomiden çok daha büyük bir darbe aldığına dikkat çekiliyor. Bunun nedeni ise FT’ye göre ülkenin çok sayıda fazla doğalgaz tüketen imalat firmasına sahip olması.

Avrupa Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele için para politikasını sıkılaştırması ve Berlin’in en büyük ticaret ortağı olan Çin’le ticarette yaşanan durgun toparlanma da Alman sanayisinin krizinde etkili oldu.

FT’ye konuşan ülkenin başlıca işveren örgütü BDA’nın başkanı Rainer Dulger, “Almanya dışında neredeyse tüm Avrupa ekonomileri büyüyor. Bu harekete geçmemiz gerektiğine dair açık bir işaret,” diyor.

Uzun vadeli sorunlar daha kritik

Öte yandan enerji maliyetlerindeki artışın ötesinde, Alman sanayisindeki ve siyasetindeki başka ve daha uzun erimli sorunlar da gitgide önem kazanıyor.

Şirketler Almanya’da iş yapmanın artan maliyetinden gitgide daha fazla şikayet ediyor. Bunlar arasında iklim politikaları, yüksek vergiler, pahalı enerji yükü, kalifiye eleman sıkıntısı ve aşırı bürokrasi önemli bir yer kaplıyor.

Örneğin Dulger, “Hükümetle yapay zekâ hakkında konuşuyoruz ama ofislerinde hâlâ faks makineleri var. Bu [duruma] hiç uymuyor,” ifadelerini kullanıyor.

Bu arada elektrikli araçların yükselişi ve Çin’in Avrupa’daki elektrikli araç pazarındaki kazanımları, uzun zamandır Almanya’nın ekonomik başarısının temel direği olan otomotiv sektörünü tehdit ediyor.

Almanya’da Wagenknecht partisinin geleceği

Orta ölçekli şirketler olumsuz etkileniyor

FT’ye göre bu süreç orta ölçekli mühendislik şirketlerinin yoğun bir şekilde bulunduğu güneybatı Almanya bölgesinde derinden hissediliyor. Düşünce kuruluşu IW Consult tarafından yakın zamanda yapılan bir araştırma, adını çevreye hakim olan dağdan alan Donnersbergkreis’i Almanya’nın ‘en zorlu bölgelerinden biri’ olarak tanımlıyor.

Araştırmacılar, ülkede şu anda yaşanmakta olan iki büyük dönüşümü inceliyor: çelik üretimi ve kimyasallar gibi enerji yoğun ve yüksek karbon emisyonlu endüstriler üzerinde baskı yaratacak olan ‘karbon nötr’ bir ekonomiye geçiş ve elektrikli arabalara geçiş. Araştırma sonucunda Almanya’nın 400 ilçe ve kasabasından altısının bu süreçlerden özellikle etkileneceğini ve Donnersbergkreis’in de bunlardan biri olduğunu tespit ettiler.

Femeg isimli, otomobil ve kimya endüstrileri için su sayaçları, emniyet valfleri ve hassas parçalar üreten şirketin kurucusu Bernd Hofmann’a göre hesaplaşma anı yaklaşıyor: “[Hükümet] buradaki insanlara her zaman ‘biz en iyiyiz, en büyüğüz, en büyüğüz ve güneş asla batmayacak’ dedi. Yıllarca tek yol yukarı çıkmaktı. Ve bir tür uyuşukluk içine düştük. Önümüzdeki birkaç yıl tüm üreticiler için zor geçecek.”

Örnek vaka: BorgWarner

Donnersbergkreis’in iktisadi sıkıntılarının örneklerinden en önemlisi, şu anda büyük bir yeniden yapılanmanın sancılarını çeken ABD merkezli otomobil parçaları üreticisi BorgWarner.

Şirketin Donnersbergkreis’in bölgesel merkezi olan Kirchheimbolanden’deki fabrikası turboşarjlar konusunda uzman ve kasabanın en büyük işvereni. Şirket uzun süredir bu cihazda pazar lideriydi. Fakat BorgWarner Turbo Sistemleri Başkanı Andreas Denne, talebin yıllar içinde azaldığını söylüyor. İlk darbenin 2015’teki Volkswagen emisyon skandalı olduğunu ve bunun ‘dizel pazarında bir çöküşe”’ neden olduğunu belirtiyor. Ardından ‘elektrikli otomobillerle ilgili tüm tartışmalar’ geldi.

Başlangıçta BorgWarner, turboşarj aygıtlarının hala bir geleceği olduğunu umuyordu; sonuçta, 48 voltluk bir bataryanın yanı sıra geleneksel bir yanmalı motor kullanan ‘hafif hibritler’ olarak adlandırılan araçlarda kullanılabilirlerdi. Ayrıca geleneksel benzinli ve dizel motorların da önümüzdeki yıllarda üretilmeye devam edebileceğini umuyorlardı.

AB, 2035 yılına kadar benzinli ve dizel motorlu yeni araçları yasaklama kararıyla bu umutları suya düşürdü. BorgWarner o zamandan beri Kirchheimbolanden’deki işgücünü 2028’e kadar 1.600’den 650’ye düşürmeyi planladığını ilan etti.

Alman şirketlerinin Çin sancısı: Ticaret savaşlarına karşı uyarılar

Denne, “Yıllardır büyümeye, büyümeye, büyümeye alışmıştık. Buradan dünyaya turboşarjlar gönderdik. Fakat zaman değişti ve içten yanmalı motorlarla ilgisi olan herkes bundan etkileniyor,” diyor.

BorgWarner’ın tedarikçisi tüm yerel şirketler de bundan etkileniyor. Donnersbergkreis bölge konseyi başkanı Rainer Guth, ‘turboşarjlara olan tarihsel bağlılığın büyük bir zorluk’ olduğunu söylüyor. Örneğin Femeg’in otomotiv işinin yüzde 80’ini bu cihazlar için parça tedariki oluşturuyor.

Yerel tedarikçiler de zorda

Yakındaki diğer şirketler de otomotiv endüstrisine yönelik. Bunlardan biri, 1735 yılında Donnersbergkreis’in en büyük kasabası olan Eisenberg’de kurulan ve bir asır önce Bugatti yarış arabaları için parçalar üreterek ün kazanan demir üreticisi Gienanth.

Şirket artık lokomotif ve gemi motorları ile hastanelerde veya veri merkezlerinde kullanılan acil durum jeneratörleri için bileşenler üretiyor. Ayrıca ticari araçlar için fren kaliperleri ve BMW motorları için krank mili yatak kapakları da üretiyor. Şirket bu nedenle, içten yanmalı motorların kullanımdan kaldırılmasından kaçınılmaz olarak etkilenecek.

Gienanth, son birkaç yılını ‘elektrikli araçlar için ürün çözümleri konusunda müşterilerle işbirliği yaparak’ geçirdiğini söylüyor. Ayrıca ‘ürün portföyünü genişletiyor ve çeşitlendiriyor’, örneğin dökme demir tencere yapımında Berlinli startup STUR ile birlikte çalışıyor.

Bölge her şeye rağmen ‘yeşil dönüşüm’e zorlanıyor

Öte yandan, FT’nin belirttiğine göre, Donnersbergkreis yalnızca Almanya’nın ‘fosil yakıt geçmişinin kirli bir kalıntısı’ değil. Bölge rüzgar türbinleri ve güneş panelleriyle kaplı.

Japonlara ait bir fabrika güvenlik kameraları üretiyor. Sınırlarının hemen ötesinde Mercedes-Benz, Stellantis ve TotalEnergies’in ortak girişimi Automotive Cells Co’nun elektrikli araçlar için lityum-iyon batarya hücreleri üretmek üzere bir gigafabrika inşa ettiği Kaiserslautern şehri yer alıyor.

Fakat bölgenin bazı kısımları canlanırken, diğerleri düşüşte. Donnersbergkreis’e arabayla bir saat uzaklıkta yer alan Saarlouis, yaklaşık 60 yıllık bir geçmişe sahip büyük bir Ford fabrikasına ev sahipliği yapıyor. Ford geçen yıl fabrikada otomobil üretimini durduracağını ve bunun yerine yeni nesil elektrikli araçlarını İspanya’nın Valencia kentinde üreteceğini açıkladı. Bu ay ise fabrikayı adı açıklanmayan büyük bir yatırımcıya satma görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlandığını duyurdu. Fabrikada 3.000’den fazla istihdam risk altında.

Alman ekonomisi: Avrupa’nın iktisadi motoru dağılıyor mu?

Enerji maliyetlerindeki artış sanayiyi vurmaya devam ediyor

Donnersbergkreis’ın karşı karşıya olduğu sorunlardan biri benzinle çalışan araçların yavaş yavaş ortadan kalkması ise, bir diğeri de enerji maliyetlerindeki büyük artış.

Bölgenin iş geliştirme müdürü Reiner Bauer, bölgedeki enerji yoğun şirketlerin çoğunun uzun zamandır ‘yenilikçi, kârlı, örnek eğitim programlarına ve mükemmel yönetime sahip’ olarak görüldüğünü fakat ‘enerji krizinin’ tüm bunları değiştirdiğini vurguluyor. Bauer, “Yükselen enerji maliyetleriyle karşı karşıya kaldığınızda, artık uluslararası alanda rekabet edemezsiniz,” diyor.

Bauer, Kaiserslautern yakınlarında rüzgar türbinleri için parçalar üreten bir demir dökümhanesi olan Heger’i örnek gösteriyor. Şirket geçen yıl Eylül ayında iflasını açıkladı ve enerji maliyetlerindeki artıştan önce ayda 100.000 avro ödediği elektrik için artık ayda 700.000 avro ödediğini ve bu artışı bundan böyle müşterilere yansıtamayacağını söyledi. Genel müdür Johannes Heger o dönemde yerel medyaya verdiği demeçte, “Enerji fiyatları bizi öldürüyor,” demişti.

Alman hükümeti üretimi ucuz ülkelere yönlendirecek

Öte yandan Alman hükümeti bu tür gelişmeler konusunda müdahale edecek gibi görünmüyor. FT’ye konuşan üst düzey bir yetkili, “Burada sadece ucuz Rus gazına erişimimiz olduğu için amonyak üretiyorduk ve şimdi bu da yok oldu. Almanya’nın 2035 yılında temel kimyasallar, plastikler ve amonyak üreteceğini sanmıyorum. Belki de bunları enerjinin daha ucuz olduğu Suudi Arabistan’da üretmek daha mantıklı olacaktır,” diyor.

Fakat Donnersbergkreis’ta durum böyle görülmüyor. Bölge, Alman kimyasal devi BASF’nin Çin’de 10 milyar avroluk yeni bir petrokimya tesisi kurmasını ve Avrupa’da küçülmeye gitmesini endişe içinde izleyen yüzlerce BASF çalışanına ev sahipliği yapıyor.

İyimser beklentiler: Merkez Bankası’ndan ‘Mittelstand’ övgüsü

Yeşil Ekonomi Bakanı Robert Habeck ise umutlu olmak için nedenler olduğunu düşünüyor. Bu ayın başlarında gazetecilere konuşan Habeck, Alman ekonomisinin önümüzdeki yıl büyümeye dönmesi gerektiğini söyledi. Enflasyonun düştüğünü, işgücü piyasasının sağlam olduğunu ve reel gelirlerin arttığını savunan Habeck, bunların iç talebi durgunluktan çıkarmaya yardımcı olabileceğini söyledi.

Bu iyimserlik Almanya Merkez Bankası Başkanı Joachim Nagel tarafından da paylaşılıyor. Geçen hafta Berlin’de iş dünyası ve siyasi liderlere konuşan Nagel, Almanya’nın ‘Avrupa’nın hasta adamı’ ya da ‘sanayisizleşme’nin pençesindeki bir ülke olduğu iddialarını reddetti.

Alman şirketlerinin gaz krizini iyi atlattıklarını, enerji kullanımlarını azaltmak için verimlilik önlemlerine büyük yatırımlar yaptıklarını ileri süren başkan, ülkenin ’gizli şampiyonlarının’ yaratıcılığını ve Alman ekonomisinin belkemiğini oluşturan küçük ve orta ölçekli şirketler olan Mittelstand’ın gücünü överek, bu şirketlerin ‘son derece uyumlu’ olduklarını gösterdiklerini söyledi.

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

Otomotiv sektöründen daha kârlı silah sanayisine geçiş

Alman Mittelstand’ı bir taraftan da yeni duruma ayak uydurmaya çalışıyor.

Örneğin yukarıda bahsi geçen Femeg, otomotiv sektöründen uzaklaşarak, Ukrayna savaşının başlamasından bu yana Almanya’da patlama yaşayan bir alan olan silah üretimine yönelmeye çalışıyor.

Güneybatı Almanya’da Leopard tank motorları için parçalar üreten bir dökümhaneye sahip olan şirket, ağır askeri teçhizat için mühimmat ve parça üretimine de yöneliyor.

Bernd Hofmann, “Burada oturup sızlanmıyoruz, hareket etmeye devam etmek zorundayız,” diyor. Fakat Hofmann, hükümetin özellikle enerji maliyetleri konusunda daha kararlı adımlar atmaması halinde ‘krizin derinleşeceğini’ düşünüyor ve ekliyor: “Bu ülkeyi yeniden yatırım yapmak için daha cazip bir yer haline getirmeliyiz. Yeni bir iyimserlik ruhuna ihtiyacımız var. Heyecanımızı geri kazanmalıyız.”

AVRUPA

Amsterdam Belediye Başkanı Halsema’nın “pogrom” pişmanlığı

Yayınlanma

Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema Hollanda medyasına verdiği bir mülakatta, bir basın toplantısı sırasında İsrailli futbol taraftarlarına maç sonrası yapılan saldırıları tanımlamak için kullandığı “pogrom” kelimesinden pişmanlık duyduğunu açıkladı ve bu kelimenin “propaganda noktasına kadar siyasileştirildiğini” söyledi.

Haaretz‘in aktardığına göre Halsema ayrıca İsrailli taraftarların bu ayın başındaki maçtan önceki davranışlarından ve ardından Amsterdam’da yaşanan şiddet olaylarından da bahsetmesi gerektiğini söyledi.

Pazar günü Hollanda’da yayınlanan “Nieuwsuur” programına katılan Halsema, Maccabi Tel Aviv-Ajax maçının ardından İsrailli futbol taraftarlarıyla ilgili olarak kamuoyuna yaptığı açıklamaları geri aldı.

“Pogrom” mu, “Siyonist provokasyon” mu: Amsterdam’da neler oldu?

Şiddet olaylarının ertesi sabahı düzenlediği basın toplantısında Halsema gazetecilere, “Scooterlı adamlar İsrailli futbol taraftarlarını aramak için şehrin dört bir yanını dolaştı. Bu bir vur-kaç olayıydı. Bunun pogrom anılarını geri getirdiğini kolayca anlayabiliyorum. Şehrimiz derinden zarar gördü. Yahudi kültürü derin bir tehdit altında. Bu, bir daha asla görmemeyi umduğum bir antisemitizm patlamasıdır,” demişti.

Halsema bir sonraki hafta Amsterdam Belediye Meclisindeki bir tartışma sırasında da benzer ifadeler kullanmıştı.

Haftasonu ise Halsema olayı pogrom olarak nitelendirdiği için pişman olduğunu söyledi. Televizyon röportajında, “Yahudi Amsterdamlıların yaşadığı üzüntü ve korkuyu vurgulamak istedim. Fakat şunu söylemeliyim ki ilerleyen günlerde bu kelimenin propagandaya varacak kadar siyasileştiğini gördüm,” dedi.

Halsema bu terimin hem İsrailli hem de Hollandalı siyasetçiler tarafından benimsendiğini söyledi.

Haaretz: Medya kuruluşları Amsterdam olaylarına ilişkin haberlerini revize ediyor

Amsterdamlı başkan, “İsrail hükümeti ‘Amsterdam sokaklarında Filistinlilerin pogromu’ndan söz etti ve Lahey’in siyasi çevrelerinde bu kelime öncelikle Amsterdam’da yaşayan Faslılara ve Müslümanlara karşı ayrımcılık yapmak için kullanıldı. Kastettiğim ve istediğim bu değildi,” dedi.

Pazar günü verdiği röportajda Halsema, olayın ardından yaptığı açıklamalara dönüp baktığında, daha sonra yaşanan şiddeti kınamasının yanı sıra İsrailli taraftarların maç öncesindeki davranışlarından da bahsetmiş olmayı dilediğini söyledi.

Halsema, “Mümkün olan en kısa sürede bir basın toplantısı düzenlememiz için ulusal ve uluslararası düzeyde büyük bir baskı altındaydık. Maccabi Tel Aviv taraftarları hakkında tüm bilgilere sahip değildik,” ifadelerini kullandı.

Hollanda hükümetinde Amsterdam olayları çatlağı büyüyor

Cuma günü Hollanda gazetesi De Volkskrant, Geert Wilders’in koalisyon hükümetinde Fas doğumlu Maliye Bakanı olarak görev yapan Nora Achahbar’ın, geçen hafta göç konusuna odaklanan kabine toplantısı sırasında bazı bakanlar tarafından yapılan “incitici ve ırkçı yorumlar” nedeniyle parlamentodan istifa ettiğini bildirdi.

Hollanda basınında yer alan haberlere göre, tartışmalar arasında antisemitizmden suçlu bulunan çifte vatandaşların vatandaşlıktan çıkarılması çağrıları ve ikinci nesil Faslı göçmenlerin “başarısız entegrasyonu” ile ilgili ifadeler yer alıyordu.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

SPD’de iç karışıklık: Pistorius, Scholz’a karşı

Yayınlanma

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz’a, anketlerde üçüncü sırada yer alan partisine arayı kapatma şansı vermek için yaklaşan erken seçimlerde partisi Sosyal Demokratlara (SPD) başka birinin liderlik etmesine izin vermesi yönünde baskılar artıyor.

SPD liderliği şu ana kadar Scholz’un, 6 Kasım’da üçlü koalisyonun çökmesinin ardından 23 Şubat 2025’e çekilen federal seçimlerde ikinci kez Şansölyeliğe aday olma teklifinin arkasında durdu.

SPD milletvekilleri geçen hafta parti içinde yapılan iki hararetli toplantıda Pistorius’un Scholz’un yerini alıp almaması gerektiğini tartıştı.

Alman Der Spiegel’e göre, toplantılardan biri partinin daha muhafazakâr kanadını ilgilendirirken, POLITICO’ya diğeri ise sol kanadını ilgilendiriyordu.

Toplantıya katılanlar, her iki gruptaki parlamenterlerin önemli bir kısmının Pistorius lehine Scholz’un görevden alınmasını desteklediğini söyledi.

Fakat SPD içinde Scholz’un, Savunma Bakanı Boris Pistorius lehine kenara çekilmesi çağrıları giderek artıyor. Almanya’nın en kalabalık eyaleti olan Kuzey Ren-Vestfalya’dan iki federal milletvekili pazartesi günü Scholz’un adaylığını sorgulayan en önde gelen SPD’li siyasetçiler oldu.

Parti içinde “Pistorius” sesleri yükseliyor

Dirk Wiese ve Wiebke Esdar, “Merkezde, bu seçim için en iyi siyasi dizilişin ne olduğu sorusu var. Boris Pistorius için çok fazla övgü duyuyoruz. Şansölye adaylığı konusunda nihai kararı parti kurullarının vereceği açıktır ve bunun için de doğru yer orasıdır,” dedi.

SPD milletvekili ve partinin uzun süredir üyesi olan Markus Töns, Alman Stern dergisine verdiği demeçte, “Şansölye çok zor bir durumda iyi bir iş çıkardı, ama artık bir koalisyonun sonuna geldik ve yeni bir başlangıca ihtiyacımız var. Boris Pistorius ile bu Olaf Scholz ile olduğundan daha kolay olurdu,” diye konuştu.

SPD’nin eski lideri ve eski dışişleri bakanı Sigmar Gabriel bunu çok daha güçlü ifadelerle dile getirdi.

Gabriel salı günü X’te yaptığı açıklamada, “SPD tabanında, Şansölye Scholz ile ‘her zamanki gibi iş yapmaya’ karşı direnç her geçen gün artıyor. SPD liderliğinin tek tepkisi ise yatıştırmak ve bağlılık bildirgeleri yayınlamak. Şu anda ihtiyaç duyulan şey cesur bir siyasi liderliktir. Buna kim izin verirse SPD’yi yüzde 15’in altına düşürür!” diye yazdı.

Scholz, “liderliğin desteğinden” emin

SPD yönetiminin Şansölye adaylığı konusunda ay sonunda resmi bir karar alması bekleniyordu fakat partiye daha fazla zarar verebilecek bir tartışmayı sona erdirmek için gerekli görülmesi halinde bu karar daha erken de alınabilir.

Brezilya’da düzenlenen G20 zirvesi sırasında konuşan Scholz, SPD’nin adayı olup olmayacağı yönündeki sorulara doğrudan yanıt vermedi.

Die Welt’e verdiği röportajda Alman siyasetçi, “SPD ve ben, bu seçimi birlikte kazanmak istiyoruz” demiş ve parti liderliğinin desteğinden emin olduğunu belirtmişti.

Genel Sekreter Lars Klingbeil pazar akşamı ARD televizyonuna yaptığı açıklamada, “Olaf Scholz ile yola devam etmek istiyoruz, yalpalama yok” dedi.

SPD’nin adayını 30 Kasım’daki parti konferansında belirlemesi bekleniyor. 

Şansölye, Meksika’ya uğrayamadan geri döndü

Bununla birlikte, G20 zirvesi için Brezilya’ya giden Scholz’un, zirve bitiminde planlandığı gibi Meksika’ya geçmeyip Berlin’e erken dönmek zorunda kalmasının nedeni olarak SPD’deki iç çekişme gösteriliyor.

SPD liderliğinin salı akşamı seçim kampanyasını görüşmek üzere düzenlediği telefon konferansından konuyla ilgili herhangi bir karar çıkmadı.

Bununla birlikte kamuoyu yoklamaları ne Scholz’un ne de Pistorius’un şubat ayında Şansölye olma şansının yüksek olduğunu gösteriyor.

SPD şu anda ana muhalefetteki CDU’nun ve sağcı AfD’nin ardından %16 ile üçüncü sırada yer alıyor. Bu oran 2021 seçimlerinden bu yana 10 puan düşüş demek.

Yine de Pistorius, CDU lideri Friedrich Merz’in de önünde olmak üzere sürekli olarak Almanya’nın en popüler siyasetçisi olarak anketlerde yer alıyor ve bazı SPD destekçilerine partilerine olan desteği geri kazanabileceği umudunu veriyor.

Scholz’un SPD içindeki popülaritesi de gitgide azalıyor

Bu arada Scholz, INSA tarafından pazartesi günü yayınlanan bir ankette ilk 20 Alman siyasetçi arasında yapılan popülerlik sıralamasında ilk kez en alt sıraya düştü.

Scholz yakın müttefiklerinin onaylamamasına rağmen geçtiğimiz cuma günü Vladimir Putin’i arayarak Batı’nın Rusya Devlet Başkanına yönelik izolasyonunu kırma kararı nedeniyle uluslararası tepkilerle karşı karşıya.

Anket şirketi Forsa’nın SPD destekçileri arasında yaptığı son ankete katılanların %58’i Pistorius’u Şansölye adayı olarak desteklerken, Scholz’u destekleyenlerin oranı %30’da kaldı.

Aday olup olmayacağı sorulan Pistorius, defalarca SPD’nin Scholz şahsında zaten bir adayı olduğunu söyledi.

Kısa bir süre önce Alman devlet televizyonuna verdiği demeçte bakan, “Benim için böyle bir soru söz konusu bile değil. Şansölyelik için bir adayımız var. Şu anki şansölye de o. Her şey buna bağlı. Ben işimden gerçekten çok memnunum. Savunma Bakanı olmayı seviyorum,” demişti.

Anket sonuçlarının daha da kötüleşmesi halinde ne olacağı sorulduğunda Scholz, “Bu tür anketlerin güvenilirliği sınırlıdır,” yanıtını verdi.

Pistorius’un militarist eğilimleri: Almanya’yı “savaşa hazır” hale getirmek istiyor

Pistorius, Ukrayna’ya silah tedariki ve Alman ordusunu (Bundeswehr) genişletme konusunda nispeten şahin görüşleriyle tanınıyor.

Bu nedenle, geleneksel olarak Moskova ile bağlarını korumaya çalışan ve askeri güç kullanmaya şüpheyle yaklaşan bir parti için “doğal bir seçim” olarak görülmüyor.

Buna rağmen SPD içindeki pek çok kişi, Scholz’un üç partili trafik lambası koalisyonunun bu ay başında çökmesinin ardından 23 Şubat’ta yapılması beklenen erken seçimde partiyi ağır bir yenilgiden kurtarabilecek tek kişinin Pistorius olduğunu savunuyor.

Pistorius, Soğuk Savaş sonrası on yıllar süren silahsızlanmanın ardından Bundeswehr’in güçlü bir yatırıma ihtiyacı olduğunu savunanlar arasında yer alıyor.

Bakan, amacının Alman ordusunu “savaşa uygun” hale getirmek olduğunu sık sık dile getirdi. Pistorius ayrıca, Almanya’nın tükenen askeri saflarını güçlendirmek amacıyla gönüllülük modeline dayalı yeni bir askere alma çabasına öncülük ediyor.

Pistorius’un müdahaleleri Almanya’nın askeri yapısının derinliklerine kadar uzandı. Bu yılın başlarında orduyu yeniden yapılandıran bir kararnameye imza atan Pistorius, bu kararnameyle ara sıra yapılan dış saldırılardan ziyade bölgesel savunmaya odaklandı.

Pistorius aynı zamanda uluslararası itibarını da hızla arttırdı. Berlin’e sık sık yaptığı NATO’nun GSYİH’nin yüzde ikisi oranındaki savunma harcamaları hedefini tutturma ya da aşma çağrıları, uzun süredir Alman liderleri orduya daha fazla yatırım yapmaya çağıran Batılı müttefikler arasında kendisine pek çok hayran kazandırdı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Yunanistan’da 24 saatlik genel grev

Yayınlanma

Yunanistan’da işçiler bugün (20 Kasım) ülke genelinde tüm sektörlerde, “Ücretler, Eğitim, ve Sağlık için Para” ve “Savaş Mezbahalarından Çıkın” sloganları altında genel greve gidiyor.

Grev, geçtiğimiz haftalarda hekimler, inşaat işçileri, liman işçileri, denizcilik işçileri, metal işçileri, telekom, otel ve dağıtım işçileri gibi birçok sektörde kitlesel, güçlü grev ve eylemlerle hazırlandı.

Grevi örgütleyen Tüm İşçilerin Militan Cephesi (PAME) tarafından yapılan açıklamada, “Grevin başarısı için her yerde mücadele etmekten başka çare yok, eğer mücadele etmezsek, kendi çıkarlarımız için mücadele etmezsek hiçbir şey kazanamayız. İnşaat işçileri, demiryolu işçileri, teslimatçılar, otel işçileri, gemi inşa bölgesindeki madenciler, liman işçileri, tersane işçileri, sağlık işçileri ve öğretmenler tarafından verilen büyük grev mücadeleleri yol göstermekte, daha fazla sektörün katılması için umut ve iyimserlik vermektedir,” denildi.

Devlet daireleri, okullar, hastaneler ve tren seferleri ile ada feribotları da dahil olmak üzere toplu taşıma araçlarının grevden etkilenmesi bekleniyor.

Özel sektörün önde gelen sendikası GSEE’nin başkanı Yannis Panagopoulos da, “Hayat pahalılığı çok yüksek ve maaşlarımız dibe vurmuş durumda, yüksek konut maliyetleri ise gençleri trajik bir durumda bıraktı,” dedi.

Diğer işçi grupları gibi GSEE de hükümeti “işçilere onurlu yaşam koşulları sağlayacak anlamlı tedbirler almayı reddetmekle” suçladı.

Düşük gelirli Yunanlılar, perakende, telekomünikasyon ve enerji fiyatlarının Avrupa’daki en yüksek fiyatlardan bazıları olduğu ülkede ayda 900 avrodan daha az bir asgari ücretle geçinmek zorunda kalıyorlar.

Sol muhalefet sık sık daha az ayrıcalıklı olanların “Bulgar maaşlarıyla İngiliz fiyatları” ödemek zorunda kaldıklarını iddia ediyor.

Muhafazakâr Başbakan Kyriakos Mitsotakis kısa süre önce asgari ücreti 950 avroya çıkarma sözü vermişti fakat konut maliyetlerinin de artmasıyla birlikte son yıllarda zengin ve yoksul arasındaki uçurumun büyüdüğü bir toplumda bunun yeterli olmadığı yönünde eleştirilerle karşılaştı.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları, Mitsotakis hükümetini sadece hedeflerin tutturulmasını ve ülkenin yatırım yapılabilir ülke statüsüne geri dönmesini sağlamakla kalmayıp, Yunanistan’ın ekonomik büyüme açısından diğer AB üyesi ülkeleri geride bırakmasıyla sonuçlanan mali reformlar için alkışladı.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English