Bizi Takip Edin

Avrupa

FT: Alman KOBİ’leri alarm veriyor

Yayınlanma

Ukrayna savaşından sonra ucuz Rusya gazından mahrum kalan, yüksek enflasyonla mücadele gerekçesiyle faiz oranlarının da yükselmesine ve borçlanma maliyetlerinin artışına maruz kalan Alman sanayisinin en önemli kesimlerinden KOBİ’ler alarm zillerini çalıyor.

Financial Times’ta (FT) yer alan analizde, Almanya’nın enerji fiyatlarındaki artıştan diğer birçok büyük ekonomiden çok daha büyük bir darbe aldığına dikkat çekiliyor. Bunun nedeni ise FT’ye göre ülkenin çok sayıda fazla doğalgaz tüketen imalat firmasına sahip olması.

Avrupa Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele için para politikasını sıkılaştırması ve Berlin’in en büyük ticaret ortağı olan Çin’le ticarette yaşanan durgun toparlanma da Alman sanayisinin krizinde etkili oldu.

FT’ye konuşan ülkenin başlıca işveren örgütü BDA’nın başkanı Rainer Dulger, “Almanya dışında neredeyse tüm Avrupa ekonomileri büyüyor. Bu harekete geçmemiz gerektiğine dair açık bir işaret,” diyor.

Uzun vadeli sorunlar daha kritik

Öte yandan enerji maliyetlerindeki artışın ötesinde, Alman sanayisindeki ve siyasetindeki başka ve daha uzun erimli sorunlar da gitgide önem kazanıyor.

Şirketler Almanya’da iş yapmanın artan maliyetinden gitgide daha fazla şikayet ediyor. Bunlar arasında iklim politikaları, yüksek vergiler, pahalı enerji yükü, kalifiye eleman sıkıntısı ve aşırı bürokrasi önemli bir yer kaplıyor.

Örneğin Dulger, “Hükümetle yapay zekâ hakkında konuşuyoruz ama ofislerinde hâlâ faks makineleri var. Bu [duruma] hiç uymuyor,” ifadelerini kullanıyor.

Bu arada elektrikli araçların yükselişi ve Çin’in Avrupa’daki elektrikli araç pazarındaki kazanımları, uzun zamandır Almanya’nın ekonomik başarısının temel direği olan otomotiv sektörünü tehdit ediyor.

Almanya’da Wagenknecht partisinin geleceği

Orta ölçekli şirketler olumsuz etkileniyor

FT’ye göre bu süreç orta ölçekli mühendislik şirketlerinin yoğun bir şekilde bulunduğu güneybatı Almanya bölgesinde derinden hissediliyor. Düşünce kuruluşu IW Consult tarafından yakın zamanda yapılan bir araştırma, adını çevreye hakim olan dağdan alan Donnersbergkreis’i Almanya’nın ‘en zorlu bölgelerinden biri’ olarak tanımlıyor.

Araştırmacılar, ülkede şu anda yaşanmakta olan iki büyük dönüşümü inceliyor: çelik üretimi ve kimyasallar gibi enerji yoğun ve yüksek karbon emisyonlu endüstriler üzerinde baskı yaratacak olan ‘karbon nötr’ bir ekonomiye geçiş ve elektrikli arabalara geçiş. Araştırma sonucunda Almanya’nın 400 ilçe ve kasabasından altısının bu süreçlerden özellikle etkileneceğini ve Donnersbergkreis’in de bunlardan biri olduğunu tespit ettiler.

Femeg isimli, otomobil ve kimya endüstrileri için su sayaçları, emniyet valfleri ve hassas parçalar üreten şirketin kurucusu Bernd Hofmann’a göre hesaplaşma anı yaklaşıyor: “[Hükümet] buradaki insanlara her zaman ‘biz en iyiyiz, en büyüğüz, en büyüğüz ve güneş asla batmayacak’ dedi. Yıllarca tek yol yukarı çıkmaktı. Ve bir tür uyuşukluk içine düştük. Önümüzdeki birkaç yıl tüm üreticiler için zor geçecek.”

Örnek vaka: BorgWarner

Donnersbergkreis’in iktisadi sıkıntılarının örneklerinden en önemlisi, şu anda büyük bir yeniden yapılanmanın sancılarını çeken ABD merkezli otomobil parçaları üreticisi BorgWarner.

Şirketin Donnersbergkreis’in bölgesel merkezi olan Kirchheimbolanden’deki fabrikası turboşarjlar konusunda uzman ve kasabanın en büyük işvereni. Şirket uzun süredir bu cihazda pazar lideriydi. Fakat BorgWarner Turbo Sistemleri Başkanı Andreas Denne, talebin yıllar içinde azaldığını söylüyor. İlk darbenin 2015’teki Volkswagen emisyon skandalı olduğunu ve bunun ‘dizel pazarında bir çöküşe”’ neden olduğunu belirtiyor. Ardından ‘elektrikli otomobillerle ilgili tüm tartışmalar’ geldi.

Başlangıçta BorgWarner, turboşarj aygıtlarının hala bir geleceği olduğunu umuyordu; sonuçta, 48 voltluk bir bataryanın yanı sıra geleneksel bir yanmalı motor kullanan ‘hafif hibritler’ olarak adlandırılan araçlarda kullanılabilirlerdi. Ayrıca geleneksel benzinli ve dizel motorların da önümüzdeki yıllarda üretilmeye devam edebileceğini umuyorlardı.

AB, 2035 yılına kadar benzinli ve dizel motorlu yeni araçları yasaklama kararıyla bu umutları suya düşürdü. BorgWarner o zamandan beri Kirchheimbolanden’deki işgücünü 2028’e kadar 1.600’den 650’ye düşürmeyi planladığını ilan etti.

Alman şirketlerinin Çin sancısı: Ticaret savaşlarına karşı uyarılar

Denne, “Yıllardır büyümeye, büyümeye, büyümeye alışmıştık. Buradan dünyaya turboşarjlar gönderdik. Fakat zaman değişti ve içten yanmalı motorlarla ilgisi olan herkes bundan etkileniyor,” diyor.

BorgWarner’ın tedarikçisi tüm yerel şirketler de bundan etkileniyor. Donnersbergkreis bölge konseyi başkanı Rainer Guth, ‘turboşarjlara olan tarihsel bağlılığın büyük bir zorluk’ olduğunu söylüyor. Örneğin Femeg’in otomotiv işinin yüzde 80’ini bu cihazlar için parça tedariki oluşturuyor.

Yerel tedarikçiler de zorda

Yakındaki diğer şirketler de otomotiv endüstrisine yönelik. Bunlardan biri, 1735 yılında Donnersbergkreis’in en büyük kasabası olan Eisenberg’de kurulan ve bir asır önce Bugatti yarış arabaları için parçalar üreterek ün kazanan demir üreticisi Gienanth.

Şirket artık lokomotif ve gemi motorları ile hastanelerde veya veri merkezlerinde kullanılan acil durum jeneratörleri için bileşenler üretiyor. Ayrıca ticari araçlar için fren kaliperleri ve BMW motorları için krank mili yatak kapakları da üretiyor. Şirket bu nedenle, içten yanmalı motorların kullanımdan kaldırılmasından kaçınılmaz olarak etkilenecek.

Gienanth, son birkaç yılını ‘elektrikli araçlar için ürün çözümleri konusunda müşterilerle işbirliği yaparak’ geçirdiğini söylüyor. Ayrıca ‘ürün portföyünü genişletiyor ve çeşitlendiriyor’, örneğin dökme demir tencere yapımında Berlinli startup STUR ile birlikte çalışıyor.

Bölge her şeye rağmen ‘yeşil dönüşüm’e zorlanıyor

Öte yandan, FT’nin belirttiğine göre, Donnersbergkreis yalnızca Almanya’nın ‘fosil yakıt geçmişinin kirli bir kalıntısı’ değil. Bölge rüzgar türbinleri ve güneş panelleriyle kaplı.

Japonlara ait bir fabrika güvenlik kameraları üretiyor. Sınırlarının hemen ötesinde Mercedes-Benz, Stellantis ve TotalEnergies’in ortak girişimi Automotive Cells Co’nun elektrikli araçlar için lityum-iyon batarya hücreleri üretmek üzere bir gigafabrika inşa ettiği Kaiserslautern şehri yer alıyor.

Fakat bölgenin bazı kısımları canlanırken, diğerleri düşüşte. Donnersbergkreis’e arabayla bir saat uzaklıkta yer alan Saarlouis, yaklaşık 60 yıllık bir geçmişe sahip büyük bir Ford fabrikasına ev sahipliği yapıyor. Ford geçen yıl fabrikada otomobil üretimini durduracağını ve bunun yerine yeni nesil elektrikli araçlarını İspanya’nın Valencia kentinde üreteceğini açıkladı. Bu ay ise fabrikayı adı açıklanmayan büyük bir yatırımcıya satma görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlandığını duyurdu. Fabrikada 3.000’den fazla istihdam risk altında.

Alman ekonomisi: Avrupa’nın iktisadi motoru dağılıyor mu?

Enerji maliyetlerindeki artış sanayiyi vurmaya devam ediyor

Donnersbergkreis’ın karşı karşıya olduğu sorunlardan biri benzinle çalışan araçların yavaş yavaş ortadan kalkması ise, bir diğeri de enerji maliyetlerindeki büyük artış.

Bölgenin iş geliştirme müdürü Reiner Bauer, bölgedeki enerji yoğun şirketlerin çoğunun uzun zamandır ‘yenilikçi, kârlı, örnek eğitim programlarına ve mükemmel yönetime sahip’ olarak görüldüğünü fakat ‘enerji krizinin’ tüm bunları değiştirdiğini vurguluyor. Bauer, “Yükselen enerji maliyetleriyle karşı karşıya kaldığınızda, artık uluslararası alanda rekabet edemezsiniz,” diyor.

Bauer, Kaiserslautern yakınlarında rüzgar türbinleri için parçalar üreten bir demir dökümhanesi olan Heger’i örnek gösteriyor. Şirket geçen yıl Eylül ayında iflasını açıkladı ve enerji maliyetlerindeki artıştan önce ayda 100.000 avro ödediği elektrik için artık ayda 700.000 avro ödediğini ve bu artışı bundan böyle müşterilere yansıtamayacağını söyledi. Genel müdür Johannes Heger o dönemde yerel medyaya verdiği demeçte, “Enerji fiyatları bizi öldürüyor,” demişti.

Alman hükümeti üretimi ucuz ülkelere yönlendirecek

Öte yandan Alman hükümeti bu tür gelişmeler konusunda müdahale edecek gibi görünmüyor. FT’ye konuşan üst düzey bir yetkili, “Burada sadece ucuz Rus gazına erişimimiz olduğu için amonyak üretiyorduk ve şimdi bu da yok oldu. Almanya’nın 2035 yılında temel kimyasallar, plastikler ve amonyak üreteceğini sanmıyorum. Belki de bunları enerjinin daha ucuz olduğu Suudi Arabistan’da üretmek daha mantıklı olacaktır,” diyor.

Fakat Donnersbergkreis’ta durum böyle görülmüyor. Bölge, Alman kimyasal devi BASF’nin Çin’de 10 milyar avroluk yeni bir petrokimya tesisi kurmasını ve Avrupa’da küçülmeye gitmesini endişe içinde izleyen yüzlerce BASF çalışanına ev sahipliği yapıyor.

İyimser beklentiler: Merkez Bankası’ndan ‘Mittelstand’ övgüsü

Yeşil Ekonomi Bakanı Robert Habeck ise umutlu olmak için nedenler olduğunu düşünüyor. Bu ayın başlarında gazetecilere konuşan Habeck, Alman ekonomisinin önümüzdeki yıl büyümeye dönmesi gerektiğini söyledi. Enflasyonun düştüğünü, işgücü piyasasının sağlam olduğunu ve reel gelirlerin arttığını savunan Habeck, bunların iç talebi durgunluktan çıkarmaya yardımcı olabileceğini söyledi.

Bu iyimserlik Almanya Merkez Bankası Başkanı Joachim Nagel tarafından da paylaşılıyor. Geçen hafta Berlin’de iş dünyası ve siyasi liderlere konuşan Nagel, Almanya’nın ‘Avrupa’nın hasta adamı’ ya da ‘sanayisizleşme’nin pençesindeki bir ülke olduğu iddialarını reddetti.

Alman şirketlerinin gaz krizini iyi atlattıklarını, enerji kullanımlarını azaltmak için verimlilik önlemlerine büyük yatırımlar yaptıklarını ileri süren başkan, ülkenin ’gizli şampiyonlarının’ yaratıcılığını ve Alman ekonomisinin belkemiğini oluşturan küçük ve orta ölçekli şirketler olan Mittelstand’ın gücünü överek, bu şirketlerin ‘son derece uyumlu’ olduklarını gösterdiklerini söyledi.

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

Otomotiv sektöründen daha kârlı silah sanayisine geçiş

Alman Mittelstand’ı bir taraftan da yeni duruma ayak uydurmaya çalışıyor.

Örneğin yukarıda bahsi geçen Femeg, otomotiv sektöründen uzaklaşarak, Ukrayna savaşının başlamasından bu yana Almanya’da patlama yaşayan bir alan olan silah üretimine yönelmeye çalışıyor.

Güneybatı Almanya’da Leopard tank motorları için parçalar üreten bir dökümhaneye sahip olan şirket, ağır askeri teçhizat için mühimmat ve parça üretimine de yöneliyor.

Bernd Hofmann, “Burada oturup sızlanmıyoruz, hareket etmeye devam etmek zorundayız,” diyor. Fakat Hofmann, hükümetin özellikle enerji maliyetleri konusunda daha kararlı adımlar atmaması halinde ‘krizin derinleşeceğini’ düşünüyor ve ekliyor: “Bu ülkeyi yeniden yatırım yapmak için daha cazip bir yer haline getirmeliyiz. Yeni bir iyimserlik ruhuna ihtiyacımız var. Heyecanımızı geri kazanmalıyız.”

Avrupa

Fransa’dan ‘Müslüman Kardeşler’ raporu

Yayınlanma

Fransız hükümetinin gizli olarak sadece iç dağıtıma çıkardığı Müslüman Kardeşler (İhvan) raporu, bir süre önce medyaya sızdırıldı.

Le Figaro’nun yayımladığı 73 sayfalık raporda, istihbarat dosyaları, saha araştırmaları ve onlarca röportaj aracılığıyla, Müslüman Kardeşler örgütünün Fransa’da okullar, hayır kurumları, camiler ve “yumuşak güç” yoluyla geniş bir ideolojik altyapı kurduğu ileri sürülüyor.

Raporda, “Kardeşlerin stratejisi, dini ve eğitim faaliyetleri kisvesi altında sivil topluma sızarak bir tür ideolojik hegemonya kurmaktır,” deniyor.

Rapor, Müslüman Kardeşler’in Avrupa’daki varlığına ilişkin bugüne kadar yapılan en ayrıntılı devlet araştırması olarak görülüyor.

İki memur tarafından yazılan rapor, Fransa ve yurtdışında aylarca süren saha çalışması ve analizlere dayanıyor ve diplomatlar, istihbarat yetkilileri, akademisyenler ve dini figürlerin katkılarını içeriyor.

Rapora göre, Müslüman Kardeşler bir siyasi proje olarak faaliyet gösteriyor ve hedefi “ani bir devrim” değil, “kademeli bir dönüşüm.”

Fransız yetkililere göre örgütün hedefi “kalpler ve zihinler”; gücü ise “gizlilikte değil, stratejik belirsizlikte” yatıyor.

Hareketin ideolojik kökenlerini anlatan rapora göre İhvan, İslamı her zaman dini, siyasi, hukuki ve iktisadi bir bütün olarak sunmuyor ama bu vizyon taktiksel olarak Avrupa’da geliştirildi.

Arap dünyasında yasaklanıp baskı gördükten sonra, birçok Kardeşlik ideoloğunun “Batı demokrasilerine sığındığına” işaret eden Fransa, İsviçre’de, İhvan’ın kurucusu hasan el-Benna’nın damadı Said Ramazan’ın 1961’de Cenevre İslam Merkezini kurduğunu  hatırlatıyor.

Fransa: Müslüman Kardeşler bağlantılı örgütler AB’de lobi yapıyor

Rapora göre Müslüman Kardeşler’in Fransa’daki ağı, 139 resmi olarak bağlı cami ve 68 “ideolojik olarak yakın” kabul edilen cami dahil olmak üzere 280 dernekten oluşuyor. Bu camiler, 2010’dan bu yana açılan camilerin yaklaşık yüzde 10’una tekabül ediyor. Rapora göre her cuma, yaklaşık 91.000 kişi bu mekanlarda ibadet ediyor.

Hareket ayrıca 21 özel okulu (üçü devlet tarafından finanse ediliyor) ve 815 Kuran kursunu kontrol ediyor veya etkiliyor. Bu okullarda 66.000’den fazla çocuk eğitiliyor.

Bu kurumlarda tam olarak ne öğretiliyor? Rapora göre Kardeşlik ile bağlantılı okullar, “şeriatın insan yapımı kanunlardan üstün olduğunu öven, dinler arası evlilikleri kınayan ve Yahudileri karalayan metinler” dağıtıyor.

Yine rapora göre antisemitizm, Müslüman Kardeşler’e bağlı örgütlerde “tesadüfi bir olgu” değil, “merkezi bir unsur.” Raporda, “Yahudilere karşı nefret”in, genellikle anti-Siyonist sloganlar aracılığıyla aklanan temel bir ideolojik unsur olduğu ileri sürülüyor.

Müslüman Kardeşler ile bağlantılı ve yakın zamanda Fransa’dan sınır dışı edilen tanınmış vaiz Hassan Iquioussen, “antisemitik komplo teorilerini” defalarca yaydığı için eleştiriliyor. Iquioussen, “Yahudiler medyayı kontrol ediyor” ve “küresel kamuoyunu kontrol altında tutmak için tarihi hafızayı manipüle ediyor” iddialarında bulunmuştu.

Bu arada, birçok okul, ulusal güvenlik gerekçesiyle Fransa’dan sınır dışı edilenler de dahil olmak üzere, tanınmış “aşırılık yanlılarının” kitaplarını tanıtıyor. Lille’deki Lycée Averroès adlı bir lise, İslamcı ortodoksluğa uygun materyaller öğrettiği ve Katar’dan yabancı fon aldığı ortaya çıktı. Katar, raporda başka bir yerde, hayırseverlik kisvesi altında Müslüman Kardeşler ile bağlantılı kurumları desteklediği için de eleştiriliyor.

Katar tek ülke değil: Raporda, Türkiye de hareketin bölgesel merkezi olarak gösteriliyor. 2013’te Mısır’da Muhammed Mursi’nin devrilmesinden bu yana, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Müslüman Kardeşler’in sürgündeki üyelerini ağırladığı, İstanbul’da toplantılar düzenlediği ve Avrupa’daki bağlantılı ağları desteklediği vurgulanıyor.

Kardeşlik’in stratejisi dini ve eğitim kurumlarıyla sınırlı değil. Lille, Lyon ve Paris banliyöleri gibi bölgelerde, raporda “ekosistem” olarak adlandırılan yapılar kurmuş durumda: helal marketler, gençlik merkezleri, mesleki eğitim, çöpçatanlık hizmetleri, İslami mikrofinans ve hayır kurumları, bir araya gelerek bu kurumları sık sık ziyaret eden Müslümanlar için paralel otorite yapıları oluşturuyor. Bu ağlar yasadışı değil ve etkili.

Bu yapıların “çokkültürlülüğü ve sekülarizmi reddeden belirli bir dünya görüşünü” normalleştirdiğini savunan rapor, “Bu alanlar, dini hukuku ülkenin hukuku üstünde tutar ve Müslümanlara, örneğin başörtüsü takma beklentisine uymaları için sosyal baskı uygular,” diyor.

Öte yandan rapor, hareketin “çift söylem” kullandığını ileri sürüyor: kamuoyunda ılımlılık gösterirken, özel hayatında antisemitizm, cinsiyet ayrımcılığı ve ideolojik ayrılıkçılığı teşvik ediyor.

İhvan’ın yeni cephesinin “dijital dünya” olduğunu tespit eden rapor, hareketin kurumlarında eğitilmiş, “şikayet siyasetinde” usta ve genç izleyicilere göre ayarlanmış bir dizi çevrimiçi “influencer”ı not ediyor.

Bazıları “İslamofobi” ile mücadele eden aktivistler olarak karşımıza çıkarken, diğerleri İslamcı ideolojiyi “terapötik veya girişimci bir dil” ile örtüyor.

En önde gelen isimlerden biri olan Marwan Muhammad, şu anda Kanada’dan faaliyet gösteriyor ve daha önce 2020’de feshedilen Fransa’daki İslamofobiye Karşı Kolektif’in başkanıydı.

Müslüman Kardeşler’in faaliyetleri neden bu kadar uzun süre sorgulanmadı? Rapora göre örgüt hemen alarm zillerini çaldıracak türden eylemlerde bulunmuyor. Uçak kaçırmıyor, okul yönetim kurullarında lobi faaliyetleri yürütüyor. Kafeleri bombalamıyor, helal girişimler, Müslüman okulları ve evlilik platformları kuruyor. Yöntemleri yavaş, merkezi olmayan ve genellikle sivil katılımdan ayırt edilemiyor.

Raporun sızmasının ardından başka Avrupa ülkelerinin de harekete geçmeye başladığı öne sürülüyor. Örneğin İsveç, Fransa’nın izinden giderek raporun tamamını talep etti ve kendi soruşturmasını başlattı. 

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB, Ukraynalıların ülkelerine dönüşü için plan hazırlıyor

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu, AB ülkelerine yaşayan yaklaşık 4,3 milyon Ukrayna vatandaşının anavatanlarına kademeli dönüşü için bir plan hazırlamaya başladı. Politico’nun haberine göre, geçici koruma rejiminin Mart 2027’de sona ermesinin ardından Ukraynalıların yasal statülerinin düzenlenmesi ve dönüşlerine yardımcı olunması hedefleniyor. Bu kapsamda AB ülkelerinde Ukraynalılara danışmanlık hizmeti sunacak ‘birlik merkezleri’ kurulması da planlanıyor.

Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği (AB) sınırları içinde yaşayan ve sayıları yaklaşık 4,3 milyonu bulan Ukrayna vatandaşının anavatanlarına kademeli bir şekilde geri dönüşünü sağlamak amacıyla bir plan üzerinde çalışmalara başladı.

Politico‘nun konuya vakıf kaynaklara dayandırdığı haberine göre söz konusu adım, Ukrayna’daki insan gücü ihtiyacına yanıt vermeyi amaçlıyor.

Ukraynalıların büyük bir çoğunluğu, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin başlamasının ardından Polonya, Almanya ve Çekya gibi AB ülkelerine sığınmıştı.

AB tarafından sağlanan geçici koruma rejimi sayesinde Ukraynalılar, Birlik ülkelerinde ikamet etme, çalışma ve sosyal hizmetlere erişim hakkı elde etmişti.

Başlangıçta geçici bir önlem olarak tasarlanan bu rejim, birçok kez uzatıldı ve mevcut beklentiler Mart 2027’ye kadar devam edeceği yönünde.

Bu tarihten sonra ise üye devletlerin, Ukraynalıların farklı yasal statülere geçiş süreçlerine destek olması gerekecek.

Milyonlarca Ukraynalı mülteci AB’de kalma hakkını kaybedebilir

Brunner: Ukrayna’nın en çok insana ihtiyacı var

Göçten sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi Magnus Brunner, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Ukrayna’nın en çok insanlara ihtiyacı var,” dedi.

Brunner, Avrupa Birliği’nin temel görevinin, Ukraynalıların anavatanlarına dönme ya da yurt dışında kalarak Ukrayna’yı desteklemeye devam etme konusunda bilinçli bir seçim yapabilmeleri için gerekli koşulları sağlamak olduğunu vurguladı.

Avrupa Komisyonu’nun yeni planını Ukrayna Başbakan Yardımcısı Aleksey Çernışov ile birlikte sunması bekleniyor.

Stratejinin kilit unsuru: ‘Birlik merkezleri’

Geliştirilmekte olan stratejinin kilit unsurlarından birinin, AB ülkelerinde “birlik merkezleri” olarak adlandırılan yapılar oluşturması olduğu belirtiliyor.

Bu merkezler, Ukraynalılara istihdam, topluma adaptasyon, Ukrayna’ya geri dönüş süreçleri veya bulundukları ülkede yaşamlarını sürdürme konularında yardımcı olacak bilgi ve danışmanlık noktaları olarak faaliyet gösterecek.

Merkezlerde ayrıca dil kursları ve kültürel etkinliklerin düzenlenmesi de planlanıyor. İlk birlik merkezlerinin Almanya ve İspanya’da faaliyete geçmesi öngörülüyor.

Hassas gruplara özel düzenlemeler

Plan kapsamında, yasal statülerinde değişiklik olması durumunda hamile kadınlar, kronik hastalıkları bulunan kişiler ve okul çağında çocuğu olan ebeveynler gibi belirli kategorilerdeki Ukraynalılar için bireysel koşulların sağlanacağı da ifade ediliyor.

Bu düzenlemelerle, söz konusu grupların geçiş süreçlerinin daha sorunsuz bir şekilde yönetilmesi amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Bulgaristan 2026’dan itibaren avroya geçecek

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası (ECB), Bulgaristan’a 2026 yılının başından itibaren avro para birimini kabul etme izni verdi. Böylece Bulgaristan, tek para birimi bölgesine katılan 21. ülke oldu.

Bulgaristan ekonomisinin Avro bölgesinin geri kalanıyla nasıl uyum içinde olduğunu anlatan bir “yakınsama raporunda” Komisyon, Bulgaristan’ın 20 ülkede 347 milyon Avrupalı tarafından kullanılan para birimini kabul etmek için gerekli resmi kriterleri karşıladığını belirtti.

Avrupa Komisyonu yaptığı açıklamada, “Bugün, Avrupa Komisyonu Bulgaristan’ın 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren avroyu kabul etmeye hazır olduğu sonucuna varmıştır. Bu, Bulgaristan’ın Avro bölgesine katılan yirmi birinci üye ülke olması açısından önemli bir dönüm noktasıdır,” dedi.

Komisyon ayrıca Bulgaristan’ın ekonomisi ve piyasalarının AB’nin geri kalanıyla entegre olup olmadığını ve ülkenin ödemeler dengesindeki eğilimleri de inceledi.

Ayrı bir raporda, ECB de Bulgaristan’ın hazır olduğunu belirtti. ECB Yönetim Kurulu Üyesi Philip Lane yaptığı açıklamada, “Gerekli düzenlemeleri yapmak için gösterdiği büyük özveri nedeniyle Bulgaristan’ı tebrik etmek istiyorum,” dedi.

Bulgaristan, 2007 yılında Avrupa Birliği’ne katıldığından beri para birimini levadan avroya geçirmek için çaba sarf ediyor. 

Öte yandan bu kadar uzun bir bekleyişin ardından, mayıs ayında yapılan bir Eurobarometer anketine göre, birçok Bulgar ilk heyecanını yitirdi ve ankete katılanların %50’si avroya şüpheyle bakıyor.

Avro bölgesine üye olmak, avro banknot ve madeni paraları kullanmanın yanı sıra, Avrupa Merkez Bankası’nın faiz oranlarını belirleyen Yönetim Konseyi’nde bir koltuk anlamına da geliyor.

ECB, Çarşamba günü geç saatlerde ülkenin hazır olup olmadığını ve merkez bankasının bağımsız olup olmadığını değerlendirecek fakat Komisyon’un görüşü belirleyici olacak.

AB yürütme organının olumlu tavsiyesi, AB liderlerinin haziran ayı sonunda bunu onaylaması gerektiği anlamına geliyor. AB maliye bakanları temmuz ayında Bulgar levasının avroya çevrilme kurunu belirleyecek ve ülkenin teknik hazırlıklarını tamamlaması için yılın geri kalanını tanıyacak.

Olumlu tavsiyeyi almak için Bulgaristan, avro adayı ülkelerin tüketici enflasyonunun en iyi performans gösteren üç AB ülkesinin enflasyonunun 1,5 puan üzerinde olmamasını öngören enflasyon kriterini yerine getirmek zorundaydı.

Nisan ayında en iyi performans gösteren ülkeler %0,9 ile Fransa, %1,4 ile Kıbrıs ve %1,5 ile Danimarka olurken, %2,8 ile Bulgaristan sınırın hemen içinde yer aldı.

Avro adayı ülke, GSYİH’sinin %3’ünü aşan bir bütçe açığı nedeniyle AB’nin disiplin bütçe prosedürüne tabi olamaz. Bulgaristan, 2024 yılında %3,0 ve 2025 yılında %2,8 olarak beklenen bütçe açığı ile bu kriteri karşılıyor.

Ülkenin 2024 yılında GSYİH’sinin %24,1’i ve 2025 yılında %25,1 olması beklenen kamu borcu, %60’lık azami seviyenin oldukça altında olup, tahvillerin uzun vadeli faiz oranı, enflasyon performansı en iyi üç ülkenin borçlanma faiz oranının 2 puan üzerinde kalıyor.

Son olarak, Bulgaristan, Döviz Kur Mekanizması II’de merkezi parite kurunun her iki tarafında %15’lik bir marj içinde kalarak istikrarlı bir döviz kuru olduğunu kanıtlamak zorunda kaldı.

Bu, Bulgaristan’ın 1999’da avronun kullanıma girmesinden bu yana levayı avroya 1,95583 oranında sabitleyen bir para kurulu işletmesi nedeniyle kolayca gerçekleştirildi.

Bulgaristan’ın avroya geçişi, Hırvatistan’ın 2023 başında tek para birimi grubuna katılmasıyla Avro bölgesinin son genişlemesinden üç yıl sonra gerçekleşecek.

Bulgaristan’ın Avro bölgesine katılımıyla, 27 AB ülkesinden sadece altı ülke tek para birimi alanı dışında kalacak: İsveç, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Romanya ve Danimarka.

Bu ülkelerin hiçbirinin, siyasi nedenlerle veya gerekli iktisadi kriterleri karşılamadıkları için avroyu kabul etmek için acil bir planı bulunmuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English