Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Gazze bombalarının perde arkası

Yayınlanma

Hükümet karşıtı protestolar ve İran’ın normalleşme süreci nedeniyle caydırıcılığını kaybetmekle eleştirilen Netanyahu hükümeti, Gazze’ye yağdırdığı bombalarla hem “imajını” düzeltmeyi hem de kritik bütçe oylaması öncesi dağılmanın eşiğindeki koalisyonunu hayata döndürmeyi hedefliyor.

İsrail’in, İslami Cihad Hareketi’nin 3 liderini hedef aldığı hava saldırısı sonrası gerilim tırmanıyor. İsrail’in saldırılarına yanıt olarak Gazze’den roketler atılıyor. Ateşkes görüşmelerinden henüz olumlu bir sonuç çıkmadı. Peki İsrail hükümeti, topyekûn savaş riskini beraberinde getiren ve iki günü geride bırakan bu saldırıları neden başlattı?

İsrail, salı günü Gazze Şeridi’ndeki İslami Cihad hareketinin askeri kolu Kudüs Tugayları’nın önemli liderlerinden üçünü aileleriyle birlikte katletti. İsrail ordusunun abluka altındaki Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda aralarında çocukların da olduğu 15 kişi hayatını kaybetti, 22 kişi yaralandı. İslami Cihad, saldırıya yanıt olarak işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan Dotan Yahudi yerleşim birimine yönelik saldırı düzenlendiğini duyurdu. İsrail ordusu, Gazze Şeridi’ndeki saldırılarını sürdürürken Filistinli gruplar da bu saldırılara roket atışlarıyla karşılık vermeye devam ediyor. İsrail’in saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 25’e yükselirken 76 kişi de yaralandı. İsrail Savunma Kuvvetlerinden (IDF) yapılan açıklamada, Gazze’den atılan 469 roketten 333’ünün İsrail’e ulaştığı, 107’sinin ise Gazze Şeridi sınırlarında düştüğü belirtildi. Geriye kalan 29 rokete ilişkin ise bilgi paylaşılmadı. Hava savunma sisteminin 153 roketi engellediği, bazı roketlerin yerleşim birimlerine isabet ederek maddi hasara yol açtığı aktarıldı.

İsrail’in saldırılarının hedefindeki İslami Cihad, İsrail’in bölgede evleri bombalamaya devam etmesi durumunda Tel Aviv ve İsrail’in iç kesimlerine misilleme saldırılarının düzenleneceği duyurdu. Hamas ise Gazze Şeridi’nden İsrail’e fırlatılan roketlerin, İsrail saldırılarına karşı direniş güçlerinin ortak olarak verdiği karşılığın bir parçası olduğunu belirtti. Hamas Sözcüsü Abdullatif el-Kanu, yaptığı yazılı açıklamada, “Direniş güçlerinin birlikte düzenlediği saldırılar, işgal güçlerinin gerçekleştirdiği katliama yanıt verme sürecinin bir parçası” ifadesini kullandı. İsrail’in, Filistin halkına karşı artırdığı saldırıların yansımalarından sorumlu olduğunu vurgulayan Kanu, İsrail’in yaptıklarının bedelini ödeyeceğini kaydetti.

Neden şimdi?

İsrail’i bu pervasız saldırılara götüren sürecin fitili, mayıs başında ateşlendi. Filistinli tutuklu Hıdır Adnan’ın hapishanede 87 gün sürdürdüğü açlık grevinin ardından 2 Mayıs’ta hayatını kaybetmesi üzerine Gazze Şeridi’nden İsrail yönüne 30’dan fazla roket atıldı. İsrail de misilleme olarak Gazze’yi bombaladı. İsrail savaş uçaklarının saldırılarında bir Filistinli hayatını kaybetti, 5 Filistinli yaralandı. Söz konusu saldırının hemen ardından 3 Mayıs’ta Gazze Şeridi’ndeki silahlı gruplar ile İsrail arasında ateşkes sağlandı. Bir günde sağlanan ateşkes, iç politik tartışmalarla sarsılan ülkede zaten var olan “İsrail’in caydırıcılığının kalmadığı” yönündeki eleştirilerin dozunu yükseltti.

Netanyahu liderliğindeki hükümetin yargı reformu nedeniyle ülke çapına yayılan eylemlerin İsrail’in “düşmanlarını” cesaretlendirdiği argümanı, hükümet karşıtı eylemler başladığından beri dile getirilen bir eleştiriydi.

Üstelik İsrail’in “ezeli düşmanı” İran’ın, Tel Aviv’in potansiyel müttefikleriyle normalleşme sürecine girmesi ve nükleer programında kaydettiği ilerleme alarm zillerinin çalmasına neden oldu. “Düşman” bu ilerlemesini sürdürürken ülkeyi iç savaşın eşiğine getirmekle eleştirilen Netanyahu’nun, mayıs başında yaşanan gerilimde 24 saat içinde ateşkes ilan etmesi sadece muhalefet değil hükümetin hatta Netanyahu’nun kendi partisi Likud’un içinden de eleştirilerin yükselmesine yol açtı.

Likud Partisi Milletvekili Danny Danon, sosyal medya hesabı Twitter’dan yaptığı paylaşımda “Caydırıcılığı yeniden sağlamak için sabah uyandığımızda dün gece kaç tane teröristin kararlı bir şekilde ortadan kaldırıldığını duymamız gerekiyordu” ifadelerini kullandı. İsrailli aşırı sağcı Yahudi Gücü Partisi Milletvekili Almog Cohen de yine sosyal medya hesabından “Bahaneler bitti. Ezici ve acı verici bir tepki vermenin zamanı geldi” paylaşımı yaptı. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in liderliğini yaptığı Yahudi Gücü Partisi ise İsrail Meclisi’nin oturumlarını boykot ettiğini açıkladı.

İran, Hamas ve Hizbullah koordinasyonu İsrail’i endişelendiriyor

‘İsrail’in caydırıcılık kapasitesi aşındı’

İsrail’in askeri bürokrasisinin görüşlerini yansıtan Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (INSS), mayıs başında yayınladığı analizde “İsrail’e yönelik bu operasyonlar ve daha önce yaşanan bir dizi olay, İkinci Lübnan Savaşı sonrasında gelişen caydırıcılık denklemi çerçevesinde oyunun kurallarını iyileştirmek için yorulmak bilmeden çalışan Hizbullah karşısında İsrail’in caydırıcılık kapasitesini aşındırdı” ifadelerini kullandırdı. Bu aşınmanın göstergeleri olarak şunlar sıralandı:

  • Hizbullah’ın son iki yıl içinde, kendi faaliyetlerinin İsrail’i Lübnan hava sahasındaki operasyonlarını azaltmaya zorladığı iddiası
  • Hizbullah ajanlarının İsrail sınırı boyunca gözlem noktalarındaki varlığını genişletmesi
  • İsrail güçleriyle sınır boyunca yaşanan çatışmalar
  • Nasrallah’ın Hizbullah için bir zafer olduğunu iddia ettiği İsrail ve Lübnan arasındaki deniz sınırı anlaşmasının Ekim 2022’de imzalanması

Analizde Hizbullah’ın (direniş) ekseninin diğer üyeleri gibi İsrail’in anayasal krizle ilgili iç tartışmalarını ve İsrail hükümetine karşı yaygın protestoları İsrail’in içsel zayıflığının bir ifadesi olarak gördüğü belirtildi ve “Nasrallah’ın özellikle son 12 ayda ortaya attığı ve konuşmalarında öne çıkan yanlış anlatı, öyle görünüyor ki, son olaylarda sergilediği aşırı cüretkârlığın sebebi” denildi.

Analizde, İsrail’in ne yapması gerektiği ile ilgili şu fikirler yer aldı: “Her halükârda, son olaylar İsrail’in Hizbullah ve direniş eksenindeki ortakları karşısındaki caydırıcılığının aşınmakta olduğunu gösteriyor. Bu koşullar altında İsrail’in siyasi liderliği, geniş eksenin öncüsü olan ve şu anda İsrail’in güvenliğine yönelik en büyük konvansiyonel tehdidi oluşturan Hizbullah’a karşı caydırıcılığı güçlendirecek bir strateji oluşturmak için güvenlik kurumlarıyla derin ve kapsamlı bir tartışma başlatmalı. Görünen o ki Hizbullah’a yönelik askeri bir operasyon, örgüte provokasyonlarına devam etmesi halinde ağır bir bedel ödetileceğini açıkça göstermek ve Hamas’ın attığı füzeler de dahil Lübnan’dan yapılan terör saldırılarının rutin hale gelmesini engellemek için gerekli. İsrail karmaşık bir sorunla karşı karşıya: gerilimi tırmandırmadan ve topyekûn savaş riskine girmeden Hizbullah ve Hamas’a karşı caydırıcılığını nasıl güçlendireceği. İsrail’in hareket alanı var ve tercih ettiği hareket tarzına ve zamanlamaya karar vermeli ve olası sonuçlara karşı kendini hazırlamalı.”

Koalisyonu kurtarma hamlesi

Muhalefetten yükselen caydırıcılığın aşındığı eleştirisi bu son saldırıların önemli bir nedeni ancak Netanyahu için daha kritik olan koalisyon içi tartışma. Özellikle ilan edilen ateşkes nedeniyle Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in Meclis oturumlarını boykot edeceğini duyurması. Çünkü Netanyahu’nun 2023-2024 bütçesini bu ay sonuna kadar Meclis’ten geçirmek zorunda. Bütçe 29 Mayıs’a kadar Meclis’te kabul edilmezse hükümet otomatik olarak düşecek ve erken seçime gidilecek. Bu yüzden Ben-Gvir’in Meclis oturumlarını boykot açıklaması Netanyahu’nun göz ardı edebileceği bir koz değil. Üstelik bütçe oylamasını koz olarak kullanan tek koalisyon ortağı da Ben-Gvir değil. Birleşik Tevrat Yahudiliği, bu ay sonuna kadar hükümeti Haredilerin zorunlu askerlikten muaf tutulması konusunda adım atmaya zorluyor. Geniş kapsamlı Gazze saldırıları Ben-Gvir’in Meclis boykotunu sonlandırırken diğer aşırı sağcı koalisyon ortaklarının talepleri konusunda yumuşamaya ve düşmana karşı Netanyahu etrafında kenetlenmelerini de sağlıyor. Özetle, kritik bütçe oylaması önce Netanyahu Gazze saldırıları sayesinde koalisyonundaki çatlakları yamamış durumda.

İsrail’in köklü yayın organlarından sol görüşlü Haaretz gazetesinin yazarlarından Zvi Bar’el de kaleme aldığı yazıda bu tespiti yapıyor: “Gazze’deki ölümler İsrail koalisyonunu hayata döndürdü.”

Netanyahu’nun ‘bütçe’ sınavı

Yine aynı gazetenin editöryal başyazısında da aynı tespite yer verildi. “Gazze suikastları tamamen İsrail siyasetiyle ilgili” başlıklı başyazıda, “…hükümet, ‘zayıf tepkisi’, ‘utanç verici çevreleme politikası’ ve fırsatı varken ‘terörist altyapıyı’ çökertememesi nedeniyle kamuoyunun bir kısmı ve birçok siyasetçi tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Aşırı uçlara meyleden sağcı hükümet bir anda zavallı ve omurgasız, hatta kendisinden önceki ‘solcu’ hükümetten bile daha zayıf görülmeye başlandı. Hükümetin imajına verilen zararın ne kadar ciddi olduğunu en hızlı anlayan kişi, en kıdemli isimlerinden biri olan Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir oldu. Kendisinin davet edilmediği güvenlik müzakerelerinin bir parçası olmayı talep etmekle kalmadı, aynı zamanda hükümetin daha agresif davranmasını, o korkunç ‘itidal’ politikasından vazgeçmesini ve terör örgütlerinin liderlerini vurmasını istedi.”

“Ben-Gvir kışkırtıcı söylemler kullanmakla yetinmedi. Kabineyi ve Meclis’i boykot ederek koalisyonun bütünlüğünü tehdit etti ve hatta tam da Meclis’te bütçe oylaması yaklaşırken hükümetin tamamen çökmesi riskini aldı. Ben-Gvir’in tehditleri Başbakan Binyamin Netanyahu’ya çatışmaların son “raundunun” bir düzeltmeye ihtiyacı olduğunu açıkça gösterdi. Bu doğrultuda İsrail Savunma Kuvvetleri ve Şin Bet güvenlik servisinden bazı öneriler getirmeleri istendi ve sonuçta üç üst düzey İslami Cihat yetkilisine suikast düzenlenmesi kararlaştırıldı.”

Hamas doğrudan hedef değil

İsrail’in saldırılarda doğrudan Hamas’ı hedef almaktan imtina etmesi, topyekûn bir savaşı istemediğini gösteriyor. Nitekim İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında Gazze’deki İslami Cihad hedeflerini yoğun biçimde hedef aldıklarını özellikle vurguladı. Ancak başlattıkları “askeri harekatın sona ermediğini” ve Gazze’ye şiddetli biçimde saldırmaya devam ettiklerini de söyledi. Netanyahu, “yeni teknolojik gelişmeler, operasyon becerileri ve aldıkları inisiyatifle yeni denge oluşturduklarını” belirterek, “teröristlere saldıracakları zaman ve yeri kendileri seçeceklerini, seçme önceliğinin kendilerinde olduğunu” savundu.

Görüşmeler tıkandı

Öte yandan İsrail ve Filistinli gruplar arasında yürütülen ateşkes görüşmelerinin tıkandığı belirtildi. AA’nın haberine göre İsrail ve Filistinli gruplar arasındaki görüşmelere yakın Filistinli kaynak, Filistinli grupların İsrail’den “suikast siyasetini” durdurmasını istediğini, Tel Aviv’in bunu reddettiğini aktardı. Kaynak, Mısır, Katar ve Birleşmiş Milletler (BM) aracılığıyla ateşkes görüşmelerinin devam ettiği bilgisini paylaştı.

ORTADOĞU

Irak’a sığınan iki bin Suriye askerinin iadesi bugün başlıyor

Yayınlanma

suriye ordusu

Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, Irak’a kaçan Suriye ordusu askerlerinin iadesine bugün başlanacağını açıkladı.

Irak resmi haber ajansı INA’ya göre Irak Güvenlik Medya Ağı Sözcüsü Mikdad Miri, konuya dair açıklama yaptı. Miri, Irak’a Esad yönetimi askerlerinin Suriye’ye iadesine bugün başlanacağını belirtti. İade işlemlerinin Irak’taki ilgili makamlar tarafından başlatılacağını aktaran Miri, sürecin Suriye tarafı ile koordineli yürütüleceğini ifade etti.

Suriye ordusuna bağlı yaklaşık 2 bin asker 7 Aralık’ta El-Kaim Sınırı Kapısı üzerinden Irak’a kaçmıştı. 9 Aralık’ta ise Heyet-i Tahrir Şam’a bağlı askeri operasyonlar komutanlığı, zorunlu askerlik yapanlara yönelik genel af kararı çıkarmıştı.

Irak’ın Anbar vilayetine bağlı Rutba ilçesinde bir kampa yerleştirilen askerler kötü koşullar nedeniyle ülkelerine geri gönderilmek için eylem yapmıştı.

Rutba ilçesi Kaymakamı İmat el-Duleymi, yaptığı açıklamada kaçan askerlerin çadırlarda barındığını ve bölgede elektrik, su ve ısınma imkanlarının yetersiz olduğunu ve yerleştirildikleri kampın internet erişiminden yoksun olduğundan dolayı aileleriyle iletişim kuramadıklarını söylemişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail tek kurşun sıkmadan Dera’ya ilerliyor: PYD, İsrail dahil herkesten yardım istiyor

Yayınlanma

Türkiye ve onun desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) Ayn el Arap’a (Kobani) yönelik operasyona hazırlanırken HTŞ ile aradığı diyaloğu henüz kuramayan PYD, Türkiye’ye karşı İsrail dahil tüm ülkelerden yardım bekliyor. Bu arada Suriye topraklarına giren İsrail de Dera’ya doğru ilerliyor.

PKK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Salih Müslim video konferans yöntemiyle düzenlenen toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

DW Türkçede yer alan habere göre Salih Müslim HTŞ ile PYD arasında PYD’nin işgalindeki toprakların geleceğine ilişkin henüz bir müzakere süreci başlamadığını söyledi.

Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) Suriye’nin başkentini ele geçirip Esad yönetimini devirdiğinde Salih Müslim HTŞ ile diyaloga açık olduklarını söylemiş, “HTŞ bize bir adım atarsa biz iki adım atarız” demişti. Ayrıca PYD liderliği kendine bağlı kurumlara HTŞ’nin tanıdığı yeni Suriye bayrağının asılması talimatını vermişti.

Şam’a gönderdikleri mesajlara “henüz yanıt alamadıklarını” söyleyen Müslim, yine de olası müzakereleri yürütmek üzere bir heyet hazırladıklarını ve umutlu olduklarını belirtti.

Müslim, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın “HTŞ ve Kürtler arasında bir diyaloğu önlemek için aceleyle ve erkenden” Şam’a gitmiş olabileceğini düşündüğünü de söyledi.

HTŞ ile müzakerelerden istedikleri sonucu alamamaları halinde Şam’la bir çatışma ihtimali görüp görmediğinin sorulması üzerine Müslim, “Bu olmazsa kendimizi siyasi olarak savunacağız. Her şey masada ancak iyi niyetle yaklaşıyoruz” dedi.

Hem HTŞ hem SMO için “cihatçı” nitelemesi yapan Müslim, yine de HTŞ’nin geçmişte kendilerine yönelik operasyonlara katılmadığına dikkat çekti. Fakat bu yapının da “Türkiye ile koordinasyon halinde olduğunun” farkında olduklarını kaydetti.

“İsrail desteğine açığız”

İsrail basınında son günlerde çıkan “İsrail’in Suriyeli Kürtleri Türkiye’ye karşı koruması gerektiği” şeklindeki yorumların sorulması üzerine Müslim, “Özellikle İsrail’den değil, herkesten destek istediklerini” söyledi. Salih Müslim, “İsraille iletişimimiz yok, eğer böyle bir (Kürtlere destek) açıklamaları varsa elbette takdirle karşılarız” dedi. Müslim, Türkiye’nin Ortadoğu’da izlediği tutumun “İsrail’i de rahatsız ettiğini” savundu.

Jerusalem Post gazetesi 9 Aralık tarihinde, “Suriye Kürtlerinin temsilcileri yardım ve koruma talebiyle İsrailli yetkililere başvurdu” diye yazmıştı.

İsrail’in Türkiye’ye karşı açık desteğinin SDG kontrolündeki bölgelerde yaşayan Arap halkları huzursuz edip etmeyeceği sorusu üzerine Müslim, “Mısır, Fas, Tunus, Körfez ülkeleri… tüm bu Arap ülkelerinin zaten İsraille ilişkisi var” ifadelerini kullandı. Arap aşiretlerinin sırf bu yüzden kendileri aleyhine tutum almasını beklemediğini söyledi.

İsrail ordusu Dera’ya ilerliyor

Türkiye’nin PYD’ye yönelik eylemlerinden rahatsızlığını dile getiren İsrail ise Esad yönetiminin devrilmesi üzerine girdiği Suriye topraklarındaki işgalini tek bir kurşun dahi sıkmadan derinleştiriyor.

İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), İsrail’in Dera kırsalında dokuz kilometre ilerleyerek bölgedeki Koya köyüne ve Vahdet barajı bölgesine girerek stratejik mevzilere konuşlandığını duyurdu.

SOHR’un bildirdiğine göre İsrail güçleri bölgeye girmeden önce bölge sakinlerinden silahlarını teslim etmelerini istedi.

SOHR, ayrıca İsrail güçlerinin İsrail – Suriye sınırındaki tampon bölge yakınlarındaki Kuneytra bölgesi ve Dera arasındaki sınırda yer alan Sayda köyü yakınlarındaki askeri bir bölge olan 74. Tugay bölgesine girdiğini aktardı.

İsrail ordusu bu ay Esad hükümetinin çöküşünün ardından, Suriye sınırında yer alan stratejik Hermon Dağı’nı işgal etmiş ve Suriye ile işgal altındaki Golan Tepeleri arasındaki silahtan arındırılmış bölgeye girmişti. İsrailli yetkililer, bu hareketi İsrail’in sınırlarının güvenliğini sağlamak için sınırlı ve geçici bir önlem olarak tanımlamasına rağmen en az 2025’in sonuna kadar işgali devam ettireceklerinin mesajlarını veriyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

ABD, Suriye’de eğittiği gruba Esad devrilmeden önce “Zamanınız geldi” demiş

Yayınlanma

“IŞİD’e karşı mücadele” kapsamında ABD ve Birleşik Krallık tarafından eğitilen “Devrimci Komando Ordusu” (RCA) isimli gruba, Esad devrilmeden önce ABD Özel Kuvvetleri tarafından verilen bir brifingde, “Sizin zamanınız geldi,” denildiği belirtiliyor.

İngiliz The Telegraph’ta yayınlanan habere göre, Washington’un saldırıdan önceden haberdar olduğuna dair ilk işaret olarak RCA, Esad yönetiminin sonunu getirebilecek bir saldırı için güçlerini artırmalarının ve “hazır olmalarının” söylendiğini açıkladı.

RCA komutanlarından Başar el-Maşadani, Palmira kentinin eteklerinde Rusya tarafından kullanılan eski bir Suriye ordusu hava üssünden The Telegraph’a yaptığı açıklamada “Bize bunun nasıl olacağını söylemediler. Bize sadece, ‘Her şey değişmek üzere. Bu sizin anınız. Ya Esad düşecek ya da siz düşeceksiniz’ [dediler]. Ama ne zaman ya da nerede olacağını söylemediler, sadece hazır olmamızı söylediler,” dedi.

Maşadani’ye göre, Irak sınırındaki ABD kontrolündeki Tanf hava üssündeki brifingden önceki haftalarda, RCA’nın safları, komutası altına aldığı kendisi gibi daha küçük serbest birliklerle dolduruldu.

HTŞ geçen ayın sonlarına doğru yıldırım harekatıyla güneye, Şam’a doğru ilerlerken, RCA da Tanf’tan ilerledi ve şu anda başkentin kuzeyindeki toprak parçaları da dahil olmak üzere ülkenin yaklaşık beşte birini işgal ediyor.

Üst düzey RCA yetkilileri, Suriye’deki ABD’li komutanların ilerleme emrini, 2019’daki yenilgisine kadar ülkenin kuzeydoğusunun büyük bölümünü işgal eden IŞİD’in kalıntılarının “Esad’ın düşmesi halinde oluşacak güç boşluğundan yararlanmasını önlemek için” verdiklerini söyledi.

The Telegraph’a göre bu durum Washington’un sadece 8 Aralık’ta Beşar Esad yönetimini deviren HTŞ öncülüğündeki saldırıdan haberdar olduğunu değil, aynı zamanda operasyonun boyutları hakkında da kesin istihbarata sahip olduğunu gösteriyor.

Geçen hafta kentin eteklerindeki Rus kontrolündeki Suriye hava üssünü ele geçiren RCA savaşçıları, saldırı başlamadan yaklaşık üç hafta önce, kasım ayı başında Esad’ın olası düşüşüne hazırlanmalarının söylendiğini belirttiler.

Ekim ayı başında Maşadani ve diğer komutanlar, Tanf’taki Amerikalı subayların Ebu Hatab tugayını ve diğer birlikleri RCA’nın ortak komutası altına soktuğunu söyledi.

Bunun sonucunda RCA’nın mevcudu yaklaşık 800’den 3.000’e çıktı. Kuvvetin tüm üyeleri ABD tarafından silahlandırılmaya ve şu anda feshedilmiş olan Suriye ordusundaki askerlere ödenen maaşın yaklaşık 12 katı olan ayda 400 dolar maaş almaya devam etti.

Saldırı başladığında RCA güçleri doğu çölü boyunca yayıldı ve kilit yolların kontrolünü ele geçirdi. Ayrıca güneydeki Dera kentinde HTŞ’den önce Şam’a ulaşan bir isyancı grupla birleştiler.

Yüzbaşı Maşadani, RCA ve Suriye’nin geçici lideri Muhammed el-Colani tarafından yönetilen HTŞ militanlarının işbirliği içinde olduğunu ve iki güç arasındaki iletişimin Tanf’taki Amerikalılar tarafından koordine edildiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English