Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Gazze bombalarının perde arkası

Yayınlanma

Hükümet karşıtı protestolar ve İran’ın normalleşme süreci nedeniyle caydırıcılığını kaybetmekle eleştirilen Netanyahu hükümeti, Gazze’ye yağdırdığı bombalarla hem “imajını” düzeltmeyi hem de kritik bütçe oylaması öncesi dağılmanın eşiğindeki koalisyonunu hayata döndürmeyi hedefliyor.

İsrail’in, İslami Cihad Hareketi’nin 3 liderini hedef aldığı hava saldırısı sonrası gerilim tırmanıyor. İsrail’in saldırılarına yanıt olarak Gazze’den roketler atılıyor. Ateşkes görüşmelerinden henüz olumlu bir sonuç çıkmadı. Peki İsrail hükümeti, topyekûn savaş riskini beraberinde getiren ve iki günü geride bırakan bu saldırıları neden başlattı?

İsrail, salı günü Gazze Şeridi’ndeki İslami Cihad hareketinin askeri kolu Kudüs Tugayları’nın önemli liderlerinden üçünü aileleriyle birlikte katletti. İsrail ordusunun abluka altındaki Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda aralarında çocukların da olduğu 15 kişi hayatını kaybetti, 22 kişi yaralandı. İslami Cihad, saldırıya yanıt olarak işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan Dotan Yahudi yerleşim birimine yönelik saldırı düzenlendiğini duyurdu. İsrail ordusu, Gazze Şeridi’ndeki saldırılarını sürdürürken Filistinli gruplar da bu saldırılara roket atışlarıyla karşılık vermeye devam ediyor. İsrail’in saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 25’e yükselirken 76 kişi de yaralandı. İsrail Savunma Kuvvetlerinden (IDF) yapılan açıklamada, Gazze’den atılan 469 roketten 333’ünün İsrail’e ulaştığı, 107’sinin ise Gazze Şeridi sınırlarında düştüğü belirtildi. Geriye kalan 29 rokete ilişkin ise bilgi paylaşılmadı. Hava savunma sisteminin 153 roketi engellediği, bazı roketlerin yerleşim birimlerine isabet ederek maddi hasara yol açtığı aktarıldı.

İsrail’in saldırılarının hedefindeki İslami Cihad, İsrail’in bölgede evleri bombalamaya devam etmesi durumunda Tel Aviv ve İsrail’in iç kesimlerine misilleme saldırılarının düzenleneceği duyurdu. Hamas ise Gazze Şeridi’nden İsrail’e fırlatılan roketlerin, İsrail saldırılarına karşı direniş güçlerinin ortak olarak verdiği karşılığın bir parçası olduğunu belirtti. Hamas Sözcüsü Abdullatif el-Kanu, yaptığı yazılı açıklamada, “Direniş güçlerinin birlikte düzenlediği saldırılar, işgal güçlerinin gerçekleştirdiği katliama yanıt verme sürecinin bir parçası” ifadesini kullandı. İsrail’in, Filistin halkına karşı artırdığı saldırıların yansımalarından sorumlu olduğunu vurgulayan Kanu, İsrail’in yaptıklarının bedelini ödeyeceğini kaydetti.

Neden şimdi?

İsrail’i bu pervasız saldırılara götüren sürecin fitili, mayıs başında ateşlendi. Filistinli tutuklu Hıdır Adnan’ın hapishanede 87 gün sürdürdüğü açlık grevinin ardından 2 Mayıs’ta hayatını kaybetmesi üzerine Gazze Şeridi’nden İsrail yönüne 30’dan fazla roket atıldı. İsrail de misilleme olarak Gazze’yi bombaladı. İsrail savaş uçaklarının saldırılarında bir Filistinli hayatını kaybetti, 5 Filistinli yaralandı. Söz konusu saldırının hemen ardından 3 Mayıs’ta Gazze Şeridi’ndeki silahlı gruplar ile İsrail arasında ateşkes sağlandı. Bir günde sağlanan ateşkes, iç politik tartışmalarla sarsılan ülkede zaten var olan “İsrail’in caydırıcılığının kalmadığı” yönündeki eleştirilerin dozunu yükseltti.

Netanyahu liderliğindeki hükümetin yargı reformu nedeniyle ülke çapına yayılan eylemlerin İsrail’in “düşmanlarını” cesaretlendirdiği argümanı, hükümet karşıtı eylemler başladığından beri dile getirilen bir eleştiriydi.

Üstelik İsrail’in “ezeli düşmanı” İran’ın, Tel Aviv’in potansiyel müttefikleriyle normalleşme sürecine girmesi ve nükleer programında kaydettiği ilerleme alarm zillerinin çalmasına neden oldu. “Düşman” bu ilerlemesini sürdürürken ülkeyi iç savaşın eşiğine getirmekle eleştirilen Netanyahu’nun, mayıs başında yaşanan gerilimde 24 saat içinde ateşkes ilan etmesi sadece muhalefet değil hükümetin hatta Netanyahu’nun kendi partisi Likud’un içinden de eleştirilerin yükselmesine yol açtı.

Likud Partisi Milletvekili Danny Danon, sosyal medya hesabı Twitter’dan yaptığı paylaşımda “Caydırıcılığı yeniden sağlamak için sabah uyandığımızda dün gece kaç tane teröristin kararlı bir şekilde ortadan kaldırıldığını duymamız gerekiyordu” ifadelerini kullandı. İsrailli aşırı sağcı Yahudi Gücü Partisi Milletvekili Almog Cohen de yine sosyal medya hesabından “Bahaneler bitti. Ezici ve acı verici bir tepki vermenin zamanı geldi” paylaşımı yaptı. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in liderliğini yaptığı Yahudi Gücü Partisi ise İsrail Meclisi’nin oturumlarını boykot ettiğini açıkladı.

‘İsrail’in caydırıcılık kapasitesi aşındı’

İsrail’in askeri bürokrasisinin görüşlerini yansıtan Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (INSS), mayıs başında yayınladığı analizde “İsrail’e yönelik bu operasyonlar ve daha önce yaşanan bir dizi olay, İkinci Lübnan Savaşı sonrasında gelişen caydırıcılık denklemi çerçevesinde oyunun kurallarını iyileştirmek için yorulmak bilmeden çalışan Hizbullah karşısında İsrail’in caydırıcılık kapasitesini aşındırdı” ifadelerini kullandırdı. Bu aşınmanın göstergeleri olarak şunlar sıralandı:

  • Hizbullah’ın son iki yıl içinde, kendi faaliyetlerinin İsrail’i Lübnan hava sahasındaki operasyonlarını azaltmaya zorladığı iddiası
  • Hizbullah ajanlarının İsrail sınırı boyunca gözlem noktalarındaki varlığını genişletmesi
  • İsrail güçleriyle sınır boyunca yaşanan çatışmalar
  • Nasrallah’ın Hizbullah için bir zafer olduğunu iddia ettiği İsrail ve Lübnan arasındaki deniz sınırı anlaşmasının Ekim 2022’de imzalanması

Analizde Hizbullah’ın (direniş) ekseninin diğer üyeleri gibi İsrail’in anayasal krizle ilgili iç tartışmalarını ve İsrail hükümetine karşı yaygın protestoları İsrail’in içsel zayıflığının bir ifadesi olarak gördüğü belirtildi ve “Nasrallah’ın özellikle son 12 ayda ortaya attığı ve konuşmalarında öne çıkan yanlış anlatı, öyle görünüyor ki, son olaylarda sergilediği aşırı cüretkârlığın sebebi” denildi.

Analizde, İsrail’in ne yapması gerektiği ile ilgili şu fikirler yer aldı: “Her halükârda, son olaylar İsrail’in Hizbullah ve direniş eksenindeki ortakları karşısındaki caydırıcılığının aşınmakta olduğunu gösteriyor. Bu koşullar altında İsrail’in siyasi liderliği, geniş eksenin öncüsü olan ve şu anda İsrail’in güvenliğine yönelik en büyük konvansiyonel tehdidi oluşturan Hizbullah’a karşı caydırıcılığı güçlendirecek bir strateji oluşturmak için güvenlik kurumlarıyla derin ve kapsamlı bir tartışma başlatmalı. Görünen o ki Hizbullah’a yönelik askeri bir operasyon, örgüte provokasyonlarına devam etmesi halinde ağır bir bedel ödetileceğini açıkça göstermek ve Hamas’ın attığı füzeler de dahil Lübnan’dan yapılan terör saldırılarının rutin hale gelmesini engellemek için gerekli. İsrail karmaşık bir sorunla karşı karşıya: gerilimi tırmandırmadan ve topyekûn savaş riskine girmeden Hizbullah ve Hamas’a karşı caydırıcılığını nasıl güçlendireceği. İsrail’in hareket alanı var ve tercih ettiği hareket tarzına ve zamanlamaya karar vermeli ve olası sonuçlara karşı kendini hazırlamalı.”

Koalisyonu kurtarma hamlesi

Muhalefetten yükselen caydırıcılığın aşındığı eleştirisi bu son saldırıların önemli bir nedeni ancak Netanyahu için daha kritik olan koalisyon içi tartışma. Özellikle ilan edilen ateşkes nedeniyle Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in Meclis oturumlarını boykot edeceğini duyurması. Çünkü Netanyahu’nun 2023-2024 bütçesini bu ay sonuna kadar Meclis’ten geçirmek zorunda. Bütçe 29 Mayıs’a kadar Meclis’te kabul edilmezse hükümet otomatik olarak düşecek ve erken seçime gidilecek. Bu yüzden Ben-Gvir’in Meclis oturumlarını boykot açıklaması Netanyahu’nun göz ardı edebileceği bir koz değil. Üstelik bütçe oylamasını koz olarak kullanan tek koalisyon ortağı da Ben-Gvir değil. Birleşik Tevrat Yahudiliği, bu ay sonuna kadar hükümeti Haredilerin zorunlu askerlikten muaf tutulması konusunda adım atmaya zorluyor. Geniş kapsamlı Gazze saldırıları Ben-Gvir’in Meclis boykotunu sonlandırırken diğer aşırı sağcı koalisyon ortaklarının talepleri konusunda yumuşamaya ve düşmana karşı Netanyahu etrafında kenetlenmelerini de sağlıyor. Özetle, kritik bütçe oylaması önce Netanyahu Gazze saldırıları sayesinde koalisyonundaki çatlakları yamamış durumda.

İsrail’in köklü yayın organlarından sol görüşlü Haaretz gazetesinin yazarlarından Zvi Bar’el de kaleme aldığı yazıda bu tespiti yapıyor: “Gazze’deki ölümler İsrail koalisyonunu hayata döndürdü.”

Yine aynı gazetenin editöryal başyazısında da aynı tespite yer verildi. “Gazze suikastları tamamen İsrail siyasetiyle ilgili” başlıklı başyazıda, “…hükümet, ‘zayıf tepkisi’, ‘utanç verici çevreleme politikası’ ve fırsatı varken ‘terörist altyapıyı’ çökertememesi nedeniyle kamuoyunun bir kısmı ve birçok siyasetçi tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Aşırı uçlara meyleden sağcı hükümet bir anda zavallı ve omurgasız, hatta kendisinden önceki ‘solcu’ hükümetten bile daha zayıf görülmeye başlandı. Hükümetin imajına verilen zararın ne kadar ciddi olduğunu en hızlı anlayan kişi, en kıdemli isimlerinden biri olan Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir oldu. Kendisinin davet edilmediği güvenlik müzakerelerinin bir parçası olmayı talep etmekle kalmadı, aynı zamanda hükümetin daha agresif davranmasını, o korkunç ‘itidal’ politikasından vazgeçmesini ve terör örgütlerinin liderlerini vurmasını istedi.”

“Ben-Gvir kışkırtıcı söylemler kullanmakla yetinmedi. Kabineyi ve Meclis’i boykot ederek koalisyonun bütünlüğünü tehdit etti ve hatta tam da Meclis’te bütçe oylaması yaklaşırken hükümetin tamamen çökmesi riskini aldı. Ben-Gvir’in tehditleri Başbakan Binyamin Netanyahu’ya çatışmaların son “raundunun” bir düzeltmeye ihtiyacı olduğunu açıkça gösterdi. Bu doğrultuda İsrail Savunma Kuvvetleri ve Şin Bet güvenlik servisinden bazı öneriler getirmeleri istendi ve sonuçta üç üst düzey İslami Cihat yetkilisine suikast düzenlenmesi kararlaştırıldı.”

Hamas doğrudan hedef değil

İsrail’in saldırılarda doğrudan Hamas’ı hedef almaktan imtina etmesi, topyekûn bir savaşı istemediğini gösteriyor. Nitekim İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında Gazze’deki İslami Cihad hedeflerini yoğun biçimde hedef aldıklarını özellikle vurguladı. Ancak başlattıkları “askeri harekatın sona ermediğini” ve Gazze’ye şiddetli biçimde saldırmaya devam ettiklerini de söyledi. Netanyahu, “yeni teknolojik gelişmeler, operasyon becerileri ve aldıkları inisiyatifle yeni denge oluşturduklarını” belirterek, “teröristlere saldıracakları zaman ve yeri kendileri seçeceklerini, seçme önceliğinin kendilerinde olduğunu” savundu.

Görüşmeler tıkandı

Öte yandan İsrail ve Filistinli gruplar arasında yürütülen ateşkes görüşmelerinin tıkandığı belirtildi. AA’nın haberine göre İsrail ve Filistinli gruplar arasındaki görüşmelere yakın Filistinli kaynak, Filistinli grupların İsrail’den “suikast siyasetini” durdurmasını istediğini, Tel Aviv’in bunu reddettiğini aktardı. Kaynak, Mısır, Katar ve Birleşmiş Milletler (BM) aracılığıyla ateşkes görüşmelerinin devam ettiği bilgisini paylaştı.

ORTADOĞU

İsrail’de “devlete sızma” tartışması: “Dün vatan haini ilan ettiniz yarın idam edersiniz”

Yayınlanma

İsrail’in iç güvenlik teşkilatı Şin-Bet’in, aşırı sağcı unsurların İsrail polis teşkilatına sızdığı iddiasıyla başlattığı gizli soruşturmanın basına sızması, hükümet içinde yeni bir krizi tetikledi. Soruşturmanın hedefinde olduğu öne sürülen Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir ile Şin-Bet Başkanı Ronen Bar arasında sert bir atışma yaşandı. Bar, kendisine yöneltilen suçlamaların giderek infaza varacak bir sürece dönüştüğünü söyledi.

Kanal 12’nin haberine göre tartışma yaratan soruşturma, 2024’te Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir’in Mescid-i Aksa’daki statükoyu fiilen delerek, Yahudilerin ibadetine izin veren müdahalesinden kısa bir süre sonra başlatıldı.

Basına sızan Şin-Bet tarafından hazırlanan ve 26 Eylül 2024 tarihini taşıyan iç yazışma belgesinde, “Kanun uygulayıcı kurumlara Kahanist ideolojinin sızması, Şin-Bet’in görev tanımı içinde yer alan tehlikeli bir olgudur ve engellenmelidir” deniyor.

Kahanizm, 1990’da suikasta uğrayan aşırı sağcı din adamı ve eski milletvekili Meir Kahane’nin ideolojisini temel alıyor. Kahane’nin kurduğu ve daha sonra yasaklanan Kach adlı grup İsrail’de 2016’da terör örgütü ilan edildi. Ben Gvir’in partisi Otzma Yehudit, bu ideolojik çizginin siyasi mirasçısı olarak görülüyor.

Basına sızan ve iç yazışma notu olduğu değerlendirilen belgede Bar’ın, “Siyasi kadroların bu tür süreçlere dahil olması nedeniyle, bu tür sızmaların durdurulması akıllıca ve dikkatlice yapılmalı” ifadeleri yer alıyor.

Bu ifadede doğrudan suçlanmasa da açıkça Ben Gvir ima ediliyor.

Soruşturmanın, hükümetin Bar’ı görevden almak için harekete geçmesi sonrası basına sızması da ayrıca dikkat çekici bir nokta.

“Emri sen mi verdin?”

Sızıntının olduğu saatlerde yapılan güvenlik toplantısında Ben Gvir, soruşturmayı, seçilmiş siyasetçilere karşı “bürokratik darbe” girişimi olarak nitelendirdi, “Seçilmiş yetkililere karşı gizli soruşturmalar yürüten bir teşkilat başkanı, demokrasi için doğrudan tehdittir. Siyasi makamları dinliyor, darbe için delil topluyor. Bu kişi görevden alınmakla kalmamalı, yargılanmalı” dedi.

Ben Gvir ayrıca soruşturmanın Meclis denetimi olmaksızın yapıldığı, yasa dışı şekilde seçilmiş bir bakanı hedef aldığı ve Şin-Bet’in görev sınırlarını aştığı gerekçeleriyle hukuka aykırı olduğunu iddia etti.

İsrail basınına göre Ben-Gvir aynı toplantıda bulunan Bar’a “Bu soruşturmayı gerçekten sen mi başlattın” diye sordu. Bar ise “Bu yalan size karşı bir soruşturma açılmasını asla emretmedim” yanıtını verdi. Bunun üzerine toplantıyı terk edip Bar’ın yazdığı öne sürülen iç yazışma belgesiyle geri dönen Ben Gvir, Şin-Bet Başkanı’na “yalancı ve darbeci” diyerek istifa çağrısı yaptı.

Ben-Gvir’in suçlamalarından sonra söz alan Bar, “Dün bana vatan haini dediniz, bugün hapse atılmamı istiyorsunuz, yarın da beni idam edersiniz” diyerek hem Ben-Gvir’e hem de iki gün önce kendisini görevden alan bakanlara tepki gösterdi.

Bar, Şin-Bet’in görevlerini belirleyen 2002 tarihli yasaya atıf yaparak, “Demokratik rejimi ve onun kurumlarını korumanın Şin-Bet’in yasal görevi” olduğunu söyledi.

Bar soruşturmanın bir siyasetçi ya da siyasi partiyi hedef almadığını “radikal unsurların devlete sızmasını önlemek” için başlattığını savundu.

Şin Bet’ten yapılan açıklamada ise “Devlet kurumlarına, özellikle güvenlik ve kolluk kuvvetlerine bu grupların sızmasına yönelik bilgiler alındığında, yasal görev kapsamında önlem alınmaktadır” denildi.

Bar ve Başsavcı hedefte

Geçen hafta hükümet, Netanyahu’nun “güven kaybı” gerekçesiyle Bar’ın görevden alınmasına karar verdi. Pazar günü ise kabine, Başsavcı Gali Baharav-Miara hakkında güvenoyu vermeyerek görevden alma sürecini başlattı.

Her iki hamle de kamuoyunda büyük tepkiyle karşılandı. Hükümeti eleştirenler, Netanyahu’nun yakın çevresi ile Katar arasında yasa dışı bağlar iddiasıyla devam eden Şin-Bet soruşturmasının bu görevden almalarda çıkar çatışması oluşturduğunu savunuyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Netanyahu hükümeti, Başsavcı’nın azil sürecini başlattı

Yayınlanma

Gali Baharav-Miara

İsrail hükümeti, pazar günü gerçekleştirdiği kabine toplantısında Başsavcı Gali Baharav-Miara hakkında oy birliğiyle “güvensizlik” kararı aldı. Bu adım, Baharav-Miara’nın görevden alınma sürecini resmen başlatırken, ülke tarihinde bir ilk olma özelliği taşıyor.

Adalet Bakanı Yariv Levin, Başsavcıyı hükümet politikalarını engellemekle suçladı ve aralarındaki “uzun süredir devam eden esaslı görüş ayrılıkları” nedeniyle işbirliğinin imkânsız hale geldiğini savundu.

Baharav-Miara’dan yanıt gecikmedi. Hükümetin kendisini hukukun üstüne koymaya çalıştığını belirten Başsavcı, “Sınırsız bir iktidar arayışındalar, denetimsiz bir yönetim hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Yargıya müdahale endişesi

Baharav-Miara’nın görevden alınma girişimi, Şin-Bet Direktörü Ronen Bar’ın görevden alınması ve yargı reformu tartışmalarıyla birlikte, yargının bağımsızlığına yönelik yeni bir kriz olarak değerlendiriliyor.

Süreç, yasal olarak tamamlanması gereken birçok adıma rağmen başlatıldı. Yürürlükteki kabine kararına göre, görevden alma dosyasının önce beş üyeli özel bir komisyona gönderilmesi, ardından başsavcıya savunma hakkı tanınması gerekiyor. Ancak şu ana kadar bu komisyon dahi oluşturulabilmiş değil.

Başsavcıdan sert mektup

Kabine toplantısında bazı bakanların Baharav-Miara hakkında alaycı yorumlarda bulunduğu basına sızdı. Ekonomi Bakanı Nir Barkat, “Herhalde başka bir hükümetin toplantısına katıldı” derken, Çevre Bakanı Idit Silman, “Geçmiş hükümette sekreterdi, şimdi muhalefet lideri gibi davranıyor” dedi.

Toplantıya katılmayan Baharav-Miara, gönderdiği mektupta hükümeti, yasal denetimden kaçmaya çalışmakla suçladı, “Bu girişim, yargının zayıflatılması ve sadakatle çalışan kamu görevlilerinin sindirilmesi amacını taşıyor” dedi.

Lapid ve Gantz’tan tepki

Muhalefet lideri Yair Lapid, Başsavcıyı görevden alma girişimini “yasa dışı” olarak niteleyerek, “Netanyahu önce soruşturmacısını, şimdi de savcısını görevden almak istiyor. Gali Baharav-Miara dürüst ve ehil bir başsavcı. Tam da bu yüzden hedefte. Bu yasa dışı, bu yolsuzluk. Başaramayacaklar” dedi.

Ulusal Birlik Partisi lideri Benny Gantz ise, hükümetin bu hamlesinin arkasında ultra-Ortodoks Yahudilere askerlik muafiyeti getirecek yasanın olduğunu öne sürdü: “Netanyahu, Yüksek Mahkeme’yi devre dışı bırakacak, orduya katılan yedek askerleri hiçe sayacak bir başsavcı istiyor. Bedeli hepimiz ödüyoruz.”

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İsrail’de hükümet-yargı kavgası yeniden alevlendi

Yayınlanma

İsrail’de hükümet ile yargı arasında tansiyonu yeniden yükselten bir karar geldi. Yüksek Mahkeme, gece yarısı alınan hükümet kararına karşı harekete geçerek, Şin-Bet Direktörü Ronen Bar’ın görevden alınmasını geçici olarak durdurdu.

7 Ekim’de Hamas’ın düzenlediği baskın öncesinde İsrail’de siyaset gündeminin en hararetli başlığı “yargı reformu”ydu. Bu reform girişimi, kararları üzerindeki yargı denetimini kırmak isteyen hükümet ile Yüksek Mahkeme’yi sert biçimde karşı karşıya getirmiş; ülkede kitlesel protestolara yol açmıştı. Ancak 7 Ekim sonrası başlayan savaş atmosferi bu gerilimi bir süreliğine gölgede bırakmıştı. Şimdi ise, savaşın gölgesinde geçen ayların ardından, İsrail yargısı ile hükümeti yeniden açık bir çatışma yaşıyor.

Yüksek Mahkeme, Ronen Bar’ın görevden alınmasına karşı açılan davalar sonuçlanana kadar hükümetin kararına tedbir koyduğunu açıkladı. Mahkeme, ilgili itirazları en geç 8 Nisan’a kadar görüşeceğini belirtti.

Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümet, yaptığı oylamayla Bar’ın en geç 10 Nisan’a kadar görevden alınmasına karar vermişti.

Hükümetten sert tepki

Kararın hemen ardından hükümet cephesinden tepki gecikmedi. İletişim Bakanı Shlomo Karhi, Yüksek Mahkeme’nin müdahalesini sert sözlerle eleştirdi. Karhi, mahkemenin böyle bir konuda yetkisi olmadığını savunarak, “Bu konuda hukuki bir yetkiniz yok. Bu, hükümetin yetki alanıdır. Verdiğiniz karar geçersizdir” dedi.

Likud Partisi üyesi Karhi, hükümetin dün gece aldığı kararı hatırlatarak Bar’ın görev süresinin 10 Nisan veya daha erken bir tarihte sona ereceğini ve yerine yeni bir bir Şin-Bet başkanının atanacağını söyledi.

Muhalefetten Yüksek Mahkeme’ye destek

Karara muhalefetten ise destek geldi. Demokratik İsrail Partisi Başkanı Yair Golan, Yüksek Mahkeme’nin tedbir kararını “önemli bir kazanım” olarak nitelendirdi. Golan, “Halkın kitlesel seferberliği etkisini gösteriyor, yılmadan süren sivil mücadele başarıya ulaşıyor” diyerek kararın arkasında halk desteğinin yattığını savundu.

Ronen Bar’ın “kötü ve tehlikeli bir hükümete karşı durarak cesaret gösterdiğini” ifade eden Golan, demokrasi için verilen mücadelenin süreceğini belirtti. Golan, hükümetin Gazze Savaşı sürecinde sıkça kullandığı bir sloganı da muhalefet lehine uyarlayarak, “Savaşacağız ve kazanacağız” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English