Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Güney Kafkasya dinamiklerinde Orta Doğu etkisi

Yayınlanma

İsrail ve Azerbaycan arasında artan işbirliği İran için ne anlama geliyor? İsrail ve Türkiye’nin Güney Kafkasya’da çatışan ve örtüşen çıkarları neler? İsrail’in varlığı Rusya’da nasıl algılanıyor? Moskova’nın Orta Doğu’daki nüfuzu Ukrayna’daki gelişmelerden nasıl etkilenecek?

Malcolm H. Kerr Carnegie Orta Doğu Merkezi’nden Armenak Tokmajyan Orta Doğu’daki aktörlerin Güney Kafkasya’daki gelişmeler üzerinde etkisini Sergei Melkonian ile konuştu. Melkonian’ın Ermenistan’ın Orta Doğu’nun bir parçası olduğu ya da Karabağ savaşında Libya ve Suriyeli paralı askerlerin Azerbaycan cephesinde savaştığı gibi tartışmalı bazı iddialarına rağmen söyleşi Güney Kafkasya’daki çıkar çatışmalarına dair bir projeksiyon tutuyor.

Söyleşinin tamamını yayınlıyoruz:

***

Orta Doğu Bağlantıları Güney Kafkasya’yı Şekillendiriyor

Armenak Tokmajyan

Sergei Melkonian röportajında Ermenistan, Azerbaycan, Türkiye ve İsrail’in İran’ın kuzeyine uzanma çabalarını ele alıyor.

Sergei Melkonian Ermenistan Uygulamalı Politika Araştırma Enstitüsü’nde ve Moskova’daki Doğu Çalışmaları Enstitüsü’nde araştırma görevlisi. Doktorasını İsrail-Suriye ilişkileri üzerine 2021’de Rusya Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi’nde tamamlamıştır. Erivan’daki Ermeni Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü’nde ders veriyor ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika programını yönetiyor. Armenak Tokmajyan Güney Kafkasya’daki durum, Türkiye, İsrail ve İran arasındaki ilişkiler ile Ukrayna’da devam eden savaş ışığında Rusya’nın Orta Doğu’daki konumu hakkındaki görüşlerini almak için mayıs ayı ortasında Melkonian ile röportaj yaptı.

Armenak Tokmajyan: Güney Kafkasya’nın, özellikle de Ermenistan’ın Orta Doğu’nun bir parçası olarak görülebileceğini savundunuz. Bu konuyu detaylandırabilir misiniz?

Sergei Melkonian: Bu soruyu yanıtlamak için farklı yaklaşımlar var. En bariz olanla başlayabiliriz: Coğrafya. Ermenilerin etnik kökeni ve devleti Ermeni yaylalarında oluşmuştur. Burası, siyasi bir bölge olarak Ortadoğu’yu da kapsayan Batı Asya coğrafi bölgesinin bir parçasıdır. Bu coğrafi alanın Ortadoğu’nun bir parçası olduğunu anlamak için, bölge medeniyetlerinin etrafında şekillendiği iki nehrin, Dicle ve Fırat’ın Ermeni yaylalarından aktığını belirtmek yeterlidir. Bugün Ermenistan, Orta Doğu’nun iki önemli aktörü olan Türkiye ve İran ile sınır komşusudur; Erbil, Tahran ve Bağdat ise Erivan’a Moskova ya da Brüksel’den daha yakındır.

Tarihsel anlamda Ermenistan’ın sınırları, doğal çevresi olan Orta Doğu’nun derinliklerine kadar uzanıyordu. Daha sonra Ermenistan hem Osmanlı İmparatorluğu’nun hem de tüm bölgeyi kapsayan İran’daki Safevi ve Kaçar İmparatorluklarının bir parçası olmuştur. Ermenistan’ı herhangi bir tarihsel dönemde dünya haritasında bulmak için modern Ortadoğu’nun sınırlarını çizen ve tanımlayan haritacılara başvurmalıyız.

Ermenistan kültürel olarak da bölgenin bir parçasıdır. Tarih boyunca yaşadıkları bölge göz önüne alındığında Ermenilerle Arap Doğusunun arasında gelenekler, mutfak, dilsel aktarım ve benzeri açılardan paralellikler bulunabilir. Örneğin Ermeniler, I. Dünya Savaşı sırasındaki soykırımdan (yazar bu ifadeyi kullanıyor) kaynaklanan Ermenistan Diasporası’nın ortaya çıkmasından birkaç yüzyıl önce Suriye toplumunun bir parçasıydı ve Ermeni Apostolik Kilisesi en eski Doğu Hıristiyan kiliselerinden biridir.

Siyasi düzeyde, Ermeni devletleri tarih boyunca Orta Doğu’daki bölgesel süreçlerin bir parçası olmuştur. Bugün de durum değişmedi. Ermenistan bölgedeki çatışmaların sonuçlarını hissediyor. Irak ve Suriye’den gelen Ermeni mültecilerin yeniden yerleştirilmesi ya da Libya ve Suriye’den gelen paralı askerlerin 2020’de Ermenistan’la olan savaşında Azerbaycan’ın yanında yer alması buna örnektir.

AT: Güney Kafkasya’da İsrail ve Azerbaycan arasında işbirliğinin arttığını gözlemliyoruz. İsrail’in bu konudaki temel hedefleri nedir ve Rusya “arka bahçesinde” İsrail’in genişleyen rolünü nasıl algılıyor?

SM: Geçmişte İsrail ve Azerbaycan arasındaki ilişkiler öncelikle ekonomik ve enerji alanlarında gerçekleşirken, günümüzde askeri-teknik işbirliği ve güvenlik konularına daha fazla önem veriliyor. Bu nedenle Azerbaycan, İsrail’in genellikle “yeni çevre stratejisi” olarak adlandırılan dış politika stratejisinde önemli bir rol üstlenmiştir. Bu strateji, İsrail’in güvenliğine yönelik ana tehdit kaynağına yakın olan devletlerle yakın ilişkiler kurmaya dayanıyor. Bu nedenle İran ile kara ve deniz sınırı olan Azerbaycan, Türkmenistan ve Körfez ülkeleri İsrail diplomasisi için öncelikli alanlardır.

Azerbaycan’ın 2020’de Dağlık Karabağ’ın bir bölümünde kontrolü sağlamasının ardından İran ile Azerbaycan arasındaki sınır yaklaşık 100 kilometre arttı ve İsrail, İran’a sadece 7 kilometre mesafedeki izleme tesislerine erişim imkânı elde etti. Bugün İsrail, gayri resmi olarak, Türkiye ve Azerbaycan’ın Ermenistan egemenliğindeki topraklar üzerinden iki ülke arasında koridor oluşturma projesi olan “Zangezur Koridoru”nun açılmasını destekliyor. Bu projenin hayata geçirilmesi, Azerbaycan üzerinden Türkiye’nin İran sınırının hemen kuzeyindeki bölgelerde nüfuzunu önemli ölçüde artmasına yol açacak.

Rusya ise İsrail’in Güney Kafkasya’daki faaliyetlerine fazla önem vermiyor. İlk olarak, 2020 savaşı yoluyla Dağlık Karabağ’daki statükoyu değiştirme arzusu Azerbaycan’dan geldi. İsrail de bunun sonuçlarından faydalandı çünkü hem Azerbaycan’ın savaşa hazırlığında hem de çatışma sırasında destek sağlayarak çok önemli bir rol oynadı. İkincisi, Moskova İsrail’i Güney Kafkasya’daki Batı nüfuzu için bir kanal olarak görmüyor. Üçüncüsü, İsrail Rusya’nın bölgedeki çıkarlarını etkilemiyor; Moskova’nın Güney Kafkasya’daki en önemli rakibi Ankara.

AT: İsrail ve Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki çıkarları arasındaki etkileşimi ve bu durumun nihai sonucunu nasıl gördüğünüzü açıklayabilir misiniz?

SM: Türkiye ve İsrail’in bölgede farklı çıkarları var. Ankara için burası tarihsel olarak ulusal çıkarlarını peşinden koştuğu bir bölge. Türkiye ekonomik, enerji, lojistik ve askeri araçları kullanarak nüfuzunu yaymaya çalışıyor. Bu nedenle nüfuz alanları mücadelesinde Rusya ve İran’ın rakibi konumunda. İsrail için Güney Kafkasya’nın böyle bir stratejik önemi yok. Enerji ithalatı, silah pazarı ve özellikle İran ile gerilim alanı yaratma bağlamında önemli.

Türkiye ve İsrail’in Güney Kafkasya’daki çıkarlarının ana kesişim noktası İran’ın zayıflatılması. Türkiye ve İsrail arasındaki siyasi krize rağmen, her ikisi de 2020’de Ermenistan ve Dağlık Karabağ’a karşı savaşta Azerbaycan’ı destekledi. Her ikisi de savaştan fayda sağladı. Türkiye, Azerbaycan üzerindeki etkisini artırdı, orada askeri bir varlık oluşturdu ve “Zengezur Koridorunu” açabilmesini daha mümkün kıldı. İsrail ise İran sınırına erişim ve bu sınırda Tahran’a baskı yapmak için kullanabileceği güçlü bir müttefik kazandı. Türkiye ve İsrail arasında rekabet askeri-teknik alanda ortaya çıkabilir; Azerbaycan’a kim daha fazla silah tedarik edecek? Aksi takdirde, işbirliği her iki tarafın da çıkarlarına rekabet ya da çekişmeden daha uygun.

AT: Rusya kısa süre önce Ukrayna’daki savaşın başlamasından sonra geliştirdiği yeni dış politika konseptini yayınladı. Orta Doğu, özellikle de Suriye, bu yeni vizyonun neresine oturuyor?

SM: Yeni dış politika konsepti Orta Doğu’ya farklı bağlamlarda atıfta bulunuyor. Birincisi, Rusya devletler arasında bölgesel entegrasyon ve diyalog biçimlerini desteklediğini ifade ediyor. Moskova için bu, tüm bölgesel meselelerin sadece Ortadoğu devletleri tarafından tartışılması gerektiği anlamına geliyor ki bu da başta Batı olmak üzere bölge dışı aktörlerin süreçlerden dışlanması demek. İkinci olarak, Orta Doğu uluslararası terörizmle mücadele bağlamında zikredilen tek bölge. Dahası, belgede Rusya’nın Hıristiyan nüfusun korunması için bölgedeki devletlerle işbirliğine hazır olduğu özellikle vurgulanıyor. Üçüncüsü, Orta Doğu, çok kutuplu dünyanın merkezlerinden biri olma potansiyeli nedeniyle, Rusya’nın beşinci en önemli bölgesel önceliği, yani daha geniş İslam dünyasıyla ilişkileri bağlamında anılıyor. Rusya’nın bölgeyi geleneksel muhafazakâr değerlere bağlı ve aynı zamanda Batılı neoliberal modeli kabul etmeyen yerlerden biri olarak gördüğünü eklemek önemli.

Suriye’ye gelince, konseptin 2016’da yayınlanan bir önceki versiyonunda Rusya’nın buradaki çatışmanın çözümüne yönelik yaklaşımını ve ülkenin geleceğine ilişkin vizyonunu açıklayan bir paragraf yer alıyordu. Konsept, Rusya’nın Suriye’deki askeri harekatının Eylül 2015’te başlamasından bir yıl sonra onaylanmış ve Rusya’nın politikasını ve hedeflerini tanımlamıştı. Konseptin yeni versiyonunda bu paragraf yer almıyor ancak Suriye’nin komşularıyla ilişkilerini normalleştirmesinin önemine işaret ediliyor. Bu da Rusya’nın bakış açısına göre çatışmanın büyük ölçüde çözüldüğünü gösteriyor. Gerisi Suriye’nin Orta Doğu devletleriyle ilişkilerinin normalleşmesine bağlı. Aslında Suriye, Moskova’nın öncelikler listesinde İran’dan sonra ikinci sırada yer alıyor.

AT: Orta Doğu ülkeleri, Ukrayna’daki çatışmaya rağmen Rusya ile ilişkilerini sürdürürken, Rusya’nın bölgedeki harekâtı sekteye uğramaya devam ederse, Moskova’nın bölgeyle olan ilişkilerinde ne gibi orta ve uzun vadeli etkiler öngörüyorsunuz?

SM: Stratejik olarak, Rusya’nın ortaya çıkan uluslararası düzenin Batı merkezli olmadığını göstermesi önemli. Bu bağlamda Ortadoğu’ya özel önem verilmekte. Rusya, Ukrayna savaşının gelişimine doğrudan bağlı olmayan pek çok işbirliği biçimi sunuyor: Avrasya Ekonomik Birliği ile bir serbest ticaret bölgesinin oluşturulması, Avrasya’da iletişimin geliştirilmesi, nükleer santrallerin inşası gibi. Rus girişimlerinin başarısı birkaç ön koşula bağlıdır.

Birincisi, Rusya’nın mali ve ekonomik yetenekleri. Açıkçası, Ukrayna’daki savaş sekteye uğrarsa, Rusya bu tür girişimlerin itici gücü olamaz. Örneğin, bugün Moskova; Rusya, Azerbaycan, İran, Orta Asya’nın bazı bölgeleri ve Hindistan üzerinden yük taşımaya yönelik bir ulaşım ağı olan Kuzey-Güney koridorunu tamamlamak için Resht-Astara bölümüne yatırım yapabilir. Ancak Ukrayna’daki durum kötüleşirse, bu artık geçerli olmayabilir.

İkincisi, Ukrayna’daki aksilikler, bölge devletlerinin Batı’yı yalnızca güçlendirecek zayıf bir Rusya ile işbirliği yapma isteklerini azaltabilir. Orta Doğu nüfusunun bir kısmı, Rusya’yı ve başkanı Vladimir Putin’i egemen Batı’ya meydan okuduğu için güçlü olarak görüyor. Bununla birlikte, olası zayıflık durumunda, özellikle Batı’dan baskı veya daha cazip teklifler gelirse, destek seviyesi ve Rusya ile stratejik projeler geliştirme isteği azalacaktır.

Üçüncüsü, Ukrayna’da daha fazla aksilik olması durumunda, Suriye’deki Rus askeri varlığında bir düşüş bekliyoruz. Aynı zamanda Moskova, ülkede daha sonra geri dönebilmesini ve hatta varlığını genişletmesini sağlayacak bir konumu korumaya çalışacaktır.

DİPLOMASİ

Eski Avustralya Başbakanı Morrison: Trump AUKUS’a tam destek veriyor

Yayınlanma

Eski ABD Başkanı Donald Trump, New York’ta “sus payı” davası için mahkemeye çıktıktan saatler sonra eski Avustralya Başbakanı Scott Morrison ile yaptığı özel görüşmede AUKUS denizaltı anlaşmasına destek verdiğini söyledi.

Morrison, bu yılın başlarında Avustralya parlamentosundan ayrılarak eski CIA şefi ve Trump döneminde ABD Dışişleri Bakanlığı yapan Mike Pompeo tarafından yönetilen bir savunma şirketine katılmıştı.

Morrison, New York’taki Trump Tower’da eski başkanın yanında durduğu bir fotoğrafla birlikte X’te, “Salı gecesi eski başkan Donald Trump ile New York’taki özel konutunda bir araya gelmekten memnuniyet duydum. Tekrar görüşmek güzeldi, özellikle de şu anda ABD’de uğraştığı dertler göz önüne alındığında. Ayrıca sıcak bir şekilde karşıladığı AUKUS’u tartışmak için de iyi bir fırsat oldu,” dedi.

Morrison, “Siyaset adalet sistemine sızmaya başladığında… ya da demokrasinin önemli bir parçası olan kurumlar siyasete alet edildiğinde, bu demokrasi için iyi bir gün değildir,” diyerek Trump hakkındaki davaların siyasi olduğunu söyledi.

Morrison yeni kitabının tanıtımı için ABD’de bulunuyor. Kitabın önsözünü ise Trump’ın başkan yardımcılığını yapan Mike Pence yazdı.

Trump’ın AUKUS’a verdiği açık desteğin, göreve dönmesi halinde tartışmalı denizaltı anlaşmasına ne olabileceği konusundaki endişeleri gidermesi muhtemel.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Azerbaycan, Rus barış gücü askerlerinin Karabağ’dan yakında tamamen çekileceğini bildirdi

Yayınlanma

Rus barış gücü birliğinin görevinin tamamlanması dolayısıyla Azerbaycan’ın Hocalı havaalanında resmi bir tören düzenlendi. Törenin ardından Azerbaycan Savunma Bakanlığı Sözcüsü Anar Eyvazov, Rus barış gücü askerlerinin geri çekilmesinin önümüzdeki günlerde tamamlanacağını söyledi.

Azertaj‘ın aktardığına göre Eyvazov, yaptığı açıklamada, “Barış gücü birliğinin görevinin erken tamamlanmasından ve Azerbaycan topraklarından çekilmesinden sonra, barış gücü birliğinin silah ve teçhizatının ve personelinin Azerbaycan topraklarından çekilmesi için gerekli teknik ve lojistik destek, Savunma Bakanlığı’nın ilgili talimatlarına uygun olarak derhal sağlanacaktır,” dedi.

Bir gün önce, 14 Mayıs’ta Rusya Federal Güvenlik Teşkilatı (FSB) Direktörü Aleksandr Bortnikov, Rusya’nın Ermenistan’ın talebi üzerine Azerbaycan sınır hattından geçici görev güçlerini geri çekeceğini bildirmişti.

Nisan ayı sonunda Rus barış gücü askerlerinden oluşan bir konvoy, Dağlık Karabağ’dan Ermenistan’a ulaştı ve burada Goris ve Sisian’da geçici konuşlanma yerleri hazırlandı.

Eylül 2023’te Azerbaycan Dağlık Karabağ’da 24 saat süren özel bir operasyon düzenledi. Bunun ardından taraflar Rus barış gücü askerlerinin 2025 yılına kadar bölgede kalması konusunda anlaştı.

Ancak 17 Nisan’da Rusya’nın birliği geri çekmeye başladığı öğrenildi. Kremlin, ilgili kararı ‘yeni jeopolitik gerçeklere’ bağladı.

Kremlin doğruladı: Rus barış güçleri Dağlık Karabağ’dan çekilmeye başladı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

FT: ABD, Arap ülkelerini savaş sonrası Gazze’ye konuşlanmaları için teşvik ediyor

Yayınlanma

Biden yönetimi, Arap devletlerini, savaş sona erdiğinde Gazze’de konuşlanacak bir barış gücüne katılmaya teşvik ederek, “güvenilir bir Filistin güvenlik aygıtı” kurulana kadar bölgedeki boşluğu doldurmayı umuyor.

Financial Times’ın (FT) iddiasına göre ABD planlarını Arap ülkeleriyle görüşüyor. Batılı ve Arap yetkililer, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Fas’ın bu girişimi değerlendirdiğini fakat Başkan Joe Biden’ın Amerikan askerlerini Gazze’ye konuşlandırmaya istekli olmadığını söyledi.

Batılı bir yetkili, “Arap devletleri bunun ABD öncülüğünde olması gerektiğini söylediler, bu yüzden ABD sahada askerleri olmadan nasıl öncülük edebileceğini bulmaya çalışıyor. Mısır, BAE ve Fas dahil olmak üzere üç Arap ülkesi ilk görüşmeleri yaptı ama önce ABD’nin bir Filistin devletini tanımasını istiyorlar,” dedi.

Aralarında Suudi Arabistan’ın da bulunduğu diğer Arap devletleri, İsrail’le suç ortağı olarak görülmekten korktukları için güçlerini konuşlandırma fikrini reddettiler. Ayrıca 2007’den bu yana Hamas’ın kontrolünde olan bölgede bir isyanın içine çekilme riskinden de çekiniyorlar.

Süreç karmaşıklaştıkça ‘uluslararası barış gücü’ fikri taraftar kazanıyor

Bununla birlikte Batılı ve Arap devletler, İsrail askerlerinin Gazze’de kalmasına karşı uygulanabilir bir alternatif bulmakta zorlandıkça, uluslararası bir gücün Gazze’de faaliyet göstermesi fikrine daha açık hale geliyorlar.

Görüşmeler hakkında bilgi sahibi bir başka kişi ise Washington’un “bir istikrar gücü için ivme yaratmaya çalıştığını, fakat Amerikan politikasının sahada Amerikan askeri olmayacağı konusunda oldukça katı olduğunu, bu nedenle başkalarının bunu yapması gerektiğini savunmalarının zor olduğunu” söyledi.

Yetkili, “Fakat oraya ulaşmanın başka yolları da olabilir ve her türlü çaba Amerika’nın öncülüğünde olmalıdır. Gazze’de bir Arap istikrar gücü görmek için önümüzde uzun bir yol var,” diye ekledi.

Öte yandan İsrail’in neyi kabul edeceği de belli değil; ABD ve müttefikleri ise “Başbakan Binyamin Netanyahu’nun çatışmayla ilgili niyetleri konusundaki belirsizlikten dolayı hayal kırıklığına uğramış durumda.”

Bunlar arasında Netanyahu’nun Gazze’de ne kadar süre asker bulundurmayı planladığı, sağcı hükümetinin kimi yönetici olarak kabul edeceği ve İsrail’in saldırılarının ne kadar süreceği de yer alıyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken pazar günü CBS’edemeçte Washington’un Arap devletleri ve diğer müttefikleriyle “güvenlik, yönetişim ve yeniden inşa için güvenilir planlar geliştirmek üzere haftalardır çalıştığını” söyledi ama “İsrail’den bu yönde bir açıklama görmediklerini” ekledi.

Batılı büyük devletler Filistin devletini tanımaya yakın değil

Bir Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, Washington’un bölgedeki ortaklarıyla çatışma sonrası Gazze konusunda görüşmeler yaptığını ve birçoğunun “koşullar elverdiğinde yapıcı bir rol oynama isteğini” paylaştığını söyledi.

Sözcü, “Gazze’nin yönetişim, güvenlik ve insani yardım çabalarını desteklemek için birçok ülkenin adım atmasına ihtiyaç duyulmaya devam edecektir. Bu diplomatik tartışmaların önüne geçmeyeceğim,” diye konuştu.

Bununla birlikte Netanyahu, Gazze Şeridinin genel güvenliğini İsrail’in sağlayacağında ısrar ediyor ve Batı ve Arap destekli Filistin Yönetimi’nin bölgenin idaresinde herhangi bir rol oynamasını şiddetle reddediyor. İsrailli lider ayrıca bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik her türlü hamleye de karşı çıkıyor.

Batılı bir yetkili, “İsrail bu konuda kimseyle konuşmayı reddediyor, inkâr ediyor ve herkes birbirinin arkasından konuşuyor. Arap devletleri Batı’nın bir Filistin devletini tanıması gerektiğini söylüyor ama Batılı büyük devletlerin çok azı bunu yapmaya gerçekten yakın,” dedi.

“Savaşın bitiminden sonraki günde ne olacağını kimse bilmiyor”

ABD’nin bölgesel ortaklarıyla bir barış gücü fikrini gündeme getirdiğini doğrulayan bir Arap yetkili ise, Arap ülkeleri arasında çatışma sonrasına ilişkin planlar konusunda da farklılıklar olduğunu söyledi fakat asıl meselenin “ertesi günün nasıl olacağını kimsenin bilmemesi” olduğunu kaydetti.

Batılı yetkili, BM’nin Gazze’deki mevcut polis gücünün bir miktar istikrar sağlamaya yardımcı olmak üzere yerinde tutulmasını ve Filistin Yönetimi güvenlik güçlerinin ikinci bir katman olarak sürece dahil edilmesini tavsiye ettiğini söyledi.

Ama yetkiliye göre kapasite kısıtlamaları ve Hamas’ın rızasını kazanma ihtiyacı göz önüne alındığında bu çok zor. Filistin Yönetimi’nin bu nedenle zaman içinde Batı Şeria’dan güç getirmesi muhtemel.

Yetkili, “Diğer bir mesele de herhangi bir gücün uluslararası unsuru; ne ABD ne de Avrupalılar sahaya asker sürmek istemediği için bu konuda ilerleme kaydedilemiyor,” dedi.

BAE’den ihtiyatlı yaklaşım: İsrail varlığına kılıf sağlamayız

BAE’nin de sürece şüpheyle yaklaştığı belirtiliyor. Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed El Nahyan geçen hafta yaptığı açıklamada İsrail başbakanının “bu adımı atmak için herhangi bir yasal ehliyete sahip olmadığını” söylemişti.

Şeyh Abdullah, BAE’nin bağımsızlık da dâhil olmak üzere Filistin halkının umut ve isteklerini karşılayacak bir Filistin hükümetini desteklemeye hazır olduğunu vurgulamış fakat Emirliklerin “Gazze şeridindeki İsrail varlığına kılıf sağlamayı amaçlayan herhangi bir planın içine çekilmeyi reddettiğini” de sözlerine eklemişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English