Diplomasi
Hakan Fidan, İsrail ile “Suriye” temasını doğruladı

Suriye’de Beşar Esad yönetiminin sona ermesi sonrası Suriye’de etkisini artırmaya çalışan Türkiye ve İsrail’in askeri çatışmadan kaçınmak amacıyla teknik düzeyde görüşmeler yürüttüğü ortaya çıktı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, CNN Türk’te katıldığı bir yayında İsrail ile dolaylı ya da doğrudan görüşmeler olduğuna ilişkin iddiaların sorulması üzerine “(İsrail ile) Muharip unsurların birbirlerini yanlış anlamasını önleyici teknik temasların olduğunu söyleyebilirim” dedi. Fidan, bu teknik temasların ihtiyaç durumunda doğrudan yapıldığını açıkladı.
Fidan şunları kaydetti: “Suriye’de birtakım operasyonlar yaparken gerek havadan gerek başka türlü o bölgede uçak uçuran İsrail ile belli bir noktada çatışmasızlık mekanizması tıpkı Amerikalılar ve Ruslarla yaptığımız gibi olması gerekiyor. Suriye’de, Ruslarla bu çok yoğun çalıştırılmıştır. Rusların daha etkin olduğu dönemde Amerikalılarla daha sonra İranlılarla çatışmasızlık mekanizmamız vardı. Şimdi bu mekanizmaya aslında bir noktada İsrail’in de eklenmesi gerekiyor. Bunu temin edici teknik düzeyde temasların olması normal.”
Normalleşme yok!
Türk Dışişleri Bakanı bu görüşmelerin sadece Suriye’de çatışmasızlık için olduğunu ve ilişkileri normalleştirmeyi amaçlamadığını söyledi.
Aynı gün İsrailli bir yetkili de Kanal 12 televizyonuna yaptığı açıklamada, iki ülke arasında Rusya ile daha önce kurulan benzeri bir “çatışmasızlık mekanizması” oluşturulmasının planlandığını doğruladı.
Ynet haber sitesine göre, çarşamba akşamı yapılan Güvenlik Kabinesi toplantısında konuşan Başbakan Binyamin Netanyahu da İsrail’in Suriye’de Türkiye ile bir çatışma arayışında olmadığını ancak gerektiğinde kendini savunmaktan çekinmeyeceğini ifade etti. Netanyahu ayrıca, gerekirse ABD Başkanı Donald Trump’tan arabuluculuk isteyebileceğini belirtti.
Hava saldırıları ve artan gerilim
Görüşmeler, İsrail’in geçen hafta Suriye’deki hava saldırılarını artırmasının ardından gündeme geldi.
İsrail, Suriye’nin askeri yeteneklerini İsrail’i tehdit edemeyecek şekilde yok etmek için bir saldırılar düzenliyor ve Türkiye’nin Suriye’de askeri bir varlık kurması halinde İsrail’in bölgedeki hareket özgürlüğünü engelleyebileceğinden korkuyor.
Türkiye, Suriye’de yaklaşık 14 yıl süren savaşın ardından Beşar Esad yönetimini deviren HTŞ liderliğindeki koalisyonun önemli destekçilerinden biri. İsrail ise sınırındaki “İslamcı” örgütlerin varlığını kendi güvenliğine tehdit olarak algılıyor ve Türkiye’nin ülkede artan etkisini engellemek için ABD nezdinde lobi faaliyetlerinde bulunuyor.
Cumartesi günü Reuters, Türkiye’nin Suriye’nin orta kesimlerinde yeni Türk üslerinin kurulmasını ve Suriye hava sahasının kullanılmasını öngören ortak savunma anlaşmasının bir parçası olarak Suriye’de kuvvet konuşlandırabileceği en az üç hava üssünde keşif yaptığını ve İsrail’in bu üsleri hava saldırılarıyla vurduğunu bildirdi.
Konuyla ilgili bilgi sahibi dört kişiye dayandırılan habere göre, İsrail, Ankara’nın ABD’yi bu planın İsrail’e tehdit oluşturmadığına ikna etme çabalarına rağmen bu bölgeleri hedef aldı.
ABD ve Azerbaycan’dan arabuluculuk teklifi
Çarşamba günü Bakü’de düzenlenen ADA Üniversitesi Politika Forumu’nda konuşan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, ülkesinin geçmişte İsrail-Türkiye ilişkilerinde oynadığı arabulucu rolünü hatırlattı ve sürecin normalleşmeye evrilmesini umduklarını söyledi. Aliyev, “Her iki ülke de Azerbaycan’ın yakın dostudur” dedi.
ABD Başkanı Donald Trump ise pazartesi günü Beyaz Saray’da Netanyahu ile yaptığı ortak basın toplantısında, İsrail ile Türkiye arasındaki anlaşmazlıkta arabuluculuk yapmaya hazır olduğunu belirtti. Erdoğan’la çok iyi ilişkileri olduğunu vurgulayan Trump, “Bibi, eğer Türkiye ile bir sorun yaşarsan bunu çözebileceğime inanıyorum” ifadelerini kullandı.
Netanyahu da Suriye’de Türkiye’nin artan etkisinden duydukları rahatsızlığı dile getirerek, “Suriye’nin, İsrail’e saldırı için kullanılmasını istemiyoruz. Bu konuda ABD Başkanı gibi etkili bir arabulucuya sahip olmak önemli” dedi.
Normalleşme çabaları
İsrail ve Türkiye liderleri, Eylül 2023’te BM Genel Kurulu marjında ilk defa yüz yüze görüşmüş ve Suudi Arabistan’la ilişkilerin normalleşmesini içeren konuları ele almıştı. Bu görüşme, iki ülke arasında yıllar süren gerginliğin ardından gelen diplomatik temasların parçasıydı.
2022’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’u Ankara’da ağırlamış, bu ziyaret 2008’den bu yana en üst düzey resmi temas olmuştu. 2010’da Gazze’ye giden Mavi Marmara gemisine İsrail’in düzenlediği baskın sonrası ilişkiler kopmuş, Erdoğan 2014’te İsrail’i “Hitler’in ruhunu yaşatmakla” suçlamıştı. 2020’den itibaren ilişkileri yeniden kurma yönünde adımlar atılmış, Ağustos 2022’de diplomatik ilişkiler resmen yeniden tesis edilmişti.
Diplomasi
G7 zirvesinde gündem Ukrayna, İsrail ve ticaret savaşları

Kanada’da bugün (16 Haziran) başlayan G7 zirvesinde masada Ukrayna-Rusya savaşı, İsrail’in İran’a yönelik saldırıları ve Trump’ın tarife savaşları yer alıyor.
Bugün Kanada’nın Alberta eyaletinde başlayan zirvede ABD Başkanı Donald Trump ve Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya ve Birleşik Krallık’tan dünya liderlerinin İsrail ile İran arasındaki mevcut çatışmanın yanı sıra dünya ticareti hakkında görüşmeleri bekleniyor.
AB liderleri, ABD Başkanı Donald Trump’ı küresel ticaret savaşını durdurmaya ikna etmenin G7 zirvesinin en önemli öncelikleri arasında olduğunu söylediler.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı António Costa pazar günü Trump’a gümrük vergileriyle küresel ekonomiye zarar vermeyi durdurması çağrısında bulundular.
Kanada’da düzenlenen G7 liderleri zirvesinin ilk basın toplantısında Costa ile birlikte gazetecilere konuşan Leyen, “Aramızdaki ticareti adil, öngörülebilir ve açık tutalım. Hepimiz korumacı önlemlerden kaçınmalıyız; bu, G7’nin piyasalara ve dünyaya verebileceği önemli bir mesajdır,” dedi.
”G7 ortakları arasında açık bir tartışma, aramızda istikrar ve öngörülebilirlik duygusunun yeniden tesis edilmesi” çağrısında bulunan von der Leyen, Brüksel’in Washington ile ticaret ateşkesi için müzakereleri sürdürdüğünü vurguladı.
Costa ise, AB’nin aynı anda bir ticaret savaşı vermek zorunda kalırsa, Trump’ın istediği gibi savunma harcamalarını artıramayacağını savundu.
Costa, “Ekonomide belirsizlik yaratmanın, ticarette sorunlar yaratmanın doğru zamanı değil, çünkü ekonomik temellerimizi güçlendirmemiz gerekiyor, ABD de ekonomik temellerini güçlendirmeli,” dedi.
Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, Kanada’ya giderken gazetecilere, zirvede Ukrayna, İsrail ve ticaret savaşları konuları ile ilgili “yoğun tartışmalar” olacağını söylerken, “Başkan Trump ile iyi ilişkilerinden” de bahsetti.
Politico’ya konuşan bir İngiliz hükümet yetkilisi, Birleşik Krallık’ın savunma harcamalarını artırma taahhüdünün Starmer’ı Trump’ı Ukrayna’ya daha fazla destek sağlamaya ikna etmek için daha iyi bir konuma getirdiğini ve bunun da Starmer’ın bu G7 zirvesinde diğer liderler arasında “köprü” görevi görebileceği anlamına geldiğini söyledi.
Yetkili, “Trump ile ilişkisi son derece kişisel. O, bire bir anlaşmalar yapmayı seviyor ve bu nedenle kişisel ilişkiler çok önemli,” diye ekledi.
Bir üst düzey İngiliz yetkili, başarılı “sempati toplama hücumunun” Starmer’ın “yüksek IQ ve EQ”sunun, aylarca süren hazırlık ve planlamayla birleşmesinin sonucu olduğunu söyledi.
Trump, Starmer’dan birçok kez övgüyle bahsetmiş ve ikili, genel gümrük vergilerini azaltmak için bir anlaşmaya varmış olsalar da, gerçek hayatta bunun getirisi henüz görülmedi.
Londra hükümeti pazar günü, ABD’nin İngiliz çelik ve otomobillerine uyguladığı gümrük vergilerinden muafiyet elde etme takvimini erteledi ve haftanın sonlarına çekti.
Ticaret Bakanı Jonathan Reynolds, daha önce milletvekillerine yazılı bir açıklama yapacağını ve pazartesi günü ABD sığır eti ve etanolün pazara erişimine ilişkin yasa tasarısını meclise sunacağını söylemişti. İngiliz yetkililer şimdi Reynolds’un salı günü parlamentoya bilgi vereceğini umuyor.
Starmer, Kanada’ya giderken gazetecilere yaptığı açıklamada, iki tarafın “anlaşmayı imzaladığını ve şu anda uygulama aşamasında olduğunu, bu aşamada yeni bir el sıkışmasının gerekmediğini” söyledi ve “el sıkışmaları çok olacak” diye de ekledi.
Öte yandan G7 masasında bu iddiada bulunan tek Avrupalı lider Starmer değil. Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, on yıldır Trump ile uğraşıyor ve kendini Avrupa’nın en kıdemli politikacısı olarak görüyor. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ise kendini ideolojik olarak Trump ile aynı çizgide görüyor ve onun “MAGA ekosistemi” ile derin bağlantıları var.
G7 zirvesi öncesinde Rusya’ya yönelik yeni yaptırımların uygulanması konusunda daha aktif bir tutum sergileyen taraf AB oldu. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Rusya’nın petrol fiyat tavanının 60 dolardan 45 dolara indirilmesini istedi. İngiliz yetkililer, İngiltere’nin de bu çabayı desteklediğini açıkladı.
İsrail’in İran’a yönelik saldırıları ile başlayan yeni gerilim de zirvenin gündemleri arasında. Saldıran taraf İsrail olmasına rağmen, Leyen Kanada’da yaptığı açıklamada İran’ı suçladı.
Gazze’deki saldırıları nedeniyle İsrail’i eleştiren Leyen, yeni çatışmanın sorumluluğunu İran’a yükleyerek, BM nükleer denetim kuruluşunun hafta başında Tahran’ın yükümlülüklerini yerine getirmediğini tespit ettiğini ileri sürdü.
G7 zirvesinde, Tahran’ın Moskova’ya sattığı insansız hava araçlarının saldırısına uğrayan Ukrayna’nın yanı sıra İran krizi de ele alınmalı diyen Leyen, “Aynı tip İran tasarımı ve üretimi insansız hava araçları ve balistik füzeler, Ukrayna ve İsrail’deki şehirleri ayrım gözetmeksizin vuruyor. Bu nedenle, bu tehditler birlikte ele alınmalıdır,” diyerek Kiev’den Tel Aviv’e uzanan bir hat çizdi.
Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa da Leyen ile birlikte yaptığı açıklamada, “diplomasiye alan açmanın” ve “İsrail ile İran arasındaki gerginliğin azalması için fırsat vermenin” zamanı geldiğini söyledi.
Diplomasi
AB, İran İsrail’i vurunca ‘diplomasiyi’ hatırladı

İsrail saldırılarına karşı misilleme yapan İran ile temas kuran AB, “Kalıcı güvenlik askeri eylemlerle değil, diplomasiyle sağlanır,” dedi.
AB diplomasi şefi Kaja Kallas, hafta sonu İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı ile görüştükten sonra bu açıklamayı yaptı.
Kallas, “Bölgede gerginliğin daha da tırmanması tehlikesi çok yüksek. Diplomasi galip gelmelidir. AB her zaman açık bir tutum sergilemiştir: İran’ın nükleer silaha sahip olmasına asla izin verilmemelidir. Kalıcı bir çözüme ancak diplomasiyle ulaşılabilir. AB destek vermeye hazır,” dedi.
Kallas, 17 Haziran Salı günü için acil bir toplantı çağrısı yaptı. Toplantıda, İsrail ile İran arasındaki savaşa AB’nin vereceği yanıt tartışılacak ve her iki taraf, özellikle Tel Aviv, hava saldırılarını sürdürmek yerine diplomatik yollarla gerilimi azaltmaya çağırılacak.
Rusya ile müzakerelere başlamadan önce Ukrayna’yı “kirpi” gibi diken diken edecek güçlerle donatmaya söz veren Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, dün gece İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu telefonla arayarak gerginliği azaltmaya çağırdı.
İsrail’in “kendini savunma hakkına sahip olduğunu” vurgulayan Leyen, İran’ın “bölgesel istikrarsızlığın ana kaynağı” olduğunu ileri sürdü ve AB’nin “İran asla nükleer silaha sahip olamaz” tutumunu sürdürdüğünü kaydetti.
“Acilen müzakereye dayalı bir çözüme ihtiyaç olduğuna” işaret eden Başkan, “İran’ın nükleer ve balistik füze programları hakkında sürekli olarak güçlü endişelerimizi dile getirdik. Bu füzeler, sadece İsrail’de değil, Ukrayna’da da şehirleri ayrım gözetmeksizin vurmaktadır,” dedi.
İsrail’in bölgedeki askeri faaliyetleri söz konusu olduğunda “diplomasiye” vurgu yapan Brüksel, Ukrayna savaşı söz konusu olduğunda farklı bir tutum alıyor.
Örneğin Savunma ve Uzaydan sorumlu AB Komiseri Andrius Kubilius, bu ay Ukrayna savaşı hakkında, “Diplomasi işe yaramayacak, sadece güç işe yarayacak,” demişti.
Kubilius, geçen mayıs ayında verdiği bir mülakatta, “Gelecek konusunda oldukça iyimserim: Ukrayna cephedeki konumunu koruyabilir; Batı desteğini artırabilir ve bu, adil bir barışın ufukta göründüğü bir sonuç getirebilir,” diye konuşmuştu.
Barışın yalnızca “Ukrayna’nın güç kullanmasıyla sağlanabileceğini” savunan komiser, hem ABD hem de Avrupa’dan Rusya’ya baskı uygulamasını istemiş ve “ Putin’in ateşkes görüşmelerine hazır olduğunu düşünmediğini” söylemişti.
AB’ye göre, İran’ın “nükleer emellerini” azaltmaya yönelik çıkmaza giren müzakerelerin devam etmesi gerekirken, İsrail’in görüşü ise nükleer müzakerelerin başarısız olduğu yönünde.
İsrail’in AB Büyükelçisi Haim Regev pazar günü Euractiv’e verdiği demeçte, “Yıllarca bir kontrol politikası izlendi, ancak işe yaramadı. Herkes İran’ın bir sorun olduğu konusunda hemfikir, asıl soru bu sorunla nasıl başa çıkılacağı,” diye konuştu.
Regev, Almanya, Fransa, Birleşik Krallık ve İtalya’nın İran konusunda İsrail’e en güçlü desteği verdiğini ve İran’ın nükleer silaha sahip olma ihtimalinin Avrupa için ciddi bir tehdit oluşturduğunu savundu.
Regev, “Başlangıç için, tüm operasyon için değil, hedeflerimizin çoğunu gerçekleştirdik. Plan iyi ve plana göre ilerliyor. Merkez komuta tesislerine saldırmaya devam edeceğiz. Operasyon devam ediyor, henüz sona ermedi,” dedi.
Büyükelçi, İran’ın nükleer projesini yeniden başlatmamasını sağlamak için “nihai aşamada” müzakerelerin rol oynaması gerektiğini belirtmekle birlikte, mevcut İsrail saldırganlığının “bölgede istikrarı sağlamanın tek yolu” olduğunu ileri sürdü.
Gece yarısı düzenlenen G7 basın toplantısında, diplomatik çözümün askeri çatışmaya tercih edilebilir olup olmadığı sorulan Leyen, Netanyahu ile “İran’ın nükleer silaha sahip olmaması gerektiği konusunda hemfikir” olduklarını ve “tabii ki uzun vadede müzakereye dayalı bir çözümün en iyi çözüm olduğunu” düşündüğünü söyledi.
Leyen, Gazze’de 19 aydır süren işgale de değindi ve İsrail Başbakanı ile yaptığı telefon görüşmesinde “Gazze’ye ulaşmayan insani yardımın Gazze’ye ulaşması gerektiğini ısrarla ve şiddetle talep ettiğini” söyledi.
AB şefi, “[Netanyahu] bunun böyle olacağını ve olacağını söz verdi. Bu yüzden G7’den döndükten sonra, gerçekleri yakından inceleyerek, insani yardımımızın nerede olduğunu, Gazze’ye nasıl ulaştığını, Gazze’ye ulaşıp ulaşmadığını ve insani yardımın Gazze halkına ulaşmasını sağlamak için ne yapabileceğimizi araştırmaya devam edeceğim,” dedi.
Diplomasi
ABD, artık İngiliz üreticiler için en hızlı büyüyen bölge değil

Yüksek gümrük vergilerinin etkisini vurgulayan bir sektör araştırmasına göre, ABD, yaklaşık kırk yıldır ilk kez Birleşik Krallık üreticileri için en büyük üç büyüme pazarı arasında yer almadı.
Financial Times’ın (FT) imalatçılar birliği Make UK’in üç aylık anketinden aktardığına göre, mayıs ayında İngiliz imalatçıların sadece %18’i önümüzdeki üç ayda ABD’de “olumlu talep koşulları” beklerken, bu oran Avrupa için %56, Orta Doğu için %23 ve Asya için %20’nin altında kaldı.
1988 yılında bu anketi başlatan Make UK, “Bu, ABD’nin ilk kez AB’nin ardından İngiltere’deki üreticiler için en çok tercih edilen ikinci ihracat pazarı olmamasının ilk örneği,” dedi.
Bu rakamlar, resmi ticaret verilerinin İngiltere’nin ABD’ye mal ihracatının nisan ayında 2 milyar sterlin azaldığını ve bu düşüşün 1997’de kayıtların başlamasından bu yana en büyük aylık düşüş olduğunu göstermesinin ardından geldi.
Bu düşüş, dört ay üst üste artışın ardından geldi ve işletmelerin ithalat vergilerinin ihracatı etkileyeceğini öngördüklerini gösteriyor.
Make UK baş ekonomisti Seamus Nevin, “Üreticiler, en önemli pazarlarından birinde büyük bir belirsizlik fırtınasıyla karşı karşıya,” dedi.
Make UK/BDO’nun 324 şirketi kapsayan anketi 30 Nisan ile 22 Mayıs tarihleri arasında yapıldı. Bu tarihler, 9 Mayıs’ta İngiltere ile ABD arasında imzalanan ve otomobil ve çelik ihracatına uygulanan cezai gümrük vergilerini kaldıran, fakat çoğu ürüne uygulanan %10’luk verginin devam etmesini öngören ticaret anlaşmasının duyurulduğu dönemi de içeriyor.
Geçen hafta yetkililer, Amerikan sığır eti ve etanol üreticilerinin İngiltere pazarına erişiminin kolaylaştırılması karşılığında İngiliz otomobil ihracatına uygulanan gümrük vergilerinin düşürülmesini öngören anlaşmanın önemli kısımlarının imzalanmak üzere olduğunu açıkladılar.
Make UK ayrıca, yüksek enerji maliyetlerini düşürmek için hükümetin yaklaşan sanayi stratejisinde “cesur önlemler” alması çağrısını yineledi.
Son ankete göre, imalat siparişleri önceki çeyreğe göre daha az olumsuzdu. Siparişleri izleyen endeks, önceki çeyrekteki eksi 6’dan eksi 2’ye yükseldi. Endeks, büyüme veya daralma bildiren işletmelerin oranına dayanıyor. Üretimi izleyen endeks, aynı dönemde eksi 1’den 9’a yükseldi.
İşverenlerin sosyal güvenlik katkı paylarının artmasına ve ulusal asgari ücretin yükseltilmesine rağmen, ikinci çeyrekte istihdam beklentileri hafifçe olumluydu.
Fakat ankete katılan şirketler önümüzdeki yıl için yatırım niyetlerinin daha düşük olduğunu belirttiler. Büyüme ve daralma bekleyen şirketlerin oranı önceki çeyrekte 5’ten 2’ye, 2024 sonunda ise 10’a düştü.
BDO’nun üretim başkanı Richard Austin, “Bu çeyreğin sonuçları, İngiliz imalatçıların faaliyet gösterdiği ortamın giderek zorlaştığının bir kanıtı,” dedi.
Austin, bazı “olumlu gelişmeler” olduğunu belirtmekle birlikte, “bu toparlanmanın gelecek çeyrekte de devam etmesi için işletmelerin acil netlik ve hükümetten hedefli yatırımlara ihtiyacı olduğunu” ekledi.
-
Görüş2 hafta önce
ABD Dışişleri’nin Avrupa eleştirisi ne anlama geliyor?
-
Asya6 gün önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Dünya Basını1 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Avrupa2 hafta önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Rusya2 hafta önce
Ukrayna’dan Rus stratejik bombardıman üslerine kamyonlardan kalkan İHA’larla saldırı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?
-
Görüş1 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Dünya Basını2 hafta önce
Financial Times: Borç batağındaki ‘gelişmekte olan ülkeler’ için kayıp on yıl kapıda