Bizi Takip Edin

Ortadoğu

HTŞ-SDG arasında “anayasa” krizi

Yayınlanma

Ahmet Şara-Mazlum Abdi

Suriye’de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) yönetiminin lideri Ahmed Şara, geçici anayasanın temel hükümlerinin belirlendiği bildirgeye imza attı. Hafta başında HTŞ ile anlaşma imzalayan SDG’nin öncülük ettiği Suriye’nin kuzeyindeki fiili yönetim, anayasa taslağındaki maddelerin “Baas rejiminin dayandığı yasalarla birebir aynı” olduğu gerekçesiyle reddetti.

SDG’nin liderliğinde kendini “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi” olarak adlandıran fiili yönetim adına yapılan açıklamada, “Baas rejiminin yıkılmasının üzerinden aylar geçmesine ve bu rejime ve onun baskıcı uygulamalarına karşı başkaldıran Suriye halkının sevincine rağmen Şam’da, ‘Anayasa Taslağı’ bildirisi yayımlandı” ifadelerine yer verildi.

Açıklamada, anayasa taslağındaki maddelerin “Baas rejiminin dayandığı yasalarla birebir aynı” olduğu iddia edildi ve “Suriye’nin gerçekliğinden ve çeşitliliğinden uzak” olduğu belirtildi.

Açıklamada, anayasa taslağının Kürtler, Araplar, Asuriler ve diğer etnik ve dini gruplar da dahil Suriye’nin ulusal yapısının temel bileşenlerini dışladığı ifade edilerek, taslağı bu haliyle reddettikleri ve kınadıkları belirtildi.

“Bu sözde anayasal çerçeve, Suriye halkının ve çeşitli topluluklarının taleplerini yansıtmıyor” denilen açıklamada, “Suriye halkı bu tür uygulamalara karşı ayaklandı ve bu modası geçmiş yaklaşıma geri dönüş, ulusun yaralarını daha da derinleştirecektir” ifadelerine yer verildi.

Açıklamada “Olması gereken doğru anayasa, tüm topluluklar tarafından birlikte hazırlanan ve üzerinde mutabakata varılan bir anayasadır. Umuyoruz ki bazı dışlayıcı, dar görüş ve düşünceler bizi tekrar başa döndürmez. Ancak bu sayede Suriye’de sürdürülebilir demokratik bir geleceğin temeli olarak hizmet edebilir” denildi.

Anayasanın kaynağı: İslam hukuku

HTŞ yönetimi ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında 10 Mart Pazartesi günü anlaşmaya varılmıştı. HTŞ yönetiminin lideri Ahmed Şara ile SDG’nin lideri Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma kapsamında SDG’nin Suriye devlet kurumlarına entegrasyonunu öngörülmüştü.

Şara, SDG ile varılan anlaşmadan üç gün sonra dün, geçici anayasanın temel hükümlerinin belirlendiği 53 maddelik bildirgeyi imzaladı. Bildirgeye göre anayasada “Cumhurbaşkanının dini İslam’dır ve İslam hukuku (fıkıh), yasaların temel kaynağıdır” maddesi yer alıyor.

5 yıllık bir geçiş dönemi öngören anayasada “geçici Cumhurbaşkanı” ilan edilen Şara’ya yürütme yetkisi, yasama organının üçte birini atama yetkisi ve anayasa mahkemesine yargıç atama yetkisi veriliyor. OHAL ilan etme yetkisi de Şara da olacak. Ayrıca Siyasi partiler kanunu yürürlüğe girene dek ülkedeki tüm siyasi parti faaliyetleri askıya alınıyor.

Anadolu Ajansı’na göre geçici anayasa bildirgesinde öne çıkanlar maddeler şöyle:

– Madde 1: Suriye Arap Cumhuriyeti, tam bağımsız ve egemen bir devlettir. Coğrafi ve siyasi birliği bölünemez ve herhangi bir parçasından vazgeçilemez.

– Madde 2: Cumhurbaşkanının dini İslam’dır ve İslam hukuku (fıkıh), yasaların temel kaynağıdır. İnanç özgürlüğü güvence altındadır. Devlet, tüm semavi dinlere saygı gösterir ve ibadet özgürlüğünü güvence altına alır. Ancak bu özgürlük, kamu düzenini ihlal etmemelidir.

– Madde 6: Bütün vatandaşlar, kanun önünde eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir. Irk, din, cinsiyet veya soy farkı gözetilerek ayrımcılık yapılamaz.

– Madde 7: Dini cemaatlerin kişisel statüleri, inançlarına ve şeriatlarına uygun olarak korunur ve uygulanır. Mevcut yasalar çerçevesinde düzenlenir.

– Madde 8: Devlet, ulusal ekonomiyi sosyal adalet, serbest rekabet ve tekelin önlenmesi esasına göre düzenler. Üretim sektörlerini destekler, yatırımı teşvik eder ve yatırımcıları koruyarak sürdürülebilir kalkınmayı güçlendirir.

– Madde 13: Devlet, ifade, düşünce, basın, yayın ve medya özgürlüğünü güvence altına alır. Bu haklar, kamu düzenini korumak ve başkalarının haklarına saygı göstermek amacıyla yasayla düzenlenir.

– Madde 14: Devlet, siyasi katılım hakkını ve ulusal temellere dayalı parti kurma özgürlüğünü tanır. Parti yasasını hazırlamak için bir komisyon oluşturulacak ve bu yasa yürürlüğe girene kadar parti faaliyetleri askıya alınacaktır.

– Madde 15: Devlet, insan haklarını ve temel özgürlükleri uluslararası sözleşmelere ve insani normlara uygun şekilde korumayı taahhüt eder.

– Madde 16: Devlet, aileyi toplumun temeli olarak korur ve annelik ile çocukluğu desteklemeyi taahhüt eder.

– Madde 17: Devlet, kadının toplumsal konumunu ve aktif rolünü korumayı ve her türlü şiddet ile ayrımcılığa karşı korunmasını taahhüt eder.

– Madde 18: Devlet, çocukları istismar ve kötü muameleden korumayı, onların eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimini güvence altına almayı taahhüt eder.

– Madde 20: Halk Meclisi, Cumhurbaşkanı tarafından atanır ve kalıcı bir anayasa kabul edilene ve yeni parlamento seçimleri yapılana kadar yasama görevini yerine getirir.

– Madde 27: Cumhurbaşkanı, devletin başı, silahlı kuvvetlerin başkomutanı ve ülkenin yönetiminden sorumlu en yüksek yetkilidir.

– Madde 35: Yargı bağımsızdır. Hakimler sadece kanuna ve vicdanlarına bağlıdır.

– Madde 36: Hiçbir suç veya ceza, yasal bir düzenleme olmadan uygulanamaz. Suçlu olduğu kanıtlanana kadar herkes masum kabul edilir. Olağanüstü mahkemeler kurulamaz.

Ortadoğu

Müzakereler sürerken ABD’den yeni İran yaptırımı

Yayınlanma

ABD’nin İran’la yürüttüğü nükleer müzakerelerin üçüncü turu için hazırlıklar sürerken yeni İran yaptırımı  gündeme geldi. Amerikan yönetimi, İranlı bir LPG şirketini ve bağlı kuruluşları hedef alan yeni yaptırımlar açıkladı. Yeni yaptırımları kınayan İran bu yaptırımların “diyalog süreciyle çeliştiğini” belirtti.

Tahran ile Washington arasındaki nükleer müzakerelerin “beklenenden iyi gittiği” bir dönemde, ABD’den İran’ın enerji sektörüne yeni yaptırım geldi. ABD Hazine Bakanlığı, nükleer müzakerelerin üçüncü turuna günler kala, sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) sektöründe önde gelen İranlı iş insanı Seyid Asadullah Emamjomeh ve onunla bağlantılı kurumsal ağı hedef alan yeni yaptırımlar açıkladı. Yaptırımlar, ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer müzakerelere rağmen sürdürdüğü “İran üzerinde azami baskı” politikası çerçevesinde geldi.

Yeni İran yaptırımı için ‘Hamas ve Husi’ gerekçesi

ABD Hazine Bakanlığı’nın açıklamasında, Emamjomeh ile Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yaşayan İngiliz ve İran vatandaşı oğlu Meisam Emamjomeh’in iştiraklerinin “İran yönetimine ve vekillerine gelir sağladığı” ileri sürüldü. Bakanlık, baba-oğulun “birden fazla İran ve BAE merkezli şirketi kullanarak yüz milyonlarca dolarlık bir LPG satış, taşıma ve teslimat ağının sahibi ve işletmecisi olduğunu ifade edip şu iddiada bulundu:

ABD: İran’ın petrol ihracatını tamamen durdurabiliriz

“Ham petrolün yanı sıra LPG, İran rejimi için önemli bir gelir kaynağı olmaya devam ediyor ve bu gelir, İran’ın nükleer ve gelişmiş konvansiyonel silah programlarının yanı sıra Hizbullah, Husiler ve Hamas gibi bölgesel vekil grupları ve ortakları finanse ediyor.”

Yeni yaptırımla ilgili yazılı açıklama yapan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi yaptırımların, Washington yönetiminin İran halkına karşı düşmanca tutumunun açık göstergesi olduğunu ve ABD’nin diyalog iddialarıyla çeliştiğini söyledi.

Bekayi, ABD’nin “siyasi baskı amacıyla zorbalık yaptığını” ve yaptırımların “hukuksuz” olduğunu belirtti.

Üçüncü tur bu cumartesi

Yeni yaptırım, El Arabi el Cedid’e konuşan kaynakların, “Tahran ile Washington arasındaki nükleer müzakerelerin beklenenden daha iyi ilerlediğini” söylediği bir dönemde açıklandı. Söz konusu kaynaklar, “Tahran ile Washington arasında önümüzdeki iki ay içinde -ki daha erken olması da muhtemel- bir anlaşma bekliyoruz. İran-Amerikan müzakereleri beklenenden daha iyi ilerliyor” demişti.

Beyaz Saray’da “İran” çekişmesi

Haberde “Amerikan müzakerecisinin ciddi davranışlarının İran tarafını şaşırttığı; nükleer anlaşmazlıkla ilgisiz, gerçekçi olmayan taleplerin dile getirilmediği” belirtilerek “ABD, İran’ın prensipte uranyum zenginleştirme hakkını onaylıyor” ifadeleri kullanılmıştı. Kaynaklar, İran’ın da “nükleer programının barışçıl doğası konusunda güvence vermek için öneriler sunduğunu” söylemişti.

Tahran ile Washington arasında Umman’ın arabuluculuğunda başlayan nükleer müzakerelerin ilk turu önceki cumartesi Maskat’ta, ikinci turu da 19 Nisan’da Roma’da yapıldı. Üçüncü turun da bu cumartesi Umman’da yapılması planlanıyor.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

69. Filo’da güvenlik açığı: İran’a saldırı hazırlıkları sızdırıldı

Yayınlanma

İsrail Hava Kuvvetleri’nin 69. Filosu, gizli belgeleri kamuya açık bir bulut sistemine yükleyerek ciddi bir güvenlik ihlaline yol açtı. Belgeler arasında İran’a saldırı planları ve hassas eğitim dokümanları da bulunuyor.

İsrail ordusunun dijital dönüşüm süreci kapsamında oluşturduğu “Click Portal” adlı bulut tabanlı dosya paylaşım sisteminde büyük bir güvenlik açığı ortaya çıktı. Haaretz’in haberine göre, 69. Filo’da görevli üst düzey subaylar, İran’a yönelik saldırı hazırlıkları da dahil yüksek derecede gizli belgeleri bu sisteme yükledi.

İsrail ordusu “yedek” kriziyle sarsılıyor

Habere göre ayrıca bazı belgeler, daha önce güvenlik açıkları nedeniyle Google Play’den kaldırıldığı iddia edilen Çin menşeli CamScanner adlı mobil uygulamayla tarandı. Uygulama, 2019 yılında kötü amaçlı yazılım içerdiği gerekçesiyle gündeme gelmiş, bazı ülkelerde güvenlik riski nedeniyle yasaklanmıştı.

Her askere sistem erişimi verildi

İsrail Savunma Kuvvetleri’nin dijital dönüşüm planı kapsamında geliştirilen Click Portal’ın Microsoft altyapısıyla kurulduğunun hatırlatıldığı haberde “Sistem askerlerin günlük işlemleri kolaylaştırması amacıyla hizmete alındı ve tüm askerlere açık hale getirildi; her yeni askere celp öncesi sistem erişim bilgisi gönderildi” denildi.

Ancak güvenlik standartlarına göre sadece sınıflandırılmamış belgelerin yüklenmesi gereken sistemde, ciddi derecede gizli dosyaların da yüklendiği belirlendi. Sisteme VPN ile yurtdışından bile giriş yapılabildiği ortaya çıktı. Haaretz, Rusya’dan giriş yaparak belgeleri görüntüleyebildiğini aktardı.

İran’a saldırı planları ifşa oldu

Habere göre sisteme yüklenen belgeler arasında İran’a yapılabilecek bir hava saldırısına ilişkin brifing takvimleri, görev listeleri ve gizli eğitim materyalleri de yer aldı. Belgelerin büyük bölümünün 69. Filo komutanı Yarbay M. tarafından sisteme yüklendiği sistem kayıtlarıyla ortaya konuldu.

İsrail; ABD-İran müzakereleri çökerse saldırı seçeneği için bastırıyor

Ordu yetkililerine göre belgelerin güvenlik derecesi “gizli” değil “kısıtlı” seviyesinde. Ancak Haaretz’in konuştuğu uzmanlar, bu belgelerin “gizli” hatta “çok gizli” olarak sınıflandırılması gerektiğini belirtti, bir bilgi güvenliği uzmanı, “Bu belgelerin orada bulunması bile başlı başına ciddi bir risk” dedi.

Soruşturma başlatıldı

Güvenlik ihlalinin yaşandığı 69. Filo’nun Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’a düzenlenen suikastı gerçekleştiren birim olduğu ve komutanlarının genellikle üst düzey görevlerine terfi ettirildiği biliniyor.

İsrail ordu sözcülüğü, olayla ilgili yaptığı açıklamada yaşananların “ciddi bir güvenlik sorunu” olduğunu ve belgelerin sistemden derhal kaldırıldığını açıkladı. Soruşturmanın, Bilgi Güvenliği Dairesi Başkanı liderliğinde ve Hava Kuvvetleri’nin işbirliğiyle sürdürüldüğü belirtildi.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi, mezhepçi katliamlara dair nihai raporunu yayımladı

Yayınlanma

Yazar

İskandinav İnsan Hakları Enstitüsü Başkanı Dr. Heysem Menna liderliğindeki Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi, Suriye’nin sahil bölgelerinde ve civarında Alevi sivillere yönelik sistematik katliamları ve mezhepçi temizlik uygulamalarını belgeleyen nihai raporunu yayımladı. Rapor, yeni yönetimin kontrolündeki bölgelerde işlenen vahşi cinayetleri, tehcir uygulamalarını ve yağma suçlarını detaylandırıyor.

İskandinav İnsan Hakları Enstitüsü’nün başkanlığını yürüten hukukçu ve Suriyeli muhalif aktivist Dr. Heysem Menna liderliğindeki Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi, Suriye’nin sahil kentleri Lazkiye ve Tartus’un yanı sıra Humus ve Hama vilayetlerinde Alevi sivillere yönelik işlenen ağır insan hakları ihlallerini ve katliamları belgeleyen nihai raporunu yayımladı.

22 Nisan tarihli rapor, 8 Aralık’ta Beşar Esad hükümetinin düşmesinin ardından bölgede kontrolü ele alan yeni yönetimin uyguladığı sistematik şiddet ve ayrımcılık politikalarına dikkat çekiyor.

Sistematik şiddet ve ayrımcılık

Rapor, Suriye sahil bölgelerinde sivillere yönelik yaygın şiddetin sistematik bir model izlediğini ortaya koyuyor.

Belgelenen ihlaller arasında saha infazları, işkence, tehcir, mülk yağmalama ve yıkım ile keyfi işten çıkarmalar yer alıyor. Özellikle Alevi toplumuna mensup belirli bir nüfus grubunun hedef alındığı vurgulanıyor.

Komite raporunda, bu ihlallere hükümet güçleri, güvenlik unsurları, yerli silahlı unsurlar ve yeni askeri komutanlığa bağlı yabancı silahlı grupların karıştığı belirtildi.

Görgü tanığı ifadeleri, cesetlerin gömülmesinin engellenmesi, evlere el konulması ve sivillerin alenen aşağılanması gibi vakaların belgelendiğini gösteriyor. Bu eylemlerin, belirli gruplara mezhepçi saiklerle zarar verme yönünde açık bir niyet taşıdığı ifade ediliyor.

Rapora göre, bazı dini merciilerden yayılan nefret söylemi ve cihat çağrıları ile bazı medya kuruluşlarının Alevi toplumuna karşı yürüttüğü yayınlar, mezhepçi kışkırtmayı tırmandırarak toplumsal ayrışmayı derinleştirmede temel bir faktör oldu.

Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi: Sahil bölgesinde soykırım işlendi

HTŞ yönetiminin politikaları: Ayrımcılık ve etnik temizlik

8 Aralık’ta ülkede kontrolü ele alan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki yeni yönetim, “düşman yaratma” politikasını dini ve mezhepçi temelde benimsedi. Rapor, yeni yönetimin, eski hükümete mensup olduğu düşünülen şahıslara yönelik “kan temizliği” adı altında keyfi işten çıkarmalar ve tutuklamalar başlattığını, özellikle Alevi memurların hedef alındığını belirtiyor. Kamu sektöründeki çalışanların yüzde 28’inden fazlasının işten çıkarıldığı, bu sayının ilgili bakanlıklar tarafından da doğrulandığı aktarılıyor.

Yeni yönetim, eski güvenlik ve ordu mensuplarını da hedef aldı. Rapor, yaklaşık 13 bin eski asker ve subayın tutuklandığına dair kesinleşmiş bilgiler olduğunu, bunların akıbetinin bilinmediğini belirtiyor. Irak ve Lübnan’a kaçan eski askerlerin de yeni yönetime teslim edildiği ve akıbetlerinin belirsiz olduğu ifade ediliyor.

Sahil bölgelerinde vahşetin boyutları

Rapor, 7 Mart’tan tarihinden itibaren Suriye sahilinde yaşanan katliamları detaylandırıyor. Ceble civarındaki el-Daliye köyünde başlayan olaylar, güvenlik güçlerinin bir genci alıkoyma girişimi sırasında halkın direnmesiyle çatışmaya dönüştü. Çatışmaların ardından güvenlik güçleri ve onlara bağlı gruplar, el-Daliye ve çevresindeki köylere rastgele topçu ateşi açtı.

El-Muhtariye köyünde 7 Mart’ta yaşanan katliamda, aralarında kadın, çocuk ve yaşlıların da bulunduğu 128’den fazla sivilin öldürüldüğü belgelendi. Görgü tanığı ifadeleri ve videolar, yaralıların sürünmeye zorlandığını, hayvan sesleri çıkarmaya mecbur bırakıldığını ve ardından infaz edildiğini gösteriyor. Cesetlerin günlerce sokaklarda kaldığı, ailelerin cenazeleri gömmesinin engellendiği belirtiliyor.

El-Şeer köyünde yaşananlarda ise sivillerin demir zincirler ve çivili sopalarla işkence gördüğü, aşağılandığı ve soğukkanlılıkla öldürüldüğü aktarılıyor. Bu köyde 65 sivilin hayatını kaybettiği, evlerin yakıldığı ve yağmalandığı ifade ediliyor.

Barabişbo köyünde yine 7 Mart’ta yaşanan saldırıda 44 sivilin öldürüldüğü, evlerin ve mülklerin yakılıp yıkıldığı, tarım arazilerinin yağmalandığı belirtiliyor. El-Şalfatiye köyünde 37 sivilin öldürüldüğü, evlerin ve iş yerlerinin yağmalandığı, el-Datur mahallesinde ise 65 sivilin öldürüldüğü, 13 kişinin gözaltına kaybedildiği ve cesetlerin günlerce sokaklarda kaldığı rapor ediliyor.

El-Kardaha civarındaki köylerde (Kubbu el-Avamiye, Ayn el-Arus, Beni İsa) ve Banyas civarındaki köylerde (Barmaya, Askalebe, el-Hattaniye, Fneytek, el-Meydan, Hammam Vasıl) da benzer katliamlar yaşandığı, evlerin yakıldığı, mülklerin yağmalandığı ve sivillerin hedef alındığı rapor ediliyor. El-Rasafa köyünde 7 Mart’ta yaşanan saldırıda 33 sivilin öldürüldüğü, evlerin ve iş yerlerinin yağmalandığı, hayvanların çalındığı belirtiliyor.

Raporun hukuki analiz bölümünde, Suriye sahilinde yaşanan katliamların ve sistematik Alevi sivillerin hedef alınmasının, 1948 Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde tanımlanan soykırım ve insanlığa karşı suçlar kapsamına girebileceği ifade ediliyor. Bu eylemlerin sadece doğrudan cinayetleri değil, aynı zamanda Alevi toplumunun kültürel ve dini kimliğini silmeye yönelik sistematik uygulamaları da içerdiği vurgulanıyor.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Suriye üzerinde doğrudan yargı yetkisi olmasa da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin konuyu UCM’ye sevk etmesi durumunda yargılama yapılabileceği hatırlatılıyor. Ayrıca, bazı Avrupa ülkelerinde uygulanan evrensel yargı yetkisi ilkesi kapsamında, bu suçları işleyenlerin kendi toprakları dışında da yargılanabileceği belirtiliyor.

Kimler sorumlu?

Rapor, katliamlarda ve ihlallerde rol oynayan başlıca yerli ve yabancı aktörleri belirliyor. Yerli sorumlular arasında, Esad hükümetinin düşmesinin ardından askeri operasyonları yöneten ve daha sonra sahil bölgelerine yayılan Ortak Askeri Operasyonlar Odası’nın üst düzey komutanları yer alıyor.

Bunların başında HTŞ lideri Ahmed eş-Şaraa (Ebu Muhammed el-Colani) geliyor. Ayrıca, Suriye Milli Ordusu (SMO) bünyesindeki Hamza Tümeni (Seyfeddin Polat liderliğinde) ve Sultan Süleyman Şah Tümeni (Muhammed el-Casim liderliğinde) gibi gruplar ile yeni yönetime bağlı sivil ve askeri unsurlar da sorumlu tutuluyor.

Yabancı militanlar da katliamlarda aktif rol aldı. Raporda, Afgan, Çeçen, Özbek, Uygur, Türk, Faslı, Azerbaycanlı, Arnavut, Pakistanlı ve çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen militanların bu ihlallere karıştığı belirtiliyor.

Yeni yönetimin, katliamların ardından bir soruşturma komitesi kurduğu, ancak bu komitenin bağımsızlık, şeffaflık ve uzmanlık açısından yetersiz olduğu, mağdur temsilcilerini içermediği ve yetkilerinin sınırlı olduğu eleştirisi getiriliyor. Uluslararası toplumun ve ilgili ülkelerin (özellikle Astana sürecinin garantörleri Rusya ve Türkiye) bu vahşet karşısındaki sessizliği veya yetersiz tepkisi de raporda eleştirilen bir diğer nokta.

Katliamlardan kaçanlar Lübnan’a sığındı

Katliamlar, bölgede büyük bir insani krize yol açtı. Rapor, binlerce Alevi sivilin evlerini terk ederek Lübnan’a sığındığını, burada zorlu koşullarda yaşadıklarını belirtiyor. Lübnan’daki sivil ve insan hakları örgütlerinin verilerine göre, Lübnan’da kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı 31 bin civarında, kayıt dışı olanlarla birlikte bu sayının daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Humeymim’deki Rus üssüne sığınan yaklaşık 10 bin sivilin de evlerine güvenli dönüşlerinin sağlanması gerektiği vurgulanıyor.

Rapor, kadınların kaçırılması ve cinsel saldırı vakalarına da dikkat çekiyor. Bu eylemlerin, IŞİD ve Nusra Cephesi gibi Selefi cihatçı grupların ideolojileriyle bağlantılı olduğu, kadınların “ganimet” olarak görüldüğü belirtiliyor. Kaçırılan kadınların bir kısmının fidye karşılığı serbest bırakıldığı, ancak bazılarının akıbetinin hala bilinmediği ifade ediliyor.

Çocukların da kaçırıldığı ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi psikolojik sorunlar yaşadığı, yetersiz beslenme ve sağlık hizmetlerine erişimde zorluk çektikleri belirtiliyor.

Adalet çağrısı

Suriye İnsan Hakları Takip Komitesi, raporunda bir dizi acil çağrıda bulunuyor:

— Sistematik ihlallerden sorumlu tüm kişilerin, eski veya yeni rejimden olsun, hesap vermesi için yürütme organından tamamen bağımsız, üst düzey bir geçiş dönemi adaleti organı kurulması.

— Suriye halkının mezhepsel, etnik veya siyasi kökenine bakılmaksızın tam korunmasının sağlanması.

— Suriye sahilinde, Humus ve Hama kırsalında işlenen insanlığa karşı suçları soruşturmak için bağımsız bir uluslararası soruşturma komitesi kurulması.

— Soykırım veya mezhepçi etnik temizliği kışkırtan veya bu eylemlere karışan kişi ve kuruluşlara karşı sert uluslararası yaptırımlar uygulanması.

— Mağdurlara ve ailelerine adil tazminat ödenmesi ve yerinden edilenlerin evlerine güvenli ve gönüllü dönüş hakkının sağlanması.

— Uluslararası ve insani yardım kuruluşlarının Lübnan’daki Suriyelilere karşı sorumluluklarını yerine getirmesi.

— Azınlıklara, özellikle Alevilere yönelik katliamların tekrarlanmasını önlemek için Suriye topraklarının tamamında kalıcı uluslararası izleme komiteleri oluşturulması.

— Suriye sahil bölgelerinin insani afet bölgesi ilan edilmesi ve Birleşmiş Milletler’in acil ve sürdürülebilir müdahalesinin sağlanması.

— Bağımsız medya ve insan hakları örgütlerinin etkilenen bölgelere girerek suçları belgelemesine ve durumu tarafsız bir şekilde aktarmasına izin verilmesi.

Rapor, uluslararası toplumun bu ağır ihlaller karşısındaki sessizliğinin cezasızlık ortamını pekiştirdiğini ve Suriye’de barış ve adaletin geleceğini tehlikeye attığını vurguluyor.

Bu tavsiyelerin acilen uygulanmasının sadece hukuki bir zorunluluk değil, aynı zamanda bu tür suçların gelecekte tekrarlanmasını önlemek ve hukukun üstünlüğüne dayalı, eşit vatandaşlığa sahip bir devlet inşa etmek için ahlaki bir yükümlülük olduğu belirtiliyor.

16 Şubat 2025’te kurulan Suriye İnsan Hakları ve İnsani Yardım Takip Komitesi, Suriye içinden ve dışından 13 insan hakları ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla oluşturulmuş olup yaklaşık 60 insan hakları aktivistini bünyesinde barındırıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English