Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

‘İklim fonu’ müzakereleri AB ile ABD’nin Dünya Bankası ısrarı yüzünden durdu

Yayınlanma

Hafta sonu yapılan ‘küresel iklim fonu’ gündemli toplantıdan anlaşma çıkmadı. AB ve ABD, iklim fonunun patronunun Dünya Bankası olmasında ısrar ederken, gelişmekte olan ülkeler bunu reddediyor.

Gelişmekte olan ülkeler, zengin güçlerin bir aracı olarak uzun bir geçmişi olduğunu gerekçe göstererek Dünya Bankası aracılığını istemiyor.

Fon, gelişmekte olan ülkelere ‘iklim değişikliğinin geri dönüşü olmayan zararlarıyla’ başa çıkma maliyetleri konusunda yardımcı olmayı amaçlıyor. Bu fikre uzun süre direnen ABD henüz fona para koymayı kabul etmedi.

POLITICO’nun aktardığına göre, Uluslararası Çevre Hukuku Merkezi adına görüşmelerde gözlemci olarak yer alan Lien Vandamme, “Eğer zengin ülkeler bir sonraki toplantıya bu gerçekçi olmayan tekliften vazgeçmeye, uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmeye ve bağımsız, hak temelli ve kaynaklara dayalı bir fon kurmaya hazırlıklı olarak gelmezlerse, hiç gelmeseler de olur,” dedi.

Vandamme, Dünya Bankası önerisini destekleyen AB’yi de ‘ABD’nin arkasına saklanmakla’ suçladı.

Avrupa Komisyonu’ndan bir sözcü, fonu tasarlamakla görevli zengin ve yoksul ülkelerden hükümet yetkililerinden oluşan 24 üyeli komitenin ‘bu hafta çalışmalarını tamamlayamadığını ancak bazı alanlarda iyi ilerleme kaydettiğini ve AB’nin çalışmayı ilerletme konusundaki kararlılığını sürdürdüğünü’ söyledi.

Müzakereciler umutsuz

Gelişmiş ve gelişmekte olan taraflar, Cumartesi günü erken saatlerde sona eren görüşmelerin son saatlerinde hayal kırıklığı yaşadıklarını ifade ettiler. Pakistanlı müzakereci Ali Waqas Malik, “Eve dönerken ne mesaj götüreceğim? Masada hiçbir şey yok. Hiçbir öneri yok,” derken, Alman müzakereci Heike Henn ise meslektaşlarına ‘pes etmemelerini’ söyleyerek, ‘Süreci, yetkiyi, insanları ve beklentileri başarısızlığa uğrattıklarını’ savundu.

Toplantının başlarında, COP28 görüşmelerinin Birleşik Arap Emirlikleri başkanı Sultan el-Cabir, hükümetleri iyi niyetlerini göstermek için fona erken mali katkıda bulunmaya çağırdı.

El-Cabir, “Bunun boş bir banka hesabı olmasını istemiyorum. Bu komite tavsiyelerde bulunmak zorunda. COP fonu harekete geçirme kararını vermelidir,” dedi.

Dünya Bankası’nın rolü rahatsız ediyor

ABD iklim fonunun Dünya Bankası bünyesine yerleştirilmesinin ‘pratik’ olduğunu, bu durumda tamamen yeni bir sistem kurmak için yıllar gerekmeyeceğini savunuyor.

Fakat gelişmekte olan ülkeler, Dünya Bankası’nın tarihsel olarak sanayileşmiş dünyanın ekonomik politikalarını dayatmasına yardımcı olduğunu ve ‘iklim ihtiyaçlarını’ göz ardı ettiğini savunuyorlar. Bu nedenle fonun Birleşmiş Milletler’e bağlı bağımsız bir organ olarak faaliyet göstermesini istiyorlar.

DİPLOMASİ

Alman hükümetinden İmamoğlu açıklaması

Yayınlanma

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bugün sabah saatlerinde gözaltına alınmasının yankıları sürüyor.

DW Türkçe’nin haberine göre Alman hükümetinden yapılan açıklamada İmamoğlu’nun gözaltına alınması kınandı. Alman Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Sebastian Fischer, gözaltıyı “Türkiye’deki demokrasi açısından ağır bir gerileme” diye nitelendirdi.

Son dönemde İmamoğlu üzerinde artan yargı baskısına işaret eden Fischer, “Alman hükümeti için işleyen bir demokrasinin temel koşulu, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerine duyulan saygıdır,” dedi.

Berlin’deki Türk büyükelçinin dışişlerine çağrılması gibi somut adımların henüz gündemde olmadığını belirten sözcü, hem Berlin hem de Ankara’daki Türk hükümet temsilcileriyle sürekli temas halinde olduklarını, gelişmelerin bu temaslarda “münasip bir şekilde” ele alınacağına emin olduğunu kaydetti.

Fischer, “Önemli olan, Türkiye’deki seçmenin iradesine saygı duyulmasıdır. Bu tüm demokrasiler için geçerlidir. Gözaltı, Türkiye’deki demokrasi ve hukukun üstünlüğü temel ilkelerine riayet edilmesi konusunda son derece endişe verici bir gelişmedir,” değerlendirmesinde bulunarak Türkiye’nin AB üyeliğine aday ülke ve Avrupa Konseyi üyesi olarak bu temel ilkelere uymakla yükümlü olduğunu hatırlattı.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

AB’nin 150 milyar avroluk silahlanma fonunda ABD, Britanya ve Türkiye yok

Yayınlanma

ABD, Birleşik Krallık ve Türkiye’den silah şirketleri, kendi ülkeleri Brüksel ile savunma ve güvenlik anlaşmaları imzalamadığı sürece, AB’nin 150 milyar avroluk yeni savunma fonunun dışında tutulacak.

Financial Times’ın (FT) haberine göre yetkililer çarşamba günü yaptıkları açıklamada, başkentlerin silah harcamaları için planlanan fonun yalnızca AB savunma şirketlerine ve blokla savunma anlaşmaları imzalayan üçüncü ülkelerin savunma şirketlerine açık olacağını söyledi.

Yetkililer ayrıca, üçüncü bir ülkenin “tasarım yetkisine” (yapımı ya da belirli bileşenlerin kullanımı üzerindeki kısıtlamalar) sahip olduğu ya da nihai kullanımı üzerinde kontrol sahibi olduğu gelişmiş silah sistemlerinin de bu fonun dışında tutulacağını sözlerine ekledi.

Bu durum, savunma şirketi RTX tarafından üretilen ABD Patriot hava ve füze savunma platformunu ve Washington’un nerede kullanılabilecekleri konusunda kısıtlamalara sahip olduğu diğer ABD silah sistemlerini kapsam dışı bırakacak.

Bu politika, ABD’nin bir savunma ortağı ve tedarikçisi olarak uzun vadede güvenilirliği konusunda Başkan Donald Trump’ın yol açtığı korkuların ortasında, kıtanın savunma yatırımları için “Avrupalı Satın Al” yaklaşımını talep eden Fransa ve diğer ülkeler için bir zafer olarak görülüyor.

Ürünlerin maliyetinin en az %65’inin AB, Norveç ve Ukrayna’da harcanması gerekecek. AB üyesi ülkeler bu parayı “silahın kullanımının ya da varış yerinin kontrol edilebildiği” ürünlere harcayamayacaklar.

Yetkililerden biri, ülkeler tarafından satın alınan teçhizatın üçüncü bir ülke itiraz edeceği için kullanılamamasının gerçek bir sorun olacağını söyledi. 

Birleşik Krallık, özellikle kıtanın savunma kabiliyetlerini güçlendirmeyi amaçlayan Avrupa “istekliler koalisyonu”ndaki kilit rolü göz önüne alındığında, bu girişime dahil olmak için yoğun lobi faaliyetlerinde bulunmuştu.

BAE Systems ve Babcock International gibi Birleşik Krallık savunma şirketleri, İtalya ve İsveç gibi AB ülkelerinin savunma sanayisine derinlemesine entegre olmuş durumdalar.

Yetkililer, ABD, Britanya ve Türkiye gibi üçüncü ülkelerin bu girişime katılmak istemeleri halinde, AB ile bir savunma ve güvenlik ortaklığı imzalamaları gerektiğini söyledi.

Londra ve Brüksel arasında böyle bir anlaşmaya ilişkin görüşmeler başladı ama balıkçılık hakları ve göç gibi tartışmalı konuları da içeren daha büyük bir AB-Birleşik Krallık anlaşması taleplerine takıldı. 

Britanya ve Türkiye’nin dışarıda bırakılması, bu pazarlardaki üretici ya da tedarikçilerle yakın bağları olan Avrupalı büyük savunma şirketleri için büyük sıkıntı yaratabilir.

Salı günü yeni AB fonuna ilişkin kurallar konusunda ülkesinin tutumu sorulduğunda bir İngiliz yetkili, “Avrupa savunma piyasalarındaki bölünmeyi önlemek ve üye devletlerin üçüncü ülkelerle ortaklık kurmasına imkan tanıyacak yasal yapıları oluşturmak üzere, daha geniş anlamda Avrupa güvenliğinin çıkarları doğrultusunda Avrupa savunması konusunda birlikte çalışmaya hazırız,” dedi.

Birleşik Krallık savunma sektöründen üst düzey bir yetkili bunun “önemli bir endişe” olduğunu söyledi ve “Büyük miktarda fırsat görüyoruz ve İngiltere’nin Avrupa’nın bir parçası olarak görülmesi doğru. Fakat AB ve özellikle Fransa bu konuda alışveriş hesabıyla davranacaksa, savunma ve güvenlik açısından ortak ve birleşik bir Avrupa felsefesinin altını oyar,” iddiasında bulundu.

Fransa’nın savunma harcamalarını sadece AB şirketleri için sınırlandırmaya yönelik önceki çabaları, AB dışındaki savunma üreticileriyle yakın bağları olan Almanya, İtalya, İsveç ve Hollanda gibi ülkelerin sert direnişiyle karşılaşmıştı.

Teklifin AB ülkelerinin çoğunluğu tarafından onaylanması gerekiyor. Yetkililer, planın şartlarına göre, AB ülkelerinin kredileri Norveç, Güney Kore, Japonya, Arnavutluk, Moldova, Kuzey Makedonya ve Ukrayna’dan gelen bileşenleri kullanan ürünler için harcayabileceklerini söyledi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Kremlin: Putin ve Trump birbirine güveniyor, ilişkileri onarmak istiyor

Yayınlanma

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve ABD Başkanı Donald Trump’ın birbirlerini iyi anladıklarını ve karşılıklı güven duyduklarını belirtti. Peskov, iki liderin Moskova ve Washington arasındaki ilişkileri kademeli olarak düzeltme konusunda kararlı olduklarını ifade etti.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve ABD Başkanı Donald Trump’ın birbirlerini iyi anladıklarını ve Moskova ile Washington arasındaki ilişkileri kademeli olarak onarmak istediklerini belirtti.

Peskov, bugün düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Büyük bir güvenle söyleyebilirim ki, Devlet Başkanı Putin ve Trump birbirlerini iyi anlıyor, birbirlerine güveniyor ve Rusya-ABD ilişkilerinin normalleşmesi yolunda adım adım ilerlemeye kararlılar,” dedi.

Peskov, “Elbette, Rusya ve ABD çok büyük devletler ve Moskova ile Washington arasındaki ilişkilerde önceki yönetimler sırasında çok fazla şey bozuldu. Bu nedenle, elbette, bu ilişkilerin onarılması için iki ülke devlet başkanlarının iradesiyle desteklenen zamana ve çabaya ihtiyaç duyulacak, ancak şimdilik iki devlet başkanının bu kararlı iradesi, muhtemelen herkesin bu yolda ilerleyeceğinin en iyi garantisi, yani hem Amerika’da hem de Rusya’da,” ifadelerini kullandı.

Putin ve Trump, salı akşamı Ukrayna’daki çatışmayı ele aldıkları bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Peskov’un açıklamasına göre, görüşme yaklaşık iki saat sürdü.

Sözcü, Putin ve Trump’ın Rusya ile ABD arasındaki “ekonomik işbirliğinin muazzam potansiyelini” vurguladıklarını belirtti.

Peskov, “Devlet başkanları, abartısız, ekonomi alanında bir dizi büyük ikili işbirliği projesinin hayata geçirilmesi için muazzam bir potansiyel olduğunu belirttiler,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English